Header Ads

Header ADS

Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü Üzerine Tezler - Lenin

Lenin

Komünist Enternasyonal'in Birinci Kongresinde Yapılan konuşmalar: 2-6 Mart 1919

Toplu Eserler, Cilt 28 (s. 455-477)

Çeviri; Erdoğan A

Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü Üzerine Tez ve Rapor dan konuyla ilgili bölüm

4 Mart 1919 Konuşması

1- Her ülkede devrimci işçi hareketinin büyümesiyle karşı karşıya kalan burjuvazi ve işçi örgütlerindeki ajanları, sömürücülerin egemenliğini savunmak için ideolojik ve politik argümanlar bulmak için umutsuz girişimlerde bulunuyorlar. Diktatörlüğün kınanması ve demokrasi duygusu bu argümanlar arasında özellikle öne çıkıyor. Kapitalist basın tarafından ve Şubat 1919'daki Bern Sarı Uluslararası Konferansı'nda bin bir biçimde tekrarlanan bu argümanın yanlışlığı ve ikiyüzlülüğü, sosyalizmin temel ilkelerine ihanet etmeyi reddeden herkes için aşikardır.

2- İlk olarak, bu argüman, ilgili sınıfın sorununu ortaya koymadan “genel olarak demokrasi” ve “genel olarak diktatörlük” kavramlarını kullanır. Genelde popüler olan bu sınıf dışı ya da sınıf üstü sunum, sosyalizmin temel ilkesinin, yani burjuvazinin yanında yer alan Sosyalistlerin sözde kabul edip pratikte göz ardı ettiği sınıf mücadelesi teorisinin düpedüz bir karikatürüdür. Çünkü hiçbir uygar kapitalist ülkede “genel olarak demokrasi” yoktur; var olan tek şey burjuva demokrasisidir ve mesele "genel olarak diktatörlük" değil,  ama ezilen sınıfın, yani proletaryanın, sömürücülerin egemenliklerini sürdürme mücadelelerinde ortaya koydukları direnişin, baskıcıların ve sömürücülerin, yani burjuvazinin üzerindeki diktatörlüğü sorunudur. 

3-Tarih bize, hiçbir ezilen sınıfın bir diktatörlük döneminden geçmeden,  yani, siyasi iktidarın fethi ve sömürücülerin her zaman sunduğu direnişin zorla bastırılması—her şeyi göze almış, en öfkeli ve hiçbir şeyde durmayan direniş göstermeden iktidara gelemeyeceğini veya iktidarı elde edemeyeceğini öğretir..

Egemenliği, “genel olarak diktatörlüğü” kınayan ve “genel olarak demokrasiyi” öven Sosyalistler tarafından savunulan burjuvazi, ileri ülkelerde bir dizi ayaklanma, iç savaş ve kralların, feodal lordların, köle sahiplerinin zorla bastırılması ve restorasyon girişimleriyle iktidarı kazandı. Kitaplarda, broşürlerde, Kongre kararlarında ve propaganda konuşmalarında, Sosyalistler her yerde binlerce ve milyonlarca kez insanlara bu burjuva devrimlerinin ve bu burjuva diktatörlüğünün sınıfsal doğasını açıkladılar. Bu nedenle Burjuva demokrasisinin “genel olarak demokrasi” bahanesi altında bugünkü savunması ve “genel olarak diktatörlük” kisvesi altında proletarya diktatörlüğüne karşı mevcut feryatlar ve çığlıklar, sosyalizme açık bir ihanettir.

Gerçekte onlar, burjuvazi saflarına geçişi, proletaryanın kendi hakkının inkarı, proleter devrimi ve dünya çapında burjuva reformizminin çöktüğü ve savaşın devrimci bir durum yarattığı tarihi bir kavşakta burjuva reformizminin savunulmasıdır. .

4-Burjuva uygarlığının, burjuva demokrasisinin ve burjuva parlamenter sistemin sınıf doğasını açıklarken, tüm Sosyalistler, Marx ve Engels tarafından en büyük bilimsel kesinlikle formüle edilen fikri dile getirdiler; yani en demokratik burjuva cumhuriyeti, işçi sınıfını burjuvazi tarafından, emekçi halkı bir avuç kapitalist tarafından ezmek için kullanılan bir makineden başka bir şey değildir. Şimdi diktatörlüğe karşı ve demokrasi için haykıranlar arasında, sosyalizmin bu temel gerçeğini kabul ettiğine dair işçilere ant içmemiş tek bir devrimci, tek bir Marksist yoktur.

Ama şimdi, devrimci proletarya savaşma ruh hali içindeyken ve bu baskı makinesini yıkmak ve proletarya diktatörlüğünü kurmak için harekete geçtiği bir zamanda, sosyalizme karşı bu hainler, burjuvazinin emekçi halka “saf demokrasi” verdiğini, direnişi terk ettiğini ve emekçi halkın çoğunluğuna boyun eğmeye hazır olduğunu iddia ediyorlar. Demokratik bir cumhuriyette, emeğin sermaye tarafından baskı altına alınması için bir devlet makinesi diye bir şeyin var olmadığını ve hiçbir zaman da olmadığını iddia ediyorlar.

5- Sosyalistler olarak gösteriş yapan, lafta herkesin savunduğu Paris Komünü (çünkü işçilerin Komüne içtenlikle ve hararetle sempati duyduklarını bildikleri için), burjuva parlamenter sistemin ve burjuva demokrasisinin tarihsel olarak geleneksel doğasını ve sınırlı değerini çok açık bir şekilde gösterdi; ortaçağ ile karşılaştırıldığında oldukça ilerici olmakla birlikte, kaçınılmaz olarak proleter devrim çağında radikal bir değişiklik gerektiren kurumlardır. Komün'ün tarihsel önemini en iyi değerlendiren Marks'tı. Marks analizinde, ezilen sınıfların birkaç yılda bir mülk sahibi sınıfların hangi temsilcisinin parlamentoda halkı “temsil edip bastıracağına” karar verme hakkına sahip olduğu burjuva parlamenter sistemdeki burjuva demokrasisinin sömürücü doğasını ortaya çıkardı.

Ve şu anda, Sovyet hareketi tüm dünyayı kucaklarken ve herkesin görmesi için Komün çalışmalarını sürdürürken, sosyalizme ihanet edenler somut deneyimi ve Paris Komünü'nün somut derslerini unutuyorlar ve “genel olarak demokrasi” hakkındaki eski burjuva saçmalıklarını tekrarlıyorlar. Komün bir parlamenter kurum değildi.

6- Dahası, komünün önemi, burjuva devlet aygıtını, bürokratik, adli, askeri ve polis aygıtını ezmeye, temellerinden kırmaya çalışması gerçeğinde, ve onun yerine yasama ve yürütme erki arasında bir ayrımın olmadığı, kendi kendini yöneten, kitlesel bir işçi örgütü kurmakta yatmaktadır. Sosyalizme ihanet edenlerin gerçekle alay ederek proleter cumhuriyeti olarak tanımladıkları Alman cumhuriyeti de dahil olmak üzere tüm çağdaş burjuva demokratik cumhuriyetler bu devlet aygıtını elinde tutuyor.

Bu nedenle, yeniden “genel olarak demokrasiyi” savunmak için bağırmanın aslında burjuvazinin ve sömürücüler olarak ayrıcalıklarının savunulması olduğu gerçeğinin oldukça açık bir şekilde onayını alıyoruz.

7- “Saf demokrasi”nin gereklerine bir örnek olarak “toplanma özgürlüğü” ele alınabilir.

Sınıfından kopmamış her sınıf bilinçli işçi, sömürücüler kendi yönetimlerinin devrilmesine direnirken ve ayrıcalıklarını korumak için savaşım verdiği bir zaman ve durumda sömürücülere toplanma özgürlüğü vaat etmenin saçmalığını hemen takdir edecektir. Burjuvazi devrimciyken, ne 1649'da İngiltere'de ne de 1793'te Fransa'da, yabancı birlikleri çağıran ve restorasyon girişimlerini örgütlemek için "toplanan" monarşistlere ve soylulara "toplanma özgürlüğü" vermediler. Eğer Uzun zamandan beri gerici hale gelen günümüz burjuvazisi, kapitalistlerin mülksüzleştirilmeye karşı gösterdiği direnç ne olursa olsun, proletaryadan sömürücüler için önceden "toplanma özgürlüğü" garantileri talep ederse, işçiler sadece onların ikiyüzlülüklerine güleceklerdir.

İşçiler de çok iyi biliyorlar ki, en demokratik burjuva cumhuriyetinde bile "toplanma özgürlüğü" boş bir sözdür, çünkü zenginlerin emrinde en iyi kamu ve özel binalar ve burjuva iktidar makinesi tarafından korunan toplantılarda toplanmak için yeterli boş zamanları vardır. Kırsal ve kentsel işçiler ve küçük köylüler -nüfusun ezici çoğunluğu- bütün bunlardan mahrum bırakılıyor. Bu durum devam ettiği sürece “eşitlik”, yani “saf demokrasi” bir sahtekarlıktır. Gerçek eşitliği kazanmak ve emekçilerin pratikte demokrasiden yararlanmasını sağlamak için yapılacak ilk şey, sömürücüleri tüm kamu ve görkemli özel binalardan mahrum bırakmak, emekçi insanlara boş zaman sağlamak ve toplanma özgürlüklerinin soyluların mirasçıları veya ezilmiş askerlerin komutasındaki kapitalist memurlar tarafından değil silahlı işçiler tarafından korunmasını sağlamaktır. 

Sadece bu değişiklik sağlandığında, işçilerle, genel olarak çalışan insanlarla, yoksullarla alay etmeden toplanma özgürlüğünden ve eşitlikten bahsedebiliriz. Ve bu değişimi ancak emekçilerin öncüsü, sömürücüleri, burjuvaziyi deviren proletarya sağlayabilir.

8-  “Basın özgürlüğü”, “saf demokrasi”nin başlıca sloganlarından biridir. Ve burada da işçiler ve her yerde Sosyalistler milyonlarca kez açıkladılar - bu özgürlüğün bir aldatmaca olduğunu biliyor - çünkü en iyi matbaalara ve en büyük kağıt stoklarına kapitalistler el koyuyor, ve basın üzerindeki kapitalist egemenlik devam ederken -tüm dünyada daha da çarpıcı, keskin ve alaycı bir şekilde kendini gösteren bir kural- örneğin Amerika'da olduğu gibi daha fazla demokrasi ve cumhuriyetçi sistem gelişir.

Emekçiler, işçiler ve köylülerin için gerçekten eşitlik ve hakiki demokrasi kazanması için yapılacak ilk şey, sermayeyi yazar kiralama, yayınevleri satın alma ve gazetelere rüşvet verme olanağından mahrum bırakmaktır. Ve bunu yapmak için kapitalistler ve sömürücüler devrilmeli ve direnişleri bastırılmalıdır. Kapitalistler her zaman "özgürlük" terimini, zenginlerin daha da zenginleşme ve işçilerin açlıktan ölme özgürlüğü anlamında kullanmışlardır. Ve kapitalist kullanım, basın özgürlüğü, zenginlerin basına rüşvet verme özgürlüğü, servetlerini sözde kamuoyunu şekillendirmek ve üretmek için kullanma özgürlüğü demektir.

Bu açıdan da, “saf demokrasi”nin savunucuları, zenginlere kitle iletişim araçları üzerinde kontrol sağlayan tamamen iğrenç ve rüşvetçi bir sistemin savunucuları olduklarını kanıtlıyorlar. Makul, kulağa hoş gelen ama tamamen yanlış ifadelerin yardımıyla, onları, basını kapitalist kölelikten kurtarmak gibi somut tarihsel görevden uzaklaştıran halkı aldatan kişiler olduklarını kanıtlarlar.

Gerçek özgürlük ve eşitlik, başkalarının pahasına servet biriktirmek için hiçbir fırsatın olmayacağı, basını paranın doğrudan veya dolaylı gücü altına sokmak için nesnel fırsatların olmadığı, ve kamu matbaalarının ve kamu kağıt stoklarının kullanımında eşit haklardan yararlanması ve bunları uygulaması için herhangi bir işçinin (veya herhangi bir sayıda işçi grubunun) önünde hiçbir engelin olmadığı, komünistlerin inşa ettiği sistemde vücut bulacaktır.

9- On dokuzuncu ve yirminci yüzyılların tarihi, savaştan önce bile, bu ünlü “saf demokrasinin” kapitalizm altında gerçekte ne olduğunu gösterdi.

Marksistler her zaman, demokrasi ne kadar gelişir, "saf" demokrasi olursa, sınıf mücadelesinin o kadar açık, keskin ve acımasız hale geldiğini ve kapitalist baskı ve burjuva diktatörlüğünün "daha saf" olduğunu ileri sürmüşlerdir.

Cumhuriyetçi Fransa'daki Dreyfus davası, özgür ve demokratik Amerikan cumhuriyetinde kapitalistler tarafından silahlandırılan kiralık çeteler tarafından grevcilerin katledilmesi - bu ve buna benzer binlerce gerçek, burjuvazinin esas olarak gizlemeye çalıştığı gerçeği, yani terörün ve burjuva diktatörlüğünün en demokratik cumhuriyetlerde hüküm sürdüğünü ve sömürücülerin sermayenin gücünün sarsıldığını düşündükleri her zaman açıkça sergilendiğini göstermektedir. .

10- 1914-18 emperyalist savaşı, en özgür cumhuriyetlerde bile, burjuva demokrasisinin gerçek doğasını geri işçilere bile, burjuvazinin diktatörlüğü olarak kesin olarak gösterdi. Alman veya İngiliz milyoner ve multi-milyoner grubunu zenginleştirmek uğruna on milyonlarca insan öldürüldü ve en özgür cumhuriyetlerde burjuva askeri diktatörlükler kuruldu. Bu askeri diktatörlük, Almanya'nın yenilgisinden sonra bile Müttefik ülkelerde varlığını sürdürüyor. Emekçilerin gözünü açan çoğunlukla bu savaş oldu. Savaş burjuva demokrasisini kamuflajından ortaya çıkarmış ve halka savaş nedeniyle var olan spekülasyon ve vurgun uçurumunu göstermiştir. Burjuvazi savaşı “özgürlük ve eşitlik” adına yürütüyordu. Mühimmat üreticilerinin müthiş servetler biriktirdiği “özgürlük ve eşitlik” adına. Sarı Bern Enternasyonalinin yaptığı hiçbir şey, burjuva özgürlüğünün, burjuva eşitliğinin ve burjuva demokrasisinin şimdi iyice açığa çıkan sömürücü karakterini halktan gizleyemez.

11- Avrupa Kıtası'nın en gelişmiş kapitalist ülkesi Almanya'da, emperyalist Almanya'nın yenilgisi sonucunda kurulan tam Cumhuriyet özgürlüğünün ilk ayları, Alman işçilerine ve tüm dünyaya burjuva demokratik cumhuriyetin gerçek sınıf özünü göstermiştir. Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg'un öldürülmesi, yalnızca bu en iyi insanların ve gerçekten proleter Komünist Enternasyonal'in liderlerinin trajik ölümü nedeniyle değil, yalnızca çığır açıcı bir öneme sahip bir olay olmakla kalmaz, aynı zamanda  -dünya çapında gelişmiş bir durum abartmadan söylenebilir -gelişmiş bir Avrupa devletinin sınıfsal doğası nedeniyle kesin olarak açığa çıkartmış bir olaydır. Tutuklananlar, yani devlet koruması altına alınanlar, memurlar ve kapitalistler tarafından cezasız bir şekilde öldürülebiliyorsa ve bu, sosyal yurtseverlerin yönettiği hükümet altında, böyle bir şeyin mümkün olduğu demokratik cumhuriyette bir burjuva diktatörlüğüdür. Karl Liebknecht ve Rosa Luxemburg'un öldürülmesine karşı öfkelerini dile getiren ama bu gerçeği anlayamayanlar, sadece aptallıklarını ya da ikiyüzlülüklerini gösteriyorlar.

Dünyanın en özgür ve gelişmiş cumhuriyetlerinden biri olan Alman cumhuriyetinde “özgürlük”, proletaryanın tutuklu liderlerini ceza almadan öldürme özgürlüğüdür. Kapitalizm var olduğu sürece başka türlü de olamaz, çünkü demokrasinin gelişimi, savaşın ve sonuçlarının tüm sonuçları ve etkileri nedeniyle kaynama noktasına getirilen sınıf mücadelesini azaltmak yerine keskinleştirir.

Medeni dünyada Bolşeviklerin sürgüne gönderildiğini, zulme uğradığını ve hapse atıldığını görüyoruz. Örneğin, en özgür burjuva cumhuriyetlerinden biri olan İsviçre'de ve Bolşevik karşıtı pogromların vs. yaşandığı Amerika'da durum böyledir. 

“Genel olarak demokrasi” veya “saf demokrasi” açısından, tepeden tırnağa silahlı gelişmiş, medeni ve demokratik ülkelerin, Burjuva gazetelerinin on milyonlarca nüshasında vahşi, suçlu vb. olarak nitelendirdiği geri kalmış, kıtlık çeken ve harap olmuş Rusya'dan birkaç yüz kişinin varlığından korkmalı. Açıktır ki, bu apaçık çelişkiyi üretebilecek toplumsal durum aslında bir burjuvazinin diktatörlüğüdür.

12- Bu koşullar altında, proletarya diktatörlüğü, yalnızca sömürücüleri devirmek ve direnişi bastırmak için kesinlikle meşru bir araç değildir, ama aynı zamanda, savaşa yol açan ve yeni savaşlar hazırlayan burjuva diktatörlüğüne karşı tek savunmaları olan tüm emekçi kitleler için kesinlikle gereklidir.

Sosyalistlerin anlayamadığı -teorik konulardaki basiretsizliklerini, burjuva önyargılarına boyun eğmelerini ve proletaryaya siyasi ihanetlerini oluşturan- asıl şey kapitalist toplumda, bu topluma içkin sınıf mücadelesinde ciddi bir şiddetlenme olduğunda, burjuvazinin diktatörlüğünden veya proletarya diktatörlüğünden başka bir alternatif olamaz. Üçüncü bir yolun hayalleri, gerici, küçük-burjuva sınırlamalardır.  Bu gerçek, tüm gelişmiş ülkelerdeki işçi sınıfı hareketinde burjuva demokrasisinin bir yüzyıldan fazla süren gelişimi ve özellikle son beş yılın deneyimi tarafından doğrulanmaktadır.

Bu aynı zamanda tüm politik ekonomi bilimi tarafından, meta ekonomisinin hüküm sürdüğü her yerde, burjuvazi diktatörlüğünün ekonomik kaçınılmazlığını ortaya koyan ve yerini ancak kapitalizmin tam da büyümesinin geliştirdiği, çoğalttığı, birleştirdiği ve güçlendirdiği bir sınıf yani proleter sınıfın alabileceğini ortaya seren Marksizm'in tüm içeriği tarafından da doğrulanmaktadır.

13-  Sosyalistlerin bir başka teorik ve politik hatası, demokrasinin temelleri antik çağda ilk ortaya çıktığından beri, bir yönetici sınıfın diğerinin yerini almasıyla birlikte biçimlerinin yüzyıllar boyunca önemli ölçüde değiştiğini anlayamamalarıdır. Demokrasi, eski Yunanistan cumhuriyetlerinde, ortaçağ kentlerinde ve ileri kapitalist ülkelerde farklı biçimler aldı ve farklı derecelerde uygulandı.

İnsanlık tarihinin en derin devriminin, iktidarın sömürücü azınlıktan sömürülen çoğunluğa devredildiği dünyadaki ilk durumun, köklü değişiklikler olmadan, yeni demokrasi biçimleri yaratılmadan, demokrasiyi uygulamak için yeni koşulları somutlaştıran yeni kurumlar vb. olmadan eski, burjuva, parlamenter demokrasinin zamanla aşınmış çerçevesi içinde gerçekleşebileceğini  düşünmek tamamen saçmalık olur.

14- Proletarya diktatörlüğü, diğer tüm diktatörlüklerin yaptığı gibi, siyasi egemenliğini yitiren sınıfın direnişini zorla bastırma ihtiyacından doğması bakımından diğer sınıfların diktatörlüğüne benzer.

Proletarya diktatörlüğü ile diğer sınıfların diktatörlüğü — Ortaçağ'da toprak sahibi diktatörlüğü ve tüm uygar kapitalist ülkelerde burjuva diktatörlüğü — arasındaki temel ayrım, toprak sahiplerinin ve burjuvazinin diktatörlüğünün, nüfusun büyük çoğunluğunun, yani emekçilerin sunduğu direnişin zorla bastırılması olduğu gerçeğinde yatmaktadır.

Buna karşılık, proletarya diktatörlüğü, sömürücülerin, yani nüfusun, toprak ağalarının ve kapitalistlerin önemsiz bir azınlığının direnişinin zorla bastırılmasıdır.

Bundan, proletarya diktatörlüğünün, genel olarak konuşursak, kaçınılmaz olarak,  yalnızca demokratik biçimlerde ve kurumlarda bir değişiklik değil, tam da kapitalizm tarafından ezilenlerin -emekçi sınıfların- demokrasiden gerçek anlamda yararlanmanın emsalsiz bir uzantısını sağlayan türden bir değişikliği zorunlu kılması gerektiği sonucu çıkar. Ve gerçekten de, şimdiden şekillenmiş olan proletarya diktatörlüğü biçimi, yani Rusya'da Sovyet iktidarı, Almanya'da Räte-Sistemi, Britanya'da İşyeri Temsilcileri Komiteleri ve diğer ülkelerdeki benzer Sovyet kurumları, tüm bunlar, emekçi sınıflara, yani nüfusun büyük çoğunluğuna, demokratik hak ve özgürlüklerden yararlanmak için daha önce, hatta yaklaşık olarak, en iyi ve en demokratik burjuva cumhuriyetlerinde, hiç olmadığı kadar büyük pratik fırsatlar anlamına gelir ve bunları sunar.

Sovyet hükümetinin özü, devlet iktidarının daimi ve tek temelinin, tüm devlet mekanizmasının, kapitalizm tarafından ezilen sınıfların, yani işçiler ve yarı-proleterler (başkalarının emeğini sömürmeyen ve düzenli olarak kendi emek güçlerinin en azından bir bölümünün satışına başvuran köylüler) kitlesel örgütlenmesi olmasıdır.

En demokratik burjuva cumhuriyetlerinde bile, hukuken eşit haklara sahip olmakla birlikte, aslında binlerce hile ve hurdayla siyasal yaşama katılmaktan ve demokratik hak ve özgürlüklerden yararlanmaktan alıkonulan, şimdi devletin demokratik yönetimine sürekli ve şaşmaz, üstelik kararlı bir katılıma sürüklenenler halktır.

15- Burjuva demokrasisinin her yerde her zaman vaat ettiği, ancak hiçbir zaman uygulamadığı ve sermayenin egemenliği nedeniyle asla uygulayamayacağı, Cinsiyet, din, ırk veya milliyet gözetmeksizin vatandaşların eşitliği, Sovyet sistemi veya proletarya diktatörlüğü tarafından derhal ve tam olarak yürürlüğe konmuştur. Gerçek şu ki, bu ancak üretim araçlarının özel mülkiyette olmasıyla ilgilenmeyen, bunların bölünmesi ve yeniden bölünmesi için uğraşmayan işçi hükümeti tarafından yapılabilir.

16- Eski, yani burjuva demokrasisi ve parlamenter sistem öyle örgütlenmişti ki, bir hükümet mekanizmasından en uzak tutulanlar emekçi kitleydi. Öte yandan Sovyet iktidarı, yani proletarya diktatörlüğü, emekçileri hükümet mekanizmasına yaklaştıracak şekilde örgütlenmiştir. Yasama ve yürütme yetkisini Sovyet devletin örgütlenmesi altında birleştirmenin ve bölgesel seçim bölgelerinin yerine üretim birimlerini, fabrikayı geçirmenin amacı da budur..

17- Ordu, yalnızca monarşide bir baskı makinesi değildi. Bütün burjuva cumhuriyetlerde, hatta en demokratik olanlarda bile böyle kalır. Yalnızca Sovyetler, kapitalizm tarafından ezilen sınıfların hükümet otoritesinin daimi örgütleri, Ordunun burjuva komutanlara olan bağımlılığını ortadan kaldırabilecek ve proletaryayı Ordu ile gerçekten birleştirebilecek bir konumdadır; proletaryayı etkin bir şekilde silahlandırabilen ve burjuvaziyi silahsızlandırabilen yalnızca Sovyetlerdir. Bu yapılmadıkça, sosyalizmin zaferi imkansızdır.

18- Devletin Sovyet örgütlenmesi, kapitalizm tarafından en yoğunlaşmış ve aydınlanmış bir sınıf olarak proletaryanın önder rolüne uygundur. Tüm devrimlerin ve ezilen sınıfların tüm hareketlerinin deneyimi, dünya sosyalist hareketinin deneyimi, bize yalnızca proletaryanın çalışan ve sömürülen nüfusun dağınık ve geri kesimlerini birleştirebilecek ve önderlik edebilecek konumda olduğunu öğretir.

19- Eski, yani burjuva, en demokratik cumhuriyetlerde bile kapitalizm altında korunan ve kaçınılmaz olarak olması gereken,ve gerçekte, işçiler ve genel olarak emekçiler için demokrasinin pratikte uygulanmasının önündeki en büyük engel olan bürokratik ve yargı mekanizmasının derhal parçalanmasını ve topyekûn yıkılmasını yalnızca devletin Sovyet hükümeti gerçekten etkileyebilir.

Paris Komünü bu yolda çığır açan ilk adımı attı. Sovyet sistemi ikinciyi aldı. Paris Komünü, işçiler yararına bir demokrasinin gerçekleşmesi yolunda evrensel tarih çapında ilk adımı atmıştı; Sovyetler iktidarı da ikincisini attı.

20- Devlet iktidarının yok edilmesi, her şeyden önce Marx da dahil olmak üzere tüm Sosyalistler tarafından belirlenen amaçtır. Gerçek demokrasi, yani özgürlük ve eşitlik, bu amaca ulaşılmadıkça gerçekleştirilemez. Ancak bu, sadece Sovyet ya da proleter demokrasisi yoluyla mümkün olduğu sürece pratik bir başarıdır, çünkü emekçilerin kitle örgütlerini devlet yönetimine sürekli ve şaşmaz bir katılıma dahil ederek, derhal herhangi bir devletin tamamen sönmesini hazırlamaya başlar.

21- Bern'de toplanan sosyalistlerin tamamen iflası, yeni, yani proleter demokrasiyi anlama konusundaki bütün başarısızlıkları, özellikle aşağıdakilerden açıkça görülmektedir.

10 Şubat 1919'da Branting, sarı Enternasyonal'in Bern'deki Uluslararası Konferansı'nda sonuç konuşmasını yaptı. 11 Şubat 1919'da Berlin'de Enternasyonal'in bağlı kuruluşlarının gazetesi Die Freiheit, “Bağımsızlık” partisinden proletaryaya bir çağrı yayınladı. Çağrı, Scheidemann hükümetinin burjuva karakterini kabul etti, devrimin araçları ve koruyucuları olarak tanımlanan Sovyetleri ortadan kaldırmak istediği için onu azarladı ve Sovyetlerin yasallaştırılmasını, hükümet yetkisine sahip olmasını önerdi,  ve halk oylamasına kadar Ulusal Meclis kararlarının işleyişini askıya alma hakkı verildi.

Bu öneri, demokrasiyi savunan ve onun burjuva karakterini göremeyen teorisyenlerin tam bir ideolojik iflasına işaret etmektedir. Sovyet sistemini, yani proletarya diktatörlüğünü Ulusal Meclis ile birleştirmeye yönelik bu gülünç girişim, yani burjuva diktatörlüğü, sarı Sosyalistlerin ve Sosyal-Demokratların düşünce kıtlığını, gerici küçük-burjuva siyasi görüşlerini ve yeni, proleter demokrasinin karşı konulmaz büyüyen gücüne korkakça tavizlerini tamamen teşhir etmektedir.

22- Sınıfsal bir bakış açısından, işçi kitlelerinden korktukları için resmi bir karar almaya cesaret edemeyen Bern sarı Enternasyonal çoğunluğu, Bolşevizm'i mahkûm etmekte haklılardı. Bu çoğunluk, Rus Menşevikleri ve Sosyalist-Devrimcileri ile Almanya'daki Sheidemann'larla tam bir mutabakat içindedir. Rus Menşevikleri ve Sosyalist devrimcileri, Bolşeviklerin eziyetlerinden şikayet ederek, proletaryaya karşı burjuvazinin yanında İç Savaş'a katıldıkları için eziyete uğradıklarını gizlemeye çalışıyorlar. 

Benzer şekilde, Sheidemann'lar ve partileri, Almanya'da, onların da işçilere karşı burjuvazinin yanında İç Savaşa katıldıklarını zaten göstermişlerdir. Bu nedenle, Bern'deki Sarı Enternasyonal çoğunluğunun Bolşevikleri mahkûm etmekten yana olması oldukça doğaldır. Bu, “saf demokrasi”nin savunulmasının bir ifadesi değil, İç Savaşta proletaryaya karşı burjuvazinin yanında yer aldıklarını bilen ve hisseden insanların öz savunmalarının ifadesiydi.

Bu nedenle, sınıfsal bakış açısından, sarı Enternasyonal çoğunluğunun kararı doğru kabul edilmelidir. Proletarya gerçeklerden korkmamalı, onunla dürüstçe yüzleşmeli ve gerekli tüm siyasi sonuçları çıkarmalıdır.

Yoldaşlar, son iki noktaya bir iki kelime eklemek istiyorum. Bern Konferansı hakkında bize rapor verecek olan yoldaşların bunu daha ayrıntılı olarak ele alacaklarını düşünüyorum.

Bern Konferansı'nda Sovyet gücünün önemi hakkında tek bir söz söylenmedi. Rusya'da biz bu soruyu iki yıldır tartışıyoruz.

*****

Çeviri Erdogan A

7 Kasım 2021

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.