Header Ads

Header ADS

Burjuva Ideolojisi nedir – Değişgen olmayan özü ve değişgen özgül toplumsal anlayış üretimi , günümüz Türkiyesi ve bu bağlamda “Kemalizm” konusu üzerine

Türkiye'deki ezbercilik ve bu nedenle, içeriği ve işlevi anlaşılmamış her konuda ya siyah ya beyaz, ortası olamaz anlayışı, en hızlı solcu olduğuna gönülden inananları bile,  burjuva ideolojisi saflarına itmektedir.

Ezbercilik ve keskin devrimci sekterlik, Burjuva ideolojisinin ne olduğu - “özü” ve nasıl işlev gördüğünü – özgül döneme uygun toplumsal anlayış üretimi- kavrayamadığından, özgül değişimleri de, ayni sekterlikle ve genellikle “ siyasal bağımsızlığı koruma”, “bağımsız sınıf tavrı”, “birinin kuyrukçuluğunu yaparak diğerine karşı gelme” gibi, özünde önemli olan amaiçeriğinden kopartılıp, somut şartların değerlendirilmesi doğru yapılmadığı ve emekçi halkların çıkarları göz önüne alınmadığında, bütün hızlılıklarına rağmen son tahlilde kendisini burjuva ideolojisi ile buluşturur.

Ezberci Yaklaşımın ciddi sonuçları  üzerine

Lenin Cunovu eleştiren Kautskynin sözlerini değerlendirirken “""Bu, ilk bakışta alkışlanacak bir yanıt gibi geliyor. Ama, aslında, …, daha iyi maskelenmiş (bu bakımdan da daha tehlikeli) "" diye yorumluyor. Yani sözlerin hızlı solcu gibi süslenmesi ve keskin olması onu doğru yapmıyor, tam tersine gene Leninin sözleriyle “””….anlamını kavramaksızın, üzerinde düşünmeksizin bir sloganı papağan gibi yineleyen kişiler için, anlamını tahlil etmeksizin ezberleyen kişiler için her slogan "haince"dir ve her zaman öyle olacaktır”””..  (1)

Yukarda Lenin, söylenilenin “yanlış olduğunu değil”, ezberci bir şekilde içeriğinden boşaltıldığı, özgüllüğü göze alınmadan “sloganlaştırıldığı için, yanlış ve haince olduğunu belirtiyor. Yani sonuçta, bu anlamda teorinin revize edilmiş olduğunu vurguluyor.

Bu yaklaşımı Lenin, "Aptalın aceleci hızı, hız dan yoksundur" (2) yazısında " Revizyonizm - Marksizm'in revizyonu- bugün, proletarya ve  işçilerin yozlaşmasında burjuva etkisinin,başta olan  değilse bile en önemli göstergelerinden biridir.  Bu nedenle , oportünist lider Eduard Bernstein dünya çapında bu kadar ün kazanmıştır. " diyerek , sonuçta bu “hızlı”ların kime hizmet ettiğini ve burjuva ideolojisine dönüştüğünü belirtiyor.

Sosyalist temel İdeolojiden, ilkelerden en ufak bir kayış, burjuva ideolojisinin güçlenmesi yönünde bir kayıştır. İçinde bulunduğu özgül durumu hesaba katmayan, işçi sınıfının ve mücadelesinin çıkarlarını temel almayan ezberci pratiğin nihai soncuda aynı yönde bir kayıştır.

Türkiye'de egemen sınıfın başlangıçta bir (Kemalist) “ideoloji” oluşturduğu ve bunun değişken olamayacağı temel anlayışından doğan pratikler, tamda hakim sınıfların ve onların iktidarının çıkarlarına uygun toplumsal anlayışın- dünya görüşünün yaratılmasına ve güçlenmesine hizmet eden pratiklerdir. 

Egemen sınıfın ideolojisi egemen sınıfın çıkarlarını koruma ve hizmet etmeyi amaçlayan Burjuva “düşünürler” tarafından sürekli formüle ve yeniden formüle edilen“dünya görüşü ”dür. Dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun Egemen sınıfın ideolojisi, Marksist Leninist in dışında ve özünde ona karşı ne kadar “ist” varsa, dönemine göre hangisi çıkarlarına en iyi hizmet veriyorsa odur. Türkiye dünyadan soyut bir ülke değil, gelinen yerde hala egemen sınıfın ideolojisinin, yani egemen sınıfa hizmet eden ve hakim olan burjuva ideolojisinin-“dünya görüşünün” Kemalist olduğunu iddia etmenin, altında yatan, ideolojinin ne olduğu ve nasıl işlev gördüğü konusundaki kafa karışıklığıdır.

İşte bu kafa karışıklığı, gerici faşist iktidarın güçlenmesine, onların ciddi hiç bir muhalefet le karşılaşmadan faşist yöntemlerini uygulamasına, muhalefetini bölmesine, onlara karşı  güçlü bir muhalefetin oluşturulmasına engel olan teorik ve Pratik hataların temelini oluşturuyor.

Egemen sınıf  ve Burjuva İdeolojisi

Egemen sınıfın ideolojisi burjuva diktatörlüğünün devamı ve işçi sınıfının bilincinin gelişip güçlenmesini engellemek için gerekli olan, burjuva aydınlar tarafından (sürekli) formüle edilen bilge güçtür. Sosyal yapıya sahte “birlik” ve “uyum” görünümünü veren, ya da bunun sağlanmaya çalışıldığı aldatmacasını kabullendiren, bu bilge güçtür.

Bir toplumsal yapının gerçek anlamda birliğini ve tutunum’unu sağlayan şey, egemen sınıfın ideolojisidir. Egemen ideoloji  bir toplumsal yapılanma grubu içinde, ancak alt gruplara ait ideolojilere çeşitli yollarla nüfuz etmede başarılı olduğu sürece etkin bir şekilde hâkim olabilir.

Marks, burjuva ideolojisinin temel fonksiyonunun, kendi egemenliğini devam ettirmek amacına yönelik olarak,  kapitalist toplumdaki  hakim olan ve hakimiyet altında tutulan sınıflar arasındaki bölünmeleri gizlemek olduğu olarak açıklar. Egemen ideoloji, söz konusu burjuva ideolojisi,  sosyal kontrol mekanizması olarak, nüfusun çoğunluğunun,  toplumun doğası, onların toplum içindeki yerini ve onların sosyal bir sınıfa bağlantısı hakkında nasıl düşüneceğini, bu toplumda insanların çoğunluğu tarafından paylaşılan tutumlar, inançlar, değerler ve ahlakı belirtir, biçimlendirir. Bu burjuva ideolojisi işlevinin değişmez “Öz” ünü oluşturur.

Öz İşlevi konusunda Alman İdeolojisi yazısında Marks ve Engels “ (4) egemen sınıfın fikirleri, her dönemde, egemen fikirlerdir” ve egemen sınıfın çıkarlarına hizmet eder der. Dolayısıyla, devrimci uygulamada, "Egemen ideoloji egemen sınıfın ideolojisidir" sloganı, devrimci temelde onun işlevini özetler.

Sosyal bir yapıda bir sınıfın egemen durumu, Marksın yukarıdaki deyimiyle “ bir toplumda egemen olan ideoloji hakim sınıfların ideolojisi”dir. Ancak bu egemen  olan ideoloji  egemen sınıfın kendi için boşlukta yarattığı, basit ve tek düze, değişken olmayan bir dünya görüşü değildir. Bu “dünya görüşü” nün fonksiyonu egemen sınıfın ve sosyal yapılanmanın içinde bulunan ve değişen dönemsel gereksinmelerine tamamıyla bağımlıdır. Her hangi bir dönemde, değişimle,  egemen sınıf çıkarları doğrultusunda, farklı bir “dünya görüşü” nün “yaratılması, geliştirilmesi ve güçlendirilmesi  gerekebilir .  

Üretim araçlarına sahip olan Burjuvazinin, beyin üretimi araçlarına da hakimiyeti, “dünya görüşü” nü oluşturmayı, yani Toplumsal  anlayışı biçimlendirmesini kolaylaştırır. Burjuvanın  egemenliği, “uyum anlayışı-tavır  üretimi” ve kendi yasallığı için,  medya, üniversiteler, ve dini kurumlar aracılığıyla yeniden ve yeniden  ürettiği  kültürel yaşamda,  düşünceleri ve inançları biçimlendirir.

Marks, Burjuva ideolojisinin egemen ideoloji terimi ile, burjuvazinin karakterize ettiği bu toplumsal yapıyı -dini ve siyasi, ekonomik ve egemen sınıfsal kültürel egemenliğini tanımlar. Egemen ideolojinin toplumsal işlevini bilinçli (planlı ve kasıtlı)   ve kendiliğinden olmak üzere, birbirinden bağımsız olmayan   iki gruba ayırabiliriz.

Bilinçli (planlı-kasıtlı) sahte-bilinç basın, radyo, televizyon, sinema, internet vb., gibi kitle iletişim araçları kullanımı yoluyla , bilinçli  olarak, burjuvalar ve küçük-burjuva entelektüeller tarafından oluşturulur. Burjuvazi, bir sosyal sınıf olarak iletişim araçlarına sahip oldukları için, toplumun yönetici sınıfı olarak, kendi sınıf çıkarlarına hizmet eden temel ve dönemsel  ideolojisini, var olan statükoyu oluşturan ekonomik, sosyal ve kültürel kavramları seçer, belirler ve yayınlar. Emekçi halk  kitle iletişim araçlarına sahip olmadığından, burjuvazinin kültürel egemenliğine şu veya bu derecede boyun eğer ve üst sınıf tabakaları tarafından kendi ekonomik sömürülmeleri hakkında yanlış bilinci oluşturan, onlara dayatılan burjuva dünya görüşünü, boyun eğdikleri, derecede kabul ederler. Bu sahte bilinçle emekçi sınıfı sosyal bir sınıf olarak kendi toplumsal ve siyasi, ekonomik ve kültürel bağımsızlığını kaybeder. 

Bilinçlice sahte-bilinç yaratma işlevi, kullanılan araç ve yöntemler değişse de, özü itibariyle değişken değildir, ama içeriği değişkendir. Burjuvazi dönemsel ve özgül çıkarları doğrultusunda, çıkarlarına uygun, dinsel, eğitimsel, kurumsal vb., yeni dünya görüşü, yeni toplumsal anlayışları yaratma ihtiyacını duyduğunda bu içerik farklılığı öne çıkar. Eğer  bu yeni toplumsal anlayış önceden yaratılmış “toplumsal anlayış ” la çelişkiye düşerse, zora baş vurmak zorunda kalacaktır. Yeni Sahte bilinç yaratma işlevi geleneksel yollardan vazgeçmeden, zor ve baskı uygulamaları ile bütün kurumlarını “yeni toplumsal anlayış” yaratma işlevinin hizmetine koyar.  

Dönemsel çıkarlar zorunluluğuyla yaratılmak istenen “toplumsal anlayış-kültür” burjuva ideolojisinin değişkenliği ile ilgilidir, özle değil, yeni toplumsal anlayış yaratma ile ilgili, biçimseldir.  

Kendiliğinden sahte bilinç, bir toplumun her sosyal sınıfından, yaratılmış olan toplumsal anlayışın ve yapısının bir sonuç ifadesi olarak ortaya çıkar. Toplumsal yaşantı deneyimlerine bağımlı olarak, her sosyal sınıfın toplum hakkındaki entelektüel anlayışlarını oluştururlar ve toplumsal deneyimleri, var olan sosyal ilişkilerden oluştuğundan, paylaşılan (egemen) ideoloji , ve ön yargılar  yaratılmış olan  toplumsal anlayışı yansıtır.

Kendiliğinden ideoloji, içinde bulunan ülkenin etnik, dini vb., farklılıklarına ve yapısına bağımlı olarak, yeni toplum anlayışı yaratmada burjuvazinin işini kolaylaştırabilir ya da zorlaştırabilir. Etnik ve dini farklılıklar olan ülkelerde Burjuvazinin işi, olası muhalefetini zayıflatma ve bastırabilme anlamında kolaylaşabilir. Farklılıklar taşımayan, önceki burjuva kültürünü benimsemiş, ve kültürün yerleşmiş olduğu ülkelerde, yeni “kültürü” yaratmakta daha güçlü muhalefetle karşılaşabilir.

Türkiye'deki özgül döneme bağlı ve sonuç olarak egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda yaratılmaya ve hakim kılınmaya  çalışılan, ve büyük ölçüde hakimiyeti oluşturulan  “yeni toplumsal anlayış- dünya görüşü”, yani dönemin burjuva ideolojisi, “Kemalizm” değildir. Egemen sınıfın bu yeni toplumsal anlayışı yaratmada zora başvurma zorunda kalmasının en önemli bir nedeni de bu “yeni” ve “eski” nin arasındaki çelişkili anlayışlarınvarlığıdır. 

Geçmişte oluşturulan ve hakim olan toplumsal “sahte bilinç”, artık “hakimiyet” anlamında  kırıntıları kalan, ve çoğunlukla  “kendiliğinden - sahte bilinç "in hakim olduğu  “Kemalizm”dir. Bu, bir tarafta  laik, burjuva demokratik ve anti-emperyalist anlayış olarak algılanan “Kemalizm”, diğer taraftan giderek dini gericiliğe kayan ırkçı “Kemalizm” olarak kendini göstermektedir.

Egemen sınıfın çıkarları genelde dünyada, özelde Türkiye deki gelişmelere bağımlı olarak farklılaşabilir, ancak güncel olan, dini gericiliğin ve faşist diktatörlüğün güçlenmesi ve bu konuda alınması gereken tedbirler, yaklaşımlar, taktikler ve tavırlardır. Gelinen yerde “Kemalizm öcüsü”, hakim sınıfların iktidarının, çıkarları doğrultusunda “bilinçlice yarattığı sahte-bilinç” kapsamındadır

Ana düşman dini gerici faşist iktidardır. Sorumluluk bu faşist iktidara karşı en geniş toplumsal muhalefeti oluşturmak ve harekete geçirmektir. Özellikle güçlü bir devrimci hareketin olmadığı ve bu nedenle de, en geniş laik ve anti-emperyalist emekçi tabanın “Kemalizm'e” eğilimli  ve diğerlerinin de bu eğilime itilen kesimden olduğu reddedilemez  gerçeğine gözlerimizi kapatmazsak, karşımızaiki alternatif çıkar - ya bu kitleleri karşımıza alıp onların faşist iktidara karşı tarafsızlaştırılmasına, daha da kötüsü iktidar saflarına kaymasına neden olan pratikler içerisine gireceğiz, ya da onlar arasından kazanılabilecek en geniş kitleleri dini gerici faşist iktidara karşı devrimci saflara çekme, ya da en azından muhalefet saflarında aktif olarak kalmalarını sağlayacak  pratikler içine gireceğiz.

Bu yaklaşımı oportünizm, ya da "sınıfsal olmayan" bir yaklaşım olarak değerlendirenlere, tekrar tekrar yaptığım Lenin'den alıntı konuyu anlayabilen için çok net ortaya koyuyor..
""Otokrasi, burjuvaziye onu sosyalizmden koruma garantisi (?) verir ama halk haklarından yoksun olduğu için bu koruma zorunlu olarak bir polis şiddeti sistemine dönüşür ve tüm halkın nefretini kazanır…………..Bir Sosyal-Demokratın  hoşnutsuzluğu ve başkaldırmaları karşısında kayıtsız kalmasına izin vermeyen tam da “sınıf bakış açısı”dır.
Özellikle siyasi mücadeleye ilişkin olarak “sınıf bakış açısı”, proletaryanın her demokratik harekete bir itici güç sağlamasını gerektirir. İşçi sınıfı demokrasisinin siyasi talepleri ilke olarak burjuva demokrasisininkilerden farklı değildir, fark nicelikseldir.
....unutmayacağız ki, eğer bir kişiyi ileri itmek istiyorsak, ellerimizi sürekli arkasında bulundurmalıyız. Proletaryanın partisi, her liberali tam bir santim ilerlemek üzereyken yakalamayı ve bir metre ilerlemesini sağlamayı öğrenmelidir.""  (3)
Hala egemen sınıfın "ideolojisinin" Kemalizm olduğunu iddia etmek, günün gerçeklerine kör bir bakış, ve - ya da AKP gericiliğinin borazancı lığıdır. Devrimcilerin görevi (devrimci durum olmadığı sürece) şu veya bu şekilde kazanılmış demokratik hakların korunması yolundaki mücadeleyi - yani demokratik mücadeleyi içinde taşır. Kazanılmış hakları, Laiklik vb. savunmayı "Kemalizm'i" savunmak la eşleştiren ve bu hakları savunmayan, bu uğurda mücadele vermeyen ve tam tersine gericiliğin borazancı lığını yapan  kafa, Ukrayna'daki faşist iktidarı, Suriye'de, Yemende,  Irak da, Afganistan'da cihatçıları silahlandıran ve besleyen ABD'yi baş düşman olarak görmeyen, Rusya emperyalizmiyle "çıkar " çatışması olarak görüp tarafsız olmayı öne süren kafayla aynı yapıdadır.

Emekçi halkların çıkarları, (özgülde) her şeyden önce var olan demokratik hakların korunması yolunda mücadeleyi de gerektirir. Bu hakları korumak için verilen mücadeleyi bir "başka burjuva ideolojisini savunmak" olarak görmek, feodalizme karşı burjuva devrimine tarafsız kalmak, faşizme karşı burjuva demokrasisini savunmamakla özdeştir. Devrimci her ikisinde de "hayalciliği" yaymadan, emekçi halkların ve onun mücadelesinin çıkarları doğrultusunda tavır alır.

Lenin Burjuva Demokrasisi ve Proletarya Diktatörlüğü yazısında "o, sosyalist, "burjuva demokratik rejimi, burjuva feodal mutlakıyet rejimine oranla onayladığını söylemekten hiçbir zaman korkmamıştır ve hiçbir zaman korkmayacaktır. Ama o, burjuva cumhuriyeti, yalnızca sınıf egemenliğinin son biçimi olarak, yalnızca proletaryanın burjuvaziye karşı savaşımına en elverişli alan olarak "onaylar"; o, onu hapishaneleri ve polisi, mülkiyeti ve fuhuşu nedeniyle değil, ama bu sevimli kurumlara karşı geniş ve özgür bir savaşım ereğiyle onaylar"" (5) der. 

Burjuva Ulusal birliğin ancak din temelinde ve din üzerinde kurulacağı  "toplumsal anlayışının" vaizlerini veren ve bu sahte bilinci oluşturmaya çalışan gerici düşünce, günümüz egemen sınıfın ideolojisinin temelini oluşturmaktadır. Birlik ve birliktelik sınıfsal temelde değil,  Türkün ve Kürtün "önce Müslümanım" dediği  bir birlikteliğin sağlanmasıyla  "toplumsal bölünmeden kurtuluşun gerçekleştirilebileceği" bilinçli - sahte bilinç yaratma,  burjuva toplumsal anlayış yaratılmaya çalışılıyor.

Gündemdeki  burjuva ideolojisi, egemen sınıfın yayılmacı amaç ve çıkarlarına uygun olarak, dar alanlı milliyetçilikten, geniş alanlı dinciliğin propagandasını yapıyor.

Dinciliğe karşı mücadele vermeyi, milliyetçilikle (Kemalizm'le) özdeşleştirme, bağdaştırma hatası, gericiliğe karşı nefreti oluşan en geniş halk kitlelerini kazanma yerine gericiliğin kucağına itme pratik sonucunda buluşacaktır. Sorun, her değerlendirmede  temel alınması gereken "emekçi halkların ve onların mücadelesinin kısa ve uzun vadeli çıkarları" nerede ve hangi pratik yaklaşımda yatıyor sorusuna  cevapta yatar.

Bu anlamda, "Kemalist" denilen, karşıya alınan ve dışlanan bu geniş emekçi ve gençliği saflara kazanmaya hiç çaba göstermeden, böyle bir çabayı "sihirbaz" bir şekilde düzen partisi CHP ile uzlaşma olarak değerlendiren, ve bir de  Türkiye de" devrim yapmayı" planlayan hızlı devrimciler için Stalin, onlara acı gerçeği bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor. 
"" "Orta tabakaların sorunu kuşkusuz ki işçi sınıfı devriminin temel sorunlarından biridir. Orta tabaka köylülük ve küçük kentsel çalışan insanlardır. Onda dokuzu orta sınıf olan Ezilen milliyetlerde bu kategoriye konulmalıdır. Gördüğünüz gibi, bunların ekonomik yapıları , onları proletarya ile kapitalistler arasında yarı yola koyar. Bu tabakaların ilgili önemi, iki durumda belirlenir: ilk olarak, bu tabakalar, belirli bir oranda, mevcut devletlerin nüfusunun büyük çoğunluğunu ya da nüfusun geniş bir azınlığını oluştururlar; ikincisi, onlar kapitalist sınıfların proletaryaya karşı ordusunu oluşturduğu önemli kaynakları oluşturmaktadır.....
.
 Eğer bu orta tabakalar en azından nötralize bile edilememişlerse, henüz onları kapitalist sınıftan ayırmayı becerememişlerse, ve eğer onların çoğunluğu hala sermayenin ordusu olarak hizmet veriyorsa PROLETARYANIN İKTİDARI ELE GEÇİRMESİ CİDDİ BİR ŞEKİLDE DÜŞÜNÜLEMEZ"""  (6)
Yukarda Lenin ve Stalin'den iki alıntıdan hiç bir şey anlamayan, günümüz şartları ve sorumlulukları, kısa vade ve uzun vade çıkarları doğrultusunda alınması gereken tavırlar konusunda ders çıkaramayan, hala “hızlı sloganlar “ arkasına saklananlara son sözle bitirelim yazıyı.

Teoriler pratikte doğrulanır. Pratiği olmayan teoriler, en “hızlı” sloganlarla  süslenmiş olsa da, pasifizm in teorisidir.

Türkiye sermayesinin geldiği yer "büyük güçler " arasında kendisine yer bulma, bu amaçla da, Türkiye içinde, gerekli siyasi ortam ve şartların yaratılması yönünde buna uygun toplumsal anlayışı -kültürü de yaratmaktır.  AKP'nin üstlendiği görev de bununla ilgilidir ve somut gerçekte devlet mekanizmasının istisnasız her kurumunu "yeni-ideoloji" ile ele geçirmiş ve onun toplumsal  hakimiyeti yolunda oldukça ileri adımlar atmıştır. Amaca uygun hakim olan  dönemsel "burjuva ideolojisi" yayılmacı arzularını ve bunun hududunu daraltan "Kemalizm" değil, hududunu kıtalara kadar  genişleten Sünni İslam ve Osmanlı teorileri temelindedir. 


22 Ekim 2017

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.