Faşizm Üzerine Eleştiri, Yorum , Sorular ve cevaplar
Olası sorulara açıklık getirmek için Eleştiri, Yorum , Sorular ve cevaplar
Türkiye’deki devrimci mücadeleye aktif olarak ve gerek yazıları ve gerekse kitaplarıyla yarım asır hizmet etmiş hocanın sorularından;
1- “Anladığım kadarıyla Türkiye’ye “emperyalist” ya da “alt-emperyalist” demiyorsun. Böyle kestirmeden gitseydin faşizmin bir şartı daha yerine geldi diyebilirdin ama bu kolaycılığa kaçmıyorsun ve bu iddiada bulunanlardan daha sağlam bir zemin üzerinde duruyorsun. …. Emperyalizmin teorisi de elbette faşizminki kadar önemli. Neyse ki, sen böyle kolaycılığa prim vermiyorsun. Güç-hegemonya arayışı-dış pazar ihtiyacı-rekabetler-çelişkiler-sınırlar dışına çıkma dinamikleri bağlamında hareket ediyorsun. Bu iyi çünkü burada bir şeyi ispat edeceğim diye bir başka tuzağa düşmek mümkün. Bu konuyu Lenin’in emperyalizm çözümlemesinden hareket etmek yerine Buharin’e bağlaman ve onun analizlerinden yola çıkman çok yerinde olmuş.”
Bana göre; Türkiye emperyalist mi - alt emperyalist mi sorusu Emperyalizm teorisinin genel ilkelerine saplanıp kalarak değerlendirilemez. Rusya da Çarlık döneminde tekelci kapitalistler yoktu ama Lenin onu Emperyalist olarak tanımladı. Türkiye’de ise 90lardan sonra dengesiz bir ekonomik gelişme oldu ve artık dünyaya sermaye ihracı yapan yeni tekelci-sermayeler oluştu. Buna İlave ve sonucu olarak "saldırganlık" politikası kendini açıkça ortaya koydu. Türkiye artık "emperyalist uşağı" olma durumundan kendisini, gücü oranında dünyadaki yağma ve talandan pay almaya çalışan, büyük emperyalist güçler arasında dans eden, stratejik ortaklıklar seçim "tehditleri" savunan bir emperyalist güç haline geldi. Emperyalist teorik tanımlamasına göre Kore de, Brezilyada, Hindistan’da "emperyalist" , Türkiye bunlardan farklı olarak bir sürü ülkeler de askeri varlığı olan ve işgal-ilhak politikasını uygulayan bir ülke durumunda.
2. Bir soru yanıtlansa iyi olur: Almanya’da Nazi-faşist rejim, Hitler Şansölye olunca mı başladı, yoksa ünlü yangın provokasyonu sonrasında sonra mı?
Sorunuza ve benzer sorularınıza cevaben; Faşizmin başlamasını "şu günde, şu olayla, ve şöyle başladı" gibi bir değerlendirmeyi doğru bulmuyorum. Çünkü bu faşizmi onun sınıfsal temelinden ve "asıl nedeninden", "ekonomik ve siyasi" temelinden kopararak, onufaşizmin oluşturulması-inşası ile ilgili planlı, programlı, taktiksel "olaylara" bağlamak olur. Faşizmin inşası "sermayenin içine düştüğü siyasi krizden var olan sistem biçimiyle çıkaramayacağını anladığı" anda zaten başlar.
3. Bu sorunun yanıtı neden önemli? Uçurumun kenarına gelmek mi, aşağı düşerken ki aşama mı, düşüp parçalanmanın başlama anı ve sonrası mı belirleyici? Ara aşamayı (havada asılıyken) atlarsak, şunu söyleyebiliriz: Senin bu çalışmada önem verdiğin halk cephesinden/ittifaklar siyasetinden sosyal demokratlarla ilişkilere, mücadele ve örgütlenmenin yöntemlerinden taktiklerin ve hedeflerin seçimine kadar pek çok şey durumun tespitine bağlı. Durumun teşhisindeki hata zincirleme bütün bunlarda onulmaz yanlışlara ve zaaflara neden olur. Sana bir şey empoze etmeye çalışmıyorum. Sadece açılması gereken noktalar ihtiyacının mantığını ortaya koymaya çalışıyorum.
Sorunuza Cevaben; Zaten faşizm tespitinin kendisi, gerek güçler dengesi , ekonomik ve siyasi özgül şartları da içine alan somut "Durum tespitidir".
4. İç ve dış koşullar, elbette faşist niyetlerin gerçeğe dönüştürülmesi, hayata geçirilebilmesi için önemli. Örneğin, İngiltere ve Fransa, Sovyetlerin üzerine sürebilecekleri umuduyla, Hitler’in önünü açtılar. Son pişmanlıksa fayda etmedi, olan olmuştu. Bugün, Batı (emperyalizm-ABD-AB) burada değinmeye gerek olmayan pek çok çelişki ve çatışkıdan dolayı acaba Erdoğan rejimine benzer biçimde davranıyorlar mı? Hatta acaba Rusya ve Çin, yaratacağı çok yönlü provokasyon ve riski düşünerek Türkiye’de böyle açık yerleşik bir faşist rejim isterler mi? Bunların hepsi, yani dış dinamik gerçekten iyice çaresiz mi? Ya da zaten bir şeyler yapıyorlar mı? Yaşanan gerginlikler tam da bu mu?
Türkiye ve emperyalistler konusunda; ben "dereceli de olsa gelişmiş kapitalist ülkelerde Faşizmi "dış güçlerin" empoze ettiği ve onların "onaylamasından" geçmek zorunda olan bir sistem biçimi olarak görmüyorum - özellikle kapitalizmin gelişmiş olduğu ülkelerde özel ve genel deki durum ve şartlara bağlı olarak içteki tekelci sermaye arası çelişkilere ve sermaye ile işçi sınıfı arasındaki o özgülde derinleşen çelişkilere bağlıyorum.
İlave olarak; Türkiye’de etken olan “faşizm sadece dışardan emperyalist güdümlü olabilir” anlayışı, birincisi “içteki siyasi bunalımı göz ardı eden”, ikincisi, Türkiye’yi ekonomik olarak hala durağan, değişmemiş olarak gören mekanik bir anlayıştır. İşte bu mekanik bakış açısı “Türkiye’de faşizm” konusunda sınıfsal değerlendirmenin önünde engel oluşturuyor ve reformist algılamalara ve çözümlemelere yönelmeye neden oluyor.
5. İçerideki büyük bir burjuva bloktaki (TÜSIAD-MÜSIAD) çatlak ve çelişkilere değiniyor ve çok güzel tespitlerde bulunuyorsun (örneğin bana gönderdiğin metinde s. 86 beşinci paragraf). Bu nesnel durum, faşist rejimi hâkim kılmada (ya da tam, bütün kurumları ve kurallarıyla inşa etmede) önemli bir engel değil mi? Değilse, neden? Engelse, nasıl aşıldı, aşılıyor?
Bana göre TUSİAD- MUSIAD bunların ve diğerlerinin aralarındaki gruplaşmalardan bir grubun diğerlerine kendi önderliklerini empoze etmesi Faşizmin tam da açıklamasıdır. Bu "egemen" grubun desteklediği ve getirdiği iktidarın ilk ve en önemli görevi kendi içlerindeki çelişkilerin "UYUMLU" hale getirilmesidir. Yani yeni sistemin onların da çıkarlarına çalışacağına gerek teorik ve gerekse pratik uygulamalarla, onların da desteğini kazanmak...Gerek Almanya ve gerekse İtalya da olan buydu. Buna yazıda değinmiştim.
6. Eskinin askeri-bürokratik güçleriyle işbirlikçi tekelci burjuvazinin ittifakının kurumları, ekonomik-ideolojik-politik gücü, toplumsal zemini ve emperyalist merkezlerden aldıkları destek bütünüyle çökertilebilmiş midir? Yani, iç ve güç dengelerinin ayrıntılı analizi demek istediğim.
Askeri Bürokrasi - Yazıda da vurguladığım gibi, Türkiye artık "eski Türkiye " değil. Askeri OYAK kendi başına en güçlü sermaye gruplarından birisi haline geldi, ve askeriyeyi sadece bir bürokrasi olmaktan çıkardı. Onların dış askeri-güçlerle olan ilişkileri artık sadece bir askeri "uşak" olmayı aştı, askeri "ekonomik" bir rekabet içine soktu. Kısacası - sermayenin dışında, onun sadece bir "bürokratik" kurumu olması tarihe karıştı.
7- faşizm tabanı – bana göre bu ve benzeri konular "egemen ideolojideki bunalım" la ilgili. Faşizmin oluşması nedeni değil, nasıl oluşturulacağı ile ilgili konular.
9. Çok partili seçimler ve Parlamento’nun varlığı, baskı, zulüm ve devlet (palalı esnaflar, sarıklı cübbeli dinci siviller, vb.) terörüne karşın muhalefetin yasal varlığı, politik etkinlik ve protestoların, örgütlenmenin, hareketlerin, vb. etkisiz ve bastırılıyor da olsa yer üstünde varlıklarını sürdürüyor olmaları ne anlama geliyor, nasıl yorumlanmalı, çerçevede nereye yerleştirilmeli? Bu olgulardan hareketle örneğin Yener Orkunoğlu, rejimi, “faşizan-Bonapartist” olarak nitelendiriyor.
Bana göre, Muhalefetin, parlamentonun varlığıya da yokluğu güçler dengesi ile bağlantılıdır, ama Faşizmin "olmadığının" belirtileri olamaz. Bu tür yaklaşımlar, konuyu sınıfsal özünden ayırır, inşa süreç ve biçimi ile faşizmi birbirine karıştırmaya neden olur.
Bir noktadan sonra artan faşist baskılar faşizmin "inşası" ile değil, inşa olmuş faşizmin sağlamlaştırılması, ayakta kalması, planlanan iç ve dış politikaların devamının sağlanması ile ilgilidir.
Kaynaklar ve Notlar
Hiç yorum yok