Header Ads

Header ADS

Seçim sistemi üzerine

İ. Trajnin

Kapitalist ülkelerde seçim sisteminin ortaya çıkışı, kitlelerin burjuvazi önderliğinde feodalizm ve mutlakiyeti yıkıp soyluların ve ruhban sınıfının ayrıcalıklarını yok etmesine bağlı olarak burjuva demokrasisinin ortaya çıkışı ve gelişimi ile bağlantılıdır.

Burjuvazi kendi demokrasisini kurarken, tüm halkı temsil ettiğini iddia ederek, ulusal egemenlikten, yani halkın sınırsız iktidarından söz etti. Gerçekte ise, kendi sınıf çıkarlarını halkın çıkarları olarak, kendi diktatörlüğünü “halkın yararı” olarak gösterdi.

Burjuvazi feodal tabakaların ayrıcalıklarını yok ettikten sonra, kendi sınıf çıkarlarını yaygınlaştırdı ve bunların korunması için parlamento da dahil, devletin tüm kurumlarını istismar etti. Kapitalist ülkelerdeki seçim sistemi, burjuvazinin, onun yardımıyla, parlamentodaki egemenliğini garanti ettiği araçlardan biridir.

Fransız burjuvazisi, kitleleri feodalizme karşı mücadeleye çağırdığında, 1789’de yayımladığı İnsan ve Yurttaşlık Hakları Deklarasyonu’nda ulusal egemenliğin halka ait olduğunu ilan etti. Halk Bastille’i yıktı, omuzlarında devrimin bütün zorluklarını taşıdı, ama sonunda kurulan bu ‘hakimiyet’, egemenlik hakları bakımından aldatıldığını ortaya koydu. Burjuvazi halk temsilciliğini ve yasa koyuculuğu kendine bağladı ve kimin seçip seçilebileceğine tek başına karar verdi. 22 Aralık 1789 yasası ve 1791’deki ilk Fransız Anayasası sonrası seçme hakkı, en az 25 yaşında olmaya, en az 1 yıldır aynı yerde veya aynı kantonda oturmaya ve en az 3 günlük kazancını direkt vergi olarak ödemeye bağlandı. Birisinin hizmetinde çalışanlar (mülk sahibi sınıfın emrinde olanlar) seçme hakkından mahrum bırakıldılar.

Bu koşullara sahip olmayan yurttaşlar, ‘pasif yurttaşlar’ olarak nitelendi ve seçme hakkından mahrum oldu. Dönemin önemli burjuva politikacılarından Barnave, 11 Ağustos 1791’deki kuruluş (Anayasa) kongresinde (Anayasa) bu önlemi şöyle gerekçelendirdi: “Yoksullukları nedeniyle, yaşamlarını sürdürebilmek için doğrudan doğruya ve sürekli çalışmak zorunda olan yurttaşlar, seçme hakkını bilinçli ve hedefli olarak kullanmak için gerekli bilgiye ve var olan sistemin korunmasını gerektirecek çıkarlara sahip değildirler..”

1791’deki ilk Fransız Anayasası’ndan sonra özellikle mülksüz kesimlerden olan yetişkin halkın yaklaşık üçte biri seçme hakkından mahrum bırakıldı.

Halk kitlelerinin hoşnutsuzluğu daha sonraları Fransız burjuvazisinin devrimci kesimi olan Jakobenlerin iktidara gelmesini sağladı. Ancak Jakobenler seçme hakkına ilişkin sınırlandırmayı korudular: Kadınların seçme hakkı yoktu, bir yerde ikamet etme zorunluluğu 6 aya, yaş sınırı da 21’e indirildi. Jakobenlerin devrilmesinden sonra zengin burjuvazi iktidara geldi ve çalışan halkın (emekçilerin) haklarında ve seçme hakkında önemli kısıtlamalara gidildi.

Seçme hakkı konusundaki raportör Boussy d’Anglas Thermidor Konferansı’nda (Fransız Devriminde Robespierre’i devirmek için birleşenler grubunun düzenlediği konferans) yaptığı konuşmada alaycı şekilde mülksüzlere sınırsız haklar tanınıp, yasa koyucular arasında yer almalarına fırsat tanınırsa, onların sonuçlarını dikkate almadan huzursuzluk yaratacaklarını ya da yaratılmasına izin vereceklerini söyledi.

Özel mülkiyetin varlığı ve üretim araçlarına sahip olmak devlet yaşamına katılmanın ana koşulu yapıldı.

Burjuvazi halkın temsil edildiği organların fonksiyonlarını giderek daha fazla kısıtladı. Napolyon’un “yasa koyucu organların mutlak erki”ni tümden ortadan kaldırması burjuvalar tarafından kutlandı. Napolyon’un devrilmesi sonrası tekrar kurulan “halkı temsil eden kurumlar” ise, büyük toprak ağalarının ve daha sonra büyük sanayicilerin gösteri organları haline geldi.

Liberal çevrelerde yalnızca “ahlaki-politik bir ideal” olarak ürkekçe “halk egemenliği”nden söz edildi. Zamanı, yeteneği ve bilgisi olduğu için sadece burjuvazinin yönetme yeteneğine sahip olduğu söylenmekteydi. Halk, devlet gücünün bir objesi olarak görüldü. “Tebaanın hakkı, seçmek veya parlamentoda temsil edilmek değil, iyi yönetilmektir. Ancak yoksulluk çekmeyen insanlar iyi yönetebilirler. Çünkü maddi sorunları yoktur, yeterli eğitime, düzenli bir ikametgaha ve politik gelişimleri için yeterli zamana sahiptirler.”

Birçok burjuva devlet bilimcisi, seçme hakkının bir hak olarak değerlendirilmemesi, devletin çıkarları temelinde uygulanması gereken bir fonksiyon olarak görülmesi gerektiği iddiasındaydılar. Böyle fonksiyonlar herkesin değil, durumları gereği bu düzenin (burjuva düzeninin) varlığından ve sürdürülmesinden yana olanların hakkı olabilirdi. Burjuva devlet bilimcilerine göre yasa koyucu organlara temsilcilerin seçilmesi konusunda ancak bu insanlara güvenilebilirdi. Ama yasa, “tüm halkın” iradesi, yani hem sömürenlerin hem de sömürülenlerin ortak iradesi olarak lanse edildi. Gerçekte ise, yasa, Lenin’e göre, “zaferi elde eden ve devlet gücünü ele geçiren sınıfların” iradesini yansıtmaktaydı. (Lenin, Werke, Band 2, Seite (sayfa) 418, Dietz Verlag)

SEÇME HAKKININ KISITLANMASI

Burjuva anayasalar, “genel oy hakkı”nı ilan ettiler ve hala ediyorlar, ama seçim yasalarında yapılan binlerce hileli “düzeltmelerle” bu “genellik” geniş halk kitlelerinin seçme hakkından mahrum edilmesi şekline dönüştü. Örneğin İsviçre’nin demokratik anayasasında; “Kanton vatandaşlarının hepsi İsviçre vatandaşıdır ve her türlü seçim ve oylamaya katılma hakkına sahiptir” denmesine rağmen (Paragraf 43), seçim yasasına bağlı olarak sadece erkekler seçme hakkına sahiptir.*

Halk kitlelerinin haklarının kısıtlanması ve seçme hakkından mahrum bırakılması amacıyla sözüm ona seçim kuralları belirlenmesi, seçme hakkının belli koşullara bağlanması, yaygın başvurulan bir yöntemdir.

Hemen bütün burjuva devletlerde seçme hakkına sahip olma yaşı oldukça yüksektir. İngiltere, ABD ve Fransa’da 21 yaşına girmiş olanlar seçimlere katılabilir. İsveç (23), Danimarka (25) gibi seçime katılma yaşının daha yüksek olduğu ülkeler de vardır. Böylelikle gençliğin önemli bir bölümü seçme hakkından mahrum bırakılmış olur.

Bunu, herhangi bir yerde belli bir süreden beri ikamet etme mutlak koşulu izler. Fransa’da bu süre 6 aydır. ABD’nin değişik eyaletlerinde 2 ay ile 2 sene arasında değişir. Böylelikle, sezon işçileri gibi mülksüz halk kitleleri, iş bulabilmek için sürekli yerlerini değiştirmek zorunda kaldıklarından seçme hakkından mahrum bırakılırlar.

Birçok kapitalist ülkede kadınların seçme hakkının kısıtlanması söz konusudur. 19. Yüzyıl boyunca birçok büyük ülkede (Almanya, İngiltere, Fransa, ABD ve İtalya) kadınlar seçim yasalarıyla, John Stuart Mill’in deyimiyle, çocuk ve delilerle aynı görüldüler. 1913 yılında İngiltere’de Avam Kamarası’ndaki milletvekillerinin 219’u kadınların seçme hakkına sahip olmasını öngören bir yasa tasarısına “evet” derken, 266’sı karşı çıkmıştı. Çoğu Avrupa ülkesinde kadınlar ancak Birinci Dünya Savaşı sonrası, çoğunlukla Sovyet seçim yasasının etkisiyle, seçme hakkına kavuştular. Fransa’da ise, kadınlar ancak 1944 yılında seçme hakkını elde edebildiler.

Kapitalist ülkelerde sömürge halklarının büyük bölümü seçme hakkından mahrum bırakıldı. İkinci sınıf tebaalar olarak görüldüler ve devletle ilgili işlere katılmaları yasaklandı.

Farklı ulusal azınlıkların bir arada yaşadığı devletlerde, bu ulusal azınlıkların parlamentoda temsiliyetinin sınırlandırılması, egemenlerin temsiliyetinin ise artırılması amacıyla seçim bölgeleri belirlenir. Örneğin Avusturya’da 1907’de yapılan seçme hakkı reformuyla 40 bin Avusturyalı, 52 bin Polonyalı, 55 bin Çek ve 102 bin Ruthen (Slav ırkından gelen Doğu Avrupalılara verilen genel ad) başına 1 temsilcinin parlamentoya gönderilebileceği düzenlemesi yapıldı.

1935’de Polonya’da seçilen Sejm’de (parlamento) ülke nüfusunun yüzde 40’ını oluşturan azınlıklar, milletvekillerinin ancak yüzde 10’una sahip olabildiler.

Burjuva ülkelerde seçme hakkından yoksun bırakılan yurttaşların arasında yoksulluk nedeniyle devlet yardımı almak zorunda olanlar da vardı. Böylece ABD’nin değişik eyaletlerinde yardımla yaşayanlar seçim listelerinden silindi.

Tek tek ülkelerde değişik nedenlerle seçme hakkını eğitime bağlayan düzenlemeler de yapıldı. ABD’nin değişik yerlerinde Siyahlardan iyi okuma ve yazma ve Amerikan anayasasını iyi bilme gibi koşullar talep edildi ve bu koşullara sahip olup olmadıkları yapılan sınavlarla belirlendi. Böylelikle Siyahların seçme hakkı kitlesel olarak gasp edildi. Japonya’da ise, ancak milletvekillerinin isimlerini yazabilen kişiler seçme hakkına sahip olabildiler.

Seçme hakkını sınırlandıran önlemlerden biri de, vergi koşuludur. Seçmenler, seçime katılabilmek için belli miktarda vergi ödemek zorundadır. Böylesi bir vergi ABD’nin değişik eyaletlerinde uygulanmaktadır. Bu koşul, işsizleri, özellikle de mülksüzleri etkilemekte, onları seçme hakkından yoksun kalmaya mecbur bırakmaktadır.

Başka ülkelerde de emekçilerin haklarını kısıtlamak, zenginlere ayrıcalıklar sağlamak için değişik hileler yapılmaktadır. Örneğin İngiltere’de formel olarak yurttaşların eşitliği geçerli olsa da, zengin sınıflar çoğulcu seçme hakkına sahiptir. Sanayi işletmeleri ve ticari şirketlere sahip olanlar ve eşleri, hem ikamet ettikleri yerde hem de sahip oldukları mülklerin (fabrika vb.) bulunduğu başka yerlerde seçme hakkına sahiptirler. Ayrıca üniversiteler için özel seçim bölgeleri vardır: Üniversite diploması sahibi, özellikle de zengin sınıfın mensubu üniversite mezunları, hem ikamet ettikleri yerde hem de üniversite seçim bölgesinde oy kullanma hakkına sahiptirler.

Geniş halk kitlelerinin seçme hakkının kısıtlanmasının bir yöntemi de, hiyerarşik zümre sistemidir. Bu sisteme göre, seçmenler sosyal konumlarına göre, mülk sahiplerinin öncelikli bir zümre oluşturdukları, değişik kategorilere ayrılırlar. Zümre sistemine göre parlamentoya gönderilen temsilcilerin sayısı, seçmen sayısına değil, o zümrenin devlet içindeki gücüne, toplumsal konumuna göre belirlenir. Mülk sahiplerinin ayrıcalıklı zümresi, temsilcilerin çoğunluğunu seçer. Böylelikle parlamentodaki üstünlükleri güvence altına alınmış olur. Zümre sistemi, Avusturya’da 1907, Rusya’da ise 1917’deki Şubat Devrimi’ne kadar sürmüştür.

Bu sistemin Rusya’da Çar Duması seçimlerinde nasıl uygulandığına bakalım: Seçim kurallarına göre (paragraf 9-11, 28, 32, 33, 37, 42) şu seçim koşulları vardır:

1- Rus vatandaşlığına sahip olmak. 2- 25 yaşın üstünde olmak. 3- Erkek olmak. 4- Kusursuz davranış sahibi olmak (herhangi bir suç işlememek). 5- Sabit ikametgah sahibi olmak. 6- Belli bir servete sahip olmak. 7- Belli bir hizmet zorunluluğundan bağımsız olmak (ordu mensupları, öğrenciler vb. seçme hakkına sahip değildi).

Değişik zümrelerin de kendi içlerinde değişik sınıflara ayrıldığı bu seçimler, doğrudan değil, dolaylı seçimlerdi. Büyük toprak ağaları ve şehirli seçmenler (işçiler dışında) iki sınıflı (bölgesinde seçilecek kişiyi belirlemek ve Duma’ya milletvekili seçmek), küçük toprak ağaları ve işçiler üç sınıflı (bölgesinde seçilecek kişiyi belirlemek, seçmenleri belirlemek ve Duma’ya milletvekili seçmek), köylülerin çoğunluğu dört sınıflı ( bölgesindeki seçilecek kişiyi belirlemek, bölgesindeki en yetkili kişiyi belirlemek, seçmenleri belirlemek ve Duma’ya milletvekili seçmek) seçme hakkına sahiptiler.

Büyük toprak ağaları seçme hakkına sahip olanların yarısından fazlasını (yüzde 51,1) oluşturuyordu. Şehirliler yüzde 24,2’sini. Şehirliler de kendi aralarında yüzde 13,2 ile yüksek servet sahipleri ve yüzde 11 ile düşük servet sahipleri olarak kategorilere ayrılmıştı. Köylüler genel seçmenlerin yüzde 22,4’ünü oluştururken, işçilerin oranı yüzde 2,3’tü.

Seçme hakkına yönelik daha fazla sınırlandırma, Rus olmayan milliyetlere yönelikti. Özellikle de 16 Haziran 1907’de çıkarılan yeni seçim kararnamesiyle bu daha da kısıtlanmıştı. Buna bağlı olarak, Polonya eyaletlerinde eskiden 37 temsilci seçilirken 1907 sonrası 14, Kafkas bölgelerinde önceden 25 temsilci seçilirken 10 temsilci seçilebildi. Orta Asya’nın yerlileri Türki halkların ise, herhangi bir temsilci seçme hakları yoktu.

Hindistan’da hala bu zümre sistemi geçerlidir.

Genel olarak demokrasinin halkın çoğunluğunun egemenliği ve seçimlerin bu çoğunluğun iradesi olduğu düşünülür. Geçekte ise, burjuva seçim sistemi, seçim sürecinde de sömürücü azınlığın çıkarlarını güvenceye alır: Seçilen adaylar, çoğu kez seçmen azınlığının iradesini ifade eder. Örneğin Fransa’da, 1928 seçimlerinde, 4 milyon 830 bin oy seçilen adaylara, yaklaşık 6 milyon oy ise seçilemeyen adaylara verilmiştir. 1932 seçimlerinde bu sayı, 5 milyon 245 bin ve 6 milyon 315 bin olarak belirlendi. Buna rağmen Temsilciler Meclisi tüm halkın iradesinin temsil edildiği bir yer olarak kabul edildi.

ÇAPRAŞIK SEÇİM GEOMETRİSİ

Seçme hakkındaki adaletsizlik seçim geometrisiyle de gerçekleştirilir. Seçim bölgeleri, herhangi bir egemen klik ve partisinin çıkarlarının gözetilmesi, işçi çıkarlarının ise zarar görmesini sağlayacak şekilde belirlenir.

Seçim bölgelerinin bu şekilde “düzenlenmesi”yle özellikle III. Napolyon ve Bismarck ilgilenmiştir. Örneğin nüfusu 39,7 milyon olan Almanya’da, 1871 yılında 397 seçim bölgesi vardı. 20. Yüzyılın başında Almanya nüfusu 56 milyona erişti, ama seçim bölgesi sayısı aynı kaldı. Böylelikle gittikçe büyüyen şehirlerdeki emekçi kitlelerin temsiliyeti sınırlandırılmış oldu.

Seçim bölgelerinin “düzenlenmesi” bazen çok enteresan biçimler alabilmektedir. Bu şekilde bir “düzenleme” ABD’nin Massachusetts eyaletindeydi. Oradaki seçim bölgesi bir kertenkele şeklindeydi. Belirlemenin o dönemin ABD Başkanvekili Jerry tarafından yapılması nedeniyle bölge “Jerrymander” adını aldı.

Amerikan Anayasasının en önemli yorumcularından James Bryce, seçim bölgelerinin, bu operasyonu hayata geçiren partinin oy çoğunluğunu garanti etmek hedefiyle belirlendiğini yazdı. Bu hedef, servet sahibi olmayan seçmenlerin çoğunluğunun, bu planın yaratıcısı olanların (egemen sınıfların temsilcilerinin) seçilme ihtimali olmadığı seçim bölgelerine kaydedilmesiyle gerçekleştirildi. Bazen seçim bölgelerinin bu şekilde belirlenmesiyle, iki partinin eşit oya sahip olduğu yerlerde bir bölgeye yeni servet sahibi seçmenler kaydedilerek fazla oy alması sağlandı.

Bryce, ayrıca Missisippi’de, ayakkabı bağcığı adı verilen, 40 mil genişliğinde, 500 mil uzunluğunda bir seçim bölgesi olduğundan da söz eder. Pennsilvania’nın bir seçim bölgesi ise, halter şeklindeydi. Missouri’deki bir bölgenin kıvrımları ölçüldüğünde, uzunluğunun, tüm eyaletten fazla olduğu dikkati çeker. Bunun amacı, tüm Siyahları aynı bölgeye kaydedebilmekti. Tabii ki Siyahların aynı bölgeye kaydedilmesi için sürdürülen bu yorucu çabanın nedeni, Siyahların çıkarları değildi. Bu düzenlemeler sayesinde, örneğin küçük bir tarım bölgesi, büyük bir sanayi ve işçi merkezi kadar temsilci gönderme hakkına sahip oldu. Bunun yapılma nedeni, ılımlı ve tabii ki burjuvazinin hizmetinde çalışan temsilci sayısını güvence altına almaktı.

Bu konuda karakteristik bir örnek, 1945 yılında Fransa’da Millet Meclisi seçimleri öncesi yapılan kanton seçimleriydi. Oy sayımı sonrası Komünist Parti 3 milyon 830 bin oy alarak birinci sıraya geldi, ama, sadece 328 temsilci çıkardı. Sosyalist Parti ise 3 milyon 700 bin oy aldı (Komünist Parti’den 130 bin oy daha az), ama Komünist Parti’den 483 daha fazla, 811 temsilci çıkardı. Bir milletvekili çıkarma hakkı olan Aisne bölgesindeki 33 bin 191 seçmenin olduğu Saint-Quentin kantonunda bir Komünist seçimleri kazanırken, Niederalpen bölgesindeki 391 seçmenin olduğu Allons kantonunun da bir milletvekili seçme hakkı vardı ve bir Hıristiyan Demokrat seçildi.

BURJUVA DEVLETLERDE MİLLETVEKİLLERİNİN SEÇMENLERİNE KARŞI SORUMSUZLUĞU

Burjuvazinin seçimleri etkileme araçlarına ideolojik araçları da katmak gerekir. Bunun ilk sırasında basın yer alır. Büyük kapitalist ülkelerde basın, basın özgürlüğünü tekelleştiren, egemen sınıfların, partilerinin, milletvekili adaylarının lehine kamuoyu oluşturulmasını sağlayan gazete tröstlerinin elindedir. Buna, radyo, film gibi diğer ideolojik etki araçları da dahildir. Toplantı salonları da burjuvaziye aittir. Burjuvazinin adaylarını seçmenlere dayatmak için yaptığı kirli entrikaları da hesaba katmak gerekir. James Bryce, Amerika Cumhuriyeti* kitabında seçimler üzerine şunları yazmıştır: “Seçme hakkına sahip olmayanların listelere kaydedilmesi ve oyların sayılmasındaki hileler gibi değişik sahtekarlıklar sadece şehir yönetimi seçimlerinde değil devlet ve federal yönetimlere yönelik seçimlerde de yapılmaktadır.”

Buna, milletvekillerine verilen rüşvetler de eklenmelidir. Rüşvet almış bir milletvekili formel olarak halkın çıkarlarını savunur, gerçekte ise büyük sermaye sahipleri ve bankerlerin hizmetindedir. Şu ya da bu sanayi dalına avantaj sağlayacak yasaları destekler, hükümet nezdinde sermaye sahiplerinin avukatıdır. Bu türden milletvekillerine bu yasaları çıkarmaları için ödenen para boşa gitmiş değildir, sadece şu ya da bu malın üretilmesiyle ilgili vergilerin azaltılmasını veya yabancı rakiplerin mallarına getirilen gümrüğün arttırılmasını sağlayan bir yasa, kapitalist kliklerin bu türden milletvekillerini dayatmak için yaptıkları seçim harcamalarını telafi etmeye yeter. (Amerikanische Republik, Teil 2, seite (sayfa) 412, baskı tarihi 1890)

Milletvekillerinin seçmenlere yönelik herhangi bir sorumluluğu olmadığından, seçme hakkına sahip olanlar seçtikleri milletvekillerini kontrol hakkını kaybederler. Burjuva anayasalarında alışıldığı üzere milletvekillerin “ulusa” karşı sorumluluklarından söz edilir, bu da milletvekillerini her seçim öncesi seçmenlerine verdikleri vaatleri yerine getirmekten kurtarır. Çoğu kapitalist ülkede seçmenler görevlerini yerine getirmeyen milletvekillerini azletme hakkına sahip değildirler. Stalin’in dediği gibi; “O, bir taraftan diğer tarafa geçebilir, doğru yoldan doğru olmayana sapabilir, hatta değişik kirli entrikalara girişebilir. İstediği gibi takla atabilir, ne de olsa bağımsızdır.”

Örneğin gerici Mosley, 1931 yılında İngiltere’de İşçi Partisi’nden Avam Kamarası’na seçildi, ama faşistlere geçti. Seçmenler, kendilerini temsil etmediği için milletvekilliğinden ayrılmasını talep ettiklerinde, Mosley’in cevabı, onlara karşı değil, ulusa karşı sorumluluk taşıdığı şeklinde oldu.

Fransa Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun, Komünistlerin, her milletvekilinin seçmenlerine karşı sorumluluğu olduğu ve onlar tarafından azledilebileceği şeklindeki önerisini, Sosyalist Parti, Katolik Cumhuriyetçiler ve aşırın sağın oylarıyla reddettiğini bu arada belirtmek gerekir. Bunun yerine, milletvekillerinin partileri tarafından azledilebileceği kararı alındı. Bu karar, halkın iradesi yerine kapitalist partilerin ve temsil ettikleri kapitalist kliklerin iradesinin geçirilmesini olanaklı kıldı.

Lenin, burjuva demokrasisinin karakteristik bir özelliği olarak şunları yazmıştı: “Kapitalist demokrasinin mekanizmalarına yakından baktığımızda; her yerde; seçme hakkının en küçük, ya da göreli en küçük ayrıntılarında (ikametgah zorunluluğu, kadınların seçme hakkından mahrum bırakılması vb.) veya temsiliyet kurumlarının davranışında toplantı hakkının geriye itildiğini (kamu binaları ‘dilenciler’ için değildir!), ya da saf kapitalist organizasyon olan günlük basında ve benzer ve benzer yerlerde, demokratizmin sürekli sınırlandırıldığını görürüz. Yoksullara yönelik bu kısıtlamalar, dışlamalar, engellemeler küçük görünebilir, ama bir araya getirildiğinde yoksul halkın demokrasiye aktif katılımdan yoksun bırakılmasına, dışlanmasına yol açar.” (Lenin, Werke, Band 11, Seite (sayfa) 430, Dietz Verlag)

İşçi sınıfı, kapitalist koşullarda, burjuvazinin, halk kitlelerinin elde ettiği demokrasinin önüne çıkardığı bu engellere ve kısıtlamalara karşı mücadele etti ve ediyor. Demokrasinin yaygınlaşması, işçi sınıfının mücadelesiyle sağlandı. Bu konuda Lenin; “Demokrasi için çok yönlü, kararlı ve devrimci bir mücadele vermeyen bir proletarya, kendini burjuvaziye karşı bir zafere hazırlayamaz.” (Lenin, Werke, Band 14, sayfa (seite) 38, Dietz Verlag ) der.

İŞÇİ SINIFININ SEÇME HAKKININ GENİŞLETİLMESİ İÇİN MÜCADELESİ

İşçi sınıfı kapitalist koşullarda politik haklarını savunur ve demokrasinin yaygınlaştırılması için mücadele eder. İşçi sınıfı, kapitalist koşullarda seçme hakkının genişletilmesi için de mücadele etti ve ediyor. Kadınların, ordu mensuplarının, köleleştirilmiş halkların seçme hakkının garanti edilmesi, parlamentonun kitleler için aydınlatma kürsüsü olarak kullanılması, işçi sınıfının bu sayede müttefikleriyle kaynaşması için mücadele eder. Emekçilerin politik ve ekonomik haklarının korunması ve genişletilmesi için mücadele verir.

Şimdiki tarihi gelişim basamağında, diğer ülkelerdeki halk kitleleri, giderek artan şekilde burjuva seçim sisteminin eski normlarından hoşnutsuzluklarını ifade ediyorlar.

Örneğin Yugoslavya ve Bulgaristan’da faşizmin tamamen yok edilmesi ve feodal kalıntıların tasfiyesi uğruna mücadele halk kitlelerinin hareketlenmesini beraberinde getirdi, ve bununla bağlantılı olarak, demokrasi, burjuva devletlerin eski demokrasisinden ayrışan özel, yeni biçimler aldı.

Devrimci Marksistler, kapitalist koşullardaki genel seçme hakkını hiçbir zaman fetişleştirmedi. Marx ve Engels, odak noktasını esas olarak seçme hakkının elde edilmesi olarak belirleyen Lassalle’a karşı çıktılar. Lassalle’e göre, seçme hakkı, devlete, yeni, “tüm halkı kapsayan”, “sınıflar üstü” bir karakter vermesi gerekirdi.

Lassalle’ın genel oy hakkını dogma ve fetiş yapan öğretileri, ‘Lassalle’a geri dönüş’ propagandası yapan revizyonizm ve reformizmde hiç de tesadüfi olmayan şekilde bir yeniden doğuş yaşadı. Oportünistler, demokratik bir sistem ve genel seçme hakkı koşullarında, burjuva devletin bir sınıfın –burjuvazinin– egemenlik organı olmaktan çıkacağını ve “çoğunluğun iradesinin”, “halkın iradesinin” temsilcisine dönüşeceğini iddia etmektedirler. Oportünistler böylelikle, aslında sömürücü sınıfın koruyucusu olan burjuva devletin, emekçilerin temel çıkarlarını temsil edebileceği hayalini yaymaktadırlar.

Oysa kapitalist koşullar altında “genel oy hakkı” , burjuva hukuk düzeninin dayanaklarını teşkil edenlere öncelikler tanımaktadır.

Proletarya, politik haklarını mücadeleyle elde etti. İngiltere’de seçme hakkının yaygınlaştırılması Çartist hareketin mücadelesi sonucu sağlandı. Fransa’da da 1871’de Paris Komünü’nün yenilgisi sonrası burjuvazi, proletaryadan duyduğu korku nedeniyle “genel” seçme hakkını (genel seçme hakkından söz etmekle birlikte tam bir seçme hakkı yoktu, örneğin kadınlar seçme hakkını 1944 yılında elde ettiler) kaldırmaya cesaret edemedi. Ana motoru işçi sınıfı olan 1905 Rus Devrimi, diğer ülkelerdeki devrimci mücadeleyi de etkiledi. Örneğin Avusturya’daki genel seçme hakkı mücadelesi, esas olarak Rusya işçi sınıfının devrimci hareketi tarafından kışkırtıldı. Lenin bu konuda, 1917 Ocak ayında şunları yazar:

“30 Ekim 1905’te, Çarın anayasa manifestosu üzerine olan telgrafın Viyana’ya ulaşmasıyla birlikte, bu haberin, Avusturya’da genel seçme hakkının nihai olarak elde edilmesinde tayin edici bir rol oynadığı unutulmamalıdır.

“Avusturya sosyal demokratlarının bir konferansında yoldaş Ellenbogen ( o zamanlar henüz sosyal yurtsever değildi, yoldaştı) politik grevle ilgili bir konuşma yaparken telgraf onun önündeki masaya kondu. Tartışmalar sona erdi. ‘Yerimiz sokaktır!’ sloganı Avusturya sosyal demokratlarının delege toplantısının yapıldığı salonda yankılandı. Ve sonraki günler Viyana’da büyük sokak eylemleri, Prag’da barikatlar görüldü. Avusturya’da genel seçme hakkının zaferi kazanacağı belli olmuştu.” (Lenin, Werke, Band 14, sayfa (seite) 356, Dietz Verlag )

Rusya işçi sınıfı, fedakarca sürdürdüğü devrimci mücadelesi sonucu, Şubat Devrimi sonrası nispeten ileri bir seçme hakkı elde etti. Seçme hakkının gerçek demokrasinin ifadesi haline gelmesi ise, sadece sosyalist Ekim Devrimi’nin zaferi temelinde gerçekleşti.

SOVYETLER BİRLİĞİ’NDE SEÇME HAKKI

Sovyet sosyalist demokrasisi, geniş halk kitlelerine devlet yönetimine katılmanın yolunu açan en geniş kapsamlı demokrasidir. Kelimenin tam anlamıyla bir halk demokrasisidir.

“Demokratik burjuva ülkelerde, yasalara göre eşit haklara sahip olan, ama gerçeklikte binlerce hile ve şike ile politik hayata katılma hakkından, demokratik hak ve özgürlüklerinin kullanımından mahrum bırakılan kitleler, bizzat devletin demokratik yönetimine sürekli,koşulsuz ve belirleyici şekilde katılım hakkına sahip oldular artık.” (Lenin, Werke, Band 24, sayfa (seite) 13, Dietz Verlag )

Sovyet halkının hiçbir sınırlama getirilmeyen egemenliği Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) anayasasına yazıldı:

“SSCB’de tüm egemenlik, Emekçi Temsilcilerinin Sovyetleri biçiminde kent ve kırdaki emekçilere aittir.” (SSCB Anayasası’nın 3. Maddesi)

Tüm iktidar organlarının en üstten en alta kadar seçimle belirlenmesi prensibi, milletvekillerinin seçmenlerine karşı sorumluluğu, karar alma ve yürütme organlarının hesap verme zorunluluğu ilkesi, bütün bunlar, Sovyet devletinde gerçek halk egemenliğinin gerçekleştirildiğini kanıtlar.

Sosyalist demokrasinin temeli, üretim araçlarının devlet ve kooperatifler şeklinde emekçilere ait olduğu sosyalist toplum düzeninde bulunur.

Sosyalist demokrasi gerçek demokrasidir. Sadece yurttaşların haklarından söz etmez, gerçekte uygulanmasını da garanti eder. Demokrasinin en önemli sloganı olan eşitlik, sosyalist koşullarda kararlı şekilde uygulanır.

Sosyalist demokrasi, yurttaşların iş, dinlenme, eğitim ve diğer insanlık onurunu güvenceye alan ve yükselten konularda eşit ve gerçek haklara sahip olmasını garanti eder. Kadın ve erkekler için eşit hakları garanti eder, herkese, yapılan işin nicelik ve niteliğine tekabül eden bir gelire sahip olmayı garanti eder. Bütün ulus ve ırkların eşit haklara sahip olmasını, bütün yurttaşların devlet işlerine eşit katılım hakkını garanti eder.

Sovyet demokrasisi aktif bir demokrasidir.

“Sayısız sendika, işyeri, kültür, spor ve diğer işçi örgütlerinin faaliyetlerinde; Sovyetler Birliği’nin kapsamlı toprakları üzerindeki milyonlarca köylüleri birleştiren kolektif üretimin yaratılmasında; kolektif üretimimizdeki, devlet işletmelerimizdeki, maden ocakları ve demiryollarımızdaki sosyalist yarışın sürekli büyümesinde; işte bütün bunlarda, gerçek halk demokrasisinin yeşermesi görülmektedir. Bütün bunlar eski zamanlarda bilinmezdi ve Sovyet sistemi sayesinde ülkemizde çoktan sona erdirilmiş olan, ezen ve ezilen sınıfların var olduğu hiçbir devlette de görülemez.” (W. M. Molotov, Büyük Sosyalist Ekim Devrimi’nin 28. Yıldönümünde)

Sovyet seçim sistemi, halkın sadece politik alanda değil, ekonomik alanda da sınırsız güç sahibi olmasının ve egemenliğinin ifadesidir. Seçimlere halk kitlelerinin en geniş, hemen hemen istisnasız katılımı, Sovyet demokrasisinin en karakteristik özelliklerinden biridir.

Sovyet seçim sistemi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Anayasası’nın 11. bölümünde belirlenmiştir.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliğinin en yüksek Sovyeti [Meclisi] seçimleriyle ilgili kararlar (aynı zamanda birlik Sovyeti’ne seçim, özerk cumhuriyetlerin ve bölgelerin Sovyeti’ne işçi temsilcilerinin seçimiyle ilgili düzenlemeler) Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği Anayasası’na uygun yapılır. Sovyet seçim sistemi ile burjuva seçim yasaları arasında köklü bir fark vardır.

Sovyet devleti, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde yaşayan tüm yurttaşların seçme hakkını bilinçli olarak kullanması için çaba harcar. Sovyetler Birliği’nde anayasanın öğrenilmesi, SSSCB’de yaşayan halkların birçoğunun dillerinde geniş propagandası sayesinde sağlanır. Seçim belgeleri, seçim listesi ve oy pusulası SSCB

halklarının ana dilinde yayımlanır. Her yurttaşın toplumsal görevini bilinçli olarak yerine getirebilmesi için SSCB’nin Yüksek Sovyet seçimlerinin koşulları da ana dilde öğretilir ve açıklanır. Tüm bunlar, birçok kapitalist ülkede görülenin tersine Sovyetler Birliği’nde seçimlere katılımın yüksek olmasına yol açar. 1937’de yapılan SSCB Yüksek Sovyet seçimlerine 94 milyon yurttaşın 91 milyonu (yüzde 96,8’i) katılmıştır.

“Sovyetler Birliği Yüksek Sovyet Seçimiyle İlgili Kararlar”ın 2. Maddesinde şöyle denir: SSCB Anayasası’nın 135. Maddesi şöyledir: “Temsilciler genel seçimle seçilir. 18 yaşın üstündeki tüm SSCB yurttaşları ırk, ulus, din, eğitim, ikamet, servet, sosyal köken, önceden yaptıkları işten bağımsız olarak seçimlere katılma ve seçilme hakkına sahiptir. İstisna olarak ruh hastaları ve mahkeme kararı ile seçme hakkından mahrum bırakılanlar seçimlere katılamazlar.”

SSCB Anayasası, genel seçme hakkı yanında seçim sistemini de belirlemiştir: Eşit seçme hakkı vardır, yani her vatandaş sadece bir oya sahiptir ve tüm yurttaşlar aynı temelde seçimlere katılır. Dolaysız seçme hakkı vardır: Yani en yüksek ya da diğer iktidar organlarının temsilcileri dolaylı, çok sınıflı değil, doğrudan seçimle belirlenir. Gizli seçim: Seçmenlerin özgürce oylarını kullanabilmesi, isteklerini belirtebilmesi için seçimler gizli yapılır.

SSCB SEÇİMLERİNDE TEKNİK

SSCB seçimleri gerçek halk seçimleridir. Tüm seçim sürecinin organizatörü Sovyet halkıdır. Seçimlerin yapılması sürecinde ortaya çıkan masrafları devlet üstlenir. Kapitalist ülkelerde ise, burjuva partiler, kendi çıkarlarını parlamentoda temsil etmeleri hedefiyle kapitalist klikler tarafından finanse edilirler.

Seçim listelerinin doğru hazırlanması, tüm seçmenlerin eksik bırakılmadan seçim listesine kaydedilmesi, kayıtların doğruluğu ve hatasızlığının garanti altına alınması çok önemlidir. Sovyet seçim sistemi, ne ikamet zorunluluğu ne de yurttaşların seçme hakkında başka kısıtlamalar tanır. Seçimlerin genelliği, seçim listelerinin hazırlanmasından sonra değişik nedenlerle ikametini değiştirmek zorunda kalan yurttaşların da oy kullanmasını mümkün kılar. Böylesi seçmenler, bölge seçim yürütme komitesinden, ordu mensubu iseler birliklerinin komutanından aldıkları bir seçme hak belgesi ile seçim günü bulundukları yerde oy kullanma hakkına sahip olurlar.

Sovyet seçim sistemi her ulustan emekçinin politik yaşama aktif katılımını garanti eder. Bu, kendini, seçim kurallarına bağlı olarak Birlik Sovyetleri ve Uluslar Sovyeti’ne temsilci seçiminde, seçim muhitleri veya mıntıkalarının belirlenmesinde de gösterir. Bu seçimlerde seçim bölge ve mıntıkaları ayrı ayrı belirlenir. Birlik Sovyeti seçimlerinde, bölgeler, 300 bin kişinin bir bölge oluşturması şeklinde belirlenir. Uluslar Sovyetleri seçimlerinde ise, muhitlerin belirlenmesi şöyle olur: Her Birlik Cumhuriyeti’nde 25, her Otonom Cumhuriyet’te 11, her Otonom Bölge’de 5, her Ulusal Bölge’de 1 seçim muhiti belirlenir.

SSCB’de seçim bölgelerinin belirlenme prensibi kararlı ve eksiksiz uygulanan demokrasinin sonucudur. Doğru seçim muhitlerinin oluşumu eşit seçme hakkının gerçekleşmesini sağlar. Burjuva halkın çoğunlukta olduğu bölgelerde azaltılmış, işçi bölgelerinde ise çoğaltılmış sayıyla seçim bölgelerinin oluşturulduğu kapitalist ülkelerin tersine, Sovyet ülkesinde, eşitlik prensibine göre, 300 bin seçmenin (Birlik Sovyeti’nin seçiminde) olduğu bölgeler bir seçim muhiti olarak belirlenmiştir.

Uluslar Sovyeti seçimlerinde de eşitlik egemendir. Burada eşit ulusal devlet formları, Uluslar Sovyeti’nde nüfuslarına uygun temsilci sahibi olurlar. Bu, Birlik Cumhuriyetleri için 25, her Otonom Cumhuriyet için 11, her Otonom Bölge için 5, her Ulusal Muhit için 1 temsilcidir.

Demokrasi prensibi seçim mıntıkalarının belirlenmesinde de kararlı şekilde uygulanır. Mıntıkalar seçime katılımı kolaylaştırmak için seçmenlerin yakınına getirilir. Nüfusun fazlalığına göre, şehirlerde 1500-3000, kırsal bölgelerde 500-2000 seçmeni kapsayan seçim bölgeleri oluşturulur. Eğer bir yer (nüfusu 300’den az olmayan) bir seçim mıntıkasından 10 kilometreden fazla uzaktaysa, burada da bir seçim mıntıkası oluşturulabilir. Kuzey ve doğudaki nüfusun düşük olduğu bölgelerde en az 100 kişinin yaşadığı seçim mıntıkaları oluşturulabilir. Kuzeyin değişik ulusların yaşadığı bölgelerindeki dağlık alanlarda ve göçerlerin yaşadığı yerlerde en az 50 kişilik seçim mıntıkaları oluşturulabilir. Küçük askeri birliklerde de 50 kişiden bir seçim mıntıkası oluşturulur. Donanma birliklerinde 25, hastane, doğum evleri, sanatoryumlar ve engelli yurtlarında 50 kişilik seçim mıntıkaları oluşturulur.

Yolcu trenlerinde, seçim mıntıkalarından seçme hakkı belgesi almış olan yolcuların oy pusulaları teslim alınır. Böylelikle en geniş kitlelerin seçimlere katılması kolaylaştırılmış olur.

Bir dizi kapitalist ülkede Seçim Kurulu hükümet temsilcilerinin elindedir. Örneğin Çarlık Rusya’sında 24. Maddeye göre, Devlet Duması seçimlerinde seçimlerin genel kontrolü ve doğru uygulaması İçişleri Bakanı’nın yönetiminde vali ve şehir yöneticilerine bırakılmıştı.

SSCB’de ise seçimlerin hazırlanması ve yapılması, hem merkezi hem yerel hem de mevkilerde (sahalarda) kamu örgütlerinin temsilcilerinin elindedir. Sovyet seçimlerinin karakteristiği ise, sarsılmaz halk egemenliğinin göstergesi olan halkın kontrolü altında yapılmasıdır. Seçim komisyonlarının üyelerinin seçimi çok önemli bir toplumsal görevdir. Seçmenlerin büyük bölümünün seçim komisyonlarında görev yapması, bunun somut bir göstergesidir. SSCB’nin en yüksek Sovyeti’nin birinci seçimi sırasında seçim komisyonlarında yaklaşık 1,5 milyon kişi görev yapmıştı. Bölgesel devlet organlarının, savaş öncesi Aralık 1939’da yapılan son seçimlerinde ise, seçim komisyonlarında 6 milyonun üzerinde kişi görev yaptı.

Adayların belirlenme sistemi, toplumsal örgütlerin aktif rol oynamasını güvence altına alır. Aday gösterme hakkı, toplumsal örgütlere, emekçilerin derneklerine, komünist partisinin örgütlerine, sendikalara, kooperatiflere, gençlik örgütlerine ve kültür birliklerine ayrılmıştır. Bu hak, (onların) merkezi ve yerel organları aracılığıyla; işçi ve memurların işletmelerdeki genel meclislerinde, köylülerin kolhozlarda, köy ve kaymakamlıklarda, devlet çiftliklerinde çalışan işçi ve memurlar için sovhozlarda, askerler için birliklerinde hayata geçirilir.

Sovyetler Birliği’nde seçimler, sözüm ona toplumun seçtiği kişiler olarak lanse edilen, aslında ise şu ya da bu kapitalist çevrenin adamı ve çıkar savunucusu olan birilerinin parlamentoya girmesini sağlamak için, çoğunlukla tekelci işletmeler tarafından finanse edilen partilerin seçim kampanyası sürdürdükleri burjuva devletlerdeki gibi değildir. Örneğin İngiltere’de adayların belirlenmesi sırasında her aday için 150 Sterlinlik bir kapora alınır. Bu kapora, aday, seçim bölgesindeki oyların en az sekizde birini alamazsa geri ödenmez. İngiltere’deki burjuva partiler bu nedenle kendi kaporasını ödeyebilecek, seçim kampanyasının masraflarını üstlenebilecek ve ayrıca seçim bölgesinde maaşlı bir seçim görevlisini çalıştırabilecek zengin adaylara öncelik tanırlar.

Sovyet milletvekili ise bir kamu emekçisidir. SSCB’de adayların belirlenmesinde ölçü, toplumsal yaşama yapılan katkılardır.

Bir kişi Yüksek Sovyet organına bir dizi bölge tarafından aday gösterilebilir, ancak sadece bir bölgeden ve adaylığı kabul ederse seçime katılabilir. SSCB Anayasası (125. Madde) bir seçim bölgesinde listeye girebilen aday gösteren her organizasyona ve SSCB’nin her vatandaşına, adayı için hiçbir engelleme olmaksızın ajitasyon yapma hakkını garanti eder.

Seçimden önceki son 20 gün içinde yerel seçim komisyonu, seçmenleri seçim günü ve yeri konusunda her gün bilgilendirmekle mükelleftir. Seçimler Sovyetler Birliği’nin her yerinde bir gün içinde ve aynı gün, yerel saate göre sabah saat 6 ile gece saat 12.00 arasında yapılmak zorundadır. Oy pusulalarının gizli doldurulması esastır. Bunun için seçmenin dışında hiç kimsenin bulunmayacağı bir oda belirlenmiştir. Yazma bilmediği ya da engelli olduğu için seçim pusulasını kendi dolduramayanlar için seçmenin belirlediği bir kişi yardımcı olabilir.

Bir adayın seçilebilmesi için, geçerli oyların yarısından çoğunu alması, yani mutlak oy çoğunluğunu elde etmesi gereklidir. Eğer adaylardan hiçbiri mutlak oy çoğunluğunu elde edemezse veya bölgede kullanılan oy sayısı seçmenlerin yarısından az sayıda ise, bölge seçim komisyonu en fazla oy alan iki aday arasında tekrar oylama yapılması kararı alabilir ya da merkezi seçim komisyonu tarafından adı geçen bölgede ilk seçimden en fazla iki hafta sonra yeni seçim yapılması kararı alınabilir.

Seçim kurallarına göre şiddet, hile, tehdit veya rüşvetle bir seçmenin özgür oy kullanmasının engellenmesinin karşılığı iki yıla kadar hapis cezasına çarptırılmaktır. Seçim belgelerinde ya da verilen oyların sayımında sahtekarlık yapan devlet görevlileri veya seçim komisyonu üyeleri üç yıla kadar hapis cezasına çarptırılabilir.

Seçim kampanyası, oy kullanma süreci ve oyların sayılmasının kontrolüyle ilgili tüm seçim sistemi, her Sovyet yurttaşının seçme hakkını gerçek demokratik koşullarda gerçekleştirmesini garanti eder. Sovyet seçmenleri, temsilcilerinin seçmenlerin irade ve çıkarlarını ne derece ciddiye aldıklarını, ne derece “halkın hizmetçisi” olduklarını kontrol edebilme açısından iyi bir araca sahiptir: Anayasa’ya göre her temsilci (milletvekili), yasalarda belirlenmiş şekilde, seçmenlerin çoğunluğunun kararıyla azledilebilir.

Sovyet seçimlerinin gerçekleştirildiği koşullar, Sovyet halkının ahlaki-politik tek vücut oluşu, halkın iradesine yönelik baskı uygulayabilecek olan sömürücü sınıfların yok edilmiş olması nedeniyle, Sovyet halkının gerçek özgür iradesinin yansıtılabilmesini garanti eder.

Sovyet seçim sistemi ile kapitalist ülkelerdeki seçim sistemi arasında dünyalar kadar fark vardır: Sovyet seçim sisteminde gerçek demokrasi ve Sovyet halkının özgür iradesinin ifadesi vücut bulur, onun politik ve ekonomik alanda gerçek egemenliği garanti edilir. Burjuva seçim sistemi ise, burjuvazinin egemenliğinin ifadesidir. Burjuva demokrasisi, “Ortaçağa göre büyük bir tarihsel ilerleme oluşturmakla birlikte, her zaman dar, güdük, düzmece, ikiyüzlü bir demokrasi, zenginler için bir cennet, sömürülenler, yoksullar için bir tuzak ve bir aldatmaca olarak kalır, –kapitalist rejimde başka türlü olamaz.” (Lenin, Werke, Band 23, seite (sayfa) 346 Dietz Verlag )

Sovyet demokrasisinin olağanüstü kazanımları ve zaferleri Sovyet sosyalist düzenin doğasından kaynaklanmaktadır ve emekçilerin Bolşevik Partisi ve Sovyet devleti tarafından fikri eğitiminin sonucunu ortaya koymaktadır.

Sovyet demokrasisinin bir ürünü olan Sovyet seçim sistemi, kitlelerin Sovyet devletinin askeri ve ekonomik açıdan daha da sağlamlaştırılması ve kültürün daha da yükseltilmesi mücadelesinde harekete geçirilmesinin güçlü bir aracıdır.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.