AFRİN’İ İŞGAL GİRİŞİMİ SÖMÜRGECİLİKTİR
AFRİN’İ İŞGAL GİRİŞİMİ SÖMÜRGECİLİKTİR,
TÜRK BURJUVAZİSİNİN ULUSAL GÜVENLİK POLİTİKASININ BİR SONUCUDUR
Ibrahim Okcuoglu
Afrin’i işgal girişimi, sömürgeci hayalde, Kürt halkına yönelik katliamda yeni bir adımdır; Suriye merkezli Ortadoğu’da emperyalistler arası (Rusya-ABD) çıkar çatışmasının yeni bir görünümüdür. Bu, kendi geleceğini kendi eline almak isteyen, kendi yönetimini özgürce kurmak, özgürce yaşamak isteyen Afrin halkına baskıyı ve sömürgeciliği dayatmaktır. Bu işgal girişimi Türk burjuvazisinin ulusal güvenlik konzepti algılamasının bir sonucudur; bunda ne işçi sınıfının ne emekçi yığınları ve ne de bölge halklarının bir çıkarı vardır. Bu, Suriye sahasında yer alan irili ufaklı işgalci güçler arasındaki çelişkilerin bir yansıma biçimidir. Sorun sadece Arfin’le sınırlı olarak da kalmayacaktır. Cerablus-el Bab’ın işgali döneminde öncelikle Menbiç ve Afrin de dillendirilmişti. İşgalcilerin Afrin’de amaçlarına ulaşmaları durumunda sırada Menbiç ve “Fırat’ın doğu yakası”nın olduğu açıkça söylenmektedir.
“Efrîn halkının kendi topraklarında özgür ve demokratik yaşam dışında hiçbir amacı olmamıştır. Sadece ve sadece kendi topraklarına yapılan saldırılar karşısında direnmişlerdir. Şu anda da özgür ve demokratik yaşamlarını korumak için Türk ordusu ve işbirlikçi çetelerine karşı direnmektedirler.
Rusya ve Suriye rejimi hava sahasının kullanılmasına izin vermiş; ABD de 'Efrîn DAİŞ'e karşı ortak mücadele verdiğimiz alan değildir' diyerek AKP-MHP faşizminin işgal saldırısını teşvik etmiştir. Böylece ABD Türk devletinin Kürt düşmanlığına bir daha ortak olduğu gibi, Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli faşist iktidarının ayakta kalmasına da destek vermişlerdir. Efrîn işgaline onay verilmesi, göz yumulması, teşvik edilmesi kesinlikle Türkiye'deki demokrasi güçleri karşısında Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli faşizmine destek verilmesi olmaktadır. Erdoğan-Bahçeli faşizmi yıkılma sürecine girmişken, Efrîn operasyonuna karşı çıkmayarak Tayyip Erdoğan'ın iktidarda kalmasını sağlayan bir duruş içine girmişlerdir. Sadece ABD değil, Avrupa Birliği'ndeki ülkeler de AKP-MHP faşizminin bu işgaline karşı durmayarak Tayyip Erdoğan-Devlet Bahçeli faşizminin Türkiye halkları üzerindeki zulmüne destek vermişlerdir. Böylece Rusya, ABD ve Avrupa Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli faşizminin suçlarına ortak olmuşlardır.
Efrîn'e yönelik işgal harekatı hem Türkiye halklarının, hem Suriye halklarının hem de Ortadoğu halklarının özgürlük ve demokrasi güçlerine yönelik saldırıdır. AKP-MHP faşist iktidarı bu saldırıyla Ortadoğu'daki tüm demokratikleşme dinamiklerini hedefleyerek DAİŞ ve El Nusra başta olmak üzere tüm gerici ve despot güçleri var eden zemini yaşatmaya çalışmaktadır. Bu açıdan sadece Kürt halkının değil, Türkiye ve Ortadoğu'nun demokratikleşmesini isteyen tüm halkların Efrîn işgaline karşı çıkmaları gerekmektedir. Efrîn'deki direniş sadece Kürtlerin değil, tüm Ortadoğu ve dünya demokratik güçlerinin mücadelesi olacaktır.
Efrîn'e saldırı ne ABD'nin, ne Rusya'nın, ne Suriye'nin, ne Avrupa ülkelerinin, ne de Ortadoğu halklarının çıkarınadır. Bu açıdan özellikle Türkiye'nin saldırısının önünü açan ve teşvik eden Rusya, ABD ve Suriye rejimi yanlış politikalarını gözden geçirerek Efrîn işgaline karşı tutumlarını açıkça ortaya koymalıdırlar. Eğer Suriye'de ve Ortadoğu'da büyük bedeller ödenerek yaratılan barış, istikrar ve demokratikleşme zemini korunmak isteniyorsa sorumsuz tavırlardan kaçınılmalıdır” (KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı açıklamasından).
Bu işgal girişimine karşı olmak, Efrin halkının yanında yer almak her demokratın, antiemperyalistin, devrimcinin görevidir.
Unutmamak gerekir ki, Afrin işgal girişimi sadece bir hükümet sorunu değildir; bu, Türk burjuvazisinin ulusal güvenlik politikasının bir yansımasıdır. Diktatör Erdoğan, gitse de bu politika devlet algılaması olarak yeni hükümet tarafından da uygulanacaktır. Türk sermayesinin çıkarları böyle bir ulusal güvenlik konseptini gerekli gördüğü müddetçe hükümetler bu politikanın uygulayıcısı olacaklardır. Bu nedenle sorunu Erdoğan’la Saray’la sınırlandırmak, Erdoğan giderse bunlar olmaz anlamına da gelir.
Kim izin verdi, izin verilmeseydi giremezdi, kaç km girecek, Rusya nasıl engelleyecek, hangi taviz karşısında işgal izni çıktı, piyon, uşak, iktidarını kurtarmak için işgal ediyor, bataklığa gömülecek, yenilecek vb. türünden değerlendirmeleri ve hesapları yapabiliriz. Cerablus bölgesi işgali döneminde de aynı kavramlarla analizler, hesaplamalar yapıldı. Ama sonuç ortada. Açık ki, burada Türk burjuvazisinin bölgede başka Rusya ve ABD gibi hegemonyacı ve bölgesel güçlerle çıkar çatışması vardır. Bu nedenle her birinin geliştirdiği jeopolitik ve ulusal güvenlik politikaları vardır. Örneğin Rus emperyalizmi, Rusya’nın ulusal güvenliğini dünya hakimiyeti çerçevesinde ele alıyor ve bu jeopolitik açılımın gerçekleştirilmesi, Rusya’nın ulusal güvenliği için Suriye’yi şekillendirmek istiyor. Karşısındaki esas aktör Amerikan emperyalizmidir. Türkiye ve İran da ulusal güvenlikleriniOrtadoğu’da söz sahibi olarak sağlayacaklarına inanıyorlar. Bu, Türk ve İran burjuvazisinin ulusal güvenlik algılamasıdır. Arfin işgali girişimine bu perspektiften bakmak sorunun sadece hükümet sorunu olmadığını gösterir.
Suriye (Afrin) merkezli gelişmelerde kimin ne istediğini; hangi çelişkilerin bu işgal girişimine neden olduğunu; Rusya’nın, ABD’nin, İran’ın soruna nasıl baktıklarını vb. gelecek yazıda ele alacağımızı belirterek, daha önce yayınlanmış Türk burjuvazisinin ulusal güvenlik konseptini ele alan yazıyı (1), sorunu vurgulamak için kısaltarak buraya aktarıyorum.
Hiç yorum yok