“24 ayar” sürekli devrimci Troçki!
Eşitsiz gelişme yasası geçerli olduğu müddetçe dünya devrimi, tek tek ülkelerde; “zayıf halka” veya “halkalar”da devrimlerin ve bölgesel devrimlerin ürünü olacaktır.
“Proleter Devrimin Askeri Programı” yazısında (1916) Lenin, “sosyalizm bütün ülkelerde aynı zamanda zafere ulaşamaz. Önce bir veya birkaç ülkede zafere ulaşacaktır, diğer ülkeler belli bir dönem burjuva veya burjuva öncesi (koşullarda) kalacaktır” diyordu.
Lenin'in, kapitalizmde eşitsiz gelişme yasasından hareketle formüle ettiği bu anlayıştan Troçki ve Troçkist tasfiyeciler hangi sonuçları çıkartıyorlar? Troçki'ye göre bu durum geçicidir, yani tek ülkede proleter devrim, ancak ve ancak geçici olabilir. Troçkist tasfiyecilere göre ise geriye dönmek olanaksızdır. Bu durumda denklemler çoğalıyor:
Birinci denklem: Ya başka ülkelerde devrimler olmazsa ne olacak?
İkinci denklem: Ya Sovyetler Birliği'nde olduğu gibi “geçici durum” uzun süre devam eden sürece dönüşürse ne olacak?
Üçüncü denklem: Başka ülkelerde proleter devrimler olmazsa geriye mi dönülecek, yani yeniden kapitalizme mi dönülecek?
Troçkizmin cevabı hazır: Kapitalizmin hakim olduğu dünyada, hele hele sermayenin tamamen uluslararasılaştığı günümüz koşullarında geçici de olsa ulusal çerçevede kalan bir sosyalizm olamaz. Bu durumda tek ülkede sosyalist devrim yapanın anlamı yoktur. O halde başka ülkelerde de devrimin koşulları hazır olana kadar beklenmesi gerekir!
Bolşeviklerin başka ülkelerde proleter devrim beklentisi gerçekleşmedi ve Sovyetler Birliği'nde proleter devrim uzun süren geçici bir durum oldu veya geçicilik süreklilik arz eden sürece dönüştü. Aynı zamanda Troçki'nin beklediği “Sovyet Cumhuriyeti'nde proletarya diktatörlüğü belki askeri bir müdahale ile bağlam içinde kaçınılmaz olarak kendi iktisadi çelişkilerinin kurbanı olacaktır” da gerçekleşmedi. Ve nihayetinde Bolşevikler -isteseler de istemeseler de- sosyalizmi tek ülkede ulusal sınırlar çerçevesinde inşa etmek zorunda kaldılar. 1917'den II. Dünya Savaşı sonuna kadarki dünya sosyalizm tarihi böyle bir süreçten geçmiştir. Buna Troçki'nin bile itirazı olamaz.
Peki bu dönemde Troçki ne yaptı? Troçki kendi sürekli devrimi anlayışını; kendi teorisini doğrulama derdine düştü. Öyle olmadı mı? Troçki durumu, teorisini kurtarmak için SSCB'ni yok etmek isteyen sınıf düşmanlarıyla işbirliğine girdi. Revizyonist sistemin çökmesi Troçkistler için cankurtaran simidi oldu. Nihayet tek ülkede sosyalizmin inşa edilemeyeceği kanıtlanmıştı. Revizyonist sistemin sosyalizm olmadığını bile bile bunu yaptılar. Troçkist tasfiyeciler ise tarihin mahkum ettiği anlayışları yeniymiş gibi anlatmaktan usanmıyorlar. Troçki'nin sürekli devrim anlayışının ne denli doğru olduğunu, Sovyetler Birliği'nde sosyalizm inşa edilmemiştir diye döne döne anlatarak doğrulama derdine düştüler.
Troçki'ye, Troçkistlere ve onlara öykünenlere göre sürekli devrim, sosyalizmin zeminini dünya ekonomisi ve dünya devriminde görür. Tek ülkede sosyalizm ise ulusal bir gelişmedir.
Sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasına bakarak günümüzde Troçkistler, o zaman Troçki'nin ne denli dahiyane düşündüğünü anlatmakta yorulmuyorlar. Troçki'yi yeni keşfedenler ise Troçkistlerden daha gayretkeşler. Troçki'nin “ipe sapa” gelmez, Lenin, Stalin ve SBKP(B) tarafından çürütülmüş, mahkum edilmiş anlayışlarını; konuya ilişkin olarak o dönemin SSCB dışındaki Marksist-Leninistlerin ve günümüzde Marksist-Leninistlerin analizlerini çürütmek, boşa çıkartmak için kullanıyorlar.
“Lenin'den Sonra III. Enternasyonal” yazısında “Dünya ekonomisi, tekil ülkelerin ve kıtaların iktisadi yaşamını kontrol eden devasa bir gerçeklik olmuştur. Dünya ekonomisi, gelişmenin farklı aşamalarında olan ülkeleri ve kıtaları karşılıklı bağımlılık ve zıtlık sisteminde birleştiriyor” diyen Troçki'den başkası değildi (21).
Troçki böyle diyor. Bu anlayış doğrudur ve Lenin'in “Emperyalizm” yapıtının ana konusudur. Ama sorun bu analizin doğruluğu veya yanlışlığı değil. Sorun, bu anlayıştan hareketle çıkartılan sonuçlardadır. Troçkist “eğilim”lerin hepsi olmasa da bir kısmı bu anlayıştan hareketle oldukça farklı sonuçlara varıyor. Sermaye ve üretimin uluslararasılaşması, emperyalizm ötesi bir evreye geçişle eş anlamlıdır. Bu aşamada tek tek ülke sermayeleri -ulusal sermayeler- ve ekonomiler kalmamıştır; dünya ekonomisi artık ulusal ekonomilerin toplamı değildir; dünya ekonomisi “ulussuz” olmuştur, uluslararası olmuştur. Tek bir güç olmuştur. Artık bu aşamadan geriye dönüş yoktur. Bu durumda emperyalist ülke-sömürge ülke ayrımı ortadan kalkmaktadır. Ulusal işçi sınıfı, örgütlenmesi ve mücadelesi yerini uluslararası işçi sınıfına, örgütlenmesine ve mücadelesine bırakmak zorundadır. Tekil ülkelerde devrim, yerini dünya devrimine bırakmak zorundadır. Genel hatlarıyla bu anlayışlardan hareketle ulusal çerçevede sosyalizm, sürekli devrim değerlendirmesi yapılmaktadır. Troçki ile uluslararası Troçkist tasfiyecilerin düşünce ortaklığı tam da bu noktada açığa çıkıyor. Burada, yukarıda belirttiğimiz denklemler gündeme geliyor ve kocaman bir ne yapılmalıydı sorusu ortaya çıkıyor. Evet beyler ne yapılmalıydı? ”Ulusal” olur diye sosyalizmin inşasından vazgeçilmesi mi gerekiyordu? Yoksa tek ülkede devrim olmaz, bu yenilgiye mahkum olmaktır diye devrimden mi vazgeçilmeliydi? Ne yapılmalıydı?
Gerçekten Troçki'nin sürekli devrim teorisiyle Marks-Engels ve Lenin'in sürekli devrim teorisi arasında ortak bir nokta yoktur. Troçki'nin sürekli devrim kavramını Marks'tan aldığı doğrudur. “Devrimi sürekli kılmak” kavramını Marks ve Engels, “Merkez Komitesinin Komünist Birliğe Çağrısı” makalesinde kullanırlar. O makalede söz konusu olan, demokratik küçük burjuva ile mücadelede proletaryanın devrimi sürekli kılmasıdır. O makalede söz konusu olan, proletarya partisini demokratik küçük burjuvaziden ayıran çizginin açık ve seçik olması için devrimin sürekli kılınmasıdır.
Peki, Troçki bundan nasıl bir sonuç çıkartmıştır? 'Her zaman ve her yerde devrim' sonucunu çıkartmıştır!
Marks, Engels ve Lenin'in sürekli devrim teorisi, eşitsiz gelişme yasasını çıkış noktası olarak görür. Bu anlamda Marks, Engels ve Lenin'in sürekli devrim teorisiyle kapitalizmde eşitsiz gelişme yasası arasında diyalektik bir bağ vardır. Troçki'nin sürekli devrim teorisi ise bu diyalektik bağın reddi üzerine kurulmuştur. Her zaman ve her yerde devrim anlayışında bu yasanın fiilen yeri yoktur. Troçkist tasfiyeciler de aynı anlayıştalar. Üstelik bunu, Marks'ın “zorunlu bir geçiş noktası” ile kastettiğini çarpıtarak yapıyorlar.
“Fransa'da Sınıf Mücadeleleri” yazısında Marks konuya ilişkin olarak şunu diyordu:
“Bu sosyalizm genel olarak, sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılması, sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılması, bu üretim ilişkilerine uygun düşen bütün toplumsal bağıntıların ortadan kaldırılması, bu toplumsal bağıntılardan doğan bütün düşüncelerin altüst edilmesine varmak üzere, devrimin sürekliliğinin ilânıdır, zorunlu bir geçiş noktası olarak proletaryanın sınıf diktatörlüğüdür” (22).
Marks'ın proletarya diktatörlüğü üzerine söylediği oldukça açık: Proletarya diktatörlüğü kapitalizmden komünizme geçene kadar; yani bütün sosyalizm boyunca devam eden bir “geçiş noktası”dır.
Anlaşılmadıysa şöyle açıklayalım:
-Sınıf farklılıklarının ortadan kaldırılması,
-Sınıf farklılıklarının dayandıkları bütün üretim ilişkilerinin ortadan kaldırılması,
-Bu üretim ilişkilerine uygun düşen bütün toplumsal bağıntıların ortadan kaldırılması,
-Bu toplumsal bağıntılardan doğan bütün düşüncelerin altüst edilmesi.
Bütün bunlar sosyalizmin inşasının içeriğini oluştur ve bunların gerçekleşmesi için devrim sürekli kılınır ve bu sürekliliğin iktidar biçimi de proletarya diktatörlüğüdür.
Anlaşılmadı mı? O halde bir hamle daha yapalım:
Marks, J. Weydemeyer'e yazdığı 5 Mart 1852 tarihli mektubunda aynı konuyla ilgili olarak şunu der:
“Benim yeni olarak yaptığım,...sınıf mücadelesinin zorunlu olarak proletarya diktatörlüğüne vardığını; bu diktatörlüğün kendisinin bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişten başka bir şey olmadığını göstermekten ibarettir” (23).
Demek ki proletarya diktatörlüğü, Troçki'nin ve Troçkist tasfiyecilerin iddia ettiği gibi, kapitalizmden sosyalizme geçişin değil, “bütün sınıfların ortadan kaldırılmasına ve sınıfsız bir topluma geçişe” kadar devam eden sürecin, dönemin; yani sosyalizmin iktidardır.
Bu sefer de anlaşılmadıysa kapitalizmden komünizme geçerken proletarya diktatörlüğüne bakalım. Bu konuda “Gotha Programının Eleştirisi”nde Marks şöyle der: “Kapitalist toplum ile komünist toplum arasında, birinden ötekine devrim yolu ile geçiş dönemi yer alır. Buna bir siyasal geçiş dönemi tekabül eder ki, burada devlet, proletaryanın devrimci diktatörlüğünden başka bir şey olamaz” (24).
Söylenen oldukça açık: Burada Marks, kapitalizmden sosyalizme geçiş sürecinden değil, kapitalizmden komünizme geçiş sürecinden bahsediyor, tam da bu süreci sosyalizm olarak tanımlıyor ve bu süreçte de sosyalist devletin proletarya diktatörlüğü olarak örgütlendiğini açıklıyor.
Herhalde şimdi anlaşılmıştır!
Troçki ne diyor?
Bütün sosyalizm boyunca değil, kapitalizmden sosyalizme geçmek için proletarya diktatörlüğüne ihtiyaç vardır. Marks, proletarya diktatörlüğünü sosyalizmi inşa etmek için; komünizme geçene kadar ihtiyaç duyulan bir araç olarak görüyor. Troçki ise proletarya diktatörlüğünü “Batıda devrim” için bir “köprü” olarak görüyor. Aslında SSCB'nde sosyalizmin inşasına inanmıyor, “Batı yakası”nı kurtarıcı olarak görüyor. Batıda devrim olursa, SSCB'nde proletarya diktatörlüğüne ihtiyaç kalmaz diyor.
Troçkistler ne diyorlar?
Proletarya diktatörlüğü kapitalizmden sosyalizme zorunlu bir geçiş noktasıdır. Her halükarda Troçki ve Troçkist tasfiyeciler proletarya diktatörlüğünü kapitalizmden sosyalizme geçişte zorunlu bir araç olarak görüyorlar ve onu sosyalizmin inşa sürecinde zorunlu bir geçiş aracı/noktası olmaktan çıkartıyorlar...
Anlaşılmadı mı? O zaman şöyle açalım: Troçkist tasfiyeciler, devrimin sürekli kılınmasını, proletarya diktatörlüğünü Marks'ın anladığı gibi anlayan ve uygulayan Bolşevikleri, başta da Lenin ve Stalin'i, Marks gibi anladıkları ve anladıklarını uyguladıkları için eleştiriyorlar. (Aslında bu durumda Marks'ın bu konudaki anlayışını eleştirmiş oluyorlar). Neden eleştiriyorlar? Proletarya diktatörlüğü ve devrimin sürekli kılınması konusunda Marks'ı, Troçki gibi yorumlamadıklarından dolayı eleştiriyorlar. Troçkist tasfiyeciler sosyalizmde; toplumun komünizme geçene kadarki sürecinde proletarya diktatörlüğü olmaz diyorlar. Troçki de olmaz diyor. Ama Marks, Lenin ve Stalin olur diyorlar.
Dünya devriminden “her zaman ve her yerde devrim” anlayan Troçki'yi ve Troçkist tasfiyecileri başka ülkelerde proletaryanın sistemi yıkma bilincine ve örgütlenmesine varmış olup olmadığı hiç ilgilendirmiyor. Başka ülkelerde devrimin nesnel ve öznel koşullarının olgunlaşmış olup olmadığı önemsiz görülüyor. Bir darbeyle birçok ülkede burjuva iktidarlar yıkılıyor... Bu durumda “devrim düğmesi”ne basıyorsunuz ve gerisi kendi kendine halloluyor!
Troçki'nin sürekli devrimden anladığı bu. Tabii ki Troçki bir darbeyle burjuva iktidarların yıkılamayacağının bilincinde; bu nedenle devrimi öncelikle “Batının birkaç ileri ülkesine” havale ediyor...
Lenin, işçi-köylü ittifakından bahsediyor; proletaryanın emekçi köylülük ile ittifakında proletarya diktatörlüğünün temelini görüyor.
Troçki ise, “proleter öncü” ile “köylülüğün geniş kesimleri” arasında “düşman çatışmalar”dan bahsediyor.
Lenin, proletaryanın sömürülen emekçi yığınlara önderliğinden bahsediyor.
Troçki ise “ezici çoğunluğu köylü nüfustan oluşan geri bir ülkede işçi hükumetinin konumundaki çelişkileri”nden bahsediyor.
Lenin, devrimin, gücünü Rusya'nın işçilerinden ve köylülerinden aldığından bahsediyor.
Troçki ise, gerekli gücü “proletaryanın dünya devrimi arenası”nda arıyor.
“Ama eğer uluslararası devrim gecikecek olursa ne olacak? Bu durumda devrimimiz için herhangi bir umut ışığı var mı? Troçki'de hiç umut ışığı yoktur, çünkü 'işçi hükumetinin konumundaki çelişkiler ... ancak... proletaryanın dünya devrimi arenasında çözümünü bulabilecektir'. Bu plana göre devrimimiz için yalnızca tek perspektif kalıyor: Kendi öz çelişkileri içinde bitkisel bir hayat sürdürmek ve dünya devrimini beklerken çürüyüp gitmek” (25).
Ama Stalin kadar da “karamsar” olmaya gerek yok! Şimdi dünyanın tamamen değişmiş olduğu koşullarda yaşıyoruz. Ulusal sermayeler, neredeyse devletler kalmamış; mali sermaye bütün dünyayı ayrık otu gibi sarmalamış; hiçbir alanda ulusal çıkış yok. Neredeyse tek tek ülkelerde devrimin nesnel koşulları kalmamış! Üstelik dünya tamamen proleterleşmiş; abartmayalım, en azından küçük üretim ve küçük üreticinin dünya devrim önünde engel olması artık söz konusu değil. Bu nedenle de yeni bir işçi hükumeti, birtakım iç çelişkileri; köylülük sorunu, meta üretimi vb. sorunları devralmamış olacak. “Acaba” diyerek bir şüpheyi dile getiriyorsanız, çözüm yolunu gösterelim: Stalin gibi “karamsar” olmak istemiyorsanız ve bütün o sorunlardan kurtulmak istiyorsanız, takip edilmesi gereken tek yol var; o da sermaye karşısında herkesi işçi yapmaktır, küçük üretimi ayak bağı olmayacak derecede önemsizleştirmektir ve burjuva iktidarlara darbe vurmaktır! ...
Hiç yorum yok