Yaşamını Kaybeden Sanatçı ve Aydınları anmadaki çarpıklık üzerine
Türkiye'de hemen her konuda olduğu gibi etnik öznellik bir tarafta, "hızlı" solculuk diğer tarafta, "yaşamını yitiren" Sanatçı, Profesyonel ve aydın kesimden insanların hatta tabandan emekçilerin "ANILABİLMESİ" için onların illa "katıksız komünist" olması gerekir anlayışı hâkim.
Her ilerici nitelikte olan insanın topluma kazandırdığı değerleri, toplumun eğitimine dolaylı ya da dolaysız katkıları göz ardı edilemez. Bunların her birinin, onların proleter kültürüne katkıları nedeniyle anılması tamda proleter bir yaklaşımdır. Devamında eleştiriler varsa getirilir, ama ölüm gününde katkıları ile birlikte anılır.
"Proleter kültürden bahsederken" diyordu Lenin, "şunu aklımızda tutmalıyız. Yalnızca insanlığın tüm gelişiminin yarattığı kültürün kesin bilgisinin ve dönüşümünün bir proleter kültürü yaratmamızı sağlayacağını açıkça anlamadıkça, bu sorunu çözemeyiz.
İkincisi, kültür havadan oluşmaz, havadan kazanılmaz; ya da kültür kendilerine "proleter kültürün uzmanı" diyenlerin icadı değildir. Bunlar saçmalıktır.
Proleter kültür, insanlığın kapitalist, toprak sahibi ve bürokratik toplumun boyunduruğu altında biriktirdiği bilgi deposunun mantıksal gelişimi olmalıdır."
Devrimci mücadele döneminde de devrimden sonra da toplumun her türden ilerici sanatçıya ve profesyonele ihtiyacı vardır. Bunların "komünist olması gerekir" diye bir şart olamaz, bu zaten diyalektik değildir ve onun mantığa sığmaz, en kötüsünden, devrim yapmak için komünist toplumun kendiliğinden oluşmasına kadar beklemeyi öngören bir saçmalık olur.
Bir bilim adamından (adı şu anda aklımda değil) devrimin ilk yıllarında Lenin şu içerikte bir mektup alır; "kendisinin ne komünist ne de kapitalist olduğunu, sadece bir bilim adamı olduğunu, içinde bulunduğu şartlarda dalında çalışma yapamadığını ya bu şartların geliştirilmesi ya da ülke dışına çıkmasına izin erilmesini" . Lenin'in direktifi ile yaşam koşulları değiştirilir ve bu bilim adamı Sovyetlerin o dalda gelişmesinde büyük rol oynar.
Ne devrim öncesi ne de devrim sonrası sanatçılar ve profesyoneller dahil herkesin teorisyen derecesinde Marksizm'i Leninizm'i bilmesini gerektirmez. Önemli olan temelde sosyalizme eğilimli demokrat anlayışa sahip olmaları ve- ya da çalışmalarıyla devrimci kültüre katkıda bulunmuş olmaları. Yakın geçmişte bu eğitime katkıda bulunan, yüzlerce ilerici sanatçı vardır. Hepsi bu katkılarıyla anılmayı hak eder.
Liberali liberal, demokratı demokrat, burjuvayı burjuva, sosyalisti sosyalistlikleri açısından değerlendirip eleştirmeyi öğrenmek zorundayız. Nasıl ki bir burjuvadan, ya da burjuva hareketten sosyalist devrim beklemek mantıksızsa, onları sosyalist bakış açıları varmış gibi eleştirmekte o kadar mantıksızdır- eleştiri sosyalist bakış açısı ile, onların nitelikleri ve katkıları hesaba katılarak yapılır.
İlerici, belirli konularda kendi aldığı tavırlara bağımlı olarak ilericidir. Yani onun yaklaşımı güncel sorunlarla kısıtlıdır. Sosyalist, sınıfsal bir bütünlük olarak ilericidir. Yani onun yaklaşımı nihai hedefe kadar uzanır. Sosyalist, bu hedef doğrultusunda katkıda bulunan her ilericiye ister burjuva olsun ister liberal, o özgül ile bağlantılı olarak- hak ettiğinden fazlasını vermeden- saygı duyar.
Ancak Türkiye'de öznellik, kimine hak etmediği kadar değer verirken, kiminin katkılarını reddetmek alışkanlığı içinde, boğulmakta.
Lenin'in yaklaşımı özetleyen paragrafın içeriğini değiştirmeden biraz değiştirip güncelleştirirsek, unutmamamız gerekir ki, eğer bir kişiyi ileri itmek istiyorsak, ellerimizi sürekli onun sırtında tutmalıyız, devrimciler her liberali tam bir santim ilerlemek üzereyken yakalamayı ve bir metre ilerlemesini sağlamayı öğrenmelidir. Özellikle kitlelerin ileri adım atmasına katkıda bulunanları bu katkılarının daha da yaygınlaşması, daha da ileri gitmesi için- hayalcilik yaymadan- desteklemek gerekir. Çünkü onların her ileri adımı, kitlelerin ileri adımlarına ön ayak olacaktır.
Zamanı geldiğinde, "Eğer bir liberal ilerlememekte direnirse, onsuz ve onun üstünden geçerek ilerleriz."
Aydın, sanatçı ve kitleler arasındaki bağları ciddiye almak gerekir, tabandaki kitlelerdeki bilinç, teorilerle değil, yaşamın kendi pratik gerçekleriyle, sorunların, haksızlıkların ve benzeri olayların özellikle sanatsal teşhirleriyle en kolay yoldan oluşabilir.
Türkiye bu konuda son 35-40 sene içinde çok geri adımlar attı, kendisini gericilerden ilerici, hatta devrimci, ilericilerden gerici yaratma pratiğinde buldu- bu pratiğe (hadi Burjuva demokrat partileri bir yana bırakalım) kendisine Marksist Leninist diyen hareket ve bazı partilerde dahil.
Bunlar yaşadıkları süreç içinde adımını biraz da olsa geriye attığında eleştirilir, eleştirilmesi gerekir. Bu zaten yok denecek kadar az TR de. TR de ister Türkiyeli ister yabancı olsun, özünde bariz anti-komünist olsa bile (örneğin Fikret Başkaya, Noam Chomsky vb., gibi) "popüler " yazarlar, şaşalı bir şekilde kucaklanır, yazıları peş peşe yaygınlaştırılır. Ama bir Marksist Leninist'in yazılarına, sırf "başka takımdan" olduğu için ona burun kıvrılır, sansürlenir, engellenir. Burada bile "tercihleri" bellidir. Bu nedenle Sol ile CHP, hatta AKP arasında "liberal" bir köprü kurulması bizleri hiç de şaşırtmayan "solun karikatürünün çizildiği ve yaşandığı" üzücü somut gerçeğidir.
Bu üzücü gerçeğin oluşmasında ve devam etmesinde, hatta oldukça güçlenmesine en büyük etken; bir tarafta etnik öznellik ve süsleme dışında Marksist Leninist olmayan seçicilik ,diğer tarafta ezberci, sekter küçük burjuva "hızlı" solculuk.
Erdogan A
Eylül 2021
Hiç yorum yok