Afrin Üzerine 4 - Hocadan önerilen notlar ve yorum
Yarım asıra yakın yıl önce üniversitede gazetecilik hocam olan Profesör X in deyinmem için önerdiği notlar , konu üzerine yazdığım yazıların belliki , açıkça olmasada, tartışılan , algılanmaya ve cevap verilmeye çalışılan detaylarını içeriyor.
Hocanın notlarına teker teker değinelim;
1- Özgür Suriye ordusu ve Türk ordusu omuz omuza çarpışıyor diyorlar. Özgür Suriye Ordusu Suriye rejimini yıkmak isteyen Daeşliler, El Nusralaıkar gibi çeşitli gruplardan oluşuyor. Bizde sürekli deniyor ki Suriyenin toprak bütünlüğüne saygımız var. Ama ÖS Ordusu ile birlikteysen amacının rejimi yıktırmak olduğu açıkça ortada olmaz mı? Ayrıca, ÖS Ordusu ABDnin beslediği ordu. Dolayısıyla, Türkiye aslında ABD nin taşeronluğuna devam etmiş olmuyor mu?
Bir tarafa şantaj, diğer tarafa göz kırpma.
TR nin ÖSO ile hareketi , olayları genelden ve özelden soyutlayanlarca ABD nin "taşeronluğu" olarak algılanabilir. Gelişmeler ve stratejik ortaklıklardaki değişimler sonucunda, ABD ye eğilimin artmasıyla, taşeronluk olmasada bir ortaklık da doğabilir. Ancak bunu belirleyecek olan TR nin " stratejik ortaklık" seçeneğine bağımlı, bu seçimi TR henüz yapmadı, yapma sureci içinde, uzun vadeli çıkarları , en fazla taviz kimden gelecekse, stratejik ortaklığı onunla olacaktır, daha doğrusu birisine olan eğilimi diğerinden daha fazla olacaktır. TR nin kısa vadeli tavırları, Rusya ve ABD- ikisindende belirli ölçülerde bağımsızlığa ve hareketleri ikisininde iknasını sağlayacak kılıf ve ratifikasyon içeriğine sahip . Sade sözle; TR ikisinede oynuyor ve stratjik olarak önemini belirtiyor ve bunu kullanıyor.
ÖSO, içinde farklı yapılara sahip olan , çoğunlukla ideolojik değil, "parayı veren düdüğü çalar" niteliğinde , paralı askerler olma yapısına sahip. Yani ÖSO nun başta tamamıyle ABD ve İsrail tarafından finance ediliyor olması, bunun değişmeyeceği ve değişmediği gerçeğini çürütmüyor. Gelişmelerden gördüğümüz gibi , yerel konumlarına bağımlı olarak , bir bölümünü ABD, diğer bölümünü TR destekleyip finance ediyor, bir bölümü Suriye ordusuna geçti.
Yani Afrin hareketinin ÖSO ile beraber yapılması, hareketin "ABD taşeronluğu " olduğunu belirleyemez. Rusyanın Afrinde olması bu hareketi engelleyici bir unsur olamıyacağı gibi, zaten Rusyanın devamında bölgeden çekilmesi ve TR nin hava saldırılarını engelleyici pratiğe girişmemesi, hareketin Rusya ve Suriye çıkarlarına olduğunun bir göstergesi olabileceği gibi, stratejik ortaklık geliştirme sürecinde verilen tavizlerden birisi olarak, ya da ikisi bir den - hem çıkar hem uzun vadeli stratejik ortaklık tavizi - olarak da değerlendirilebilir. Rusyanın Yeşil Işık yakması, bunun kanıtıdır.
Bu bir haftalık süreç içinde TR iki adım atamazken - ya da anlaşma gereği - atmazken, Suriyenin İdlibde, halepte ve merkezdeki büyük adımları ve başarısı , bu hareketin , Suriyeyi parçalama ve Esadı devirme peşinde koşan ABD nin taşeronluğu olmadığının da kanıtı olarak görülebilir
Bu hareketin amaç ve nedenlerinden birisinin , Türkiyenin ABD nin çeşitli Kürt önderlikleriyle yaptığı anlaşma, onları öne çıkarma ve TR yi kenara itme politikasına karşı , stratejik bir güç olduğu gösterisi ve Rusya yanında yer almaktan çekinmeyeceği, "stratejik ortaklık` şantajı olduğu yönünde bir değerlendirme yanlış olmaz.
Kısacası bu hareketin , içinde bulunan özgül durumda, ABD nin taşeronluğu olarak değerlendirmesi , bana doğru bir değerlendirme olarak görünmüyor.
2- Afrine girme gerekçesi olarak ABDnin (sınırda) 30bin askeri güç kuracağını sundular. Ama Afrini kontrol eden Ruslar. Saldırılacaksa, ABDnin kontrol ettiği ve ordu kurduğu bölgeye saldırılır, Rus bölgesine değil. O zaman ne tür bir anlaşma yapıldı Ruslarla: Burdan başlayalım meşruluk kazanalım, ardından öbür tarafa saldırırız mı denildi acaba. Bu durumda Rusyanın ÖS Ordusuna izin vermemesi gerekiyor. Anladığım kadarıyla, Türkiye aynı zamanda Rusyanın da taşeronluğunu yapıyor. Yani, siyasi tarihte olması düşünülemeyen bir şey yapıyor türkiye; aynı anda hem ABDnin hem de Rusyanın taşeronluğunu yapıyor.
İkili oynadığı doğru, ancak "siyasi tarihte olması düşünülemeyen bir şey" olması ne kadar doğru görünsede, Marksizmin diyalektiğine aykırı bir değerlendirme olur. Bu yaklaşımdaki en büyük hata dünya ekonomisinin stable olduğu, değişimin olmayacağı yanlışlığından kaynaklanıyor. Özelde ise TR ninde hala değişmediği , ekonomik olarak 1950 lerde olduğu ve ABD nin yarı sömürgesi, bir "kuklası" olduğu subjektif görüş temelinde değerlendirme yapmalar.
Burda kapsamlı bir şekilde anlatılması imkansız olan bu konu üzerine "Çin Yeni İPEK YOLU projesi -Üretimden, Dağıtıma ve Tüketime hakimiyet mücadelesi" başlıklı yazıda mümkün olduğunca kısaca, değişen güçler dengesine , emperyalistler arası çatışmada odak noktalarına, ve "yeni stratejik ortaklıklar" oluşturma dönemine değinmiştim.
Bu temelde, devamı olan Türkiye ve Kürdistan - ABD kıskacında İrana karşı yazısında,
""Türkiyedeki gelişmeler bu İpek Yolu ve enerji çıkarları global çatışmasından bağımsız değil, tam tersine onun bir yansımasıdır. AKP nin üstlendiği görev uluslarası tekelci sermaye ile içiçe olan Türkiyedeki sermaye ile , palazlanmış ulusal sermayenin arasındaki uyumu sağlamak ve Türkiyedeki sermayenin emperyalist yayılma ve soygunundan daha fazla pay almasını kolaylaştıracak ortam ve şartları yaratmak, bunu yaratacak siyasi sistemi oluşturmaktır."
dedikten sonra şu değerlendirmeyi yapmıştım;
"Çok az bir olasılık olarak görülen Rusya ile (siz bunu aynı zamanda Çinle olarak da anlayın) stratejik ortaklığı az da olsa , imkansızdan, olasılığa dönüşmek üzere. Çünki Rusya büyük ihtimalle İrana karşı saldırıya sessiz kalmayacak, Türkiyenin İrana karşı tavrı, Rusyaya karşı bir tavır olacaktır. Bununda sanırım gerek ekonomi ve gerekse askeri anlamda intihar olduğunu anlamak için kahin olmaya gerek yok.
ABD nin "zorlama" politikası, Türkiyeyi , Suriye, İran ve Rusya ittifakına itebilir. Bu stratejik değişimde ABD ve İsrailin, İrana karşı Kürtlere daha fazla bel bağlamasına neden olacaktır.""
Konu cok yönlü , kısa ve uzun vadeli çıkarlar sorunu. Ana oyuncular (kimsenin bahsetmediği- hesaba katmadığı) Çin ve Rusya bloku Iran ve Suriye ile, ve ABD Israil bloku, sunni araplar ve avrupa ile. TR bunun ortasında, önemli bir stratejik konuma sahip. Ne yapacağı, nerde saf alacağı , bu ana güçler arasındaki güçler dengesine bağımlı olarak kendini gösterecektir. Bu nedenle, özellikle kendi çıkarları açısından , iki tarafa da oynamak zorunda.
Yani TR nin ikili oynaması gerek kısa vadede bu faşist iktidarın ayakta durabilmesi, gerekse sermayenin özelde ve genelde uzun vadeli çıkarları açısından kaçınılmaz bir sonuçtur.
3- ÖS Ordusunu suriyeye karşı mı kullanacak Erdoğan? Bu durum Suriyeyi pek de mutlu etmez. Her an türkiyenin uçakları birden bire füzelerle ortadan kaldırılabilir eğer - Rusya Suriyeye göz yumarsa. ÖS Ordusu ile nasıl olur da Suriyenini toprak bütünlüğüne saygı gösterilebilinir? Ancak bu, Suriye rejimini yıkıp sunni wahabi bir rejim kurma peşindesin demektir. Yani, erdoğan aklınca, taşeronluk yapmıyor, hem ABDyi hem de Rusyayı kullandığını sanıyor. Aslında, ABDnin Suriyeyi yıkma politikasında gelinen çıkmazı bu şekilde çözerek Suriyeyi yıkma peşinde ki ABDye Türkiye yardım ediyor.
TR nin Afrine saldırısı, yukarda da belirttiğim gibi Suriye iktidarı açısından kısa vadede zararına değil, faydasına olan bir hareket. Bunu hatta - Kürtlerin Suriyeyle yakınlaşmasını sağlayabilme açısından - eğer gerçekleşirse, uzun vadeli olarakda görebiliriz.
TR nin ÖSO yu Suriye ye karşı kullanma olasılığı, Suriyedeki gelişmeler temelinde, karar vereceği stratejik ortaklıkta ABD yi seçmesine bağımlı bir gelişme olabilir. Bu kısa vadede gerçekleşebilecek bir olasılık biçiminde görünmüyor, bu nedenle şimdilik gelişmeleri göz önünde tutarak ikili oynuyor. Çunki, ücüncü yazıda vurguladığım gibi, ABD ile bir ortaklığın sonuçta onu İrana karşı hareketinde desteklemek zorunda bırakacak, bu da Rusya ile çatışmayı beraberinde getirecek. Kolay bir seçim, kolay yutulacak bir lokma değil.
Bu anlamda, ve bu hareketle, TR nin ABD ye Esadsız Suriye konusunda yardımcı olduğu iddiası, pek gerçekçi görünmüyor. Bu demek değildirki süreç içinde saflar değişemez.
Bunun tersine , gelişmelere bağımlı olarak, Rusya ve Iranla, ve Suriye ile bir stratejik ortaklık, ortaklığın ÖSO yu , kendi saflarına alamadığı, ya da tarafsızlaştıramadığı Kürt hareketlere karşı kullanma olasılığını da beraberinde getirebilir. Unutmayalım ve tekrarlayalım, ÖSO bir sürü gruplardan oluşan, homojen ve ideolojik bir hareket değil, paralı askerler - çeteler ordusu. Bir çete en modern silahlarla donatılmış olabilir, ama o silahlara mermi takviyesi yapılmazsa, onlar pahalı oyuncaklar olmanın üzerine çıkamaz. Aynı şey karınlarının doyurulması ve beslenilmesi, desteklenilmesi konusuylada ilgili. Bunlarla olan belirli bağlantılar koparılırsa, parayı verebilme, mermi takviye etme olanakları engellenir, kısıtlanırsa, o zaman en kolay ca ve kesintisiz "Parayı veren düdüğü çalar".
Belkide en önemlisi bu çeteleri yıkılma (değiştirilme) tehlikesi altında olan iktidarını koruma ve güçlendirme amacında kullanması olasılığıdır.
TR 1950 lerin TR si değil, ABD de dünyadaki tek emperyalist güç değil. İçinde bulunduğumuz dönem genelde (her nekadarda , sorunsuz, canım cicim ilişkilerinde görünselerde) Çin ve ABD arasındaki enerji, üretim ve pazar çıkar çatışması kendisini somut olarak ortaya çıkarmıştır. Orta Doğudaki gelişmeler, bu çatışmanın ayrılmaz ve en önemli parçalarını teşkil etmektedir. 90 sonlarında , Huntingtonun yazısı üzerine yaptığım "Çine giden yol, İrandan, İrana giden yol Orta doğudan geçmek zorunda" yorumu , Orta doğudaki gelişmelerin yakın gelecekteki tüm "stratejik ortaklıkları" alt üst edebilecek , yeni "stratejik ortaklıklar" oluşturabilecek nitelikte hayati önemi olduğu değerlendirmesini içinde taşır.
Bu emperyalist çatışmayı, yeni stratejik oluşumlar sürecini temel almayan değerlendirmelerin, ayakları havada olması kaçınılmaz bir sonuç, ki TR de ve Suriyedeki gelişmelerin değerlendirilmesinin subjektif, romantik ve uyduruk olmasının nedenide , bundan kaynaklanıyor.
Bu emperyalist çatışmayı, yeni stratejik oluşumlar sürecini temel almayan değerlendirmelerin, ayakları havada olması kaçınılmaz bir sonuç, ki TR de ve Suriyedeki gelişmelerin değerlendirilmesinin subjektif, romantik ve uyduruk olmasının nedenide , bundan kaynaklanıyor.
Saygılar ve Sağlıcakla kalın
Hiç yorum yok