Header Ads

Header ADS

Siyasi İslam’ın terminolojisi

 Yaşar Ayaşlı 

18 Kasım 2022 

Dinsel mesaj taşıyan sözcükler topluma ne kadar nüfuz ederse, propagandası da o ölçüde akışkanlık ve ekspansiyon kazanacaktır. İlahiyat dili toplumsal kültüre ve gündelik yaşama yerleştikçe siyasi İslam’ın yolu da açılmaktadır. Bu yüzden AKP’nin, parti dilini devletin diline, devletin dilini toplumun diline çevirme çabasını basit bir tutuculuk olarak görmek yüzeysel bir bakıştır. Bu yönde atılan her adım iktidarın hegemonyası namı hesabına yazılmaktadır.

İdeolojiler kendilerini dil aracılığıyla ifade ederler. Hem insanların hem de partilerin eylemleri ile fikirleri, siyasetleri ve teorileri arasında dolaysız bir bağ vardır. Şoven milliyetçi, ırkçı, erkek egemen, liberal ya da sosyalist olup olmadıkları buna bakılarak anlaşılır.

Siyasi İslam, klasik faşizmde olduğu gibi, hem ideoloji hem hareket hem de rejim biçimidir. AKP’yi analiz ettiğimizde onun rakiplerinden farklı olarak hegemonyasını politikleştirilmiş din üzerinden kurmaya çalıştığını görürüz. Gerek ezen ile ezilen sınıf gerekse ezen ile ezilen ulus arasında konsensusun sağlanmasında kullandığı yapıştırıcı siyasi İslam’dır.

İslamcı, dine, alışılageldiği gibi yalnız bir inanç ve ibadet şekli olarak bakmaz, daha çok siyasi, hukuki, sosyal, ahlaki ve ekonomik yaşamı düzenleyen bütünsel bir sistem gözüyle bakar. Zaten İslam’ın kendisi de bir devlet düzeni olarak doğmuş, gündelik hayatın bütün yönlerine dair (yeme içme, oturup kalkma, tuvalet, cinsellik dahil) her şeyi katı ve değişmez kurallara bağlamıştı. Totaliter bir devlet ve toplum düzeni kurma amacı güden İslamcılığın, bu tarihsel şansını tepe tepe kullanmaya çalışmadığını sanmak saflık olur. Nazizm kendi terminolojisini oluştururken bu kadar şanslı değildi, totaliter dilini yeni sözcükler icat ederek veya anlamlarını eğip bükerek kurmuştu.

Laik-İslamcı, eski-yeni dil çekişmesi hep vardı, bugün ülkemizde gündemde olan İslamcıların iktidarı ellerinde tutmaları, kendi kültürlerini yerleştirmeyi, dolayısıyla devletin ve toplumun dilini yukarıdan aşağıya İslamlaştırmayı uzatmalı bir strateji haline getirmeleridir. Din dilini yaymaya ne kadar önem verdiklerini görmek için, internete, resmi/özel televizyon ve radyolara, dinsel/tarihsel/edebi içerikli yayınlara ve iktidar medyasına bakmak yeterlidir. AKP, iktidarı süresince arkaik dili, devlet kurumlarına, eğitim ve sağlık kuruluşlarına, bilim ve kültür alanlarına, özel yaşam alanlarına yerleştirmek için seferber olmuş durumdadır. Bugün artık devlet bürokrasisi içinde, kamusal ve özel alanlarda, resmi yazışmalarda, kurmalı medyada giderek artan şekilde kullanılmaktadır. Yeni doğan çocuklara bile kutsallık ifade eden isimler (Furkan, Merve, Aleyna, Beyza, Enes) verilmekte, cadde ve sokak isimleri bile değiştirilmekte, unutulmuş kelimeler ve semboller bulunup çıkarılmaktadır.

Tekrar belirtelim ki, bu seferberliğin Arapça ve Osmanlıca nostaljisiyle bir ilgisi yoktur. Mesele siyasi İslam’ın dilini devlete ve topluma yerleştirmektir. Dinsel mesaj taşıyan sözcükler topluma ne kadar nüfuz ederse, propagandası da o ölçüde akışkanlık ve ekspansiyon kazanacaktır. İlahiyat dili toplumsal kültüre ve gündelik yaşama yerleştikçe siyasi İslam’ın yolu da açılmaktadır. Bu yüzden AKP’nin, parti dilini devletin diline, devletin dilini toplumun diline çevirme çabasını basit bir tutuculuk olarak görmek yüzeysel bir bakıştır. Bu yönde atılan her adım iktidarın hegemonyası namı hesabına yazılmaktadır.

***

AKP, laik dönemlerde azalan, özellikle genç nesillerde unutulmaya yüz tutan “tövbe”, “sevap”, “günah”, “nasip”, “kısmet”, “kul”, “bismillah”, “maşallah”, “inşallah”, “estağfurullah”, “elhamdülillah” gibi kelimeleri yeniden dolaşıma sokmuştur. Günlük yaşamda dar bir kesim dışında kullanılmayan birçok terim yaygınlaştırılarak ideolojik İslam’ın dilinin eklentisi durumuna getirilmiştir: “Günaydın” yerine “esselamu aleykum verahmetullah” veya “sabahul hayr”, “merhaba” yerine “selamünaleyküm” veya “esselamu aleyküm”, hoşça kal yerine “Allaha ısmarladık”, “güle güle” yerine “Allaha emanet ol” gibi.

Öyle ki bunların bir kısmı laik kesime de sirayet etmiştir. İktidarın maden ve iş kazalarında kullandığı “kader”, “fıtrat” gibi açıklamalara şiddetle karşı çıkan Kemal Kılıçdaroğlu ve kadrosu, bu sözcüklerden bir farkı olmayan gerek “İnşallah”, “kısmetse”, “Allahın izniyle” gibi fatalist sözcükleri gerekse “kul hakkı”, “yetim hakkı”, “helal”, “haram”, “günah” gibi şeriat hukukuna ait deyişleri ağızlarından düşürmemektedirler. Bu, AKP’nin kendi özel dilini yaymaktaki başarısını göstermektedir.

Kültür Bakanlığı ve ilgili diğer devlet kurumları, ilahiyat fakülteleri, imam hatip liseleri, Kuran kursları, vakıflar, dernekler dilin İslamileştirilmesi için bütün imkanları kullanıyorlar. Ama en etkilisi 138 bin kişiyi aşan devasa kadrosuyla İslami bir devlet partisi gibi faaliyet yürüten Diyanet İşleri Başkanlığı’dır. Fetvaları, kutlu doğum haftaları, camileri siyasi propaganda merkezine çevirmesi, dini bayramlar lehine milli bayramları önemsizleştirmesi ile öne çıkmaktadır. Kurum başkanı Ali Erbaş, Ramazan Günlükleri adlı kitabının “Aranızda Selamı Yayınız” başlıklı bölümünde şöyle fetva verebiliyor:

“Cahiliye döneminde birinin evine vardıkları zaman mahremiyete saygı göstermez, dünya ve ahiret saadetini temenni etmek olan selamı da bilmezlerdi. ‘Sabahınız hayat olsun’, ‘akşamınız hayat olsun’, ‘aydın olsun’ gibi sözler söylerlerdi. Bizde bazı kimselerin kullandığı ‘günaydın’, ‘tünaydın’ ifadelerine benzer ifadelerdi bunlar. ‘Evlere girdiğiniz zaman Allah tarafından mübarek ve güzel bir hayat sürdürme dileği ile birbirinize selam verin’”[1]

Başka bir örnekse 17 Eylül 2021 tarihli ve “Ticaret Hayatında Helal Haram Bilinci” konulu cuma hutbesidir. Diyanet mevcut hukuku hiçe sayarak “haram”, “helal”, “mübah”, “mekruh”, “günah”, “sevap”, “mundar” gibi, şeriat hukukunda geçerli terimler kullanılmasını öğütlemektedir.

Bunlar ilk bakışta dini inanç kaynaklı, ideolojik ve siyasi amaç gütmeyen ibarelermiş gibi görünürse de gerçekte öyle değildir. Bu ve benzeri yüzlerce sözcüğün arkasında her zaman zihniyete kazınan dünyaya ve hayata bakışa dair telkin, öğüt, ölçü, buyruk ima eden anlamlar vardır.

Osmanlıcanın resmi dil olduğu dönemde Arapça dini ibareler halk diline yerleşmişlerdi. Aile büyüklerimizden bilirim, Cumhuriyet dönemi insanları olmalarına ve ezberledikleri dualar dışında Arapça sözcük bilmemelerine rağmen nesilden nesle dillerine yerleşmiş, her somut duruma göre değişen ibareler kullanırlardı. Mesela “La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim” (Güç ve kuvvet, sadece Yüce ve Büyük olan Allah’ın yardımıyla elde edilir), “Töğbe estağfurullah” (Allâh’tan af ve mağfiret dilerim), “Allahumme meassabirin” (Allah sabredenlerle beraberdir), “yarabbi şükür” (Allah’a şükürler olsun) gibi. İslami Terimler Sözlüğü’nde yüzlerce örneği bulunan bu tarz söylem, baştan sona idealist, metafizik, kaderci bir özellik taşır.

***

Geçtiğimiz yüz yıl boyunca uluslararası siyasi İslam’ın Şeriati, Kutup, Mevdudi gibi ideologları ve yönettikleri partiler, dinselleştirilmiş bir siyaset biçimi olarak, geleneksel İslam’ın dilini modern bir ideoloji, siyaset, ahlak, dolayısıyla kültür diline çevirmişlerdir. Bunların kendilerine has, ama başka ülkelerdeki yandaşlarıyla birlikte kullanabilecekleri kavram ve sözcüklerden oluşan bir ortak dil hazineleri vardır. Türkler, Kürtler, Farslar, Arnavutlar, Boşnaklar, Afganlar ya da siyahiler, yani Arap olmayan halklar ibadet ve dualarında nasıl Arapça kullanıyorlarsa, İslam’ı bir siyaset yapma aracı olarak benimseyen siyasi İslamcılar da propagandalarında bu terminolojiyi kullanıyorlar.

Genelde diller sınıf damgası taşımazlar, zira ilkel toplumlardan beri şu veya bu sınıf tarafından değil, halkın tümü tarafından geliştirilmiş (zümre dilleri, jargonlar hariç) ortak ürünlerdir. Yukarıda adlarını saydığımız halkların dilleri doğal olarak farklıdır. Dolayısıyla Müslüman Kardeşler, Cemaat-i İslami, Ennahda ya da AKP açısından mesele günlük konuşmada geçen basit, ideolojik içeriği olmayan konuşma ve yazı dili değildir. Örneğin Türkler dil yerine “lisan”, başkan yerine “reis”, konut yerine “mesken” sözcüklerini kullanmaları, muhafazakâr bir tını taşısa da, sınıfsal bir özellik göstermez. Bizim burada sözünü ettiğimiz her bir ülkede Arap diliyle ifade edilen siyasi İslam’ın üst diline özgü terminolojidir. Bunların çoğu Kuran dilinden ve İslam tarihinden alınmadır. Sünni İslam’da, Kuran’ın metninin ancak Arapça aslında kutsallığını koruyabileceği, başka dillere çevrilirse gerçek anlamını iletemeyeceği inancı vardır. Bütün ülkelerin siyasi İslamcılarını ortak kavramlar kullanmakta birleştiren etkenlerden biri enternasyonalist karakteriyse, bir diğeri de budur.

Siyasi İslam’ın kanonik diline özgü bazı temel kavramlar şunlardır: Cahiliye, putperest, şeriat, ümmet, cemaat, şeytan, melek, Azrail, kafir, mümin, şehadet, tevhid, tekfir, fetva, Dârülharp (“kafir yönetiminin hâkim olduğu ülke”), Dârülislâm (“Müslümanların hâkimiyeti altındaki yer”), hilafet, şura, tesettür, şirk, müşrik, mesih, deccal, kıyamet, biat vb. İslamcı ideolojinin prizmasından toplumsal algı oluşturulmasını sağlayan bu kavramlar ülkeden ülkeye değişmez. Bunlarla hakiki dünyadan farklı yapay bir gerçeklik yaratılır ve kitleler bu doğrultuda seferber edilirler.

Modernite öncesine ait bu kavramların arkaik oldukları, gelecek tasavvurunda kullanılamayacakları iddia edilebilir. Ama Kuran’dan ve İslam tarihinden alınmalarına bakıp böyle bir sonuca varmak doğru değildir. Geleneksel İslam’ın tersine, içerikçe yeni bir ideolojik ve politik dille karşı karşıya olduğumuzu, bunların her birinin bugünü ve geleceği şekillendirecek yeni anlamlarla donatıldıklarını bilmemiz gerekir. Kuran’da geçen cahiliye, Arapların İslam öncesi inançlarını ve yaşam tarzlarını anlatır. Siyasi İslamcı bunu, her türlü rezilliğin ve sapkınlığın yaşandığı günümüz modern cahiliyesinin onu aştığı şeklinde günceller ve şöyle örneklendirir: “Komünist rejimler”, “Hıristiyan ve Yahudi dünyası”, “puta tapan toplumlar”, “sözde Müslüman toplumlar” vs…

İslam’ın doğuş ve yükseliş yıllarına ait bir siyasi coğrafyada yaşamadığımıza göre, haliyle Dârülislâm’ın (barış bölgesi) ve Darülharb’in (savaş bölgesi) sınırları da değiştirilmiştir. Yine komünistler, anarşistler, liberaller, ilerici demokratlarla birlikte “kâfir”in; kokain, eroin, viski, pornografi, heykel vb. ile “haram”ın sınırları da genişletilmiştir. “Helâl”in anlamı da öyle; faiz haramdır, ama artı değer, döviz, borsa, sermaye ihracı, neoliberal uygulamalar, işgaller ve ilhaklar değildir. Bu tür tanımların tümü günümüze uyarlanmışlardır. Dolayısıyla kavramlar eski, anlamlar yenidir.

Siyasi İslamcı terminolojinin bir başka özelliği, tıpkı faşizmde olduğu gibi, toplumda “dost” ve “düşman” ayrımını dil aracılığıyla görünür kılmasıdır. Totaliter dili kullananlar ve kullanmayanlar dolaylı olarak siyasal/dinsel/etnik konumlarını da ele verirler. Buysa terminolojiye yabancı komünistleri, ateistleri, Alevileri, Yahudileri vb. toplumdan dışlama, “milli ve yerli” kültüre yabancı unsurlar olarak etiketleme imkânı sağlar. Sözlü mülakatlarda, ticaret ve iş yaşamında teşhis aracı olarak kullanılır. Kıyafetten çok daha damgalayıcıdır. Bu yolla insanlar kolaylıkla “bizden” (“tevhid”/“mümin”) veya “onlardan” (“tağut/şirk) diye işaretlenebilir, ötekileştirilebilir ve düşman muamelesi görebilir.

****

Sonuç olarak siyasi İslam’ın üst dili, totaliter karakterli, tek tip bir dildir. İnsanları etkilemek, örgütlemek, eylemlere ve belirli hedeflere yönlendirmek için geliştirilmiş bu dil, sosyalist, laik, milliyetçi kesimlerden ayrı bir tarz oluşturur. Siyasal özneye henüz muhalif ideolojik-siyasi bir hareketse hegemonyasını geliştirmesi, rejimse güçlendirmesi için rehberlik edecek sözcük ve kavramları sağlar. Tarihsel ve toplumsal gerçeklik ancak kavramlarla ifade edilebildiğinden, üst dil sosyal seferberliği sağlayacak propaganda aracı olarak kullanılır. Total dil birleştirici olmak ve ortak davranmayı sağlamakla kalmaz, topluma vaat edilen yeni düzen imajının yaratılmasına da hizmet eder. Bir çeşit hilafet dilidir.

Siyasal İslamcıların amacı totaliter iktidarlarını pekiştirmek ve toplumu kontrol altında tutmaktır. İslami bir enternasyonalizm davası güttüklerinden Arapça ifade edilmiş üst dil çatısı altında birleşmişlerdir.

Dipnot:

[1] Aktaran Eray Görgülü, T24, 16 Eylül 2021.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.