“Sosyalist ülke” tanımlaması ve sosyalist ülkelere burjuva korosunda soldan saldırılar üzerine
Küba özelindeki bu yazı, konu üzerine genel olarak yaklaşımdaki teorik ve pratik yanlışlıkları ve saçmalıkları ele alan, yeni bir yazı yazmaya gereke bırakmayacak, genele -Küba, K. Kore, Vietnam, Laos- uygulanabilecek içeriktedir.
Küba'da emperyalist provokasyonlar ve yersiz ve zamansız ML açıklamalar ve
yorumlar
Küba; “aşırı sol” un gösterişli
içi boş değerlendirmeleri ve Marksizm Leninizm’in çirkin karikatürü.
"Aşırı sol" terimi, bir yanda onların temel Anarşist ideolojilerinden ve diğer yanda -Troçkistlerin (varyasyonlarının)- gerici yüzlerini gizleme pratiğinden türeyen "sol eğilimin tarihsel pratiği için kullanılır.
Buradaki konumuz, Küba’ya “örtülü”
tepkilerin ve/veya bunlardan ciddi şekilde etkilenenlerin değerlendirme ve
iddiaları değil, Troçkizm’in sol üzerindeki "pratiğe uygulanan kasıtsız,
bilinçsiz etkisidir.
Küba'ya, Küba Devrimci hükümetine yönelik doğrudan veya dolaylı ideolojik temeldeki saldırıların ortak bir sonuç zihniyeti ve okuyucuları üzerinde- bilinçli veya bilinçsiz olarak-ortak bir gizli sonuç etkisi vardır; “Sosyalizm tek bir ülkede inşa edilemez.”
” Sol maskenin” arkasına
gizlenmiş, bilinçli ama ustaca sunulan Küba suçlamalarının, şatafatlı laf
kalabalığıyla temel kaynağının nereden geldiğini biliyoruz. Bunların yanı sıra,
sadece ortalama Marksist Leninist sempatizanları değil, ML partiler ve örgütlerde, burjuvazi ve onların pratikte asırlık tecrübeye sahip uşakları tarafından
denenip geliştirilmekte olan bu taktiksel tuzağa düşmekteler. Bu nedenle,
özelde Küba'ya yöneltilen suçlamalar ve genel olarak Sosyalizmin ne olduğu ve böyle
adlandırmak için temelde ne gerektiği ile ilgili konuları incelemek, zorunlu
hale gelmiştir.
Birkaç istisna dışında,
Küba'daki olaylar hakkında okuduğum tüm Marksist-Leninist açıklamalar ve yorumlar,
“dengeli” yaklaşım içeriğinde. Yani,
eğitimli, bilgili burjuva gazeteci ve yazarların yaklaşımının etkisinin bariz göstergesi.
Burjuva gazeteciler ve
yazarlar, nesnel görünmek için herhangi bir konuyu ele alırken -doğrudan
konunun kendisine bağlı kalmak yerine- hem “suç-suçlu” hem de “mağdur”
üzerinden yorum yaparak “dengelemeye” çalışırlar. George Floyd'un öldürülmesi
bunun iyi bilinen bir örneğidir. Burjuva “Dengeli Yaklaşım”, onun "suçlu geçmişini”
vurgulayarak işlenen suçu gölgede bırakmak ve suçu asgariye indirme sonucunda buluşmuştur.
Küba'daki provokatif olaylara
ilişkin yorumlar, emperyalist provokasyonların “dengelendiği” benzer şekilde
yapılmış ve (diyalektik bağlantıları ile) Küba hükümetinin ve Küba'nın
temelsiz ve zamansız, yersiz “eleştirisi” ile provokasyonun önemi “asgariye
indirgenmiştir”.
“Sosyalist ülke değil” (yani
umurumuzda değil?), “Bürokratik Burjuva Hükümeti”, “kapitalist adımlar atıyor”,
“kapitalistlere taviz veriyor”, ve “kapitalist devlet” suçlamaları, bazılarını
devrimci Küba'da “devrim” çağrısı yapacak kadar ileriye götürdü.
Gerçek şu ki, bu suçlamaların
hiçbiri (iddialar gerçeklerle desteklenmedikçe yapılan suçlamadır)
herhangi bir Marksist Leninist teorik temele sahip değil.
Temel bilgilerle, Feodalizmden
Kapitalizme dönüşüm ve Kapitalizm tanımının bir ülkeyi “kapitalist” olarak
adlandırmak için uygulanmasıyla başlayalım.
Burjuvazi, bir ülkede siyasi iktidarı
feodallerden aldığında, bu ülkenin ekonomik kalkınma düzeyinden (az gelişmiş,
çok gelişmiş vb.) bağımsız olarak, hepimiz o ülkeye “kapitalist” diyoruz. Neden
bu tanımlamayı yapıyoruz? Bu tanımlamanın arkasındaki temelleri kavramaya
çalışmak için Marksizm’e geri dönmemiz gerekir.
Aşağıdaki okuyucuya bir bulmaca
gibi gelebilir, ama kavramaya değer, çünkü eğer anlarsak sadece Küba'ya özel
olarak değil, genel olarak da ilgili konularda temelleri kavrayabiliriz. (tek
bir paragraf yerine alt alta paragrafların bulmacayı çözmeyi kolaylaştıracağını
varsaydım)
Üretim
olmadan insan yaşayamaz. Üretim ilişkileri olmadan üretim
mümkün değildir- insanlar bir sosyal yapının dışında üretemezler. Marx,
“Toplumsal ilişkilerin üretici güçlerle yakından bağlantılı olduğunu” açıklar.
(1) Üretici güçler, üretim araçları ile emeğin birliğidir.
Marks şöyle devam eder: “İnsanlar
yeni üretici güçler elde ederek üretim tarzlarını değiştirirler ve üretim tarzlarını değiştirerek, hayatlarını kazanma yollarını değiştirerek
tüm toplumsal ilişkilerini değiştirirler.” (1)
Üretim bicimi,
üretici güçlerin ve üretim ilişkilerinin birliğidir.
Üretim
ilişkilerinin temeli, üretim araçlarının mülkiyetidir.
Üretim
ilişkilerindeki değişiklik, yeni ekonomik temelin eskisinin yerine ikame edilmesi,
tüm toplumda bir değişiklik anlamına gelir.
Temeli üretim araçlarının
mülkiyeti olduğuna göre, toplumdaki bu değişim özünde üretim araçlarının
mülkiyetinde bir değişiklik anlamına gelmektedir. Feodalizmden
kapitalizme geçiş, siyasal iktidarın burjuvazi tarafından ele geçirilmesi
yoluyla üretim araçlarının mülkiyetindeki değişimin bir sonucudur.
Yani bir sistem, üretim
araçlarının mülkiyeti ve buna bağlı olarak yeni üretici güçlerle üretim
tarzını tanımlayan üretim ilişkileri tarafından tanımlanır.
Siyasi iktidarı ele geçiren burjuvazi,
yeni toplumunu kurar: "Kapitalist toplumda, üretim araçları ancak
sermayeye, insan emeğini sömürme araçlarına bir ön dönüşümden geçtiklerinde
işlev görebilir." (2) Engels'in sözleriyle, “Burjuvazi feodal sistemi
parçaladı ve onun yıkıntıları üzerine kapitalist toplum düzenini kurdu”.
Dolayısıyla, ekonomik ve
sosyal gelişme derecesi ne olursa olsun, burjuvazinin siyasi iktidarı ele
geçirdiği, üretim araçlarına sahip olduğu, üretim ilişkilerini düzenlediği bir
ülkeye “kapitalist” diyebiliyoruz,
ama siyasi iktidarın burjuvaziden alındığı, tüm üretim araçlarının
kamulaştırıldığı, üretim ilişkilerinin halkın çoğunluğu tarafından ve onlar
için düzenlendiği bir ülkeye, sırf “sosyalist ekonomi”, “sosyalist” olarak
değerlendirecekleri derecede gelişmediğinden onu sosyalist olarak adlandırmak
doğru değil?
İronik gerçek şu ki, insanlar
nihai resmi hakkında hiçbir fikirleri olmadığı soyut, ütopik bir “sosyalizm”
anlayışına sahipler. Her şeyden önce, kapitalizmin tersine “Sosyalizm” kendi
başına bir amaç değildir. Siyasi iktidarın ele geçirilmesinden sosyalist
ekonominin inşasına, komünist toplumun ekonomik, sosyal ve kültürel
temellerinin oluşturulmasına kadar tüm bir dönüşüm dönemini kapsayan,
sonu olmayan bir iyiye yönelik mücadeledir.
Bu nedenle, sosyalizmin
somut, mutlak, şablon bir resmini çizmede olduğu kadar, siyasi iktidarı
ele geçirmenin yol ve araçlarının şablonlarını çizmenin bir yolu yoktur.
“Marx'ın
bildiğini veya Marksistlerin sosyalizme giden yolu en ince ayrıntısına kadar
biliyor olduğunu iddia etmiyoruz. Böyle bir şey iddia etmek saçma olur.
Bildiğimiz bu yolun yönü ve onu izleyen sınıf güçleridir; özel,
pratik ayrıntılar, ancak milyonlarca kişinin kendi işlerini kendi ellerine
aldıklarında yaşadıkları deneyimle gün ışığına çıkacaktır.
İşin
püf noktası, siyasi iktidarın proletaryanın eline geçmesinde…
Biz doktriner değiliz. Bizim teorimiz bir dogma değil, bir eylem rehberidir.”
(3)
Sosyalizm,
siyasal iktidarın burjuvaziden ele geçirilmesiyle başlar ve “siyasal
iktidarın”, yani devletin sönmesiyle sona erer.
Ütopyacılar,
sosyalist ekonominin, sosyalist kültürün, sosyalist
ilişkilerin siyasal iktidarı ele geçirdikleri gün ya da hemen sonra
gerçekleşeceğini düşünebilirler. Lenin buna açıkça cevap veriyor;
“Sosyalizm,
insanlığa velinimet olacak hazır bir sistem değildir. Sosyalizm, temel amacı
uğruna bugün bir hedeften yarın başka bir hedefe ilerleyen günümüz
proletaryasının sınıf mücadelesidir…” (4)
Sosyalizm iki
temel geçiş döneminden oluşur; Siyasal Dönüşüm-kapitalizmden siyasal
iktidarı ele geçirerek sosyalizme ve Ekonomik Dönüşüm- kapitalist üretim
ilişkilerinden sosyalist üretim ilişkilerine. Birincisi- sosyalist
toplumu örgütlemek amacıyla siyasi iktidarın ele geçirilmesi- ikincisi için
bir önkoşuldur, ancak siyasi iktidarı ele geçirdikten sonra hem birbirini
tamamlar hem de güçlendirirler (veya zayıflatır).
“Proletaryanın burjuvaziye
karşı mücadelesi” diyor Lenin, “içeriği her zamankinden daha zengin çeşitli
biçimlerde ifade bulur, kaçınılmaz olarak proletarya tarafından siyasi
iktidarın ele geçirilmesine yönelik bir siyasi mücadele haline gelir. Üretimin
toplumsallaşması, üretim araçlarının toplumun malı haline gelmesine,
"mülksüzleştirenlerin mülksüzleştirilmesine" yol açmaktan başka bir
şey yapamaz. (5)
Biçimlerin çeşitliliğine
ilişkin olarak Lenin, eleştirilerinden birinde, “siyasi iktidarı eski hükümetin
elinden alan” “devrimci halk mücadelesinin bir organının, geçici bir
devrimci hükümetten başka bir şey olmadığını belirtir. (6)
“Saf-cıların”, ütopyacıların ve
kendi kafalarında bile resmini çizemedikleri soyut, hayalci bir sosyalizm
resmine sahip olanların (muhtemelen akıllarında komünizm var)
aksine, Lenin söyle açıklıyor;
“Eğer devletteki
siyasi iktidar, çıkarları çoğunluğunkilerle örtüşen bir sınıfın
elindeyse, o devlet gerçekten çoğunluğun iradesine göre yönetilebilir.
Ancak siyasi iktidar, çıkarları çoğunluğun çıkarlarından farklı olan bir
sınıfın elindeyse, çoğunluk yönetiminin herhangi bir biçimi, çoğunluğu
aldatmaya veya bastırmaya mahkumdur.” (7)
Sosyalistlerin toplumsal
devrimin zaferini garanti altına almaları için siyasi iktidarın kazanılması
birincil görevdir. “Proletarya”
diyor Lenin;
“Kurtuluşuna
ulaşmak için burjuvaziyi devirmeli, siyasi iktidarı ele geçirmeli ve
kendi devrimci diktatörlüğünü kurmalıdır. …komünizme doğru gelişen
kapitalist toplumdan komünist topluma geçiş, bir “siyasi geçiş dönemi”
olmaksızın mümkün değildir.” (8)
Bu bağlamda herhangi bir
biçimde bir ülkede ilk koşulun tek başına elde edilmesi, o ülkeye "sosyalist"
demek için yeterlidir. "Sosyalizmin başarısı" ve
"sosyalizm" aynı şey değildir, ama siyasi iktidarı ele
geçirmeye bağlıdır. Sosyalizm, siyasi iktidarın ele geçirilmesiyle
başlayan, devletsiz, kamu tarafından yönetilen topluma, yani komünizme
geçişe kadar devam eden ve devam edecek olan mücadeledir.
Gidilen yolun yönü ve bu
yönü takip eden sınıf güçleri, bir ülkenin siyasi sistemini tanımlamada belirleyici
bir role sahiptir – şüphesiz ki bu takip edilen yol (sınıf mücadelesine bağımlı olarak) süreç içinde değişebilir. Bu
nedenle Enver Hoca'nın Küba ve Çin'i “sosyalist” olarak adlandırması bir
tesadüf ya da dil sürçmesi değildir.
"Çin
Komünist Partisi'nin Dokuzuncu Ulusal Kongresi, döneklerin, hainlerin ve uyuz Liu
Shao-Chi'nin hain, revizyonist ve karşı-devrimci çizgisine karşı sadece proleter
zaferin bir kongresi, Çin'de sadece sosyalist devrimin ve sosyalist
inşanın gerçekleştirilmesinde değil, ama aynı zamanda, Marksizm-Leninizm’in
revizyonizme, sosyalizmin kapitalizme ve devrimin dünyadaki karşı-devrime karşı
zaferi için verilen mücadelede yeni bir aşamaya işaret etmektedir.
Bu nedenle,
bu günlerde tüm dünya Marksist-Leninistlerinin ve devrimcilerinin kalpleri ve
zihinleri sizin büyük kongrenize yöneldi, bu nedenle kalpleri bu büyük tarihi
olaydan dolayı sevinçle doldu…Büyük sosyalist Çin'e ve dünyanın özgürlük
seven halklarına karşı emperyalist-revizyonist saldırgan planlar yüz kızartıcı
bir şekilde başarısızlığa uğrayacak ve ABD emperyalistleri ve Sovyet
revizyonistleri tamamen ve kesin olarak ezilecektir. (9)
Benzer şekilde, aynı nedenlerle
Enver Hoca Küba'ya Sosyalist diyordu;
Karayip
krizindeki maceraperest ve teslimiyetçi tavırları, Amerikan emperyalistlerine
teslim olması için haysiyetini ve egemenliğini feda ederek, sosyalist
Küba'ya uyguladıkları baskı, Çin Halk Cumhuriyeti'ne karşı Hint
gericileriyle, Titocu klik ve Venizelos ile Arnavutluk Halk Cumhuriyeti'ne
karşı, Sovyetler Birliği'nin ve diğer sosyalist ülkelerin çıkarlarına büyük bir
ihanet olan nükleer denemelerin kısmen yasaklanması için rezil Moskova
Antlaşması ve Amerikan emperyalistleri
lehine barışın yanı sıra bir dizi başka olgu, Kruşçev'in grubu tarafından yönetilen
revizyonistlerin bu türden faaliyetleridir. (10)
Enver hoca Çin'i sert bir
şekilde- ama emperyalistlerle aynı çizgide olmadan- eleştirirken, bile Çin'e
sosyalist diyordu;
"Hepimiz
sosyalist Çin için savaşmalıyız, ancak bunu yalnızca sosyalist bir Çin
için ve Marksist Leninist tarzda yapmalıyız. Sosyalist Çin,
özellikle Amerikalılarla bilinçli olarak gizli diplomasi uygulamaya başladı ve
tehlike de burada yatıyor. Bu uygulama doğru değildir ve kınanmalıdır.
Sosyalist
Çin, dış politikası eğer halkların gücüne, arzularına ve özlemlerine dayanan
Marksist-Leninist bir sınıf politikası olursa, dünyada gerçekten belirleyici
bir rol oynayabilir.” (11)
Siyasal iktidarın, çoğunluğun
çıkarlarıyla örtüşen ve yönü ileriye dönük olan bir sınıf elinde olan bir
ülkeyi eleştirmek için, emperyalistlerin korosunda şarkıcı olmamaya özen gösterilmelidir. Özellikle emperyalist
propaganda ve saldırıların gündemde olduğu durumlarda Marksist Leninistlerin
görevi “dengeli”, “tarafsız” olmaya çalışmak değildir.
Marksist
Leninistler tarafsız DEĞİLDİR; ister abluka ister aktif sivil-asker müdahalesi
şeklinde olsun, emperyalist saldırgan politikalara maruz kalan ülke
halklarından, ezilen, sömürülen halktan taraftırlar.
Güncel konuyla ilgili olarak
Enver Hoca'nın da belirttiği gibi,
"Doğru
Leninist yol, söz değil, eylem ister..." Gerçek Marksist Leninistlerin
görevi, "kardeş Küba halkına ABD emperyalizminin saldırganlığına karşı
verdikleri mücadelede koşulsuz destek vermektir."...
Güncel gündemdeki emperyalist
provokasyonlar ve saldırganlıkla “dengelemeye” çalışmadan, yapılan eleştirilerin
gerçeklerle desteklenmesi ve kendi yerinde ve zamanında olması gerekir...
II
Sosyalist devrim “tek bir sıçrama”,
“tek bir darbe” eylemi değildir, diyalektik olarak bağlantılı aşamaları,
öngörülemeyen, ancak belirli bir ülkenin mevcut koşullarına -yalnızca iç değil,
dış şartlar ve durumlara- bağımlı olarak değişen sürelerde birinden diğerine
geçen süreçleri vardır.
Sosyalizmin inşasının temel
aşamaları söz konusu olduğunda, Lenin'in değerlendirmesi şuydu;
“Tarih,
proleter devrimin çok önemli bazı sorunlarında Rusya'nın yaptığını
kaçınılmaz olarak tüm ülkelerin yapmak zorunda kalacağını kanıtlamıştır””.
(12)
Temel “aşamalar”, kullanılan
araç ve yöntemler söz konusu olduğunda benzer olsa da siyasi iktidarı
elde etmenin tüm ülkelere ve tüm koşullara uyan tek bir yolu veya biçimi
yoktur. Çoğunluğun, yani emekçi kitlelerin çıkarlarıyla örtüşen siyasi bir iktidar,
yani geçici bir devrimci hükümet tarafından yönlendirilen bir ayaklanma veya
proleter devrim veya anti-faşist veya anti-emperyalist bir savaş yoluyla elde
edilebilir. Bulgaristan örneğini veren Stalin şöyle diyordu;
"Proletarya,
diktatörlüğü iki biçimde bilinir. Bunun ilki olarak Marx ve Engels, Paris'teki
Komünü gördü ve proletaryanın çoğunlukta olduğu demokratik Cumhuriyeti,
proletarya diktatörlüğünün en iyi biçimi olarak savundu... Lenin, bizim
koşullarımıza uygun Sovyet biçimini formüle etti. Burada (Bulgaristan’da),
işçi sınıfının iktidarının ayaklanmadan değil, dışarıdan (Sovyet Ordusu) ele
geçirildiği ülkenizde, iktidarı ele geçirmenin en kolay yolu olduğu
kanıtlandı, Sovyet bicimi olmadan Marx ve Engels modeline geri dönebilirsiniz. Halk
Demokrasisi, Proletarya Diktatörlüğü rolünü oynayacaktır.
(Bulgaristan'da)
Kapitalistler ve toprak sahipleri dört yıldır bize karşı
savaştılar ve savaşmadan teslim oldular ve kaçtılar. " (13)
Siyasi iktidarı ele geçirmenin
sosyalizme giden ilk ve en önemli adım olduğu gerçeğini Lenin'den bazı ek
alıntılarla destekleyelim;
“Bu
toplumsal devrim için gerekli bir koşul, proletarya diktatörlüğüdür,
yani proletaryanın, sömürücülerin tüm direnişini bastırmasını sağlayacak
siyasi iktidarı ele geçirmesidir.” (14)
“Tarih bize,
hiçbir ezilen sınıfın diktatörlük döneminden, yani, siyasi iktidarın
fethi ve sömürücülerin her zaman sunduğu direnişin zorla bastırılması- en
çaresiz, en öfkeli ve hiçbir şeyde durmayan direniş surecinden” geçmeden
iktidara gelemeyeceğini veya elde edemeyeceğini öğretiyor.” (15)
“Bu
toplumsal devrimi gerçekleştirmek için proletarya, kendisini duruma hâkimkılacak ve büyük hedefine giden yolda tüm engelleri ortadan kaldırmasını
sağlayacak siyasi iktidarı kazanmalıdır. Bu anlamda proletarya
diktatörlüğü, toplumsal devrimin temel bir politik koşuludur.” (16)
“Mesele, tek
ve aynı sınıfın hem merkezi hem de yerel olarak siyasi güce sahip olması
gerektiğidir, yani demokrasinin kesinlikle eşit derecede her iki durumda da,
diyelim ki nüfusun çoğunluğunun tam üstünlüğünü sağlamaya yetecek
derecede tutarlı bir şekilde uygulanması gerekir.” (17)
Açıktır ki, sosyalizmin
inşası için siyasi iktidarı elde etmenin yolları ve biçimleri
belirleyici değildir, ama onu inşa etmenin bir önkoşuludur, temelidir, çünkü
sosyalizm siyasi iktidar ve bir devlet için sınıf mücadelesi olmadan kurulamaz.
Sosyalist devrimin özü ve toplamını
teşkil eden, ekonomik ve siyasi tedbirlerin uygulanması için siyasi iktidarın ele
geçirilmesi temel görevdir ve tek başına siyasi yapı anlamında belirli
bir ülkedeki bir devletin “niteliğini” belirler.
Niteliği için ikincil belirleyici
faktörler (ekonomik gelişme derecesinden bağımsız olarak, kesinlikle hedefi-yönü),
üretimin sosyalleştirilmesi, büyük ölçekli sanayi ve özel mülkiyetin
kamulaştırılması vb., gibi sosyalist toplumun örgütlenmesi için atılan
birincil adımlarla, yani üretim araçlarını toplumun malı haline getirilmesiyle
ilgilidir.
Siyasal iktidarın ele
geçirilmesinden sonra, ekonomik ve sosyal gelişmelerin hızı ve derecesi,
kaçınılmaz olarak, içinde bulunulan koşullara ve liderliğin ve halkın
başlattıkları hedefin gerçekleştirilmesinde ne kadar kararlı olduğuna bağlı
olarak ülkeden ülkeye değişecektir.
Mevcut duruma, iç ve dış
mücadeleye bağlı olarak kimisi geri adım atmadan sosyalizmin inşasını
sürdürebilecek, kimisi iniş çıkışlar yaşayacaktır. Yön değişmediği
sürece, koşulların zorladığı geri adımlar, siyasal iktidarın ve siyasal
sistemin özünü değiştirmez.
Lenin, çeşitli yazılarında “siyasi
iktidarın ele geçirilmesi, burjuvaziye karşı sınıf mücadelesini durdurmaz;
tam tersine o mücadeleyi en yaygın, yoğun ve acımasız kılar” diyordu. (18)
Bazı ülkelerde burjuvalar
ülkeden kaçar ve ülkeyi terk eder, bazılarında ise çeşitli şekillerde savaşmaya
devam eder. Bazı ülkelerde, eğitimsel geçmişleri, becerileri, bilgileri ve
uzmanlıkları nedeniyle ekonomik ve sosyal yaşamda hala üstün olabilirler
diğerlerinde olmayabilirler.
Lenin bunu açık ve net bir
şekilde şöyle açıklıyor;
“Proletaryanın
ilk sosyalist devriminden ve bazı ülkelerde burjuvazinin devrilmesinden
sonra, o ülkenin proletaryası, sırf geniş uluslararası bağlantıları, ayrıca,
burjuvaziyi deviren ülkenin küçük meta üreticileri tarafından kapitalizmin ve
burjuvazinin kendiliğinden ve sürekli restorasyonu ve yenilenmesi nedeniyle uzun
bir süre burjuvaziden daha zayıf kalır.
Daha güçlü
bir düşman, ancak en büyük çabayı sarf ederek ve düşmanlar arasındaki herhangi
bir, hatta en küçük, yarıkların en eksiksiz, uyanık, dikkatli, ustaca ve
zorunlu kullanımıyla yenilebilir.
Bunu
anlamayanlar, Marksizmin, genel olarak modern bilimsel sosyalizmin en
küçük bir zerresini bile anlayamadıklarını ortaya koyarlar.
Pratikte,
oldukça uzun bir süre boyunca ve oldukça çeşitli siyasi durumlarda, bu
gerçeği pratikte uygulayabileceklerini kanıtlayamayanlar, devrimci sınıfa,
tüm emekçi insanlığı sömürücülerden kurtarma mücadelesinde yardım etmeyi henüz öğrenmemişler
demektir.
Ve bu,
proletaryanın siyasi iktidarı kazanmasından önceki ve sonraki
dönem için de aynı şekilde geçerlidir. (19)
Sovyet Devrimi örneğini veren
Lenin, bu zorlukları yineler;
“Son derece
zor iki problem hala kaldı, çözümü, devrimimizin ilk aylarında yaşadığımız
zafer yürüyüşü olamazdı- sosyalist devrimin daha sonra son derece zor
görevlerle karşı karşıya kalacağından şüphe etmedik, şüphe edemezdik.” (20)
Lenin, “Uzaktan Mektuplar” adlı
yazısında Rusya'da siyasi iktidarı ele geçirdikten sonraki görevleri şöyle özetledi;
Rusya'daki
devrimci proletaryanın acil görevleri şu şekilde formüle edildi:
(1) devrimin
bir sonraki aşamasına veya ikinci devrime giden en kesin yolu bulmak,
(2) siyasi
iktidarı toprak ağalarının ve kapitalistlerin hükümetinden işçilerin ve en
yoksul köylülerin hükümetine devretmesi gerekliliği.
(3) Bu
ikinci hükümet, İşçi ve Köylü Temsilcileri Sovyetleri modeline göre
örgütlenmelidir, yani:
(4) tüm
burjuva devletlerde ortak olan eski devlet makinesini, orduyu, polis gücünü ve
bürokrasiyi (resmi idareyi) parçalanması, tamamen ortadan kaldırması ve bu
makinenin yerine yenisinin geçmesi.
(5) sadece
bir kitle örgütü değil, tüm silahlı halkın evrensel bir örgütü.
(6) Yalnızca
böyle bir hükümet, “böyle” bir sınıf bileşimine (“proletarya ve köylülüğün
devrimci-demokratik diktatörlüğü”) ve bu tür hükümet organları (“proletarya
milisleri”), o andaki son derece zor ve kesinlikle acil ana görevi başarıyla
yerine getirebileceklerdir, yani: emperyalist bir barışı değil, barışı sağlayabileceklerdir….
Bu adımlar,
mutlak kaçınılmazlıkla, savaşın yarattığı ve savaş sonrası dönemde birçok
bakımdan daha da keskinleşecek olan koşullar tarafından belirlenir. Bütünlükleri
ve gelişimleri içinde bu adımlar, Rusya'da geçiş önlemleri olmaksızın tek
seferde doğrudan elde edilemeyen, ancak bu tür geçiş önlemlerinin bir sonucu
olarak oldukça ulaşılabilir ve acilen gerekli olan sosyalizme geçişi işaret
edecektir.
Bu bağlamda,
kırsal bölgelerdeki özel İşçi Temsilcileri Sovyetlerini, yani diğer köylü
temsilcilerinin Sovyetlerinden ayrı olarak, tarım ücretli işçileri Sovyetlerini
derhal örgütleme görevi, son derece acil bir şekilde öne çıkıyor. " (21)
“Mademki Siyasi
iktidar işçi sınıfının elinde ve bu siyasi iktidar tüm üretim araçlarına
sahip... bu proletaryanın milyonlarca küçük ve çok küçük köylüyle ittifakı,
köylülüğün güvenceli proleter liderliği. , vb.," diyor Lenin, “tam bir sosyalist toplum inşa
etmek için gerekli olan tek şey bu değil mi?
Hâlâ sosyalist toplumun inşası değildir, ama onun için gerekli
ve yeterli olan her şeydir.
Ama siyasi
iktidar işçi sınıfının elindeyken, sömürücülerin siyasi iktidarı devrildiğine
ve tüm üretim araçlarının işçi sınıfına ait olduğuna göre işlerin nasıl
değiştiğini görün. Artık bizim için kooperatiflerin basit büyümesinin
sosyalizmin büyümesiyle aynı olduğunu söylemeye hakkımız var ve aynı
zamanda sosyalizme bakışımızın tamamında radikal bir değişiklik olduğunu
kabul etmek zorundayız. Radikal değişiklik şudur; daha önce siyasi mücadeleye,
devrime, siyasi iktidarı kazanmaya vb., ana vurguyu yapıyorduk ve
yapmak zorundaydık. Şimdi vurgu değişiyor ve barışçıl, örgütsel,
“kültürel” çalışmaya kayıyor. " (22)
Küba
tarihine bakıldığında, emperyalist abluka, provokasyon, suikast
ve işgal girişimlerinin zor koşulları altında Küba, imkanları dahilinde
her şeyi başlatmış ve gerçekleştirmiştir.
Küba'da büyük ölçekte her şey
Burjuvazinin ve toprak ağalarının elinden alındı. Neredeyse tüm ülkelerdeki
insanlar hayatlarının yarısını kiralarını veya ipoteklerini karşılamak için
harcarken, Küba vatandaşları için “ev sahipliği” ücretsiz hale getirildi.
Çoğu ülkede öğrenciler
hayatlarını öğrenci borçlarını geri ödemek için harcarken (yani paraları
yetiyorsa ve hatta kredi alabilirlerse), Küba'da eğitim ücretsizdir.
Çoğu ülkede sağlık hizmeti bir
ayrıcalık olsa da (özellikle “demokrasinin şampiyonu ABD'de veya diğerlerinde
yüksek vergili ülkelerde), hastalanmak için zengin olmak gerekirken, Küba'da
ücretsiz sağlık hizmeti var. Küba’da çocuk bakımından kadın sorunlarına
kadar değinilecek sayısız sosyal haklar var.
III
Küba'nın “eleştirilerini”
incelemeye Lenin'in değerlendirmesiyle başlayalım;
“Siyasi
iktidarı ele geçirmesinin ardından, proletaryanın başlıca ve temel çıkarı,
toplumun üretici güçlerinde ve tüketim maddeleri üretiminde muazzam bir artış
sağlamakta yatar. Rus Komünist Partisinin Programında açıkça formüle edilen bu
görev, savaş sonrası yıkım, kıtlık ve yerinden edilme nedeniyle bugün ülkemizde
özellikle acildir. Bu nedenle, büyük ölçekli sanayiyi oluşturmadaki en hızlı ve
en kalıcı başarı, onsuz, emeği sermayenin boyunduruğundan kurtarma ve sosyalizmin
zaferini güvence altına alma genel davasında hiçbir başarının
sağlanamayacağı bir koşuldur. (23)
Küba’yı “Eleştirilerin” tamamıyla
içi boş olmalarının ötesinde, Lenin'in bu değerlendirmesine kadar uzandığını
belirtmeliyim.
Lenin'in “Üretici güçlerin
değil, kazanılan siyasi gücün arttığı bir dönemde,” “sosyalizmin
zaferini güvence altına almak” sözlerini dikkatlice okumak önemlidir.
En olası demagojileri ve
“eklektizm” suçlamalarını önlemek için Lenin'den alıntılar biraz uzun olacak
ama okunması gerekli.
Sovyetlere ve Stalin'e karşı kullanılan
tipik suçlamalardan biri şu anda Küba'ya karşı kullanılan “devlet
kapitalizmi”dir. Küba'nın sosyalist değil, “devlet kapitalisti” bir ülke
olduğunu savunuyorlar. Bu “eleştirmenlere”
sorulması gereken ilk ve temel soru, “Küba'da üretim araçlarına hangi sınıfın
sahip olduğu, üretim ilişkilerini kimin düzenlediği ve kimin
çıkarına” olduğudur.
Herhangi bir ortalama insanın
soracağı ikinci temel soru, eğer Küba Kapitalist ise, neden ABD’nin bazı
taleplerine teslim olmak ve Çok kısa bir süre içinde Küba'yı
“zenginleştirmek” yerine- en büyük kapitalist ülke olan ABD'ye dirensin? Küba
boyun eğerek sadece turizm endüstrisi ile ihtiyaçlarının çoğunu karşılayabilir
(bu arada Güney Florida'daki aynı endüstriyi neredeyse yok ederek- ki bu ablukanın
nedenlerinden biri) ve Küba sağlık-ilaç endüstrisi alanında en
büyük ikinci endüstri olabilir.
Büyük ölçekli sanayinin
hâlihazırda mevcut olduğu ülkelerdeki bir devrimde, muhtemelen “devlet
kapitalizminden” bahsetmek gülünç olacaktır. Bununla birlikte, büyük ölçekli
sanayi bir yana, kapitalizmin gelişmediği ülkelerde, devlet
kapitalizminin bir şekilde ve derecede kullanılması, büyük olasılıkla, söz
konusu toplumun üretici güçlerinde gelişme ve artış amacıyla uygulama
olacaktır.
Bu içi bos ve çelişki dolu eleştirinin
saçmalığını görmek için, Lenin’in – herhangi bir endüstri ve ekonomik kaynak
söz konusu olduğunda Küba ile kıyaslanamaz bir ülkede, Rusya’da “Devlet
Kapitalizmi” hakkında söylediklerini okuyalım;
“Devlet
kapitalizmi, belirli sınırlar içinde tutmamız gereken kapitalizmdir; ama
henüz onu bu sınırlar içinde tutmayı öğrenemedik. Bütün mesele bu. Ve bu devlet
kapitalizminin ne olacağını belirlemek de bize düşüyor. Yeterli, oldukça
yeterli siyasi güce sahibiz; Bizim emrimizde de yeterli ekonomik kaynaklar var,
ancak doğrudan denetlemek, sınırları belirlemek, sınırlamak, tabi kılmak ve
tabi olmamak için ön plana çıkarılan işçi sınıfının öncüsü, kendisi için
yeterli yetenekten yoksundur. Burada ihtiyaç duyulan tek şey yetenek ve bizde
olmayan da bu.
Tarihte daha
önce hiçbir zaman, devrimci öncü proletaryanın yeterli siyasi güce sahip
olduğu ve yan yana devlet kapitalizminin var olduğu bir durum
olmamıştır. Bütün sorun, izin verebileceğimiz ve izin vermemiz gereken,
belirli sınırlar içinde tutabileceğimiz ve sınırlamamız gereken kapitalizmin bu
olduğunu anlamamıza dayanıyor; çünkü bu kapitalizm, köylülüğün geniş
kitleleri ve özel sermaye için köylülüğün ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde
ticaret yapması gereken esastır.
Kapitalist
ekonominin ve kapitalist ticaretin alışılmış işleyişini mümkün kılacak
şekilde şeyleri organize etmeliyiz, çünkü bu insanlar için esastır. Onsuz, (Ticaretsiz)
varoluş imkansızdır.
Siyasi
İktidar sizin elinizde olduğu için kapitalistlere karşı
avantajınız var; emrinizde bir dizi ekonomik silah var; tek sorun, onları doğru
şekilde kullanamamanızdır. Olaylara, konulara daha ayık bakın.
Cicili bicili, komünist şenlikli giysileri üzerinizden çıkarın, basit bir şeyi basitçe
öğrenin, o zaman özel kapitalisti yeneceğiz.
Siyasi
iktidara sahibiz; bir dizi ekonomik silaha sahibiz. Kapitalizmi yener ve
köylü çiftçiliği ile bir bağ kurarsak, kesinlikle yenilmez bir güç oluruz. O
zaman sosyalizmi inşa etmek, Komünist Parti denilen okyanustaki o
damlanın değil, tüm emekçi kitlenin görevi olacaktır.
Eksik olan
neydi? Siyasi iktidar? Hayır. Para geliyordu, bu yüzden ekonomik olduğu kadar
siyasi iktidar da vardı. Gerekli tüm kurumlar mevcuttu. Peki eksik olan
neydi? Kültür. Durum, meselenin siyasi iktidara sahip olma meselesi değil,
idari yetenek, doğru adamı doğru yere koyma yeteneği, küçük çatışmalardan
kaçınma yeteneği, böylece devletin ekonomik çalışmasının kesintiye uğramadan
yürütülebilmesi meselesi olduğunu göstermektedir. Eksikliğimiz bu.
" (24)
Ve yine “Sovyet Hükümetinin
Acil Görevleri”nde Lenin şöyle der;
“Şimdi
Sovyet hükümetinin karşısına çıkan devleti yönetme görevi, şu karakteristik
özelliğe sahiptir ki, uygar ulusların modern tarihinde muhtemelen ilk kez,
siyasetten çok ekonomiyle öncelikli olarak ilgilenir. Genellikle “yönetim”
kelimesi, yalnızca olmasa da esas olarak siyasi faaliyetle ilişkilendirilir. Bununla
birlikte, kapitalist toplumdan sosyalist topluma geçişin kendisi gibi, Sovyet
iktidarının temeli ve özü, siyasi görevlerin ekonomik görevlere tabi bir
konum işgal etmesi gerçeğinde yatmaktadır. Ve şimdi, özellikle Rusya'da dört
aydan fazla Sovyet hükümetinin pratik deneyiminden sonra, Devleti yönetme
görevinin öncelikle tamamen ekonomik bir görev olduğu bizim için oldukça
açık olmalıdır- ülkenin savaşın açtığı yaraları iyileştirmek, üretici güçlerini
eski haline getirmek, üretim ve dağıtım üzerinde muhasebe ve denetim
örgütlemek, üretkenliği artırmak, kısacası, ekonomik yeniden yapılanma görevine
indirgenir.
Bu görevin
iki ana başlık altında toplandığı söylenebilir:
1) bu tür
muhasebe ve kontrolün en geniş, en yaygın ve evrensel biçimlerinde üretim ve
dağıtım üzerinde muhasebe ve kontrol ve
2) emeğin
üretkenliğini artırmak.
Bu görevler,
ancak bunun için temel ekonomik, sosyal, kültürel ve politik önkoşulların yeterli
derecede kapitalizm tarafından yaratılmış olması koşuluyla, herhangi bir
kolektif çaba veya sosyalizme geçen herhangi bir devlet biçimiyle ele
alınabilir. Büyük ölçekli makine üretimi olmadan, az çok gelişmiş
bir demiryolları ağı, posta ve telgraf iletişimi, az çok gelişmiş bir kamu
eğitim kurumları ağı olmadan, bu görevlerin hiçbiri ulusal ölçekte sistematik
bir şekilde gerçekleştirilemez.
Ekonomik ve
politik yaşamın tüm alanlarında, Sovyet iktidarına hizmetlerini sunan
çok sayıda burjuva aydın ve kapitalist iş adamı görüyoruz. Ve özellikle
Rusya gibi bir köylü ülkesinde sosyalizme geçiş için kesinlikle gerekli olan bu
hizmetlerden yararlanmak artık Sovyet iktidarına kalmıştır ve Sovyet
hükümetinin yeni yardımcıları ve işbirlikçileri üzerinde tam bir hakimiyete,
yönlendirmeye ve kontrole sahip olması koşuluyla kullanılmalıdır. Yukarıdaki türden bir ekonomik geçiş, aynı
zamanda Sovyet liderliğinin işlevlerinde de buna uygun bir değişikliği
gerektirir. (25)
Bir diğer temelsiz, abartılı,
küçük-burjuva çocukça suçlama ise Küba'nın Kapitalist-emperyalist Ülkelerle
Ticaretidir. Küba ile ticaretin büyük ölçüde ABD ablukası nedeniyle
engellenmesi bir yana, gelişmiş ya da gelişmekte olan sosyalist bir ülke için
ticaret yasak değil, zorunluluk, kaçınılmazlıktır. Lenin, siyasi gücü
elinde tutmak ile ekonomik kalkınma arasındaki bağlantıyı şöyle açıklıyor.
“Büyük
ölçekli sanayinin yavaş da olsa sürekli rehabilitasyonunu sağlamak için
açgözlü yabancı kapitalistlere tiritler atmaktan (yem vermekten)
çekinmemeliyiz, çünkü sosyalizmin inşası açısından, proletaryanın ekonomik
temelini onaracak ve onu vurgunculukla uğraşan değil, kararlı bir proletaryaya
dönüştürecek büyük ölçekli sanayinin rehabilitasyonu için makineler ve
malzemeler elde etmek için yabancı kapitalistlere yüz milyonlarca fazla
ödeme yapmak şu anda bizim avantajımızadır… Su anda Proletaryanın bir handikap
olduğunu inkar etmek saçma ve gülünç olur.
1921'e
gelindiğinde, dış düşmana karşı verilen mücadeleden sonra, karşı karşıya
olduğumuz ana tehlike ve en büyük belanın, geriye kalan birkaç büyük işletmenin
sürekli çalışmasını sağlayamamamız olduğunu anladık. Ana şey bu. Böyle
bir ekonomik temel olmaksızın, işçi sınıfı siyasi iktidarı sıkı bir şekilde
elinde tutamaz. " (26)
Bu, Küba'ya yönelik bu tür teorik
temelsiz ve içi bos “suçlamaların” Troçkistler tarafından Sovyetler ve Stalin'e
yönelik suçlamaların bir başka kopyası olduğunu bir kez daha açıkça ortaya
koymaktadır.
Küba'ya yönelik bir başka
tipik Troçkist suçlaması da yukarıdakiyle ilgili olmakla birlikte, “uzlaşmacı
olmak ve kapitalistlere “taviz vermek” şeklinde ayrılmaktadır.
Sahip olanlar ile olmayanlar ve
sahip olmak için can atanlar arasındaki her ticaret, içinde bir dereceye kadar
bir çeşit “uzlaşma” içerir. Küba toprağını ve ekonomisini hibe etmedi.
Lenin'in belirttiği gibi;
“Tavizler vermek
korkulacak bir şey değildir. İmtiyaz sahiplerine birkaç fabrika vermenin ve
büyük kısmını kendi elimizde tutmanın korkunç bir tarafı yok. Elbette, Sovyet
iktidarının mülkünün büyük kısmını tavizler şeklinde dağıtması saçma
olur. Bu taviz değil, kapitalizme dönüş olur.
Tüm devlet
işletmelerinin mülkiyetini elinde tuttuğumuz ve verdiğimiz tavizleri ve
onlara verdiğimiz koşulları ve ölçeği tam ve kesin olarak tarttığımız sürece
tavizlerde korkulacak bir şey yoktur. Büyüyen kapitalizm kontrol ve denetim
altında olacak, siyasi iktidar ise işçi sınıfının ve işçi devletinin elinde
kalacak. İmtiyaz şeklinde var olacak sermaye, kooperatifler ve serbest
piyasa aracılığıyla kaçınılmaz olarak büyüyecek sermayenin bizim açımızdan
korkulacak bir yanı yok.
Köylülüğün
durumunu geliştirmeye ve iyileştirmeye çalışmalı ve bunun işçi sınıfına fayda
sağlaması için büyük çaba göstermeliyiz. Ulusal ekonomimizi büyük ölçekli
sosyalist sanayinin çok daha hızlı rehabilitasyonu için planlarken, köylü
çiftçiliğini geliştirmek ve yerel ticareti taviz vermeden daha hızlı
geliştirmek için yapılabilecek her şeyi yapabileceğiz.” (27)
Küba'ya yönelik bu “taviz verme”
suçlaması da Sovyetlerin ve Stalin'in suçlamalarının tipik bir kopyası olarak
Troçkist yüzünü veya onların etkisini bir kez daha açıkça ortaya koymaktadır.
Lenin'in belirttiği gibi,
Troçki'nin kendisi ve Troçkistler, Marksizmin diyalektiğini hiçbir zaman
anlamadılar ve dikkate almadılar.
Suçlamaların çoğu tek ve aynı
konu, birbirinden kopuk, ayrı ve karışıklık yaratmak ve yanlış suçlamalarını
“sorun miktarı” ile pekiştirmek amacıyla çoğaltılıyor. Bu anlamda bir başka
suçlama da “geri adımlar” atma, Sosyalizm yolundan “geri çekilme”
ile ilgili – yine aynı Sovyetler ve Stalin suçlamaları.
Küba'nın da benzer ama devam
eden zor durumda olduğu, özellikle Sovyetler Birliği'nin dağılmasından sonra
geri adım atmak zorunda kaldığı konuyla ilgili olarak Rusya özelinde Lenin,
Rus Komünist Partisi'nin 7. Moskova Eyaleti Konferansı'nda şunları söylüyor;
Siyasi iktidarı
eline geçiren proletarya, yeni toplumsal ve ekonomik ilişkilere daha dereceli bir
geçiş olacağını varsayıyordu. 1921 baharına gelindiğinde, sosyalist üretim ve
dağıtım ilkelerini “doğrudan saldırı” ile, yani en kısa, en hızlı ve en
dolaysız yoldan getirme girişimimizde yenilgiye uğradığımız ortaya çıktı.
1921
baharındaki siyasi durum bize, bir dizi ekonomik konuda devlet
kapitalizminin konumuna geri çekilmenin, “doğrudan saldırı”nın yerine
“kuşatma” taktiklerinin ikame edilmesinin kaçınılmaz olduğunu gösterdi.
Yenilgiyi
kabul etmekten korkmayın. Yenilgiden öğrenin. Kötü yaptığınızı daha
kapsamlı, daha dikkatli ve daha sistematik bir şekilde tekrar yapın.
Herhangi
birimiz, yenilginin kabul edilmesinin- pozisyonların teslim edilmesi gibi-mücadelede umutsuzluğa ve çabanın gevşemesine neden olacağını söylerse, biz de
onlara bu tür devrimcilerin hiçbir değeri olmadığı yanıtını veririz.
Yeni
Ekonomik Politika benimsendi, çünkü 1921 baharında, burjuvazinin bizi son
derece sert mücadele biçimlerine başvurmaya zorladığı iç savaş koşulları
altında, eşi görülmemiş derecede zor koşullar altında sürdürülen
doğrudan sosyalist inşa deneyimimizden sonra, doğrudan sosyalist inşamıza devam
edemeyeceğimiz ve bir dizi ekonomik alanda devlet kapitalizmine geri
çekilmemiz gerektiği tamamen bariz hale geldi. Doğrudan saldırı
taktikleriyle devam edemedik, ancak bir dizi geri çekilmenin eşlik ettiği uzun
bir kuşatmanın çok zor, meşakkatli ve tatsız görevini üstlenmek zorunda
kaldık. Bu, ekonomik sorunun, yani sosyalist ilkelere ekonomik geçiş
sorununun çözümünün yolunu açmak için gerekliydi.
Devlet
kapitalizmi sistemine kısmi dönüşün bir sonucu olarak elde etmeye
başladığımız şey, ekonomik yaşamın yeniden canlanması- ve her ne pahasına
olursa olsun sahip olmamız gereken şeydir her ne pahasına olursa olsun
sahip olmamız gereken artan üretkenliktir. Yeteneğimiz, bu politikayı
gelecekte ne kadar doğru uygulayabileceğimiz, iyi sonuçlar almaya ne ölçüde
devam edeceğimizi belirleyecektir.
Sonunda
taarruza geçmek için kendimizi daha da geri çekilmek durumunda
buluyoruz. Bu nedenle, önceki ekonomi politikamızın yöntemlerinin yanlış
olduğunu şimdi hepimiz kabul etmeliyiz. Şimdiki pozisyonun doğasını, önümüzde
uzanan geçişin belirli özelliklerini anlayabilmek için bunu kabul etmeliyiz. Artık
dış ilişkilerin acil sorunlarıyla karşı karşıya değiliz; ne de acil savaş
sorunlarıyla karşı karşıyayız. Şimdi esas olarak ekonomik sorunlarla karşı
karşıyayız ve bir sonraki aşamanın doğrudan sosyalist inşaya geçiş
olamayacağını aklımızda tutmalıyız.
Şimdi
kendimizi, sadece devlet kapitalizmine değil, ticaretin ve para
sisteminin devlet düzenlemesine biraz daha geri çekilmek zorunda kaldığımız
bir durumda buluyoruz. Ancak bu şekilde, beklediğimizden daha uzun bir yoldan,
ekonomik hayatı eski haline getirebiliriz. Düzenli bir ekonomik ilişkiler
sistemini yeniden kurmadıkça, küçük köylü çiftçiliğini eski haline getirmedikçe
ve kendi çabalarımızla büyük ölçekli sanayiyi eski haline getirip daha da
genişletmedikçe, kendimizi krizden kurtaramayız.
Başka
çıkış yolumuz yok; ve yine de saflarımızda bu ekonomi politikasının
gerekli olduğunu yeterince net olarak anlamayan pek çok kişi var. Örneğin, bize
düşen görevin devleti toptancı bir tüccar yapmak olduğunu veya toptan ticareti
yapmayı öğrenmesi gerektiğini, görevimizin ticari olduğunu söylediğimizde,
bazıları bunun çok tuhaf ve hatta çok korkunç olduğunu düşünüyor. Şöyle
diyorlar: “Komünistler, acil görevin ticaretle, sıradan, sıradan, bayağı,
değersiz ticaretle uğraşmak olduğunu söyleyecek kadar ileri gittilerse, komünizmden
geriye ne kalabilir? Bu, birinin çaresizlik içinde ellerini havaya kaldırıp
'Her şey bitti' demesi için yeterli değil mi?" Etrafımıza bakarsak,
sanırım bu tür duyguları ifade eden insanlar bulacağız ve bu tür duygular çok
tehlikelidir, çünkü bunlar yaygınlaşırsa, pek çok kişiye olaylara çarpık bir
bakış açısı verir ve onların acil görevlerimizi ayık bir şekilde değerlendirmelerini
engeller.
Eger1921
baharında ekonomik alanda geri çekildiğimizi ve şimdi de 1921-22 sonbahar ve
kışında geri çekilmeye devam ettiğimiz gerçeğini kendimizden, işçi
sınıfından, kitlelerden gizleseydik, kendi politik bilinç eksikliğimizi
belgelemek; mevcut durumla yüzleşme cesaretinden yoksun olduğumuzu kanıtlamış
olurduk. Bu şartlar altında çalışmak ve savaşmak imkânsız olurdu.
Yeni Ekonomi
Politikamızın yarattığı konum -küçük ticari işletmelerin gelişmesi, devlet
işletmelerinin kiralanması vb.- kapitalist ilişkilerin gelişmesini
gerektirir; ve bunu göremeyen biri, kafasını tamamen kaybettiğini gösterir.
Kapitalist ilişkilerin yoğunlaşmasının kendi içinde tehlikeyi artırdığını
söylemeye gerek yok. Ama devrimde, tehlikeleri olmayan tek bir yola,
herhangi bir aşamaya ve yönteme işaret edebilir misiniz? ...
Bu Yeni
Ekonomi Politikasındaki her adım bir dizi tehlikeyi beraberinde getiriyor.
İlkbaharda, talep yerine ayni vergiyi koyacağımızı, ayni vergi ödendikten sonra
arta kalan tahıl fazlasının ticaretini serbest bırakacağımızı söylediğimizde,
böylece kapitalizme gelişme özgürlüğü vermiş olduk.
Bunu
anlamamak, temel ekonomik ilişkileri gözden kaçırmak anlamına gelir; ve bu,
etrafınıza bakma ve durumun gerektirdiği şekilde hareket etme fırsatından
kendinizi mahrum ettiğiniz anlamına gelir... Ve ekonomi politikamızı değiştirdiğimizde, tehlike daha
da büyüdü, çünkü çok sayıda ekonomik, gündelik önemsiz şeylerden oluştuğu için,
ki bunlar genellikle alışılır ve fark edilmez, ekonomi özel dikkat ve çaba
gerektirir ve daha kesin olarak, bu tehlikenin üstesinden gelmek için uygun
yöntemleri öğrenmemizi talep eder.
Kapitalizmin
restorasyonu, burjuvazinin gelişmesi, ticaret alanında burjuva
ilişkilerinin gelişmesi, vb.—bu, mevcut ekonomik gelişme dönemine, önceki
sorunlardan çok daha zor olan sorunların çözümüne yönelik şimdiki aşamalı
yaklaşımımıza özgü tehlikeyi oluşturur. Bu konuda en ufak bir yanlış
anlaşılma olmamalıdır.
Mevcut somut
koşulların ticaretin ve para sisteminin devlet tarafından düzenlenmesini
gerektirdiğini anlamalıyız ve tam da bu alanda neler yapabileceğimizi
göstermeliyiz. Ekonomik durumumuzda, Yeni Ekonomik Politika kabul edilmeden
öncekinden daha fazla çelişki var; nüfusun bazı kesimlerinin, azınlığın
ekonomik durumunda kısmi, hafif bir iyileşme var; ekonomik kaynaklar ile
çoğunluğun diğer kesimlerinin temel ihtiyaçları arasında aşırı bir orantısızlık
var. Çelişkiler arttı.” (28)
Lenin’in açıklamalarından anlaşılacağı
gibi, “geri adımlar” atma, Sosyalizm yolundan “geri çekilme” suçlamaları, hele Küba
gibi sanayisi olmayan bir ülke açısından, içi bos ve ayağı ne teorik ne de
pratik gerçeğe basmayan suçlamalardır.
Küba'ya yönelik ezberci ve
sloganlaştırılmış bir diğer çocukça suçlama da “bürokratik” olma suçlamasıdır.
Kelimenin burjuva anlam ve bağlamında Sosyalist bir ülkede bürokrasinin
olmaması veya olamayacağı şekilde sosyalist bir ülkeye uygulanan suçlama.
Sağdan gelen suçlamaları eleştirirken, “Sosyalizme eski ve sıklıkla tekrarlanan bir itiraz”
diyor Lenin,” sosyalizmin “kitleler için kışla” ve “kitle
bürokrasisi” anlamına geldiğidir. (29) Ve Marksist anlayışa şunu söyleyerek
açıklık getirir;
“politika
için bir aygıt (=sınıflar arasındaki ilişkileri gözden geçiren ve düzelten)
ve aygıt için bir politika değil!
(İyi) bir bürokrasi
politikanın hizmetindedir ve (iyi) bir bürokrasinin hizmetinde bir
politika değil.” (30)
Devrimin sabahında sosyalizmin
inşasını, sonraki günlerde devletin sönmesini bekleyen anarşist ütopya,
kitlelerin kendi kendini yönetmesini, yani bürokrasinin ortadan kaldırılmasını
beklemektedir. Burjuva devletle birlikte yıkılan, burjuva bürokrasisidir.
Stalin'in açıkladığı gibi; “Eski devlet idaresi aygıtının kaldırılmasıyla
bürokrasi parçalandı, ancak bürokratlar kaldı.” (31)
Stalin bunu şöyle açıklıyor;
“Devleti
bürokrasi unsurlarından arındırmak, Sovyet toplumunu emekçilerin özgür bir bileşimine
dönüştürmek için, halkın yüksek bir kültür düzeyine sahip olması, ağır
harcamalar ve hantal idari birimler gerektiren ve varlığı diğer tüm devlet
kurumları üzerinde etki bırakan büyük bir sürekli orduyu sürdürme
zorunluluğunu ortadan kaldırmak için her yerde barış koşullarının tam
olarak güvence altına alınması gerekir.
Devlet
aygıtımız önemli ölçüde bürokratiktir ve uzun bir süre böyle
kalacaktır” (32).
Basitçe,
"Bürokrasi" sorunu "devlet" sorunundan farklı olmadığı
için, onun ortadan kalkması için ekonomik, sosyal, kültürel ve alışkanlık
temellerinin oluşturulması ve kapitalist kuşatmanın olmamasını gerektirir.
Lenin'in dediği gibi
“Devletin
sönmesinin ekonomik temelleri”: bu durumda bürokrasinin sönmesinin “ekonomik
temelleri” de var.” (33)
Çok yaygın olmasa da dolaylı
olarak yapılan bir diğer suçlama ise Küba'da son beş yılda getirilen "sendikalara
yönelik Troçkist yaklaşımla ilgili olarak, onlardan beklenildiği gibi,
Siyasi İktidarı ve Sendikaları karşı karşıya getirmek ve aralarında bir bölünme
ve çatışma yaratmakla ilgili. Lenin'in Sovyetlerde eleştirdiği konu tamamen
aynı Troçkist cabalarla ilgili. Sorun bir grupta (Küba'da) tartışılmış ve geniş
çapta reddedilmiş olsada, bu tür suçlamalarla dolaylı olarak bağlantılı
olduğu için Lenin'in eleştirisini burada belirtmek önemli ve faydalıdır.
Rusya'da bu
başarıyı elde etmek için, mevcut durumunda, fabrikalardaki tüm yetkinin
yönetimin elinde toplanması kesinlikle şarttır. Genellikle tek kişinin
sorumluluğu ilkesine dayanan fabrika yönetimi, bağımsız olarak ücretleri
belirleme ve ödeme yetkisine sahip olmalı, ayrıca erzak, iş elbisesi ve diğer
her türlü malzemeyi sendikalarla akdedilen toplu sözleşmeler çerçevesinde ve bu
sözleşmeler çerçevesinde dağıtmalı; manevra yapma özgürlüğüne sahip olmalı,
üretimi artırmada, fabrikanın ödemesini yapmada ve kârları artırmada elde
edilen gerçek başarıların sıkı kontrolünü uygulamalı ve en becerikli ve
yetenekli idari personeli dikkatli bir şekilde seçmelidir.
Bu koşullar
altında, sendikaların fabrikaların yönetimine doğrudan müdahalesi,
pozitif olarak zararlı ve kabul edilemez olarak görülmelidir.
Bununla
birlikte, bu tartışılmaz gerçeği, sendikaların sanayinin sosyalist
örgütlenmesinde ve devlet sanayisinin yönetiminde hiçbir rol oynamaması
gerektiği şeklinde yorumlamak kesinlikle yanlış olur. Sendikaların buna katılımları, aşağıdaki kesin
olarak tanımlanmış biçimlerde gereklidir. (34)
Küba'ya yönelik her suçlamanın
yalnızca herhangi bir olgusal temele ve destekleyici veriye sahip olmadığı,
aynı zamanda Marksist Leninist teorik bir temele de sahip olmadığı oldukça
açıktır. İronik olan, aynı suçlamaların Sovyet Rusya ve Stalin'e karşı
yapılmış olmasıdır. Bu gerçek bile, bu tür suçlamaların Troçkistler tarafından
ve kasıtlı veya kasıtsız olarak Troçkistlerin peşine düşenler tarafından
yönlendirildiğini göstermektedir.
Eleştiriye bile layık olmayan daha
başka suçlamalar da var. Çoğunda olduğu gibi, son tahlilde, sol lafazanlıklar
arkasında gizlenerek, karşı-devrimci, kışkırtıcı protestoları haklı çıkarmaya
çalışıyorlar. Bunlarda; provokatörler, anti-komünistler, ABD yanlısı aydınlar
ve şarkıcılar, “lümpen proletarya”.
Doğru
Leninist rotaya dönüş, sözler değil, eylemler gerektirir; bu genel olarak
anti-emperyalist mücadelelerin desteklenmesi ve Küba'nın emperyalistlere karşı
mücadelesinin koşulsuz desteğidir.
DESTEK
SORUNU
Bir Marksist Leninist'in her
kararı ve duruşu, işçi sınıfının ve onun mücadelesinin çıkarlarından
türer ve bunları akılda tutar. Karar ve duruş, ezberlenmiş ve
sloganlaştırılmış teorilerden değil, Marksist Leninist teorilerin somut
koşullara ve durumlara uygulanması ile işçi sınıfının ve onun mücadelesinin
yararına olan nihai sonucuna bağlı olarak belirlenmelidir. Lenin, “Proletarya, militan burjuvazi feodalizme
karşı gerçekten devrimci bir mücadele yürüttüğünde, onu destekleyebilir
ve desteklemelidir. Ama burjuvazi pasifken onu desteklemek proletaryanın işi
değildir” (35) derken işçi sınıfının çıkarlarını ve onun mücadelesini aklında
tutuyordu. Marksizm Leninizm’i ve onun
diyalektiğini kavrayamayan ve onunla kafa karıştıran pek çok kişi için şok
edici olan Lenin’in şu sözleri, gerçekte bir kitabın açıklayacağını bir
paragrafta daha net anlatıyor:
“Kendi
burjuva “anavatanları” adına konuşma konusunda tarihsel bir hakkı olan ve
feodalizme karşı mücadelede, yeni milletlerdeki on milyonlarca insanı medeni
bir hayata yönelten büyük burjuva devrimcilerine derin bir saygı duymayan
bir kişi Marksist olamaz.” (36)
Konunun detaylarına değil,
özüne inmeden; Marksist Leninistler, işçi sınıfının ve onun mücadelesinin
çıkarlarıyla örtüşen her ileriye dönük pratiği desteklerler. Küçük,
ezilen, sömürülen ulusların emperyalistlere karşı mücadelelerini ve savaşlarını
“adil” olarak tanımlamak ve Marksist Leninistlerden destek istemek de aynı
ilkeden kaynaklanmaktadır.
“Sosyal-demokratlar,
tüm uluslar için özgürlüğün gerekliliğini tamamen kabul ederler. Feodalizme,
mutlakiyetçiliğe ve yabancı ulusal baskıya karşı mücadele çağında, vatan savunmasını
tanıdılar- bugün ezilen ulusların (özellikle sömürgelerin) ezenlere,
“büyük” güçlere karşı yürüttüğü savaşı adil olarak kabul ederler. ” (37)
Günümüzde bu tür
anti-emperyalist ülkelere yönelik aktif bir savaş önkoşulu koyan çarpık
bir “destek” anlayışı var. Bu yaklaşımın üzerinde durmayacağım, onlara
“savaşın bir politikanın farklı bir biçimde devam etmesinden başka bir şey
olmadığını” hatırlatacağım, özellikle günümüzde çeşitli biçimlerde; eğitimli, öğretimli
provokatörler, ardından özel paralı askerler, STK tarafından finanse edilen
gruplar vb., aracılığıyla.
Şimdi, Marksist Leninist
ilke, burjuva ve burjuva demokratik hareketlerin desteğini talep
ederken, siyasi iktidarın çoğunluğun elinde olduğu, çıkarlarının
çoğunluğunkiyle örtüştüğü ve yolu sosyalizme giden bir ülkeyi desteklemek koşulsuz olması gerekir, çünkü onun çıkarları ne özelde ne
de genel olarak işçi sınıfının ve onun mücadelesinin çıkarlarından
farklı değildir.
“Toplumsallaştırmaların”
çoğunun henüz tam olarak gerçekleşmediği Küba devriminin ilk yıllarında bile
Enver Hoca, Küba'nın koşulsuz desteğini talep ediyordu;
“Doğru
Leninist rotaya dönüş, sözler değil, eylemler gerektirir: Kruşçev'in hain
politikasını ve emperyalistlerle yakınlaşmasını kınamak gerekir; Küba
olaylarındaki maceracı ve kapitülasyonist politikasını kınamak ve kardeş
Küba halkına ABD emperyalizminin saldırganlığına karşı mücadelelerinde kayıtsız
şartsız destek vermek gerekir” (38).
Anti-emperyalist bir ülkenin siyasi sistemi, eksiklikleri, hataları vb., hakkında bazı çekinceler olsa bile, bu Marksist Leninistleri onları desteklemekten alıkoymaz. Enver Hoca desteğin bir başka örneğini ve temel gerekçesini veriyor; “engellemek değil, daha iyisi için etkilemek.”
“Kastro'nun
tüm anarşist faaliyetlerinde, Amerikalılara karşı kararlı direnişi, füzeler
sorununa karşı direnişi, Domuzlar Körfezi'ndeki mücadelesi ve şimdi Sovyetlerle
anlaşmazlıkları gibi unutulmaması gereken belirli aşamalar vardır. Kastro
saf değildir, ancak bazı Koreli veya Rumen liderler gibi de değildir. Kastro'nun
belirgin bir direniş duygusu var. Bu özelliklere güvenerek, ilkelerimizden
geri adım atmadan onu daha iyi yönde etkilemeye çalışmalıyız, çünkü bu
devrimin çıkarınadır.” (39)
SONUÇ
Küba'daki provokatif
gösterilere ilişkin çok sayıda açıklama, yorum yapıldı. Ne yazık ki Marksist
Leninistlerin açıklama ve yorumlarının çoğu, içinde “denge ve adillik” denilen Burjuva
ahlak ve etik anlayışının etkisini göstermiştir. Bu nedenle açıklamalar ve
yorumlar, emperyalist planları ve saldırganlığı mahkûm etmeler Küba’ya yan yana
yapılan eleştirilerle doluydu. Bu, bir burjuva yorumcu açısından, ortalama
okuyucunun, yorumcunun istediği sonucu çıkarmasını sağlamak için yeterlidir; “biri
kötü ama diğeri de iyi değil. “
Marksist Leninist etik ve
normların burjuva ahlakıyla hiçbir ilgisi yoktur. Marksist Leninistler
için normlar, etik, “ahlak tamamen proletaryanın sınıf mücadelesinin
çıkarlarına tabidir. Ahlakımız, proletaryanın sınıf mücadelesinin
çıkarlarından kaynaklanmaktadır.” (40) Her şeyden önce, belirli bir anda
belirli bir konuyla ilgili olarak, “adil ve denge” oyunu oynamanın ve
burjuva tuzağına düşmenin zamanı ve yeri değildir, çünkü böyle bir yaklaşım,
ortalama okuyucu tarafından emperyalistlerin saldırganlığının önemini en aza
indiren bir algılamaya, sonuca ulaşır.
İkincisi ve
en önemlisi, açıklamanın yapısından ve uzunluğundan dolayı,
açıklamada kısaca özetlenen eleştiriler bir ölçüde meşruiyete sahip olsa bile, genel
veya özel olarak amaca hiçbir faydası olmayacaktır, çünkü çoğu okuyucu Küba'nın
zaten "o kadar iyi" olmadığı sonucunu çıkaracaktır.
Bu sonuç pratik sonuçta ters
bir yanılsama, yalnızca Küba'nın önemini değil, aynı zamanda ona karşı emperyalist
saldırganlığın önemini de asgariye indirgeyen bir yanılsama yaratacaktır.
Belirli bir olaya ilişkin
açıklama ve yorumlarda Küba'ya yönelik eleştirilerin yeri yoktur çünkü olay
emperyalist entrikalar ve saldırganlıkla ilgilidir. Güncel mesele buydu ve
Marksist Leninist'in açıklamalarında ve yorumlarında bağlı kalması gereken
şey buydu. Küba meselesini ele alıp eleştirmek isteniyorsa, bu "protesto
meselesine ilişkin açıklamalardan ayrı olarak, başka bir zaman başka bir
yerde ele alınır.
Bu açıklamalar ve yorumlarda Küba'ya
karşı ileri sürülen her önemli argümanı tek tek ele aldım ve karşı
argümanları, yanlışlıklarını Lenin, Stalin ve Enver Hoca tarafından desteklenen
Marksist Leninist teorilere dayanarak gösterdim.
Dolayısıyla, “dengeli”
yaklaşıma dayalı açıklamaların ve yorumların biçimi sadece yanlış ve emperyalistlerin
çıkarlarına hizmet etmekle kalmıyor, “dengeli ve adil” olmak için yapılan argümanlar
da yanlış ve Leninizm ile hiç ilgisi yok ama tam Troçkizm. Ve böylece,
yine, burjuvazinin çıkarlarına hizmet ediyor.
Marksist Leninistler
açıklamalarında ve yorumlarında uyanık olmalı ve sonuçlarını düşünmeli, bu
açıklamaları ve yorumları yayınlamadan önce “geri bildirimin” ne olacağını
araştırmaları gerekir. Ve hiçbir zaman “tarafsızlığı” varsayan
burjuva “adil ve denge” etik kuralına uymazlar, çünkü Marksist
Leninistler hiçbir durumda tarafsız değildir.
Erdoğan A
Temmuz 2021
İlgili makaleler
Trockist Gevezelikler ve Küba Devrimi, Garbis Altınoğlu
Ezberlenmiş Teorilerle Küba Üzerine Ahkam Kesmek
Notlar
(1) Karl Marx, Alman İdeolojisi
(2) Engels, Sosyalizm: Ütopik
ve Bilimsel
(3) Lenin, Bir Yayıncının
Günlüğünden (Köylüler ve İşçiler)
(4) Lenin, Konuşma
(5) Lenin, Karl Marx Marksizmin
Bir Açıklamasıyla Kısa Bir Biyografik Taslak
(6) Lenin, Devrimimizde
Proleter Mücadelenin Amacı
(7) Lenin, Anayasa
Yanılsamaları
(8) Lenin, Devleti ve Devrim
(9) Enver Hoca, Çin Komünist
Partisinin Dokuzuncu Konferansına Mektup, 29 Nisan 1969
(10) Enver Hoca, Sosyal
Demokrat Olma ve Sosyal Demokrasiyle Birleşme Yolunda Modern Revizyonistler - 7
Nisan 1964
(11) Enver Hoca, Çin Üzerine
Düşünceler
(12) Lenin, Bolşevizm Tarihinin
Başlıca Aşamaları
(13) Stalin, Dimitrov'un
Günlükleri 6 Aralık 1948
(14) Lenin, Parti Programının
Gözden Geçirilmesine İlişkin Malzemeler
(15) Lenin, Komünist
Enternasyonal Birinci Kongresi
(16) Lenin, RSDİP Programının
Hazırlanması için Malzeme
(17) Lenin, Merkezi Otorite ve
Burjuva Devletinin Konsolidasyonu
(18) Lenin, Komünist Enternasyonal'in İkinci Kongresinin Temel Görevleri Üzerine Tezler
(19) Lenin, “Sol” Komünizm: Bir
Çocukluk Hastalığı, Ödün Verilmez mi?
(20) Lenin, RCP(B.) Olağanüstü
Yedinci Kongresi
(21) Lenin, Devrimci Proleter
Devletin İnşasında Yer Alan Görevler
(22) Lenin, İş birliği Üzerine
(23) Lenin, Sendikaların Rolü
ve İşlevleri
(24) Lenin, RKP(B.) On Birinci
Kongresi
(25) Lenin, “Sovyet Hükümetinin
Acil Görevleri”
(26) Lenin, RCP(B.) Onuncu Tüm
Rusya Konferansı
(27) Lenin, Ayni Vergi Raporu
(28) Lenin, Rusya Komünist
Partisi Yedinci Moskova Eyaleti Konferansı
(29) Lenin, RSDİP'nin Yedinci
(Nisan) Tüm Rusya Konferansı (B.)
(30) Lenin, 10. Kongredeki
Konuşması İçin Notlar
(31) talin, İşçi ve Köylü
Müfettişlerinin Birinci Tüm Rusya Sorumlu Personeli Konferansının Açılışında
Konuşma,
(32) Stalin; Partinin Görevleri
(33) Lenin, Broşürün Planı,
Ayni Vergi
(34) Lenin, Sendikaların Rolü
ve İşlevleri
(35) Lenin, Birinci Rus
Devriminde Sosyal-Demokrasinin Tarım Programı, 1905-1907
(36) Lenin, İkinci
Enternasyonal'in Çöküşü
(37) Lenin, Zimmerwald'daki
Birinci Uluslararası Sosyalist Konferans
(38) Enver Hoca, Sosyalist
Arnavutluk'un Yirmi Yılı
(39) Enver Hoca, Çin
Diplomasisi uykuya daldı.
(40) Lenin, Gençlik
Birliklerinin Görevleri
Hiç yorum yok