Header Ads

Header ADS

Devrimin Diyalektiği ve Soyut Evrenselciliğin Doğuşu

STALIN: BİR SİYAH EFSANENİN TARİHİ VE ELEŞTİRİSİ

Domenico Losurdo

3. Yirminci Yüzyıl ile "Uzun Dönem" Arasında, Marksizm Tarihinden Rusya Tarihine: "Stalinizm"in Kökenleri -

Devrimin Diyalektiği ve Soyut Evrenselciliğin Doğuşu

Ancak, ilk bakışta bu kadar saf ve gerçeklikten kopuk görünen bir bakış açısının ve saflığın ortaya çıkışı nasıl açıklanır? Suçu şu ya da bu kişiye yüklemek daha az naif ya da gerçekçi olmaz.

Eşitsizliğe, ayrıcalıklara, ayrımcılığa, adaletsizliklere karşı verilen mücadelenin ardından ―ve eski egemen sınıfın küçüklüğü ve bencilliği nedeniyle mahkûm edildiği eski rejimin ve onun tikelciliğinin ve münhasırlığının baskısına karşı―en radikal devrimciler, eşitlik ve evrensellik ilkelerinin güçlü, ilham verici ve yüksek sesli bir vizyonunu ifade etmeye yönlendirilir.

Bu bir yandan eski toplumsal ilişkilerin ve eski siyasal kurumların yıkılmasını kolaylaştıran enerji ve coşkuyu taşıyan bir vizyondur; bir yandan da yeni düzenin inşasını daha karmaşık ve zor hale getirir.

Yeni düzen, doğuşundan önceki umutları, vaatleri ve hırsları yerine getirecek mi? Eski rejimde şiddetle kınanan adaletsizlikleri yeni bir biçim altında yeniden üretme riskini taşımıyor mu?

Bu, en radikal devrimlerin hırslı siyasi ve toplumsal dönüşüm projeleri geliştirirken, tam da bu yabancılık ve mevcut düzene uzaklık nedeniyle, arkalarında sağlam bir siyasi deneyime sahip olmayan bir liderlik grubunu iktidara getirmeleri nedeniyle özellikle hassas bir sorudur. Üstelik sadece yeni bir siyasi düzen değil, aynı zamanda yeni bir toplumsal düzen inşa etmeleri ve hatta icat etmeleri gerekiyor. Bu koşullar altında, iddialı bir siyasi projeyi, kulağa hoş gelen ama boş bir söylemden ayıran ince çizgiler belirginleşir; somut bir ütopyayı (kesinlikle uzak bir ufuk, ancak gerçek dönüşüm sürecini yönlendiren ve teşvik eden) soyut ve aldatıcı bir ütopyadan (son tahlilde, gerçeklerden kaçmak ve kaçınmakla eşanlamlı) ayırmak.

Yalnızca kısa vadede değil, uzun vadede de muzaffer olmak için, bir devrim, iktidara ulaşmada kendisine eşlik eden eşitlik ve evrensellik ideallerine somut ve kalıcı bir içerik verebilmelidir. Ve bunu yapmak için, yeni liderlik grubundan, coşku anlarında tutunmaya meyilli oldukları o naif fikirleri bırakmaları isteniyor; ve böyle bir görevi bir boşlukta değil, bu fikirlerin ekonomik ve politik sınırlara, güçler ilişkisine ağırlık verdiği ve varlıklarının kaçınılmaz olarak ortaya çıkan çelişkiler ve çatışmalarda hissedildiği tarihsel olarak yüklü bir alanda gerçekleştirmeleri istenmektedir.

Şimdiye kadar en azından birleşmiş görünen devrimci cephenin ilk iç parçalanmalarını ve çatlaklarını göstermeye başladığı, hayal kırıklığı, hoşnutsuzluk ve ihanet suçlamalarının ortaya çıktığı bu zorlu geçitte yolculuktur. Hegel'in Fransız Devrimi açısından büyük bir açıklık ve derinlikle çözümlediği bir süreç ve diyalektiktir.365

“Evrensel özne”, “evrensel irade” ve “evrensel özbilinç” bayrağını sallarken gelişir. Bu aşamada, eski rejim yıkıldığı anda, “farklı manevi kitlelerin ortadan kalkmasına ve bireylerin sınırlı yaşamlarına” tanık olunur; “Bu nedenle, içinde Her Şeyin eklemlendiği manevi öz olan tüm sosyal katmanlar ortadan kalkar.” Sanki tüm aracı yönetim organlarından dağılmış olan toplum, tüm geleneksel otoriteleri reddederek artık meşruiyetten yoksun kalan sayısız bireye tamamen bölünmüş gibidir. Sadece özgürlük ve eşitliği değil, aynı zamanda kamusal yaşama ve karar almanın tüm aşamalarına katılımı da talep eder.

 Bu coşku ve gayretin ardından, sanki otorite ve gücün hiçliğe askıya alındığı bir durumda, anarşist bir binyılcılık ortaya çıkar,  “mutlak özgürlük” talep eden, evrensellik üzerindeki gerçek veya varsayılan tüm bulaşmaları ve kısıtlamaları ihanet olarak kınamaya hazırdır.

Yeni bir düzen, her ne kadar devrim ilkelerine saygılı yeni ve farklı düzenlemelere göre kurulmuş ve örgütlenmiş olsalar da, bireylerin “manevi kitleler” içinde, toplumsal örgütlerde, aracı kurumlarda yeniden örgütlenmesini varsayar. Ancak anarşist binyılcılık açısından, toplumun yeni formülasyonu, ne olursa olsun, evrenselliğin yadsınması olarak görülür. Aslında, "faaliyetleri ve kişiliklerinin varlık durumu, kendilerini Her Şeyin bir alt bölümü ile sınırlı, sadece bir tür faaliyet ve varlık durumu ile sınırlı bulur." Bu nedenle, "varlık unsuruyla sınırlı olan kişilik, böylece belirlenmiş bir kişilik anlamını üstlenecek ve gerçekte evrensel bir özbilinç olmaktan çıkacaktır."

Bu, Fransız Devrimi süresince ortaya çıkan diyalektiğe ışık tutan bir analizdir, ama evrenselliğin Pathos'unun hem daha naif biçimlerinde hem de daha olgun biçimlerinde daha da güçlü bir şekilde hissedildiği Ekim Devrimi'nde daha da belirgindir.

Eski rejimin devrilmesine öncülük eden yüce evrenselcilik durumunda, biçimleri ne olursa olsun tüm iş bölümleri, münhasırlık ve “evrensel öz bilincin” tecrit edilmesi ve bürokratik ve ayrıcalıklı bir azınlığın “evrensel iradesi”ile eşanlamlı hale gelir.

Bu, siyasal kurumlar için olduğu kadar toplumsal ilişkiler için de geçerlidir. Anarşist Binyılcılığın evrenselliği doğrudan ve dolayımsız gerçekleştirme özlemini tatmin edebilecek hiçbir düzen yoktur. Anarşist binyılcılığın nasıl hareket ettiği, Phenomenology of Spirit'in unutulmaz sayfalarında yeniden açıklığa kavuşturulmuştur:

““Ne özyönetimin ifadesi gibi görünen ve sadece bir kısmı tahsis edilen yasalara itaat komedisine (Vorstellung) ne de yasama ve evrensel faaliyetlerde temsil edilme gerçeğine aldanmamak için, özbilinç, kendi yasalarının yazılmasından ve bireysel çalışmayı değil, daha doğrusu evrensel bir çalışmayı tamamlamasından oluşan gerçeklikten mahrum kalmayacaktır.

Aslında, yalnızca temsil ve teatral temsil biçiminde bulunduğunda, birey gerçek değildir; bireyin temsilcisi olan birinin olduğu yerde birey yoktur.”.”

İşçi Muhalefeti'nin Sovyet Rusya'daki bürokrasiye verdiği tanımı hatırlıyoruz: “Kaderinize başkası karar veriyor.”

Bu kabul edilemez kamulaştırmaya karşı, karar almanın her aşamasında “kolektif” bir “liderlik” talep etmekte ve ardından tüm temsili örgütlerin kınanmasını talep etmektedirler.

Ayrıca, herhangi bir anayasal düzen ve hatta yasal düzenleme taslağı, öncel bilinç olarak evrenselliği hapsetme veya ondan kopma girişimi ve dolayısıyla öldürülmesi zor eski bir rejimin ifadesi olarak etiketlenir.

Hegel devam ediyor ; "Eylem"e girmek, gerçek ve etkili olmak ve "gerçek irade"ye dönüşmek için——evrensellik somut bireylerde ifadesini bulmalı, "bireysel özbilinci en tepeye yerleştirmelidir".

Burada binyılcılık ve anarşizm bu skandala karşı haykırıyor:

“Bu yaklaşımda, kalan bireyler eylemin bütününden dışlanır ve yalnızca sınırlı bir rol oynar;  bu nedenle, eylem, etkili bir evrensel öz-bilincin eylemi olmayacaktır."

Fransız Devrimi'nin (ama daha büyük ölçekte Ekim Devrimi'nin de) trajedisi şudur:

 Onu boş bir söze indirgemekten kaçınmak isteniyorsa, evrenselliğin pathos'una belirli ve somut bir içerik verilmelidir, ancak ihanet olarak görülen tam da bu belirlenmiş ve somut içeriktir.

Aslında, evrenselliğin bulaşması ve olumsuzlanmasının bir unsuru olarak etiketlenen, bu haliyle tikelliktir. Bu vizyon hakim olmakla birlikte, eski rejimin tasfiyesini yeni ve sağlam bir düzenin inşası takip edemez:

“Evrensel özgürlük, bu nedenle, herhangi bir iş veya herhangi bir olumlu eylem üretemez, yalnızca olumsuz eylem üretebilir. Evrensel özgürlük sadece silmek için acele etmektir."

Devamı

Sovyet Rusya'da Soyut Evrenselcilik ve Terör


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.