Seçim sonuçları ve kanıtladıkları.
"Seçimlere katılmalı mı" başlıklı yazıda şunları vurgulamıştım;
"Nüfusun (yanılıyor olabilirim) yüzde 60’inin gerici olduğu, yüzde
90’indan fazlasının Parlamentodan umut beklediği -yani öznel şartların var
olmadığı- Türkiye gibi bir ülkede devrimci bir “parlamento” mücadelesine karşı
çıkmanın Marksizm Leninizm ile bağdaşabileceğine inanmıyorum"
Seçimler ve gerek dini ve gerekse ırkçı gericilerin aldığı oy oranları bu tahminimi doğrulamakla kalmadı, bu oranın daha da yüksek olduğunu kanıtladı.
" Eğer "milyonlarca" proleter, genel olarak parlamentarizmden yana olmalarının yanında, aynı zamanda açıkça "karşı-devrimci" iseler" diyordu Lenin, "parlamentarizmin siyasi bakımdan zamanını doldurmuş olduğunu" nasıl söyleyebiliriz!?...” Ve devam ediyor; …Almanya'daki Komünistler için parlamentoculuk elbette “siyasi olarak ömrünü doldurmuştur; ama -bütün mesele şu ki- bizim için ömrünü doldurmuş olanı, bir sınıf için, kitleler için ömrünü doldurmuş bir şey olarak görmemeliyiz." (1)
Yine seçim sonuçlarına ve özellikle katılım oranına bakarsak, %90'a ulaşan
katılım kitlelerin hala parlamentodan umut beklediği gerçeğini kanıtlanmış oluyor.
Şimdi bu şartlar altında Demokratik mücadele
ve görevleri inkâr ederek, ondan kopuk olarak yapılan “boykot” ve “devrim” çağrıları
ne kadar gerçekçi ve Leninist olabilir? Leninizm ile bağdaşığı bile olmayan, anti
Leninist anarcho-Trockizmin sahte çığlıklarıdır bunlar.
Bırakın devrimci durumun nesnel şartlarının var olup olmadığı konusu bir
yana (birazdan değineceğim), ayni yazıda “Türkiye’nin içinde bulunduğu “dönem”
göz önüne alınır ve Lenin’in şu değerlendirmeleriyle karşılaştırılırsa, konu
hakkında daha derin bir bilgiye sahip olunabilir” demiş ve devrimci durum olduğu
donemle ilgili olarak Lenin’den şu alıntıyı vermiştim.
"Sovyet Cumhuriyetinin zaferinden birkaç hafta önce bile, giderek bu
zaferden sonra bile burjuva demokratik bir parlamentoya katılmak,
devrimci proletaryaya zarar getirmek şöyle dursun, ona, bu parlamentoların
niçin dağıtılması gerektiğini geri kalmış yığınlara daha kolaylaştırma
olanağını sağlamakta, bu dağıtışın başarısını ve burjuva parlamentarizminin
"siyasi tasfiyesini" kolaylaştırmaktadır. Biz Bolşevikler, en
karşı-devrimci parlamentolara katıldık ve tecrübe göstermiştir ki, bu
katılma, özellikle Rusya'da birinci burjuva devriminden sonra (1905), burjuva
devrimini hazırlamak için (Şubat 1917) ve sonra da sosyalist devrimi hazırlamak
için (Ekim 1917) devrimci proletaryanın partisine sadece yararlı değil,
zorunluydu da. "" (1)
Bu aşırı sol maskesi arkasına saklanıp pasifliği ve bu özgülde Faşizmin koltuk değnekliğini
yapmayı kendine görev edinen özünde anarcho-Trockistlerin “parlamenter oportünizm”
iddiaları üzerine Lenin ayni yazısında şunları söylüyordu;
"Parlamenter oportünizmi lanetlemekle ve parlamentoya katılmayı reddetmekle yetinerek "devrimci duygusunu" ifade etmek pek kolaydır. Ama, çok kolay olduğu içindir ki, bu davranış, çetin olan, çok çetin olan bir sorunu çözüme bağlayamaz. En sert, en amansız ve en uzlaşmaz eleştiriler parlamentarizme ya da parlamenter eyleme karşı değil, devrimci olarak parlamento seçimlerinden ve parlamento kürsüsünden yararlanmayı bilmeyen liderlere karşı ve hele bundan yararlanmak istemeyen liderlere karşı yöneltilmelidir." (1)
“İttifak Çalışmaları; Sol ve Sağ sapmalardan köstekleme çabaları” yazısında
bu türleri eleştirirken “İttifak çalışmalarını küçümseyen, bu çalışmalara sekte
vurmaya çalışan “Sol sapmalar”, sol gevezelik ve lafazanlıklarla kitlelerin
kafasını bulandırmakta, bunu yaparken de “ilke” ve “taktik” konularını
birbirine karıştırmakta. Böylece de teorik ve pratik gerçekte “ilkeleri”
çiğneyenler kendileri olmakta” demiş ve devam etmiştim; Türkiye’de geneldeki
(azami) sorun tek başına AKP hükümetinin devrilmesi değildir, sorun
sermayenin siyasi sistem biçimiyle birlikte devrilmesi sorunudur. Ancak somut
tarihsel durum, güncel (asgari) mücadelenin hedefini otokrasinin
devrilmesi olarak ortaya serer. Yani gündemdeki “ittifak “sorunu
sadece “seçimler” konusunu değil, demokratik mücadele ve görevler konusunu
ele alacak olan “taktiksel” bir sorundur. Bu yönde – içinde
bulundurduğu hataları, eksiklikleriyle de olsa- atılan her ileri adım desteklenmesi
gereken adımlardır.
Lenin benzer bir durumda " Sosyalistlerin…Şu andaki görevi
otokrasiyi alaşağı etmek olduğuna göre, Sosyal-Demokrasi, demokrasi
uğruna savaşta öncü olarak davranmalıdır ve dolayısıyla, salt bu nedenle bile,
nüfusun tüm demokratik unsurlarına her desteği vermeli ve onları müttefikler
olarak kazanmalıdır " diyordu.(2)
Sol sapmaların demokratik mücadeleye karşı ilgisizlikleri onların
aşırı sol slogan ve lafazanlıkları arkasına gizlenmiş pasifliklerinin kaçınılmaz
bir sonucudur. "Sınıf bilinçli bir işçi sosyalist mücadele uğruna demokratik
mücadeleyi ya da demokratik mücadele uğruna sosyalist mücadeleyi unutabilir mi?
" diye soruyor Lenin ve "Hayır" cevabını vererek devam ediyor;
"sınıf bilinçli bir işçi kendisine sosyal-demokrat adını verir, çünkü
bu iki mücadele arasındaki ilişkiyi kavrar. Demokrasi yolundan, siyasal
özgürlük yolundan geçmeksizin sosyalizme giden bir yol olmadığını
bilir." ......."Demokratik mücadele ile sosyalist
mücadelenin koşulları niçin aynı değildir? Çünkü işçilerin elbette bütün mücadelesinin
her birinde, farklı yandaşları olacaktır. İşçiler, demokratik mücadeleyi,
burjuvazinin bir kesimi, özellikle küçük-burjuvaziyle birlikte yürütecektir.
Öte yandan, sosyalist mücadeleyi ise burjuvazinin tümüne karşı
yürüteceklerdir." (3)
Bu aşırı sol maskesi arkasına saklanan günümüz pasif anarcho-Trockistlerine
o zaman değinen Lenin RCPB'nin Olağanüstü 7. Kongresi'nde
“Hiçbir şekilde burjuva parlamenter kurumlara kesinlikle değer
vermediğimiz izlenimini vermemeliyiz…. Burjuva parlamentarizminin
tamamen anarşist bir inkârı için yolu açık bırakamayız” (4) diyordu.
Bunların ve ezbercilerin çok
tekrarladığı “ahır” konusunda ise;
“Devrimin yeniden yükselişe geçmesi için parlamento-dışı propaganda,
ajitasyon ve örgütlenme araçları neredeyse yok gibi ya da çok
güçsüz olduğundan (“ahırın içinde bile) bir parlamenter üs ün (oluşturulması),
çok büyük bir siyasi öneme sahipti" diyordu. (5)
Görüldüğü gibi bu safsatacı aşırı sol maskesi arkasındaki
anarcho-Trockistlerin iddialarının Leninizm ile hiçbir ilgisi yok. Ayni şekilde
“devrimci durumun” nesnel koşullarının olduğu iddiasıyla bu safsatalarını güçlendirmeye
çalışmalarının da Leninizm ile hiçbir ilgisi yok.
Devrimci durum parlamentoda olan bitenler temelinde değil, ülke içindeki öznel
ve nesnel şartlar bağlamında belirlenir. “Ülkedeki devrimci durumu Parlamento’da
olup bitenler açısından değerlendirmemeliyiz. Aksine, parlamento ‘da ortaya
çıkan sorunları ve olayları ülkedeki devrimci durum açısından
değerlendirmeliyiz" diyordu Lenin. (6)
Bunu netleştirmek için “Marksist’e göre” diyordu Lenin, “devrimci
bir durum olmaksızın bir devrimin imkânsız olduğu tartışma götürmez; dahası,
her devrimci durum devrime yol açmaz” diyordu.
Ezbercilerin tersine, Lenin, “bir ya da diğer mücadele araçlarının
kullanılması, ekonomik ya da politik belirli krizin nesnel koşullarına
bağlıdır. Devrimcilerin daha önce vermiş olabileceği herhangi
bir karar üzerine değil. Ve “her mücadele biçimi, karşılık
gelen bir teknik ve buna uygun bir aygıt gerektirir. Nesnel koşullar, parlamenter mücadeleyi temel
mücadele biçimi haline getirdiğinde, parlamenter mücadele aygıtının
özellikleri kaçınılmaz olarak Partide daha belirgin hale gelir.
Öte yandan, nesnel koşullar
kitlelerin politik kitle grevleri ve ayaklanmaları biçiminde
bir mücadelesine yol açtığında, proletaryanın partisinin bu mücadele
biçimlerine “hizmet edecek” bir “aygıtı” olmalıdır ve elbette bu, parlamenter
cihaza benzemeyen özel bir “cihaz” olmalıdır. “(7)
Şimdi nüfusun %60'ından fazlasının gerici ve karşı devrimci olduğu Türkiye’de
devrimin nesnel şartlarının varlığından bahsetmenin ne kadar safsata ve anti
Leninist olduğu gerçeğini bir yana bırakırsak, nesnel koşullar olgunlaşmış olsa
bile, öznel koşullar olmadan bir devrim veya devrimin başarısının mümkün olmayacağı
gerçeğini de akılda tutmak gerekir.
“Bazıları,” diyordu Lenin,” saldırıyı başlatmak için
iktidardaki sınıfın nesnel olarak yok olma sürecini işaret etmenin yeterli
olduğunu düşünüyor. Ama bu yanlıştır. "Bunun yanında başarılı bir
saldırı için gerekli olan öznel koşulların da hazırlanmış olması gerekir.
Saldırılar için öznel koşulların hazırlanmasını egemen sınıfın iktidarının yok
edilmesinin nesnel süreçlerine uygun hale getirmek, işte tamda bu,
ustaca ve yerinde bir şekilde uygulanması gereken strateji ve taktikler
görevidir.” (8)
Hem Marks'ın hem de Lenin'in özetlediği gibi, çeşitli bireylerin
iradesine ve bilincine, hayallerine ve teorilerine bakılmaksızın, sonuçlar nesnel
koşullardan kaynaklanmaktadır, çünkü toplumsal yaşamın nesnel koşulları ve
sınıf mücadelesi “dindar” niyetlerden ve yazılı programlardan
daha güçlüdür.
Öznel koşulu oluşturan proletaryanın geniş
kitlelerinin sınıf bilinci ve örgütlenme derecesi, nesnel
koşulla ayrılmaz bir şekilde bağlantılıdır ve bir devrimin
başarısında yalnızca onların bütünlüğü belirleyici olur.
Bu “Devrim” konusu ve Demokratik mücadele vermeden “parlamenter mücadeleye hayır”
hemen “Devrim” çığlıklarının da Leninizm ile ilgisi olmadığı açık ve nettir. Tam
tersine, seçimlerinde kanıtladığı gibi bu yaklaşım pasifizm'i öneren ve içinde bulunduğumuz
özgülde AKP ve MHP faşizminin koltuk değnekliğini yapan teori ve
pratiklerdir.
Seçim sonuçlarının gösterdiği reddedilemeyecek gerçek; Türkiye’nin bırakın
bir devrime hazır olmasını, burjuva demokrasisine bile hazır olmayan, nüfusunun
%60'ından fazlasının gerici ve karşı devrimci, % 90'ından fazlasının parlamentodan
umut beklediği bir ülke olduğu kanıtlanmış gerçeğidir. İstisnai olası
durumlar hariç böylesine bir ülkede “boykot” tan bahsetmek, “parlamenter mücadeleyi”
reddetmek Stalin’in sözleriyle “aptallık”, pratik gerçekte ise var
olan otokratik sistemin “destekçiliğini” yapmak demektir.
Bitirmeden çok tekrarlanan “her ikisi de ayni” , “aralarında bir fark yok”
ezberci ve sadece anti Leninist değil, anti-Marksist iddia ya da kısaca değinmek
gerekli.
Lenin'in açıkladığı gibi “Marksist için sorun, sadece iki aşırı
ucun her birinden de kaçınmaktır: bir yandan,
proletaryanın bakış açısından, proleter olmayan herhangi bir acil ve geçici
görevle hiçbir şekilde ilgilenmediğimizi söyleyenlerin hatasına düşmemek ve öte yandan, proletaryanın acil, demokratik görevlerin yerine
getirilmesinde iş birliğinin, onun sınıf bilincini ve sınıfsal
farklılığını karartmasına izin vermemek.” (9)
Reformist ve “aşırı sol” yaklaşımlar, her ne
kadarda birbirine zıt görünse de pratikte her ikisi de birbirini destekler, burjuvazinin hizmetinde birbirini
güçlendirirler. Revizyonizmin doğası budur. Reformist bakış açısına karşı,
mücadeleden kaçan, saf sosyalist iddiasıyla demokratik mücadeleye sırtını dönen
aşırı sol bir bakış açısı. “Aşırı” solcuların içeriğini bile bilmeden,
anlamadan ortaya sürdükleri “sınıf bakış açısı” konusunda Lenin "
Özellikle siyasi mücadeleye ilişkin olarak “sınıf bakış açısı”,
proletaryanın her demokratik harekete bir itici güç sağlamasını
gerektirir. İşçi sınıfı demokrasisinin siyasi talepleri ilke olarak
burjuva demokrasisininkilerden farklı değildir, fark
nicelikseldir” diyordu. (10)
Yani bu safsatacıların “Otokrasi ile Parlamenter Cumhuriyet arasında hiçbir
fark olmadığı “argümanının Marksizm-Leninizm ve onun diyalektiği ile
hiçbir ilgisi yoktur.
Lenin,” evet Marksistler için, Engelsin vurguladığı gibi” tıpkı bir
krallıkta olduğu "kadar", demokratik bir cumhuriyette de devletin
"bir sınıfın bir başka sınıfı baskı altında tutmasına yarayan bir makine
"den başka bir şey”” değildir" diyor ve "hızlı sol" alıntılarda
ıska geçilen cümlenin geri kalanıyla devam ediyor,
"Ancak Engels, bunu söylerken, “bu
sözleriyle hiçbir zaman, bazı anarşistlerin "anlamlaştırdıkları "gibi, baskı biçiminin şöyle ya da böyle olmasının proletarya bakımından önem
taşımadığını anlatmak istemez. Sınıf mücadelesinin ve sınıf baskısının daha
geniş, daha özgür ve daha açık bir biçimi, genel olarak sınıfların ortadan
kaldırılması için mücadelesinde proletaryaya büyük ölçüde yardımcı olur...
Partimizin ve işçi sınıfının, egemenliğe ancak demokratik bir cumhuriyet biçimi
altında ulaşabileceği son derece açık bir şeydir. Demokratik
cumhuriyet..., proletarya diktatoryası’nın da özgül biçimidir..."
Engels burada, Marks'ın bütün yapıtlarını kırmızı bir çizgi gibi işaretleyen o
temel düşünü, yani demokratik cumhuriyetin proletarya diktatoryasına
götüren en kısa yol olduğu düşününü özellikle belirgin bir duruma
koyarak, yeniden ele alır.” (11)
Lenin’in ısrarla gözden kaçırılan şu sözleri aslında buna en net cevaptır.
“Kapitalizmden kapitalizme fark vardır. Kara- Yüz- Oktobrist kapitalizmi
ve Narodnik (gerçekçi, demokratik, faaliyet dolu) kapitalizmi vardır. Biz
kapitalizmin "aç gözlülüğünü ve zalimliği" ni işçilere ne kadar fazla
teşhir edersek, birinci tür kapitalizmin ayakta kalması o kadar güç olur ve
kapitalizm o kadar ikinci tür kapitalizme dönüşmek zorunda kalır. Bu tamda bize (istediğimize) uygun
düşer, tam proletaryanın (istediğine) uygun düşer... “(12)
Lenin bu yaklaşımın sonuç nesnel farkları yanında taktiksel içeriğini de söyle
açıklar;
“Hükümet sistemi ne kadar demokratik olursa, işçiler kötülüğün
hakların eksikliği nedeniyle değil, kapitalizm nedeniyle olduğunu o
kadar net göreceklerdir.” (13)
Yani “ikisi arasında bir fark yok” ikisi de “faşist” o nedenle “karışmayalım”, kenarda duralım, “devrimi bekleyelim” anlayışının Marksizm
Leninizm ile uzaktan yakından hiçbir ilgisi yoktur. Yukarda da açıklandığı
gibi, pratik sonuçta her zaman o anda var olan iktidarın koltuk değnekliğini
yapmaktır. Bilinçsizce yapılanların altında yatan ise teorik yetersizlik,
tekelci kapitalizmin bir ürünü olan Faşist siyasi sistem ile temeli yine
baskıya dayanan “burjuva demokrat” sistemi ve taraftarlarını birbirine karıştırmaktır.
Bu yanlış anlayış kitleleri faşizme karşı
örgütleme ve harekete geçirme, faşizme karşı cephe oluşturmanın önünde ciddi engeller
koyan tehlikeli bir anlayıştır. “Kapitalist
egemenliğin sürdürülmesi, işçi sınıfının bölünmesine bağlıdır. Dolayısıyla
burjuvazi için “asıl tehlike, birleşik işçi sınıfı cephesidir”.
Burjuva demokrasisi temel olarak ikna etmeyi (siz buna manipüle etme
olarak algılayın) öncel pratik olarak ele alır ama gerektiğinde baskı
uygulamaktan çekinmez, Faşizm baskı ve yıldırmayı temel pratik olarak
ele alır. Emekçi kitleler ve devrimci mücadele alan ve olanakları açısından bunların
arasında farkı göremeyenlerin zaten ne Marksizm Leninizm ile ne de Marksizmin diyalektiğinin
uygulanmasıyla ilgili bir bilgiye sahip olamayacağı nettir.
“İkisi de ayni” ya da “hepsi ayni”, “Ya hep ya hiç” ütopik temelsiz
yaklaşım aradaki bu farkı göremez. Bu konuda Lenin şöyle der;
"Siyasette hayalcilik, şimdi ya da sonra, gerçekleşemeyecek bir
arzudur- ne şimdi ne de daha sonra, toplumsal güçlere dayanmayan ve
siyasi, sınıf güçlerinin büyümesi ve gelişmesiyle desteklenmeyen bir arzu.
“Bir ülkede özgürlük ne kadar az ise, sınıf mücadelesinin
kendini göstermesi o kadar daha az, kitlelerin eğitim seviyesi ne kadar
düşükse, siyasi hayalcilik o kadar kolay yayılır ve daha uzun sürer."
(14)
Türkiye’de (giderek yok olan ve olmaya mahkûm) bu tür anarcho-Trockist yaklaşımlar
ya bilinçli revizyonist görüşlerdir, ya da teorik bilgisizlik nedeniyle hayalcilikten
kaynaklanan görüşlerdir. Bunun “hayalcilik” olduğu seçim sonuçlarıyla bir
defa daha kanıtlanmıştır.
Türkiye’de özellikle Avrupa’da yasayan ya da yasamış Avrupa demokrasisine (gizli
ama platonik bir şekilde) aşık, kendilerinin bile anlamadığı terimler
kullanarak küçük burjuva entelektüel egolarını tatmin etmeye, kendilerini entelektüel
olarak satmaya uğraşan (kim bilir belki de sistem tarafından da desteklenen) sayısı
hiç de az olmayan “yazarlar” var. Ne yazık ki,- aslında tesadüfte değil- bunların
bir kısmı Lenin ve Stalin’in de adını kullanarak Euro-komünist,
anarcho-Trockist, Bookchinist gibi her türlü revizyonist düşünceleri “aşırı sol”
görüşler olarak satmaya çalışıyorlar. Onların teorilerinin kaynağının, birkaç ezberlenmiş
slogan dışında, Lenin ve Stalin değil, Avrupalı burjuva Liberal ve
anti-Leninist yazarlar olduğunu kavramak hiç de zor değildir. Bu seçim döneminde
de oluşturulmaya çalışılan ve tüm eksikliklerine rağmen oluşturulan Emek ve sol
güçleri ittifakına ve seçimlere katılmaya karşı tavırları onların gerçek yüzünü
ve faşizmin kuyrukçuluğu pratiklerini görmek için yeterli olmuştur.
Parlamentarizme dönük yaklaşımın eleştirisi sadece reformistlere
yönelik bir eleştirisi olarak kalamaz ve kalmamalıdır. Reformist yaklaşım,
Marksizm-Leninizm hakkında temel bilgilere sahip olan herkes tarafından kolayca
görülebilir. Ama önemli ve en tehlikeli olan, kolayca sezilemeyen,
Leninist maskesi, "çekici"," göz alıcı", "küçük
burjuva duygulara hitap eden hızlı sloganlar, lafazanlıklar arkasına
gizlenmiş, pasifist, anarcho-Trockist yaklaşımlardır. Her ne
kadarda bunların emekçi kitleler arasında kök salabildiği tarihi olarak
görülmemişse de bu hızlı sloganlarla bir sürü iyi niyetli genç
emekçilerin ve özellikle küçük burjuva entelektüellerin kafasını bulandırmayı
başardıkları da tarihi olarak kanıtlamıştır.
Bu seçim süreci ve sonuçları bunların yaklaşım ve pratiklerinin Marksist
Leninist olmadığı, tam tersine pratik sonuçta faşizmin koltuk değnekliğini yapan
bir yaklaşım olduğunu kanıtlamıştır.
Türkiye’nin bırakın bir devrime hazır olmasını, burjuva demokrasisine bile hazır
olmayan, nüfusunun %60'ından fazlasının gerici ve karşı devrimci, % 90'ından fazlasının
parlamentodan umut beklediği bir ülke olduğu kanıtlanmış gerçeğidir.
Lenin’in sözlerini tekrarlarsak; “Nesnel koşullar, parlamenter mücadeleyi temel
mücadele biçimi haline getirdiğinde, parlamenter mücadele aygıtının
özellikleri kaçınılmaz olarak Partide daha belirgin hale gelir.
Öte yandan, nesnel koşullar kitlelerin politik kitle
grevleri ve ayaklanmaları biçiminde bir mücadelesine yol açtığında, proletaryanın
partisinin bu mücadele biçimlerine “hizmet edecek” bir “aygıtı” olmalıdır ve
elbette bu, parlamenter cihaza benzemeyen özel bir “cihaz” olmalıdır. “
Erdogan Ahmet
15 Mayıs 2023
Notlar
(1) Lenin, Burjuva Parlamentolarına Katılmalı mıyız?
(2) Lenin, Rusya Sosyal Demokratlarının Bir Protestosu
(3) Lenin, Küçük Burjuva Sosyalizmi ve proleter
Sosyalizmi
(4) Lenin, RCPB'nin Olağanüstü 7. Kongresi
(5) Lenin, Partimizin
Hataları
(6) Lenin, Devlet
Duması'ndaki İşçi Grubu
(7) Lenin,
Menşevizm’in Krizi,
(8) Lenin,
Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği
(9) Lenin, Taslak
Programımızın Eleştirisine Cevap
(10) Lenin,
Siyasi Ajitasyon ve Sınıf Bakış açısı
(11) Lenin, Devlet ve devrim, Anarşistlerle Tartışma
(12) Lenin’den Maksim Gorki’ye
(13) Lenin, Marksizm
ve Emperyalist Ekonomizmin Bir Karikatürü,
(14) Lenin, İki
Ütopya
Hiç yorum yok