Suriye de "savaşın Sonuna doğru yorumuna Ozan dan Yorum
Aşağıda Ozan Ahmetoğlu nun cevabı ve yoruma katkıları; (İtalikler benim notlar EA)
"Sol yazarların Suriye de "savaşın sonuna doğru" değerlendirmeleri üzerine" başlıklı yazınız da açıklanmaya muhtaç ve eksik olan bazı noktalar olduğunu düşündüğüm için yaptığım yorumun vesilesiyle verdiğiniz bu açıklayıcı cevabınız için teşekkür ederim. İzniniz olursa yine katkı sunmak ve yararlı bir fikir alış verişi yapmak amacıyla artık becerebildiğim ve bildiğim kadarıyla bu yazınızdaki bazı noktalara değinip açıklamaya çalışacağım.
"Sol yazarların Suriye de "savaşın sonuna doğru" değerlendirmeleri üzerine" başlıklı yazınız da açıklanmaya muhtaç ve eksik olan bazı noktalar olduğunu düşündüğüm için yaptığım yorumun vesilesiyle verdiğiniz bu açıklayıcı cevabınız için teşekkür ederim. İzniniz olursa yine katkı sunmak ve yararlı bir fikir alış verişi yapmak amacıyla artık becerebildiğim ve bildiğim kadarıyla bu yazınızdaki bazı noktalara değinip açıklamaya çalışacağım.
Öncelikle yorumumda kullandığım terminolojik dil konusunda şunu söylemeliyim; bu konuda genelde Suriye savaşı üzerine yazan "sol" tandanslı gazeteci ve yazarlar da sıkça görüldüğü üzere "profesyonel" ve savaşın ardında yatan asıl ekonomi-politik nedenleri "sansürleyen" bir terminolojik dil kullandığıma dair yaptığınız tespit doğrudur. Bu daha sade ve yalın denebilecek terminolojik dilin sıradan işçi ve emekçilerin yaşanan somut olayları rahatça anlayabilmesini sağladığını -ki bu diyalektik açıdan görünürdeki herhangi bir olgunun ardında yatan asıl nedenleri anlamalarını sağladığı anlamına geliyor elbette- düşünsem de devrimciler olarak kitleleri aydınlatma sorumluluğumuzu yerine getirme görevi açısından hatalı olduğu konusunda size katılmamak elde değil ancak gerektiği yerde de aynı konuyu Marksist-Leninist terminolojik dil ile yazabileceğimi ve sadece o yaptığım yorumda açıklamak istediğim konu hakkında yazarken bu "profesyonel" dilin çok da sorun teşkil etmeyeceğini düşündüğüm için öyle yazdığımı belirtmek isterim.
(Bahsettiğin "kendi kendini sansürleme konusu bir eleştiri değil, gazetecilik "mesleğinin" kaçınılmaz bir sonucu. "Sade" dil gerekli, ama benim bahsettiğim , bu sansürlemenin , temel açıklamaları ve asıl mesajı iletmeyi engellemesi, Tam da bu nedenle 9 sene gazetecilik ve medya siyaseti üzerine eğitim ve araştırmadan sonra, "hayalim" i terkedip, garsonluk, barmenlik ve inşaatlerde çalışmaya başlamıştım eğitimi bırakarak)
(Bahsettiğin "kendi kendini sansürleme konusu bir eleştiri değil, gazetecilik "mesleğinin" kaçınılmaz bir sonucu. "Sade" dil gerekli, ama benim bahsettiğim , bu sansürlemenin , temel açıklamaları ve asıl mesajı iletmeyi engellemesi, Tam da bu nedenle 9 sene gazetecilik ve medya siyaseti üzerine eğitim ve araştırmadan sonra, "hayalim" i terkedip, garsonluk, barmenlik ve inşaatlerde çalışmaya başlamıştım eğitimi bırakarak)
Bu açıklamadan sonra yazınızdan alıntılar yaparak bazı noktalara değinip açıklamaya çalışacağım.
"Ozan kardeşim bu söylemiyle, -daha da net olarak- ""bundan başka anlamlar çıkartmamak gerekir"" sözleriyle, birincisi, bu özel genel bağlantısını gözardı etmiş oluyor, ikincisi , "muharebe" ile "savaş" ı birbirine karıştırmış oluyor. "Muharebeler" kazanılabilinir, ama bu "savaş" ın kazanıldığı anlamına gelmez. Suriyede ABD nin askeri güç olarak varlığını sürdürdüğü, Suriye ekonomisinin ayağa kalkabilmesi için enerji kaynaklarının ele geçirilmediği sürece, savaşın ne sonundan ne de kazanılmasından bahsedilemez."
Benim "bundan başka anlamlar çıkartmamak gerekir" dememin sebebi Suriye'de "savaşın sonuna doğru" gelindiği üzerine yapılan değerlendirmeleri -ki bu değerlendirmelerin büyük çoğunluğunun Marksist-Leninist temelde olmadığı da şüphe götürmezdir çünkü Türkiye'de bu kadar ciddi ve saha bilgisi de gerektiren bir konuyu Marksist-Leninist temelde ele alabilecek kadar yetkin yazarların yazısı bir elin parmağını geçmemekte ne yazık ki- yanlış algılıyor olabileceğinizi düşünmemdi. Nasıl yanlış algılıyor olabileceğinizi düşündüğüme gelirsem; Suriye özgülündeki ya da daha açık bir ifadeyle Suriye Arap Cumhuriyeti toprakları üzerinde sürmekte olan fakat bu toprakların sınırlarını fazlasıyla aşan savaşın "sonuna doğru" gelindiği söyleminin ardında daima sabit ve değişmez bir emperyalist sistem altında "kalıcı barış" olasılığı düşüncesini doğuran "küçük-burjuva barışçıl ütopizmine" dayanan yanılgı olduğu ön yargısına sahip olduğunuzu düşünmüştüm ki buna gerçekten de "sol" tandanslı küçük-burjuva gazeteci ve yazarlar da rastlanabiliyor ama ben böyle bir iddia da bulunmuyorum elbette. Çünkü böyle bir küçük-burjuva ütopik "kalıcı barış" iddiasında bulunabilmek için "savaşın siyasetin farklı araçlarla devamı" olduğu saptamasından ve Suriye savaşı özelinde de farklı emperyalist güçlerin çıkarlarının söz konusu olduğu somut gerçeğinden bir haber olmak gerekir. "Muharebe" ile "savaşı" sıkça düşülen bir hata olarak birbirine karıştırdığım konusunda kısmen size hak veriyorum. Kısmen dedim çünkü "savaşında" şuan için sadece bir varsayım olmakla beraber emperyalist haydut devlet ABD'nin üslerini kapatarak çekilmesiyle beraber -ki bunun müzakereler yoluyla mı yoksa askeri güç yöntemiyle mi olup olmayacağı apayrı bir konudur ve şuan eldeki bilgilerin kısıtlılığı nedeniyle net bir saptama da bulunmak olanaksızdır- sadece Suriye Arap Cumhuriyeti toprakları özelinde "sonlanacağı" ortadadır ve bunu da "hayalcilik" olarak görmek yanlış olacaktır. Bu süreçte sizin de dediğiniz gibi "hayal" yayarak küçük-burjuva barışçıl ütopizmine de düşmeden bir dönem Suriye Arap Ordusu ve müttefik güçlerin 2600'e varan sıcak noktadaki cephe "muhabereleri" sonucunda bugün meşru hükumetin vatan topraklarının %65'ini kontrol altına alabildiğini ve dahası genel savaştan kopuk ele alamayacağımız bu cephe "muharebelerinde" kazanılan somut zaferlerin sadece Suriye halkına değil, bütün bölge halklarına büyük bir moral ve direnç kaynağı olduğu gerçeğini görmezden gelmemek ve emperyalist haydut devlet ABD ve müttefiklerinin desteklediği "vekil güçler" olarak kiralık ve tekfirci selefi-vehhabi terör çetelerine karşı kazanılan somut zaferi küçümsememek kaydıyla dediğiniz noktalara daha çok dikkat etmek gerekir. Sizin yazınızda hatalı değil ama eksik bulduğum nokta da zaten buydu.
(Bunu yani kazanılan muharebeleri küçümsemediğim, ABD yi sıkıştırdığı ve stratejik ortaklığını daralttığını , ve belkide, savaşla "sahip olma yerine", ilk defa "alabileceği en fazla tavizlerle çekilebilme olasılığını söyleyerek vurgulamış oluyorum zaten. Bu ne Libya da ne de başka bir yerde başarılamadı.)
"Gelinen yerde hala Suriyedeki enerji kaynakları ve enerji yolu ABD nin kontrolü altında. Bu anlamdda, ABD çetelerine karşı diğer yerlerde kazanılan zaferler in "savaşın sonlanma" yönünde yol aldığını söylemek, ABD nin hala askeri (ve sivil çalışanlar - ki bu çok önemli) olarak bölgede ki tüm kaynaklara ve yollara hakimiyetinden , sırf çetelerinin yenilgileri nedeniyle "vazgeçeceği ve ayrılacağı" varsayımını yapmak demektir. ML ler somut verilere ve tarihi tecrübelere dayanarak dayanarak değerlendirme yaparlar. ABD nin ele geçirdiği, askeri üsler kurduğu, askerlerinin ve sivillerinin bulunduğu enerji kaynaklarının bulunduğu bir bölgeyi " savaşsız" ya da "alabileceği " en büyük tavizleri almadan bırakacağını iddia etmek, hayalci bir iddia olabilir, ML bir iddia değil."
Bu zaten dediğiniz gibi Marksist-Leninist değil de "hayalci" bir iddia olurdu ama demek istediğim bu değildi. Suriye Arap Cumhuriyetinin sahip olduğu en önemli enerji kaynakları şuanda emperyalist haydut devlet ABD ile "lejyoner gücü" SDG'nin işgali altındaki Fırat'ın doğusunda bulunan kentlerde olduğu ve işgal son bulmadığı sürece Suriye Arap Cumhuriyeti toprakları özelindeki savaşında "sonlanmasının" olası olmadığı gerçeği ortadadır ve PYD ile meşru hükumet arasında gerçekleşen müzakereler hakkında daha çok spekülatif olarak kalan bilgiler söz konusu olduğu için çekilme sürecinin nasıl olacağı ve emperyalist haydut devlet ABD'nin hiçbir taviz koparmadan çekilip çekilmeyeceği üzerine net söylemlerde bulunmak için henüz erken ama şu da bir gerçek ki "vekil güç" olarak kullandığı tekfirci ve kiralık selefi-vehhabi terör çeteler imha yoluyla tasfiye edildiği için artık sahada bulunmasını haklı çıkartabilecek sözde "IŞİD karşıtı mücadele" bahanesi gibi bir nedeni de kalmadı ve dolayısıyla İdlib operasyonunun ardından sıra o bölgenin kurtarılıp özgürleştirilmesine gelecektir ki Rakka ve Haseke gibi kentlerde yavaş yavaş gelişen anti-işgal temelindeki yerel-yurtsever halk direniş güçlerinin eylemlerine tanık olunmaya başlanmış ve meşru hükumette desteğini vereceğini açıklamıştır.
( vurguladığın "bölgede kalmak için kılıfının kalmayacağı " konusu doğru ve önemli,bunu bir kaç yazıda ben de değinmiştim, ancak bu adamlar her zaman bir kılıf buluflar, özellikle SDF in sadece PYD den oluşmadığı , orada ISIS ve diğer çeteleri hala barındırdıkları ve en önemlisi "kendi sivillerini" petrol alanlarına yerleştirdikleri gerçekleri, bu kılıf için zemini hazırlamış oluyor. Kendi sivillerine kendilerinin yaptığı herhangi bir provokasyon bile, kendi kamu oyunu savaş için çığlık atmaya, batıyı da tarafsızlaştırmaya yetecektir)
"Birinci konu idlib de kara hareketinin çok yakında başlayacağı üzerine yapılan yorumlar. Gerçek şu ki İdlibde hava ve kara hareketi uzun süredir, "ikna" pratikleriyle beraber devam ediyor zaten. İki buçuk milyon insanın yaşadığı bir alanda top yekün bir kara hareketi , bu yönde gerekli stratejik ortaklıklar sağlamlaştırılmadan ve ortak bir anlayış sağlanmadan olmayacağını, Rusya yürüttüğü akıllı politikasıyla kanıtladı. İdlibdeki en önemli sorun gerici TR hükümeti ve onun askeri olarak idlibde - gene stratejik ortaklığın bir parçası olarak- bulunuyor olması. Gelecek top yekün kara hareketi olup olmayacağı strateji ortaklığın anlaşmasına ve ortak tavırın belirlenmesi bağlı olduğu kadar, PYD Şam müzakerelerinin de gelişimine bağlıdır. Bu diyalektiğin, özel genel ilişkiler bağlantısının, stratejik yaklaşımların ABC sidir."
Bu konuda yanlışınız olduğunu düşünüyorum. Eğer El-Muhaberat'ın parmağı vardı ise bunu bilemeyiz ancak kentte gerçekleşen sadece tekfirci ve kiralık selefi-vehhabi çetelerin alan kapmaya dayalı ve daha çok suikast ve bombalı saldırı biçimindeki çatışma bile denemeyecek tasfiye operasyonlarıydı ve İdlib'de Suriye Arap Cumhuriyeti ile Rusya Federasyonu hava kuvvetlerine bağlı savaş uçaklarının sadece sınırlı düzeydeki hava saldırıları söz konusuydu ve şuanda da öyledir ancak Türkiye'nin Astana mutabakatına sadık kalması ve üç garantör ülke olarak Rusya-İran-Türkiye arasında bir anlaşma sağlanmasıyla beraber sözü edilen topyekun kara harekatı çok yakında başlayacaktır ki Beşşar el-Esad'ın bizzat kendisi İdlib'in yeni hedefleri olduğunu açıklamıştı.
(Konuda yanıldığımı sanmıyorum, başlangıçta HTS in idlib de ki gücü ve bölgesel hakimiyeti ile, şimdiki arasında % 30 a varan fark var, ve her nedense TR de hala HTS den bahsediliyor ama JTS den değil. İdlib in "gelecek adım olması, müzakerelere ve masa altı Rusya, TR, İran anlaşmalarına bağımlı bence, ama yanılıyor olabilirim çünki dayandığım kaynaklar hem JTS hem HTS in gazete ve tweeterları. fakat genede 2ç5 milyon insanın olduğu bir bölgede top yekün saldırı düşündürücü ve batının propogandasına, ABD nin kılıfına yardımcı olabilebilecek nitelikte)
(Konuda yanıldığımı sanmıyorum, başlangıçta HTS in idlib de ki gücü ve bölgesel hakimiyeti ile, şimdiki arasında % 30 a varan fark var, ve her nedense TR de hala HTS den bahsediliyor ama JTS den değil. İdlib in "gelecek adım olması, müzakerelere ve masa altı Rusya, TR, İran anlaşmalarına bağımlı bence, ama yanılıyor olabilirim çünki dayandığım kaynaklar hem JTS hem HTS in gazete ve tweeterları. fakat genede 2ç5 milyon insanın olduğu bir bölgede top yekün saldırı düşündürücü ve batının propogandasına, ABD nin kılıfına yardımcı olabilebilecek nitelikte)
"Burda bahsedilen savaş Rakka ve der ElZorda ABD ve Suriye güçleri arasındaki bir savaş. Savaşın sonuna doğru gelindiğini iddia edebilmek için , bu ABD Suriye savaşının "kısa süreceği" ve Suriyenin hemen kazanacağı varsayımında olmak gerekir ki, sanırım bunun fazla gerçekçi olmadığı , tam tersine savaşın yaygınlaşma olasılığını da beraberinde getireceği olasılığını da içinde taşıdığı yönünde yorum yapmak için kahin olmaya gerek yok."
İşgalci ABD ordusu ile Suriye Arap Ordusunun doğrudan karşı karşıya gelip gelmeyeceği ayrı bir soru işareti olmakla beraber bu savaşın "kısa süreceği" iddiası pek de gerçekçi olmaz elbette ancak emperyalist haydut devlet ABD kendisini tatmin edecek bir taviz koparabilirse -ki bu sadece Suriye Arap Cumhuriyetini değil, müttefikleri olan Rusya Federasyonu, İran İslam Cumhuriyeti ve Çin Halk Cumhuriyetini de ilgilendiriyor ve onların alacağı tavır da önem taşıyor- bu söz konusu savaşın "sonlanmasını" sağlamasa dahi seyrini değiştirebilir veya tam aksine işgalciliği diretirse belirtiğiniz üzere Suriye Arap Cumhuriyeti toprakları özelindeki savaşın yaygınlaşarak daha da büyümesine neden olabilir diye düşünüyorum.
"ML ler , somut verilere dayanarak, hiç bir şüphe ve başka "olasılıklar" var olmadığı sürece, her hangi bir özgül "savaşın sonuna doğru " geliyoruz diyebilirler, ama hemen bunun ardından sözlerini, " bunun "savaşların sonu geldiği" anlamında anlaşılmaması gerektiğini vurgulama sorumluluğuyla yükümlüdürler."
Bu konuda da zaten size katılıyorum. Birincisiyle ikincisini asla birbirine karıştırmamak gerekir. Birincisi emperyalist haydut devlet ABD ve müttefiklerinin sahada desteklediği tekfirci ve kiralık terör çetelerinin yenilgiye uğratılması anlamında geçerlidir ve Suriye Arap Cumhuriyeti toprakları özelindeki savaşın "sonuna doğru" gelindiğinden kastımız da zaten budur. Yoksa emperyalist sistem ayakta kaldığı sürece "savaşların sonu geldiği" üzerine küçük-burjuva ütopik "kalıcı barış" olasılığından söz etmenin somut gerçeklik ve Marksist-Leninist teori açısından açısından hiçbir değeri ve anlamı yoktur ki bu konuda zaten farklı düşünmüyoruz.
Ozan Ahmetoğlu
Ağustos 13, 2018
Ağustos 13, 2018
Hiç yorum yok