Header Ads

Header ADS

Kürt Milli Hareketinin Demokratik Muhtevası:

Kaypakkaya
Kürt milli hareketi genel bir demokratik muhteva taşır. Çünkü bir yönüyle ezen ulusun hakim sınıflarının zulmüne, zorbalığına, imtiyazlarına, bencil çıkarlarına karşı yönelmıştir. Milli baskının kaldırılması, milliyetler arasında eşitliğin sağlanması, hakim ulusun hakim sınıflarının imtiyazlarının kaldırılması, dil üzerindeki yasaklamaların ve sınırlamaların son bulması, her alanda uluslar arasında eşitliğin ve ulusal devlet kurma hakı eşitliğının tanınması, bütün bunlar demokratik ve ilerici taleplerdir.

Stalın yoldaş şöyle diyor:

"Gezi özgürlüğünün hsıtlamalarından, seçim haklarından yoksun bırakılmalarından, ulusal dilin kullanılmasına karsı ileri sürülen engellerden, okul sayısının azaltılmasından ve başka baskı tedbirlerinden, isçiler, buıjuvazi kadar, hatta daha da fazla acı çekmektedirler. Böyle bir durumun etkisi, ancak bağımlı ulusların proletaryasının manevi güçlerinin serbestçe gelişmesini frenler. Toplantılarda ve kongrelerde, ana dilini konuşmasına izin verilmezken, okulları kapatılırken, Tatar ya da Yahudi işçinin tam olarak geliştiğinden ciddiyetle söz edilemez".

Yıne Stalin yoldaşın şu sözlerinı bır kere daha okuyalım:

"Milliyetc,i baskı politikası, halkın geniş tabakalarının dikkatini sosyal meselelerden, sınıf mücadelesi meselelerinden ulusal meselelere, proletaryanın ve burjuvazinin ‘ortak’ meselelerine cevirir. Bu da, cıkarlar harmonisi’ yalanını yaymak icin, proletaryanın sınıf çıkarlarını örtbas etmek için, işçileri manevi bakımdan köleleştirmek için elverişli ortamı yaratır. Ve böylece bütün ulusların işçilerı arasında birliği kurma görevi karşısında ciddi bir engel dikilmiş olur".

Hatta milli baskı politikası, bağımlı ulusları ezmekle de yetinmiyor, çok kere ulusları birbirine karşı kışkırtma politikasına dönüşüyor. Böylece, çeşitli milliyetlere mensup emekçiler arasında kin ve düşmanlık tohumları ekilmiş oluyor. İşçileri ve emekçilerı böylece "bölen" ve birbirlerine düşüren hakim ulusun hakim sınıfları, daha kolay hükmetme imkanına kavuşuyor.

Ezilen ulusun milli hareketi, bir yönüyle de hakim ulusun milli baskı politikasına yöneldiği içindir ki, çeşitli milliyetlere mensup işçiler ve emekçiler arasında birliğin sağlanmasına, ezilen ulusun isçilerinin ve emekçilerinin manevi güçlerinin serbestçe gelişmesine ve bunu engelleyen kösteklerin kaldırılmasına hizmet eder.

Lenin yoldaş, şunu belırtiyor:

"...Her ezilen ulusun burjuva milliyetçiliği, zulme karşı yönelmiş olan genel demokratik muhteva taşır ve bizim, ulusal imtiyazlar sağlama eğiliminden bunu kesin olarak ayırdederek... kayıtsız şartsız desteklediğimız işte bu muhtevadır".

Fakat hiç bir milli harekette, o milletin burjuvazisinin ve toprak ağalarının talebi, milli baskının kaldırılması ve milliyetlerin eşitliği talebiyle sınırlı kalamaz. Şimdi bu noktaya gelelim:

10. Kürt Milli Hareketi İçinde, Burjuvazinin ve Küçük Toprak Ağalarının Milliyetçiliği Güçlendirmeyi Hedef Alan "Olumlu" Eylemi:

Genel olarak her milli harekette ve özel olarak Kürt milli hareketinde, burjuvazinin asıl amacı kendi üstünlüklerini sağlamaktır. Pazara hakim olmaktır; bölgesindeki

maddi zenginlikleri vs... kendi tekeline almaktır. Kendi lehine eşitsizlik ve imtiyazlar sağlamak, kendi ulusal gelişmesini garantiye almaktır. Burjuvazi ve milli harekete katıldığı ölçüde toprak ağaları, kendi lehine eşitsizlik, kendi lehine imtiyaz isterler. Başka milletlerin demokratik haklarını kendi lehine gaspetmek ister. Kendinden daha zayıf ve güçsüz olanlara milli baskı uygulamak ister. Milletlerin proleterlerini ulusal çitlerle birbirinden ayırmak, kendi milliyetinden olan proleterlerin ve diğer emekçilerin, kendi milliyetçi emellerini kayıtsız şartsız desteklemesini sağlamak ister. Proletaryanın ve demokratizmin uluslarası kültürü yerine, kendi ulusal kültürünü geçirmek, ulusal kültürünü (yani hakim olan burjuva kültürünü) geliştirmek, proletaryayı ve emekçileri ulusal kültürle beslemek ve kendi sınıf emellerini kayıtsız şartsız destekçileri haline getirmek ister. Burjuvazi ve toprak ağaları zorla özümleme dışındaki, milliyetlerin kaynaşması yönündeki tarihi eğilime, yani kendiliğinden özümlemeye direnir; ulusal farklılıkların kendiliğinden silinmesine direnir; bir devlet içindeki her milliyetten proleterlerin aynı örgütler içinde birleşmesine direnir; proleterleri milliyetlerine göre birbirinden ayırmak, kendi milliyetinden olan proleterleri sınıf örgütleri yerine "milli örgütler" içinde ve kendi sınıf amaçları doğrultusunda birleştirmek ister.

Bugün, Kürt milli hareketi içinde genel demokratik muhtevanın yanında yukardakilere benzer milliyetçiliği güçlendirmeyi hedef alan gerici emelleri görmemek mümkün değildir. Bu emeller, Kürt milli hareketinin başını çeken bùrjuvazinin ve toprak ağalarının emelleridir.

Şafak revizyonistleri, Kürt milli hareketi içindeki burjuvazinin ve toprak ağalarının milliyetçiliği güçlendirmeyi hedef alan "olumlu" eylemini tamamen bir yana bırakrmıştır. Şafak revizyonistlerine göre Türkiye Kürdistanı’nda gelisen hareket, ilerici ve gerici yanlarıyla bir milli hareket değil, "milli baskı ve eritme politikasına karşi" "demokratik haklar, milliyetlerin eşitliği ve kendi kaderlerini tayin(!) için" yürütülen tamamen ilerici bir halk hareketidir. Böylece Şafak revızyonistleri, Kürt burjuvazisinin ve küçük toprak ağalarının milliyetçi ve anti-proleter emellerine ve çabalarına destek olmakta,

Kürt proletaryasını ve emekçilerini, Kürt burjuvazisinin ve küçük toprak ağalarının peşine takarak, iki halkın birliğini baltalamaktadır. Şafak revizyonizminin Türk milliyetçisi çizgisi, Kürt milliyetçiliğiyle uzlaşmıştır.

Özetlersek, her milli harekette olduğu gibi Kürt milli hareketinin de iki niteliği vardır:

Birincisi, Türk burjuva ve toprak ağalarının milli baskılarına, imtiyazlarına, devlet kurma imtiyazına, zulmüne ve zorbalığına karşı yönelmiş, genel demokratik muhteva.

Ikincisi, Kürt milliyetçiliğini güçlendirmeye, böylece Kürt burjuva ve toprak ağalarının üstünlük ve imtiyazlarını gerçekleştirmeye yönelen gerici muhteva.

11. Sınıf Bilinçli Türkiye Proletaryasının Kürt Milli Hareketi Karşısındaki Tutumu Ne Olmalıdır?

Her şeyden önce şunu belirtelim ki, milliyeti ne olursa olsun bilinçli Türkiye proletaryası, burjuva milliyetçiliğinin bayrağı altında yer almayacaktır. Stalin yoldaşın ifadesiyle:

"Bilinçli proletaryanın denenmiş olan kendi bayrağı vardır ve onun, burjuvazinin bayrağı altında safa girmesinin gercği olamaz." İkinci olarak, milliyeti ne olursa olsun, bilinçli Türkiye proletaryası, işçi ve köylü yığınlarını kendi bayrağı etrafında toplamaya çalışacak, bütün emekçi sınıfların sınıf mücadelesine önderlik edecektir. Türkiye devletini kendine temel alarak, Türkiye içindeki bütün uluslardan işçileri ve emekçileri ortak sınıf örgütleri içindebirleştirecektir.

Üçüncü olarak, milliyeti ne olursa olsun, bilinçli Türkiye proletaryası, Kürt milli hareketinin Türk hakim sınıflarının zulmüne, zorbalığına ve imtiyazlarına yönelen, her türlü milli baskının kalkmasını ve milletlerin eşitliğini hedef alan genel demokratik muhtevasını kesinlikle ve kayıtsız şartsız destekleyecektir. Diğer ezilen milliyetlerin aynı yöndeki hareketlerini kesinlikle ve kayıtsız şartsız destekleyecektir.

Dördüncü olarak, milliyeti ne olursa olsun, bilinçli Türkiye proletaryası, çeşitli milliyetlere mensup burjuvazi ve toprak ağalarının kendi üstünlükleri ve imtiyazları için yürüttükleri mücadelede tamamen tarafsız kalacaktır. Bilinçli Türkiye proletaryası, Kürt milli hareketi içindeki Kürt milliyetçiliğini güçlendırmeye yönelen eğilime asla destek olmayacaktır; burjuva milliyetçiliğine asla yardım etmeyecektir; Kürt burjuvalarının ve toprak ağalarının kendi üstünlükleri ve imtiyazları icin giriştikleri mücadeleyi kesinlikle desteklemeyecektir; yani, Kürt milli hareketi içindeki genel demokratik muhtevayı desteklemekle yetinecek, onun ötesine gecmeyecektir.

Meselenin daha iyi kavranabilmesi için, Lenin yoldaştan geniş aktarmalar yapmamızı okuyucuların hoş göreceğini umarız.

Lenin yoldaş şöyle diyor:

"Milliyet ilkesi, burjuva toplumunda, tarihi bakımdan kaçınılmaz ve zorunlu bir ilkedir ve bu toplumu ele alan bir Marksist, milli hareketlerin tarihi meşruiyetini kesin olarak kabul eder. Ama bu kabul edişin burjuva milliyetçiliğinin savunma biçimini almaması için o, milli hareketlerde ilerici olarak ne varsa (abç) ancak onu desteklemekle yetinmelidir; öyle ki, proleter bilinci, burjuva ideoloji tarafından karartılmış olmasın.

"Feodal uyuşukluktan çıkan yığınların uyanışı, ilerıci bir şeydir, nasıl bu yığınların halkın egemenligi uğruna, ulusun egemenliği uğruna her türlü ulusal baskıya karşı mücadelesi de ilerici bir şeyse, Marksistin en kararlı ve en tutarlı demokratizmi, milli meselenin bütün yönlerinde, mutlak savunma görevi, buradan gelmektedir. BU ÖZELLİKLE OLUMSUZ BIR GÖREVDIR (abç). Proletarya, milliyetçiliği desteklerken aşırı davranışlara gidemez. Çünkü daha ilerde, milliyetçiliği güçlendirmeyi hedef tutan burjuvazinin olumlu eylemi başlar.

"Her türlü feodal boyunduruğu kurmak, uluslara karşı her türlü baskıya, uluslardan biri ya da dillerden biri için her türlü imtiyaza karş, çıkmak, demokratik bir güç olarak proletaryanın mutlak görevidir, milli kavgalarla karartılan ve geciktirilen proleter sınıfının mücadelesinin mutlak çıkarınadır. Ama kesin olarak sınırlandırılmış olan ve sınırları belli tarihi bir alana yerleştirilmiş bulunan çerçevenin ötesinde burjuva milliyetçiliğine yardım etmek proletaryaya ihanet ve burjuvazinin saflarına gecmek olur. Burada çok kere cok ince olan bir sınır vardır...

"Ulusal boyunduruğa karşı mücadele mi? Evet, elbette. Her türlü ulusal gelişme içın, genel olarak "ulusal kültür" içın mücadele mi? Elbette ki hayır...

"Burjuva milliyetçiliğinin ilkesi, genel olarak, milliyetin gelişmesidir (abç), burjuva milliyetçiliğinin tekelci karakteri buradan gelir. Sonu olmayan ulusal kavgalar buradan doğar. Proletarya ise her hangı bir ulusun ulusal gelişimini savunrnak şöyle dursun, yığınları bu gibi hayallere karşı uyarır (abc), kapitalist değişim için cn geniş özgürlüğü savunur ve zorla özümleme ya da imtiyazlara dayanan özümleme dışında, ulusların özümlenmesini olumlu karşılar...

"...Proletarya, burjuva milliyetçiliğinin gelişmesine destek olamaz; tersine o, ulusal farklılıkların silinmesine ve uluslararası engellerin yıkılmasına, milliyetler arasındaki bağları sağlamlaştıran her şeye, ulusların birbirleriyle kaynaşmasına yardım eden her şeye destek olur. Başka türlü davranmak, gerici milliyetçi küçük-burjuvazinin yanında yer almak olur."

Yine Lenın başka bir yerde şunları söylüyor:

"...Burjuvazi, her zaman kendi ulusal taleplerini ön plana sürer. Bunlan kesinlikle ileri sürer. Ama proletarya icin bu talepler, sınıf mücadelesinin çıkarlarına bağlıdır. Teorik bakımdan, belirli bir ulusun başka bir ulustan ayrılmasının ya da bu ulusun bir başka ulusla eşitliğinin, burjuva-demokratik devrimi tamamlayıp tamamlayamayacağını önceden kestirmek imkansızdır. Her iki halde de proletarya için önemli olan şey, kendi sınıfının gelişmesini garantiye almaktır. Burjuvazi için önemli olan şey, bu gelişmeyi baltalamak ve "kendi" ulusunun amaçlarını proletaryanınkilerden öne almaktır. Onun için proletarya, kendi kaderini tayin etme hakının tanınması isteğini, deyim uygun düşerse, olumsuz yönüyle yetinir ve hiç bir ulusa, başka bir ulusun sırtından üstünlükler garanti etmeye, bu konuda taahhütlerde bulunmaya kalkışmaz.

"Bu, pek ‘pratik’ bir davranış olmayabilir; ama gerçekte bu, mümkün olan çözümlerin en demokratik olanının başarılması için, en iyi garantidir. Proletarya sadece bu garantilerin gereğini duymaktadır, her ulusun burjuvazisi ise, başka ulusların durumu ne olursa olsun (başka ulusların zararına olsa da), kendi çıkarlarının teminat altına alınmasını ister".

Lenin devam ediyor:

"Ezilen ulusların burjuvazisi, taleplerinin’pratik’olduğu iddiasıyla proletaryayı, özlemlerini kayıtsız şartsız desteklemeye çağıracaktır...

"Proletarya, bu çeşit pratikliğin karşısındadır. Proletarya, eşitliği ve ulusal devlet kurma hakkı eşitligini tanırken, bütün ulusların proleterlerinin birligine pek büyük değer verir ve her ulusal talebi, her ulusun ayrılma hakını işçilerin sınıf mücadelesi açısından degerlendirir...

"... İşçiler için önemli olan, iki akımın ilkelerini ayırdetmektir. Eğer ezilen ulusun burjuvazisi, ezen burjuvaziye karşı savaşırsa, biz, her zaman ve her durumda, herkesten daha kararlı olarak bu savaştan yanayız. Çünkü biz zulmün en amansız ve en tutarlı düşmanlarıyız. Ama ezilen ulusun burjuvazisi, kendi öz burjuva şoven milliyetçiliginin çıkarlarını savunuyorsa, biz ona karşıyız. Ezen ulusun imtiyazlarına ve zulmüne karşı savaşırız, ama ezilen ulusun kendisi için imtiyazlar sağlama yolunda çabalarına destek olmayız.

"Eğer ulusların ayrılma hakkı sloganını ileri sürmez ve onu savunmazsak, o zaman ezen ulusun sadece burjvuvazisinin değil, ama feodal derebeylerinin ve despotizminin de oyununa gelmiş oluruz...

"...Her ezilen ulusun burjuva milliyetçiligi, zulme karşı yönelmiş olan genel bir demokratik muhteva taşır ve bizim ulusal imtiyazlar sağlama egiliminden bunu kesin olarak ayırdederek.. kayıtsız şartsız destekledigimiz işte bu muhtevadır...

..........................

"...Mücadelemizde belirli bir devleti kendimize temel olarak alıyoruz; o belli devlet icindeki bütün ülkelerden [uluslardan, olmalı işçileri birleştiriyoruz; biz hiç bir özel ulusal gelişme yolunu savunamayız, biz bütün mümkün olan yollardan sınıf hedefimize dogru yürüyoruz.

"Ama biz, her türlü burjuva milliyetçiligine karşı savaşmazsak, bütün ulusların işcileri arasında eşitlik uğruna mücadele etmezsek, o hedefe doğru yol alamayız...

"...Her türlü devlet imtiyazına ve ulusal imtiyazlara karşı ve bütün ulusların kendi ulusal devletlerini kurmada hak eşitligi ugruna günlük ve bilinçlendirme ve propaganda görevini... Bu görev, (şu anda) milli meselede başlıca görevimizdir; cünkü biz demokrasinin ve bütün ulusların proleterlerinin eşit olarak ittifakının çıkarlarını ancak böyle savunabiliriz.

.......................

"İşci sınıfının ve onun kapitalizme karşı mücadelesinin çıkarları, bütün uluslar işçilerinin tam dayanışmasını ve en sıkı birligini gerektirmektedir; bu çıkarlar her milliyetten burjuvazinin şöven politikasına karşı şiddetle karşı koymayı emreder. Onun için Sosyal-Demokratlar [komünistler I, eğer ulusların kendi kaderini tayin etme hakını yani ezilen ulusun ayrılma hakkını reddederlerse ya da ezilen ulusların burjuvazilerinin bütün ulusal isteklerini desteklerse, proletaryanın siyasi çizgisine karşı gelmiş olurlar ve işçileri burjuvazinin politikasına boyun eğmeye yöneltirler. Ücretli işçinin, Rus olmayan burjuvazi değil de, başlıca Rus burjuvazisi tarafından sömürülmesi ya da Yahudi burjuvazisi değil de, Polonya burjuvazisi tarafından sömürülmesi vb. hic, de önemli değildir. Sınıf çıkarlarını anlayan ücretli işçi Rus kapitalistlerinin devlet imtiyazlarına olduğu kadar, Polonyalı ya da Ukraynalı kapitalistlerin, devlet imtiyazlarına kavuştukları zaman, dünya yüzünde cenneti kuracakları yolunda vaadleri karşısında da kanatsızdır...

"Her iki durumda da işçiler sömürüleceklerdir. Ve sömürüye karşı başarıyla mücadele edebilmek içın, proletarya her türlü milliyetçilikten arınmış olmalıdır; o, eğer deyim uygun düşerse, çeşitli ulusların burjuvazileri arasında üstûnlük uğruna süregelmekte olan mücadelede mutlak olarak tarafsız kalmalıdır. Eğer, her hangı bir ulusun proletaryası, ‘kendi’ milli burjuvazisinin imtiyazlarını en hafif şekilde de olsa desteklerse, bu kaçınılmaz olarak, öteki ulusun proletaryası arasında güvensizlik yaratacaktır; işçilerin uluslararası sınıf dayanışmasını zayıflatacak, onları bölecektir ve böyle bir duruma sevinecek olan, ancak burjuvazi olacaktır ve...

Tekrar edelim:

Kürt`milli hareketi, ezilen bir ulusun, hakim bir ulusun hakim sınıflarına karşı mücadelesi olarak ilericidir ve demokratik bir muhteva taşır. Biz bu demokratik muhtevayı kesinlikle ve kayıtsız şartsız destekleriz. Türk burjuvazisi ve toprak ağaları lehine her türlü imtiyazlara ve eşitsizliğe karşı (devlet kurma hakkı imtiyazı da dahil) kararlı ve amansız olarak mücadele ederiz. Kürt milli hareketinin bu yoldaki taleplerini de kayıtsız şartsız destekleriz.

Fakat öte yandan, Kürt burjuvazisinin ve küçük toprak ağalarının gerici ve milliyetci emllerine karşı da mücadele ederiz. Türk hakim sınıfları lehine her türlü eşitsizliğe ve imtiyaza, milli azınlıklara yönelen her türlü baskı ve zulme karşı mücadele ederken; milli azınlık burjuva ve toprak ağalarının milliyetçi emelleriyle de mücadele edilmezse, bu kez bir başka milliyetcilik, Kürt milliyetçiliği güçlendirilir; Kürt proletaryasının sınıf bilinci, burjuva milliyetçiliğinin sisleriyle karartılır; Kürt işcileri ve köylüleri milliyetçiliğin kucağına itilir; Kürt işci ve emekçileriyle Türk işçi ve emekçileri arasındaki birlik ve dayanışma baltalanır.

Şafak revizyonistleri, içinde farklı unsurların yer aldığı Kürt milli hareketini, homojen bir "Kürt halkı" hareketi olarak takdim etmekle, bu hareketi bir bütün olarak ve tamamen ilerici göstermekle, nereye kadar ve hangi bakımlardan ilerici olduğunu, nereden sonra ve hangi bakımlardan burjuvazının ve toprak ağalarının gerici emellerinin başladığını göstermemekle (daha doğrusu bunlar arasında bir ayırım yapmamakla), yukardaki tam da toprak ağalarının ve burjuvazinın işine yarayacak sonuca varıyor. Böylece, genel olarak Türkiye proletaryası ve özel olarak Kürt proletaryası aleyhine, Kürt burjuva ve toprak ağalarına taviz veriyor! Yarın, Kürt burjuva ve toprak ağalarının "olumlu eylemi" daha kuvvetle kendini hissettirdiği zaman Şafak revizyonistlerinın ne yapacağını merak etmekteyız. Ama ne yapacakları daha bugünden bellidir! Türk millı~yetçilerınin saflarına kayıtsız şartsız iltihak edeceklerdir.

Şu noktayı da belirtelim: Komünıstler, ezilen bir milletın milliyetçiligiyle hakim bir milletin milliyetçiliği arasında, küçük bır milletin milliyetçiliğiyle büyük bir milletin milliyetçiliği arasında daıma ve mutlak bır ayırım yaparlar.

Lenın yoldaş bu konuda şunları söylüyor:

"Bu ikinci tür milliyetçilik konusunda Iküçük bir milletin milliyetciliği] bizim; bir büyük milletin fertlerinin tarihi pratikte öteden beri yapmadıgımız zorbalık kalmamıştır. Üstelik biz hiç farkında olmadan zorbalık yapar, ona buna hakaret ederiz...

"İşte bunun içindir ki hakim ya da, denildiği gibi ‘büyük’ milletlerin (yalnız zorbalıkta büyük, yalnız kabadayılar olarak büyüktürler oysa) enternasyonalciliği milletlerin eşitliğini biçimde gözetmek olmamalı sadece, hatta hakim milletin, büyük milletin sessizliği olmalıdır. Böylece, pratikte var olan eşitsizliğe karşı bir denge sağlanmış olacaktır. Kim bunu anlamıyorsa, milli mesele karşısında gerçek proleter tutumunu kavramamış demektir; hayat görüşü hâlâ esasta küçük-burjuvadır ve bu nedenle mutlaka burjuva hayat görüşüne kayacakır".

Lenin yoldaş şöyle devam ediyor:

"...Milli haksızlık kadar proleter sınıf dayanışmasının gelişmesini ve güçlenmesini geciktiren hiç bir şey yoktur; bir milletin ‘gocunan’ fertleri her şeyden çok; eşitlik konusunda ve sırf ihmalden ötürü ya da latife olsun diye dahi olsa bu eşitliğin çiğnenmesi kendi proleter yoldaşlarınca çiğnenmesi konusunda

hassastırlar. İşte bunun içindir ki, milli azınlıklara tavız verme ve hoşgörüyle davranma hususunda yetersız kalmaktansa, aşırı gitmek daha iyidir" (Doğuda Ulusal Kurtuluş Hareketleri, s. 383-384).

Şafak revizyonistlerinin yaptıgı, Lenin yoldaşın savunduğu şey midir? Hayır, asla! Şafak revizyonistleri, bugün esas olarak Türk milliyetçisi bir çizgi izliyorlar, Türk hakim sınıflarının imtiyazlarını savunuyorlar; ileride göreceğimiz gibi Kürt milletinin kendi kaderini tayin hakkını alçakça ve bir yığın demagojiyle çiğniyorlar; Türk şovenizminin temsilcilerini kendilerine bayrak ediyorlar. Onların yaptığı şey, Lenin yoldaşın savunduğu şeyden tamamen farklıdır. Onlar, bir yandan hakim millet milliyetçisi bir çizgi izlerken, öte yandan da Kürt isçi ve emekçileriyle Kürt burjuva ve toprak ağaları arasındaki çizgiyi siliyor, Kürt burjuva ve toprak ağalarının görüş açısında yer alıyor. Bu, hakim ulus milliyetçiliğine karşı, milli azınlıklara taviz verme ve hoşgörüyle davranmada aşırı gitme değil; hakim millet milliyetçisinin azınlık milletin işci ve emekcilerine karşı, azınlık milletin sömürücü sınıflarının milliyetçi emellerini desteklemedir.

Bir başka nokta da şudur: şafak revizyonistleri, "Kürt halkının"`"ağır milli baskı ve eritme politikasına karşı", "demokratik haklar, milliyetlerin eşitliği ve kendi kaderini tayin için" mücadele ettiğini söylemektedir.

Kürt halkının kendi kaderini tayin için mücadele etmesi demek, Kürt halkının, hakim sınıfları devirerek demokratik halk iktidarını kurmak için mücadele etmesi demektir. Çünkü, halk kendi kaderini ancak devrim yaparak tayin edebilir. Milli meselenin ele alındığı bir yazıda, Kürt halkının devrim için mücadele ettiğini söylemek, doğrusu cok kıvrak bir zeka gerektirir(!). Eğer Kürt milleti kastediliyorsa, o zaman Şafak revizyonistleri şunu söylemiş oluyorlar: Kürt milleti ayrılmak icin mücadele etmektedir. Çünkü, bugunkü zoraki birlik şartlarında Kürt halkının kendi kaderini tayin icin (dikkat edilsin, tayın hakkı icin değil) mücadele etmesi, sadece ve sadece ayrılmak için mücadele etmesi anlamına gelır

Her milli hareketin genel eğilimının, milli bütünlüğü olan devletler kurulması yönünde olduğunu, meta üretiminin ve kapitalizmin ihtiyaçlarını en iyi bu devletlerin karşıladığını, en güçlü ekonomik etkenlerin bu yönde işlediğini daha önce belirtmiştik. Kürt milli hareketinin genel eğilimi de, elbette milli bütünlüğü olan bir devlet kurulması yönündedir. Fakat genel eğilimi başka şeydir, bir milli hareketin formüle ettiği somut istekler başka şeydir. Somut istekler, bu genel eğilime aykırı düşmezler. Fakat her milli hareket bu genel eğilimi, yani ayrı bir devlet kurmayı kendisine somut hedef olarak da seçmeyebilir. Bu durumu etkileyen sayısız faktörler vardır. Devlet çapındaki ve uluslàrarası plandaki kuvvet ilişkileri, ülke içinde değişik milliyetlere mensup burjuvaların ve toprak ağalarının menfaat hesapları, milli baskının karakteri, taktik endişeler vb..., bir milli hareketin formüle ettiği somut hedefleri, bütün bu faktörler tayin eder. Bu nedenle, her yerde milli hareketlerin genel eğilimi, ulusal bütünlüğü olan devletler kurma yönünde olduğu halde, milli hareketlerin formüle ettiği somut talepler başka başka olur.

Sözü Stalin yoldaşa bırakalım:

"Besbelli ki ulusal hareketin muhtevası, her yerde aynı olamaz! Bu muhteva, hareketin formüle ettiği degişik taleplere bağlıdır. Irlanda’da hareket bir tarım karakterıne bürunür; Bohemya’da ‘dil’ karakterine bürünür; bir yerde insan haklarında eşitlik, vıcdan özgürlüğü istenir; bir başka yerde ‘kendinden’ memurlar ya da kendinden bir meclis uğruna savaşılır."

Türkiye’de Kürt milli hareketi, henüz ayrılma talebini açıkça formüle etmiş değildir. Bugün Kürt milli hareketinin açıkça`formüle ettiği talepler, Kürtçe’nin okuma, yazma ve konuşmada serbest bırakılması, radyoda Kürtçe yayınlar yapılması, "milli kültür"ün (gerçekte Kürt burjuva ve toprak ağalarının kültürünün) serbestçe yayılmasını köstekleyen engellerin kaldırılması, asimilasyon politikasına son verilmesi Kürtçe eğitim yapan okulların olması, kendi kaderini tayin hakkının tanınması vb... dir. Yukarda saydığımız çeşitli nedenler, Kürt milli hareketinin bizzat ayrılma talebini açıkça formüle etmesine engel olmaktadır; Kürt halkının değil ama, "Kürt milletinin kendi kaderini tayin için" mücadele ettiğini söylemek, bu sebeple hiç değilse bugün doğru değildir. Biz bunu söylerken, Kürt burjuva ve küçük toprak ağaları arasındaki güçlü ayrılma arzusunu da gözden uzak tutmuyoruz. Fakat bu istek, milli hareketin açık bir talebi haline gelmemiştir diyoruz. Bugün mesela Kuzey İrlanda’daki milli hareket, bizzat ayrılma talebini açıkça formüle etmiştir. Mesela gecmişte Türkiye’de Kürt milli hareketi, bizzat ayrılma talebiyle ortaya çıkmıştır vs.... Bugün Kürt milli hareketinin ayrılmayı açıkça formüle etmemiş olması, yarın da etmeyeceği anlamına gelmez. Fakat iki ulusun burjuva ve toprak ağaları sınıfları arasında çeşitli uzlaşmalar da mümkündür; bunu da aklımızdan çıkarmayalım. Nitekim Irak’ta Barzani hareketi kısmi bir özerklikle yetinmiştir. Ayrıca Kürt milli hareketinin bir kanadı ayrılmayı savunurken, bir başka kanada aksini de savunabilir. Bu nedenlerle henüz dereyi görmeden paçayı sıvamayalım.

12. Türk İşçi ve Köylüleri üzerindeki Hakim Ulus Milliyetçiliğinin Etkilerini İnkar Etmeyelim:

Şafak revizyonistleri, "Kürt halkının(!) mücadelesini ["milli baskı ve eritme politikasına karşı" mücadeleyi, "demokratik haklar, milliyetlerin eşitliği ve kendi kaderini tayin için" mücadeleyil Türtiye’nin bütün işçi ve köylüleri destekliyor" diyorlar (abç).

Burada somut gerçek süslü cümlelere feda edilmiştir. Önce bir kere şu hatayı düzeltelim: "Türkiye’nin bütün işci ve köylüleri" bir yana, Türkiye’nin sınıf bilinçli proletaryası dahi "kendi kaderini tayin için" mücadeleyi (tayin hakkı icin mücadeleyi değil) her şart altında desteklemez; ayrılmayı ancak her somut durumda proletaryanın sosyalizm için yürüttüğü mücadelenin menfaatine uygun düştüğü zaman destekler, değilse, Kürt milletinin ayrılma isteğine saygı gösterir ve ayrılmalarına razı olur, ama ayrılmayı aktif olarak desteklenemez. Bu noktaya ilerde gene döneceğız.

Öte yandan, "Türkiye’nin bütün işçi ve köylüleri"nin bugün Kürt milletinin en haklı ve ileri isteklerini dahi desteklediğini iddia edemeyiz. Bu, sadece arzu edilen bir şeydir ama, ne yapalım ki, gerçek değildir. Türk işçi ve köylülerinin bilinçleri, Türk hakim sınıfları tarafından milliyetçilik ideolojisiyle geniş ölçüde karartılmıştır. Hakim ulus milliyetçiliği, değil köylülerin, proleterlerin en ileri unsurlarının bile gözlerini az çok karartmıştır. Yaniözellikle Türk komünistlerinin önünde Türk milliyetçiliğini yıkmak görevi, işçi ve köylüleri burjuva milliyetçiliğinin her türlü kalıntılarından temizlemek görevi vardır. Bu görevi ihmale veya önemsememeye yol açacak her tespit, sınıf mücadelesi açısından sadece zararlıdır. Lenin yoldaşın Rusya için söylediği şu sözler, bizim için de aynı ölçüde geçerlidir:

"şimdi bile ve herhalde daha uzun bir zaman için, proleter demokrasisi (ona tavızde bulunmak anlamında değil, onunla mücadele etmek anlamında), Rus köylüsünün şoven milliyetçiliğini hesaba katmak zorundadır" (Ulusların Kaderlerini Tayın Hakla, s. 127).

Şafak revizyonistleri bu gerçeği hesaba katmamakta, komünist hareketin Türk milliyetçiliğiyle mücadele etmek görevini unutturmaktadırlar.

13. Halkın Kendi Kaderini Tayin Hakkı,

Ulusun Kendi Kaderini Tayin Hakkı:

Şafak revizyonistleri, Marksizim - Leninizmin milli meseleyle ilgili en temel prensiplerini tahrif etmiş ve içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir. En temel ilkelerden biri olan "ulusların kendi kaderini tayin hakkı" ilkesini, "halkın kendi kaderini tayin hakkı" şeklinde tahrif etmişlerdir. "Halkın kendi kaderini tayin hakkı" ile "ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı", tamamen farklı şeylerdir. Birincisi, halkın iktidarda bulunan gerici sınıfları devirmesi, iktidarı ele geçir-

mesi, devletin hakim olması, yani kısacası devrim yapması hakkı anlamına geldigi halde, ikincisi, milletin ayrı bir devlet kurma hakkı anlamına gelir. Şafak revizyonistleri Kürt halkının devrim yapma hakkını tanıdıklarını ilan ediyorlar(!). Ve milli meseleyı de böylece halletmiş oluyorlar(!). Bravo doğrusu.

İbret verici olan şudur ki, halkın kendi kaderini tayin hakh formülasyonu, bir zamanlar Buharin tarafından Lenin yoldaşa karşı savunulmuş ve Lenin yoldaş tarafından da eleştirilmiştir. Lenin yoldaşın Buharın’e cevabını aktaralım:

"Milli mesele hakkında da aynı şeyi söylemek zorundayım. Burada da yoldaş Buharin, olmasını istediği şeyi olanla karıştırmıştır. Milletlerin kendi kaderlerini tayin hakkını tanımamalıyız diyor. Bir millet, proletarya ile birlikte burjuvazi demektir., Biz proleterler hor gördüğümüz burjuvaziye kendi kaderini tayin hakkını niçin tanıyalım? Bu iki şey birbiriyle mutlak surette bağdaşmaz! Müsaadenizle, bugün fiilen varolanla bağdaşır. Bunu yok ederseniz, sonuç sırf ?? hayal olur (abç)

"... ‘Ben yalnız emekçi sınıfların kendi kaderlerini tayin hakkını tanımak istiyorum’ diyor yoldaş Buharın. Bu demektir ki, sen Rusya’dan başka hiç bir ülkede başarılmamış olan bir şeyi tanımak istiyorsun. Gülünç şey" (RKP-B 8. Kongresine Sunulan Parti Programı Uzerıne Rapordan, Doğuda Ulusal Kurtuluş Hareketleri, s. 277 - 278).

Bugün Türkiye’de "Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkı"nı, kendi ifadesiyle "ısrarla" savunan Şafak revizyonistleri, sadece "gülünç" olmuyorlar, aynı zamanda korkunç bir hakim ulus milliyetçiliğinin de en usta teorisyenleri oluyorlar. Bugün Türkiye’de devlet kurma halkı, hakim Türk ulusunun bir imtiyazıdır. Kürt ulusunun ayrı bir devlet kurma hakkı zorla elinden alınmıştır. Komünistler hiç bir ulusal imtiyazı savunmazlar. Milletler arasında mutlak eşitliği savunurlar; kapitalizm şartlarında milletlerarasında mutlak eşitliğin olamayacağını elbette bilirler; ama bunarağmen yine de teoride de kalsa çeşitli milliyetten işçilerin ve emekçilerin birliğini sağlamak için, her türlü milli imtiyaza ve eşitsizliğe karşı çıkarlar; olabildiği kadar en tutarlı, en geniş, en ileri demokratizmden yana çıkarlar. Şafak revizyonistleri ne yapıyorlar? Kürt halkına devrim yapma hakkını bahsederek(!) Kürt milletinin devlet kurma hakkını ortadan kaldırıyorlar. Hakim Türk ulusunun devlet kurma imtiyazını alçakça ve sinsice savunma yolunu tutuyorlar. "Gülünç" olanın yanında "korkunç" olan şey budur!

14. "Ulusların Kendi Kaderlerini Tayin Hakkı",

Ayrı Bir Devlet Kurma Hakkından Başka Bır Şey Degıldir:

Şafak revizyonistleri, "... kendi kaderini tayin ve isterse ayrı bir devlet kurma hakkı" demek suretiyle, "kendi kaderini tayin hakkını", ayrı bir devlet kurma hakkından başka bir şey olarak görüyorlar. Yukardaki ifade ancak şu şekilde doğru olurdu: "... kendi kaderıni tayin hakkını, yani ayrı bir devlet kurma hakkını...". Çünkü??kendi kaderını tayın hakkı zaten ayrı bir devlet kurma hakkıdır.

Kendi kaderını tayın hakkının ayrı bir devlet kurma hakkından başka bir şey olmadığını Lenın yoldaş defalarca belirtmiştir:

"Ulusların siyasi kaderlerini kendilerinin tayin etmesi meselesinin yani (abç) bunların tamamen özgür ve demokratik yoldan ayrılmaları ve bağımsız devlet kurmaları mèselesinin çözüme bağlanması..." (Ulusların Kaderlerini Tayin Hakkı, s. 12).

"Demek ki, eğer biz uluslann kendi kaderlerini tayin etmesi kavramının anlamını hukuki tanımlamalarla cambazlıklar yaparak ya da soyut tanımlamalar ‘icat ederek’ değil de, ulusal hareketlerin tarihi ve iktisadi ,şartlarını inceleyerek öğrenmek istiyorsak, varacağımız sonuç, kacınılmaz olarak, uluslarn kendi kaderlerini tayin etmesinin, o ulusların yabancı ulusal bütünlerden siyasi bakımdan ayrılma ve bağımsız bir ulusal devlet kurma anlamına geldiği sonucudur "(abç).

"Daha aşağıda, ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkını, devlet olarak aynı varlık hakkından başka bir anlamda kullanmanın niçın yanlış olacağının (abç) başka sebeplerıni de göreceğiz (age, s. 55).

"...Marksistlerin programındaki ‘ulusların kendi kaderlerini tayın etmeleri’ ilkesi, tarihi-iktisadi bakımdan, siyasi kaderlerıni tayin etme, siyasi bağımsızlık, ulusal bir devletin kurulmasından başka bir anlama gelmez..." (abç) (age, s. 59).

"... Ulusların siyasi kaderlerini tayin etmeleri hakkının, ayrılma ve bağımsız bir ulusal devlet kurma hakkından başka bir anlama gelemeyeceği (age, s. 86).

"Boşanma serbetliğini savunan bir kimseyi, aile bağlarını yıkmak istemekle suçlamak ne kadar ahmakça ve ne kadar ikiyüzlüce bir davranışsa, ulusların kendi kaderlerini tayin etme özgürlügünü savunanları da yani ayrılma özgürlüğünü savunanları da labç], ayrılmayı teşvikle suçlamak, o ölçüde ahmakça ve ikiyüzlü bir davranıştır... Kapitalist devlette, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkını, yani ulusların ayrılma hakkını labçl reddetmek, egemen ulusun imtiyazlarını ve demokratik metodlara karşı polis yönetim metodlarını savunmaya eşittir (age, s. 87 -88).

"... Sosyal - Demokratlar, eğer ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkını, yani ezilen ulusun ayrılma hakkını labc.l reddederse..." (age, s. 89).

"llk önce şunu belirtelim ki, ‘ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı’ konusunda Rus Sosyal-Demokrat literatürü ve ne kadar yetersiz olursa olsun, bu literatür, gene de söz konusu hakkın, uluslarm ayrılma hakkı anlamına geldiğinğ açıkça ifade eder" [abç] (age, s. 114).

"Okuyucu, programı kabul eden Partinin ikinci Kongresinde, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkının ‘ancak’ ayrılma hakkı anlamına geldiği (abç) konusunda iki ayrı görüş bulunmadığını görecektir (age, s. 118).

"Genel olarak Marksizmin teorisi bakımından ulusların kendi kaderlerini tayin etme hakkı meselesi hiç bir zorunluk arzetmez. 1896 Londra kararlarına, ya da ulusların kendi kaderini tayin etme hakkının sadece ayrılma hakkı anlamına geldiği gerçeğine (abç) ciddi olarak kimse karşı gelemez" (age,s. 125).

"... Her türlü burjuva milliyetçiliğine karşı ve özellikle Rus milliyetçiliğine karşı mücadele etmek, sadece genel olarak bütün ulusların tam hak eşitliğini tanımakla yetinmemek, fakat aynı zamanda bağımsız devlet kurmada da hak eşitliğini yani ulusların kendi kaderlerini tayin etmede, ayrılmada hak eşitliğini iabçl tanımak..." (age, s. 128).

"Partinin Birinci Kongresi’nin (1898) kararlarından mekanik olarak devralınan—ki bu kongre de, bunu Uluslararası Sosyalist Kongrcsinin kararlarından ariyet olarak almıştı—bu karar tartışmalardan da anlaşıldığı gibi 1903 Kongresinde tıpkı Sosyalist Enternasyonal’in anladığı biçimde yorumlanmıştır yani ulusların kendi siyasi kaderlerini tayin etme hakkının, ulusların siyasi bağımsızlık doğrultusunda kendi kaderlerini tayin etme hakkı olarak. Böylece, toprağını ayırma hakkı anlamını taşıyan ulusların kendi kaderini tayin etmeleri formülü labçl, belirli bir devlet organizması içinde bu devletten ayrılmayan ya da ayrılma isteğinde olmayan milliyetlerle ulusal ilişkilerin düzelmesi meselesini kapsamaz" (age, s. 129, Naşata Rabogaya Gazeta’dan Vl. Kossavski’den aktaran Lenin).

"Besbelli ki Bay Vl. Kossovski, 1903 İkinci Kongresinin tutanaklarını elinin altında bulundurmaktadır ve ulusların kendi kaderini tayin etme teriminin gerçek (ve biricik anlamını) (abç) çok iyi anlamaktadır" (Lenin, age, s. 129).

Lenin’in bu, itiraza meydan vermeyecek kadar açık ifadelerine rağmen, hâlâ kavramları allak bullak etmenin sebebi nedir? Marksist literatürü böylesine içinden çıkılmaz bir hale sokmak, bir çorbaya çevirmek, büyük bir kabiliyet ister doğrusu!

Bir yandan milletin kendi kaderini tayin hakkı kaşla göz arasında halkın kendi kaderini tayin hakkına dönüştürülüyor (halkın kendi kaderini tayininin; halkın devrim yapmasından başka bir anlama gelmediğini gördük, çünkü halkın ayrı bir devlet kurma hakkını kazanması ancak gericileri devirmekle mümkündür), öte yandan kendi kaderini tayin hakkı, ayrı bir devlet kurma hakkından başka bir şey sayılıyor.

Kavramların gerçek anlamını yerine koyarsak Şafak revizyonistleri şunu demiş oluyorlar:

"Hareketimiz, Kürt halkının [devrim] ve isterse ayrı bir devlet kurma hakkını tanıdığını açıklar!".

İşte bir Marksist - Leninist hareketin milli meseleye getirdiği şahane çözüm(!). Bu çözümün(!), hakim Türk ulusunun mevcut devlet kurma imtiyazını savunmaktan başka bir anlama gelmediği açıktır:

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.