Header Ads

Header ADS

SAVAŞIN, ENERJİ VE İKLİM KRİZİNİN TARIMA ETKİSİ*

Okçuoğlu

18 Nisan 2023

Tarım krizi sorununa yaklaşımda göz önünde tutulması gereken bazı noktalar

Tarım yapısı gereği sanayiye nazaran daha karmaşıktır:

1) Sanayi üretimi salt pazar içindir.

Tarımda ise üretim her zaman, her şart altında pazar için değildir.

2) Sanayide üretim, normal şartlar altında, kesintisizdir. Yani ürünün pazara akışı, normal şartlar altında kesintiye uğramaz.

Tarımda ise durum farklıdır. İklim koşulları tarımsal üretimin çevrimini belirler. Örneğin çoğu ülkede tarım ürününde çevrim senede bir defada tamamlanırken, iklimin uygun olduğu ülkelerde (tropik bölgeler) yılda bir kaç defa ürün elde edilebilir; yani tarımda üretim çevrimi yılda birkaç kez gerçekleşir.

3) Sanayide iklim/hava şartlarının belirleyici önemi yoktur. Kapitalist, karlı olacağına inanıyorsa, kutuplara da fabrika kurabilir.

Tarımda ise iklim şartları tamamen belirleyicidir (sera ekonomisi hariç). Nerede hangi tarımsal kültürün ekileceği konusunda ilk belirleyici koşul, iklimin uygun olup olmadığıdır.

4) Sanayide mutlak rant ve diferansiyel rant diye bir faktör yok, tarım da ise var. Bu rantlar, genellikle uzun süreli olan kira anlaşmalarında söz konusu olur ve toprak fiyatına yansır.

5) Sanayide sosyal ilişkiler şu veya bu şekilde homojendir; kapitalistlerle işçiler karşı karşıyadır. Tarımda ise durum oldukça karmaşıktır. Bu karmaşık durum, tarımda kapitalizmin gelişmesine bağlı olarak değişir. Örneğin tarımda kapitalizmin az geliştiği ülkelerde feodal işletmeler, kapitalist işletmeler ve sayısı çok olan küçük işletmeler bir arada bulunurlar. Kapitalizmin gelişmiş olduğu ülkelerde ise tarıma büyük işletmeler/tarım tekelleri hakimdir.

6) Sanayi krizleri gibi tarım krizleri de üretimin kapitalist karakterinden kaynaklanır. Sanayide olduğu gibi tarımda da esas olan, kâr için, en fazla kâr için üretimdir ve kapitalizm tarıma ne denli nüfuz etmişse, fazla üretim krizleri de o denli açık/belirgin olarak oluşur.

7) Tarım krizleri, kapitalizmin tarıma nüfuz etmesiyle doğan bütün çelişkileri açığa çıkartır ve tarımda kapitalizm ne denli gelişirse bu çelişkiler de kriz durumunda o denli açığa çıkar. Başka türlü ifade edecek olursak: Kapitalist tarım da aynen sanayi gibi aynı temel çelişkilere tabidir; rekabet, tekelleşme, yoğunlaşma, küçük üreticinin iflasa sürüklenmesi vs.

8) Sanayide olduğu gibi tarımda da krizlerin temelini kapitalizmin temel çelişkisi -üretimin toplumsal karakteri ve ona özel mülkiyet temelinde el koyuş- oluşturur.

9) Sanayi krizlerinin aksine tarım krizlerinin çevrimi, belli bir periyodik hareketi yoktur. Sanayi krizlerinin aksine, tarım krizleri uzun dönem devam eder. Her iki kriz birbirini etkiler. Tarım krizleri, sanayinin çevrim seyrini sadece etkileyebilir (Örneğin tarım makinelerine, yapay gübreye talebin düşmesi, sanayide ham madde olarak kullanılan tarımsal ürünlerin yetersizliği vs.) ve yine bu örnek nedenlerden dolayı sanayi krizini derinleştirebilir. Bunun ötesinde tarım krizleri, bazı sanayi sektörlerinde, sanayi krizleri de bazı tarım sektörlerinde kısmi krizlere neden olabilirler. Örneğin sanayi krizi (fazla üretim krizi) tarımın bazı sektörlerinde (pamuk, yün, keten, vs.); sanayi için ham madde üreten sektörlerinde krize neden olabilir. Aynı şekilde tarım krizi, sanayinin tarım aletleri, yapay gübre üreten sektörlerinde kısmi krizlere neden olabilir. Ama şimdiye kadar ne tarım krizleri sanayi krizlerine ne de sanayi krizleri tarım krizlerine neden olmuştur. Yani tarım krizinin nedeni sanayi krizi değildir.

10) Sanayi krizinin çevriminden bağımsız olarak patlak veren tarım krizi, yine sanayi krizinin çevriminden bağımsız olarak sonuçlanır.

11) 19. yüzyılda tarım krizi, ekim alanlarının genişletilmesinden dolayı doğan fazla üretimin sonucudur. Yani bu tarım krizinin nedeni, ekim alanlarının genişletilmesiydi. 20.yüzyılda patlak veren tarım krizinin nedeni ise tarımın yoğun yapılmasıydı (gelişmiş kapitalist ülkelerde tamamen makineli üretime dayanan tarım), verimliliğin artırılmasıydı. 21.yüzyıldaki tarımın gelişmesi ve tarım krizi, kapitalizmin genel krizinin bir görünümü olmuştur. Bu kriz, periyodik değildir, devamlılık arz eden, kronik bir görünümdür. 1

12) Tarım krizi ancak ve ancak tarımsal alanda hakim olan bütün işletmeleri, yani büyük işletmeleri, tarım tekellerini etkilediğinde patlak vermiş olur. Böyle bir durum ise, emperyalist devletin, Avrupa’da AB’nin tercih politikasından dolayı sürekli engellenebilmektedir.

Ama bu sefer; pandemiden bu yana ve Rusya-Ukrayna savaşı vesilesiyle de daha yoğun tartışılan tarım krizi-gıda krizi-enerji krizi-fazla üretim krizi-yapısal kriz-iklim/çevre krizi-Rusya-Ukrayna savaşı-ekonomi bağlamında salgının ortaya çıkardığı sorunlar olarak sürekli gündemde olan birbirini etkileyen, tetikleyen süreçlerdir. “Bunlardan hangisi başattır, yönlendiricidir” sorusuna tarım alanındaki gelişmelere bakarak cevap vermeye çalışalım.

1- Covid-19 Salgını Ve “Gıda Milliyetçiliği”

Covid-19 salgını uluslararasılaşmış sermaye ve üretimde tedarik zincirlerinin kopmasını beraberinde getirirken kaçınılmaz olarak veya bu zincirin kopmasının bir sonucu olarak bazı ham maddelerde, sanayi ve tarımsal ürünlerde pazara ulaşamamazlık sorunu ortaya çıkmıştır. Bunun tipik yansımalarından biri de tarım alanında görülmüştür. Dünya Ticaret Örgütü verilerine göre aralarında bazı AB ülkelerinin ve Arjantin, Anguilla, Bolivya, Brezilya, Kamboçya, Kolombiya, Mısır, El Salvador, Polonya, Romanya, Gambiya, Endonezya, Moğolistan, Kuzey Makedonya, Sırbistan, İsviçre ve Özbekistan’ın bulunduğu bazı ülkeler, stratejik olarak gördükleri bazı gıda ürünlerini elden çıkarmamanın önlemlerini aldılar. Bu önlemlerin başında geçici ihracat kısıtlamaları geliyordu. Örneğin, Rusya, Belarus, Ermenistan, Kazakistan ve Kırgızistan'dan oluşan Avrasya Ekonomik Birliği (AEB) 2020'de, Covid-19 önlemleri kapsamında çok sayıda tarım ürününün ihracatını yasaklamıştı. İhracat kısıtlamasındaki amaç, gıda fiyatlarının artması ve bunun dünya çapında bir krize neden olacağı endişesiyle iç pazarı korumaktı.

Pandemi ve Rusya-Ukrayna savaşı birçok ülkenin korumacılığa yöneldiğini gösterdi. Rusya ve Ukrayna da dahil olmak üzere bazı ülkeler, yerel gıda kaynaklarını korumak için buğday ihracatını sınırlandırdı veya yasakladı. Mayıs 2022'nin ortası itibariyle en az 19 devlet, çoğu yıl sonuna kadar belirli gıda yasaklarına tam ihracat yasakları getirdi. (ayrıca buna çok sayıda sınırlandırmayı da eklemek gerekir). Hindistan buğday ihracatını, Endonezya palmiye yağını, İran patates ihracatını yasakladı.

Gıda korumacılığı yapan ülkeler, tedbirlerin ülke içerisindeki stokları muhafaza etmek ve iç piyasada fiyatları aşağıda tutmak amaçlı olduğunu açıklıyorlar. Tedbirlerin uygulanması, tarımsal ürün ithal etmek zorunda olan ülkeler açısından gıda sorunuyla karşı karşıya kalmak anlamına gelmektedir.

İhracat yasakları, küresel tarım ürünleri arzını daha çok kesintiye uğratarak, dünya tarım ürünleri fiyatlarının ve dolayısıyla enflasyonun yükselmesini ve “gıda güvensizliği”nin artmasını beraberinde getirmektedir.

Sonuçta Covid-19 salgını ve Rusya-Ukrayna savaşının etkisiyle gıda korumacılığı ve stokçuluğu yaygınlaştı. Ama esas “gıda savaşı”, pandemi sürecinde değil, Rusya-Ukrayna savaşıyla başladı. Birçok ülkenin “gıda milliyetçiliği” bağlamında aldıkları tedbirlerden ziyada Rusya ve Ukrayna’nın aldıkları tedbirler dünya çapında bir gıda sorununu ve devamında da bir tarım krizine doğru gelişmeyi beraberinde getirdi.

2-Rusya-Ukrayna Savaşının Tarıma Etkileri

Rusya-Ukrayna savaşı dünya çapında gıda ve tarımsal sorunu kapsamlaştıran ve derinleştiren etkide bulundu. Bunun nedeni, Rusya, Beyaz Rusya ve Ukrayna’nın çeşitli temel tahıl ve gübrelerin en önemli ihracatçıları olmalarıdır.

Aslında bu savaş var olan bazı sorunların daha çabuk açığa çıkmasına vesile oldu; örneğin, Covid-19 salgınından dolayı tedarik zincirlerinde ortaya çıkan aksama, gübre üretiminde önemli olan enerjide fiyat artışı, Rusya’nın, Ukrayna'da savaşın başlangıcında büyük kapasiteli birçok tahıl silosunu imha etmesi. Sonuçta bu savaş dünya çapında bir “gıda güvenliği” sorununu ortaya çıkardı.

Rusya-Ukrayna savaşının dünya “gıda güvenliği”nde, daha doğrusu güvensizliğinde nasıl bir rol oynadığını sadece birkaç veri dahi göstermektedir:

Sadece bu iki ülke dünya çapında buğdayın yüzde 14’ünü, ihraç edilen toplam buğdayın yüzde 34'ünü; arpa ihracatının yüzde 26'sını ve toplam ayçiçek yağı ihracatının yüzde 60'ını üretiyor. Ayrıca çoğu Kuzey Afrika ve Orta Doğu'da olmak üzere çok sayıda ülke ihtiyaç duyulan tahılların yüzde 50 ila yüzde 100'ünü bu iki ülkeden ithal ediyor.

Rusya ve Ukrayna’nın dünya pazarındaki payına gelince: Rusya’nın payı arpada yüzde 14,2; ayçiçeğinde yüzde 19,6; ayçiçeği yağında yüzde 23,1; buğdayda yüze 24,1. Ukrayna’nın arpada payı yüzde 12,6; mısırda yüzde 15,3; ayçiçeğinde yüzde 4,3; ayçiçeği yağında yüzde 49,6; buğdayda yüzde 10.2 Her iki ülkenin toplam payı arpada yüzde 26,8; ayçiçeğinde yüzde 23,9; ayçiçeği yağında yüzde 72,7; buğdayda yüzde 34,1.

Sorun sadece tahıl ihracatıyla bitmiş olmuyor. Tarım ve gübre, bir madalyonun iki yüzü gibidir. Rusya, azotlu gübrelerde dünya pazarının yüzde 15'ini ve mineral gübrelerde ise yüzde 17’sini kontrol ediyor. Beyaz Rusya’nın dünya mineral gübre ihracatındaki payı yüzde 16. Rusya ve Beyaz Rusya, Batı’nın yaptırımlarına tabi. Bu iki ülke aynı zamanda özellikle mineral gübrelerde birçok ülkenin ithalatının çok büyük bir bölümünü kontrol ediyor: Bu iki ülkenin örneğin AB'nin mineral gübre ithalatındaki payı yaklaşık yüzde 60. Bu oran Çin için yüzde 38 ve Hindistan için de yüzde 29. Sahel ve Batı Afrika ise mineral gübrede tamamen bu iki ülkeye bağımlı.3

Sorunu sadece Rusya-Ukrayna savaşında aramak da pek doğru olmaz. Savaş, var olan ama pek görünmeyeni ortaya çıkartan bir şok olmuştur. Pandemiden dolayı uluslararası alanda bir gıda sorunu görülmekteydi. Buna tedarik zincirlerindeki kopuş da eklenmelidir. Salgında toparlanma sürecine geçildiğinde tarımsal ürünler için oluşan yüksek talebe stokların pazara açılmasıyla cevap verilmeye çalışıldı. Böylece stoklar erimeye başladı ve bu sefer de tarımsal ürün yetmezliği (“kıtlık”) gündeme geldi. Bunda kısmen iklim değişikliğiyle bağlam içinde hava olayları birçok yerde (örneğin Güney Amerika, Doğu Afrika ve Çin) üretimi olumsuz etkiledi. Buna ek olarak en azından 2021 yazının sonundan bu yana devam eden enerji krizi; yani enerji fiyatlarındaki yüksek artış sonucunda enerji yoğun gübrelerin fiyatları hızla arttı.

Gübre, tarımsal üretimde “olmasa da olur” türünden bir üretim destekleyicisi değildir. Gübre, tarımın olmazsa olmazıdır; tarımsal üretimde toplam maliyetin en önemli kalemidir. Örneğin, tarımsal analiz firması ICIS, dünya çapında gıda maddelerinin yüzde 50'sinin gübreye bağlı olduğunu belirtiyor. Buna Rusya-Ukrayna savaşından bu yana, bu savaşın bir sonucu olarak gıda fiyatlarındaki artış da eklenince dünya tarımında krizsel gelişim kaçınılmaz olmuştur.4


Artan gıda fiyatları yıkıcı etkisini en çok “gelişmekte olan” ülkelerde gösterdi. Bu türden ülkelerde haneler ortalama olarak gelirlerinin büyük bir kısmını, genellikle en az yüzde 50'sini gıda giderlerine ayırmak zorunda kalıyorlar. Bu ülkeler aynı zamanda genellikle gıda ithalatçılarıdır. Bu nedenle fiyatlar yükseldiğinde en çok zarar görürler; beslenme sorununu bir nebze de olsa hafifletebilmek için sürdürülmesi her zaman mümkün olmayan veya mali imkanlar bağlamında zor olan gıda sübvansiyonlarına baş vururlar. Bu sübvansiyonların kaçınılmaz sonuçları ya ciddi borç krizidir ya da siyasi çalkantıları, ayaklanmaları beraberinde getiren gıda krizleridir.

Ekmek fiyatlarındaki artış birçok ülkede siyasal çalkantılara, “ayaklanmalara” neden olmuştur. Gıda fiyatlarındaki artış genel olarak emperyalizme bağımlı ülkelerde doğrudan siyasi etkisini göstermiştir. Bu nedenle hakim sınıflar gıda sorununu kendileri için sağlanması gereken “gıda güvenliği” olarak görürler.

Kriz türlerinin bol olduğu bir dünyada yaşıyoruz. Ekonomik kriz (fazla üretim krizi), pandemi-sağlık krizi-enerji krizi derken şimdi de tarım krizi, gıda krizi ile karşı karşıyayız

Rusya-Ukrayna savaşı enerji fiyatlarının artışında esas rolü oynadı. Yenilenebilir enerjiye geçiş, fosil enerjiden kopuş, atmosferin ısınmasını durdurma konularında Paris’de BM şemsiyesi altında alınan kararlar bu savaştan dolayı tamamen çöpe atıldı. Şimdi enerji sorunu, sorun olmaktan çıktı ve “dört başı mamur” bir krize dönüştü. Bu enerji krizi, bir taraftan yapısal kriz özelliği taşırken, diğer taraftan da yeni bir fazla üretim krizinin patlak vermesinin esas nedenini oluşturmaktadır. Bugün itibariyle enerji krizi/“savaşları” dünya çapında her bir ülkede farklı seviyelerde de olsa enflasyonu körüklüyor. Enerji krizi, tarımı da doğrudan etkiliyor; tarım girdi fiyatlarını yükseltiyor ve buna bağlı olarak tarım ürünlerinin fiyatları da artıyor, sonuçta dünya çapında enflasyonun da artışına temel bir neden oluşturuyor.

Tarım fiyatları ve girdi maliyetleri rekor bir hızla artıyor. 1970’den 2022’ye enerji ve tarım ürünlerinde fiyatlar iki dönemde yukarıya doğru fırlıyor. İlkinde 2007’de başlayan ve 2008 krizi boyunca devam eden yükselme, ikincisi de pandemi sürecinde başlayan ve hala devam eden yükselme.5

Dün olduğu gibi bugün de aslında bolluk içinde gıda kıtlığı oluşturuldu. Bunun temel nedeni tarımsal ürünün yetmezliğinden aranmamalıdır. Bugün gıda kıtlığından bahsedilmesinin iki nedeni vardır; salgın ve beraberinde getirdiği, yukarıda bahsettiğimiz sorunlar. İkincisi de devam eden Rusya-Ukrayna savaşı.

Bu savaş, aynı zamanda etkisinin de gösterdiği gibi dünya çapında önemli olan iki buğday, kısmen de tahıl üreticisi ve ihracatçısı arasındaki bir savaştır. İstanbul tahıl anlaşmasına kadar milyonlarca insanın bu iki ülkenin tahıl ihraç edememelerinden dolayı aç kalacağı, aslında bolluk içinde gıda kıtlığı oluşacağı üzerine bolca tartışıldı. İstanbul tahıl anlaşması bu türden tartışmaları biraz geri plana itti, ama bu tehlike geçmiş değildir. Savaş ve savaştan dolayı uygulamaya konan ambargoların ticareti sınırlandırması bu iki ülke açısından buğday/tahıl ihracatının da sınırlanması anlamına geliyor. Bu durum tahıl ithalatına doğrudan bağımlı ülkeleri tedirgin ederken, Çin gibi bazı ülkeler de “ne olur ne olmaz” anlayışıyla ve aynı zamanda iklim değişikliğinden (örneğin kuraklık, sel baskınları) dolayı ileride doğabilecek ihtiyacı karşılamak için başta buğday olmak üzere tahıl stoklamaya başladılar.


Ancak, etkisi ne denli kapsamlı ve derin olursa olsun gıda sorununun, tarımda krizsel gelişmenin; toplamında tarımsal ürünlerde fiyat artışının esas nedeni sadece Rusya-Ukrayna savaşında aranamaz; bu savaş artan gıda fiyatlarının nedenlerinden sadece biridir. Başka nedenler de var:


1) Salgın döneminde tedarik zincirlerinin kopması, gemi ve konteyner bulunamaması. Bu, aynen devam eden savaş gibi zamansal olarak geçici bir nedendir.

2) İklim/çevre krizi sorunu. Bu sorun kendini iki farklı açıdan göstermektedir: a) Bazı bölgelerde kuraklık b) Bazı bölgelerde sel suların tarım arazilerine (ekili alanlara) zarar vermesi.

Çevre sorunu, çevre krizi olarak 10 yıllardan bu yana dillendirilen gelişme bugün iklim krizine dönüşmüştür. Kapitalizm bu krizin nedenidir ve yarattığı krizi ortadan kaldıracak durumda değildir, kar ve rekabet dürtüsü bunun önündeki en büyük engeldir.

Bu krizi ortadan kaldırmak, artık kapitalizmi ortadan kaldırmak anlamını taşır ve bu kriz olduğu müddetçe de tarımsal üretimde kriz ve krizsel gelişmeler giderek sıklaşacaktır.

Gıda maddeleri dağılımındaki eşitsizlik korkunçtur

Dünya çapında milyonlarca hane gelirlerinin en azından yarısını ve daha fazlasını gıda harcamalarına ayırmak zorunda kalıyor. Salgından bu yana artan gıda fiyatları bu haneleri çok zorlamaktadır. Birleşmiş Milletler Dünya Gıda Programı daha Kasım 2021’de 43 ülkede 45 milyon insanın açlığın eşiğinde olduğu konusunda uyarıda bulunmuştu. Gıda fiyatlarındaki artış ve bu maddelere erişememek Afrika ve Asya’nın birçok ülkesinde sadece yoksullaşmayı derinleştirmeyecek, aynı zamanda çıplak açlığı gündeme getirecektir.

Ancak şu da bir gerçektir: Rusya-Ukrayna savaşına, iklim değişikliğine (kuraklık ve sel) rağmen dünya çapında bir gıda yetmezliği söz konusu değildir. Bu olumsuzluklara rağmen dünya çapında bütün insanların beslenmesine yetecek kadar gıda ürünleri var. Sorun bu ürünlere ulaşamamaktan kaynaklanıyor. Dolayısıyla bir tarım krizi patlak verirse bunun nedeni tarım ürünleri yetmezliği değil, tarım ürünleri bolluğu olacaktır. (Tarım ürünleri yetmezliği de tarım krizinin bir nedenidir).

Şimdiki durum tarım/gıda ürünlerinin yetmezliğinden/miktarından değil, erişilememesinden, dağıtımından kaynaklanmaktadır. Bu, kapitalizmin asla çözemeyeceği bir durumun ifadesidir.

Tarım ürünleri, somutta da gıda silah olarak kullanılıyor ve bağımlılığı beraberinde getiriyor.

Yoruma gerek bırakmayan somut durumlar:


Şubat 2022'de Rusya’nın Ukrayna'yı işgal girişimi, o zamana kadar pek hesaba katılmayan krize dönüşebilecek kapasiteye sahip bir küresel gıda sıkıntısını tetikledi. Ukrayna’nın ihraç ettiği milyonlarca ton tarımsal ürün olmadan, milyonlarca insanın gıda güvensizliği ile karşı karşıya kalacağı kısa zamanda; ihraç yolu olan limanlar kullanılamaz olduğunda anlaşıldı.


Rusya-Ukrayna savaşı başlamadan önce Ukrayna limanları üzerinden dünya buğdayının yüzde 12'sini, dünya ticaretinin yüzde 15'ini, mısır ve ayçiçek yağının yüzde 50'sini oluşturan 4,5 milyon ton tarım ürünü ihraç ediliyordu. Ticareti yapılan buğdayın yüzde 28'i sadece Rusya ve Ukrayna kaynaklıydı. Savaş, bu kapsamda tarım ürünlerinin ihraç edilememesinin milyonlarca insanın temel gıda ürünlerine erişemeyeceğini ve dolayısıyla bir beslenme sorunuyla karşı karşıya kalacağını gösteriyordu. Nitekim Dünya Gıda Programı (WFP), bu savaştan dolayı akut açlık sorunuyla karşı karşıya kalacak insan sayısının dünya çapında 47 milyon artacağına dikkati çekmişti.

BM gibi bazı uluslararası kurumlar ile Batı (ABD-AB) sermayesi ve politikası doğrultusunda görüş oluşturan yazar-çizer takımının ekonomik kriz, fiyat artışları, enflasyon, enerji krizi gibi gerçekliklerin hepsinde Rusya-Ukrayna savaşına işaret ederek Rusya’yı sorumlu tutmalarının tutarlı hiçbir yanı yoktur. Doğrudur, savaşı başlatan ve işgalci olan Rusya’dır, bu ABD/NATO-Rusya arasında jeopolitik bir savaştır. Ancak, bu savaştan önce de salgından dolayı tedarik zincirlerinin kopması, dünya ticaretinde altüst oluşlar fiyat artışlarına, enerji sorununa neden olmuştu. Bu savaş, nedenden ziyade, oldukça güçlü bir tetikleme olmuştur.

Bunun anlamı şudur: Enerji fiyatları artıyor ve Rusya, dünya çapında belirleyici enerji (petrol ve özellikle doğal gaz) ihracatçısı olarak enerjiyi silah olarak kullanıyor.

Fiyat artışları, gübreye bağımlılık

Önce salgın ve arkasından da savaş, gübre piyasasını doğrudan etkilemiştir. Pandemi döneminde artan nakliye maliyetleri gibi enerji maliyetlerinin de artması, maden kaynaklı fosfatlı ve potasyumlu gübrelerin maliyetini ve dolayısıyla fiyatlarını arttırmıştır. Bu nedenle salgın başlangıcında gübreye olan ilgi büyük ölçüde geriledi. Ancak, 2021 yılının ortasından bu yana talep, üreticilerin ve tedarikçilerin yetiştiremeyecekleri derecede arttı.

Gübre fiyatlarındaki ilk patlama 2007’de başlayarak 2008 krizi döneminde yaşandı. İkinci patlama ise 2020 başında, pandemiyle başladı ve devam etmektedir. Bu dönemde azotlu gübre fiyatları dört ve fosfat ve potasyum fiyatları da üç mislinden fazla arttı.6 Salgın ve savaş, gübre fiyatlarını, 2019’daki seviyesiyle karşılaştırıldığında 3-4 katına çıkardı. Bunun anlamı şudur: Gübre fiyatlarındaki bu artış “gelişmiş ülkeler”de (“sanayi ülkeleri”nde) gıda fiyatlarının artmasına neden olurken, “gelişmemiş ülkeler”de (yoksul ülkelerde) sadece gıda fiyatlarının artmasına neden olmaz, aynı zamanda bu ülkelerde çiftçi, çok pahalı olduğu için gübre kullanamayacağından dolayı tarım/gıda üretiminde gerilemeyi de beraberinde getirir, yani Rus gübresine bağımlı ülkelerde tarım yapma imkanları azalıyor.

Başka bir genel sonuç: 2019’a göre 2022’de gıda ürünlerinin fiyatı yüzde 56 oranında artıyor. Sıvı yağ fiyatı da 2019 sonuna göre 2,3 katına çıkıyor.7

Rusya, belirli gübrelerin en önemli ihracatçısı olarak, gübreyi silah olarak kullanıyor. (Her ne kadar gübre ihracatı Rusya’ya uygulanan yaptırımlardan etkilenmese de Rus mali sistemine karşı alınan tedbirlerden dolayı gübre ihracatı/satışı aksamaktadır).


Buğdayda ithalata bağımlılık

2018-2020 arasında Afrika, Rusya’dan 3,7 milyar dolar tutarında buğday ithal ediyor. Bu, Afrika’nın toplam buğday ithalatının yüzde 32'sine denk düşüyor. Aynı dönemde Afrika’nın Ukrayna'dan ithal ettiği buğdayın değeri 1,4 milyar dolar. Bu miktar Afrika’nın toplam buğday ithalatının yüzde 12'sine denk düşüyor.

Çoğunluğunu en az gelişmiş olanların oluşturduğu 30 kadar Afrika ülkesi, buğdayın üçte birinden fazlasını sadece bu iki ülkeden ithal ediyor ve 16 ülke de buğday ihtiyaçlarının yüzde 50’den daha fazlasını, bazıları yüzde yüze yakınını bu iki ülkeden ithal ediyor.8

Bazı sonuçlar çıkartmaya gelmeden önce dünya çapında bölgelere göre yetersiz beslenen insanların oranına bakalım.

Bu yüzyılın başından bu yana beslenme konusunda belli ilerlemeler kaydedildi. Yetersiz beslenen insan sayısı dünya çapında 2001’de yüzde 13,4’ten 2017’de yüzde 8,8’e geriledi.

Daha uzun bir zaman dilimindeki gelişme şunu gösteriyor: FAO’nun verilerine göre 1945'te sadece “gelişmekte olan ülkelerde” değil, tüm dünyada insanlığın yarısı yetersiz besleniyordu. 1970’de ise sadece “gelişen” ülkelerde; yani emperyalizme bağımlı, sömürge, yeni sömürge ülkelerde insanların yüzde 35’i yetersiz besleniyorlardı. Bu oran 2015’te yüzde 13’e geriledi. 2005’te yetersiz beslenen (açlık çeken) insan sayısı 825 milyondu. Bu sayı 2014’te 629 milyona düştü.

Dünya çapında yetersiz beslenen insan sayısı 2014’ten sonra sürekli artmaya başlamıştır. 2020 itibariyle yetersiz beslenenlerin sayısı 828 milyona vardı. Salgınla birlikte artış da hızlandı. 2021’de yaklaşık 193 milyon insan doğrudan açlık çekiyordu. Bu sayı 2020’de yaklaşık 153 milyondu.

Temel bir sonuç

İster “ulusal” isterse de uluslararası anlamda olsun tarım sorunu veya tarım bağlamında ortaya çıkan sorunlar genellikle ikincil derecede sorunlar olarak ele alınmıştır. Öyle ki, devrim anlayışı toprak sorununa dayansa da tarım hep geri planda kalmıştır. Ancak, bu sefer durumun değişik olduğunu nesnel gerçeklik göstermektedir. Artık bazı olgulardan “kaçmak” mümkün değildir. Bu olguların başında bir zamanlar, genellikle de 1980’li yıllarda giderek yoğunlaşan ve “çevre sorunu” diye tanımlanan doğa tahribatının geriye dönüşümü olmayan derecelere gelmiş olması ve iklim krizine dönüşmüş olmasıdır. Bu “çevre sorunu”nun, bu krizin sorumlusu kapitalizmdir. Sermaye kar, daha fazla kar elde etmek için kendi mezarını kazmak anlamına gelen iklim krizine neden olmuştur.


Marx Kapital’in birinci cildinde T. J. Dunning’den bir aktarma yapar. Orada söylenen şudur: "Quarterly Reviewer, sermayenin, kargaşalıktan, kavgadan kaçtığını ve ürkek olduğunu söylüyor ki, bu, çok doğrudur, ama sorunu pek eksik olarak ortaya koymaktadır. Sermaye, kâr olmadığı zaman veya da az kâr edildiği zaman hiç hoşnut olmaz... Yeterli kâr olunca sermayeye bir cesaret gelir. Güvenli bir yüzde 10 kâr ile her yerde çalışmaya razıdır; kesin yüzde 20, iştahını kabartır: yüzde 50, küstahlaştırır; yüzde 100, bütün insanal yasaları ayaklar altına aldırır; yüzde 300 kâr ile, sahibini astırma olasılığı bile olsa, işlemeyeceği cinayet, atılmayacağı tehlike yoktur. Eğer kargaşalık ile kavga kâr getirecek olsa, bunları rahatça dürtükler..."9


Dün sanayide yaşanan bugün tarımda da yaşanmaktadır. Her ikisi birden, sermayenin artık bu dünyada “fazlalık” olduğunu, yaşam koşullarını, dolayısıyla “sahibi”nin de yaşam koşullarını ortadan kaldırma pahasına olsa daha fazla kar ve hakimiyet için sadece yakıp yıkmamakta doğrudan yok etmektedir.

Dünya çapında bugün tarım sektöründe yaşananlar şunu göstermektedir: Doğa sermayenin çıkarları için geriye dönüşümü olmayan noktaya gelecek derecede tahrip edilmiştir. Şimdiye kadar görülen kuraklıklar, sel baskınları, mevsimsel aykırılıklar (mevsimsel olarak beklenmeyen sıcaklık artışı veya soğuk hava) vb. doğa tarafından yeniden “normalliği” neyse ona dönüştürülebiliyordu. Ancak, bu dönüştürme durumu bu gidişle artık pek mümkün gözükmemektedir. Bunun sorumlusu kapitalizmdir.

İklim Krizi; Isı, Kuraklık ve Açlık

Gıda, beslenme sorunun esas nedeni iklim krizidir. Bu kriz ne geçicidir ne de bölgeseldir. Artık mevsimleri değiştirecek boyutlara varmış olmasıdır; daha uzun ve daha aşırı kuraklık dönemleri, seller, daha fazla ve daha güçlü kasırgalar hava koşullarının “normali” olmaya başladı; yağışlı ve kurak mevsimleri değiştiriyor ve mevsim normalliği ötesinde hava koşulları tarım üretimini doğrudan etkiliyor, alınması gereken verim alınamıyor. Dünya çapında artan kuraklık ve sıcak hava dalgalarının sonuçları toprak erozyonunun yanı sıra su kıtlığı da demektir. Bunun ötesinde daha yüksek sıcaklık, artan ve yaygınlaşan orman yangınlarının da bir nedenidir.

Uzun süreli kuraklıklar, toprağı tarım toprağı olmaktan çıkartır ve milyonlarca insanın geçim kaynağı yok olur. Buna ek olarak kuraklık üretici köylünün hayvanlarının telef olması demektir.

Dünya çapında 110 ülke kuraklık tehlikesiyle karşı karşıyadır. Bunun sonucu ekilebilir alanların giderek azalması ve tarımsal üretimin yetmez olmasıdır.

İklim krizi insanların geçim kaynaklarını yok ediyor, hasadı etkiliyor ve açlığı şiddetlendiriyor. İklim krizi, açlığın önemli bir nedenidir.

İklim değişikliğinden kaynaklanan gıda/beslenme sorunu süreklilik kazanır ve bütün dünyayı (insanlığı) doğrudan etkisi altına alır.

Tarımsal Yakıt ve Açlık

Dünya çapında milyonlarca hektar tarım arazisi, tarımdan elde edilen yakıt ("biyoyakıt") için kullanılıyor. Yani insanların tüketimi için bitki üretmek yerine topraklar yakıt için kullanılacak bitki yetiştirmeye ayrılıyor. Sonuç ortada: Tekeller ürettikleri motorlu araçlara yakıt sağlarken, gıda üretimi için kullanılması gereken tarım alanları giderek daralıyor. Anlaşılması için bir örnek: Etanol, mısır ve agrodizelden, esas olarak soya fasulyesi ve hurma yağından üretilir. Bu üretim için sermayenin geniş ekim/dikim alanlarına ihtiyacı var. Sermaye bu alanları küçük toprak sahiplerinden satın almaktadır. Böylece sofraya gelmesi gereken ürün yakıt olarak tanka gitmekte.

Siyaset-Uluslararası Tekel Gücü ve Açlık

Tarımda tekellerin hakim olmadığı kapitalizm artık geride kaldı. Aynen sanayide olduğu gibi tarımda da artık giderek az sayıda ve daha güçlü tekel (örneğin Bayer-Monsanto, BASF, Nestlé, Cargill gibi) pazarları kontrol ediyor. Ekim, üretim ve pazarlama en güçlü tekellerin ya doğrudan elinde ya da kontrolündedir. Açık ki, uluslararası tarım tekelleri gıda üretimi ve pazarlanması üzerinde belirleyici güce sahipler. Pazar kontrolü bunu göstermektedir: Sadece dört şirket dünya tarım ticaretinin yaklaşık yüzde 70'ini kontrol ediyor ve üç şirket de dünya tarım makineleri pazarının yüzde 50'sine hakim durumda. Bayer ve Monsanto'nun birleşmesinden (2018) bu yana, ticari tohumlar ve böcek ilaçları için küresel pazarın yüzde 60'ından fazlasını yalnızca üç şirket kontrol ediyor.

4- Gıda Krizi

Tarım tekellerinin bütün derdi, tüm insanlar için güvenli bir tedarik sağlamak değil, daha azami kar elde etmektir. Sonuçta büyük ölçekli tarım genişliyor, küçük ölçekli üreticiler topraklarından sürülüyorlar ve tarım üretimi/pazarı dışına itiliyorlar. Küçük üretici olarak köylünün veya bölgesel, yerel tarım şirketlerinin var olabilmek için bu uluslararası tekellerle/sermaye ile işbirliği yapmaktan, onlara tabi olmaktan, ihtiyaç duyduklarını üretmekten başka hiçbir şansı yoktur. Devlet gücü bu tekellerin arkasındadır. Sonuç bellidir: Küçük üretici olarak köylü topraklarından kovulur ve uluslararası tarım tekellerine ucu bucağı görünmeyen geniş araziler verilir. Ve bu tekeller doğayı düşünmeden en fazla kar için ölümüne ekerler, toprağa geri dönüşümü olmayan hasar verirler.


Toprağından kopartılan köylü, aç kalan insan demektir. O da yollara düşer.


Spekülasyon ve Açlık


Şikago Borsası’nda mali oyuncular, örneğin henüz ekilmemiş buğday, arpa vb. için resmen kumar oynarlar; ‘Tahıl belirlenenin üzerinde çıkarsa sen kazanırsın, altında çıkarsa ben kazanırım’ türünden asalaklığın daniskasını sergilerler. Tabi bu kumar sadece orada kalmaz; bundan ve başkaca spekülasyonlardan dolayı tarımsal ürünlerde, dolayısıyla gıdada fiyatlar yükselir. Bunun sonucu nedir, bundan kimler etkilenir? Gıda fiyatlarının artmasından dolayı aç kalan, beslenme sorunu olan insan sayısı dünya çapında artar. Kaybeden milyonlarca insandır, kazananlar ise fiyat üzerinden kumar oynayan Cargill gibi tarım işletmeleri olur.

Et Tüketimi ve Açlık

Sanayileşmiş hayvancılık bir taraftan iklime zarar veren sera gazları üretirken, diğer taraftan da geniş tarım arazilerinin yemlik olarak kullanılmasına neden oluyor. Dünya genelinde mısır üretiminin yüzde 56'sı, buğday üretiminin ise yüzde 19'u hayvan besiciliğinde yem olarak kullanılıyor. Uluslararası tarım tekelleri monokültürü; tek bitki türünün ekimini yaygınlaştırıyor, devamlı verim alabilmek için sürekli gübre ve hastalık ve haşereye karşı sürekli kimyasal ilaçlar kullanıyorlar. Böylece toprak, giderek tarım toprağı olmaktan çıkıyor, daha fazla toprak, toprak olma ömrünü kaybediyor.

Güncel Olarak Covid-19 Salgını, Savaş ve Açlık

Covid-19 salgını işsizlik, açlık, salgına yenik düşme kaygılarını arttırmıştır. İnsanlar, devletin salgınla baş edemediğini, destek adına sermayeyi ihya ettiğini, milyarları iflasları önlemek için harcadığını,halka sunulan desteklerin de devede kulak kaldığını bizzat yaşayarak görmüştür. Kaynaklar sermaye için kullanılırken, birçok ülkede mevcut açlık sorunu daha da kötüleşmiştir.

Enerji krizi-iklim krizi, fazla üretim krizi-yapısal kriz-tarım krizi yumağı

Kapitalizm tarihinde ilk defa bu denli birbirini tetikleyen, aynı zamanda iç içe geçmiş ekonomik, yapısal, siyasi ve jeopolitik kaynaklı krizlerle karşı karşıyadır. Kapitalizm tarihinde daha önceleri de çok yönlü krizlerle aynı anda karşı karşıya kalmıştı, ama böyle bir durumla ilk kez karşı karşıyadır. Bu durum bu sistemin ne denli çürüdüğünü, kendinden kaynaklı sorunları çözmekten ne denli uzak olduğunu; kendi kendini yönetemediğini, ama bundan dolayı da kendi kendine çökmekten de uzak olduğunu göstermektedir.

İşin ayrıntısına girmeden çelişkiler/krizler yumağını tanımlayalım:

1- Kapitalizm dünyayı, insanlığı kar ve jeopolitik hırsından dolayı iklim/çevre krizi ile enerji tabanlı yapısal kriz arasında sıkıştırdı.

2- Jeopolitik rekabet, iklim konusunda uluslararası kararları hiçe saydı ve enerji konusunda öncelikleri söz konusu savaş bağlamında yeniden değişti.


3- Zaten ne onduran ne de öldüren seyrinde olan dünya ekonomisi, enerji bazlı yapısal krizden dolayı derin bir ekonomik krizle karşı karşıya kaldı.

4- Enerji bazlı yapısal krizin dünya ekonomisini derin bir fazla üretime doğru tetiklemesi, kaçınılmaz olarak tarım sektörünü de olumsuz etkileyecek ve dünya bir tarım kriziyle de karşı karşıya kalacaktır; bunun adı gıda temini güçlüğünden dolayı dünya çapında açlıktan ölümlerin artması, sağlıksız bir neslin yetişiyor olmasıdır.

5- Ukrayna-Rusya savaşının devam etmesi, tahıl (tarım) savaşlarını gündeme getirebilir.

6- Enerji bazlı yapısal krizden dolayı dünyanın ısınmasının, zehirlenmesinin durdurulamaması insanlığın; daha doğrusu bütün doğanın varoluş koşullarını yok eden bir sürece girmesini beraberinde getirecektir.

Covid-19 salgınından bu yana genel anlamda dünya çapında protestolar yaygınlaşmıştır. Burjuvazi salgınla baş edememiş, aldığı tedbirler de sermayenin çıkarlarını korumak olmuştur. Şu veya bu ülkede hükümetlerin destekleri, salgına karşı insanları korumaktan ziyade sermayenin daha fazla zarar görmesini engellemeye hizmet etmiştir. Şimdi, salgın döneminde başlayan ekonomik sıkıntılar; üretimin kısmen durması, enerjide fiyat artışları, Rusya-Ukrayna savaşıyla birlikte gıda sorunu, beslenme sorunu, tarımda üretimin etkilenmesi, enerji de dahil fiyatların artması (enflasyon) olarak çeşitlenmiştir. Bu nedenle aynen “Arap Baharı” döneminde salt işsizliğin, gıda sorunun halk ayaklanmalarına neden ve vesile olması gibi bugün de çok sayıda kriz ve krizsel durumun bir araya gelmesi dünya çapında ayaklanmaları, yoğun kitlesel protestoları yaygınlaştırmaktadır. Kimi yerlerde, örneğin emperyalist ülkelerde gıda değil de enerji kaynaklı sorunlar, kimi yerler de enerji değil de gıda kaynaklı sorunlar ön plana çıkarak milyonların sokağa dökülmesinin nedenlerini oluşturmaktadır.

Mevcut gıda yetmezliği, enerji krizi, bazı ülkelerde baş gösteren ekonomik kriz, giderek yükselen enflasyon, işsizlik sosyal istikrarsızlığı, göç hareketini tetiklemektedir ve bu, nihayetinde siyasi huzursuzluğa ve bu huzursuzluğun bir adım sonrası olan siyasi çatışma ve ayaklanmalara zemin hazırlamaktadır. Birçok devlet, mali imkanlarından dolayı, işçi sınıfı ve emekçi yığınlarla karşı karşıya gelmemek, sokağa dökülmelerini engellemek için destekleme paketleri açıklamakta. Ancak, aynen her ekonomik kriz döneminde ve salgın döneminde de gördüğümüz gibi destek ve teşviklerin büyük kısmı sermayeye akmaktadır. İşçi ve emekçilere ayrılan kısım devede kulak kalmaktadır.


Süreç, bu kriz ve krizsel durum yumağı toplumsal çelişkilere doğru gelişmektedir. Daha doğrusu kapitalizmde her zaman var olan toplumsal çelişkileri su yüzüne, işçi sınıfı ve emekçilerin en azından kendiliğinden mücadele bilincine çıkarmaktadır.

Şimdi, kendiliğindenci mücadelenin nasıl bir seyir izleyeceği uluslararası alanda, her bir ülkede öznelerin ne yapacağına, nasıl hareket edeceğine ve bu tarihsel gelişmenin bilincine varıp varmayacağına bağlı olacaktır.


*)İbrahim Okçuoğlu, Marksist Teori, Sayı 55, Ocak-Şubat 2023.

*

Notlar

1 Bu konuda E. Varga şöyle diyor: “II. Dünya Savaşı sonrasındaki dönemde tarım krizinin gelişmesinin analizi, 30 sene önce tarafımdan dile getirilen (şu) hipotezi doğrulamıştır: 20. yüzyılın tarım krizinde söz konusu olan, periyodik, geçici bir görünüm değil, bilakis, kapitalizmin genel krizinin bir parçası olan bir süreçtir.

Bu iddiamın eleştirmenleri, Marx’ın “sürekli krizler yoktur” açıklamalarıyla karşılık verdiler. Bu itiraz, basit bir mantıki hatadır. Eleştirmenler haksız yere, tarım krizleri de sanayi krizleri gibi periyodik olarak tekrarlanıyor diye iddia ediyorlar. Ve bu yanlış iddialarını Marx’ın çevrimli krizlerle ilişkili olan açıklamasına dayandırarak güçlendirmeye çalışıyorlar.

Hiç kimse, sadece, kapitalist düzenin yok olmasıyla sona erecek olan kapitalizmin genel krizinin sürekli olduğunu inkar etmiyor. Ve hiçbir insan, kapitalizmin genel krizi çağında işletmelerin sürekli olarak tam kapasite çalışmamasını ve sürekli işsizliği inkar etmiyor.

Sanayi işletmelerinin devamlı tam kapasite çalışmamasının anlamı nedir? Bu, gelişmiş ülkelerin sanayisinde potansiyel sürekli fazla üretim demektir. Bunun tarımdan farkı, sadece, tarımda sürekli fazla üretimin gerçek olması, buna karşın sanayide -kriz dönemi hariç- ... sadece potansiyel olmasıdır.

Bu farkın nedeni şudur:

Sanayide üretim periyodu görece kısadır ve tekniğin gelişmesiyle daha da kısalmaktadır. (Sipariş üzerine inşa edildiği için gemi yapımı.. (vs.) istisnadır). Bunun anlamı şudur: Üretim talebe uyabilir, %10, %20 veya %50 azaltılabilir. Fazla üretim, sadece potansiyeldir. İşletmeye yatırılmış olan sermaye, üretim tamamen durdurulduğunda dahi muhafaza edilirken, üretimin azaltılmasının belli bir aşamasından sonra kâr kalmaz.


Tarımda ise üretim periyodu oldukça uzundur. Kış ekimi için neredeyse bir sene, yaz tahılı için yaklaşık yarım sene. Bu dönemde üretimi azaltmak oldukça zordur; sadece tohumun bir kısmı yok edilebilir. Hayvancılıkta da üretimin azaltılması oldukça ziyan vericidir. Hayvanın yarısı yemlenip veya ineğin yarısı sağılamaz ki. Çoğu kez kira anlaşmasında saptanmış olan toprak rant da üretimin sınırlandırılmasını zorlaştırır. Çiftliğinde sadece aile fertlerinin iş gücünü kullanan köylü için üretimin azaltılması bu iş gücünün potansiyel çalışmaması, ekonomik yıkım demektir. Kısaca: Büyük işletmeler, büyük zarar görmeksizin üretimi kısabilirlerken, çoğu tarım üreticisi için üretimin zorlanma sonucu azaltılması iflas demektir. Bundan dolayı kapitalizmin genel krizi çağında gelişmiş kapitalist ülkelerin sanayisinde sürekli fazla üretim, işletmelerin kronik tam çalışmaması biçiminde potansiyel olarak, buna karşın tarımda kronik gerçek fazla üretim, kronik bir tarım krizi mevcuttur... Tarım krizinin kronik karakteri... tabii ki dogmatik olarak anlaşılmamalıdır. Kronik kriz, kısa vadeli canlanmayı dışlamaz. “Kronik” uzun vadede iyileşmenin olanaksız olması, krizden kapitalizm çerçevesinde çıkış yolunun olmayacağı anlamına gelir.” (E. Varga: Seçilmiş Yazıları, Almanca, C. 3, s. 302-304).

2 https://whathappened.io/nahrungsmittelkrise/

3 https://whathappened.io/nahrungsmittelkrise/2018-20

4 https://www.ipcinfo.org/fileadmin/user_upload/ipcinfo/docs/IPC_Technical_Guidance_Note_Ukraine_Analysis.pdf

5 https://www.agrarheute.com/management/betriebsfuehrung/inflation-agrarkrise-bauern-stehen-schwere-zeiten-bevor-592512

6 https://www.agrarheute.com/management/betriebsfuehrung/inflation-agrarkrise-bauern-stehen-schwere-zeiten-bevor-592512

7 https://www.ipcinfo.org/fileadmin/user_upload/ipcinfo/docs/IPC_Technical_Guidance_Note_Ukraine_Analysis.pdf

8 https://www.ipcinfo.org/fileadmin/user_upload/ipcinfo/docs/IPC_Technical_Guidance_Note_Ukraine_Analysis.pdf

9 Karl Marx; Kapital, C. I, s. 788, Almanca.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.