Header Ads

Header ADS

SOSYALİZMDE ÜCRET FARKLILIĞI KAÇINILMAZDIR, BİR YASALLIKTIR!

Okçuoğlu,

MARKSİST-LENİNİST POLİTİK EKONOMİNİN SORUNLARI (III)

6 Nisan 2022'de yayımlanan makalede Marksist-Leninist Politik Ekonominin Sorunları (I) çerçevesinde Yaşam Koşulları Yok Edilen Dünya-Enerji Bağlamında Yapısal Krizi ele almıştık.

10 Nisan 2022'de yayımlanan makalede de Marksist-Leninist Politik Ekonominin Sorunları (II) çerçevesinde Kapitalizmim Genel Krizinin Beşinci Aşamasını ele almıştık.

Önceki yıllarda bu çerçevede çok makale yayınlamıştım. Günümüzde ise Marksist-Leninist Politik Ekonominin Sorunları çerçevesinde ele alınması gereken başka konuları da. Örnek verecek olursak: 20. Yüzyıl Sosyalizmi, 21. Yüzyıl Sosyalizmi; Politik Ekonomi Ders Kitabının Akıbeti; Kavramsal Olarak Marks’ın İş/Çalışma ve İşgücü Tanımlamasındaki Karmaşa; Sosyalizmde Ekonomik Yasalar; Sosyalist Tarımda Kolhoz (Grup) Mülkiyeti Bir Yasallık mıdır?; Sosyalizmde Devletin Yapılanması (Gelişmesi); Sosyalizmde Hukuk; Sosyalizmde Meta Üretimi; Sermaye ve Üretimin Uluslararasılaşması (Emperyalist Küreselleşme) ve Uluslararası Kar Oranı.

Bu makalede sosyalizmde ücret farklılığının neden kaçınılmaz olduğunu, neden bir yasallık olduğunu Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği (1) (bundan sonra SSCB) somutunda ele alacağız. Ancak, konuyla doğrudan bağı olduğu için bir ön açıklama da yapmak gerekir. Gerekli olursa diğer makalelerde de konunun anlaşılması için ön açıklamalar yapabiliriz. Ancak, bu makalede olduğu gibi uzun olmaz.

Tabii, sorun sosyalizm, SSCB olunca Troçki’siz yol almak mümkün değil. Dün ve bugün; tarihsel ve güncel olarak diğer konularda olduğu gibi Marksist-Leninist politik ekonominin sorunlarını, örneğin sosyalizmi, SSCB'de sosyalizmin inşasını Troçki ve Troçkistlerin görüşlerini, başkaca anlayışları dikkate almadan ele almak mümkün olsaydı bu yolu seçeceğimden emin olabilirsiniz. Ancak bunun bir seçim meselesi olmadığının anlaşılır olduğunu umuyorum.

Troçki ve Troçkistlerle giriş yapmamızın sadece bir nedeni var: Burjuvazi Marksizm-Leninizm’e karşı hemen her alandaki, konudaki mücadelesini somut verilere dayandırarak devam ettirmektedir. Yani SSCB’de sosyalizmin yenilgisine (1956, SBKP(B)’in XX. Kongresi) takılıp kalmamıştır. 1956’dan günümüze toplumsal, sınıfsal, felsefi, kültürel gelişmeleri vb. burjuva dünya görüşüne, ideolojisine göre yorumlarken 1917-1956 dönemi SSCB’yi, Marksist-Leninist felsefeyi, tarih yazımını, politik ekonomi sorunlarını 1956 öncesi dönemi ya hiç dikkate almayarak veya da çarpıtarak ele almaktadır. Bunun istisnasını karşı devrim cephesinde Troçkistler oluşturmaktadır. Yöntem oldukça basit: ‘Troçki o konuda böyle demişti’, ‘ne dediyse bizim için bir ilkedir’. Sosyalizm, SSCB’de sosyalizmin inşası söz konusu olduğunda yaşam saati, Troçki’nin ne zaman, hangi konuda ne dediği noktasında durmuştur.

Troçkistlerin bu yöntem anlayışını (Sonunda karşı devrimci olma pahasına ilkeli ve tutarlı olduklarını kabul edelim!) göz önünde tutarak soralım:

Marksizm-Leninizm Troçkizm’le sosyalizmi tartışır mı? Daha doğrusu SSCB'de sosyalizmin inşası üzerine Marksist-Leninistler Troçkistlerle neyi tartışabilirler?

Diyelim ki, tartıştılar bunun sonucu ne olur?

Marksist-Leninistler kavramsal olarak sosyalizmi ve SSCB'de inşa edilen sosyalizmi (sosyalizm pratiğini/uygulamasını), teoriyi zenginleştiren ve SSCB’de sosyalizmin inşasına katkıda bulunan “değerli” fikirlerinden yararlanmak, ilham almak için Troçki ve troçkistlerle tartışmamışlardır. Daha doğrusu kurulmakta olan sosyalist devlet, proletarya diktatörlüğü böyle bir tartışmanın fırsatını bulamadı. Troçki ve yandaşları daha baştan; çok erken bir dönemde “tek ülkede devrim ve sosyalizm” teorisi tartışmasıyla, Ekim Devrimi ve sonrasının ilk yıllarında, daha sosyalizm adına inşanın başlamadığı bir dönemde “kırmızı çizgi”lerini çektiler ve SSCB'ye, kurulmakta olan sosyalizme karşı, sınıf düşmanıyla işbirliği içinde saldırıya geçtiler. SSCB'de sosyalizm yenildi. Ama Troçkistler hala saldırıyorlar. Neye saldırıyorlar? Çünkü onların derdi sadece sosyalizm değil, Marksizm-Leninizm’dir, işçi sınıfının ideolojisidir. Bu nedenle saldırıyorlar. Biliyorlar ki, SSCB'de başarıyla inşa edilen sosyalizmi teoride ve pratikte geliştiren dünya görüşü Marksizm-Leninizm’di.

Dün, o zaman sosyalizm, proletarya diktatörlüğü adına neyi dayatmışlardı ve bu dayatma sonucunda kendilerini karşı devrimci saflarda buldular; iç ve dış (emperyalist) düşmanlarla kol kola SSCB’yi yıkmak için dinmek bilmeyen bir kin ve nefretle saldırdılar ve hala saldırıyorlar?

Troçki neyi dayatmıştı ve günümüzde Troçkistler neyi dayatıyorlar?

Neyi dayatmadı ve neyi dayatmıyorlar ki?

Kavramsal olarak soyut, Marks, Engels ve Lenin’in sosyalizm tanımlamasıyla uzaktan yakında ili,şkisi olmayan bir “sosyalizm” anlayışı dayatıldı. Marks’ı bu konuda yanlış anlıyorsunuz dedi, diyorlar.

Sosyalizm sınıfsız toplumdur dedi, diyorlar.


Sosyalizmde meta üretimi olmaz dedi, diyorlar.


Sosyalizmde para olmaz dedi, diyorlar.


Sosyalizmde devlet olmaz dedi, diyorlar.


Proletarya diktatörlüğü sosyalizme geçiş dönemidir dedi, diyorlar. Yani önce kapitalizm yıkılacak yerine proletarya diktatörlüğü kurulacak; proletarya diktatörlüğünden sosyalizme geçilecek, en sonunda da komünizme varılacak.

Tabii, kavramsal olarak sosyalizm bağlamından başka konularda da Troçki’nin ihaneti saymakla bitmez. Ancak, bütün bunlar bu yazının konusu değil. Bu yazının konusu sosyalizmde ücretlendirmedir. Bu konuda da Troçki’nin düşüncesi farklıydı.

Bunları belirtmemin tek nedeni var: Dünyanın neresinde, hangi ülkede olursa olsun Troçkistlerle sosyalizmi tartışmak demek daha baştan dayatmalarla karşı karşıya kalmak demektir.

Troçkistlerle sosyalizmi tartışmak demek;

1) Kavramsal olarak Marks’in, Engels’in, Lenin’in sosyalizm anlayışının yanlış olduğunu kabul etmek demektir.

2)Sosyalizmin sınıfsız toplum olduğunu kabul etmek demektir.

Her ne kadar Marks, Engels, Lenin, Stalin sosyalizm sınıflı toplumdur deseler de Troçki ve Troçkist için sosyalizm sınıfsız toplumdur.

3)Sosyalizmde meta üretiminin olmayacağını kabul etmek demektir.

Her ne kadar Marks, Engels, Lenin, Stalin sosyalizmde meta üretimi kaçınılmaz olur deseler de Troçki ve Troçkist için sosyalizmde meta üretimi olamaz.

4)Sosyalizmde para ilişkisinin olmayacağını kabul etmek demektir.

Her ne kadar Marks, Engels, Lenin, Stalin sosyalizmde para ilişkisi kaçınılmaz olur deseler de Troçki ve Troçkist için sosyalizmde para ilişkisi olamaz.

5) Sosyalizmde devletin olmayacağını kabul etmek demektir. Her ne kadar Marks, Engels, Lenin, Stalin sosyalizm devletsiz kurulamaz deseler de Troçki ve Troçkist için sosyalizmde devlet olamaz.

6)Sosyalizmde ücretlendirmenin olmayacağını kabul etmek demektir.

7) Troçkistlerle sosyalizmi tartışmak demek, içerik tartışmamak demektir.

8) Nihayetinde Troçkist tek ülkede devrim ve sosyalizme kesinkes karşı çıkar. Bu karşı çıkış onun olmazsa olmazıdır. Gerçi tek ülkede devrim olasılığını kabul eder ama tek ülkede sosyalizmin inşasını asla kabul etmez. Troçkist, bu anlayışın kendisini nereye götüreceğinin farkında mıdır? Troçki bunun farkına vardığında katışıksız karşı devrimciydi; ülke içinde karşı devrimcilerle, ülke dışında emperyalistlerle birlik içinde SSCB'yi, sosyalizmi yıkmak için mücadele ediyordu. Günümüzde Troçkist bundan bir ders çıkartmış mıdır? Kesinlikle çıkartmamıştır. Diyelim ki, bir ülkede devrim oldu. Troçkist bu gerçekliği kabul eder ve ‘Tek ülkede sosyalizm asla kurulamaz, sosyalizm bir dünya sistemidir, ancak dünya devrimiyle kurulur’ tekerlemesini sıralar. Troçkistin önünde sadece bir yol, bir istikamet kalmıştır: Yukarıda gösterdiğimiz gibi sosyalizmde devlet, meta üretimi, sınıflar vb. olmaz ilkelerine sıkıca sarılarak tek ülkede inşa edilen sosyalizme karşı mücadele etmek. Eleştirmek, düzeltmek, katkıda bulunmak için değil, sosyalizmin iç ve dış düşmanlarıyla birlikte inşa edilen sosyalizmi yıkmak için. SSCB’de aynen böyle olmadı mı? Troçkizm karşı devrimle bu kadar bütünleşmiştir, karşı devrimin bileşeni olmuştur. Diyelim ki, Türkiye’de devrim oldu, sosyalizmin inşası gündemde. Her halde Türkiye’deki Troçkistlerin akıllı olduklarını, duyarlı ve devrimci olduklarını düşünmüyorsunuzdur. Yapacakları ilk iş, ülke içinde ve dışında kurulan sosyalizme karşı mücadele etmek, onu yıkmak için ne kadar iç ve dış sınıf düşmanı varsa onlarla birlikte hareket etmek olacaktır. Nasıl ki, Ekim Devriminden sonra Troçki’nin yaşamı SSCB ve sosyalizme ve bir bütün olarak Marksizm-Leninizm’e karşı mücadeleden ibaret idiyse, günümüzde bir devrim durumunda Troçkistlerin yaşamı da karşı devrimci bir yaşamdan ibaret olacaktır.

9) Sonuçta Troçkistlerle sosyalizmi tartışmak demek Marksizm-Leninizm’i, onun sosyalizm anlayışını; Marksist-Leninist politik ekonomiyi, SSCB'de sosyalizmi reddetmek demektir.

Troçkistlerle sosyalizmi tartışmak soyut kavramlar üzerine gevezelik yapmaktır. Örneğin sosyalizm anlayışlarından bir milim sapmayacakları için; 100 küsur seneden bu yana sapmadıkları için bir ülkede, diyelim ki SSCB'de veya Çin’de, olmazsa Küba’da sosyalizmi tartışmak demek öncelikle Troçki’nin soyut ve saçma sosyalizm anlayışını kabul etmekten geçer. Tabii böyle bir tartışma aynı zamanda Marksizm-Leninizm’e sırt çevirmek için kıvranan, fırsat kollayan tasfiyeciler için de bulunmadık bir fırsat olur. Mal bulmuş magribi gibi Marksizm-Leninizm’i lime lime etmeye soyunurlar. Önce, Marksizm-Leninizm’den Leninizmi çıkartırlar. Sonra Lenin’i de anmaz olurlar. Stalin mi? O, zaten çoktan bir kenara atılmıştır. Sonra Troçki’nin o zaman ve şimdi de dünya burjuvazisinin SSCB'de inşa edilen sosyalizme, Stalin’e, uluslararası komünist harekete, Marksizm-Leninizm’e karşı ürettiği ne kadar yalan ve demagoji varsa bunları konusuna uygun olarak “eleştiri” diye dillendirmeye başlarlar. Dünyanın neresinde olursa olsun hep aynı tekerlemeler tekrarlanır. Savunmacı konumda kalırsın. Troçkist veya Post-Modernist/Post-Marksist tasfiyecilik karşısında dünya proletaryasının ideolojisini Marksizm-Leninizmi’i savunmakla karşı karşıya kalırsın.

İşin özü şudur: Troçki ve Troçkistler sosyalizm konusundaki görüşlerini Ekim Devrimiyle birlikte SSCB’de sosyalizmin inşası sürecinde geliştirmişler ve ilkeselleştirmişlerdir. Bu nedenle Troçki ve Troçkistlerle sosyalizmi tartışmak aslında ve doğrudan SSCB'de sosyalizmin inşasını tartışmak, somut olanı tartışmak demektir. Ancak, Troçkist, Marksist-Leninistle somut olanı tartışmaz. Bunun yerine ilkelerini öne sürer. Örneğin;

Troçkist Marksist-Leninistle sosyalist devlet gerçekliğini, sorunlarını tartışmaz, sosyalizmde devlet olmaz anlayışını kabul ettirmeye çalışır.

Troçkist Marksist-Leninistle sosyalizmde meta üretimini, bu bağlamda ortaya çıkan sorunları tartışmaz, sana sosyalizmde meta üretiminin olmayacağını kabul ettirmeye çalışır.

Troçkist Marksist-Leninistle sosyalizmde ücret farklılığı gerçekliğinin bir zorunluluk olduğunu tartışmaz, sana sosyalizmde para ilişkisinin olmayacağını kabul ettirmeye çalışır.

Troçki gibi Troçkistler de elbette devletten, meta üretiminden, ücret eşitlemeciliğinden, para ekonomisinden bahsederler. Ancak, bunların hepsi; devlet, sınıflı toplum, meta üretimi, ücret proletarya diktatörlüğü döneminde geçerlidir derler. Onlar açısından proletarya diktatörlüğü kapitalizmden sosyalizme geçiş döneminin iktidar biçimidir. Yani önce kapitalizm yıkılacak, arkasından geçiş toplumu proletarya diktatörlüğü olarak örgütlenecek, sonra sosyalizme geçilecek ve sonunda da komünizme varılacak.

Bu aşamaların her biri Troçki ve Troçkistler için birer ilkedir.

Marks’ı mezarından alıp getirsen bu sefer Troçkist “yaşasın devrimci Marksizm” der. “Devrimci Marksizm” Marks’ı, Marksizm’i ve nihayetinde de Marksizm-Leninizm’i inkar için Troçki’nin en büyük silahıdır. Troçki’nin “Devrimci Marksizm”i Marksizm ve Marksizm-Leninizm’e karşı mücadele için oluşturulmuş ilke adına bir ilkesizlikler toplamıdır.

Troçkistin zamanı boldur. İşçi sınıfını örgütleme, devrimi hazırlama, devrimi gerçekleştirme, sınıf düşmanına karşı bir taş atma diye bir derdi olmadığı için ortamı kendi lehine çevirene kadar, ister bir sene olsun, ister 10 sene olsun tartışır, başka örgütlere sızmaya ve ele geçirmeye çalışır. Bir milim sapmadan hep aynısını tekrarlar.

Şimdiye kadar bunun aksi görülmemiştir.

Troçkistler bir örgütsel yapıda sızıntı değillerse, bilin ki, o örgütsel yapı ideolojik olarak Troçkist veya başka anlayışların doğmasına/oluşmasına zemin oluşturacak derecede yozlaşmıştır. Uluslararası sınıf mücadelesi tarihi bunu göstermekte ve öğretmektedir. Almanya Komünist Partisi/Marksist-Leninist’in bu konuda yaşadığı süreç oldukça öğreticidir.



1. Makale

SOSYALİZMDE ÜCRET FARKLILIĞI KAÇINILMAZDIR, BİR YASALLIKTIR!

Sosyalizmde ücret farklılığı neden kaçınılmazdır ve neden bir yasallıktır sorununun anlaşılması için sosyalizmde çalışmanın/işin toplumsallığını ve sosyalizmde ücretin karakterini bu makale çerçevesinde teorik olarak anlaşılır kılmak gerekir. Bunu yapabilmek için çok farklı kaynaklara bakmamıza gerek yok. Doğrusu, yapılması gereken, SSCB’de sosyalizmin inşası sürecinde bu sorunun nasıl ele alındığına bakmaktır.

Tabii önümüze bir dizi soru çıkacaktır: Sosyalizmde işgücü, iş/çalışma, yanlış kullanılan kavramla ifade edecek olursak “emek” ve nihayetinde konumuz olan ücretlendirme nasıldı veya sosyalizmde ücretlendirme sorununu Bolşevik Parti, sosyalist devlet, Lenin ve Stalin nasıl ele almışlardı, teorik olarak kavranmasına rağmen ücretlendirme sorunu neden Ekim Devriminden sonra hemen çözülememiş de ancak 1931/’32’de çözülebilmişti, çözememe sıkıntısı neydi? Neden ücrette farklılaşma kaçınılmazdı, neden bu kaçınılmazlık bir yasallıktı? Bunlar muhtemel sorulardan bazıları.

Başta Lenin ve Stalin olmak üzere Bolşevikler, Marks’ın “Gotha Programı Eleştirisi”nde sosyalizmde ücretlerin kaçınılmaz olarak farklı olacağı ve farklı olmanın nedenleri üzerine öğretisini yanlış mı anladılar?

Sosyalizmde ücretlendirme konusunda Marks ile Stalin veya bir tarafta Marks/Engels/Lenin ile Stalin arasındaki birbirini tamamlayan süreç nedir? Ne de olsa Marks, Engels ve Lenin sorunu teorik olarak açıklamışlar, ama Stalin onların öğretisini kendi katkısıyla da pratikte uygulamıştır. Bu gerçeği göz önünde tutmazsak sosyalizmde ücret konusunda özellikle Marks’ın teorik mücadelesinin ne denli önemli olduğunu ve bu mücadelenin Bolşeviklerin önünü açtığını göremeyiz. Diğer birçok konuda olduğu gibi sosyalizmde ücretlendirme konusunda da Marks ile Lenin/Stalin arasına, ama özellikle de Marks ile Stalin arasına kapanamaz bir mesafe koymak isteyenlerin demagojileri çok çeşitlidir. Bu demagoji, SSCB’de inşa edilenin sosyalizm olmadığını, olsa olsa “deneyimler” olduğuna kadar gider.

Aşağıdaki sosyalizmde toplumsal iş/çalışma ve sosyalizmde ücret üzerine açıklamaları “SSCB Ekonomi Enstitüsü Bilimler Akademisi” tarafından hazırlanan “POLİTİK EKONOMİ, DERS KİTABI”, CİLT II’den aldım. Bazen Almancasını (1955 baskısı), bazen de İnter Yayınlarının çevrisisini (aynı yıl baskısının çevirisi) kullanarak, yorumlar, açıklamalar katarak derledim. Makalenin 1. ve 2. kısımları böyle hazırlanmıştır. Bunun bilinmesini isterim.

Başka bir yazının konusu olacak ama burada şu kadarını belirteyim. Bu “Ders Kitabı”nın aynı yıl baskısı Almanya’da bir “çalışma grubu” tarafından 2004 sonunda yeniden yayımlanmıştır. Şunu belirteyim. Bu “Ders Kitabı”nın bazı eksiklikleri, yanlışları vardır ve güncellenmesi gerekir. Ancak, bundan bu “çalışma grubu”nun çıkardığı sonuçlar çıkartılamazdı. Bu kitabın sonraki baskılarında Sovyet modern revizyonistlerinin tahrifatını, çarpıtmalarını bu “çalışma grubu” çok cüretkarca, “çıkartarak”, “ekleyerek”, “güncelleştirerek”; “bölüm” çıkartarak, “bölüm” ekleyerek kendi görüşlerine uygun hale getirmiş. Sovyet modern revizyonistlerinin SBKP(B)’in XX. Kongre öncesi ve sonrası arasında kuramadıkları “politik ekonomi” köprüsünü kendilerine göre kurmuş. Bu çalışmayı yapan bir devrimci, Marksist-Leninist veya komünist bir parti olsa, varılan sonuçlara bakmaksızın, böyle bir çaba içinde olunmasını, bu sorumluluğu gerçekten alkışlardım.


Bu konu üzerinde neden bu kadar durdum? Bu ders kitabı, akademik bir çalışma için şüphesiz ki, çok genel kalır. Bu kitap zaten akademik çalışma formatında yazılmamıştır. Adı üzerinde “Ders Kitabı”. Bu “Ders Kitabı” bir devrimcinin, bir komünistin elinde ideolojik ve teorik bir silaha dönüşür (Tabii, Marksist-Leninist ekonomiden sadece “ekonomi” anlamıyorsak!). Bu kitap Marksist-Leninist politik ekonomi eğitiminin olmazsa olmazıdır.


Neyse, bu “Ders Kitabı”nın “serüven”ini, başına gelenleri ayrı bir makalede ele alacağım.


I-SOSYALİZMDE TOPLUMSAL İŞ/ÇALIŞMA NEDİR, NE DEĞİLDİR?

Sosyalist üretim ilişkilerinden bahsediliyorsa o ülkede veya ekonomide işin/çalışmanın sömürüden ari olduğu; bu anlamda kapitalizme göre karakterinde nitel bir değişimin olduğu daha baştan kabul ediliyor demektir. Bu değişikliği sağlayan, üretim ilişkilerinin sınıfsal, bu anlamda sosyalist karakteridir.

Kapitalizmle karşılaştırıldığında sosyalizmde emekçi insanın toplumdaki konumu temelden değişmiştir. Sosyalist toplumda insanın konumunu belirleyen sadece çalşıma/iş ve kişisel yetenekleridir.

İnsanların sömürüden kurtulmaları ve bu bağlamda toplumsal konumlarının değişmesi, onlarda çalışmaya ilişkin görüşlerinde değişime, çalışma karşısında yeni bir tavır ortaya koymalarına neden olur. Sömürüye dayanan toplumlar (köleci, feodal, kapitalist toplumlar) yüzyıllar boyunca emekçi kuşaklarında ağır ve onur kırıcı bir yük olarak çalışmaya karşı nefrete yol açtılar. Sosyalizm bu durumu kökten değiştirdi ve çalışmayı bir onur, şan ve kahramanlık davasına dönüştürdü ve çalışmaya/işe giderek artan ölçüde yaratıcı bir karakter verdi.

Ancak, sosyalizmin bir geçiş toplumu olduğunu unutmamak gerekir. Sosyalizm kapitalizmden komünizme geçiş toplumudur; komünist toplumun alt evresidir. Bunun anlamı şudur: Sosyalizmde eskiden kalma, sömürüye dayanan iş bölümünün önemli kalıntıları varlığını sürdürür. Örneğin, kafa ve kol işi arasındaki farklar, işçinin yaptığı işle köylünün yaptığı iş arasındaki farklar, kalifiye işle kalifiye olmayan iş arasındaki farklar. Bu farklar ortadan kaldırılmadığı; var oluşlarının maddi zemini yok edilmediği müddetçe o toplum komünizme geçemez. Eski toplumun bu benlerinin, kalıntılarının yok olması ancak ve ancak sosyalizmin üretici güçlerinin gelişmesiyle mümkün olur. Aslında sosyalizmin bu nesnel gerçekliği bize aynı zamanda sosyalizmde ücret farklılığının nedenini, kaçınılmazlığını, bu anlamda da yasallığını ele verir.

Sosyalizmde çalışma, toplum üyelerinin henüz ilk yaşamsal gereksinimi olmamıştır. Toplumun refahı için çalışmak işçi ve emekçide henüz alışkanlık ve ilke haline gelmemiştir. Sosyalizm aşamasında iş/çalışma genellikle hala ağır ve monotondur; kapitalizmin kalıntıları, insanların maddi ilişkilerinde ve bilincinde tamamen aşılmamıştır. Kapitalizmin kalıntıları demek, sosyalizmde her şeyden önce, küçük ölçekli meta üretiminin varlığını sürdürmesi ve bunun da kapitalizme geri dönüşün bir göstergesi olarak rekabetçi çalışmanın ve yaşamın teşvik ediliyor olması demektir. Bunun içinde burjuva hak/hukuk ve paylaşım da vardır. Sosyalist toplumda topluma karşı yükümlüklerini dürüstçe yerine getiren ve çalışmada yaratıcı inisiyatif geliştiren büyük emekçiler kitlesinin yanı sıra, yükümlülüklerini dürüstçe yerine getirmeyen ve iş disiplinine karşı çıkan insanlar da vardır. Bunlar da işçi ve emekçidir. Bu türden insanların çabası, sosyalist topluma mümkün olduğunca az vermek ve ondan mümkün olduğunca çok yararlanmaktır. Sosyalizmin bu nesnelliği, kapitalist/burjuva kalıntılardan kaynaklanmaktadır. Bu nedenle, örneğin sosyalizmde ücretlendirmede farklılık, bir zorunluluktur, bu anlamda da bir yasallıktır. Bu yasallık, çalışma (ücret) bağlamında sosyalizmde de hala iki dünya farkılılığının olduğunu gösterir. Karl Marks, “Gotha Programı Eleştirisi”nde (1875) diğer şeylerin yanı sıra yaşamın devamı için çalışmakla, gereksinim olduğu için çalışmak arasında devasa bir farkın olduğunu da açıklar. Kapitalizm, sömürü koşullarında hiçbir işçi, çalışmanın bir gereksinim olduğundan dolayı çalışmaz; yarın aç kalmamak için zorunlu olarak, sermayenin dayattığı disipline uyarak, sömürülerek, ücret kölesi olarak çalışır. Kapitalizmde işçi, çalışmayı böyle tanımıştır. Ama onun henüz bilmediğini, tanımadığını Marks “yaşamın ilk gereksinimi” olarak tanımlar. Her iki tanımlama farklı iki dünyayı ele verir: Birisi kapitalizm, diğeri komünizm.


İşçi, kapitalizmde sınıf düşmanı için çalışmak zorundayken, komünizmde özgür üretici olarak kendisi için çalışır; ilki sömürü dünyasıdır, ikincisi sömürünün olmadığı, yok edildiği, çalışanın kendi efendisi olduğu dünyadır.


Sosyalizm, kapitalist dünyadan komünist dünyaya geçişi sağlamak için kaçınılmazlık, yasallık haline gelmiş zorunlukların üstesinden gelindiği toplumdur.


Ancak, çalışmayı, Marks’ın deyimiyle toplumsal “yaşamın ilk gereksinimi” seviyesine getirebilmek için ona toplumsal bir karakter vermek yeterli değildir. Bunu gerçekleştirebilmek için her bir bireyin çalışması topluma sunulmuş/verilmiş gerekli bir hizmet olmalıdır ve aynı zamanda çalışma, insanın en iyi güçlerini ve yeteneklerini açığa çıkartmalıdır ve geliştirmelidir.



Bütün bunlardan çıkan sonuç şudur: Sosyalizmde emekçilerin yaptıkları işin/çalışmalarının ürünlerine, üretimin gelişmesine maddi ilgi duymaları gerekir. Bu bir ilkedir.


Sosyalizmde maddi ilgi ilkesi çok önemlidir.


Her bir emekçinin yaptığı işin ürünlerine duyduğu maddi ilgi ilkesi, sosyalist ekonomi yönetiminin temel ilkelerinden birisidir. Bu konuda Lenin’in şunu öğretmektedir: “Halk iktisadının her büyük dalı, kişisel ilgi temeli üzerine inşa edilmelidir.”(2)


Maddi ilgi duyma ilkesi en geniş uygulama alanını işçi ve işçilerin ve görevlilerin ücretlerinde, kolektif çiftliklerde gelir dağılımında, ekonomi muhasebenin örgütlenmesinde, sanayi ve tarım ürünlerinin fiyatlarını belirlemede vb. bulur.

Burada şu zorunluluk ortaya çıkmaktadır. Bu zorunluluğu Lenin şöyle açıklar: “Toplum, ‘herkesten yeteneklerine göre, herkese gereksinimlerine göre’ ilkesini gerçekleştirmiş olacağı zaman, yani, insanlar, yeteneklerine göre isteye isteye çalışacak kadar toplum içinde yaşamanın temel kurallarına uymaya alışacakları ve yaptıkları işin bunu sağlayacak kadar üretken bir duruma geleceği zaman, devlet büsbütün sönebilecektir. Bir tefecinin açgözlülüğü ile: ‘Sakın komşudan yarım saat çok çalışmış olmayayım? Sakın ondan düşük ücret almış olmayayım?’ biçiminde hesaplamaya zorlayan ‘burjuva hukukunun sınırlı ufku’ o zaman aşılmış olacaktır. Ürünlerin bölüşümü, herkese verilen ürünün toplum tarafından tayına bağlanmasını artık gerektirmeyecek, herkes ‘gereksinimlerine göre’ özgürce alacaktır.

Komünizmin ‘üst’ evresinin gelmesini beklerken, sosyalistler toplumdan ve devletten, çalışma ve tüketim ölçüsü üzerinde en sıkı denetimi uygulamalarını isterler.”(3)

Yani sosyalizmde "burjuva hukukunun sınırlı ufku” aşılana kadar işin ve tüketimin ölçüsü toplum ve devlet tarafından en sıkı bir şekilde denetlenecektir. Bu, bir zorunluluktur ve bu zorunluluk da ücretlendirmede kaçınılamaz yasallığa neden olmaktadır.


Sosyalist toplum ve devlet, insanların çalışmaya katılımlarını denetler, emekçilerin vasıflarındaki farklılıkları göz önünde bulundurur ve iş normlarını ve bu normlar çerçevesinde her emekçi için ödenmesi gereken miktarı belirler. Sosyalist inşanın bu aşamasında çalışma, toplum üyelerinin ezici bir çoğunluğu için henüz doğal bir gereksinim haline gelmemiştir. Bu nedenle sosyalist devletin görevi, toplumsal çalışmayı daha çok ve daha iyi çalışanın toplumsal üretimin daha büyük bir bölümünü elde edeceği biçimde örgütlemektir.


Sosyalist üretimin en gelişmiş teknik temelinde kesintisiz olarak büyümesi, emekçilerin kültürel ve teknik düzeylerinin yükseltilmesini ve halk iktisadının bütün dallarında vasıflı işçilerin yüzdesinin artırılmasını gerekli kılmaktadır.


Sosyalizmde Paylaşım Yasası


Yapılan işe veya harcanan işgücüne göre paylaşım, sosyalist üretim biçiminin nesnel ekonomik yasalarından birisidir.


Sosyalist üretim biçimi, kendine özgü, kendisine denk düşen bir paylaşım biçimini gerekli kılar. Bu paylaşım biçimi olmaksızın sosyalist toplumdan bahsedilemez. Sosyalist toplum bağlamında Engels şunu der: “Saf ekonomik kaygılar tarafından yönetildiği sürece paylaşım, üretimin çıkarları tarafından düzenlenecek ve üretim, her şeyden önce, toplumun bütün üyelerine, yeteneklerini bütün yönleriyle geliştirmesine, sürdürülmesine ve uygulanmasına izin veren (olanak sağlayan, çn.) bir paylaşım biçimiyle kendini düzenleyecektir.”(4)


Sosyalizmde yapılan işe göre paylaşım, en iyi şekilde bu talebe denk düşer.


Komünist toplumun ilk aşamasının, yani sosyalizmin gerçekliği şudur: Bu aşamada, sosyalizmde üretici güçler, gereksinime göre paylaşım için gerekli olan ürün bolluğunu sağlayabilecek yüksek gelişme düzeyine henüz varmamıştır. Bu nedenle yapılan işe göre paylaşım veya dağılım, maddi varlıkların tek olası ve zorunlu dağıtım biçimidir. Yapılan işe göre paylaşım, her emekçinin yaptığı işin ürünlerine duyduğu kişisel maddi ilgiyi güvence altına alır ve böylelikle üretimin gelişmesinin güçlü bir itici gücü olur. İş/çalışma üretkenliğinin artırılmasını teşvik eder ve böylelikle toplumsal refah düzeyinin yükselmesine katkıda bulunur. Bahsettiğim bu gerçekler, söz konusu yasallığın maddi temelini oluşturur.


Yapılan işe göre paylaşım, her bir emekçinin toplumsal çalışmanın ürününden payını, doğrudan onun toplumsal üretime katılma derecesine bağlı kılar ve bu şekilde emekçilerin kişisel çıkarlarıyla ulusal, tüm devleti, toplumu kapsayan çıkarlarını birleştirir.


Yapılan işe göre paylaşım, vasıflı ve basit iş arasındaki farkın tam olarak dikkate alınmasını zorunlu kılar. Vasıflı işe daha yüksek ücret ödenmesi, emekçinin vasfına denk düşer ve acemi işçi için vasıflılar kategorisine girme perspektifi açar. Bu, emekçilerin kültürel ve teknik düzeylerinin yükselmesi için bir teşvik nedeni oluşturur, kafa ve kol işi arasındaki zıtlıkların, farkların giderek ortadan kalkmasına yol açar.

Yapılan işe göre paylaşım, işgüçlerinin sürekli olarak yer değiştirmesinin, dalgalanmasının azalmasına ve sağlam bir işçi kadrosunun yaratılmasına da katkıda bulunur; bu, işletmelerde işin örgütlenmesi açısından büyük öneme sahip bir faktördür, etkendir.

Tekniği kavramış ve üretim deneyimi olan sürekli bir işçiler kadrosu olmaksızın, sosyalist üretimin başarılı bir gelişmesi mümkün değildir.

Yapılan işe göre dağılım, böylelikle sosyalizmin nesnel bir zorunluluğudur, ekonomik bir yasasıdır. Bu yasa şunu gerektirir: Ürünlerin her emekçinin yaptığı işin niteliği ve niceliğiyle doğrudan bağlantı içinde paylaşılması ve cinsiyetinden, yaşından, etnik aidiyetinden ve milliyetinden bağımsız olarak sosyalist toplumun vatandaşlarına eşit iş için eşit ücret.

Gerek sanayide ve gerekse de tarımda işin ücretlendirilmesi bu yasanın gereksinimlerine dayanır.

Bolşevik Parti ve SSCB’de proletarya diktatörlüğü, yani Sovyet devleti, yapılan işe göre paylaşım ekonomik yasasını, hem geri unsurların mal hırsı eğilimlerine ve hem de küçük burjuva eşitlikçiliğe karşı, yani nitelik ve nicelikten, emekçinin vasfından ve iş üretkenliğinden bağımsız olarak işin aynı derecede ücretlendirilmesine karşı kararlı bir mücadele içinde gerçekleştirmiştir.

Eşitlikçilik, tüketimin, yaşam koşullarının, zevkin ve gereksinimlerin genel bir şekilde eşitlenmesi anlamında küçük burjuva bir sosyalizm anlayışıdır. Marksizm ise eşitçilikten bunu anlamaz. Marksizm, eşitliği fiziksel ve zihinsel yetenek veya ihtiyaçların eşitliği olarak değil, sosyal ve ekonomik eşitlik olarak anlar. Küçük burjuva eşitçilik anlayışı ise, üretime büyük zararlar vermekte ve işgüçlerinin sürekli yer değiştirmesine, iş üretkenliğinin gerilemesine ve plan görevlerinin yerine getirilmemesine yol açar.

Lenin küçük burjuva sosyalizm anlayışını teşhir etti ve Marksist eşitlik anlayışını ortaya koydu. Marksizm, belirttiğimiz gibi, eşitlikten kafa ve kol eşitliğini değil, tersine toplumsal, ekonomik eşitliği anlamaktadır. Bu, sosyalizm için, herkes için aynı ölçüde üretim araçları üzerindeki özel mülkiyetin ve sömürünün ortadan kaldırılması, toplumsal üretim araçları temelinde işe eşit ulaşabilme, herkes için eşit çalışma yükümlülüğü, yapılan işe göre ücret ödenmesi anlamına gelmektedir.


Sosyalizm, daha önceki toplum biçimlerine göre, çalışmada işbirliğinin (kooperasyonun) tarihsel gelişmesi içinde daha yüksek bir aşama anlamına gelmektedir. Sosyalist işbirliği, dostça ortak çalışma ve karşılıklı yardımlaşmayla birbirine bağlı olan sömürüden kurtulmuş emekçilerin işbirliğidir. Bu işbirliği (kooperasyon) sosyalizmde en ileri teknolojiye dayanır.


İş üretkenliği, bir işçinin bir zaman dilimi içinde ürettiği ürünün miktarına veya da her ürün birimi için harcanan iş zamanına göre ölçülmektedir. İş üretkenliğinin artması, bir ürün biriminin içerdiği canlı işin toplam miktarının azalması koşullarında ürün üzerindeki ölü emeğin/harcanmış işgücünün payı görece artarken, canlı işin payının görece azalmasında ifadesini bulmaktadır.


İş üretkenliğinin artması, iş zamanı birimi başına üretim veriminin büyümesi demektir.


Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Sosyalizm, emekçileri sömürüden kurtarır ve sömürücüler için özgür olmayan işin yerine kendisi için, tüm toplum için özgür çalışmayı getirir. Çalışma, sosyalizmde yaratıcı bir karaktere sahiptir ve tüm toplum çapında örgütlüdür. Ama henüz insanların ilk yaşamsal gereksinimi haline gelmemiştir ve bundan ötürü maddi teşvike gerek duyulmaktadır. Sosyalist toplum, işin ve her emekçinin ücretlendirilmesinin ölçüsü üzerinde son derece sıkı bir denetim yürütür.

II-SOSYALİZMDE ÜCRET NEDİR?

Lenin şunu öğretiyor: “Komünizmi sosyalizmden farklı kılanın ne olduğunu kendimize sorarsak, sosyalizmin doğrudan kapitalizmden doğan toplum olduğunu söylemeliyiz. Sosyalizm yeni toplumun ilk biçimidir, komünizm ise ancak sosyalizm tamamen güçlendiğinde gelişebilecek daha yüksek bir toplum biçimidir. Sosyalizm, kapitalistlerin yardımı olmaksızın çalışmayı, emekçilerin en ileri kesimi olan örgütlü öncü tarafından, hem işin miktarı hem de ücretlerin sabit olduğu en sıkı muhasebe, denetim ve denetime sahip sosyal çalışmayı gerektirir. Bu belirleme gereklidir, çünkü kapitalist toplum bize tecrit edilmiş çalışma, sosyal ekonomiye güvensizlik, tüm köylü ülkelerinde hüküm süren küçük mülk sahiplerinin eski alışkanlıkları gibi izler ve alışkanlıklar bırakmıştır. Bütün bunlar gerçekten komünist bir ekonomiyle çelişiyor.

Bununla birlikte, komünizm olarak insanların herhangi bir özel zorlama aygıtı olmaksızın toplumsal görevlerini yerine getirmeye alıştıkları, topluluk yararına ücretsiz çalışmanın genel bir görüngü haline geldiği bir toplumsal düzeni kastediyoruz.”(5)

Sosyalizm ve komünizm arasındaki konumuz açısından temel farkın ne olduğunu göstermek için alıntıyı uzun tuttum. Lenin’in öğretisi oldukça açık: Sosyalizm, kapitalizmin kalıntılarını, burjuva mülkiyet ve çalışma anlayış ve alışkanlıklarını bağrında taşır. Bunların yok edilmesi belli zorunlulukları, yasallıkları kaçınılmaz kılar. Ancak, bu kalıntılar tamamen yok edildikten sonra sosyalist toplum komünizm aşamasına geçer ve orada, sosyalizmde söz konusu olan zorunlukların, yasallıkların artık yeri yoktur.

Sosyalizmde ücret, özü, niteliği itibariyle kapitalizmde ücretten ilkesel olarak ayrılır. İşgücü sosyalizmde artık bir meta olmadığından, ücret de artık işgücünün fiyatını teşkil edemez.

Sosyalizmde ücret , sömürücülerle sömürülenler arasındaki bir ilişkiyi değil, tersine sosyalist devlet biçimindeki tüm toplum ile kendisi için, sosyalist toplum için çalışan tek tek emekçiler arasındaki ilişkiyi dile getirir.

Kapitalizmde işgücü metasının fiyatı olarak ücret, diğer metaların fiyatlarından farklı olarak genelde aşağıya doğru bir sapma gösterir ve emekçiye, gereksinimlerini acınası minimum sınırları içinde bile karşılamasını her zaman olanaklı kılmaz. Sosyalizmde, ücretli iş sistemi tamamen ortadan kaldırılır. Yani kapitalizmde geçerli olan, işgücünün değeri ücretin düzenleyicisidir yasası sosyalizmde tümüyle etkisini yitirir. Sosyalizmin ekonomik temel yasası, tüm toplumun sürekli olarak artan maddi ve kültürel gereksinimlerinin azami ölçüde tatmin edilmesinin güvence altına alınmasını gerektirmektedir. İşgücünün kapitalist zincirden kurtarılması, “onu bir yandan toplumun mevcut üretici güçlerinin izin verdiği ölçüde... ve diğer yandan kişiliğin tam gelişmesini gerektiren tüketimin ölçüsü kadar geliştirir.”(6)


Sosyalist üretimin büyüdüğü ve mükemmelleştiği ölçüde gerçek ücret de sürekli olarak artar.


Sosyalizmin ekonomik temel yasasının üretimin canlanmasının uyarılması ve emekçilerin artan refah düzeyinin güvence altına alınmasını öngören talebi, yapılan işe göre paylaşım yasası üzerinden gerçekleştirilir. Bu yasaya göre, her emekçinin toplumsal toplam üründen aldığı pay, onun yaptığı işin niteliği ve niceliği tarafından belirlenmektedir. Bu yasa sosyalizmde bir zorunluluğu, kaçınılmazlığı ve bu anlamda ücret farklılığının yasallığa dayandığını gösterir. Sosyalizmde bu yasallıktan kurtuluş yoktur. Önemli olan bu yasallığı sosyalizmde nesnel gerçekliğinin bir ifadesi olarak kavrayabilmektir, analiz edebilmektir ve yasanın gereğine göre hareket edebilmektir.

Stalin önderliğinde Bolşevikler ücret sorununu bu yasanın gereğini yerine getirerek çözdüler.

Ücret, sosyalist toplumda, onun yardımıyla her çalışanın yaptığı işinin ürünlerine kişisel maddi ilgi duymasının sağlandığı en önemli ekonomik aygıtlardan birisidir. Daha çok ve daha iyi çalışan, daha fazla elde eder. Böylelikle, ücret, iş üretkenliğinin artırılmasının güçlü bir etkeni olur, emekçilerin kişisel maddi çıkarlarının devletin (tüm halkın) veya sosyalist toplumun çıkarlarıyla doğru bir şekilde birleştirilmesi olanağı sunar.

Sosyalizmde ücret, her emekçinin toplumsal toplum ürün parçası üzerinde işçilere ve görevlilere, her birinin yaptığı işin niteliği ve niceliğiyle uyum içinde, devlet tarafından verilen parayla ifade edilen payıdır. Bu, ortalama ücret değildir, eşitlemecilikten kaynaklanan ücret değildir.

Sosyalizmde emekçilerin bireysel ücretinin kaynağı, onlar tarafından yaratılan ve yapılan işe göre paylaşılan kendisi için üründür.

Sosyalizmin ekonomik temel yasasının ve yapılan işe göre paylaşım yasasının gereklilikleriyle uyum içinde sosyalist devlet, her bir dönem için ücret fonunu ve çeşitli çalışanlar kategorisinin ücretlerinin miktarlarını planlı bir şekilde belirler.

Ücret fonu, devletin emekçilerin ücretlerinin ödenmesi amacıyla, tüm halk iktisadında, tek tek dallarda ve işletmelerde belirli bir zaman süresi (yıl ay, vs.) içinde belirlediği para araçlarının toplam miktarıdır.


Sosyalizmde devletin ücret politikasının ancak ve ancak iki farklı, birbirine tamamen zıt, birbirini dışlayan ve nihayetinde sosyalist inşayı baltalayan, yıkılmasına götüren veya sosyalizmin inşasını ilerleten yönü vardır. Tarih şimdiye kadar üçüncü bir yönü görmemiştir.


İlkinde sosyalist devlet ücretlerde eşitlemeciliği esas alır ve yapılan işler (vasıflı, vasıfsız, ağır, kolay, kafa, kol) arasında fark gözetmeksizin veya ücretleri farklılaştıracak fark gözetmeksizin eşitlenmiş ücret paylaşımını yapar. Bu durumda emekçiler ulusal gelirin ücret fonundan her biri eşit miktarda olacak şekilde para(ücret) alır. Ekim Devriminden sonra 1922’ye kadar ücrette eşitlemecilik uygulanmıştır. Ancak, gidişatın sosyalizmle çeliştiği reddedilemez olunca Bolşevikler müdahale etmişler ve ücretlerde eşitlemeciliği kaldırmışlardır. Bu makale çerçevesinde de belirttiğimiz gibi Lenin ve Stalin, ücret konusunda eşitlemeciliğin küçük burjuva anti-marksist bir anlayış olduğunu sürekli vurgulayarak bu alanda önemli bir ideolojik mücadele vermişlerdir.


İkincisinde sosyalist devlet ücretlerin her yönden farklılaştırılmasını esas alır. İlke şudur: Vasıflı işle vasıfsız iş; ağır işle ağır olmayan iş; kafa işiyle kol işi farklılığı olduğu müddetçe ücretler eşitlenemez. Bu bir zorunluluktur; sosyalizmin gelişmesinin o aşamasında dayattığı bir yasallıktır.


İlki, ücretlendirmedeki vasıflı ve vasıfsız iş arasındaki, ağır işle ağır olmayan iş arasındaki farkları inkar eden eşitlikçilik, bu küçük burjuva anlayış, sosyalist iktisadi sisteme derinden düşmandır.


İkincisi, daha yüksek kaliteye sahip iş olarak vasıflı işin, emekçinin belirli eğitimini gerektirdiğini ve vasıfsız işe göre buna daha yüksek ücret ödenmesini zorunlu kılar. Bu ücretlendirme sistemi, emekçiyi vasfını yükseltmeye teşvik eder. Aynı vasıf aşaması içinde ağır işe, daha az ağır olan işe göre daha fazla ücret ödenmesini geçerli kılar.


Ekonominin önde gelen dallarında çalışmayı mümkün olduğunca teşvik etmenin ekonomik ihtiyacına uygun olarak, metalürji, kömür ve petrol madenciliği, mühendislik vb. gibi ağır sanayi dallarında çalışanlar için daha yüksek ücretler belirlenir. Diğer şartlar eşit olmak üzere, ekonomik açıdan özellikle önemli ilçelerde veya uzak ve seyrek nüfuslu bölgelerde bulunan fabrikalarda ve başka iş yerlerinde çalışan işçilere, mühendislere ve teknisyenlere de daha yüksek ücret ödenir. Sonuç olarak, ücretler, ulusal ekonominin planlı gelişiminin gereklerine uygun olarak, toplumsal üretimin işletmeleri ve dalları arasında vasıflı işin planlı dağılımı ve yeniden dağıtımı için ekonomik araçlardan biridir. Salt bu gerçeklik sosyalizmde ücret eşitlemeciliğinin neden olamayacağını göstermeye yeter de artar bile.


Ücretlendirmede kesinlikle belirlenmiş bir ayrımı tutarlı bir şekilde sağlamayan bir iktisat pratiği, yapılan işe göre paylaşımın ekonomik yasasıyla çelişir. Böyle bir ayrımın olmaması halinde, bütün kalifiye iş yapan emekçilerin basit işleri yapanlara göre, en modern tekniği kullanarak tayin edici işleri yerine getiren emekçilerin yardımcı işlerde veya da kol gücüne dayanan işlerde çalışanlara göre ve nihayetinde, ağır işlerde çalışan emekçilerini daha kolay işleri yapan veya da alışılmış çalışma koşulları altında çalışanlara karşı tercihli ücretlendirilmesi de olmaz. Gerekli ayrımın olmaması halinde, eşitlikçilik oluşur ve modern tekniğin ve üretimin örgütlenmesinin yöntemlerinin yerleştirilmesi de zorlaştırılır.


Bu nedenle sosyalist devletin ücret politikası, ancak, ücretlendirmedeki küçük burjuva eşitlikçiliğine ve gerici, devletin çıkarlarına ters düşen, makineleşmeye karşı yönelen eğilimlere karşı mücadele içinde gerçekleştirilebilir.


SSCB’de ücretlendirme bu açılardan tartışılmalıdır.


Sosyalizmde ücret farklılığındaki yasallık, çalışma normu ve tarife sistemi üzerinden gerçekleştirilir


Sosyalizmde ücretin farklı biçimleri vardı. Bu biçimler somut yöntemlerdi. Yapılan işe göre paylaşımın ekonomik yasasının gereksinimleri somut yöntemlerle gerçekleştiriliyordu.(7)


Sonuç itibariyle şunu diyebiliriz:


SSCB’de sosyalizmin inşası sürecinde uygulanan ve ülke koşullarına göre doğru olan ücretlendirme biçimleri (verim ücretidir, doğrudan verim ücreti, progresif verim ücreti, prim-verim ücreti, tugay ya da grup verim ücreti, zaman başına ücret, basit zaman başına ücret, prim-zaman başına ücret); ücret grupları kataloğu oluşturulması, işin normlaştırılması sosyalizmin ilkeselliği değildir. Bunların her biri ülke özgünlüğünün birer yansıması olarak görülmelidir. Dolayısıyla bu alanlarda başka ülkelerde başka biçimler, normlaştırmalar olabilir. Hele hele teknolojinin günümüzdeki gelişme boyutları ve bunun ekonomiye yansımaları göz önünde tutulursa belirttiğim bu noktalarda farklı ve gelişmiş biçim ve normların ortaya çıkacağı açıktır.


Tarife sistemi, işin/çalışmanın normlaştırılması SSCB'de işçinin vasfından, teknoloji kullanımından, üretim koşullarından, ülkeye özgü başkaca nedenlerden dolayı o ülkeye, somutta da SSCB'ye özgündür. Bu veri/faktör bileşiminden bir ilkesellik, sosyalizme özgünlük çıkartılamaz.


Tarife sistemi, herhangi bir işin değerlendirilmesini, işçinin niteliklerine, işin türüne ve ilgili üretim dalının şartlarına ve özelliklerine göre belir. Bu sistem illa da SSCB’de nasılsa bugün her ülkede aynı olacak diye bir kural yoktur. Her bir ülkede tarife sisteminin yardımıyla, ulusal ekonominin çeşitli dallarındaki ve çeşitli işçi gruplarındaki ücret düzeyi sabitlenir. SSCB’de toplu pazarlık sisteminin en önemli unsurları ücret grupları, ücret grubu katalogları ve temel ücretlerdi. Bu da somut durumun somut analizine bağlıdır. SSCB’de standart ücret, zaman birimi başına ve ücret grubuna göre ücret miktarını belirliyordu. Bu da bugün somut durumun somut analizine bağlıdır. Kolektif temel ücretler, sosyalist devletin, her bir sanayi kolunun ekonomik önemini, iş mekanizasyonunun derecesini, bireysel ekonomik alanların özelliklerini vb. dikkate alarak ücretleri farklılaştırmasını sağlar. Ancak, her bir sanayi kolunun ekonomik önemi, iş mekanizasyon derecesi, bireysel ekonomik alanların özellikleri vb. ülkeden ülkeye farklıdır.


Sosyalist iktisatta sözleşme sistemi, ücreti, üretimin tayin edici halkalarının pekişeceği ve vasfın yükselmesinin teşvik edileceği biçimde örgütleme hedefine sahiptir. Bu bir genel doğrudur. Bu genel doğru o zamanın SSCB’sinde iktisadi faaliyetin sosyalist ilkelerine, ileri, teknik olarak gerekçelendirilmiş normlara denk düşüyordu. Bugün sosyalist bir devrimden sonra bu genel doğrunun aynen SSCB’de olduğu gibi geçerli olacağı söz konusu olamaz. Günümüzde iktisadi faaliyetin sosyalist ilkelerine, ileri, teknik olarak gerekçelendirilmiş normlar SSCB’de olandan farklı, daha gelişmiş olacaktır.


Bu ve ücretlendirme bağlamında diğer makalelerde ele alacağımız noktalar göz önünde tutulmaksızın sosyalist devletin ücret politikası, ücretin her yönlü farklı kılınması temelinde küçük burjuva eşitlikçiliğine karşı mücadele sürdürülemez. SSCB’nin bu mücadele tecrübesinden öğrenmek gerekir.


Devam edecek


II. Makale


Sosyalizmde Ücret Farklılığı Kaçınılmaz Bir Yasallıktır



Kaynak/Açıklama:


1) Rusça’sından çevirirseniz “Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği”, Almanca’sından çevirirseniz “Sosyalist Sovyet Cumhuriyetleri Birliği” oluyor.


2) Lenin; C. 33, s. 50, “Yeni Ekonomik Politika ve Politik Aydınlatma Kurullarının Görevleri”.


3) Lenin; C. 25, “Devlet ve Devrim”, s. 483/484.


4) Marks-Engel Toplu Eserleri (bundan sonra METE); C. 20, s. 186, Anti-Dühring.


5) Lenin; C. 30, s. 274/275, “Subbontikler Üzerine Sunum”.


6) “Hiç kuşkusuz, eğer ücretler, kendi genel temeline, yani üreticinin kendi emeğinin ürününün, emekçinin bireysel tüketimine geçen kısmına indirgenecek olursa; eğer biz, bu kısmı, kendi kapitalist sınırlarından kurtarır ve bunu bir yandan, toplumun mevcut üretkenliğinin (yani, onun kendi bireysel emeğinin toplumsal üretkenliğini, gerçekten toplumsal üretkenlik olarak alırsak) izin verdiği, öte yandan, kişiliğinin bütünüyle gelişmesinin gerektirdiği tüketim hacmine kadar genişletirsek ve üstelik de, artı emek ile artı ürünü, toplumun o günkü üretim koşulları altında, bir yandan, sigorta ve yedek fonlar yaratmak, öte yandan, yeniden üretimi toplumsal gereksinmelerin öngördüğü boyutlara doğru sürekli genişletmek için gerekli ölçüye indirgersek; en sonu eğer, N°: 1 (gerekli-emek) ile N°: 2’ye (artı emek), toplumun gelişememiş ve çalışma yetisini yitirmiş üyeleri adına, gücü-kuvveti yerinde olan üyelerince daima harcanması gerekli emek kitlesini katarsak, kısacası, hem ücretleri ve hem de artı değeri, hem gerekli ve hem de artı emeği, kendi özgül kapitalist niteliklerinden sıyırıp atarsak, geriye kuşkusuz bu biçimler değil, yalnızca, bütün toplumsal üretim tarzlarında ortak olan özleri kalır.” (METE; C. 25 (Kapital, C. III), s. 883)


7) SSCB’de sosyalist işletmelerde ücretlendirmenin temel biçimi, verim ücretidir. 1953 yılında, SSCB’de sanayide çalışan işçilerin yüzde 77’si verim ücretine göre ücretlendiriliyorlardı.


Sosyalizmde verim ücreti, emekçinin kendi emeğinin ürünlerine karşı en büyük ilgisine yol açmaktadır. Bu, beraberinde muazzam bir çalışma yoğunlaşması getiren ve artı değer oranının artmasına yol açan, ama çalışma yoğunlaşmasının artmasıyla birlikte işçinin ücretinin de düştüğü kapitalizmdeki akort ücretinden ilkesel olarak ayrılmaktadır.


Sosyalist toplumda her işçinin kazancı, yaptığı işin niteliği ve niceliğine doğrudan bağlıdır. Ödemesi yapılan, kapitalizmde olduğu gibi işgücü değil, iştir. Verim ücreti, kazancın belli bir zaman birimi içinde üretilen ürünün artmasına bağlı olarak yükselmesini güvence altına alır ve böylelikle iş üretkenliğinin artması için bir teşvik aracı sunar. Verim ücreti, makinelerden, donanımlardan, hammaddelerden ve iş zamanından tümüyle ve rasyonel olarak yararlanmayı, teknik mükemmelliklerin kullanıma sokulmasını ve işin ve üretim sürecinin en iyi şekilde örgütlenmesini teşvik eder.


En yaygın olan sistem, doğrudan verim ücreti sistemidir. Bu sistemde her ürün birimi, belirlenen normların yerine getirilmesinden ya da gereğinin üstünde yerine getirilmesinin derecesinden bağımsız olarak, aynı ölçüde ödenmektedir. Çalışanın ücreti, onun ürettiği ürünlerin artmasıyla doğru ilişki içinde artar.


Progresif verim ücreti sisteminde, işçiye, normların yerine getirilmesi karşılığında bir ve aynı, değişmeyen ölçülere göre ücret ödenmektedir, normun üzerinde elde edilmiş verim karşılığında ona diğer, artan ve ileriye doğru büyüyen ölçülere göre ücret ödenmektedir. Örneğin, SSCB’de motorlu taşıt ve traktör sanayindeki bazı işletmelerde belirlenen normun yüzde 1 ile 5 oranından fazla yerine getirilmesi durumunda, normun üzerinde elde edilmiş ürünler karşılığında parça oranı yüzde 30, normun yüzde 6 ile 10 arasında aşılması durumunda yüzde 60 vs. artmaktadır. Oranların en güçlü artan dizisi, önder meslek grupları, yeraltında ya da yüksek sıcaklık altında çalışan ya da diğer ağır bedensel işleri görmek zorunda olan işçiler için saptanmıştır. Progresif verim ücretinin etkisi, çok sayıda ücret cetvelinin bulunması durumunda azalır; çünkü, böylelikle hesap dökümü, ücretlerin hesaplanması ve iş ücretiyle iş üretkenliği arasındaki doğrudan görülebilir bir bağıntının oluşturulması zorlaştırılmaktadır. Progresif verim ücretinin etkinliği, ayrıca çeşitli iktisat dallarında normun fazlasıyla yerine getirilmesinin bunlara göre ödendiği oranların birbirinden güçlü bir şekilde sapma göstermeleri halinde azalır.


Prim-verim ücreti sisteminde doğrudan verim ücreti, belli bir sayıya ulaşılması durumunda, yani yakıt maddelerinin ve elektrik enerjisinin tasarrufu, üretimin maliyet masraflarının düşürülmesi, ıskarta oranının azaltılması, düşük kalite sınıflarının payının azaltılması vs. durumunda primlerle tamamlanmaktadır. Bazı işletmelerde primler, belirli bir niteliksel orana erişildiğinde, ilerleyen verim ücretinin ödenmesinde de kullanılmaktadır.


Üretim koşullarının bireysel verim ücretinin kullanılmasını olanaksız kıldığı durumlarda (örneğin, birçok işçinin bir makineyi ya da aygıtı aynı anda birlikte kullanması durumunda) tugay veya da grup verim ücreti kullanılmaktadır. Tugayın tek tek üyeleri, kolektif kazançlarını çalıştıkları süre ve vasıfları göz önünde tutularak paylarını elde etmektedirler.


SBKP(B) XVIII. Parti Konferansı, iyi verim gösteren çalışanların maddi teşviki ilkesinin tutarlı olarak kullanılmasının gerekliliğini vurguladı ve şu kararı aldı: “Söz konusu olan, ücretlendirmedeki tembel eşitlikçilik pratiğini tümüyle ortadan kaldırmak ve verim ücretinin ve prim sisteminin daha büyük bir ölçüde iş üretkenliğinin artmasının ve ayrıca tüm iktisadımızın gelişmesinin önemli bir kaldıracı olmasının sağlanmasıdır.” (SBKP(B) XVIII. Parti Konferansı Kararı; bkz. “Parti Kongreleri, Parti Konferansları ve MK Oturumlarının Karar ve Gerekçeli Kararlarında SBKP”, Bölüm II, 7. baskı, s. 975, Rusça)


Zaman başına ücretle verim ücreti ödenmesinin mümkün olmadığı ya da işin karakteri açısından amaca uygun olmadığı bütün işlerin (kapıcıların, işletme koruması görevlilerinin, kalite kontrolörlerinin çalışması, bireysel üretimdeki çalışma vs.) ödemesi yapılır.


Basit zaman başına ücret, ayrımlıdır ve işin süresine ve işçinin vasfına göre değişir, zaman başına ücretle çalışanların emeklerinin sonuçlarına maddi ilgisini artırabilmek için, prim-zaman başına ücret kullanılmaktadır. Bu sistemde işçiye belirli bir niteliksel ve niceliksel orana ulaşılması durumunda, sözleşme ücretlerine ek olarak çalışılan zaman birimi için prim ödenmektedir: Onarım süresinin kısaltılması, hammaddeler, yakıt maddeleri ve elektrik enerjisi tasarrufu, aygıtların aşınımsız olarak kullanılması, ıskarta oranının azaltılması vs. için.


Yönetici personel ve mühendislerle teknikerlere, geniş ölçüde prim-zaman başına ücret yoluyla ödeme yapılır. Bu çalışanlar kategorisinin (işletme müdürleri, şef mühendisler, şube yöneticileri, ustalar vb.) ücretinin temelini işletmenin (şubenin, vardiyanın vs.) büyüklüğüne, iktisadi önemine, söz konusu çalışanın hizmet yıllarının sayısına vs. göre farklı olan aylıklar oluşturmaktadır. Yönetici çalışanlar, mühendisler ve teknikerler, brüt üretim planının yerine getirilmesi ve fazlasıyla yerine getirilmesi, saptanan meta türlerine uyulması ve maliyet masrafı planının yerine getirilmesi durumlarında, meta üretimi planın yerine getirilmesi ya da fazlasıyla yerine getirilmesi karşılığında belirli bir yüzde oranını, temel aylıklarına ek olarak prim şeklinde alırlar. Öğretmenlerin, doktorların, sağlık sektöründeki bakıcı personelin ve devlet kurumu görevlilerinin aylıkları, aynı şekilde, işin ve öğrenimin karakterine, hizmet yıllarına ve bir dizi diğer özelliğine göre ayarlanmaktadır.


Çalışanların vasfı, iş üretkenliği ve onun ürettiği ürünlerin kalitesinin göz önünde bulundurulmasıyla ücretteki her yönlü ayrım, çalışma normlaştırılmasının ve belirli sözleşme sisteminin yardımıyla gerçekleşmektedir.


Çalışma normlaştırılması, belirli bir işin yerine getirilmesi için zaman saptanması (zaman normu) ya da belirli bir zaman birimi içinde üretilecek parça sayısının saptanmasıdır (emek normu). Doğru çalışma normlaştırması, üretim sürecinin yönlendirilmesinin, emek örgütlenmesinin iyileştirilmesinin emek üretkenliğinin artırılmasının, ücretlendirmedeki eşitlikçiliğin aşılmasının ve sosyalist yarışmanın geliştirilmesinin en önemli ön koşullarından birisidir. Geri kalmış emekçileri önder işçilerin düzeyine getirebilmek için teknik olarak gerekçelendirilmiş normlar zorunludur. Teknik olarak gerekçelendirilmiş normlar, üretimdeki geniş işçi kitleleriyle işçi sınıfının önder unsurlarını birleştiren büyük bir düzenleyici güçtür.


İktisadi faaliyetin sosyalist yöntemleri, geniş işçi kitleleri tarafından halihazırda kullanılmakta olan normlarla en iyi işçilerin ve yenilemecilerin ulaştıkları normlar arasına düşen ileri, teknik olarak gerekçelendirilmiş normlara göre yönlendirmeyi gerekli kılmaktadırlar. Kapitalizmdeki emeğin sınırsız yoğunlaştırılmasının aracı olan, işçilerin sağlığını yıkıma uğratan ve onların yaşamlarını kısaltan mevcut emek normlarının tersine, sosyalist işletmelerdeki normlar, bunların ilerici normlar ve aynı zamanda tüm işçiler için ulaşılabilir olması bakış açısıyla saptanmaktadır.


İleri çalışma normları, iş üretkenliğinin artırılmasını ve planın yerine getirilmesini engelleyen eski, çok düşük olarak saptanmış normları savunan tutucu unsurlara karşı kararlı mücadele içinde uygulamaya sokulmaktadır. Bu eskimiş normlar, teknikteki ve üretim örgütlenmesindeki ilerlemeleri göz önünde bulundurmayan, tekniğe kötü derecede hakim olan işçilere uygun olan ve iş zamanındaki üretken olmayan kayıpları legalize eden sözde deneyimsel istatistik normlarıdır. Tekniğin sürekli olarak mükemmelleştirilmesi, bunları artırmak amacıyla, çalışma normlarının dönemsel olarak gözden geçirilmesini gerekli kılmaktadır. Sosyalist toplumun, emekçi kitlelerin çıkarları, üretim tekniğinin modern düzeyine tümüyle ve tamamıyla uyan ve iş üretkenliğinin artırılması için ücret grupları kataloğu güçlü bir etken olan ileri, teknik olarak gerekçelendirilmiş normların kullanıma sokulmasını gerektirmektedir.


Çalışanın vasıflılık durumundan, işin türünden ve söz konusu üretim dalının koşullarından ve özelliklerinden yola çıkılmasını gerektiren her türlü işin değerlendirilmesi, sözleşme sistemi tarafından belirlenmektedir. Halk iktisadının çeşitli dallarındaki ve çalışanların çeşitli ücret grupları için ücretin miktarı, sözleşme sisteminin yardımıyla saptanmaktadır.


Sözleşme sisteminin en önemli unsurları, ücret grupları, ücret grupları kataloğu ve temel sözleşme ücretleridir

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.