Lenin Ulusal Sorun ve Bundistler Üzerine
Sosyalist maskeli (bunu açıkça) söylemeyen milliyetçiler
Bu kitap, kendisini
etnik öznelliğinden yalnızca teoride değil pratikte de kurtarmış olan,
Türkiye'den enternasyonalist bir Marksist Leninist olan Garbis Altınoğlu'na ithaf
edilmiştir.
Bir insanın sahip
olduğu teorik bilgi ne olursa olsun, son tahlilde onu Marksist-Leninist
yapan şey, kendisini etnik öznelliğinden kurtarmış olmasıdır. Etnik
öznellik, kişiyi Marksist Leninist teori ve pratiklerin revizyonuna götürür. Etnik
öznellik belirlenen ve uygulanan pratiğin Marksist Leninist ilke ve teorilere,
bir bütün olarak emekçi kitlelerin çıkarlarına dayalı olarak değil,
farklı sınıf çıkarlarına sahip bir etnik grubun çıkarlarına göre belirlendiği oportünizme
yol açar. Bu öznellik Etnik bir grubun içinde sınıf çatışması olmadan
homojen olabileceği yanılsamasına yol açar. Böylece burjuva milliyetçiliğinin
yayılmasına yol açar, işçi sınıfının bilincini milliyetçi ideolojiyle karartır.
“Marksizm, “en adil”, “en saf”, en inceltilmiş ve en medeni biçimi de olsa milliyetçilikle uzlaştırılamaz.”
Giriş
Ulusal Sorun,
ister genel olarak -ülkeler arasında- ister özelde bir ulus-devlet içinde
olsun, milliyetçilik -milliyetçi ideoloji sorunu olmadan ele alınıp incelenemez.
Ulusların kendi
kaderlerini Tayin hakkı sorunu, “Lenin Kendi Kaderini Tayin Hakkı Üzerine”
kitabının giriş bölümünde özetlendiği Lenin ve Stalin’in makaleleriyle bütünlüklü
ve kapsamlı bir şekilde ele alınmıştı. Bu toparlanan Makaleler “milliyetçi
ideoloji” konusuna değinse ve bunun için “uyarılar” içerse de, birçok yazıda
soru diğer konularla bağlantılı olarak ele alınmıştır. Özel olarak “içinde milliyetçilik”
konusuyla doğrudan ilgili olanlar “Bundcular” ile ilgili makaleler olmuştur. Çoğu
durumda, kendi kaderini tayin hakkıyla ilgili makaleler, 'ulusal
kurtuluş hareketleri' ve onlara yönelik tutum üzerinde yoğunlaştı. Konuyla
bağdaşık Marksist Leninist partiler ve hareketler üzerine yazılar, Bundizm
ile ilgili makaleler dışında ikincil bir konu olmuştur.
Çeşitli
Marksist-Leninist parti ve hareketlerde, işçi sınıfı ideolojisini bulandıran ve
etkili bir şekilde bölen ve işçi sınıfının birliğini engelleyen etnik bir duvar
ören, kılık değiştirmiş inkar edilemez “milliyetçilik” gerçeği göz önüne
alındığında, özellikle Türkiye'de Bazı parti ve hareketlerin Marksist Leninist teoriye
sadece söylemde yer verip pratik gerçekte ise “Bundistler” gibi hareket
ettiğinden, Lenin’in özellikle “Bundistler”
ile ilgili yazı ve konuşmaları derlemek zorunlu hale gelmiştir. (Alıntılardaki
yorumlar Türkiye'deki benzer gelişmelerin temeline ve örneklemesine göre olacaktır)
Rusya tarihine
bakıldığında, Bund'un Rus işçi sınıfı hareketine milliyetçilik ve
ayrılıkçılık getirdiği ve sosyalist hareketin en önemli sorunlarında oportünist
bir tavır aldığı açıkça görülür. Günümüzün gündemindeki çoğu konuda tipik
Bundist tavırlar alınmaktadır. Örneğin, “proletaryanın bütünü ile dil ve
milliyet ayrımı yapmaksızın tek ve merkezi bir militan örgüt olarak hareket
etmek” faşist diktatörlüğe ve otokrasiye karşı sınıfsal bir
bütün olarak mücadele etmek yerine, işçi sınıfının etnik kökene göre bölünmesi
sadece teoride bazı durumlarda değil, söylemde ve pratikte genel olarak tercih
ediliyor ve destekleniyor.
Oportünizm,
Liberalizm ve kuyrukçuluk çeşitli derecelerde partilerin ve örgütlerin teori ve
pratiğini etkilemeye devam ederek ve herhangi bir zamanda veya konuda herhangi
bir duruşta hakimiyetini sürdürüyor; pratik, teorilerin koşul ve
durumlara, emekçi kitlelerin yararına ve onların mücadelesi için uygulanmasına
göre belirlenmiyor, tam tersine “milliyetçi” pratikleri haklı çıkarmak
için teoriler revize ediliyor, çarpıtılıyor ve hatta icat ediliyor,
uyduruluyor.
Bunlardan en
önemlisi, işçi sınıfının etnik kökene göre ayrılması, bazı durumlarda, örneğin çocukça
ve mantıksız bir şekilde, ezen ulusun “işçi sınıfını” “asgari” olarak gösteren
bir istatistik üretiliyor ve böylece “işçi sınıfının bu kısmının önemsiz
olduğu”, ancak ezilen ulusun “işçi sınıfı”nın konuyla ilgili olduğu uydurukçu
sonucuna ulaşılıyor, ve o ulusun şu anki gündemi “ulusal kurtuluş”
olduğundan, mücadele “bütün etnik grubu” homojen bir grup olarak
kucaklıyor ve promosyonu yapılıyor – Marksist Leninist içeriklere bürünmüş bariz
milliyetçi bir bakış.
Tarihe dönüp, geçmişin şimdiki zamanda aynadaki yansımalarını görmek yararlı
olacaktır;
Bund
(Litvanya, Polonya ve Rusya Genel Yahudi İşçi Sendikası) 1897'de Vilna'daki
Yahudi Sosyal-Demokrat gruplarının kuruluş Kongresinde ortaya çıktı. Esas
olarak, Rusya'nın batısındaki yarı proleter Yahudi zanaatkarlardan oluşuyordu. RSDİP'nin
1898'deki Birinci Kongresinde Bund, "yalnızca özellikle Yahudi
proletaryasını etkileyen sorunlarla ilgili olarak bağımsız, özerk
bir örgüt olarak” partiye katıldı. (The C.P.S.U. in Resolutions and
Decisions of Its Congresses, Conferences and Plenary Meetings of the Central
Committee, Russ. ed., Moscow 1954, Part 1, p. 14.)
Lenin'in bakış
açısına göre milliyetçilik ve ayrılıkçılığın bir ifadesi olan, “belirli
bir etnik proletaryayı etkileyen sorunların özerk bir örgütlenmeyi
gerektirdiği iddiası olan bir yaklaşım “ teoride o kadar olmasa da- pratikte
yaygın olarak savunuldu ve yaşama uygulandı. Günümüzde de savunulan ve (TR’de)
somut olarak pratiğe uygulanan bu görüşle ilgili olarak Lenin şöyle söylüyordu;
Bund, Rus işçi sınıfı hareketinde
milliyetçiliğin ve ayrılıkçılığın bir ifadesiydi. Nisan 1901'de Bund'un
Dördüncü Kongresi, RSDİP'nin Birinci Kongresi tarafından kurulan örgütsel
bağları değiştirmeye karar verdi. Bund Kongresi kararında, RSDİP'yi ulusal
örgütler federasyonu olarak gördüğünü ve Bund'un RSDİP'e federal bir bölüm
olarak girmesi gerektiğini ilan etti. RSDİP'nin İkinci Kongresi, Bund'un
Yahudi proletaryasının tek temsilcisi olarak tanınması talebini geri
çevirdikten sonra, Bund Parti'den ayrıldı, ancak 1906'da Dördüncü (Birlik)
Kongresi'nin bir kararı temelinde partiye yeniden katıldı. (From the note
Lenin, The Black Hundreds, and the Organisation of an Uprising)
Türkiye’de de, Farklı biçimlerde ve farklı kılıklarda benzer taleplerde
bulunulmasına, çeşitli revize edilmiş ve uydurulmuş teorilerle tanık olduk. Her ne kadar da parti ve hareketlerdeki çoğu çözülme,
parçalanma, ayrılma ve bu çizgi temelinde yenilerinin oluşturulması son
30 yıllık mücadelenin (daha doğrusu milliyetçiliğe yenilginin) bir sonucu olsa
da, benzer çizgiler hala bazı parti ve kuruluşlar içinde, çarpıcı bir benzerlikle
hüküm sürüyor.
R.S.D.L.P.
içinde Bund sürekli olarak Partinin oportünist kanadını (Ekonomistler,
Menşevikler ve Tasfiyeciler) destekledi ve Bolşevizme ve Bolşeviklere karşı
bir mücadele yürüttü. RSDİP'nin ulusların kendi kaderini tayin hakkı için
programlı talebine karşı Bund, ulusal kültürün özerkliği talebiyle
ortaya çıktı. Stolpin gericiliği şiddetlenirken, Bund tasfiyeci bir tavır
aldı ve Parti karşıtı Ağustos bloğun oluşumunda etkin rol oynadı. Birinci
Dünya Savaşı sırasında Bundcular sosyal-şoven bir tavır sergilediler ve
1917'de karşı-devrimci Geçici Hükümeti desteklediler ve Büyük Ekim Sosyalist Devrimi'nin
düşmanlarının yanında yer aldılar.
Yabancı askeri müdahale ve İç Savaş sırasında
Bund'un liderleri karşı-devrimin güçleriyle ortak davaya girdiler. Bu
arada, Bund'un safları arasında Sovyetlerle iş birliği için bir dönüş oldu. Mart
1921'de Bund kendini feshetmeye karar verdi, üyelerin bir kısmı genel
kabul kuralları temelinde Rus Komünist Partisi'ne (Bolşevikler) katıldı”. From
the note Lenin, The Black Hundreds and the Organisation of an Uprising
Rusya'da
Bolşevizm'in ayrılmaz bir tarihi olan Bundizm, Türkiye'de de devam eden
bir Bolşevizm tarihi haline geldi. Bolşevizm'in “Bundizm”e ve onun
destekçisi “ekonomizme” karşı verdiği mücadelede Türkiye'nin son 50 yıllık
tarihine bir ayna olarak bakalım;
Bolşevizm'in
kökeni, Ekonomizm (işçi sınıfının siyasi mücadelesini reddeden ve işçi sınıfının
öncü rolünü reddeden oportünizm) olarak bilinen şeyin devrimci
Sosyal-Demokrasi'ye karşı 1897-1902'deki mücadelesiyle ayrılmaz bir şekilde
bağlantılıdır.
Bund tarafından desteklenen ekonomizm,
Sosyal-Demokrat Partiyi Marksizm ve devrimci Sosyal-Demokrat ilkeler temelinde
yeniden kuran eski İskra'nın ünlü kampanyası tarafından yenildi ve
ortadan kaldırıldı. RSDİP'nin İkinci Kongresinde (Ağustos 1903), İskristler
ikiye ayrıldılar: çoğunluk eski İskra'nın ilke ve taktiklerini savunurken, azınlık
oportünizme döndü ve bir zamanlar İskra'nın düşmanları olan Ekonomistler ve
Bundcular tarafından desteklendi. Dolayısıyla Bolşevizm ve Menşevizm
(Bolşevikler ve Menşevikler) terimleri doğdu. Lenin, On Bolshevism
“1903-04'te
mücadele esas olarak Menşeviklerin örgütlenme sorunlarındaki oportünizmi
üzerindeydi.
1904'ün sonundan
itibaren taktik farklılıklar en önemli hale geldi. Menşeviklere terk
eden yeni İskra'nın öne sürdüğü “Zemstvo kampanyası planı”, “liberalleri ürkütmeme”
taktiğini savunmaya başladı.
1905 yılı, taktiksel
farklılıkların nihai şeklini aldığı yıl oldu (Bolşevik Kongresi, RSDİP'nin
Londra'daki Üçüncü Kongresi, Mayıs 1905 ve aynı zamanda Cenevre'de düzenlenen
Menşevik "konferansı"). Menşevikler, işçi sınıfı taktiklerini liberalizme
uyarlamaya çalıştılar. Ancak Bolşevikler, burjuva demokratik devrimde işçi
sınıfının amacını ortaya koydular: onu sonuna kadar götürmek ve liberallerin
ihanetine rağmen demokratik köylülüğe önderlik etmek. 1905 sonbaharında iki
eğilim arasındaki temel pratik farklılıklar, Bolşeviklerin Bulygin Duma'sını
boykot etmekten yana olmaları, Menşeviklerin ise katılımı tercih etmeleriydi.
1906 baharında,
Witte Duma, Birinci Duma için de aynı şey oldu: Menşevikler, bir Duma (Kadet)
Bakanlığı sloganını savundular; Bolşevikler, kitlelerin fiili mücadelesini örgütleyecek
bir Sol (Sosyal-Demokrat ve Trudovik) Yürütme Komitesi sloganı için, vb...Stockholm
Kongresi'nde (1906) Menşevikler üstünlüğü, Londra Kongresi'nde (1907) ise
Bolşevikler kazandı.
1908-09'da
felsefede ve otzovizmde Vperyod grubu (Machism) veya siyasette Üçüncü Duma'yı
boykot etme - Bogdanov, Alexinsky, Lunacharsky ve diğerleri) Bolşeviklerden
ayrıldı.
1909-11'de, onlara karşı (Lenin, Materyalizm ve Ampiryo-Eleştiri, 1909) ve ayrıca tasfiyecilere (yasadışı bir Partiye duyulan ihtiyacı reddeden Menşevikler) karşı mücadelede, Bolşevizm tasfiyeciliğe karşı kararlı bir savaş ilan etmiş olan Parti yanlısı Menşeviklere (Plekhanov ve diğerleri) yaklaştı.” (Lenin, Bolşevizm Üzerine)
Türkiye’de 1970'lerin
sonlarında ve 1990'ların başlarına kadar, Rusya'da özünde “milliyetçilere”
karşı, ya da daha doğrusu, etnik öznelliklerinden kurtulamayan “Marksist
Leninistlere” karşı olanlardan çok farklı değildir. Sovyet Tarihine geri
dönersek;
Resmi
olarak, bence Bund'a karşı tavrımız titizlikle doğru olmalı (dişlere
vurmadan), ama aynı zamanda buz gibi soğuk, yanlışı düzeltmek için aktif ve
meşru gerekçelerle, Bund'a amansızca ve her zaman, korkmadan sonuna kadar
gitmeli, onları sert bir şekilde bastırmalıyız.
Eğer
istiyorlarsa çekip gitsinler ama onlara en ufak bir fırsat, bir bahane
gölgesi, bir mola vermemeliyiz. Kongre öncesi formaliteleri elbette
gözlemlemeliyiz, ancak kartlarımızı göstermenin bir anlamı yok. Sen “Bundist,
Iskra için çalıştığımızı biliyor ama O.C. adına buna hakkımız olmamasına rağmen
sessiz kalıyor. Bence bu O.C'den değil, O.C'ye değil, ama Iskra'yı tanıyan
komitelere atıfta bulunarak her üyeye kişisel olarak yapılmalıdır” diye yazıyorsun.
Sonuç aynıdır ve hatta çok daha güçlüdür ("aracı"lar yoktur) ve resmi
yönü kusursuzdur.
Komiteleri
Bund'a karşı hazırlamak, içinde bulunduğumuz anın en önemli
görevlerinden biridir ve bu da herhangi bir resmiyet ihlali olmaksızın tamamen
mümkündür. (To: Yekaterina Alexandrova, Private, from Lenin)
Oportünizm, milliyetçilik ve bir dereceye kadar sosyal şovenizm temel eğilim haline gelmiş
ve eklektik, değiştirilmiş, çarpıtılmış teorilerle 1990'lar ve sonrası,
çözülmelerin, parçalanmaların, bölünmelerin ve “yeni” parti ve örgütlerin
kurulmasının temel nedenleri- itici güçleri haline gelmişti. Rus
tarihine geri dönersek;
“Tüm
sosyalist partilerden rastgele seçilmiş muhalefet unsurlarından bir
“enternasyonalist Sosyal-Demokratlar” Enternasyonali kurmanın gerekliliğine
dair boş fikir...Enternasyonal ancak şimdiye kadar oluşturduğu aynı
unsurlardan yeniden kurulabilir ....Yeniden kurulmuş bir Enternasyonal, bir
avuç sekterin ve bölünmeleri-parçalanmaları düzenleme işinde uzmanlaşmış
olanların arzuladığı gibi, art arda "üçüncü" olmayacak, ama aynı
İkinci Enternasyonal, ölmemiş, ancak bir dünya felaketiyle geçici olarak
felç olmuş durumda olacaktır. ...” Bay V. Kosovsky, Bund'un Bilgi Bülteni'nin
8. sayısında böyle yazıyor. Pek parlak olmayan bu Bundist'in gösterdiği
dürüstlük için derinden müteşekkiriz.
Bu,
Bund'un diplomatlarını memnun etmemesi gereken bir açık sözlülükle oportünizmi
ilk savunuşu değil. Bu defa da, işçilere Bund'un proleter sosyalizminden
ne kadar umutsuzca uzak durduğunu göstererek oportünizme karşı mücadeleye
yardım edecektir. Bay V. Kosovsky, oportünizm ile sosyal-şovenizm arasındaki
bağlantıyı görmüyor. Bu bağlantıyı ayırt etmek için kişinin kendine şu soruları
sorabilmesi gerekir: İki akımdaki temel fikirler nelerdir? Son birkaç on
yılda Avrupa'da oportünizm nasıl gelişti? Rusya, Almanya, Belçika, Fransa,
İngiltere, İtalya, İsveç, İsviçre, Hollanda ve Bulgaristan gibi bir dizi Avrupa
ülkesinde oportünist ve devrimci kanadın sosyal-şovenizme karşı sergilediği
tutum nedir? (Lenin, We Are Thankful For Such Frankness)
1990'larda, -kimisi ayrılmak zorunda kalan ve sonuç olarak parti dışı olmayı seçen-
birkaç bireysel ses dışında, tek bir parti veya hareket bile “yaygınlaşan
ve güçlenen Bundizme karşı sesini yükseltmedi ve korkudan bunu yapmaya
cesaret edemedi ve oportünizmi tercih etti. Lenin ise (Türkiyeli Bundistlerin
merkezinin Yurt Dışı olduğunu da hesaba katarsak) şöyle söylüyordu;
Bund'a
karşı daha katı olun! Yurtdışındaki Bund ve Raboçeye Dyelo'ya karşı
yazılarda onların faaliyetlerini öyle bir minimuma indirgeyin ki, hiçbir
durumda önemli olamayacak şekilde daha katı olun. (Lenin, To: P. A. KRASIKOV)
Sonuç olarak
kimileri “orta yolda” oynayıp oportünizmi tercih ederken, kimileri de
“milli mesele” üzerinde yoğunlaştı, burjuvazinin işçi sınıfını bölme ve onu
zayıflatma amacındaki "milliyetçilik" hüküm sürsün ve işçi sınıfının
bilincini onunla gölgelesin yönündeki sinsi planlarına yardım ettiler ve
etmekte devam ediyorlar. Bölünmeler, parçalanmalar ve yenilerin oluşturulması
süreç ve gelişmelerine aşina olanları hesaba katarak, yine Rus tarihine geri
dönersek;
Bir
grup tasfiyecinin, esasen Rusya'nın gerçek sosyal-demokrat faaliyetiyle
hiçbir ilgisi olmayan Bund'un yardımıyla bir konferans toplamaya
çalıştıkları, elbette uzun bir süredir Parti için bir sır değildi. Alman
okuyucuların bilgisine, Rus Parti çalışması hakkında konuştuğumuzda, faaliyet
alanı yalnızca Yahudi proletaryasıyla sınırlı olduğu için Bund'un dahil
edilmediğini ekleyelim. (Lenin, Reply to Liquidators’ Article in Leipziger
Volkszeitung)
Bu süreç ve
gelişmeler sonucunda “enternasyonalizm”, özelde “sosyalist” olandan ziyade, genelde “ulusal
soruna” dönüştürülmüştür. ABD ve AB STK fonlarının ve desteğinin, yaygın bir
şekilde bu yönde olan çevirilerin ve tanıtımların, amaçlanan “dönüşüm” için kullanılması
tesadüf değildir. (Sadece web sitelerinde yer alan “destekçiler”e bakmak
bu gerçeğe yeterli delil olacaktır.) “Sosyalizm” ya da “sosyalist mücadele”
meselesinin yerini, soruna “yeni alternatif” yanılsamaları ile
süslendirilmiş “ulusal sorun meselesi” aldı ve ardından dünya çapında
tanıtımı yapıldı. Esas olarak öne sürülen ve promosyonu yapılan, pratiğe
uygulanan şey, eşi görülmemiş bir eklektizm pratiği biçiminde
Leninizm ile süslendirilmiş Bookçincilik, Marksizm Leninizm’in bir
karikatürüydü. Rus tarihine tekrar dönersek;
Yakın
tarihli başyazılarınızdan birinde, size göre enternasyonalist bir duruş
sergileyen örgütleri sıraladınız. Bu listenin zirvesinde – Bund var. Bund'u
enternasyonalistler arasında saymak için hangi gerekçelere sahip olduğunuzu
bilmek istiyoruz. Bundun Merkez Komitesinin kararı, sosyalizmin ana
sorunları hakkında tek bir kesin kelime içermiyor. Yazı son derece ilkesiz
bir eklektizm solumaktadır. Bund'un yayın organı (Bilgi Bülteni) kuşkusuz
Almansever şovenizmin bakış açısına bağlı kalıyor ya da Fransız ve Alman
şovenizminin bir "sentezini" veriyor. Kosovsky'nin bir
makalesinin, şu anda sözde “sosyalist” basın organlarının en itibarsızları
arasında yer alan (umarız bu konuda bizimle aynı fikirdesinizdir) Die Neue Zeit
dergisinin sayfalarını süslemesinin haklı bir nedeni vardı.” (Lenin
Letter from the Central Committee of the R.S.D.L.P. to The Editors of Nashe
Slovo)
Hatta bazıları, bir
ülkenin değil dört ülkenin mevcut sınırlarını aşan “etnik kökene” dayalı
bir “federalizmi” savunmaya kadar varmıştır. Mevcut sınırları aşan etnik
temel üzerinde bir ülke inşa etme hedefi, şovenizm ve milliyetçilik
bataklığına girmeden savunulamaz. Bu, “ilerici” bir amaç değil, “gerici” bir
amaç olabilir. Lenin bu tür Bundçu federalizm üzerine şunu söylüyordu;
Letonyalıların
bir kısmının kültürel-ulusal özerklik için veya Bundcu federalizm için bocalayan
veya Bund'un milliyetçiliğine ve ayrılıkçılığına saldırmakta yalpalaması,
tereddüt etmesinden çok endişeliyim. (Lenin, To: I. E. HERMAN)
Troçkistlerin bu yaklaşımı desteklemesi
yine şaşırtıcı değildi, çünkü Troçkistler, Marksizm Leninizm karşıtı
uygulamalarına uygun teoriler arayışında 1970'lerin sonlarına doğru olduğu gibi
etnik-ML örgütler için “uydurma” teorilerin ana tedarikçisiydi.
Yukarıdaki her ikisine de benzer bir durumda Lenin şöyle yorumluyordu;
Alman yoldaşlar, Letonyalıların, Bund'un,
Troçki'nin ve muhtelif özel "muhbirlerin" Alman yoldaşları ne kadar
utanmazca aldattıklarını sadece bundan bile görebilirler. Bu, açıkça
Troçki'nin, Bund'un, Letonyalıların veya Kafkasyalıların, ne Vorstand'ın
ne de başka birinin varlığını kanıtlayamadığı veya doğrulayamadığı bu
sözde “örgütleri” adına parayı ele geçirmesini sağlamak meselesidir. (Lenin,
To: L. B. KAMENEV)
Rusya'da,
olduğu gibi, tüm Yahudi burjuva partileri (ve aslında onları takip eden
Bund) "toprak dışına çıkan kültürel-ulusal özerklik" programını
benimsediler. Bund'un milliyetçi yalpalamaları, Bundist Goldblatt'ın
“milliyetler için gelişme özgürlüğünü garanti eden kurumların kurulması” - “kültürel-ulusal
özerklik” için bir takma ad olan bu değişikliği açıkça reddeden İkinci
Kongre tarafından uzun zaman önce resmi ve açık bir şekilde kınanmıştı. (Lenin, A Contribution to the History of
the National Programme in Austria and in Russia)
Şimdi, Türkiyeli partilerin
ve örgütlerin özellikle 1990'larda -bazı istisnalar dışında- tamamen oportünist
ve etnik öznellik nedenleriyle “bölünmeleri” konusunda benzerliklere geliyoruz.
Giderek
hakimiyetini sağlayan bu Eğilim, “burjuva milliyetçiliği”nin hızla zemin
kazandığı ve “piyasanın” “taraftarlar” kazanmaya, burjuva milliyetçi
hareketiyle anlaşmalar yapmaya ve bazı durumlarda bölünme, parçalanma
sürecinde kaynaklara “el koymaya” (hatta kimi yerde bu “kaynaklar”
üzerine çatışmaya) açık olduğu somut durumdan yararlanma oportünist eğilimiydi.
Oldukça benzer bir şekilde tarihe geri dönersek, Lenin mektubunda şunları
söylüyordu;
Menşevikler
şu anda bizden daha güçlüler; önümüzdeki uzun ve zorlu bir mücadele
olacak. Yurtdışındaki ikonlar [Menşevik liderler] bir yığın para
topluyorlar.
Merkez Komitesi ile onların (ve Letonya'nın)
konferansından sonra, Bund vb. ile bir anlaşma sorununu gündeme getirmemizi
kesinlikle uygunsuz buluyorum. [Bu, RSDİP MK, Bund, Letonya S.D.L.P ve
Devrimci Ukrayna Partisi temsilcilerinin Ocak 1905'te yurtdışında
düzenlenen bir konferansına atıfta bulunuyor]. Böyle bir şey aptallık
olurdu; sanki kendimizi onlara zorluyormuşuz gibi görünürdü. “Biz
sizi tanımıyoruz, biz zaten M.K. ile anlaştık denilecek. Utançla bitecek, inanın
bana! “ (Lenin, To: S. I. GUSEV, To
Nation from Lenin)
Bazı durumlarda tasfiyeci
uygulama Rus tarihsel deneyiminin alt üst olmuş halinde olsa da ona çok
benziyordu. Tasfiye ve-veya bölünme için gösterilen nedenler, pratik
farklılıklardan, gülünç bir şekilde ilgisiz olan teorik değerlendirme farklılıklarına
kadar değişiyordu. Tartışmaya katılan bir örgütten yoldaşlardan birinin
özetlediği gibi; “Ortaya açıkça çıkıp tasfiye-bölünme-ayrılma nedeninin özünü
gösteremediler, çünkü böyle bir şeyin kendi oportünistliklerini açığa
çıkaracağını çok iyi biliyorlardı, bu nedenle, mevcut görevler için hiçbir
belirleyici önemi olmayan, ancak Marks ve Engels'in bile bu aşamada
komünist bir toplumla ilgili bir şeyi tartışmanın gülünç olacağını söylediği,
“komünist toplum” ile ilgili bir konuyu “anlaşmazlık” nedeni olarak seçtiler.”
“Yani, mevcut mücadele üzerinde hiçbir
şekilde belirleyici olmayan anlaşmazlıkları ortaya çıkarmanın amacı, bölünme
için bir bahane bulmak ve onların tasfiyeci uygulamalarını haklı
çıkarmaktı.” Geriye dönerek Lenin’e atıfta bulunalım;
Golos'ta
önde gelen bir makale, Tasfiyecilik "kasten belirsiz, kötü niyetli
olarak belirsiz bir slogandır" diyor. Maximov, Proletary'nin
ültimatomcularla pratik fikir farklılıklarını, bunlar ilkesel
farklılıklar haline gelene kadar büyüttüğünü ve şişirdiğini ileri sürer. Zavallı
Golos! Şimdiye kadar tüm “kötü niyetli icatların” suçunu Bolşeviklere, yani
“hizip muhaliflerine” yükleyebildi. Şimdi kötü niyetli icatlarla
suçlanması gerekenler Plekhanov ve Bund'dur. Plekhanov ve Bundçular mı, yoksa
“kötü niyetli” şekilde yalan söyleyen Golos mu; hangisinin gerçek olma
olasılığı daha yüksektir?
Tasfiyecilik, liberal burjuvazinin
karşı-devrimci ruhuyla, demokratik küçük burjuvazideki çözülme ve
dağılmayla ayrılmaz bir şekilde bağlantılı, köklü bir toplumsal olgudur.
Liberaller ve küçük-burjuva demokratlar,
devrimci Sosyal-Demokrat Parti'nin moralini bozmak, başarıya
ulaşabilecekleri yasal işçi birliklerinin önünü açmak, onu baltalamak ve
devirmek için binlerce yol deniyorlar. Ve böyle bir zamanda tasfiyeciler
ideolojik ve örgütsel olarak dünün devriminin en önemli kalıntısına,
yarının devriminin en önemli kalesine karşı savaşıyorlar.” (Lenin,
Methods of the Liquidators and Party Tasks of the Bolsheviks)
Bu bölünmeler, yeni
partiler, yeni örgütler kurma döneminde oportünizme karşı bir
mücadele var mıydı? Evet, ama ne yazık ki çoğunlukla bireysel çabalar
olarak, çünkü hemen hemen tüm mevcut parti ve örgütler benzer tasfiyeci
uygulamalardan farklı derecelerde de olsa geçiyorlardı. Bölünmelerin
ve yeni oluşumların ardından oportünistler, pratiklerine uygun etnik
olarak öznel teorileriyle alana hakim oldular. Bu dönem, Türkiye’de oportünizm
ve burjuva milliyetçiliğinin resminin, Marksist Leninist fırçayla
çizildiği, dönem olmuştur. Liderlik kadrolarının çoğunun Avrupa ülkelerinde
ikamet ettiği düşünüldüğünde, bu açıdan Rus tarihine benzerlik oldukça
dikkat çekicidir.
1901-03'te
RSDİP için bir program üzerinde çalışmış ve tamamlamış ve aynı zamanda Rus işçi
sınıfı hareketinin teori ve pratiğinde Marksizm’in ilk ve ana temelini atmış olan
Ulusal sorunda eski İskra, diğer sorunlarda olduğu gibi küçük-burjuva oportünizmine
karşı da mücadele etmek zorundaydı.
Bu
oportünizm, her şeyden önce, Bund'un milliyetçi eğilimlerinde ve bocalamalarında
ifade edildi.
Eski
İskra, Bund milliyetçiliğine karşı inatçı bir mücadele yürüttü ve bunu
unutmak, yeniden Unutkan bir John olmak ve Rusya'daki tüm Sosyal-Demokrat işçi
hareketinin tarihsel ve ideolojik köklerinden kopmak demektir.
Öte
yandan, R.S.D.L.P.'nin Programı nihayet Ağustos 1903'te İkinci Kongre'de kabul
edildi, Kongre'nin neredeyse tamamının ziyaret ettiği Program Komisyonu'nda yer
aldığı için Kongre Tutanaklarında yer almayan bir mücadele yaşandı—birkaç
Polonyalı Sosyal-Demokratın "ulusların kendi kaderini tayin hakkı"
konusunda şüphe uyandırmaya yönelik beceriksiz girişimlerine, yani tamamen
farklı bir açıdan oportünizme ve milliyetçiliğe sapma girişimlerine karşı
bir mücadele.
Ve
bugün, on yıl sonra, mücadele aynı iki temel çizgide devam ediyor, bu da
bu mücadele ile Rusya'daki ulusal sorunu etkileyen tüm nesnel koşullar arasında
derin bir bağlantı olduğunu eşit derecede gösteriyor…
Rusya'da
-her zamanki gibi- küçük bir oportünist hatayı büyütmeyi ve onu bir
oportünist politika sistemi haline getirmeyi iş edinmiş insanlar vardı.
Almanya'da
Bernstein'ın Rusya'da Sağ Anayasal-Demokratları -Struve, Bulgakov, Tugan
– ortaya çıkarması gibi, Otto Bauer'in "enternasyonalizmi
unutkanlığı" da (aşırı temkinli Kautsky'nin dediği gibi!) Rusya'da, tüm
Yahudi burjuva partileri ve çok sayıda küçük-burjuva eğilim tarafından “kültürel
ulusal özerkliğin” tamamen kabul edilmesine yol açtı. (1907'de Bund ve
Sosyalist-Devrimci ulusal partilerin konferansı).
Denebilir
ki, geri kalmış Rusya, Batı Avrupa oportünizminin mikroplarının
vahşi topraklarımızda nasıl toplu salgınlar ürettiğinin bir örneği
olarak hizmet ediyor.” (Lenin, The National Programme of the R.S.D.L.P.)
Türkiye devrimci
hareketinde, (özellikle 1990larda) Oportünizm o kadar baskın, yaygın ve güçlü hale gelmişti ki (ve hâlâ da
öyle), ne büyük, bir ölçüde şovenist parti, ne de orta yolcu küçük burjuva
büyük örgüt bile, kendilerini benzer bölünmelerden koruyamadı. Bölünmelerin temel
nedenleri, makalelerinde ve günlük olaylara yaklaşımlarında, gören herhangi
bir göz için, çok belirgin hale geldi. Geriye Rusya tarihine dönersek;
"O.C'ye
(R.S.D.L.P) gelince konferans, Rusya'da olan ve aynı zamanda edebi temsilcisi
sosyal-vatansever bakış açısını benimseyen, ana grubunun, ve zayıf
enternasyonalist kanadının sosyal-yurtseverlerden kopacak ne gücü ne de
cesareti olduğunu kanıtlar ve O.C. Merkez pasifist bakış açısını benimser; Konferans,
Polonya ve Litvanya Sosyal-Demokratlarının O.C'ye karşı tutumunun yalnızca
onun konumunun eleştirisinden oluşabileceğini düşünüyor, onun dağılmasını
teşvik ediyor ve RSDİP saflarında enternasyonalist-devrimci görüşleri
geliştirmek için çok şey yapmış bir organ olan, onun Nashe Slovo etrafında toplanan, enternasyonalist
unsurları O.C den ayırıyor.
Aynı şey, özellikle O.C.'nin bir parçası olan Bund
için de geçerlidir, çünkü tutumu sosyal-yurtsever ve pasifist, Russever ve
Almansever unsurların daha da kaotik bir karışımıdır. (Lenin, Letter
From the Committee of Organisations Abroad to the Sections of the R.S.D.L.P.)
Tüm bu bölünmeler,
Rus tarihinin gösterdiği gibi, "bu milliyetçi unsurların (Bundun)
sevincine… "sosyalizmin milliyetçiliğe uyarlanması" olarak
gerçekleşti. (Lenin, Rus Sosyal-Demokrat Duma Grubundaki Bölünme)
İlginç olan, Burjuva
Milliyetçi hareket ayrılma değil, Ulus-Devlet burjuvazisi ile kendi
burjuvazisi için ayrıcalıklar elde etmek için uzlaşma talep ederken, “Bundcu’ların”
çoğu, etnik temelde daha büyük bir feodal destekli burjuva devleti için
çevredeki tüm ülkelerden ayrılma çağrısında bulunuyorlar. Böyle bir
iddia için Lenin'den alıntı yapsalar da, Lenin'in sözlerinin özünü, işçi
sınıfını saklıyorlar.
Sınıf
bilincine sahip işçiler ayrılmayı savunmazlar. Büyük devletlerin ve geniş işçi
kitlelerinin birleşmesinin avantajlarını biliyorlar. Ama büyük devletler
ancak uluslar arasında tam bir eşitlik varsa demokratik olabilir; bu
eşitlik, ayrılma hakkını ima eder.” (Lenin, More About “Nationalism)
Türkiye'de de
olduğu gibi, sosyalist mücadelenin yerine, amaçlarını Marksist Leninist
ifadelerle gizleyerek milliyetçi mücadeleyi geçirmek, tarihte
Bundcuların kaçınılmaz pratiği olmuştur. Hatta bazıları, Burjuva
Milliyetçileri tarafından savunulan burjuva “yeni alternatif”
(elbette ki sosyalizme alternatif) fikrini açıkça desteklediler.
“Liberal” diyordu Lenin, “proletaryanın burjuvaziye karşı mücadelesinin temel
sorun olarak görülmesinden memnun değildir. Liberal, dikkatleri demokrasi
ve sosyalizmin ciddi sorunlarından uzaklaştırmak için, ulusal mücadelenin
alevlerini tutuşturmaya ve körüklemeye çalışır…Gerçekte Sosyalizm uğruna
mücadele ilk sırada yer alır .. Proletaryanın bir dünya fenomeni olan
sosyalizm uğruna mücadelesini, ezilen uluslardan birinin kendisini ezen
gerici burjuvaziye karşı mücadelesiyle karşılaştırmak bile gülünçtür.” (“Lenin,
Vekhi Contributors and Nationalism)
Sonuç olarak,
Marksist Leninistler kendi kaderini tayin hakkı konusunda ikilemli bir
sorunla karşı karşıya kalmıştır; birisi Burjuva Milliyetçi
Hareketine karşı tavır, diğeri ise Marksist Leninist maskeli
Bundist-zımni milliyetçilere karşı tavır. İlki için tanıma ve destekleme konusunda
temel ilkeler açıkça belirtilmiştir;
bu
tanıma, proleter bilincini bulandıran burjuva ideolojisine yol açmaması
için, (tanıma ve destek) kesinlikle bu tür hareketlerde ilerici olan ne
ise onunla sınırlandırılmalıdır. (Lenin Cultural national Autonomy -
Critical Remarks on the National Question.)
Ayrılma talebine
gelince, “Proletarya böyle bir pratikliğe karşıdır. Ulusal bir devlet
için eşitliği ve eşit hakları tanırken, her şeyden önce tüm ulusların
proleterlerinin ittifakına değer verir ve bunu en önde tutar, ve herhangi
bir ulusal talebi, herhangi bir ulusal ayrılığı işçi sınıfı
mücadelesi açısından değerlendirir.
Bu pratiklik çağrısı (talebe evet demek) aslında yalnızca burjuva özlemlerinin
eleştirel olmayan bir şekilde kabul edilmesi çağrısıdır. (Lenin
Practicality on National Question)
İkincisi için, yüzlerindeki Marksist Leninist maskesi nedeniyle, geniş
kitlelerin onların gerçek yüzlerini görmeleri kolay değildir ve dolayısıyla onların
oportünizmleri milliyetçi görüşlü büyük bir takipçi kitleye yöneldiği ve onlara
önderlik yaptıkları için onları teşhir etmek kolay bir iş değildir. Lenin,
Stalin'in makalesinden bahsederek şunları söylüyordu;
"Koba'nın
milliyetler sorunu üzerine büyük bir makale yazacak zamanı oldu. İyi! Bund'un
ayrılıkçılarına ve oportünistlerine karşı ve tasfiyeciler arasında gerçek
için savaşmalıyız." (Lenin, To:
L. B. Kamenev)
“Yanlışları”
eleştirmekten ve ifşa etmekten kaçınma olarak kendisini pratikte yansıtan Liberalizm,
Marksizm Leninizm’in en büyük düşmanı ve sosyalist mücadele için en
tehlikelisidir. Özellikle bu türden oportünizme karşı mücadele, “Öznel”
ve-veya “hesaplanmış” kılıflar, nedenlerle terk edilemez, çünkü
bu türden liberalizm, oportünizmin tam tanımıdır.
Devrimci mücadele süreci,
Marksist Leninist'in korkusuzca geçmesi gereken, her türlü sağ ve sol akımdan uzak durması,
özellikle de “milliyetçi” görüşlerden, öznellikten kendini arındırabilmesi
için uzun ve engebeli bir yoldur.
Bir insanın teorik
bilgisi ne düzeyde olursa olsun, son tahlilde onu Marksist-Leninist yapan,
etnik öznelliğinden kurtulmuş olmasıdır.
Lenin; Ulusal sorun
ve Bundist kitabının giriş bölümünün çevirisi.
İlgili güncel yazı
Cephe çalışmaları ve sol-Bundist safsatalar
Kasım 24, 2021
https://yenidemokrasi.blogspot.com/2021/11/cephe-calsmalar-ve-sol-bundist.html
Hiç yorum yok