Header Ads

Header ADS

I- MARKSİST KONJONKTÜR ARAŞTIRMASI

YENİ BİR FAZLA ÜRETİM KRİZİNE DOĞRU (I)
15 Temmuz 2018 Pazar
İBRAHİM OKÇUOĞLU

Makale I

TEORİ SORUNU
EKONOMİK KRİZ VE MARKSİST KONJONKTÜR TEORİSİ

I- MARKSİST KONJONKTÜR ARAŞTIRMASI VE KONJONKTÜR AÇIKLAMASI

Ufukta ekonomik krizin görüldüğü her dönemde en çok tartışılan konulardan birisi de konjonktürdür. Her zaman yaptıkları gibi burjuva ideologlar, burjuva politik ekonomi uzmanları, Marks’ın konjonktür çevrimi (devreviliği), sermayenin çevrim hareketi üzerine tespitlerinin, konjonktür teorisinin yanlış olduğunu kanıtlamak için uğraşılarını yoğunlaştırırlar. Amaç, yeni gelişmelerin, yeni olguların ışığında ekonomik krizlerin kapitalizmden kaynaklanmadığını, ‘dış’ faktörlerden kaynaklandığını kanıtlamaktır. Bu baylar açısından, büyük konjonktürel (devri) krizler artık söz konusu değildir. Burjuva politik ekonomi anlayışına rağmen patlak veren ekonomik krizler, neoklasik iktisat öğretisinin iflas ettiğini bir kez daha göstermektedir. Neoklasik doktrine göre mali, meta ve iş piyasası arasında dengenin olması gerekir. Bu temel anlayışından hareketle bu doktrin, mübadele iktisadı olarak kavradığı ekonominin, dengeli olma eğilimini içerdiğini de savunur. Tabii ekonomik süreçlerin böyle yorumlanması, krizlerin bu süreçlerden dışlandığı anlamına gelir. Bu anlayışa göre kriz, bir dış olgudur. Bu “dış” olgunun kaynakları da gösterilir. Bunlardan birisi sendikalardır. Sendikalar, yüksek ücret talep ettikleri için ekonomi krize girmiş veya girermiş! İddia bu. İkinci bir “dış” olguyu da devlet oluşturuyor. Devlet, yüksek vergi aldığı için, merkez bankası yanlış para, kredi, vb. politikalarına göre hareket ettiği için ekonomik kriz patlak vermiş veya verirmiş! Veya sorun, sermaye sahiplerinin kar hırsına indirgenir.

Neoklasik doktrinin üniversitelerde ve araştırma kurumlarında hakim olmasından bu yana gelenekselleşmiş çalışma alanı ve konusu olan konjonktür araştırması, bir kenara itildi. Şüphesiz ki araştırma enstitülerinde, durum tespiti yapmak için ampirik araştırmalar sürekli yapılmaktadır. Ama bunların konjonktür devriliği, devrevi krizlerin araştırılması açısından bir anlamı yok.

Kapitalizmin ve ekonomik krizlerin tarihine ve iktisat bilimi ve politik ekonomi literatürüne baktığımızda, kapitalist üretim biçiminin krizlerinin sürekli tartışma konusu olduğunu görüyoruz. Kapitalizmin tarihi, aynı zamanda ekonomik krizlerin de tarihidir. Bu konuda sayısız kapsamlı ampirik araştırmalar yapılmıştır. Ampirik araştırmalar sonucunda, nispeten kısa bir zaman zarfında farklı aralıklarda gündeme gelen konjonktür çevrimleri ortaya çıkartıldı. Bunlardan birisi “Kitchin-Çevrimi”dir. Burada söz konusu olan, nispeten kısa, 3 ila 3,5 yıl süren bir çevrimdir(Kitchen, 1923). İkincisi, Junglar-Çevrimi”dir (1860). Bu çevrim, 8-10 sene süren, bildiğimiz ‘klasik’ çevrimdir. Üçüncüsüne ise Kondratiff-Çevrimi deniyor. Bu çevrimin diğer adı da “uzun dalga”dır. Burada söz konusu olan, 50-60 senelik bir dönemdir ve nedeni, temel sanayisel yenilenmede aranıyor.

Marks’ın soruna yaklaşımını aşağıda ayrıca ele alacağız. Yukarıdakilerle ilgili olarak kısaca şunu belirtelim: Kısa süreli olan Kitchen-Çevrimi ve bu çevrimi de kapsamına alan Junglar-Çevrimi, konjonktür araştırmalarında varlığı kabul edilen, tartışmasız çevrimlerdir. Buna karşın Kontratiff-Çevrimi veya “uzun dalga” anlayışı, Marksistler arasında özellikle geçen yüzyılın ‘20’li yıllarında tartışılmıştır. Nesnelliği olmadığı için de reddedilmiştir. Ama “konjonktürün uzun dalgaları” anlayışı troçkistler tarafından savunulmaktadır. 

Kitchen-Çevrimi, daha ziyade, sermayenin devrevi hareketinin (konjonktür hareketinin) yükseliş aşamasında stok oluşumuna neden olmasından dolayı stok çevrimi ve buna karşın Junglar-Çevrimi de, yatırım çevrimi olarak tanımlanır.

Son dönemlerde, sermayenin uluslararasılaşmasının, burjuvazinin tanımıyla “küreselleşme”nin bir sonucu olarak doğduğuna inanılan “Gazino Kapitalizm”inden,“Hisse Senedi Kapitalizmi”nden (“Shareholder Kapitalismus”) bahsedilmektedir. Bu “kapitalizm”lerde esas olan, para ekonomisidir. Para ekonomisi veya bu “kapitalizm”ler, bugün sermaye çevriminin itici gücünü maddi temelinden yoksun bırakmışlardır. Yani sermayenin devrevi hareketini, artık sanayi çevrimi belirlemiyor! İddia bu. Ne var ki, şimdiye kadar, para ekonomisinin içeriğini ifade eden devlet mali politikası, para ve ücret politikaları, sermayenin devrevi hareketini etkilemişlerdir, ama onu ortadan kaldıramamışlardır. Gerçek böyle.

Yukarıdaki iddiaya rağmen, gerçek şudur ki, mevcut yatırımlar, uluslararası rekabetten dolayı yaklaşık eş zamanlı değer kaybına uğruyorlar. (Marks bunu, sermayenin “fiziki” ve “moral”aşınması olarak tanımlar). Bu değer kaybı, yeni yatırımlarla telafi ediliyor. “Yeni ekonomi”de bu gerçeği değiştirememiştir ve 2000-2004 dünya ekonomik kriz patlak vermiştir. Şimdi ise yeni bir dünya ekonomik krizi ortalığı kasıp kavurmaya başlamıştır.

Sermayenin çevrimindeki şu veya bu şekilde görece düzenliliğin nedeni ile ekonomik krizlerin nedeni birbirine karıştırılmamalıdır. Krizin, bir çevrimin başlangıcını ve sonlanmasını oluşturduğu doğrudur, ama bu, çevrimin nedeni değildir.

1- Marksist Konjonktür Araştırması

Hangi anlayışa göre olursa olsun konjonktür araştırması üç konuyla uğraşır: a) Konjonktür teşhisi; b) Konjonktür açıklaması ve c) Konjonktür politikası.

Şimdi bunları Marksist teori açısından ele alalım.
Konjonktür açıklaması çerçevesinde konjonktür nedenleri araştırılır ve konjonktür politikası da, konjonktüre bağlı siyasi tedbirlerin etkisini inceler.

Marksist teoriye göre konjonktür teşhisi ve anlamı:
Konjonktür teşhisi, devrevi farklılaşma bandının dönüm noktasının, aşamalarının, süresinin,
uluslararası konjonktürün iç içe geçmişliğinin analizini kapsar. Marksist-Leninistlerin konjonktür araştırması, Marks’ın geliştirdiği görüşe ve yönteme dayanır.

Marks, kapsamlı konjonktür (1) araştırmalarında İngiltere’yi temel almıştır. İngiliz ekonomisinde 7-10, 7-11 yıllık orta uzunluktaki konjonktür çevrimi tespitini yapmıştır. O’nun bu tespiti, sonraları burjuva konjonktür araştırmacıları tarafından -temel yazılarını bilmedikleri için- Juglar’a mal edilmiştir. Bundan dolayı, Marks’ın orta uzunluktaki konjonktür çevrimi, Juglar-Çevrimi olarak anılır olmuştur. Marks, orta uzunlukta konjonktür çevriminin varlığını 1840’lı yıllardaki araştırmalarıyla tespit ederken, Juglar, 1850’lerde benzeri sonuçlara varıyordu (2).

3-5 yıldan oluşan kısa süreli konjonktür çevrimi de Marks’a yabancı değildi. Kapital’in 1. cildinde bu konuya değinir:

“Modern sanayinin izlediği kendine özgü yol, yani daha küçük dalgalanmalarla kesilen on yıllık devresel dalgalanma...Düzensiz dalgalanmalarla daha da karmaşık hale gelen on yıllık devirleri ve devresel dalgalanmalarıyla...” (3).

Marks, N. F. Danielson’a yazdığı 19 Şubat 1881 tarihli mektubunda 1871’deki verimsiz mahsulü, “1874’te doruk noktasına ulaşan yeni küçük bir çevrimin başlangıcı” olarak gördüğünü açıklar (4).

Marks’ın burada bahsettiği “daha küçük dalgalanmalar”, “düzensiz dalgalanmalar”, 3-5 yıldan oluşan kısa süreli konjonktür çevriminden başka bir şey değildir. Marks, böylesi “daha küçük dalgalan”maları, üretim ve “iş pazarı” üzerindeki asgari etkisinden dolayı iktisadi ve siyasi açıdan önemli görmemiştir.

Marks, “büyük sanayi, ancak 1825’teki kriz ile modern yaşamının devresel çevrimini ilk kez açmıştır” diyordu (5 ). Modern sanayinin devrevi krizleri de, sermayenin devrevi hareketi de bu krizle birlikte başlamış oluyordu.

Marksistler, orta uzunluklu çevrimle, Marks tarafından tespit edilen çevrimi kast ederler. Bu devrevilik, burjuvazinin bütün “çürütme” çabasına rağmen, dün olduğu gibi bugün de bütün sanayileşmiş ülkelerde, daha doğrusu sanayide makineli üretimin hakim olduğu bütün ülkelerde birikimin seyrine damgasını vurmaktadır. Bu çevrimin gerçeklik olup olmadığını, keza, Marks’ın 140-150 sene önceki tespitinin bugünkü birikimin seyrine damgasını vurup vurmadığını dört ülke ekonomisinin devrevi gelişmesini örnek alarak göstermeye çalışalım.

Dünya ekonomisinde konjonktür hareketi: Kapitalist üretim biçiminin ilk iki aşamasına
(basit kapitalist üretim ve manüfaktür) özgü krizler: Borsa, spekülasyon, para, kredi, ticaret krizleri.

Periyodu olmayan krizler
1620-1634 = 14 sene 1603-1620 Lübeck ticaret krizi
1634-1640 = 6 sene 1634-1637 Hollanda lale spekülasyonu krizi
1640-1667 = 27 sene 1640 İngiltere, savaş nedenli kriz
1667-1672 = 5 sene 1640 İngiltere, savaş nedenli kriz
1672-1696 = 24 sene 1672 İngiltere, savaş nedenli kriz
1696-1708 = 12 sene 1696 Metal parada yapılan sahtekarlıktan kaynaklanan kriz
1708-1720 = 12 sene 1708 Para, kredi krizi
1720-1745 = 25 sene 1720 Fransa, “Law-Hisse Senedi” spekülasyonu krizi
1745-1763 = 18 sene 1745 Panik, borsa ve İngiltere Bankası krizi
1763-1772 = 9 sene 1763 Hamburg ticaret krizi
1772-1778 = 6 sene 1772 İngiltere, spekülasyon, kredi krizi
1778-1783 = 5 sene 1778 İngiltere, savaş nedenli kriz
1783-1793 = 10 sene 1783 İngiltere, para banka krizi
1793-1797 = 4 sene 1793 İngiltere, spekülasyon krizi
1797-1799 = 2 sene 1797 İngiltere, siyasi nedenli kriz
1799 İngiltere/Almanya, ticaret krizi

Kapitalist üretim biçiminin makineli üretim aşamasına özgü ekonomik krizler (Fazla üretim krizleri):

Dünya fazla üretim krizleri - Ekonomik krizler (Periyodik krizler)
İlk dünya fazla üretim krizinden önce ülke bazlı fazla üretim krizine örnek:
İngiltere
Periyodu
1825 - 1836
11 sene
1836 - 1847
11 sene
1847 - 1857
10 sene
Dünya fazla üretim krizleri
Periyodu
1857 - 1866
9 sene
1866 - 1873
7 sene
1873 - 1882
9 sene
1882 - 1890
8 sene
1890 - 1900
10 sene
1900 - 1907
7 sene
1907 – 1921 (I. Dünya Savaşı ve sonrası)
14 sene
1921 - 1929/’32
8 sene
1932 – 1937/’38
5 sene
1938 – 1974 (II. Dünya Savaşı ve sonrası)
36 sene
1974/’75 - 1980/’82
8 sene
1982 – 1990/’94
8 sene
1994 – 2001
7 sene
2001 – 2009
8 sene


ABD, Almanya, Japonya ve Türkiye ekonomilerinde konjonktür hareketi (6)

Amerikan ekonomisinde konjonktür hareketi (Marksist konjonktür çevrimi)


Alman ekonomisinde konjonktür hareketi (Marksist konjonktür çevrimi)




Japon ekonomisinde konjonktür hareketi (Marksist konjonktür çevrimi)





Türkiye ekonomisinde konjonktür hareketi (Marksist konjonktür çevrimi)(7)



Türkiye kapitalizminde fazla üretim krizi koşullarının olduğu dönemde konjonktür hareketi

Türkiye kapitalizminde fazla üretim krizi koşullarının olmadığı dönemde konjonktür hareketi

Dönemler
Konjonktür süresi
1924-1928
4 sene
1928-1935
7 sene
1940-1845
5 sene
1945-1949
4 sene
1949-1970
21 sene
1970-1979
9 sene
1949-1970
21 sene
1970-1979
9 sene
Türkiye kapitalizminde fazla üretim krizi koşullarının olduğu dönemde konjonktür hareketi
Dönemler
Konjonktür süresi
1. Çevrim
1979/1980-1994
14 sene
Ara kriz
1999
1 sene
2. Çevrim
1994-2001/2002
7 sene
3. Çevrim
2001 – 2008/2009
7- 8 sene
4. Çevrim
? - ?
?
Dönemler 
Konjonktür süresi


Bu dört ülkede sanayi üretiminin seyri; konjonktürel gelişmesi, verilerin ve grafiklerin gösterdiği gibi, Marks’ın konjonktür çevrimi tespitini tamamen doğrulamaktadır. Türkiye’de ilk devrevilik 14 sene ve Japonya’da da 1976-1991 çevrimi 15 sene sürüyor. Bunun neden böyle olduğu ayrı bir araştırma konusudur, özgünlüklerle açıklanacak bir durum. 

Bu ülke ekonomileri konjonktürel hareketinde, yine Marks tarafından tespit edilen temel devrevilik arasında yer alan kısa süreli çevrimleri, krizsel dalgalanmaları ve ara krizleri (ara kriz sorununa aşağıda ayrıca değineceğiz) görmekteyiz. Bu ara dalgalanmalar, konjonktür çevrimine M harfi biçimi vermektedir.

“Klasik” çevrimin nesnel koşullarının kalmadığı, yok olduğu anlayışı, 1825’ten bu yana bir yanılgı olarak açığa çıkmıştır. Burjuvazi bu yanılgısını 192 senedir, en çok kriz dönemlerinde olmak üzere sürekli tekrarlar. Ama her seferinde sermayenin devresel hareketi tarafından çürütülür. Kriz devreviliğinin/çevriminin/periyodik hareketinin artık kalmadığını/bozulduğunu söyleyen ve yazıp çizen aslında sadece burjuvazi değildir. Buna troçkistleri ve başkaca öznel görüşlerle kapitalizm yıkıcılarını, sürekli kriz savunucuların da eklemek gerekir. Neden eklemek gerekir, çünkü bu unsurlar kapitalist üretim biçimine özgü olan tek krizin; fazla üretim krizinin anlamsızlaştırmaktalar, bu krize özgü olan dönemselliğin yasallığını ve bu anlamda da kapitalizmde nesnel yasaların, en azından ekonomik kriz açısından ortadan kalktığını savunuyorlar.

“Yeni ekonomi”nin (“Neo-liberal ekonomi”) savunucuları, enformasyon teknolojisinin sermayenin devrevi hareketi yasasını ortadan kaldıracağını ilan etmişler ve devresel krizlerin kapitalizmin geçmişine ait olacağını çoktan açıklamışlardı. Ama yaşam, burjuva ideologları bir kez daha yalanladı. Artık kapitalizmin geçmişine aittir denen kriz, 2001’de geldiğini gösterdi; krize doğru gelişme ve kriz, öncelikle üçlü rekabet merkezinde (ABD-AB-Japonya) görüldü.

Özellikle 21. yüzyılın başından bu yana da mali sermayenin spekülatif olan kesiminin; daha doğrusu “küreselleşme çağında” maddi değerlerden kopmuş sermayenin başlı başına bir konjonktür devreviliği oluşturduğundan; spekülatif sermayeye göre çevrimden bahsedilmektedir. Bu unsurlara da şimdi patlak veren (2008) dünya ekonomik krizi cevap vermiş oldu.

Düzensiz dalgalanmaların artışı ve böylece tipik konjonktürün çözülmesi anlayışı, 19. yüzyılda da savunulmuştu ve günümüzde de yeniden daha güçlü olarak savunuluyor (8). Bu anlayışların teorik ve ampirik olarak tutarlı hiç bir yanı yoktur ve kısmen neoklasik cephanelikten alınmıştır. (Teichmann’a göre, ‘kapitalist ekonomide tesadüfi sarsıntılar olabilir, ama düzenli dalgalanmalar olmaz’mış). Bu anlayışın diğer kısmı da kapitalizmin çöküşüne inançtan kaynaklanıyor (Kuczynski, “artık devresellikten değil...kaostan bahsedebilirim” diyor.

Sermaye hareketinin çevrimini, Kitchen-Çevrimiyle (3-5 sene süren çevrim) sınırlamak isteyenler de var (9). Schumpeter de, “iş adamının gördüğü, hissettiği ve dikkate aldığı sadece kısa dalgalardır. Bunlar...Kitchen çevrimidir. İş adamı çok uzun dalgaları çevrim olarak görmez, sadece iyi veya kötü zamanlar olarak, yeni bir çağ olarak görür” anlayışında (10).

Bu iddiaların gerçeklikle hiçbir ilgisi yoktur. Yukarıda verdiğimiz dört ülkedeki konjonktür hareketinin seyri, bu iddiaları değil, Marks’ın bu konudaki tespitini doğruluyor. 

Marksist teori açısından çevrim uzunluğu oldukça önemlidir. Çalışan nüfus, daha doğrusu işçi sınıfı ve emekçi yığınlar için devasa iktisadi, sosyal, siyasi ve kişisel olumsuz etkilenmeden dolayı periyodik orta uzunluktaki ekonomik krizler, kapitalist üretim biçiminin aşılması için önemli ön koşulları oluşturur. Çevrim seyrinin küçük dalgalanmalara indirgenmesi, ekonomideki her olumsuz gelişmenin kriz olarak açıklanması veya sürekli krizden bahsedilmesi ve böylece Marks’ın tanımladığı çevrimin reddi ile ekonomik krizlerin siyasi ve sosyal anlamı yok ediliyor ve krizlerin sistem değişimindeki önemli fonksiyonu ortadan kaldırılıyor (Bu konuyu aşağıda ayrıca ele alacağız). Türkiye ekonomisini bu perspektife göre değerlendirenler de var.

Konjonktür araştırmasında gösterge seçimi oldukça önemlidir. Gösterge olarak değerlendirilen veriler yanlış seçilirse, varılan sonuçlar da yanlış olur. Marks, konjonktür hareketini, gelişmesinin seyrini belirlemede maddi değerlerin üretimini temel gösterge olarak almıştır. Burada üretimden kast edilen sanayi üretimidir. Ne de olsa söz konusu olan, makineli üretim aşamasındaki kapitalizm; sanayi kapitalizmi, Marks’ın tespit ettiği gibi, “bütün ulusal üretim üzerinde belirleyici etkide bulunacak derecede derin kök salmış olan mekanik sanayiden bu yanaki” kapitalizm olduğu için, onun konjonktür hareketini belirlemede de sanayi üretiminin esas alınması tartışmasız doğru gösterge seçimidir.

Bunun ötesinde brüt yurt içi üretim de konjonktür hareketini belirlemede gösterge olarak alınabilir. Burada söz konusu olan, sadece sanayi üretimi değil, maddi değerlerin üretimi toplamıdır. Şu veya bu şekilde aynı anlama gelen toplumsal toplam ürün de (TTÜ), her konjonktür hareketini belirlemede önemli ölçek olarak görülmelidir. Türkiye ekonomisiyle ilgili değerlendirmelerimizde TTÜ’yü gösterge olarak aldık. Verilenin yetersizliği, güven verici olmamaları durumunda konjonktür hareketinin seyrini belirlemek için sanayi üretimi, brüt yurt içi üretim ve TTÜ göstergeleri birlikte kullanılabilir. İstatistik göstergelerde TTÜ hesaplaması olmadığı için bu hesaplamanın önceden hazırlanmış olması gerekir veya hazırlanmış olanlar değerlendirilmelidir (11). 

Tek başına GSMH, konjonktür hareketinin yönünü tespitte güvenli bir gösterge değildir, olamaz da. Çünkü GSMH içinde hizmet sektörü de yer alıyor. Bu sektörde -genel anlamda- maddi değer üretilmediği için sermaye hareketinin seyrinde; konjonktürün gelişmesinde herhangi bir rolünün olmaması gerekir. Konjonktür hareketini belirlemede GSMH, tek başına yanıltıcı bir gösterge olur. Ancak, başka verilerin olmadığı koşullarda GSMH, uyarı yapılarak gösterge olarak kullanılabilir.

Yukarıda belirtildiği gibi, son dönemlerde reel sektör dışı sermayenin (mali, spekülatif vs.) ön plana çıkartılması sonucunda -kaçınılmaz olarak- bu sektörün de kendine özgü konjonktürü olduğu veya konjonktür araştırmasında belirleyici olduğu anlayışları ortaya atılmıştır. Bunu savunanlar, şimdiki krizin de gösterdiği gibi, mali sektörün kaynağının reel sektör (sanayi) olduğunu unutuyorlar. Bu sektörde artı değer üretimi yoktur. Bu sektör, kendine özgü nesnel ekonomik yasalara göre hareket etmez. Bu sektörde devletin, hükümetin mali kurumlarının iradi hareketleri, politikaları belirleyicidir. Bu nedenle reel üretim dışı sektör olan mali sektör verileri, konjonktür hareketinin seyrini belirlemede hiç bir koşul altında belirleyici gösterge olarak alınamaz.

Konjonktür seyrinin, sermaye hareketinin aşamaları konusuna da Marksist teori açıklık getirmiştir. Marks, birbirini takip eden dört “karakteristik periyot”tan bahseder (12) ve tek tek periyotları da şöyle tanımlar:

1)Durgunluk (13), gevşeme (14) veya hareketsizlik, sessizlik (15) dönemi.
2)Açılıp serpilme (16), orta canlanma (17), artan canlanma (18) dönemi.
3)Fazla üretim ve spekülasyon (19) dönemi, aşırı gerilim (20), hızlanma (21) veya yüksek yoğunluktaki üretim (22), sahte açılıp serpilme dönemi (23).
4)Kriz (24) ve patlama (çökme) –kriz anlamında- dönemleri (25).

Veya “Modern sanayinin izlediği kendine özgü yol. ... ortalama canlılık dönemleri, yüksek yoğunlukta bir üretim, kriz ve duraklama...” (26). Sabit sermayenin “çevrimi sırasında işler, birbirini izleyen durgunluk, orta derecede faaliyet, hızlanma ve kriz dönemlerinden geçer” (27).


Marks ve Engels’in tespitlerinden hareketle Marksist literatürde konjonktür devreviliğinin (çevriminin) dört temel aşamasından bahsedilir; kriz, durgunluk, canlanma ve yükseliş. Ama açıktır ki, bu her bir aşama, birbirinden Çin Seddiyle ayrılmamıştır. Her bir aşamanın sınırları açıktır. Bu durum özellikle son iki aşama (canlanma ve yükseliş) için geçerlidir. Her bir aşama, bir öncekinden bir sonrakine geçişte bir köprüdür, bizzat geçiştir. Hiçbir aşama, sürekli aynı kalmaz. Örneğin canlanma aşaması, başlangıçta durgunluk özellikleri, sonunda da yükseliş özellikleri taşır. 

Marks’ın, “durgunluk durumu, yükselen canlanma, açılıp serpilme, fazla üretim, kriz durgunluk, durgunluk durumu” (28) tespiti, aşamaların iç içe geçmişliğinin bir ifadesidir. 

Marks’a göre konjonktür çevrimi, durgunluk aşaması (29) ile başlar ve kriz aşaması (30) ile sonlanır. Marks’a göre konjonktür yükselişi, çevrimin açılıp serpilme ve fazla üretim aşamalarında ve konjonktür gerilemesi de çevrimin durgunluk ve kriz aşamalarında söz konusudur. Sanayi çevriminin doruk noktasını kriz aşaması, Marks’ın deyimiyle “genel kriz” (31) oluşturur. 

Demek oluyor ki, konjonktür aşamaları içinde kriz aşaması, belirleyici aşamadır. Kriz aşaması, konjonktürün temelini ve karakterini belirler. Durgunluk aşamasında kriz sorunları; kriz döneminde açığa çıkan/patlak veren çelişkiler çözümlenir. Çözümlenme ve yükseliş ise ufuktaki, gelen krize hazırlıktır. Klasik konjonktür aşamalarında durum böyle.

Bugünkü, üç aşamalı konjonktürde ise kriz ve durgunluk aynı fonksiyonları yerine getirirler. İnişli-çıkışlı durgunluk aşaması, canlanma ve yükselişin, ağır sancılı, bazen mutlak küçülmeyi de içeren bir büyümenin ifadesidir: Kapitalist ekonomide II. Dünya Savaşından sonra görülen yeni olgular, konjonktür çevriminin de değişimine neden olmuştur. Öyle ki, 1970’lerden sonra, özellikle emperyalist ülke ekonomilerinde konjonktür çevriminin yükseliş aşaması yerini, inişli-çıkışlı durgunluk aşaması almıştır. Bugün konjonktür çevriminin dört aşamasından değil üç aşamasından (inişli-çıkışlı durgunluk-kriz-canlanma bahsediyoruz) (32). [Ayrıca bkz.:“Kapitalizmim Tarihi”, 1600-1990, Sınırsız yayınevi, 2016. Aslında ekonomi ağırlıklı olan bu çalışmada verili dönem içinde dünya ve önde gelen ülkeler bazından sermayenin konjonktür hareketi, ekonomik krizler, bu arada inişli-çıkışlı durgunluk sorunu ayrıntılı olarak ele alınmakatdır.]


Krizin şiddeti ve aşılması:
1)Krizin şiddeti ile sınıf mücadelesinin seyri, yığınların hareketlenmesi arasında diyalektik bir bağ vardır.

2)Krizin şiddeti ile devletin tedbirleri, baskısı, kısaca siyasi hareket olanağı arasında bağ vardır.

3)Krizin şiddeti ile büyük-küçük sermaye arasında ve sonuç olarak hangi türden sermayenin krizden daha ziyade etkilendiği ve bunun işsizlik ve sermaye kıyımı açısından ne anlama geldiği arasında diyalektik bir bağ vardır.

4) Krizin şiddetiyle propaganda ve ajitasyonun nesnel koşulları (eldeki veriler ve bunun siyasi faaliyet açısından değerlendirilmesi) arasında diyalektik bir bağ vardır.

Bir bütün olarak: Ekonomik krizin şiddeti ile siyasi mücadele arasında diyalektik bir bağ vardır. Ekonomik kriz ne denli şiddetli olursa, yığınların kendiliğindenci hareketinin maddi koşulları da o denli daha da olgunlaşmış olur. Türkiye’de esnaf hareketi bunu gösterdi. Krizle yığınların hareketlenmesi arasındaki bağı Güney Kore’de, Endonezya’da (2000 öncesi) ve Arjantin’de (2000 sonrası) gördük. Ama ekonomik krizle, onun şiddetiyle sınıf mücadelesi arasındaki diyalektik bağı mutlaklaştırmamak gerekir. Aksi taktirde umudunu krize bağlayanlar durumuna düşülür. Kriz şiddetli olabilir, ama öznel faktör zayıfsa ve devlet yoğun tedbir alıyorsa, sınıfın, bırakalım sınıf bilinçli hareketini, kendiliğindenci hareketi de boğulabilir. Esnaf hareketinin arkasının gelmemesi, bu hareketi işçi sınıfının -sınıf olarak- desteklememesi veya destekleyememesi, esas itibariyle; a)devletin tedbir aldığını; b) öznel faktörün yetersiz kaldığını ve c) işçi sınıfının sarı sendikalar tarafından yönlendirildiğini göstermiştir. Bu konuda Marks ve Engels’in görüşlerini aşağıda ele alacağız (konjonktür çevriminin devrimci siyasi anlamı). 

Krizin aşılması sorunu:

Konjonktür hareketinin en önemli aşaması olan krizin aşılması, bir çevrimin kapanması, yeni birinin başlaması anlamına gelir. Bu, bir çevrimden, yeni daha üst bir çevrime geçiş demektir. Marks, tam da bu anlamda şöyle der: “İngiliz sanayisinin on yıllık çevrimsel gelişme dönemleri boyunca (1815-1870) krizden önceki (aç. M) son açılıp serpilme azamisinin, daima, bunu izleyen açılıp serpilme asgarisi olarak tekrar göründüğünü ve bunun üzerine yeni ve çok daha yüksek bir zirveye tırmandığını...” (33).

Bir kaç sayfa öncesinde de şu tespiti yapıyor: “Genişleme dönemi boyunca üretim bir önceki çevirimde ulaştığı ve şimdi kendisi için gerekli teknik temelin kurulduğu düzeyin altına düşer. Açılıp serpilme döneminde –ara dönem- bu temel üzerinde gelişmeye devam eder. Aşırı üretim ve spekülasyon döneminde, üretim sürecinin kapitalist sınırlarını aşana kadar, üretici güçleri sonuna kadar zorlar.” (34).

Bunun anlamı şudur: 1970-1980 dönemini, herhangi bir kapitalist ülkede ekonominin bir konjonktür devinimliği olarak kabul edelim. Sabit fiyatlar üzerinden bu çevrimin kriz öncesi açılıp serpilme dönemindeki üretim değeri 110 olsun (azami yükseliş). Bir sonraki devinimliğin yükseliş aşaması için bu 110, asgari çıkış noktasını oluşturur (kriz aşamasında üretim bu 110’un altına düşer). Yani bir sonraki dönemde, diyelim ki 1980-1990 döneminde, yükseliş aşaması bu 110 birimi çıkış noktası olarak alıyor. Bu durumda bir konjonktür çevriminin sonlanması ve yeniden başlaması, yani krizden çıkış, söz konusu bu 110 değerinin aşılmasıyla mümkündür. 

Ama konjonktür çevrimine karakter veren, onu belirleyici etkileyen, yükselme aşaması değil, kriz aşamasıdır. Çevrimin karakterinin, nasıl şekilleneceği veya şekillenmiş olduğu yükseliş aşamasına değil, kriz kapsamına, krizin şiddetine/derinliğine bağlıdır. Bundan dolayı, bir konjonktürel çevrimden diğerine geçişte kriz aşaması esas çıkış aşaması olarak görülmelidir. Zaten Marksist literatürde de hep kriz aşaması esas alınmıştır.

Bu durumda, yukarıdaki örneğe göre üretim, 1980-1990 çevriminde 1970-1980 çevrimine göre yüzde 10 mutlak gerilediyse (üretim 100’e düştüyse), 1990-2000 çevriminde en azından yüzde 10 mutlak gerilemeye eşit değerde büyümeli ki, 1980-1990 seviyesine varmış olsun. Yani ekonominin krizden çıkması, üretimin, bir önceki çevriminin kriz aşaması öncesi seviyesini aşmasıyla mümkün olur. Kriz aşaması öncesi seviyesini aşmadığı müddetçe ekonomi, krizdedir. Somutlaştırırsak: Türk ekonomisinin krizden çıkması için 2001 yılındaki yüzde 9,4 oranındaki mutlak üretim gerilemesini aşması gerekir. 2001'’ göre yüzde 9,4 oranında küçülen (zincirleme endeks) ve 1997=100 bazında da 2001’de düştüğü 92,1 seviyesini aşarak 2000’deki 101 seviyesine ulaşması gerekir. Yani en azından yüzde 9,4 oranındaki üretim gerilemesinin telafi eden bir büyümenin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. Bu gerçekleşmediği müddetçe ekonomi krizde demektir.

Bu ayrımı yapmak gerekir. Çünkü ekonominin konjonktür seyri, sınıf mücadelesi açısından oldukça önemlidir.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.