İran'a karşı savaş; Çin'e karşı bir savaşın başlangıcı mı?

İran'la savaş tartışması
ABD'nin dünyada
çökmekte olan bir imparatorluk olduğu gerçeği, herhangi bir rasyonel insan için
reddedilemez bir gerçektir. Yapılan son açıklamalar ve ilan edilen
politikalarla birlikte ABD’nin dünya barışı ve kendisi için de daha umutsuz
ve tehlikeli hale gelmesi bir başka açık gerçektir. Giderek artan bir
şekilde, sadece siyasi olarak değil, "gümrük vergisi" politikasıyla
dünyadan izole oluyor, sadece genel olarak dünyadan değil, özel olarak da
yakın müttefiklerinden ekonomik olarak izole oluyor. Rusya'ya karşı “istisnacı” ve savaşçı ekonomi politikası, Rusya'yı giderek sanayileşmiş, kendine yeten
bir ülke haline getirdi. Ekonomik yaptırımların maliyeti , faydalardan
çok daha ağır bastı. Rusya'yı zayıflatmak için Ukrayna'da düzenlenen askeri
harekat, Rusya'yı dünyanın en deneyimli ve güçlü askeri gücü haline
getirdi. Ukrayna'da kabul edilen
askeri yenilgi, hayal kırıklığını ve çaresizliğini doruğa çıkardı. Bu
anlamda, ABD'nin İran'a karşı kendi kendine zarar veren umutsuz bir
eylemde bulunması, ve başarılı olması halinde Rusya (ve Çin) için bir “yenilgi”
algısı yaratma yönünde bir intikam eylem olarak görmek mümkündür.
Bu şekilde, kaderlerinin Ukrayna'nınkiyle aynı olup olmayacağını merak eden
Tayvan, Güney Kore, Japonya, Filipinler vb. gibi müttefikleri arasında
güvenilirliğini yeniden oluşturacağı inancında olabilir.
İran'a karşı bir
savaşın nedenleri üzerine yapılan tartışmalar iki farklı bakış açısına sahip;
1) ABD'nin İsrail'in arzu ve taleplerini izlemesi ve yerine getirmesi, 2)
ABD'nin Rusya'yı parçalamaktan vazgeçmemesi, önce Rusya'yı zayıflatarak ve
parçalayarak Çin'i abluka altına almak ve zayıflatmak olan amacın rotasını, önce Çin'e sonra da Rusya'ya yönlendirmesi.
'İran'a karşı
savaşın kimin için yürütüleceği' söz konusu olduğunda, bu hem İsrail'i hem
de ABD'yi karşılıklı olarak kapsayıcı ve tamamlayıcı içeriktedir. İsrail'in kendine özgü fırsatçı nedenleri var,
ABD'nin de öyle.
İran'ın nükleer
bombaya sahip olmaya bu kadar yakın olduğu savaş bahanesi, ancak Irak’ın işgali
için kitle imha silahı bahanesi olan kitle imha silahlarının geçerliliği
kadar "geçerli bir bahane" olabilir. "Kimin ve ne
zaman nükleer silaha sahip olabileceğine, kimin olamayacağına karar vermek
için ABD'yi gerçekten kimin görevlendirdiği" gibi geçerli bir soru sormuyoruz. Tarihsel
gerçek şudur ki, ABD kendi gücünü yansıtmak ve diğerlerine boyun eğdirmek için
Nükleer Silah geliştiren ilk ve tek ülkedir. Ancak geri kalan tüm ülkeler, öncelikle
başta ABD olmak üzere diğerlerini caydırmak için nükleer silahlar
geliştirdiler. Bu şimdiki konumuzun dışında.
"Nükleer"
silah bahanesi, İran'ın sivil amaçlar da dahil olmak üzere tüm nükleer
endüstrisini durdurması, ayrıca tüm füze endüstrisini durdurması ve füze
stoklarını yok etmesi talebine kadar genişletiliyor. Görünüşe göre İran'ın
silahsızlandırılmasını ve şimdi ve gelecekte ABD'nin taleplerine boyun eğmesini
istedikleri için hiçbir ülke tarafından kabul edilemez olacağı bilinerek
yapılmış , sinsi ve bilinçli bir talep. Bu ültimatom, "Taleplerimizin kabul edilemez olduğunu
biliyoruz, bu yüzden savaşa hazır olun" demekle eşdeğerdir. Bu ültimatom, en yüksek derecede yapılan bir blöftür ve
bu blöfün “çağrılması” durumunda (eminim
ki öyle olacaktır), ABD İran'a
saldırmayarak başka bir aşağılanmayı kabul etmeye hazır olmadığı sürece,
savaş kaçınılmaz olacaktır. Bu, ABD'nin İran'a karşı savaş açmaya kararlı
olduğunu gösteriyor, ancak savaşın gizli gündemi, asıl amacı ne?
İran'a karşı
yürütülebilecek savaş, aslında Rusya ve Çin'e karşı dolaylı bir savaş
olacaktır; 1) Rus ve Çin’in nasıl tepki vereceğini test etmek, 2) dünya ülkeleri,
özellikle müttefikleri ve vekilleri için bir imaj ve hasar kontrolü yapmak, 3)
en kötü durum senaryosu, Neo-Con'lar hala Rusya ve Çin'in tarafsız kalacağı yanılsaması
içinde.
ABD'nin İran'a
karşı savaş hazırlığı, Batı medyası ve onun diğer ülkelerdeki vekil kuruluşları
aracılığıyla yaygın bir şekilde propaganda ediliyor. Hint medyası, özellikle
Çin fobisi söz konusu olduğunda Batı medyasının bir uzantısı olarak, Neo-Con
fantezilerini ve safsatalarını tekrarlıyor ve "Hindistan'ın devreye
girmesi" çağrısında bulunuyor. Genel vekalet anlatısı şöyle:
"İsrail'in operasyonları Hamas ve Hizbullah'ı zayıflattı ve ABD'nin Huthi’leri
bombalaması Batı Asya'daki güç dinamiklerini önemli ölçüde değiştirdi. Ukrayna
ile çatışmaya giren ve bunu (Irana ’a saldırıyı) destekleyecek durumda olmayan Rusya, Trump'ı
kızdıracak önlemler almaktan kaçınacaktır. Çin, İran'a sempati duymaya devam
edecek, ancak Batı ile olan ticari çıkarlarını (Iran için) feda
etmeyecek... İran şu anda zayıf ve savunmasız. Ekonomik çöküş, protestolar ve
bölgedeki vekillerinin kademeli olarak kaybedilmesiyle bir çöküşün eşiğine
geliyor." Bu söylemler fantezilere
ve (arzulara) hüsnükuruntuya dayalı analizlerdir.
ABD-Britanya'nın Yemen
gibi küçük bir ülkeyi yıllarca yenemediği göz önüne alındığında, İran'ı
yenmek son derece tartışmalı görünüyor. ABD, Hothi'nin ucuz insansız hava
araçlarını düşürmek için son bir aydır her gün milyonlarca dolarlık füze kullanıyor.
ABD'nin ya da başka birinin sonsuz mühimmatı yok, cephaneliğinin çoğu Ukrayna
savaşı ve şimdi de Yemen'e karşı tükendi. ABD'li askeri uzmanların işaret ettiği gibi,
“ABD askeri cephaneliği bir savaş yürütmek için kritik düzeydedir.” İran
ile karşılaştırıldığında, Yemen asgari askeri güce sahip küçük bir ülkedir.
İran, yenilgiyi kabul etmeyecek olan katı bir (dini) ideolojiye
sahip 95 milyon nüfuslu devasa bir ülkedir. İran, İsrail'i ve Orta Doğu'daki
tüm ABD askeri üslerini harap edebilecek binlerce uzun menzilli füzeye sahip. Eğer
ABD, Ortadoğu'daki küçük ülkelerdeki üsleri kullanırsa, bu Umman, Kuveyt,
Bahreyn, BAE gibi ülkelerin sonu olur. Bu açık nedenlerden ötürü, Fars Körfezi
ülkeleri, İran'a karşı savaş için topraklarına herhangi bir erişime veya
kullanılmasına izin vermeyeceklerini resmen açıkladılar. Ayrıca, hava
sahalarının İran'a saldırmak için kullanılmasına ve ABD savaş uçaklarının
havada yakıt ikmali yapmasına izin vermeyecekler.
ABD'nin uçak
gemileri, İran füzeleri için (avlanmaya hazır) bir ördek gibi
oturuyor olacaktır. ABD'nin halihazırda ABD uçak gemilerini Basra
Körfezi'ndeki savunmasız mevzilerinden uzaklaştırması, İran'ın olası bir
misilleme beklentisinin net bir göstergesidir. ABD ordusu B-2 hayalet
bombardıman uçaklarını Diego Garcia'ya yerleştiriyor, ancak hala İran
füzelerinin menzili içinde. Batı medyasının uzak durduğu ( göz ardı ettiği)
ancak somutta kanıtlandığı gibi, İran’ın hava savunması, İsrail uçaklarının bile ne olduklarını belirleyemediği
ve İran'a son saldırılarında geri dönmek zorunda kaldıkları niteliktedir.
Kendilerini pohpohlayan tüm propagandalarına rağmen, Israil (daha başlangıcında durdurup geri çekildikleri
hava saldırısında) başarılarına dair herhangi bir somut kanıt gösteremediler.
Bu nedenle, ABD'nin
İran'ın misilleme yapmak, Iranın tüm yeteneklerini yok etmek için tek bir
saldırı şansı var, ki bu, ABD taktik nükleer silah kullansa bile
mümkün değil. İran muhtemelen önleyici bir saldırı eyleminde bulunmayacak,
ancak (ilk saldırıya karşı ) tüm cephaneliğiyle misilleme yapacaktır.
İran gibi büyük bir ülke havadan bombardımanla boyunduruk altına alınamaz. Kara
istilası ve bunun için bir milyon piyade askeri gerekiyor. Belki de muhtemelen Irak,
Suriye ve İran'daki Kürtleri ve IŞİD'i bir kara harekâtı için kullanmayı
düşünüyorlar.
ABD için bu savaş, İran'a
karşı kazanılabilir bir savaş olma sonucunu getiremez. Muhtemelen İran'a
ciddi zararlar verecektir, ancak İran'ı yenmeleri için yeterli olmayacaktır. Öncelikle,
İsrail bu savaşın en kötü kaybeden tarafında olacaktır. İsrail'in kaderi
zaten bu (içinde bulunduğumuz somut durumda) tartışmalı bir soru,
İran'a karşı bir savaş bu soruyu ortadan kaldırabilir ve buna pratik bir yanıt
olabilir.
İstisnacı,
üstünlükçü ABD fantezisi, benzin
fiyatlarının birkaç gün içinde katlanarak artması ve her tüketim malının
maliyet artışına ve dolayısıyla ABD ve Batı'daki insanların yaşam
standartlarının hızla düşmesine yansıyacağı için, karşı karşıya kalacakları
derinleşen bir ekonomik krize ilave olarak, kendilerine büyük bir askeri
aşağılanma getirecektir.
İran'a karşı bir savaş, mali sermayenin ve diğer tüm sektörlerin çıkarına olabilir
mi? Bundan şüpheliyim. Asla kaybetmeyen tek sektör, kazansa da kaybetse de onlara
para kazandıran sanayi, askeri sanayidir. Ancak, askeri sanayi “bağımsız"
bir sektör değildir, o da (diğer sanayilerin olduğu gibi) her sektörde,
her ticarette, ticari hayatın her aşamasında finansal çıkarları olan Finans
Kapital Holdinginin bir parçasıdır. "Parçanın" çıkarları
her zaman "bütünün" çıkarlarına tabidir, bu durumda (Iran savaşında)
“maliyet”, faydasından dan çok yıkıcı
bir şekilde daha ağır basacaktır.
Dolayısıyla, tüm savaşçı söylemlere rağmen İran'a karşı bir “savaşın” olası
olmadığı görülüyor. Bu (söylemler ve hazırlıklar) daha çok, en uç noktasında tehlikeli bir blöf
gibi görünüyor ve sonunda en azından bir dereceye kadar, bir tür saldırı
olacaktır. Bununla birlikte, eğer Neo-Con düşünürlerin, uzmanların ve
karar vericilerin hesapları fantezilere ve hüsnükuruntulara dayanmaya devam
ederse, yanılıyor olabilirim.
Çin'in Tayvan
çevresindeki son ve devam eden askeri tatbikatları nedeniyle, ABD'nin İran'a
saldırması durumunda ve saldırdığı anda, buna karşılık olarak Çin'in
Tayvan'a karşı eşzamanlı olarak hızlı bir askeri eylemde bulunabileceğine dair argümanlar
dolaşıyor analizciler arasında.
Çin ile savaş tartışmaları
ABD'deki seçimler
sırasında ve sonrasında, bunun Rusya Fobisi fraksiyonu ile Çin Fobisi Neo-Cons
fraksiyonu arasında bir seçim olduğunu ve bunun sonuçlarının dış politikanın
özünü değiştirmeyeceğini savunmuştum. Trump'ın daha önceki tüm barış
söylemleri, USAID'in dağıtılması (daha iyi kullanılması için onun gözetiminde
farklı isimlerle yoğunlaşıp merkezileştirme), özellikle son birkaç yıldır ağır
darbeler alan imajı nedeniyle, bunun imaj ve hasar kontrolü ile ilgili olduğunu
ileri sürmüştüm. Trump'ın ilk ciddi adımı, Ukrayna konusunda bir
"barış" anlaşmasıydı ve bunun
Ukrayna ile ilgili olmadığını, "itibarı kurtaran bir çıkış" ve
Rusya'ya verilecek hangi tavizlerin Çin ile bağlarını koparmasını veya
en azından ABD-Çin çatışmasında tarafsız kalmasını sağlayabileceğini tespit
etmekle ilgili olduğunu savunmuştum. Tahmin ettiğim gibi, her iki girişim de
sefil bir şekilde başarısız oldu.
Çin'e karşı savaş,
İran'a karşı savaş kadar sıcak bir konudur. Dahası, Çin'e karşı savaş, Neo-Con'ların sahip olduğu
diğer fantezilere kıyasla bir çocuk fantezisidir. Konuyu nesnel duruma ve
doğrulanmış nesnel gerçeklere dayanarak inceleyelim.
İnsanlar, kara
sınırı olan ülkeler arasındaki savaşları, kara erişimi olmayan ancak
aralarında uçsuz bucaksız denizler olan ülkeler arasındaki savaşlarla
karıştırıyor. Savaşların sonuçları, kafa sayısına, savaş makinelerinin
miktarına, mevcut çağda, donanma gemilerinin miktarına göre belirlenemez. Bir savaşın
süresini ve sonucunu belirleyen lojistiktir. Lojistik demek maliyet,
maliyet demek ekonomi demektir. Engels'in bir yüzyıldan fazla bir süre önce bir
savaşın kazanılması hakkında söyledikleri tamamen geçerlidir; “Son tahlilde…
Paranın iktisadi üretim aracından sağlanması gerekir ve böylece bir kez
daha, kuvvet, kuvvet aletlerinin teçhizatı ve bakımı için gerekli araçları
sağlayan ekonomik durum tarafından koşullandırılır. Ama hepsi bu kadar da değil. Hiçbir
şey ekonomik önkoşullara tam olarak ordu ve donanmadan daha fazla bağlı
değildir. Silahlanma, bileşim, örgütlenme, taktikler ve strateji, her
şeyden önce, üretimde ve iletişimde o sırada ulaşılan aşamaya bağlıdır." Bir
orduya mühimmat ve yiyecek sağlamak, teçhizatı yenilemek, askerleri denizaşırı
ülkelerde binlerce mil uzakta yenilemek sadece zor değil, aynı zamanda büyük maliyetli
bir çabadır. Daha önce de belirttiğim gibi, hiçbir ülke sonsuz askeri
araçlara ve mühimmata sahip değildir. Mühimmatsız pahalı bir silahın
savaşta hiçbir değeri olmadığı için sürekli üretilmesi gerekir. Bu, onları üretmek için istikrarlı bir ekonomi
ve gelişmiş bir endüstri gerektirir . Bu gerçekten yola çıkarsak,
ABD'nin binlerce kilometre uzakta Asya Pasifik'te Çin'e karşı bir savaş açması
durumunda, hangisinin diğerinden daha avantajlı olduğunu anlamak için askeri
uzman olmaya gerek yok. ABD CSIS'e göre bile, "ABD savunma
sanayi ekosistemi, ABD ordusunun üretim ve savaşla mücadele ihtiyaçlarını
karşılayacak kapasite, yanıt verme, esneklik ve dalgalanma yeteneğinden
yoksundur... Çin, mühimmatlara yoğun bir şekilde yatırım yapıyor ve ABD'den
beş ila altı kat daha hızlı üst düzey silah sistemleri ve teçhizatı oluşturuyor.
Çin aynı zamanda dünyanın en büyük gemi yapımcısıdır ve Amerika Birleşik
Devletleri'nden yaklaşık 230 kat daha büyük bir gemi inşa kapasitesine
sahiptir."
ABD'nin güneyde
vekilleri olmasına ve bu nedenle karaya erişim sorunu yaşamamasına rağmen
Vietnam'ı yenemediği tarihi gerçeği belirtmekte fayda var. (Vietnam’ı
yenemeyenlerin) 1,5 milyar nüfuslu Çin'i yeneceklerini düşünmelerine neden
olan şey nedir pek akıl almıyor. Bu notta, arazi erişimi ve yakınlığı
ile ilgili vekiller konusuna girelim.
Savaşlar ancak
karada kesin olarak kazanılabileceğine göre, dünyadaki hiçbir ülke Çin'i
işgal etme ve yenme yeteneğine sahip değildir. Hadi olasılığını kabul
edelim ve Stalin'in şu ifadesine dayanarak inceleyelim; "Tarih
gösteriyor ki, herhangi bir devlet, bitişik olmasa bile, başka bir devlete
karşı savaş açmaya niyetlendiğinde, saldırmak istediği devletin sınırlarına
ulaşabileceği sınırlar aramaya başlar, genellikle saldırgan devlet bu tür
sınırlar bulur." ABD'nin Ukrayna davasında yaptığı tam da buydu ve
bunu sınırdaş ve yakın komşu ülkelerde Çin'e karşı kurmaya çalışıyor.
Tüm söylemlerine
rağmen, Çin'e karşı hiçbir şansları olmadığını biliyorlar. Her ne kadar hüsnükuruntularından
dolayı inkar etseler de, içten içe
Çin'e karşı herhangi bir savaşın, hiçbir ittifakın kazanamayacağı Kuzey Kore
ve Rusya'ya karşı bir savaş olacağını biliyorlar. Bu yüzden bu savaşlar, sadece
vekil ülkelerin halkları pahasına yapılacak, kara ve yakınlık vekalet
savaşları olabilir.
ABD, ülkelerini,
bölgelerini ABD askeri kara üslerine dönüştürmek için Myanmar'da ve
"varlıklarının" meşgul olduğu diğer sınır sıcak nokta bölgelerinde
vekalet savaşı sürdürüyor.
Myanmar, ABD için Çin'le olan çatışmasında önemli bir ülke. Başka bir deyişle, Myanmar'ı Rusya'ya karşı Ukrayna haline dönüştürmek istiyorlar; ABD'nin Çin'e karşı savaşının bir vekili olan ülkede askeri üssünü Cin sınırına getirme amacı. ABD, Washington'da kurulan ve yerleştirmeye hazır olan sürgün hükümetinin sözde "gerillaları" için Myanmar'da para harcamaya devam edecektir, finansmanı kolaylaştırmak için (Myanmar San bölgesindeki) uyuşturucu ticareti işine el koymaya çalışmaya devam edecekler. Başarılı olacaklar mı? Bundan şüpheliyim, ama sonucu asla bilemeyiz. Myanmar halkı bir gün mutlaka gerçeklere ayılacak ve birbirini öldürmeyi bırakacak, birleşecek ve vekilleri kovacaktır.
Ancak Myanmar
dışında doğrudan ya da dolaylı olarak ayak bastıkları (etkili varlıklarının
olduğu) herhangi bir sınır ülkesi yok. Hindistan'ın yardımıyla
Nepal'de bunu deniyorlar, ancak şu ana kadar hiç şansları yok gibi görünüyor. Manipur, Hindistan'ın bir başka bölgesi,
yine Hindistan üzerinden “aday” haline getiriliyor, ya da getirildi. Ancak tüm
bunlar önemsiz ve Çin'e karşı belirleyici bir rol oynayacak nitelikte değil.
Fark edilebileceği gibi, Hindistan'ın ırkçı
devleti ve hükümeti ABD'li Neo-Con'larınkine benzer bir fantezi ülkesinde
yaşadığı için Hindistan'dan birden fazla kez bahsediliyor. Bununla
birlikte, Hindistan'ın tüm kendini öven söylemlerine rağmen, Çin'e meydan
okuyacak ne ekonomik ne de askeri bir gücü var. Kaldı ki, Çin'e karşı intihar eylemlerine
girmek için hiçbir nedenleri yok, her şeyden önce savaş, Hindistan gibi küçük
bir bölümü Hindistan olarak bırakacak. coğrafyayı pek çok yeni ulus devletle
değiştirecek bir sonuç getirecektir . Bu konuşulması gereken farklı bir
konu.
ABD, sözü geçen bölgede
Çin ile küçük bir sınırı olan başka bir ülkeye, yani Afganistan'a yenildi.
Aslında bu gerçek bile başlı başına başka bir örnek olmalı ve Çin'e karşı bir
savaşla kıyaslanmalıdır.
Singapur da
dahil olmak üzere Güney Doğu Asya'daki hiçbir ülke
ABD'nin savaş-vekili olmayacaktır. Çin ile ABD arasındaki hem ekonomik hem de
siyasi konularda "tarafsız" duruşlarını ilan ettiler ve bunu uyguluyorlar. Bazı
Neo-Con'lar ve Batı Medyası, savaş yürüttükleri ve milyonlarca insanını
katlettikleri bir ülke olan Vietnam'ın ABD müttefiki olmasını
bekledikleri fantezi içindeler. Daha önce de belirttiğim gibi, bunlar bölgenin
gerçeklerinden ve (tarihi) kültüründen tamamen kopuk bir çocuk
fantezisidir.
Bu nedenle,
hedeflerine ulaşıp ulaşamayacaklarının tahmin edilemediği Myanmar dışında bir
kara erişim savaş-vekili için ciddi bir aday yok gibi görünüyor.
ABD’nin savaş
vekili adayı "yakın" ülkeleri inceleyelim.
Güney Kore, ABD’nin, 25.000'e yakın askeri personeli ile, bir yarı sömürgesidir.
Kore'deki ABD Kuvvetlerinin komutanı aynı zamanda Birleşik Kuvvetler
Komutanlığı'nın komutanı olarak görev yapıyor, ve şu anda savaş zamanı OPCON'u
(operasyonel kontrol) elinde tutuyor. Bir ülkenin (SK) askeri
komutasının başka bir ülkenin (ABD) komutanı tarafından muhafaza edildiği yaygın
olarak bilinmeyen garip bir gerçektir. Güney Kore'yi Çin'e karşı
bir savaş vekili olarak değerlendirirken göz önünde bulundurmamız gereken iki
önemli husus vardır; 1) Gelişmiş askeri teknolojisi ve güçlü ordusuyla nükleer
güçlere sahip bir Kuzey Kore, 2) Güney Kore'de artan savaş karşıtı eğilimler ve
protestolar. Konumuzla ilgili olarak, Güney Kore bir vekil olarak Çin ile
savunma anlaşması olan Kuzey Kore ile uğraşmak zorunda kalacaktır. Dolayısıyla Güney
Kore faktörü ABD için olumlu bir faktör değil, Kuzey Kore'yi denkleme dahil
edeceği için olumsuz bir faktördür. Buna ek olarak, Kuzey Kore'ye yapılacak
herhangi bir saldırı, NK ile savunma anlaşması olan Rusya’yı denklem içine getirecektir.
Güney Kore, 2023
istatistiklerine göre Çin'in en büyük ikinci ticaret ortağıdır ve ihracatı
124,8 milyar dolar ve ithalatı 142,8 milyar dolardır. ABD'nin kendi kendini yok
eden tarife politikası, Çin ve Güney Kore'yi ticarette daha da yakınlaştırıyor.
Siyasi gelişmeler ve Kuzey Kore'nin varlığı Güney Kore'yi tarafsızlığa itebilir
- özellikle de alternatif Güney Kore'nin yok edilmesi olacağı için.
Bu denklemle;
ABD-Güney Kore, Çin-Rusya-Kuzey Kore'ye karşı, Japonya'nın katılımı pek
olası değil, onların tarafsızlığı seçmesi daha olası görünüyor -
Japonya'nın birkaç mil kuzeyindeki Rus askeri üsleri ile Japonya için
alternatif Güney Kore'ninkinden daha iyi görünmüyor. Bölgedeki (Japonya
dahil) ABD yanlısı
"uzmanların" çoğu, Çin'in "ABD üsleri dışındaki" yapılarına
saldırmadığı sürece Japonya'nın bir savaşa katılmayacağına işaret ediyor.
Neo-Con’ların Doğu
ve Güney Doğu Asya'daki "müttefikler" ile ilgili yutturmaca ve
söylemi, somut gerçeklerden kopuk bir fantezidir. ABD'nin bölgede Çin'e karşı
herhangi bir ciddi askeri güç ekleyebilecek herhangi bir
"ittifakı" yoktur. ABD, Çin'e karşı bir savaşa yetinemeyeceği ve (yetinse
de) kazanamayacağı için, "müttefikleri" aracılığıyla Çin'e karşı
vekalet savaşları yürütmek, müttefiklerinin yok olmasına neden olmaktan ve
kendi ekonomisini krizlerde daha da batırmaktan başka bir işe yaramaz.
Tayvan meselesi, ABD tarafından Çin’i
köşeye sıkıştırmak ve Çin'i taviz vermeye zorlamak, Çin'i ekonomik-politik
taleplerine boyun eğdirmek için kullanılıyor. Bununla birlikte, ABD'nin askeri
hegemonyasının azalmasıyla birlikte, olası sonuç, bir fantezi ülkesinde
yaşayanlar dışında herkes için açıktır. Batılı ve vekil anlatıların çoğu,
Tayvan'ın kendisini savunmak için büyük bir askeri personele ve askeri
araçlara sahip büyük bir ülke olduğu izlenimini veriyorlar. Tayvan yaklaşık
35.980 km² (işgal edilmemiş adalar dahil), Küba 110.860 km², Tayvan'dan üç kat
daha büyük, Ukrayna'nın Donbass bölgesi yaklaşık 53.201 km², Tayvan'dan 1,5 kat
daha büyük. Moldova, Tayvan ile benzer büyüklüktedir. Bölgedeki ABD yanlısı
"uzmanların" çoğu, olası bir savaşın ilk günlerinde Çin’in Tayvan’ın
tüm hava kuvvetlerini ve donanmasını yok edebileceğini kabul etseler de,
bunu kendi fantezileriyle döndürüyorlar ve bir şekilde bunun ABD’nin hemen müdahale
edeceği (hayalci) nedeniyle bir "Çin yenilgisi" olacağı
sonucuna varıyorlar. Güçlü bir ordusu olan ve onu askeri olarak desteklemek
için Batılı ülkelerle arasında geçecek bir okyanusu olmayan Ukrayna konusunda
da aynı fantezileri vardı. Mevcut koşullar altında ABD, Çin ile özellikle Tayvan konusunda doğrudan
bir çatışma riskini almayacaktır ve alamaz. Dolayısıyla, ABD'nin
"müttefiki" olarak Tayvan'ın bir savaş durumunda askeri bir değeri
yoktur.
Çin'in ilk
saldırıyı gerçekleştireceğinden şüpheliyim - eğer nükleer silahlardan
bahsediyorsak. Süper güçler arasındaki nükleer savaşa inanmıyorum. Bu
her zaman mümkündür, ancak bu teknolojik çağda, miktar olarak (ayni anda)
kullanıldığında nükleer silahlar kadar
güçlü, ancak yönetilebilir oldukları bu teknolojik çağda pek olası
değildir.
Mao'nun bir
zamanlar belirttiği gibi; "Eğer biri bize saldırırsa ve
koşullar savaş için uygunsa, onu kararlılıkla,
tamamen, bütünüyle ve geriye hiçbir şey bırakmadan yok etmek için kesinlikle
meşru müdafaa içinde hareket edeceğiz (biz aceleyle saldırmayız, ancak
saldırdığımızda kazanırız)." Mevcut nesnel gerçekler altında,
pratikte Rusya-Çin-Kuzey Kore'nin varoluşsal ittifakına karşı bir savaş
anlamına gelen Çin'e karşı savaş, kaybedilecek bir savaş olacaktır. Bir
savaşın, özellikle de okyanusların ötesindeki ülkeler tarafından yürütülen bir
savaşın, Çin üzerinde ciddi bir etkisi olmayacak, ancak küçük düşürücü bir
yenilgiyle karşı karşıya kalacaktır.
Sonuç
ABD'nin NeoCon’ları,
dünyanın hala tek egemenleri oldukları tek kutuplu bir dünya olduğu
yanılsamasından kaynaklanan istisnacı, üstünlükçü, savaşçı ve saldırgan
politikalarıyla, her adımda kendi ayaklarına kurşun sıktılar. Rusya'yı
genişletme-germe ve ekonomik yaptırımlar yoluyla dağıtma fantezisi geri
tepti ve Rusya'nın ekonomik olarak kendi kendine yeterliliğe odaklanmasına
neden oldu. Ukrayna'daki savaş, beklentilerinin aksine sonuçlandı ve Rusya'yı
gelişmiş silahlara ve deneyimli orduya sahip bir dünya askeri gücü haline
getirdi. Rusya'nın askeri sanayisinin bir yılda tüm Batı'nın toplamından
daha fazlasını ürettiği, Batılı uzmanlar tarafından bile kabul ediliyor.
"Barış süreci" planının boşa gitmesinin ardından yaşanan son hayal
kırıklığıyla birlikte Neo-Con'lar çaresiz hale geldi. Çaresizlik ve hayal
kırıklığı, onları Rusya ve İran'a bir "ültimatom" vermeye sevk etti,
bu da yine geri dönüp kendilerini ısıracak. Rusya'ya karşı yapabilecekleri
hiçbir şey yok. Bu yüzden İran'ı yenebilecekleri hayaliyle İran'ı seçtiler ve
onlara 20 Nisan'a kadar ültimatom verdiler. Bu utandırılmadan geri
dönemeyecekleri nitelikte bir ültimatom. Bu anlamda, ve bu nedenle en
azından bir şekilde İran'a yönelik bir saldırı olması kuvvetle muhtemeldir.
İran'a yönelik topyekûn bir saldırı pek olası görünmüyor çünkü sonuç
ültimatomun geri çekilmesinden çok daha küçük düşürücü ve maliyetli olacak.
Birkaç hafta içinde Neo-Con’ların seçiminin ne olacağını bekleyip görmemiz
gerekecek; siyasi aşağılama veya askeri ve ekonomik aşağılama.
İran'a karşı bir
savaşı Çin'e karşı savaş hazırlıklarıyla birleştirmek için, Neo-Con’lar,
ekonomik ve askeri sonuçlardan kurtulmanın on yıllar olmasa da yıllar
alacak şekilde, kelimenin tam anlamıyla, kendi mezarlarını kazıyorlar.
Rusya ve Çin'in mevcut ekonomisi ile ABD'nin mevcut kötüleşen ekonomik durumu
ve gergin, incelmiş ve zayıflamış ordusu göz önüne alındığında,
"imparatorluk", Ukrayna'daki savaş devam ederken İran ve Çin'e karşı
planlarını gerçekten pratiğe uygularsa, büyük bir hızla sona doğru
ilerleyecektir.
Muhtemeldir ki, çok
kutuplu dünyanın gerçeklerini bir noktada kabul ederek, mevcut koşullar altında savaşçı askeri
politikanın her zaman kendi çıkarlarına karşı çalışacağını anlamalarını
sağlayacaktır. ABD, finans dünyasındaki hakimiyeti, ticari işlemleri ve
para biriminin değişim değeri nedeniyle hala bir süper güçtür. Ne var ki,
finansa dayalı bir ekonomiye sahip olmak ve bu nedenle fazlasını-kârını
somut üretim sanayine yeniden yatırmak yerine, daha fazla hisse senedi satın
almak, finansa para yatırmak, ABD'yi üretici bir ülkeden büyük ölçüde
tüketici bir ülke haline getirdi. Çin ise tüm fazlasını- kârını
somut mal üreten sektörlere yatırarak, özel sektörleri bu şekilde yatırım
yapmaya zorlayarak üretici bir ülke haline geldi. ABD ve Cin ekonomik açıdan
karşılıklı olarak bağımlıdırlar, ancak ABD "dünya" olmadığı ve tüm
dünyanın tüketici olduğu ve üretmedikleri uygun fiyatlı ürünlere ihtiyaç
duyduğu için, üretici ülkenin üstünlüğü vardır. ABD, askeri sanayi ve
teknoloji ile ana ekonomik temeli olan ve çatışmalar ve savaşlar ile
istikrarsız bir dünyaya büyük ölçüde bağımlı olan bir tüketici ülke olmaya
devam ettiği sürece, ABD ekonomik olarak kademeli olarak gerileyecek, diğer
yanda mallarını satabilmek için çatışmalar ve savaşlar olmadan istikrarlı bir
dünyaya büyük ölçüde bağımlı olan üretici ülkeler ise ekonomik olarak güçlenecektir.
Ekonomik güç, herhangi bir savaşta ve
bir savaşın sonuçlanmasında ilk ve en önemli belirleyici faktördür.
Mevcut nesnel
gerçekler altında ABD, aşırı gerilmiş-incelmiş
ve zayıflamış askeri gücünün yanı sıra, uzun süreli bir savaş yürütecek
ekonomik güce de sahip değildir.
Engels'in daha
1877'de yaptığı değerlendirme, onun ne kadar haklı olduğunu gösterir;
"Burada devrim yaratan bir etkiye sahip olan, dahi generallerin
"zihnin özgür yaratımları" değil, daha iyi silahların icadı ve insan
malzemesinin, askerlerin değişmesidir; Dahi generallerin oynadığı rol, en
fazla, savaş yöntemlerini yeni silahlara ve savaşçılara uyarlamakla
sınırlıdır... Orduların tüm örgütlenmesi ve savaş yöntemi, bu zafer ya da
yenilgilerle birlikte, maddi, yani ekonomik koşullara, insan malzemesine ve
silahlanmaya.. ve dolayısıyla
nüfusun niteliği ve niceliği ve teknik gelişmelere. bağlıdır...
Kesinlikle açıkça görüyoruz ki, "birincil olanın herhangi bir dolaylı
ekonomik güçte değil, doğrudan siyasal güçte aranması
gerektiği" hiçbir şekilde doğru değildir. Tam tersine. Gerçekte
yürürlükte olan "birincilin" kendisi ne olduğunu kanıtlıyor? Ekonomik
güç, büyük ölçekli sanayinin güç araçlarının elde olmasıdır" *
Çıkarlarını
etkileyecek her türlü kararda son sözü söyleyen finans kapitalin düşünce
kuruluşları grubu, bir avuç ütopyacı değil, kendi çıkarları doğrultusunda
izlenecek politikaları belirleyen objektif analizcilerdir. ABD'nin soluklanma
için geri çekilmesi, toparlanması ve yeniden sanayileşme yoluyla ekonomisini
güçlendirmesi ve kendisini bir sonraki savaşlara hazırlaması kuvvetle
muhtemeldir. Bu da yine ABD için, ekonomisini bir "savaş temeli"
üzerinde geliştirmeyi, artan hükümet kontrolü, kaynakların yeniden tahsisi ve
savunma sanayii odağı yoluyla askeri ihtiyaçlara ve üretime sivil tüketime
öncelik vermeyi gerektiriyor. ABD, gücü olsun ya da olmasın söyleminde
savaşçı ve saldırgan olmaya devam edecektir.
Erdoğan A
Nisan 4, 2025
Tayland
Hiç yorum yok