EKİM DEVRİMİ SEVDASI VE BAZI GERÇEKLER
12 Kasım 2021
Okcuoglu
Ekim Devrimi’nden bahsetmek onun gerçekleşme diyalektiğini anlamaktan geçer. Ancak, anlayanlar da anlamayanlar da veya anlıyor gözükenler de aynı potaya konduğunda içinden çıkılamayacak bir ideolojik kargaşa ortaya çıkıyor, toz duman birbirine karışıyor. Hiçbir zaman aynı yerde, aynı safta olamayacak olanlar Ekim Devrimi bağlamında aynı yerde duruyorlar. Tabii bu, bir taraf için doğru yerde durmak iken, başka bir taraf için sahte bir sahiplenme oluyor.
104. yılında “Büyük Sosyalist Ekim Devrimi”nin ne denli özlenir bir devrim olduğunu bir kez daha anlamış olduk. Hemen her cepheden bu devrime atıflar yapıldı, hala dünya proletaryasına ve emekçi yığınlarına yol gösterdiği, Marksist-Leninist'inden Troçkistine varana dek yolumuzu aydınlattığı vurgulandı. Ama insan ister istemez kendine soruyor: Tamam, bir kısmımız Ekim Devrimi’nin ne olup olmadığını anlıyoruz. Ancak, bazıları var ki, onlar bu devrimi savunur gözüküyorlar; olmaması, gerçekleşmemesi gereken bir devrim olarak görüyorlar. Bu unsurlara rağmen gerçekleşen Ekim Devrimi’nin sonuçlarına katlanamadıkları için sadece onu kalmıyorlar, ona karşı, o devrimi gerçekleştiren Rusya işçi sınıfı ve emekçilerine, devrime önderlik eden Bolşevik Partiye karşı mücadele ediyorlar; Lenin’in ölümünden sonra bu partiyi ve önderlerini en başta da Stalin’i karşı devrimcilikle suçluyorlar. Buna rağmen bu devrimin tarihsel ve güncel olarak öneminden bahsedebiliyorlar. R. Luksemburg’dan bir tanımlama alınarak “Gelecek her yerde Bolşevizm'in olacak!” dileğinde bulunabiliyorlar. Peki, neden yapıyorlar bunu? Bu devrim ve onun sonucu olan sosyalizmin inşası, onu reddedenlerin, ama savunuyor gözükenlerin teorik ve ideolojik köküne kibrit suyu dökmedi mi? Bu devrimin neyine sahip çıkıyorsunuz? Bu devrimde ve sonucu olan tek ülkede sosyalizmin inşasında sizce doğru olan ne var? Yatıp kalkıp her gün “beddua” edercesine SSCB’ye, sosyalizmin inşasına, Bolşevik Partiye, başta Stalin olmak üzere onun önderlerine saldıran, onları karşı-devrimci olmakla suçlayan kim?
Ekim Devrimi’nden bahsetmek onun gerçekleşme diyalektiğini anlamaktan geçer. Ancak, anlayanlar da anlamayanlar da veya anlıyor gözükenler de aynı potaya konduğunda içinden çıkılamayacak bir ideolojik kargaşa ortaya çıkıyor, toz duman birbirine karışıyor. Hiçbir zaman aynı yerde, aynı safta olamayacak olanlar Ekim Devrimi bağlamında aynı yerde duruyorlar. Tabii bu, bir taraf için doğru yerde durmak iken, başka bir taraf için sahte bir sahiplenme oluyor.
Bunu açıklamak için Ekim Devrimi’ne hemen her yıl dönümünde tekrarlanan temel özellikleri açısından değil de başka bir açıdan, başka bir perspektiften bakmak gerekir.
O da şudur:
Bilindiği gibi Marks ve Engels’in anlayışına göre devrim, gelişmiş birkaç Avrupa ülkesinde gerçekleşecekti. Ancak, onların bu varsayımı veya öngörüsü gerçekleşmedi. Hiç kimse de bundan dolayı Marks ve Engels’i eleştirmez veya dünya devrimi konusunda bizi yanlış yola sevk ettiniz demez.
Sonra ortaya bir Bolşevik Parti, bir Lenin çıkar ve ortalığı karıştırırlar; devrim kaçkını oportünistlerin, revizyonistlerin, yerini burjuva düzen içinde görenlerin; yani II. Enternasyonal partilerinin rahatını kaçırırlar. Bununla da yetinmezler ve kapitalizmde eşitsiz gelişme yasasının işlerliğinin doğrudan bir sonucu olarak devrimlerin her bir ülkede zamandaş olarak gelişmeyeceklerini, her bir ülke koşulların farklı olmasından dolayı farklı zamanlarda gelişeceklerini savunmaya başlarlar. Bu durumu Lenin, tek ülkede sosyalizmin zaferi sorununu ilk defa, 1915 yılında yazdığı "Avrupa Birleşik Devletleri Şiarı Üzerine" makalesinde ele alır. Orada konuyla ilgili olarak şöyle diyordu:
Ekonomik ve siyasi gelişmenin eşitsizliği, kapitalizmin mutlak bir yasasıdır. Buradan, sosyalizmin zaferinin önce az sayıda kapitalist ülkede veya hatta tek başına bir ülkede mümkün olacağı sonucu çıkar." (Lenin; C. 21, s. 345)
Lenin’den sonra O’nun öğrencisi olduğunu söyleyen Stalin, emperyalizm gerçekliğinden hareketle "Leninizm’in Sorunları"nda konuya şöyle açıklar:
Önceleri tek ülkede devrimin zaferi mümkün görülmüyordu. Çünkü burjuvazi üzerine zafer için bütün ülkelerin veya en azından bu ülkelerin çoğunluğunun proleterlerinin ortak bir eylemi gerekli görülüyordu. Şimdi bu anlayış artık gerçeğe tekabül etmemektedir. Şimdi böyle bir zaferin mümkün olduğundan hareket edilmelidir. Çünkü emperyalizm koşullarında çeşitli kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşit olmayan ve sıçramalı karakteri, emperyalizm koşullarında kaçınılmaz olarak savaşlara yol açan korkunç çelişkilerin gelişmesi, dünyanın bütün ülkelerinde devrimci hareketin büyümesi, bütün bunlar, tek tek ülkelerde proletaryanın zaferini sadece mümkün değil, bilakis zorunlu kılıyor." (Stalin; C. 6, s. 94)
Başta Lenin ve Stalin olmak üzere Bolşevikler, Bolşevik Parti, ideoloji ve teori kovanına bir çomak soktular. Günümüz devrimcileri de hala o çomağı oradan çıkartalım mı, çıkartmayalım mı ile uğraşmaktalar.
Kem küm yok, durum çok açık:
Tekil ülkelerde devrim sorunu, kapitalizmin nesnel bir yasasından; eşit olmayan gelişme yasasından kaynaklanmaktadır ve bu yasa geçerli olduğu müddetçe de tek tek ülkelerde devrim de kaçınılmaz olarak gündemde olacaktır. Ekim Devrimi’nin sonuçları tekil ülkelerde sadece devrimlerin değil devrimlerin sonucunda yeni düzenin, yani sosyalizmin inşasının da gündemde olacağını göstermiştir.
Bu gerçeklikten çıkartılması gereken sonuç şudur:
Ülkeler, kaçınılmaz olarak eşitsiz gelişiyorlar ve dolayısıyla devrimin koşulları da şu veya bu şekilde eşitsiz olgunlaşıyor. Yani kapitalizmin eşit olmayan gelişme yasası koşullarında şu veya bu şekilde eşit değil, eşitsiz gelişme esastır. Eşitsiz gelişme ister istemez “zayıf halka” oluşturur. “Zayıf halka” emperyalizm, emperyalist küreselleşme veya da sermaye ve üretimin uluslararasılaşması koşullarında tekil ülkelerde devrimlerin gerçekleşebileceği anlamına gelir. Ekim Devrimi bir “zayıf halka”ydı. Troçki ve Troçkistler “zayıf halka” anlayışını ısrarla reddederler. Onlar için bütün dünya “zayıf halka” olmalıdır. Aslında 1938’den bu yana; Troçki’nin “Geçiş Programı”nı açıklamasından bu yana “can çekişen kapitalizm”den dolayı bütün dünya “zayıf halka” olmuştur.
Burada söz konusu olan kapitalizme işlerlik kazandıran onun nesnel ekonomik yasalarıdır. Bu yasalar göz ardı edilemez. Sınıf mücadelesi bu yasaların sonuçlarının kullanılmasıdır bir bakıma. Örneğin, kapitalizm var olduğu müddetçe söz konusu eşitsiz gelişme yasası da var olacaktır. Eşitsiz gelişme yasasının var olmadığı bir kapitalizm, emperyalizm veya emperyalist küreselleşme, namı diğer sermaye ve üretimin uluslararasılaşması düşünüyorsanız bu, böyle düşünenlerin bir sorunudur; bu ne sınıf mücadelesinin, ne Marksizm-Leninizm’in ne de komünist partinin sorunudur; Eşitsiz gelişme yasasının var olmadığı bir kapitalizm, emperyalizm olamaz diyorsanız, o zaman tekil ülkelerde devrim ve sosyalizmin inşasının kaçınılmaz bir gerçeklik olduğunu kabul ediyorsunuz demektir.
Sap ile saman birbirine karıştırılıyor
Sap ile samanı masum biçimde birbirine karıştıranlar varsa, onları Alman Maocuları (Almanya Marksist-Leninist Partisi) bu konuda aydınlatır. Bu arkadaşlar sorunu çoktan çözdüler.
Şöyle:
Alman Maocuları, 1999’da yeni program tartışmalarında bir taraftan “devrimin enternasyonal karakteri” üzerine ahkam keserlerken, diğer taraftan da Troçkistlerin “kesintisiz devrim” anlayışlarına karşı olduklarını açıklıyorlardı. Bir taraftan Lenin’in tek ülkede devrimin zaferi ve sosyalizmin inşası anlayışına sahip çıkarken, diğer taraftan da Ekim Devrimi’nin enternasyonal karakter taşımadığını savunuyorlardı.
Ekim Devrimi’nin ön koşulu, serbest rekabetçi kapitalizmden tekelci kapitalizme geçişti. Lenin, emperyalizmde bir ülkede devrimin zaferini olası yapan kapitalist ülkelerin eşit olmayan gelişmesinin yeni yasallığını analiz etti. Bu, bir defalık eylem olarak dünya devrimi anlayışından hareket eden Marks ve Engels’in görüşlerinin yaratıcı bir geliştirilmesiydi. Ama beklenildiğinin aksine Ekim Devrimi, enternasyonal karakter almadı. Çünkü Almanya’da devrimci süreç tıkandı.” (Rote Fahne; sayı 25, s. 14, Haziran 1999)
Alman Maocuları “bugün emperyalistler tekil devrim ocağını ortaklaşa yok etmek için hazırlıklılar” anlayışındalar.
Bu arkadaşlara göre “enternasyonal devrimin hazırlığı troçkistler tarafından kötü ünlü yapılmıştır. ‘Kesintisiz devrim’ teorileriyle emperyalizmin yeni yasallıklarını ve tek ülkede devrimin zaferi olasılığını inkar etmişlerdir.”
Bu parti programında şöyle diyor:
Karşıdevrimin örgütlenmesi için emperyalistlerin uluslararası işbirliği ve uluslararası sınıf mücadelesi ile karşılıklı etkilenme, bugün, tek bir ülkede devrimci sürecin yalıtılmış olarak başarıyla yürütülebilmesini olası yapmamaktadır... Her bir ülkede proleter strateji ve taktik, gelecekte, esas itibariyle uluslararası devrimin hazırlığı olarak kavranmalıdır.” (MLPD Programı, s. 54/55. 1 Ocak 2000)
Bu çağrının, örneğin Fransız, İtalyan, Türkiye veya da genelleştirirsek tek tek ülke proletaryası açısından anlamı şudur: Müttefiklerini peşine takıp da bugünden devrim yapmaya kalkışma! Tek ülkede devrim olmaz, emperyalizm buna müsaade etmez! Bu nedenle, devrim yapacak duruma gelmiş olsan da, bu işten vazgeç!
Bu, emperyalizmi her şeye muktedir görmenin, onun gücüne teslim olmanın bir sonucudur.
Bu arkadaşlar o günden bugüne artık Almanya devriminden bahsetmezler.
MLPD bu anlayışa, devrime elveda anlayışına nasıl geldi? Bu anlayışları hangi teori üzerinde yükselmektedir. Bu konuya da en azından birazcık değinmezsek eksik bir iş yapmış oluruz.
Ekim Devriminin dünya çapında önemini birçok açıdan inkar eden bu parti, “Düşünce Tarzı İçin Mücadele“ çalışmasında Ekim Devrimi’nin analizini yapar ve bazı sonuçlara varır:
Kapitalizmden sosyalizme geçişin yeni bir aşamasının faktörleri çoğalmaktadır. Willi Dickhut,... buna dikkat çekmiştir:
Bugün Ekim Devrimi, artık örnek bir devrim olarak görülemez...Devrimi gerçekleştirmek o zaman bugünden daha kolaydı. Bugün bir ülkenin, devrimin olacağı zayıf bir halka olacak derecede gelişmesi hesaba katılmamalıdır. Emperyalistler birleşerek devrimi yenerler…Üretimin uluslararasılaşması, emperyalistleri silahlı iktidar mekanizmalarının sınırlı ulusal karakterini değiştirmeye zorlamaktadır…
Tekelci devlet kapitalizminden sosyalizme geçmek için şimdiye kadar tarihsel bir örnek yoktur. Bu nedenden dolayı Marksist-Leninistler, Rus Ekim Devrimi tarihsel örneğine yönelen yeni revizyonist konzeptlerin dogmatik cevabını çare olarak görme tehlikesine düşmemeliler...
Yığınların, ekonomik ve direnişlerinden dolayı özellikle de politik olarak talan dilmesine devam edilemeyeceğinden dolayı tekellerin ve devletinin bu üretici güçleri artık kapitalist temelde hakimiyet altında tutamayacakları durumlar ortaya çıkacaktır. Bu durumda yıkılışın ve genel çöküşün alternatifi doğar veya da değiştirilmiş temel üzerinde, yani kitlelerin yardımıyla üretim devam eder.
Şimdi söylenmek istenene bakalım:
MLPD tek ülkede devrimi, tek ülkede sosyalizmin inşa olasılığını reddediyor ve bu konuda Leninizm’i değil Troçkizmi savunuyor.
Söylenen oldukça açık:
-Ekim Devrimi örnek alınacak bir devrim değildir.
-Bugün tek ülkede devrim artık mümkün değildir.
-Artık hiçbir ülke, devrimin gerçekleştiği bir “zayıf halka” durumuna gelmez. Çünkü emperyalistler ortaklaşa hareket ederek bu devrimi boğarlar.
-Çöküşün alternatifi, değiştirilmiş temel üzerinde kitlelerin yardımıyla üretimin devamıdır.
Bu savlar yeni midir? Hayır. Bunlar yeni değildir. Bu savlar, Ekim Devrimine karşı çok önceleri, Troçki tarafından öne sürülmüştü. (Bkz.: Ekim Devrimi Ve Kapitalizmde Eşitsiz Gelişme Yasasını Sorgulamak! http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2008/03/ekim-devrimi-ve-kapitalizmde-esitsiz.html#more)
Bu Maocu parti her ne kadar dillendirmese de kapitalizmin kendiliğinden çökeceğinden, çöküşü takiben bir geçiş sürecine girileceğinden, bu sürecin de kapitalizmden sosyalizme geçiş süreci olacağından ve bu dönemde, yani “değiştirilmiş temel üzerinde kitlelerin yardımıyla üretimin devamı”nın sağlanacağından bahsetmektedir.
Bu anlayışları herhangi bir Troçkist örgütün yayınlarında da bulabilirsiniz. Kapitalizm çöküşe doğru gidiyor, çökecek, o halde bize de çöküşten sonraki süreci yönetmek ve sosyalizme geçişi örgütlemek düşmektedir. Çöküşü, en azından sanal olarak da olsa hızlandırmak için kapitalizmin neden çökeceğine dair yasalar icat edebilirsiniz, geçerli olan yasaları, örneğin eşitsiz gelişme yasasını geçersiz sayabilirsiniz. Bu konularda Troçkist Elif Çağlı’yı okursanız çok şey öğrenmiş olursunuz.
Alman Maocuları ve Troçkistler, Ekim Devrimi’nin bu sahte sevdalıları gibi hareket etmek istemiyorsanız, bazı gerçekleri birbirine karıştırmamanız gerekir. Bunların belli başlıları şunlardır:
Kızıl Ordu neden kuruldu, sosyalizmde düzenli ordu olmaz, demeyeceksiniz. Marks ve Engels’in anlayışına göre düzenli orduya gerek yoktur, demeyeceksiniz.
Ekim Devrimi, dünya devriminin ilk basamağı olarak tek ülkede gerçekleşen bir devrimdir ve bu devrimin doğrudan sonucu olarak sosyalizm de tek ülkede kurulmuştur. Bunu korumak için de sadece güçlü olmak yetmez, modern silahlarla donatılmış, iç ve dış (emperyalizm) düşmanlara karşı her an savaşa hazır güçlü bir ordunun olması gerekir, diyeceksiniz.
Bu durumda düzenli ordunun tek ülkede devrim ve sosyalist inşanın bir sonucu olduğunu kabul edeceksiniz, savunacaksınız.
SSCB’de devlet neden sürekli güçlendirildi, sönümlenen, devlet olmayan devlete dönüşmedi demeyeceksiniz.
Tek ülkede devrim ve sosyalist inşanın bir sonucu olarak; iç ve dış (emperyalizm) düşmanlara karşı güçlü bir devletin; dünyanın sosyalist olduğunda kendini sönümlendirecek olan güçlü bir devletin kaçınılmaz olduğunu kabul edeceksiniz, savunacaksınız.
Yaşasın şu ülke bu ülke devrimi demeyeceksiniz. Yaşasın dünya devrimi diyeceksiniz. Troçkistler gibi bütün dünya “zayıf halka” olmuştur diyeceksiniz.
Tekil ülkelerde, örneğin Türkiye/Kürdistan’da devrimden değil, Türkiye/Kürdistan’ı dünya devrimine hazırlamaktan bahsedeceksiniz. Çünkü emperyalizm tekil ülkelerde devrimleri boğar diyeceksiniz.
Bu durumda Ekim Devrimi’ni neden savunuyorsunuz veya neden Ekim Devrimi sevdalısı oluyorsunuz?
Unutmamak gerekir ki, Ekim Devrimi emperyalizmin boğamadığı devrimdir.
Tek ülkede sosyalizmin inşası tek ülkede devrimin doğrudan sonucudur. Birine evet, diğerine hayır diyemezsiniz. Ya kabul edersiniz veya da reddedersiniz.
Birkaç ana sorunda tek ülkede devrimin, somutta da Ekim Devrimi’nin sonuçları böyle.
Hiç yorum yok