PROLETARYA ENTERNASYONALİZMİ ÜZERİNE
Birlik ve Mücadele
Sayı 10 (Güz-Kış 2003
İspanya Komünist Ekim Örgütü (OC Octubre)
Biz marksistler burjuva milliyetçiliğine herzaman karşı çıktık. Ulusal bencilliğe karşı uluslararası dayanışmayı, burjuvazinin halklar arasında ektiği düşmanlığa karşı ortak düşmanla mücadelede birliği ve halkların kardeşliğini savunduk.
Emperyalizm milliyetçiliği halkların daha güçlü devletlerce köleleştirilmesi, dünyanın talanı ve paylaşımı savaşlarının başarıya ulaşması için ideolojik bir silaha dönüştürdü. Eskiden beri böyle sürüp geldi. Kendi burjuvazilerinin çıkarlarının savunulması için halklar arasında korkunç bir vahşete neden olan I. ve II. dünya savaşının vatansever vaazlarına bir gözatmak bunu anlamak için yeterlidir. (Sonradan dünya savaşına dönüşen) Birinci Avrupa savaşına ve sosyal demokrasinin küçük-burjuva dar milliyetçiliğine karşı Rus komünistlerinin başında mücadele eden Lenin'i bir kez daha hatırlatmak gerekir.
"... eğer, (eski Fransız cumhurbaşkanı) Clemenceau döneminde bir Fransız bir sosyalist olarak düşman vatanımı işgal ederse onu korumak hakkım ve görevimdir derse sosyalist, enternasyonalist ve devrimci bir proleter gibi değil küçük burjuva milliyetçisi gibi düşünmüş olur. Zira bu düşünce tarzı, işçi sınıfının sermayeye karşı devrimci mücadelesini içermiyor (...) yani enternasyonalizmin yerini sefil ve kaşarlanmış bir milliyetçilik alıyor".
Günümüzde de bunu hemen hergün yaşıyoruz, sözümona demokrasi adına bu vatanseverlik nutuklarını hergün duyuyoruz. 11 Eylül olaylarından faydalanan burjuvazi, halkları hükumetlerinin peşinden sürükleyinceye kadar bu milliyetçiliği kullanıyor. Vatanseverlik, şimdi, "terörizme" karşı mücadelesinde, yani aslında halklara boyun eğdirme ve ellerindeki (petrol, gaz, vb.) zenginliklere elkoyma amaçlı mücadelesinde işlediği suçları (Yugoslavya, Afganistan, Irak, ...) herkes tarafından bilinen sınır tanımayan kasap Busha kaldı. "Vatansever" Bush'un eteklerinde ise Schröder ve Chirac gibi "protestocular" da dahil olmak üzere Aznar gibi aptalları, Berlusconi gibi mafya kuklalarını, Blair'i ve diğer meslekdaşlarını görüyoruz.
Bazı ülkelerde diğerlerinden daha güçlü ve genellikle kendiliğinden, anarşistçe de olsa halk kitlelerinin çeşitli kesimleri bu saldırılara karşılık vermiştir. Marksist parti ve örgütler, halkların bizzat kendi varlıklarının tehlikede olduğunu anlatıyor, bu hareketleri geliştirmeye çalışıyor. Bu mücadelede, proleterya enternasyonalizmi canalıcı önemde bir rol oynuyor. Hiç te iç açıcı olmayan yaşadığımız bu dönemde biz komünistler, proleterya entenasyonalizmini geliştirmeli ve halklarımızın onu anlamasını ve uygulamasını sağlamaya çalışmalıyız. Bunun bir ölüm kalım meselesi olduğunu söyleyebiliriz.
Halk kitlelerinin mücadelelerine nüfuz etmemiz, (kapitalizm var olduğu müddetçe) boş pasifist ve demokratik umutları yenmemiz için bütün büyüklüğüyle proleterya enternasyonalizmi düşüncesi, hayati öneme sahiptir. Zira:
"Sosyalist devrim için propaganda yapmadan halka "demokratik" bir barış vaadeden (...) halkı kandırmaktadır".
Mücadelemizin karmaşıklığı bazan onun bütün özelliklerini ve yönlerini görmemizi mümkün kılmayabilir. Her bir somut duruma uygulayamamız gereken somut taktikler karmaşıktır. Bir taktiğin yıllarca devam edebileceğini yada birkaç günde hatta birkaç saaatte değişebileceğini de unutmamak gerekir. Dünyayı sarsan on gün boyunca Lenin planlarını birkaç saat içinde değiştirmek zorunda kaldmıştır. Böylesi değişiklikler elbette kolay değil ancak bunu yapmaz ve ağaçtan ormanı göremeyecek duruma gelirsek beklediklerimizin tersi meydana gelebilir.
Bir ittifaklar politikamız ya zaten vardır ya da olmalıdır. İttifaklar ise kaçınılmaz olarak aramızda ideolojik ve politik farklılıklar olanlarla yapılır. Eğer bu farklılıklar olmasaydı zaten ittifak yapmamıza gerek olmaz aynı partide yeralırdık. Hatta bazan potansiyel olarak bize düşmanlık güdebilecek güçlerle de ittifak yapmak zorunda kalabiliriz. Bununla birlikte, koşullar bu tür ittifakları dayattığında ilkelerimizin içini boşaltmadığımız ve ne terkettiğimiz ne de unutmadığımız müddetçe bu ittifaklar olumludur.
"
mücadeleci bir partiye karşılıklı uzlaşmaları genellikle koşullar dayatır ve bu uzlaşmaları sistemli olarak red etmek saçmalıktır. (
) Gerçekten devrimci olan bir partinin görevi imkansızı ilan etmek, her türlü uzlaşmayı red etmek değildir. Ancak koşulların neticesinde bir uzlaşma yaptığında ise ilkelerine, sınıfına ve devrimci görevlerine sadık kalma yeteneğini göstermesidir
"
Komünistler ve partileri, nazi faşizmine karşı verilen savaşta gericiler de dahil olmak üzere burjuva güçlerle birlikte yanyana savaştılar. Zira o anda esas düşman Fransız, Belçika, İtalyan v.s burjuvazisi değil ama Almanya, İtalya ve Japonya da nazi faşizmini yerleştirmeye çalışan burjuva tabaka ve kesimleri ile oligarşisidir. Bu dönemde bu ülkelerde proleterya ile burjuvazi arasındaki çelişki, İspanya da Frankoculara karşı verilen mücadele sırasında olduğu gibi ikinci dereceden bir çelişki haline geldi.
Bu tutum, arasında proleterya enternasyonalizminin de bulunduğu ideolojik prensiplerin terkedilmesi yada ağızda gevelenmesi anlamına gelmez, ama somut bir durum için somut bir taktiğin uygulanmasıdır. Bu o anda ortaya çıkan durum için geçerli olan uluslararası ortak cephenin kurulabilmesi için gerekli idi. Savaşın ardından İspanyol, Fransız, İtalyan vs. partilerinin proleterya ile burjuvazi arasındaki temel çelişkiyi mücadelelerinde yerli yerine oturtamaması ise başka bir problemdir (Öte yandan bu, çok sayıda komünist partinin dağılmasıyla sonuçlanan oportunizm ve revizyonizmin nedenlerinden birisi olabilir).
Proleterya enternasyonalizmi, partiler arasında olduğu kadar örgütlü öncü güçleri aracılığıyla halklar arasında birliği sağlamak maksadıyla komünist örgütlerin tüm faaliyetlerinde yeralmalıdır. Bu, partiler arasında, kardeşçe, uyumlu ve dolayısıyla verimli ve kolay ilişkilerin kurulması için gereklidir
"Proleterya ya hizmet etmek isteyen bütün ulusların işçilerini birleştirmek ve kendi öz burjuvazisi de dahil olmak üzere burjuva milliyetçiliğine karşı başarılı bir mücadele vermek zorundadır."
Bu söylenenler komünistler arasında görüşlerde yada tahlillerde ayrılıklarının ve çelişkilerin ortaya çıkmasını kesinlikle engellemez. Bunun karşıtını iddia etmek katıksız bir idealizmdır, komünist parti ve örgütler içinde geçerli olan eşitsiz gelişme yasasını inkar etmektir.
Uluslararası komünist harekette çelişki ve polemik eskiden beri mevcuttu. Marksın yaşadığı dönemlerden bu yana, kendini gizleyebilen oportunizm ve revizyonizmin tam birlik ile oybirliği üzerinde kafalarda bulanıklık yarattığı, yoldaşlar arası samimi tartışmalardan "baba partiye" boyuneğilen dönemlere varıncaya dek fikirlerin, kavramların, tahlilerin çatışması herzaman mevcuttu.
Öte yandan altmışlı yıllarda ortaya çıkan Marksist Leninistler, Kruşçev ve çetesine boyun eğen İspanyadaki Santiago Carillo gibi yönetici kliklerin ayaklar altına aldığı proleterya enternasyonalizmi gibi değerleri savunmak için bu "baba parti" fikrine karşı seslerini yükselttiler.
Kruşçevcilere karşı ardından maoculara karşı ve daha sonra da yavaş yavaş PTAnın yönetimini ele geçiren oportunist ve bürokratlara karşı (oportunist ve bürokratlarla yürüttüğümüz tartışma açık olmadı, çünkü PTAyı çürüten revizyonizmin vehametini hepimiz aynı ölçüde yaşamadık, anladığımızda ise artık çok geçti) önce kendi içimizde daha sonra halk önünde yürüttüğümüz mücadelemizde proleterya enternasyonalizmi meselesi zaman zaman kendini gösteriyordu.
Fakat çok sığ bir proleterya enternasyonalizmi idi ve aslında çoğunlukla sadece lafta kabul edilen bir ilke idi.
Lenin:
"Gerçek enternasyonalizm, bizzat kendi ülkesinde devrimci mücadelenin ve genel olarak devrimci hareketin gelişmesi için fedakarlıkla çalışmayı, (sempati, propaganda, malzeme yardımı aracılığıyla) bu çizgiyi, bu mücadeleyi kesinlikle istisnasız olarak her ülkede desteklemeyi içerir. (...)"
"... proleterya enternasyonalizmi,
1- Herhangi bir ülkedeki proleterya mücadelesinin çıkarlarının proleteryanın dünya ölçeğindeki mücadelesinin çıkarlarına tabi olmasını,
2- Kendi burjuvazisine karşı zafer kazanmakta olan bir ulusun, uluslararası semayeyi yenilgiye uğratmak amacıyla büyük fedakarlıklar yapmaya yetenekli ve hazır olmasını zorunlu kılar".
diyordu.
Leninin söylediklerinde bir çelişki yok. Ideolojik bir prensip olarak proleterya enternasyonalizminin birincisi taktik ikincisi stratejik olmak üzere iki yönü vardır. Bunlar değişmez ilkeler değildir ancak, belli bir anın somut koşullarına bağlı olarak birini uygulamak ve onu güçlendirmek gerekir.
Bununla beraber bu ilke herzaman bu şekilde anlaşılmıyor ve bu konuda polemikler ve fikir ayrılıkları doğmaktadır. Örneğin, aynı prensiplere dayandığını iddia eden komünist parti ve örgütler arasında proleterya enternasyonalizmini nasıl anlamalıyız? sorusunu ele alalım. Anlaşılmayan (ya da anlaşılmak istenmeyen) konulardan biri de, kardeş partiler ve örgütler arasında eleştrinin sadece olumlu bir tutum değil bir gereklilik olarak görülmemesidir. Bir partinin belli bir konuda farklı fikirler yada tahlillere sahip diğer bir parti hakkında değerlendirme yapmasına iyi niyetli olduğunu varsaydığımız "başka bir partinin içişlerine karışmamak" adına karşı çıkılıyor.
Tekrar edersek, proletarya enternasyonalizmi, yeri geldiğinde partiler arası kardeşçe eleştrileri yasaklamaz tam tersine öngörür. Eğer kendimize enternasyonalist diyorsak bunun gereğine uygun olarak diğer partilerin iç işleri bizleri ilgilendirmelidir. Devrim, dünyanın her tarafında süren halk mücadeleleri, sadece bu mücadelelerin meydana geldiği ülkenin partisini değil dünya devrimi stratejisinin parçası olmasından dolayı hepimizi ilgilendirmelidir. Bir ülkedeki devrimci mücadeleyi başarıya ulaştırmakta esas yükümlü o ülkenin partisi olsa da devrim hepimizin ortak çıkarınadır.
Herhangi bir ülkenin kardeş partisi hata yapar ve esas hedeflerle tali hedefleri birbirine karıştırırsa partilerimiz nasıl bir tutum takınmalı? Sessiz mi kalmalıyız yoksa eleştirmelimiyiz? Militanlarımız, sempatizanlarımız ve dostlarımız, bu partinin yanlış taktiği konusunda bizden açıklama beklediklerinde ne yapmalıyız? Cevapsız mı bırakmalıyız sorularını? Yanlış bir taktiğe kefil mi olmalıyız? Ya da ne düşündüğümüzü açıkça söylemelimiyiz? Bu türden sorulara vereceğimiz cevaplar açık ve net olmalı ve hiç bir şüpheye yer bırakmamalıdır. Düşüncelerimizi sadece militanlarımızdan değil genel olarak halktan da hiç bir bahaneyle saklamamalı ve onları aldatmamalıyız. Hele özellikle bu konudaki tutumumuz ülkede yankı uyandıracaksa tutumumuzu açık bir şekilde ifade etmemek bizim inandırıcılığımızı sarsabileceği gibi etkimizi de kırar.
Bu tip durumlar mevcutur ve mevcut olmaya devam edecektir. Partilerin mücadelesi de hayatın kendisi gibi "keskin virajlarla" doludur diyordu Lenin. Ve biz komünistler, dostlarımızı ve düşmanlarımızı tespit etmeli, taktiğimizi değişen koşullara uyarlamayı bilmek için yeterince uyanık ve somut koşullarda yada mücadelemizin bir safhasında meydana gelen herhangi bir değişiklik karşısında paniğe kapılmadan ittifaklar ve uzlaşmalar yapma esnekliğine sahip olmalıyız.
Zira Leninin "Ne Yapmalı"da yazdığı gibi:
"Devrimci teori olmadan devrimci eylem de olmaz. (
) ilk bakışta "önemsiz" gibi görünen bir hata felaketle sonuçlanabilir ve ancak miyop biri kardeşçe tartışmaları yada fikir ayrılıklarının giderilmesini yersiz ya da gereksiz bulabilir."
Düşmanımı belirlemede yanılmak faturası ağır olan kaba bir hatadır. Esas düşmanla ikincil düşmanı karıştırmanın sonuçları çok ağır olur. Komünist örgütler için proleterya enternasyonalizmi, arasıra hatırlanacak bir prensip değil, gücümüz ölçüsünde uygulamaya çalışmamız gereken temel bir prensiptir.
R. Marco
Madrid, Ocak 2003
İspanya Komünist Ekim Örgütü (OC Octubre)
Hiç yorum yok