Header Ads

Header ADS

Kaypakkaya ve özenle gözden kaçırılan değerlendirmeleri

Tarih boyu, Burjuvazi ve milliyetçiler halka mal olmuş kimi Devrimcilere kendi amaçları ve çıkarları yönünde sahip çıkmaktan  vaz geçmemişlerdir. Türkiye örneklerinde de İbrahim Kaypakkaya sahip çıkmakta Bundistler (siz bunu Sol lafazanlık maskesi arkasındaki milliyetçiler olarak algılayın) bu pratiği burjuvazinin ve milliyetçi ideolojinin çıkarları doğrultusunda kullanmakta uzmanlaştılar. 

Herhangi bir verili konuda, Marksist Leninist yazıları birincil kaynaktan okuma yerine burjuva yorumları gibi ikincil ve diğer kaynaklardan okuma hastalığı, genel olarak da "okuma tembelliği" kitlelerde Marksist Leninist görüşler yerine Burjuva milliyetçi görüşlerin hakim olmasının zeminini hazırlamış durumda. Bunun bilincinde olan Bundistler ve oportünistler, işçi sınıfını birleştirici değil, parçalayıp bölücü, emekçi halkları birleştirici değil bir birine düşman edici yönde "kırpmaları" kitlelere sunmayı alışkanlık haline getirmişlerdir. Bu nedenle Bundistlerin Kaypakkaya'nın işlerine gelmeyen yazılarını alıntılamaması tesadüf değil, bilinçli bir pratiktir. 

Burada Bundistlerin büyük bir özenle sakladığı ve kendi içinde alıntılamayı neredeyse "yasakladığı" İbrahim Kaypakkaya'nın konu üzerine temel olan Marksist Leninist görüşlerinden alıntılamalar yaparak onun görüşlerinin Bundist değil, Marksist Leninist temelde olduğunu göstereceğiz.


Burjuva Milliyetçi bayrağı altında mı, işçi sınıfının bayrağı altında mı? Kaypakkaya şöyle yanıtlıyor;

Stalin yoldaş şöyle demektedir:

Her yandan sıkıştırılan ezilen ulusun burjuvazisi tabii harekete geçer. Kendi halkına hitap eder ve kendi özel davasını bütün halkın davasıymış gibi göstererek bütün avazıyla ‘vatan’ diye bağırmaya başlar...‘halk bu çağrılara her zaman kayıtsız kalmaz. Burjuvazinin bayrağı çevresinde toplanır. "

Stalin yoldaş, ulusal harekete, işçilerin ve köylülerin hangi şartlar altında katıltıldıklarını tahlil ettikten ve "bilinçli proletaryanın denenmiş olan kendi bayrağı vardır ve onun, burjuvazinin bayrağı altında safa girmesinin gereği olmaz" dedikten sonra şöyle devam ediyor:

Yukardaki söylediklerimizden çıkan açık sonuç şudur ki, yükselen kapitalizm şartlarında ulusal savaş, burjuva sınıflar arasındaki bir savaştır. Bazen burjuvazi ulusal harekete proletaryayı da sürükleyebilmekte ve o zaman ulusal hareket görünüşte, ama yalnız görünüşte, bir ‘genel halk hareketi’ karakteri kazanmaktadır.

Genel olarak her milli harekette ve özel olarak Kürt milli hareketinde, burjuvazinin asıl amacı kendi üstünlüklerini sağlamaktır.... Burjuvazi ve milli harekete katıldığı ölçüde toprak ağaları, kendi lehine eşitsizlik, kendi lehine imtiyaz isterler. Başka milletlerin demokratik haklarını kendi lehine gasp etmek ister. " Bugün, Kürt milli hareketi içinde genel demokratik muhtevanın yanında yukardakilere benzer milliyetçiliği güçlendirmeyi hedef alan gerici emelleri görmemek mümkün değildir. Bu emeller, Kürt milli hareketinin başını çeken burjuvazinin ve toprak ağalarının emelleridir.

Kaypakkaya'nın şu sözleri günümüzü ve günümüzdeki Bundist pratiğini net açıklamaktadır;

revizyonistler, Kürt burjuvazisinin ve küçük toprak ağalarının milliyetçi ve anti-proleter emellerine ve çabalarına destek olmakta, Kürt proletaryasını ve emekçilerini, Kürt burjuvazisinin ve küçük toprak ağalarının peşine takarak, iki halkın birliğini baltalamaktadır.

milliyeti ne olursa olsun, bilinçli Türkiye proletaryası, işçi ve köylü yığınlarını kendi bayrağı etrafında toplamaya çalışacak, bütün emekçi sınıfların sınıf mücadelesine önderlik edecektir. Türkiye devletini kendine temel alarak, Türkiye içindeki bütün uluslardan işçileri ve emekçileri ortak sınıf örgütleri içinde birleştirecektir.

Alınacak tavır konusunda Kaypakkaya'nın şu değerlendirmesi ve önerisi ML görüş ve yaklaşımla Bundist görüş ve yaklaşım arasındaki farkı noktalar;

milliyeti ne olursa olsun, bilinçli Türkiye proletaryası, çeşitli milliyetlere mensup burjuvazi ve toprak ağalarının kendi üstünlükleri ve imtiyazları için yürüttükleri mücadelede tamamen tarafsız kalacaktır.

Bilinçli Türkiye proletaryası, Kürt milli hareketi içindeki Kürt milliyetçiliğini güçlendirmeye yönelen eğilime asla destek olmayacaktır;

burjuva milliyetçiliğine asla yardım etmeyecektir;

Kürt burjuvalarının ve toprak ağalarının kendi üstünlükleri ve imtiyazları için giriştikleri mücadeleyi kesinlikle desteklemeyecektir;

yani, Kürt milli hareketi içindeki genel demokratik muhtevayı desteklemekle yetinecek, onun ötesine geçmeyecektir.

Yine aynı kitapta Kaypakkaya şunları söylüyor;

...Proletarya, burjuva milliyetçiliğinin gelişmesine destek olamaz; tersine o, ulusal farklılıkların silinmesine ve uluslararası engellerin yıkılmasına, milliyetler arasındaki bağları sağlamlaştıran her şeye, ulusların birbirleriyle kaynaşmasına yardım eden her şeye destek olur. Başka türlü davranmak, gerici milliyetçi küçük-burjuvazinin yanında yer almak olur.

 Kaypakkaya bu söylemine Lenin'den alıntıyla devam ediyor;

...Burjuvazi, her zaman kendi ulusal taleplerini ön plana sürer. Bunları kesinlikle ileri sürer. Ama proletarya için bu talepler, sınıf mücadelesinin çıkarlarına bağlıdır. Teorik bakımdan, belirli bir ulusun başka bir ulustan ayrılmasının ya da bu ulusun bir başka ulusla eşitliğinin, burjuva-demokratik devrimi tamamlayıp tamamlayamayacağını önceden kestirmek imkansızdır. Her iki halde de proletarya için önemli olan şey, kendi sınıfının gelişmesini garantiye almaktır. Burjuvazi için önemli olan şey, bu gelişmeyi baltalamak ve "kendi" ulusunun amaçlarını proletaryanınkilerden öne almaktır. Onun için proletarya, kendi kaderini tayin etme hakkının tanınması isteğini, deyim uygun düşerse, olumsuz yönüyle yetinir ve hiç bir ulusa, başka bir ulusun sırtından üstünlükler garanti etmeye, bu konuda taahhütlerde bulunmaya kalkışmaz.  

Ezilen ulusların burjuvazisi, taleplerinin "pratik" olduğu iddiasıyla proletaryayı, (burjuvazinin) özlemlerini kayıtsız şartsız desteklemeye çağıracaktır... Proletarya, bu çeşit pratikliğin karşısındadır. Proletarya, eşitliği ve ulusal devlet kurma hakkı eşitliğini tanırken, bütün ulusların proleterlerinin birliğine pek büyük değer verir ve her ulusal talebi, her ulusun ayrılma hakkını işçilerin sınıf mücadelesi açısından değerlendirir.

Kaypakkaya'nın aynı bölümde söylediği şu sözler önemlidir;

Ama biz, her türlü burjuva milliyetçiliğine karşı savaşmazsak, bütün ulusların işçileri arasında eşitlik uğruna mücadele etmezsek, o hedefe doğru yol alamayız...

İşçi sınıfının ve onun kapitalizme karşı mücadelesinin çıkarları, bütün uluslar işçilerinin tam dayanışmasını ve en sıkı birliğini gerektirmektedir; bu çıkarlar her milliyetten burjuvazinin söven politikasına karşı şiddetle karşı koymayı emreder.

Kaypakkaya Marksizmin diyalektiğini uygulayarak konu üzerine, tarihi ve gündemde Türkiye'deki Bundist pratikleri öngörmüşçesine, şöyle söylüyor;

Kürt`milli hareketi, ezilen bir ulusun, hakim bir ulusun hakim sınıflarına karşı mücadelesi olarak ilericidir ve demokratik bir muhteva taşır. Biz bu demokratik muhtevayı kesinlikle ve kayıtsız şartsız destekleriz...Fakat öte yandan, Kürt burjuvazisinin ve küçük toprak ağalarının gerici ve milliyetçi emellerine karşı da mücadele ederiz. Türk hakim sınıfları lehine her türlü eşitsizliğe ve imtiyaza, milli azınlıklara yönelen her türlü baskı ve zulme karşı mücadele ederken; milli azınlık burjuva ve toprak ağalarının milliyetçi emelleriyle de mücadele edilmezse, bu kez bir başka milliyetçilik, Kürt milliyetçiliği güçlendirilir; Kürt proletaryasının sınıf bilinci, burjuva milliyetçiliğinin sisleriyle karartılır; Kürt işçileri ve köylüleri milliyetçiliğin kucağına itilir; Kürt işçi ve emekçileriyle Türk işçi ve emekçileri arasındaki birlik ve dayanışma baltalanır.

revizyonistleri, içinde farklı unsurların yer aldığı Kürt milli hareketini, homojen bir "Kürt halkı" hareketi olarak takdim etmekle, bu hareketi bir bütün olarak ve tamamen ilerici göstermekle..

 Devamında Kaypakkaya bu gün içinde hala muğlaklığını taşıyan konuya değiniyor;

Türkiye’de Kürt milli hareketi, henüz ayrılma talebini açıkça formüle etmiş değildir. Bugün Kürt milli hareketinin açıkça "formüle" ettiği talepler, Kürtçe’nin okuma, yazma ve konuşmada serbest bırakılması, radyoda Kürtçe yayınlar yapılması, "milli kültür"ün (gerçekte Kürt burjuva ve toprak ağalarının kültürünün) serbestçe yayılmasını köstekleyen engellerin kaldırılması, asimilasyon politikasına son verilmesi Kürtçe eğitim yapan okulların olması, kendi kaderini tayin hakkının tanınması vb... dir. Yukarda saydığımız çeşitli nedenler, Kürt milli hareketinin bizzat ayrılma talebini açıkça formüle etmesine engel olmaktadır; Kürt halkının değil ama, "Kürt milletinin kendi kaderini tayin için" mücadele ettiğini söylemek, bu sebeple hiç değilse bugün doğru değildir. Biz bunu söylerken, Kürt burjuva ve küçük toprak ağaları arasındaki güçlü ayrılma arzusunu da gözden uzak tutmuyoruz. Fakat bu istek, milli hareketin açık bir talebi haline gelmemiştir diyoruz. .... Bugün Kürt milli hareketinin ayrılmayı açıkça formüle etmemiş olması, yarın da etmeyeceği anlamına gelmez. Fakat iki ulusun burjuva ve toprak ağaları sınıfları arasında çeşitli uzlaşmalar da mümkündür; bunu da aklımızdan çıkarmayalım. Nitekim Irak’ta Barzani hareketi kısmi bir özerklikle yetinmiştir. Ayrıca Kürt milli hareketinin bir kanadı ayrılmayı savunurken, bir başka kanada aksini de savunabilir. Bu nedenlerle henüz dereyi görmeden paçayı sıvamayalım.

Kaypakkaya"nın bugün bile hala kavranamamış olan, bu nedenle "UKKTH ve Hak ve Talep arasındaki fark" başlıklı yazı yazmayı gerekli gördüğüm, onun yarım asır a yakın aşağıdaki yorumu, onun Marksizm'in diyalektiğini kavramış ve teorik olgunluk süreci içinde olduğunun bir göstergesidir;

Kendi kaderini tayin" ile "kendi kaderini tayin hakkı" farklı şeylerdir. "Kendi kaderini tayin" veya "kendi kaderini tayin etme" ayrılma, ayrı bir devlet kurma anlamına gelir. Oysa, "kendi kaderini tayin hakkı" biraz önce de işaret ettiğimiz gibi ayrılma hakkı, ayrı bir devlet kurma hakkı anlamına gelir. Komünistlerin her şart altında ve kayıtsız şartsız savundukları şey, "kendi kaderini tayin hakkı" yani ayrı bir devlet kurma hakkı’dır. "Kendi kaderini tayin hakkı" ile "kendi kaderini tayin" veya başka bir deyişle "ayrı bir devlet kurma hakkı" ile "ayrı bir devlet kurma" asla birbirine karıştırılmamalıdır. Komünistler birincisi her şart altında savundukları halde ikincisini şartlara bağlı olarak savunurlar.

Konuyu örnekleme ile ele alan Kaypakkaya yazısına şöyle devam eder;

Hangi milliyetten olursa olsun, sınıf bilinçli Türkiye proletaryası, Kürt milletinin ayrı bir devlet kurması meselesine devrimin gelişmesi, güçlenmesi açısından bakar. Eğer Kürt milletinin ayrı bir devlet kurması, Türkiye Kürdistan’ında proletarya önderliğinde demokratik halk devriminin gelişmesi ve başarıya ulaşması imkanını artıracaksa, hangi milliyetten olursa olsun, sınıf bilinçli Türkiye proletaryası bizzat ayrılmayı destekleyecektir. Eğer ayrılma, Türkiye Kürdistan’ında proletarya önderliğinde demokratik halk devriminin gelişmesini ve başarıya ulaşmasını geciktirecekse, zorlaştıracaksa, hangi milliyetten olursa olsun, sınıf bilinçli Türkiye proletaryası ayrılmayı desteklemeyecektir.

Öte yandan, eğer Türkiye’nin diğer bölgelerinde devrim daha hızla gelişiyorsa; Kürt bölgesindeki gelişme daha yavaşsa, Kürdistan’ın ayrılması, bu bölgede devrimin gelişmesini daha da yavaşlatacaksa, feodal beylerin, şeyhlerin, mollaların vs... hakimiyetini güçlendirecekse, Doğu’daki devrimci mücadele, Batı’nın desteğinden mahrum kalarak zayıf düşecekse, bu takdirde hangi milliyetten olursa olsun, sınıf bilinçli Türkiye proletaryası ayrılmayı desteklemeyecektir. Eğer Türkiye’de devrim başarıya ulaştıktan sonra Kürt burjuvazisinin önderliğinde bir ayrılma hareketi baş gösterirse, hangi milliyetten olursa olsun sınıf bilinçli Türkiye proletaryası ayrılmayı desteklemeyecektir.

Bundist'lerin Kaypakkaya"nın yazılarını bütünlükten kopuk kırpma alıntıları genellikle onu "Milliyetçi" ve   "anti-Leninist " bir içeriğe, kişiliğe dönüştürmekte- ki onların bu yaklaşımın nedenlerini zaten biliyoruz. Kaypakkaya"nın şu sözleri onun sınıfsal yaklaşımını noktalar;

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı, belli bir ulusun ayrılmasının gerekliliği ile asla karıştırılmamalıdır. Marksist Leninist hareket, ayrılma sorununu her özel meselede somut olarak ele alır, "bir bütün olarak sosyal gelişmenin ve sosyalizm için, proletaryanın sınıf mücadelesinin menfaatleri açısından yargılar ve tayin eder".

Kürt burjuva ve toprak ağalarının milliyetçiliği güçlendirmeyi hedef alan eylemlerine karşı, Kürt işçi ve emekçilerini uyarır.

Marksist-Leninist hareket, milli baskılara karşı mücadeleyi toprak ağalarının; şeyhlerin, mollaların vb... durumunun güçlenmesiyle bağdaştırma çabasında olanlara karşı mücadele eder.

Marksist-Leninist hareket, Lenin yoldaşın da işaret ettiği gibi, bütün ülkelerin ve hele ezilen ülkelerin geniş emekçi yığınları önünde bıkmadan, usanmadan siyasi bakımdan bağımsız devletler kurma maskesi altında, gerçekte iktisadi, mali ve askeri alanlarda kendilerine tamamen tabi devletler yaratan emperyalist devletlerin sistemli biçimde uyguladıkları aldatmacayı açıklar ve suçlar.

Marksist-Leninist hareket, işçi sınıfının ve diğer emekçilerin belli bir devlette, birleşik örgütlerde, siyasi sendikal, kooperatif, eğitsel vb. örgütlerde kaynaştırılmasını savunur. İşçileri ve emekçileri milliyetlerine göre ayrı örgütlerde toplama eğilimleriyle mücadele eder. 

Marksist-Leninist hareket, ülkemizde her milliyetten burjuva ve küçük-burjuva oportünist partiler ve akımlar tarafından genellikle benimsenen "kültürel- milli özerklik" planını kesinlikle reddeder.

Yukarıda Kaypakkaya'dan yapılan alıntılar onun Bundistlerin göstermeye çalıştığı gibi Milliyetçi görüşe sahip olmadığını açık ve net bir şekilde ortaya koyar. Bundistlerin görevi sol lafazanlıklar arkasında milliyetçi ideolojiyi ve kendilerini güçlendirmek, emekçi halklar arasında ayırım yapmak ve bu ayırımı körüklemek, sonuçta, kendi burjuva çıkarları doğrultusunda proletaryanın sosyalizm mücadelesini baltalamaktır. Gerçek şu ki, özellikle Türkiye de bu saptırma bilinçli bir şekilde yapıldığı kadar, bilinçsizce de yapılmaktadır. Marksizm'in ABC sinden haberi olan, iyi niyetli bir sosyalist devrimci bu Bundist çarpıtmaları kolayca yakalayabilir. Hareketlerde 1990lardan sonra gerçekleşen parçalanma ve bölünmelerin (istisnalar olabilir) temel olarak Bundist ve oportünist özde olduğu gerçeğini de hesaba katarsak, bu ayrı ayrı grupların yayınlarında ve haberlerinde sürekli odaklandığı ve yoğunlaştığı konuları ele alıp incelemek bile onların hangi eğilimde olduğu konusunda yeterli veri verecektir. Lenin Ulusal Özümleme umacısı yazısında, şöyle vurguluyordu farkı;

İlkin ulusal görevler, ondan sonra proletaryanın görevleri, diyorlar burjuva milliyetçileri, ve onların ardından ... yalancı-Marksistler bunu yineliyorlar. Biz, her şeyden önce proletaryanın görevleri diyoruz, çünkü bu görevler, yalnızca emeğin ve insanlığın sürekli ve hayati çıkarlarını karşılamakla kalmıyor, ama aynı zamanda, bunlar, demokrasinin çıkarlarına da uygun düşmektedir; ve gerçek demokrasi olmadan ...(ezilen bir ulus) ne özerk olabilir, ne de bağımsız olabilir..

Gerileme, parçalanma, bölünme yıllarında oportünistliğin taraftar toplama amacında Bundizmi seçmesi kaçınılmaz olarak onların milliyetçi duyguları kabartma ve kullanma pratiği içine sokmuştu, bu da yine kaçınılmaz olarak Marksizm Leninizm'i çarpıtma ve Marksist Leninist önderleri ve yazılarını   suistimal etmelerini de beraberinde getirdi. Ancak gerçekler inatçıdır ve insanlar eğitim aldıkça, araştırdıkça kendisini oportünist, burjuva milliyetçi çöp yığının arasından sıyırır, gün ışığına çıkarır.

Erdogan A

Aralık 11, 2021

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.