Header Ads

Header ADS

Ulusal Kurtuluş Savaşının Marksist Leninistlerce değerlendirilmesi


Her olay “kendisi” olarak “ gerçektir”, onun niteliği, nedeni, kimlerin yaptığı vb. gibi “ikincil gerçekler”, olayı değerlendirmelerinde seçilen ve kullanılan “kaynaklara” bağımlı olarak farklı , hatta birbirine zıt “gerçekleri” ortaya çıkarır.

"Bilgi" elde etme ve bilginin dağılımı, bir örgütlülüğe, mali olanaklara ve profesyonel elemanlara sahip olmayı gerektirir. Olaylarda “kaynakları” oluşturan , “güvenilir”liğini belirleyen bu bilinçli ya da sahte-bilinçli örgütlülüktür. Bu kaynakların “güvenirliği” konusundaki farklı görüşler, farklı kaynaklara dayanılarak yapılan değerlendirme sonucunda, kişilerde olayın “ikincil gerçeklerinin” farklı şekilde algılanması ve kabullenilmesi sonucu yaratır. Örneğin, Suriye'de ISIS in varlığı ve faaliyetlerinin geçmişe nazaran tamamıyla güçsüzleşmesi “kendi-gerçeği” ni ele alırsak, buna bağımlı olan “ikincil gerçekler”- diyelim nedeni, ABD de TV , Radyo ve Hakim Basını “kaynak seçeneği “ olarak alanlarca, “ABD özel kuvvetlerinin ISIS e karşı savaşlarının bir başarısıdır”, “Suriye halkı ABD ye teşekkür ve minnet borçludur”. Dünya daki diğer ilerici basın ve yorumları “ kaynak seçeneği” olarak alanlarca, “”ISIS ABD ve diğerleri tarafından desteklenmiş”, “Suriye ve Rusya'nın çabasıyla yenilgiye uğratılmıştır”. “Neyin “ gerçek olduğunu belirleyen , ideolojik seçeneğe bağımlı olan “kaynak” tır.

Konumuz güncel değil, tarihi olduğundan, buna tarihi bir örnek verelim. İkinci dünya savaşı “ gerçeği”, kendi içinde, kendince, hangi ideolojiden ve hatta sapmalardan olursa olsun, tartışma götürmez " gerçek " bir olaydır. Bu olayın "kendi-gerçeği".  Ancak “ikincil gerçekler” kaynaklara bağımlı olarak, farklılığın ötesinde zıtlaşır. Emperyalist burjuva akademisyen, yazar ve tarihçilerin yaptığı gibi , ABD ve diğer benzer ideolojik kaynaklara dayanılarak bir değerlendirme yapılırsa, Nazi Almanya'sının saldırısına ve katliamlarına , Stalin önderliğindeki Sovyetlerin neden olduğu ikincil gerçeğine ulaşırız. İlerici ve hatta liberal kaynaklar değerlendirmede temel alınırsa, Stalin önderliğindeki Sovyetlerin dünya halklarını faşizmden kurtardığı ikincil-gerçeğine ulaşırız. Buna Ukrayna'daki katliamlardan, Gulaglara kadar , sonucu “kaynağa” bağımlı olacak , sayısız örnekler verebiliriz.

Yani ikincil gerçeği (ya da gerçekleri) belirleyici olan, değerlendirmeyi yaparken temel alınan “kaynak” seçeneğidir. 

Türkiye'deki 1919-1923 arası olayların değerlendirme sininde aynı şekilde , dayanılan “kaynak” lara bağımlı olarak, farklı olacağı kaçınılmazdır. KAYNAK olarak SEÇENEK NE (ler) ve KİM (ler) ?

GİRİŞ

Türkiye'deki Ulusal Kurtuluş Savaşı üzerine, yabancı dilde dahil, gerek Türkiye'den ve gerekse yabancılar tarafından yazılmış tezlerden ve makalelerden, Latin Amerika daki Troçkistlere (***) kadar okuduğum düzinelerce değerlendirmelerde, bir tane bile Lenin'den, Stalin'den, ya da Kominternden alıntı göremedim. Bu gerçek, yazıların değerlendirmelerde "kaynak  seçeneği"nin Burjuva olduğunu kanıtlar. Bu nedenle ulaştıkları "ikincil-gerçek", burjuva özde olmuştur.

Günümüzde, Türkiyeden "Sol", hemde "Marksist Leninist Sol" adına,  Ulusal Kurtuluş Savaşı üzerine uydurukçu, mantıksal tahminlere, karşı devrimci ve gerici kaynaklara dayanan yazılar, burjuva yazarları da, (bu konuda) Latin Amerika daki Troçkist revizyonistleri de çok geride bırakan , burjuvazinin dini gerici kanadının borazancı lığını yapma görev ve pratiğini hala aşamamış nitelikte devam etmekte.

Konu üzerine hazırladığım bu yazı, ne dini gericileri, ne de Etnik Milliyetçilerini muhatap alan bir yazı değil. Marksizm Leninizm'de samimi olan gençlere hitap eden , gerek değerlendirmede yöntem, ve gerekse Marksizm'in diyalektiğine örnek olarak, ve bu temelde Ulusal Kurtuluş Hareketini, o zaman yaşayan, ve konuyla direk ilgilenen Lenin, Stalin, Çiçerin, Komintern ve devamında Dimitrov, Enver Hocanın nasıl değerlendirdiğini göstermek. Yani verilen değerlendirmeler onların teorik temelde yaptıkları değerlendirmeleri. 

Marksist Leninistler değerlendirmelerinde temel olarak Marksist Leninist teorileri ve kaynak olarak da Marksist Leninistleri alırlar. Şimdiye kadar yazılan “ulusal kurtuluş savaşı diye bir şey yok “ ve benzeri gibisinden, bilgiç ce ve ukalaca yazılmış sayısız burjuva yazılarında, bir tane bile Marksist Leninist alıntı bulunmaz, ya da bir iki alıntılar, konuyu sapıtma ve öncesi ve sonrası ile çorba yapma, kafa bulandırma amacını taşır. Bir Marksist Leninist'in bu tür değerlendirmelerde ilk bakması gereken şey , Marksist Leninist alıntılar olmalıdır. Özellikle Lenin'in ve Stalin'in yaşamış , ciddi bir şekilde ilgilenmiş , ve üzerine yazı yazmış olduğu dönemde geçen, bu tür , ciddi konular üzerine, Marksist Leninist alıntılar olmayan değerlendirmelere, kuşkuyla bakmayı alışkanlık haline getirmelidir.

Marksist Leninistler doğruları - hele bir de damgalanma endişesiyle- söylemekten ve yazmaktan korkmazlar. Onun adı, korkaklığın dışında, oportünizmdir.

“Ulusal Kurtuluş savaşı” kendi başına bir konudur 1919 - 1923 yıllarını kapsar. 1923 ten sonra ne olduğu, bu anlamda, onun niteliğini ve içeriğini değiştirmez. Sınıfların Tarihi İlerici ya da Gerici Rolleri ile, bireylerin (her ne kadarda bağlı olduğu sınıftan bağımsız olamasa da) dönemsel ve özgül olay ya da konuda oynadıkları ilerici ve gerici rollerini birbirine karıştırmamak gerekir. Otokrasiye , feodalizme karşı Burjuvazinin Sınıfsal tarihi ilerici rolü, burjuva devrimini tamamlamasıyla – ki Türkiye'de (Burjuva Demokratik anlamda) tamamlanmamıştı -, işçi sınıfına karşı Tarihi gerici rolüne dönüşmüştür. Yani Burjuva Devrimini gerçekleştiren Kurtuluş Savaşı, ve onun destekçisi ulusal burjuvazi, 1923 de , kaçınılmaz olarak Sınıfsal Tarihi “gerici” niteliğine dönüşmüştür. 

Tarihi olayları ve değişimleri “kişileştirmek”, onu bağlı olduğu sınıf yada sınıflardan ve temsil ettiği sistemden soyutlamak, Marksist Leninistlerin tavrı olamaz. Bu yaklaşım, burjuvazinin , kapitalist sistem söz konusu olduğunda “sistemde bir sorun yok, sorun liderlerde” diyerek sistemi sürekli gözlerden uzak tatma , tam tersi bir hipokratlık olarak da, örneğin Stalin'i kötüleyerek de Sosyalizme saldırma da kullandığı taktikleridir. Siyaset , sınıfsal sorundan ve konumundan soyutlanarak , bireyselleştirilemez. Ne Ulusal Kurtuluş savaşı, ne de kurulan Cumhuriyet sistemi sadece Mustafa Kemale indirgenemez. Bu onun arkasında, onu destekleyen sınıfların varlığını saklamak bir yana, Türkiye'de devamındaki (Fransızlara eğilimli burjuvazi kesimi, İngilizlere eğimli Toprak ağaları kesimi ve Osmanlıdan Almanya eğilimli Kalan Komprador burjuvazi vb. ) (*) “hakim sınıflar” ın varlığını  ve arasındaki, egemenlik mücadelesini de göz ardı etmek olur. 

Bu anlamda, birey olarak Mustafa Kemalin konumu, kendisinin lider olması, onu sınıflar üstü bir niteliğe ve güce sahip kılmaz. Onun Cumhuriyetin Kuruluşu ile beraber oynadığı “ilerici rol”, Kurulma süreci içinde olan Burjuva sistemin çıkarları ile bağdaşan ve sistemin gerektirdiği değişimlerle ilgilidir. Yani onun “ilericiliği” temsil ettiği sınıfın tarihi ilericiliği ve gereksinimleri ile direk bağlantılıdır, ondan bağımsız değildir. Cumhuriyet döneminde “bireylerin ”özgül ilerici rolü ve inisiyatifine en önemli örnek olarak “Köy Enstitüleri” verilebilir, ki bu da bir kaç yıl sonra sistem tarafından kapatıldı. Aynı şekilde , hakim sınıflar arasındaki çatışmaların sonucunda 61 ihtilali ile getirilen demokratik haklar, -kısa da olsa egemenliğini sağlayan - ulusal burjuvazinin “ilerici” niteliğinden değil, sistemin gelişmesi ve egemenliklerini korumak, pekiştirmek için gereksiniminden doğan, çıkarları ile ilgili gelişmelerdir.(*) Kısacası, Ulusal Kurtuluş savaşını kazanan hakim sınıflar, toprak devrimini devam ettiriyor olsalardı, bu sürece ilericiliği devam ederdi- , her iki şekilde de, sonuçta Sınıfsal Tarihi Gerici rolüne dönüşeceklerdi. 

Türkiye'de Marksizm'i Leninizm'i anlama yerine “ezberciliğin” ve “slogancılaştırma”nın bir başka sonucu da ,“Anti Kapitalist olmayan bir kurtuluş hareketi nasıl anti emperyalist olabilir” diyerek bu savaşın “anti emperyalist olmadığını” iddia eden, Leninizm'i okuyup – ya da ezberleyip - anlamamış olmakta yatıyor.

Her şeyden önce bu tür değerlendirmenin hangi temelde yapılması gerektiğini Lenin şu sözleriyle belirtiyor ;
“”””dar kafalının düzeyine inerek kendini alçaltmayan Marksizm, belli bir savaşın ilerici sayılıp sayılmayacağını, demokrasinin gerekleriyle proletaryanın çıkarlarına hizmet edip etmediğini ve bu anlamda haklı, meşru, vb. olup olmadığını belirlemek amacıyla, her savaşın tarihsel bir tahlilden geçirilmesini gerektirir.””” (1)
Emperyalist saldırılara karşı işgal altına giren her ülkenin savaşı “ haklı” savaşlardır, ve emperyalizme karşı olduğu anlam ve içerikte “Anti Emperyalist" dir. Emperyalizme vurulan her darbe, işçi sınıfının mücadelesi çıkarları doğrultusunda bir adımdır. Lenin Sosyalizm ve Savaş Broşürünün “5. sayfasında, "sosyalistlerin, 'ana vatanın savunulması' için verilen savaşları ya da 'savunma' savaşlarını", yalnız "yabancı baskısını yok etme" anlamında, "haklı, ilerici ve adil gördüklerini" açıkça belirtir” der(1)

Bu Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyet dönemini çorba yatma konusunu açıklığa kavuşturmak için, Bir Marksist'in tarihi olayları tahlil ve olaylara tavrı üzerine Kautsky'i eleştirisinde Lenin şunları söyler; 
"Bütün safsatacılar her zaman ana öğelerinde birbirlerine benzemeyen durumlarla ilgili örnekleri gösterme alışkanlığında olmuşlardır.
Feodalite ile mutlakıyete karşı savaşımda, kurtuluş yolundaki burjuvazi politikasının "uzantısını", feodallerle bağlaşma içinde, proletaryayı ezen, günü geçmiş -yani emperyalist, yani tüm dünyayı soymuş bulunan- gerici bir burjuvazi "politikasının uzantısı" ile bir tutmak, peynirle tebeşiri bir tutmak demektir” (1)
Kurtuluş savaşı, emperyalizme, feodalite ve mutlakıyete karşı “kurtuluş yolunda ilerici burjuva politikası”dır, Cumhuriyet, “feodallerle bağdaşma içinde, proletaryayı ezen, gerici burjuva politikasıdır. İkisini gerek tarihi dönemsel ve gerekse içerik olarak aynılaştırmak, Marksizm Leninizm'den uzak, burjuva yaklaşımıdır. 

Lenin'in yukarda (ve bir çok yazısında) belirttiği Cumhuriyetin devamı ve cumhuriyete geçiş süreci – ulusal kurtuluş savaşı birbirine bağlı, ama kendi öz önem ve değerleri olan iki konudur. Ulusal Kurtuluş Savaşı, Türkiye'yi feodal gericilikten büyük ölçüde Burjuva Cumhuriyete geçişle halkları modern yaşamla tanıştırmasının yanında, onun tarihi önemi konusunda, sadece ama sadece Lenin ve Stalin gibi kurtuluş savaşı döneminde yaşayan Marksist Leninistlerden, Komintern'den ve Enver Hoca, Dimitrov , Togliatti den kaynaklara dayanarak , konunun Marksist Leninist değerlendirmesini okuyacağız.

Yeniden vurgulayalım, Marksist Leninistlerin bir konu üzerine değerlendirmede kaynakları, Milliyetçiler, dini gericiler ve Fikret baskaya ve benzerleri gibi sosyalizm düşmanları değil, Marksist Leninistler olması gerekir. Özellikle Lenin, Stalin, Enver Hoca ayni konuda değerlendirme yapmışsa, bizim kaynağımız ve TERCİHİMİZ ONLARDIR, burjuva ideologları değil. Marksist Leninistler sübjektif nedenlerle , işlerine gelince Lenin ve Stalin'in değerlendirmelerine sırt çeviremez. 

Lenin'in Türkiye'deki Ulusal Kurtuluş savaşıyla ilgilenmesi ve oynadığı rolü rolü üzerine, Chicherin in kendi sözleriyle;
 " 1922 yılı sonbaharında yurt dışından döndüğümde , Moskova da altı hafta geçirdim. Ana sorun Türkiye'nin ki idi; Lozan Konferansı için hazırlıklar yapılıyordu. Lozan'a götüreceğimiz program ve Lenin'in büyük katılımı ile tartışıldı ve kabul edildi. Bu Lenin in dış politikamıza yaptığı son büyük katkısı oldu. Boğazlar Lenin ile tartıştığımız en son sorun olmuştu. Onu bir daha da görmedim " (2)

1-Önce Türkiye'deki 1919 a doğru gelişmeleri Marksist Leninistlerin nasıl değerlendirdiği konusuna bakalım.

En çocukça , cahilce, gerici ve emperyalist burjuva iddia, emperyalistlerin, emperyalistlik ten vazgeçip, Türkiye'den de vazgeçtiği uydurmacasıdır. Bu sadece Türkiye açısından gerçeği yansıtmaması yanı sıra, Emperyalistlerin Sovyetlerden de vazgeçtiği gibi dar kafalı bir anlayışla bütünleşmektedir. Çünkü Emperyalistlerin Türkiye ye olan ilgisi sadece Musul, Kerkük, Bakü petrolleri ve İstanbul da boğazlarla sınırlı kalmamıştır, tam tersine bunlara bağımlı olarak Sovyetleri Ortadan kaldırma amaçları ile direk ilgilidir.

Lenin, Mayıs 1918 de, şimdiki durum üzerine raporda, dönemdeki durumu ve savaşa hazır olmanın zorunluluğu konusunda şunları söylüyordu;
 “”Almanya ve Japonya gibi savaşın aşırı unsurlarının her an üstünlük kazanma olasılığını söylemeye bile gerek yok. Almanya'da devrim olmadığı sürece buna karşı bir garanti olamaz. Amerikan burjuvazisi Japon burjuvazisiyle birlikte ya da Almanya Japonlarla birlikte bir komplo yapabilirler. Bu nedenle, bizim zorunlu olan görevimiz savaş için en enerjik hazırlıkları yapmaktır. 
Barışı korumanın en küçük bir şansı .. Finlandiya, Ukrayna ve Türkiye ile yeni bazı, ilhak ve kayıplar pahasına, barışı tamamlama şansı olduğu sürece, biz emperyalist güçlerin aşırı unsurlarına savaşta yardımcı olabilecek tek bir adım bile atma mamız gerekir. ” (3)

Lenin'in vurguladığı gibi, içte sivil savaş devam ederken, dıştan savaş tehlikesi bitmemiş, tam tersine daha da yaygınlaşma olasılığını büyük ölçüde korumaktaydı. Hemen devamında Haziran 1918 da Lenin; “ ..savaştaki durumlarına bakmaksızın - Almanya bize karşı savaşıyor, İngiltere Bağdat'ı ele geçirmek ve Türkiyeyi boğazlayarak öldürmek istiyor - bütün ülkelerde işçiler Rus Bolşevikleriyle ve Bolşevik devrimle birleşiyor” (4) demişti. Lenin in bu tahlilin doğruluğu hemen ardından gelişen olaylarla kanıtlanmış oldu. 

Emperyalist kampanya durmamış, tam tersine hızını arttırmış ve yaygınlaşmıştı, Lenin “Londondan raporlardan alıntı yapan Le Matin , Kremlin üzerinde “beyaz bayrak “ (teslimiyet) dalgalanıyor diyordu…...yalan kampanyası şüphesiz ki sadece ABD ye değil, aynı zamanda Londra'daki Türk Delegesine de dönüktü “(5) diyordu. Emperyalist planların bu , Türkiye – Sovyetler, “ikiliği” , kendisini dikkatle tasarlanmış emperyalist bir plan ve tahriklerin parçası olarak İttihak terakki hükümet, Ekim 1918 de Bakü ve Dağıstan a saldırttırılarak, Türk ordusunun Irak, Filistin ve Makedonya'da Anglo- Fransız kuvvetlerinin karşısında zayıflaması sağlandı. 

Emperyalist propagandalar şüphesiz ki Sovyetler içinde de revizyonist, uzlaşmacı ve yanı başındaki kurtuluş savaşlarını askeri olarak destekleme me görüşlerin ortaya çıkması olarak kendi etkisini göstermişti. 

Stalin Troçki'nin ve diğer revizyonistlerin İngiltere'yle bir "anlayış" birliğine varması ve doğuda mücadeleyi sadece siyasete ve eğitime vermesi yönündeki (**) anlayışlarına Shakty affair ile ilgili konuşmasında onlarla alay ederek şunları söyler- ``Bizim kurtuluşcu dış politika izlerken ABD ve Avrupa Kapitalistlerinin övgüsünü alabileceğimizi düşünen insanlar var. Böyle saf insanların bizim partimizle hiç bir ilgisi olmadığını ve olamıyacağını göstermeden durmayacağım....İngiltere, örneğin, İranda, Afganistan'da ya da Türkiye'de yağmacı nüfus alanı kurmada onlara katılmamızı talep ediyorlar, ve eğer biz bu tavizi verirsek , bizimle "dostluk" kuramaya hazır olduklarını söylüyorlar. Ne dersiniz Yoldaşlar, belki böyle bir taviz vermeli miyiz? `` (6) Revizyonistlere karşı , benzer bir yorumu da Lenin “ Önceki bir konuşmacı emperyalist ülkelerden soyutlanmanın zararlı olacağına değindi, koyunun kurttan izole olmaktan kaçınmasını önermekte hiç bir anlam yok”(7) diyerek yapar. 

Türkiye İran vb ülkelerde emperyalistlerin altınlarla cirit attığını ve Sovyetlerin etrafında ekonomik- yalnız ekonomik olmayan güç - yaratmaya çalıştığını belirten Stalin, Türkiye'nin bir sömürge ülke ye dönüştüğünü bu tür ülkelerin “kurtuluş savaşlarına” sessiz kalmanın emperyalizmin ekmeğine yağ sürmek olacağını belirtir. “İngiltere'nin, Fransa'nın, Amerika'nın, Japonya'nın mengenesine sıkıştırılmış sömürgeler söz konusu olduğu zaman; Arabistan, Mezopotamya, Türkiye, Hindistan gibi uyruklaştırılmış ülkeler, yani Antantın sömürgesi olan ülkeler söz konusu olduğu zaman, halkların ayrılma hakkı sloganı, devrimci bir slogandır. Bundan vazgeçmek demek, Antanta yardım etmek demektir. (8)

Stalin in Ulusal Sorun Konusunda Partinin İvedi Görevleri yazısındaki şu paragraf, sadece emperyalistlerin Türkiye'yi paylaşma pratikleri ve savaşın Kurtuluş savaşı olduğunu vurgulamakla kalmıyor, onu ulusal hareketleri canlandırmada bir kıvılcım olarak değerlendiriyor.
 “”” ulusal sorunun genişlemesi, tüm yeryüzünü önce küçük kıvılcımlar, daha sonra kurtuluş hareketi aleviyle tutuşturan genel sömürge sorunu durumuna geliştiren ikinci etken de, emperyalist grupların Türkiye'yi paylaşma ve devlet olarak varlığına son verme girişimleridir. Müslüman halklar arasında, en gelişmiş devlet olan Türkiye, buna katlanamazdı; savaşım bayrağını kaldırdı ve emperyalizme karşı Doğu halklarını kendi yöresinde topladı. “” (8)
Emperyalistlerin siyasetleri sonucu parçalanan Türkiye ve onun tek dostu üzerine, Komintern de 14 Ekim 1922 tarihli Türk Zaferi ve Doğu yazısında Roy “ Türkiye, bu canice siyaset sonucu millet olarak parçalandı ve bu parçalanma tehdidine karşı halkın isyanı bugünkü milliyetçi hareketin doğmasına yol açtı. Yeni kurulan Ankara'daki milli hükümetin, kendisini yok olmanın eşiğine getiren tüm İttifak Devletlerine karşı mücadele ettiği sırada, ona yardım elini uzatan biricik devlet devrimci Rusya oldu” (9) diyordu. 

Stalin aynı şekilde  "Sovyet Hükümeti, Türkiye, ve İran, Afganistan, ve Çin in, birlik ve bağımsızlığını, özgürlük ve egemenliğini kaygısızca savunan tek hükümettir, "" diyordu.(10)

" Ankara Hükümeti emperyalistlerle birdi, anlaşmıştı" vs gibi gülünç  ve kara cahil, sinsi açıklamaları, onların kaynaklarının bırakın burjuvayı, uydurukçuluk ve tahrifçilik olduğu gün ışığında. 

Yukardaki alıntılar aslında sadece içinde bulunan dönemin emperyalist planların ve saldırıların olduğu bir dönem olduğunu değil, savaşın bu emperyalistlere karşı bir Kurtuluş savaşı olduğu konusunda da “güvenilir” kaynaklardan yeterli bilgiler verebilir. Ancak, biz devam edelim, Marksist Leninistlerin değerlendirmelerine.

2-Şimdide bu savaşın anti emperyalist Ulusal Kurtuluş Savaşı olup olmadığı yönünde Marksist Leninist değerlendirmelere bakalım.

Lenin Ulusal Kurtuluş Savaşlarını şöyle açıklıyor;
“”Peki, bir savaşın "özü"nü nasıl tanımlayabilir, nasıl ortaya koyabiliriz? Savaş siyasetin devamıdır. Öyleyse savaş öncesinde güdülen siyaseti, savaşa yol açan, savaşı ortaya çıkaran siyaseti incelememiz gerekir. Bu siyaset emperyalist bir siyasete, yani mali-sermayenin çıkarlarını güven altına almak, sömürgelerle yabancı ülkeleri soymak, ezmek amacını güdüyorsa, o zaman bu siyasetten doğan savaş emperyalisttir. Eğer güdülen siyaset ulusal kurtuluş siyasetiyse, yani ulusa zulmedilmesine karşı olan yığın hareketinin ifadesiyse, o zaman bu siyasetten doğan savaş, ulusal kurtuluş savaşıdır.”””
(…) Dar kafalı, savaşın, "siyasetin devamı" olduğunu kavramaz; (…) Marksist içinse önemli olan, o savaşta söz konusu şeylerin ne olduğudur” 
 “İngiltere, Fransa ve Rusya, ele geçirmiş oldukları sömürgeleri bırakmamak, Türkiye'yi soyabilmek, vb. için savaşıyorlar. Almanya o sömürgeleri devralmak, Türkiye'yi kendisi soyabilmek, vb. için savaşıyor. …. Savaş, zulmeden iki grup arasında çapulun nasıl bölüşüleceği, Türkiye'yi ve öteki sömürgeleri kimin soyacağı konusunda, iki haydut arasında verilen bir savaştır. “(1)
Lenin Sovyet Türk konferansını en önemli olaylardan birisi olarak yorumladığı, 28 Şubat 1921 genel kurul toplantısında yaptığı açıklamada şunları söylüyor;
 "... gerçek şu ki son birkaç yıldır her iki ülke de emperyalist güçlerin elinde tarifsiz acılara katlanmak zorunda kaldı.….…, Türkiye, emperyalist hükümetler tarafından yağmaya karşı, onların en güçlü olanlarının bile ellerini çekmek zorunda bırakan bir canlılıkla direndi. İşte bu bizi Türkiye ile şimdiki müzakerelere çok büyük bir başarı olarak baktırır”. (7)
Lenin haziran 1920 de Komintern de konuşmasında, dikkatle okunması ve anlaşılması gereken, şunları söylüyordu;
""Japonya, İngiltere, Amerika ve Fransa arasında Türkiye, İran, Mezopotamya ve Çini parçalama üzerine öfkeli çekişmeler devam ediyor.

Emperyalizmin en belirgin özelliği bütün dünyanın şimdi gördüğümüz gibi bir sürü ezilen ulusla muazzam zenginliğe ve güçlü silahlı kuvvetlere sahip bir avuç ezen ulus olarak ikiye bölünmesidir. ...... Bu uluslar ya doğrudan doğruya sömürge bağımlılığı içindedirler, ya da örneğin İran , Türkiye ve Çin gibi yarı sömürge olan veya büyük bir emperyalist devletin  saldırısına uğrayıp yenik düşerek barış antlaşmaları yoluyla o devletin egemenliği altına girmişlerdir. Bu ayırım, yani ulusların ezen ve ezilen uluslar olarak birbirinden ayrılmaları fikri, bütün bu tezlere, daha önce yalnız imzamla yayınlanmış olanlara değil , Yoldaş Roy tarafından getirilenler de 'hakimdir. (41)
 Ocak1922 de Sovyetler’in Türkiye temsilcisi olarak atanan S.I Aralov , Lenin'in  sözlerini şöyle anlatıyor;
 "Türkler, ulusal kurtuluşları için savaşıyorlar. Bunun için  Merkez Komitesi, askerlik işlerini bilen birisi olarak sizi oraya gönderiyor. Emperyalistler Türkiyeyi soyup soğana çevirdiler, hala da soyuyorlar..." '  (12)
Stalin, ikinci dönem yazısında “”Doğuda Kızıl Ordu'nun başarıları, örneğin Türkiye'de, İtilaf ve müttefikleri aleyhinde tamamen savaşa dönüştü”” (13) diyordu.

Sun Yat Sen öğrencileri ile konuşmasında Çin le Türkiye'deki anti emperyalist savaşları karşılaştıran Stalin “Türkiye'de emperyalizme karşı savaş Kemalistler tarafında Anti- Emperyalist bir savaşla kısıtlanmış olarak sonuçlanırken”, (14) Çin'de bütünüyle popüler ve farklı bir ulusal karakter aldığını anlatıyor. 

Stalin aynı yazısında muhalefetin ""-Troçki, Zinoviev ve Radek- Türkiye ve Çin arasındaki önemli farkı görmediklerini , Kemalist devrimi, Toprak Devrimi ile karıştırdıklarını ve ayırım yapmadan her şeyi bir küme içine koyduklarını" (14)söyler. ( Türkiye'de de yapılan bu - anti emperyalist kurtuluş savaşını, toprak devrimi , hatta sosyalist devrimi olmadığı nedeniyle inkar etme yollarını aramak) 

Stalin bu farkı ve Türkiye'deki devrimi değerlendirirken, "“örneğin, Türk devriminin (Kemalistler) karakteristik özelliği, gelişiminin ilk aşamasında, burjuva-kurtuluş hareketi aşamasında, ikinci aşamaya, tarım devrimi aşamasına geçmek girişiminde bulunulmadan "ilk adımda" saplanıp kalması” (15) olarak açıklıyordu. 

Stalin aynı yazısında, “Ankara ve Canton emperyalizme karşı savaşırken bizim Çin de Cantona, Türkiye'de Ankara'ya yardım ederken haklı mıydık? Evet, haklıydık. Biz, haklıydık ve, Lenin'in izinden gidiyorduk. Kanton ve Ankara yürüttüğü mücadele ile emperyalizmin güçlerini dağıtıyor, emperyalizmi zayıflatıyor ve itibarını düşürüyor ve böylece de dünya devriminin merkezinin gelişimini, SSCB gelişimi kolaylaştırıyordu." (15)

Stalin bu değerlendirmelerinde Türkiye'deki savaşın anti-emperyalist kurtuluş savaşı olması yanında, bu savaşın Sovyetlerin gelişmesini kolaylaştırdığını, bu yöndeki önemini de belirtmiş oluyordu.

Dimitrov Balkanların Uluslararası Önemi yazısında şunları söylüyordu;
" savaştan önce olduğu gibi, Çanakkale emperyalistlerin kuklası olan, kokuşmuş Türk İmparatorluğunun elinde değil artık, (o) Sovyetlerin yardımı ile Avrupa Emperyalizminin boyunduruğundan kendini kurtaran , Yeni Türkiye'nin elinde..."" (16) 
" İngiliz Emperyalizminin maceracılığından kaynaklanan , Yunanlıların Anadolu'daki felaket yenilgisi, komşu ülkelerin hakim sınıflarında yeni arzular provoke etti". (16)
Dimitrov'un aktarılan başka bir değerlendirmesi ;
“Ellerinde silah büyük kan pahasına yurtlarından emperyalist istilacıları kovmayı başaran ve ulusal bağımsızlıklarını elde eden Türk ulusu, büyük bir gurur duymakta haklıdır”. (42)
Togliatti Sosyal Demokrasi ve Sömürge Sorunları raporunda, anti emperyalist mücadeleleri destekledikleri için Komünistlerle alay eden demokratlara aynı alaycı cevabında “” Muhakkak hatırlarsınız, sosyal demokrat beyefendiler bizle, ..Kemalizm'in İngiliz Emperyalizmine karşı savaşının devrimci önemi olduğunu, ve hakim ülkelerin proleterlerinin mücadelesine büyük oranda katkıda bulunabileceğini söyleyen, biz zavallı komünistlerle, dalga geçmişlerdi” (17) diyordu.

Günümüzdeki burjuva Milliyetçilerinin, etnikliğinden siyasi olarak kurtulamayan Marksist Leninistlerin!! ve şüphesiz ki Sosyalizm düşmanlarının yaklaşımları da farklı değil, zaten farklı olamaz. 

Komintern'in Aralık 1922 de yayınladığı - Komünist Balkan Federasyonunun Manifestosunda şunları söylüyordu;
""Emperyalist ittifak Devletleri, birbirleriyle mücadelelerinde Balkan devletlerini alet olarak kullandılar. Şimdi de ,çıkarları gerektirirse, bu devletleri Türkiye halkının milli kurtuluş mücadelesini bastırmak, Türkiye'yi iktisadi ve siyasi boyunduruk zincirinde tutmak, Boğazları ele geçirerek Yakın Doğu'daki durumlarını güçlendirmek için böyle davranmak zorundalar.
Yunanistan'ın yenilgisi ve Türk milli ordularının İstanbul'a doğru ilerlemesi Balkanlardaki durumu değiştirdi. Yunanistan'ın yenilgisi aynı zamanda İngiltere'nin yenilgisi oldu. İngiltere savaşta Yunanistan'ı destekledi ve onu, Anadolu'yu istila siyasetinin ileri karakolu olarak kullandı. Türkiyenin başarısı, ittifak Devletlerinden özellikle de İngiliz emperyalizminin boyunduruğundan kurtulma mücadelesi veren Türkiye halkının başarısıdır. Türkiye ve büyük emperyalist devletler arasındaki bu mücadelede Balkan halklarının iktisadi, siyasi ve milli çıkarları, emperyalist soyguncuların istilacı emellerinin karşısında ve Türkiye halkının yanındadır.
Başta İngiltere ve Fransa olmak üzere büyük emperyalist devletler Türkiye'den ne istiyor? Onu boyunduruk altında tutmak, kesin olarak sömürgeleştirmek ve aralarında paylaşmak istiyorlar. Kısa bir süre öncesine kadar Türkiye ye uyguladıkları siyasetlerde birbirleriyle mücadele eden İngiltere ve Fransa bugün, Türkiye halkının elde silah istilacıları kovaladığı ve milli bağımsızlığını tam olarak kazanmak istediği bir anda görüş birliğine vararak Türklere karşı birleşiyorlar. Amaçları, ortak güçlerle Türkiye'nin istila edilmesini ve boyunduruk altına alınmasını sağlamaktır.
İngiliz emperyalizminin, esasen tüm İttifak Devletleri emperyalizminin Anadolu'ya, Boğazlara ve Karadeniz'e yerleşmesi, Balkan halkları için ve Karadeniz kıyısında yaşayan diğer halkların özgürlüğü ve bağımsızlığı için büyük bir tehlike oluşturacaktır. üstelik bu, emperyalist İngiltere'nin Rusya halkının yüce cumhuriyetine karşı, devrimci Rusya'ya karşı vereceği mücadele için daha büyük yeni bir üsse kavuşması demek olur. (18)

Aynı şekilde, Konuya bir çok açıdan değinen, Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulunun 27 Eylül 1922 tarihindeki Türkiye Halkına Barış, Avrupa Emperyalizmine Savaş başlığında ki hitabesi şunları söylüyordu;
“” Galip İttifak Devletlerinin kapitalistleri, Türkiye halkını ölüme mahkûm etti. Türkiye'yi parçaladılar. Türkiye'nin çevresini kendi gücüne dayanarak varlığını sürdürme yeteneğinden yoksun bir dizi devletle sardılar. Bu devletler, İttifak Devletlerinin köpekleri olmaya ve her zaman Türkiye halkına karşı kışkırtılmaya mahkumdur. Türkiye'nin başkenti İstanbul, müttefiklerin savaş kampı haline geldi.
Kızıl Ordumuzdan cesaret alan Türkiye halkı, peş peşe savaşlardan bitkin düşmüş olduğu halde, silaha sarıldı ve üç yıl süren mücadele sonunda canını kurtarmasını bildi. İngiltere'nin donattığı Yunan ordularını kaçmaya zorladı. İstanbul ve Çanakkale Boğazı dışında, tüm Anadolu'yu yabancı ordulardan temizledi.
İngiliz emperyalizmi dünyayı yeni bir savaşla tehdit etmeye bir kez daha cüret ediyor. Tehditlerini gerçekleştirmeyi başarırsa sadece İngiliz ve Türk askerlerinin değil, daha başka halkların da kanları akacaktır.
Türkiye, İttifak Devletlerinin sırtına sapladığı hançerle yaşayamaz ve Rusya, kendi buğday ve kömür bölgeleri İngiliz donanmasının etki alanı içinde kaldığı sürece güvenlikte olamaz.
Türk hükümeti, işçilerin ve köylülerin hükümeti değildir;
Ama Türkiye işçileri, kendileriyle bu hükümet arasındaki ilişkiler ne olursa olsun, Türkiye'nin mücadelesinin yoksul bir köylü halkın uluslararası sermayenin köleleştirme çabalarına karşı verdiği bir mücadele olduğunu anladılar””” (19)

Komintern’in Dördüncü Kongresi Tarafından Kabul Edilen Taktikler Üzerine Tezler de “ Hindistan, Mısır, İrlanda ve Türkiye’deki ulusal kurtuluş hareketleri örneği, sömürge ve yarı-sömürge ülkelerin, emperyalist güçlere karşı gelişen devrimci hareketin sıcak yatağı olduğunu göstermekte ve verili durumda nesnel olarak burjuva dünya düzeninin tüm varlığına karşı işleyen devrimci direnişin tükenmez rezervlerini temsil etmektedir “(20) deniliyordu

Komünist Enternasyonal Üçüncü Kongresi, 22 Haziran - 12 Temmuz 1921 de
"Söz konusu komite, 1919 yılında kurulmuş olan devrimci Müslümanlar komitesidir. Bu komite, Türkiye, Mısır, Trablusgarp, Fransız sömürgeleri ve Hindistan'da çalışmalar yapıyor. Tekrar ediyorum, bu komünist bir örgüt değildir. Ama Müslümanların köleleştirilmesine karşı, emperyalizme karşı mücadele eden bir örgüttür" diyor .(21)
Şu yukardaki, o zaman yaşayan,  Marksist Leninist alıntılara bakarak bu savaşın Anti emperyalist Kurtuluş savaşı olup olmadığı konusunda hala kafası karışık olanın, yukarıda bu değerlendirmeyi yapanların "doğru" olup olmadığı konusunda "şüpheleri" olması gerekir. Onlara tavsiyemiz , zamanlarını fazla boşa harcamamaları ve açıkça (90 sene sonra dedikodular ve varsayımlar temelinde değerlendirmeler yapan) Burjuva Milliyetçileri , ya da Fikret başkaya gibi Sosyalizm düşmanlarının saflarında yer almaları olacaktır.

Yeteri kadar kitapların olmadığı 1976 da bir grup olarak , olumlu yaklaşım gösteren bir harekete önerdiğimiz gibi; " değerlendirmenizin doğruluğunu Lenin'den, Stalin'den, ve diğer MLlerden "kaynaklarla" ve alıntılarla "destekleyin" "kanıtlayın",  "öğrenmeye" ve " ikna olmaya" karşı değiliz."

Marksist Leninistler burjuva ideologlarını ve çarpıtmalarını "kaynak  olarak" almazlar, özellikle , sözü geçen konuda Lenin ve Stalin gibilerin değerlendirmeleri varsa, onların yerine Burjuva ideologlarını kaynak olarak almak, bizim tercihimiz olamaz.

3 - Bu savaşın gerek Sovyetler Birliği ve gerekse halkların mücadelesi açısından önemi konusunda Marksist Leninistlerin değerlendirmelerine bakalım.

Lenin Sovyetlerin extra-ordinary Tüm Rusya Kongresinde şunları söylüyordu; 
“Onlar (emperyalistler) Rusya'yı yıkmak için bir süredir uğraşıyorlar ve saldırmak için bir süredir düşünüyorlar….Şimdi İngiltere'nin Türkiye'ye Baküyü vererek bizi hammadde den mahrum bırakıp boğmayı hedefleyen bir antlaşması var. İngiliz askerleri Rusya'ya güneyden saldırmaya hazırlar, Çanakkale'den, ya da Bulgaristan ve Romanya'dan. Sovyet Rusya'yı çembere alıyorlar ve tüm dünya ile ekonomik bağlantımızı kesmeye çalışıyorlar" (27)
Konuya genel açıdan baktığımızda Türkiye'deki Ulusal Kurtuluş Savaşı ile Sovyetlerin emniyeti ve ayakta kalabilmesi arasındaki kopmaz diyalektik bağlantıyı kuramamak için, ya dar kafalı olmak gerekir, ya da bunun bilincinde olup hem Sovyetlere hem de Ulusal Kurtuluş Savaşına nefret duymak gerekir. 

Türkiye'deki Ulusal Kurtuluş Savaşının Sovyetler açısından önemi üzerine, Lenin, Michael Farbman la röportajında "Bizim Ortadoğu politikamız Rusya'nın ve onunla birlikte bir dizi federe devletlerin en gerçek, acil ve hayati çıkarı meselesidir" (22) sözleri bu konuda oldukça geniş içeriğe sahip. Bu nedenle Lenin, aynı röportajda ulusal kurtuluş savaşının sonuca ulaşmasının, "bu savaşı uluslararası politikanın en önüne koyan çatışma ve farklılıkların da sonu olabileceği konusundaki umutlarımızın ne derecede doğru olduğunu yakın tarih gösterecektir” (22) diyerek vurguluyordu.

Lenin, Bir Çeşit Vergi Üzerine raporunda “Dokuz ve onuncu kongreler arasındaki dönem, nerdeyse tamamen savaş dönemiydi. Bildiğiniz gibi geçenlerde Polonya ile bir anlaşma imzaladık, ve bir kaç gün önce, Türklerle bir barış anlaşması imzaladık, bu (Türkler ile olan barış anlaşması), tek başına, bizi Kafkasya'da bitmez tükenmez savaşlardan kurtaracaktır" (23) diyordu. Lenin'in diğer değerlendirmeleri ile bir bütünlük olarak ele alırsak, Lenin bu “savaşlardan kurtulmayı” sadece “barış” ın kendisine değil, bu barışla beraber olacak gelişmeleri de hesaba kattığını görebiliriz; emperyalistlerin Sovyetlerin Güneyinde yeni bir savaş cephesi açamayacağı, emperyalizme karşı bir ittifakın oluşması gibi. 

Savaşın emperyalist siyasetin değişik biçimlerde devamı olduğu gerçeğini göz önüne bulundurursak, Komintern'in , Moskova'daki ikinci kongre manifestosundaki şu sözler, burjuva uydurukçuları için anlam taşımaz, ama bir Marksist Leninist için çok şey söyler;
"Türk halkı, Londra despotları tarafından kendileri için düzenlenen aşağılayıcı barış şartlarına uymayı reddetti. Bu şartları zorla uygulatmak için İngiltere Yunanistan'ı Türkiye'ye karşı silahlandırdı ve kışkırttı."
İkinci bölümde değindiğimiz Stalin'in şu değerlendirmesi, bu bölüm için de önemli bir kaynak olduğundan tekrarlamakta yarar var ;
“”ulusal sorunun genişlemesi, tüm yeryüzünü önce küçük kıvılcımlar, daha sonra kurtuluş hareketi aleviyle tutuşturan genel sömürge sorunu durumuna geliştiren ikinci etken de, emperyalist grupların Türkiye'yi paylaşma ve devlet olarak varlığına son verme girişimleridir. Müslüman halklar arasında, en gelişmiş devlet olan Türkiye, buna katlanamazdı; savaşım bayrağını kaldırdı ve emperyalizme karşı Doğu halklarını kendi yöresinde topladı.”” (8)
Stalin, ikinci dönem yazısında, “İkinci dönem, İngiliz Fransız Amerika koalisyonunun Alman emperyalizmini yenmesi ve Sovyet Rusya'yı yıkma çalışmalarına koyulduğu zaman başladı. Uluslararasında, bu dönem Sovyet Güçleri ile Entante güçlerinin açık savaş dönemi olarak açıklanabilir” (13) diyerek, emperyalistlerin savaşlarının asıl hedefinin Sovyetler olduğunu ve bu bağlamda (diğer değerlendirmeleriyle bir bütün içinde alınırsa) gelişen halk hareketlerini de yok etme olduğunu belirtiyor. Bu stratejik olarak bütünleştirilmiş ve aynı zamanda ideolojik farklılığı ortaya koyan değerlendirme Komintern in 7 Nisan 1921 tarihli Yunan Türk Savaşı yazısında daha açık görünüyor.
""Bolşeviklerin mücadele yöntemine karşı Sosyal Demokrasinin en çok başvurduğu savlardan biri de, Bolşeviklerin yarı-feodal "devrimci" Kemal Paşa ile ittifak yaptıkları, böylece emperyalist - "Bonapartçıları" olduklarını kanıtladıkları ve artık kendilerine proleter hükümeti demeye hakları olmadığıdır. Rus proletaryasının bu "iyi niyetli" dostları, dünyanın tek işçi hükümetinin kapitalist dünyaya karşı mücadelesi ile, Rus devletinin İttifak Devletleri emperyalizmine karşı mücadelesi arasındaki farkı göremiyorlar.
" Yunanlılarla Türklerin arasındaki savaş da öyle ikinci dereceden bir savaş sayılmamalıdır. Çünkü bu savaş İttifak Devletlerinin Sovyet Rusya'ya karşı yürüttüğü inatçı mücadelenin bir uzantısıdır.............Ankara'nın burjuva devrimci hükümetiyle ittifak olanağı kendiliğinden ortaya çıkmaktadır. Bu hükümet de emperyalizme karşı mücadele ediyor.
Güçlerinin bilincinde olan Kemalistler, İttifak Devletleri emperyalizmine karşı mücadeleyi sürdürecektir. “(24)
Komintern 21 Eylül 1922;
"Kemal Paşa, Sovyet hükümetinin çağrılmadığı hiç bir barış konferansına katılmayacağını bildirdi. İngiltere'nin boğazladığı, Fransızların da terk ettiği Türkiye, Sovyet Rusya'nın safına itiliyor. Böylece Kemal Paşa'nın İngiltere ile mücadelede, hem Fransız emperyalizminin himayesinde hem de proleter Rusya ile müttefik olması biçimindeki çelişme de çözülmektedir. (28)" 
Doğu Meselesi Üzerine Tartışma da “Komünist Enternasyonal'in II. Kongresinde kabul edilen tezlere göre sömürge ve yarı-sömürge ülkelerdeki Ulusal hareket nesnel olarak ve dayandığı temel açılandan devrimci bir savaştır; bu niteliği ile de dünya devrim mücadelesinin 'bir parçasını oluşturmaktadır.””” (26) diyen, Komintern den, Roy , 14 Ekim 1922 tarihli Türk Zaferi ve Doğu yazısında, Ulusal Kurtuluş Savaşının önemini '"bir Doğu milletinin, başarıyla direnme yeteneğini kanıt­laması, işte sırf bu olgular bile, kölelik altındaki tüm halklar için önemli bir cesaret kaynağı oluşturmaya yeter. ..Yakın Doğudaki bu çatışmanın kesin sonucu ne olursa olsun, Doğu halkları ve özellikle Hindistan üzerindeki siyasi ve manevi etkisi çok büyük olmuştur “(9) diyerek özetler. 

Aynı şekilde, Kominternden, Bolgar, Yakın Doğuda Bunalım yazında bu öneme şöyle değinir. 
“ “”bundan böyle İngilizlerle Türkler arasında açık çatışma aşamasına dönüşmekte olan Yunan - Türk savaşıdır. Bütün bunlar sorunu daha geniş boyutlara ulaştırıyor. Bu sorun, neredeyse emperyalist siyasetin en açık, en çarpıcı örneği olmuştur ve hem geçmiş dünya savaşını anlama hem de dünya çapında yeşeren yeni çatışmanın tohumlarını kavrama açısından özel bir önem taşır.
Türklerin zaferi ve Yunanlıların yenilgisinin bir sonucu olarak Bulgaristan'ın güçlenmesi, bunların Romanya ve Yugoslavya üzerindeki etkileri, Balkanlardaki bunalımı geçici bir çözümle dinmeyecek biçimde keskinleş tiren son derece önemli etkenlerdir."" (25)
Komintern'den Kabakçıyef Balkanlarda Durum yazısında şunları söylüyordu;
“””Yunanistan'ın yenilgisi aynı zamanda, İngiliz emperyalizminin de yenilgisidir. Çünkü Türklerle savaşta Yunanistan'ın arkasında İngilizler vardı. ittifak Devletlerinin, özellikle de İngiliz emperyalizminin Balkanlardaki ve Anadolu'daki durumu, Yunanistan'ın yenilgisi ve milli Türk ordularının İstanbul'a ilerlemesi sonucu zayıflamıştır. Bu, emperyalizmin ve karşı-devrimin Balkanlardaki devrimci harekete Güneyden saldırma tehlikesini azaltıyor.
Ama İttifak Devletleri, Balkan devletlerini yeniden bir savaş ve hanedan birliğinde toplamaya çalışıyorlar. Amaçları, bu birliğin yardımıyla Balkan halklarını Türkiye'ye ve Rusya'ya karşı savaşa zorlamaktır.
Milli Türk ordularının başarıları İngiltere'nin sömürgeler üzerindeki egemenliğini sarstı, tüm Doğu halklarının özgürlük mücadelesini canlandıran itici bir güç oldu. İstanbul ve Anadolu'da, Avrupa emperyalizmine karşı mücadelede, Balkan halklarının doğal müttefiki olacak bağımsız bir Türkiye'nin kurulması, Avrupa emperyalizminin sömürgeleştirdiği Balkan halklarının son derece yararınadır.
İngiltere, "Boğazların serbestliği" şiarıyla Boğazların ve İstanbul'un tek hakimi olmak, Karadeniz'i bir İngiliz gölüne dönüştürmek istiyor. Böylece hem Sovyet Rusya'ya karşı mevzilerini sağlamlaştıracak hem de Yakın Doğudaki sömürge egemenliğini güvence altına almış olacak. Boğazların İngiltere tarafından işgal edilmesi, Karadeniz kıyılarında yaşayan halkların, dolayısıyla özellikle Balkan halklarının çıkarları ve bağımsızlığı açısından korkunç derecede büyük bir tehlike oluşturmaktadır. Bu nedenle Balkan halkları, Türkiye'nin Avrupa emperyalizmine karşı bağımsızlık için verdiği mücadeleyi desteklemek zorundadırlar.”” (28)
Kabakçıyef, Türkiye ve Trakya Sorunu yazısında bu önemi şöyle tekrarlıyordu;
""Komünist Enternasyonal ve komünist partileri, tüm sömürge ve yan-sömürge halklarının emperyalizme karşı mücadelesini destekler. Balkan komünist partileri de, Avrupa emperyalizmine karşı çıktığı, dolayısıyla da devrimci bir nitelik taşıdığı sürece Türk ulusal hareketini desteklemektedir ve desteklemeye devam edecektir. Ama bu hareket yabancı halkları istila etmeye, boyunduruk altına almaya başladığı an, yani Türkiye, Boğazlar ve İstanbul üzerindeki egemenliğiyle yetinmeyerek Trakya'yı da istila etmeye kalkıştığı an, bu harekete kararlıkla karşı çıkacaklardır."" (29)
Bu alıntılar Türkiye'deki Ulusal Kurtuluş Savaşının gerek Sovyetlerin Savunması ve ayakta kalabilmesi açısından, gerekse Doğu ve Balkan haklarının mücadelesi anlamında önemini vurgulayan Marksist Leninist değerlendirmelerdir. 

Başlangıçta değindiğim gibi, “Kaynak” seçeneği, objektif ya da sübjektif yaklaşıma ve en önemlisi ideolojik anlayışa ve amaçlara bağlıdır. Kaynak seçeneği burjuva ve sosyalizm düşmanları olursa, farklı bir “ ikincil gerçek”, daha doğrusu “ sahte gerçek” anlayışın ortaya çıkması kaçınılmazdır. Bunun yanında,  Marksist Leninist bir değerlendirmede, gericileri, liberalleri, Fikret Başkaya ve benzerleri gibi sosyalizm düşmanlarını "Kaynak" olarak kullanmak, onları MList değerlendirmelerde  "otorite" olarak kabullenmek ve onaylamakla eşdeğerdir. 

4-Son olarak da Burjuva devrimci yönü ve Türkiye halklarının modernleşmeyle tanışması konusuna değinelim. 

Lenin "Devlet ve devrim" de (bırakalım Ulusal Kurtuluş Burjuva Devrimini) 1908 Devriminden bahsederken; "" Eğer biz yirminci yüzyılın devrimlerini örnek olarak alırsak, Şüphesiz ki, Portekiz ve Türk devrimleri ni burjuva devrimleri olarak Kabul etmek zorundayız " (30) der. 

Lenin Ulusların Kendi kaderini Tayin hakkı yazısında " Rusya, İran, Türkiye ve Çin deki devrimler, Balkan savaşları - bu bizim "Oryent" imizin, bizim dönemimize ait dünya olaylar zinciridir. Ve sadece kör bir adam bu olaylar zincirinin bağımsız ulusal devletler ve ulusal birlik oluşturmak için çaba gösteren bir dizi burjuva -demokratik ulusal hareketlerinin uyanışı olduğunu göremez..`` diyordu. (31)

Stalin'e göre Burjuva Devrimci Kemal Hükümeti Emperyalizme karşı silahlı mücadele sürdürüyor. 

Stalin, “Beklentiler” yazısında şunları söylüyordu;
 “” Üç yıl önce Doğunun ezilen ülkelerinde devrime ilgisizliği izledik, şimdi Doğu karışmaya başladı, ve emperyalizme, Entant e karşı yönelen bir sürü kurtuluş hareketlerine şahit oluyoruz. Kemal Hükümeti şeklinde, Entante ye karşı silahlı mücadele sürdüren, Burjuva Devrimci bir Hükümet, devrimci bir çekirdeğimiz var
Üç yıl önce Doğu'nun harekete geçebileceğini hayal etmeye bile cesaret edemedik; şimdi Doğu'da, burjuva devrimci Türkiye biçiminde bir devrimci çekirdeğe sahibiz”. (32)
Komintern Altıncı Kongre Tutanağında Andrew Rothstein şu değerlendirmeyi yapıyordu;
"Çizilen tablo, savaştan sonra Türkiye'nin mali sermayenin denetimi altına girmesine Ankara'nın nasıl isyan ettiğini gösterecek yerde, İstanbul'un İngilizler tarafından işgal edilmesini vurguluyor. Bu işgal, emperyalizmle sömürge halkları arasında görülen savaş sonrası çatışmaların en belirleyici örneği olarak gösteriliyor. Oysa, olgular bunun tam tersinin doğru olduğunu kanıtlamaktadır. Doğru bir tablo çizmek için Ankara'nın isyanı vurgulanmalıydı. Ankara'nın isyanı, yabancı mali sermayenin Türkiye'yi sultanlık aracılığıyla sömürmesine karşı Türk burjuvazisinin ve küçük burjuvazisinin köylülük tarafından desteklenen yanıdır." (45)
Arnavutluk Sosyalist Parti yayını, Zeri Populit Türkiye'nin bağımsızlığının ciddi bir şekilde tehlikeye düştüğü , ülkenin emperyalistlerce parçalanıp bölünmesi döneminde Türkiye'nin kurtuluş mücadelesini ve orta çağ boyunduruğundan kurtulup , halifeliği yıkarak, laikliği kurarak vs. modernleştiği içeriğinde yıldönümü kutlaması yayınlar. (33) 

Enver Hoca 8. Parti kongre Raporunda şunları söylüyordu;
"Arnavut halkının, büyük cesaret ve demokratik ilerici fikirlerden esinlenerek Türkiye'yi ve cesur halkını, diğer halkları Sultanın imparatorluğunu karakterize eden kölelik kompleksinden özgürleştiren, Türk ulusunun birliğini ve gerçek bağımsızlığını pekiştiren ve Türkiye'yi demokrasi ve ilerleme yoluna başlatan Mustafa Kemal Atatürk'e özel hayranlığı ve saygısı vardır. Arnavut halkı , Arnavut halkının zorbası olan Kral Zog'a karşı çıkan Kemal Atatürk'ün, Arnavutluk'a karşı duyduğu iyi niyetinin farkındaydı. .....
Seçkin bir demokrat olarak, Osmanlı İmparatorluğunu ve Hilafeti yıkıp yeni demokratik Türkiye kuran Türk halkının büyük lideri Mustafa Kemal Atatürk'e onur ve saygı duyuyoruz. Halklarını ezip haklarını çiğneyen ve sömürgeciliği canlı tutan, sahte sözlerle kaplanmış bütün sahte demokratlar ve sahte sosyalistler, Osmanlı İmparatorluğu'nun "Gordiyon düğümünü" kılıcıyla kesen Kemal Atatürk örneğini takip etsinler""" (34)
Sosyalistler “ diyor Lenin, “ilerici toplumsal sınıfları gerici sınıflara karşı desteklerler” (35)

Mutlakıyete ve feodalizme karşı savaşın ilerici niteliği tartışma götürmez. Lenin Sosyalizm ve Savaş ta “"...bu savaşların başlıca içerikleri ve tarihsel anlamları, mutlakıyeti ve feodalizmi devirmek, hiç değilse bu kurumların temelini sarsmak ya da yabancı boyunduruğundan kurtulmaktı. Onun içindir ki, bu savaşlar ilerici savaşlardı ve bu gibi savaşlar verilirken bütün içten devrimci demokratlar ile sosyalistler, feodalizmin ve mutlakıyetçiliğin temellerini yıkan ya da en azından bu temelleri sarsan, ya da yabancıların baskısına karşı savaşım veren tarafa daima sevgi duymuşlardır” (44) diyerek , önemli bir Sosyalist tavra işaret ediyor. 

Ulusal Kurtuluş savaşı yürüten Burjuva Devrimci Türkiye, Osmanlı hanedanlığından, halifelikten kurtulup, “feodal sisteme karşı savaşım içinde, yeni ulusların milyonlarca insanını uygar yaşama yükselten” (36 ) bir cumhuriyet kurdumu ? Kurdu.

Bu ilerici ve işçi sınıfının çıkarları doğrultusunda bir gelişim miydi?

Bunun isçi sınıfı açısından önemi ne, soralım Lenin'e, “” Sınıf savaşımının ve sınıfları baskı altında tutmanın daha geniş, daha özgür, daha açık bir biçimi, proletaryanın genel olarak sınıfların ortadan kalkması için yürüttüğü savaşımı büyük ölçüde kolaylaştırır.""(37).

Birde Stalin'e soralım, Stalin Proleter Sosyalizmi yazısında aynı konuyu şöyle açıklıyor; 
""Siyasi özgürlük, en iyi ve en tam haliyle bir demokratik cumhuriyette sağlanır, elbette ki, kapitalizm koşullarında ne kadar sağlanabilirse. Bu nedenle, proleter sosyalizmin bütün savunucuları, sosyalizme [geçişte] en iyi "köprü" olarak, bir demokratik cumhuriyetin kurulması için mutlaka çaba gösterirler. (38)
Lenin Devlet yazısında şunu söyler “Evet Marksistler için , Engelsin vurguladığı gibi “”tıpkı bir krallıkta olduğu "kadar", demokratik bir cumhuriyette de, devletin "bir sınıfın bir başka sınıfı baskı altında tutmasına yarayan bir makine"den başka bir şey”” değildir. Ancak Engels, bunu söylerken, “bu sözleriyle hiçbir zaman, bazı anarşistlerin "anlamlaştırdıkları" gibi, baskı biçiminin şöyle ya da böyle olmasının proletarya bakımından önem taşımadığını anlatmak istemez.`` (30) “”Demokratik cumhuriyet ve genel oy hakkı, feodalizm ile karşılaştırıldığında, son derece büyük bir ilerleme idi: bunlar, proletaryanın bugünkü birliğini ve dayanışmasını gerçekleştirmesini, sermayeye karşı sistemli bir mücadele vermekte olan kadroların sağlam ve disiplinli olmasını mümkün kıldı......... Burjuva cumhuriyeti, parlamento, genel oy - hepsi toplumun dünya ölçüsündeki gelişmesi yönünden büyük gelişme demektir.”” (40)

Bu Kadın hakları konusunda olumlu bir ortam, ileri bir adım mıydı?
Bu dini gericilere karşı ilerici bir adim mıydı?
Bu medreselerden, çağdaş eğitime doğru ileri bir adım mıydı?

Simdi bu somut gerçekler ışığında Burjuva Devrimci Kurtuluş Savaşı, Türkiye'yi feodal gerici bir yapıdan, kısıtlıda olsa modern bir yaşama geçişi sağladığı konusunda şüphe olabilmesi için sübjektif ve sinsi bir yaklaşım olması gerekir. 

SONUÇ 

Yukardaki Marksist ve Leninistlerden alıntılar açık ve net bir şekilde savaşın Burjuva Devrimci Ulusal Kurtuluş hareketi , ve özelde Sovyetler , genelde diğer halkların mücadeleleri anlamında önemli bir tarihi olay  olarak değerlendiriyor. 

Sadece Lenin'den “Türkiye, emperyalist hükümetler tarafından yağmaya karşı, onların en güçlü olanlarının bile ellerini çekmek zorunda bırakan bir canlılıkla direndi”, ve Stalin'den “Kemal Hükümeti şeklinde, Entante ye karşı silahlı mücadele sürdüren, Burjuva Devrimci bir Hükümet, devrimci bir çekirdeğimiz var “sözleri, bir Marksist Leninist için konu üzerine yapacağı değerlendirmeye yeteri kadar açıklama getiriyor. 

Kaynak olarak alınan burjuva ideologların sinsiliği, onların sosyalizme, Leninizm'e olan kin ve nefretlerinden kaynaklanan, onların Lenin ve Stalin'in, Komintern'in, Enver Hocanın değerlendirmelerinin, YANLIŞ olduğunu dolaylı olarak gösterme amaçlarından kaynaklanmaktadır.

Yazılarda kullanacağımız "istatistik" lerin bile kaynağının seçiminde, ustaların değerlendirmelerini şüpheye düşürmeyecek devrimci bir uyanıklık ve titizlik göstermek, Marksist Leninist sorumluluktur. 

Yukardaki alıntılara bakarak, Lenin ve Stalin dahil bütün Sosyalist önderlerin YANLIŞ ve HATALI olduğunu – söylemeye bile cüret edemeden- burjuva ve sosyalizm düşmanı kaynaklara dayanarak, Lenin ve Stalin'in, değerlendirmelerinin tam zıt tını,  savunarak, dolaylı olarak kanıtlamaya çalışmak, bir sosyalistin değil, burjuvanın taktiği olabilir.

Eğer onlar – biri değil hepsi- kendi yaşadıkları ve direk olarak ilgilendikleri önemli bir konuda yanlış değerlendirme yapmışlarsa, onların yaptıkları diğer değerlendirmelerde yanlışlık aramamak için bir neden olabilir mi? Şüphesiz ki olamaz. Eğer hepsi –bir koro halinde- yanlış idiyse, onlara inanmak ve onları takip etmenin hiç bir nedeni kalmaz.

Kısacası, eğer bu anlayışa sahip olursak, o zaman Marksizm Leninizm'den bahsetmeye, onu savunmaya gerek kalır mı? Eğer hepsi birden yanlış idiyse, ve bunu böyle Kabul ediyorsak, bizlerin de hep birlikte, Leninizm'in tarihe karıştığını, onu savunanların dogmacı olduğunu dolaylı ya da dolaysız iddia edenlerin saflarına geçmememiz için bir neden var mı? 

Seçenek ya Marksizm Leninizm ya da Burjuva İdeolojisi, ikisinin ortası yoktur. Dayanacağımız kaynaklar ya Marksist Leninistler, ya da gericiler, emperyalist, burjuva aydınları ve dönekler dir. Bu seçeneğimizde bizim ideolojimizin pratikte yansımasından başka bir şey değildir.

Bu nedenle, Marksist Leninistlerin `kaynak` olarak seçenekleri ve vazgeçmeyecekleri tercihleri her zaman Marksist Leninistler olacaktır, gericiler, dönekler ve burjuva ideologları değil.

Bütün Marksist ve Leninist önderlere göre, Türkiye'de 1919 -1923 arası mücadele, emperyalizme karşı verilmiş, bir kurtuluş savaşıdır. Türkiye halklarını dini feodal gericilikten kurtarmış, Cumhuriyetle ve modernlikle tanıştırmış, kısıtlıda olsa bir burjuva devrimidir. Türkiye'deki burjuva tarihsel ilerici rolünü oynamış, ve devamında kaçınılmaz olan tarihsel gerici rolüne dönüşmüştür. 

Bu gerçeğin, dışındaki değerlendirmeler, yukarda açık ve net bir şekilde ortaya konulan Marksist Leninistlerin değerlendirmeleriyle, sınıfsal doğası nedeniyle çelişkiye düsen burjuva değerlendirmelerdir. Ve en önemlisi bu uydurmalar Stalin'e, Lenin'e ve Komintern'e dolaylı olarak sinsice saldırılardır. Troçkistler yıllardır Komintern'in "Stalinist" olduğu yönünde açıklama yapıyorlar. Onların asıl saldırılarının Sovyetler ve sosyalizm olduğu gerçeğine göz kapayıp, Komintern'in de " yanlış" olduğu konusunda şüpheler yaratmak, Troçkizm'e hizmet etmektir. 

Marksist Leninistlerin kaynak olarak TERCİHİ her zaman Marksist Leninistlerdir, burjuvalar değil.

Erdogan Ahmet

11/28/2017 – 12/3/2017


Notlar

* Türkiye'de yazılan saçmalıklara bakarsak, Mustafa Kemal in tek başına bir sınıf olduğunu bile iddia edebilecek “bilgiçler” i okumak kaçınılmaz gibi görünüyor. Kurtuluş savaşı devam ederken bile onu destekleyen sınıflar - tefeci-tüccar, toprak ağaları ve ulusal burjuvazi- arasında “egemenlik” mücadelesi devam ediyordu. Ulusal Burjuvazinin cılız egemenliği 40 lara doğru Kompradorlara kaydı, 61 de Ulusal burjuvazi egemenlikte son hamlesini yaptı, 71 de Komprador burjuvazi , “Kemalistlerin!”elinden egemenliği bir daha geri kaybetmeyecek şekilde ele geçirdi. 81 de, gelişen devrimci mücadeleye karşı darbeyle, egemenliğini güçlendirdi, devamında işçi sınıfını bölme faaliyetleri ile egemenliğini pekiştirdi. Birden fazla hakim sınıfların olduğu sistemlerde, egemenlik mücadelesi kaçınılmazdır. (bu değerlendirme bir sürü verilere dayanmıyor, sadece kendi görüşüm , ve bu yaştan sonra konu üzerine araştırma yapmağa gerek duymuyorum. Bu nedenle , konu üzerine polemiğe girmeye de gerek duymuyorum. Bilgi alış verişi temelinde tartışmaya her zaman açığım)

** Troçkinin Konu Üzerine mektubu, Leon Trotsky, Secret memo to Lenin, Zinoviev et al. June 1920

*** Kurtuluş Savaşı üzerine burjuva çarpıtma yazılarının başlangıcı ve   kaynakları, troçkist'lerin, özellikle ABD eğitimli eski Meksikalı Troçkistlerin, Meksika'nın "Kemali " olarak isimlendirilen, Kardenası "gerici anti-emperyalist " olarak eleştirilerine ve onların yaklaşım ve  kaynaklarına dayanır. Bunlarda gene çoğunlukla ABD de eğitim alan ve  bu kaynakları temel alan Türkiyelilerin 80 ve 90 lardaki "tez" lerine dayanır.

EK 1

EK 2
“Milli Mücadele”, Kemalistler ve Bolşevikler: Doğrular ve Yanlışlar - Garbis Hocanın Yorumu üzerine Aralık 15, 2017

Kaynaklar

    1. Lenin, Savaşa ve “ata” topraklarının savunmasına karşı Marksist Tutum
    2. Chicherin, Foreign Policy
    3. Lenin, Theses On The Present Political Situation May 13, 1918
    4. Lenin, Fourth Conference Of  Trade Unions and Factory Committees Of Moscow
    5. Lenin, Tenth Congress of the R.C.P.(B.)
    6. Stalin,  Shakty Affair
    7. Lenin, Speech At A Plenary Meeting Of The Moscow Soviet Of Workers’ And Peasants’ Deputies
    8. Stalin, Ulusal Sorun Konusunda Partinin İvedi Görevleri  
    9. Roy, Komintern Türk Zaferi ve Doğu
    10. Stalin, Concerning the International Situation
    11. Chicherin, Foreign Policy
    12. S.I.Aralov, Bir Sovyet Diplomatının Türkiye hatıraları
    13. Stalin, Three Years of Proletarian Dictatorship, Second Period
    14. Stalin, Talk with Students of the Sun Yat-Sen University
    15. Stalin, The International Situation and the Defence of the U.S.S.R, About China
    16. Dimitrov, The European War and the Labour Movement in the Balkans
    17. Togliatti, Social Democracy and the Colonial Question report with Ercoli
    18. Komintern,  Komünist Balkan Federasyonunun Manifestosu Aralık 1922
    19. Komintern, Komünist Enternasyonal Yürütme Kurulu  Eylül 1922
    20. Komintern, Dördüncü Kongresi Tarafından Kabul Edilen Taktikler Üzerine Tezler Aralık 1922
    21. Zinovyev, Komünist Enternasyonal Üçüncü Kongre Tutanağı
    22. Lenin,  Interview Given to Michael Farbman October 1922
    23. Lenin, Report on the Tax in Kind
    24. Komintern , Yunan Türk Savaşı
    25. A. Bolgar, Komintern,  Yakın Doğuda Bunalım
    26. Roy, Komintern, Doğu Meselesi Üzerine Tartışma
    27. Lenin, Speech On The International Situation
    28. H. Kabakçıyef, Komintern - Balkanlarda Durum
    29. H. Kabakçıyef, Komintern- Türkiye ve Trakya Sorunu
    30. Lenin, Devlet ve Devrim , Paris Komünü Deneyimi
    31. Lenin, Rusyada Ulusal Sorunun Somut Özellikleri
    32. Stalin, Three years of Proletarian Dictatorship, Prospects
    33. Zeri populit, Marked Day in the History of the Turkish People
    34. Enver Hoca, From Comrade Enver Hoxha's Speech
    35. Lenin, Rusya Sosyal Demokratların görevleri
    36. Lenin, İkinci Enternasyonel in çöküşü
    37. Lenin, Devlet ve Devrim,  Marksın İç Savaş ının 1891 Önsözü
    38. Stalin, Anarşizm mi Sosyalizmmi ?, Proleter Sosyalizmi
    39. Lenin, Federatif Cumhuriyet, Merkezi Cumhuriyet
    40. Lenin, Devlet – Sverdlov Üniversitesinde verilen bir Ders
    41. Lenin, The Second Congress Of  The Communist International  July 23, 1920
    42. Velikov, Kemalist İhtilal ve Bulgaristan
    43. Komintern, Documents of Second Congress, Manifesto
    44. Lenin, Sosyalizm ve Savas
    45. Rothstein, Komintern - Sömürgelerde Devrimci Hareketin Sorunları 1928
İlgili yazılar

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.