Troçki Hakkında Ne Biliyoruz?
“24 ayar Marksist” Troçki!
Troçki ve Troçkizm hakkında ne biliyoruz diye kendime çok defa sormuşumdur. Lenin ve Stalin'in yazılarından, SBKP(B)-Tarihi'nden anlatılanların ötesinde Troçki ve Troçkizm hakkında pek fazla bilgimizin olmadığı açıktır. Troçki ve Troçkizmi dolaylı biçimde öğrendik, eğer buna öğrenme denirse.
Troçki, kendi yazıları okunarak, analiz edilerek, eğitim çalışmalarının konusu yapılarak ele alınmamıştır. Öyle ki, teorik dergilerimizde Troçki ve Troçkizm üzerine şu veya bu biçimde kapsamlı, en azından bir teorik dergi çerçevesinde kapsamlı bir araştırma ve analiz de hatırlamıyorum. (Tabi bu sadece Troçki ile sınırlı değildir. Birçok konuda söz konusu olan ve hastalık halini almış bir eksikliktir). Kendi çabasıyla konu üzerine çalışanların olması; bilenin, bilmeyene bir parça anlatması da sorunun özünde bir şey değiştirmez. Birçok konuda olduğu gibi Troçki ve Troçkizm konusunda da “yarım yamalak” bilgilerle siyasi olarak büyüdük. Bu arada dünya tarihinde de çok önemli altüst oluşlar yaşandı. Karşımıza yeni sorunlar çıktı. Emperyalist burjuvazinin dünya çapında yoğun anti-komünist saldırısına, ideolojide, teoride ve örgütlenmede tasfiyeciliğine başka çevreler de katıldı.
Emperyalist küreselleşme eşliğinde Post-Marksizm ve Post-Modernizm de Marksizm-Leninizme her alanda saldırdı. Bunların Marksizm-Leninizme, SSCB'ye, bu ülkede sosyalizmin inşasına saldırılarının teorik kaynağı; hangi görüşlerden hareketle “eleştirdikleri” oldukça düşündürücüdür. Sorun sadece bunlarla da sınırlı değildir. Görünüşte hala komünist, Marksist-Leninist geçinen bir dizi çürümüş, burjuvalaşmış tasfiyeci unsurun da sosyalizmin inşası, SSCB bazında Marksizm-Leninizme tasfiyeci eleştirilerinin esin kaynağı da bizi aynı yere götürmektedir. Bunların hepsinin Marksizm-Leninizme karşı tasfiye yelkeni Troçki'nin tarihin çöplüğüne atılmış, yanlışlığını yaşamın doğrudan kanıtladığı düşünceleriyle şişirilmiştir, şişirilmektedir.
Troçki hakkında ne biliyoruz ve yeni yetişen nesle ne anlatabiliriz? Lenin ile Troçki arasındaki görüş ayrılığına ne kadar vakıfız? Komünist partinin örgütlenme ilkeleri üzerine tartışmaları hangi ölçüde biliyoruz? Sürekli devrim hakkında ne biliyoruz? Tek ülkede devrim, tek ülkede sosyalizmin inşası üzerine yürütülen tartışmaları ne ölçüde kavradık? Bütün bu ve benzer sorunları yeni yetişen nesle nasıl anlatıyoruz? Anlatmıyoruz. Marksizm-Leninizm saflarda tasfiyeciliğin boy atmasından bu yana Troçki'ye öykünenlerin faaliyetleri durumu daha da karmaşıklaştırmıştır. Tasfiyecilik, Marksizm-Leninizme saldırıda Troçki'yi esin kaynağı olarak görüyor. Sosyalizmin inşa sorunları, SSCB söz konusu olduğunda Troçki'nin cephaneliğinden alınan çürük “silahlar”la Marksizm-Leninizme karşı mücadele ediliyor. Troçki “şirinleştiriliyor”, tasfiyeci unsurlar tarafından “saygınlaştırılıyor”. Tasfiyeciliğin yaşandığı bütün ülkelerde bu türden gelişmeleri görüyoruz. Troçki ve yazılarının komünist hareket içindeki etkisi üzerine “şehir efsaneleri” oluşturuluyor. “Lenin'in en güvendiği, en iyi yoldaşı Troçki”, Stalin'in entrikalarıyla iktidardan uzaklaştırılmıştı, Kızıl Ordu'nun kurucusu, Lenin'den sonra devrimin önderi Troçki! Kısaca Lenin'in “kanka”sı Troçki!
SSCB, kurulmasından bu yana bakış açısına bağlı olarak kin ve sevgi ile izlenmiştir. Bu dönemin dünya tarihinde hiçbir ülke, bütün kıtalardan insanların ilgisini SSCB kadar çekmemiştir. İşçi sınıfı ve emekçi yığınlar SSCB'ndeki gelişmeyle gurur duyarken, dünya burjuvazisi oluşan yeni sistemi -sosyalizmi- lanetlemiş ve korkuya kapılmıştır. Dünya çapında her iki ana sınıf -işçi sınıfı ve burjuvazi- arasında kalan kesimler her iki uç -kin ve sevgi- arasından yalpalamışlar, tutarsız görüşlerini, kendilerince tespit ettikleri hata ve eksikliklere göre temellendirmeye çalışmışlardır. SSCB'nin varlığını olumlayanların veya lanetleyenlerin ortak noktası ise, bu ülkenin çağ değiştirici, insanlığın önünü açıcı bir rol oynaması olmuştur. Gerçekten de SSCB'nde sosyalizmin inşası, insanlığın en büyük tarihsel bir kazanımıydı.
Şüphesiz, bu kazanım SSCB'nde, 1956'dan sonra Kruşçev revizyonistlerinin XX. Kongrede siyasi iktidarı gasp etmeleriyle birlikte tarih olmuştur. Ama o tarih öneminden hiçbir şey kaybetmemiş dersek abartmış olmayız. Bu ülkeyi bu kadar önemli yapan neydi diye sorarsak anlatılacak çok şey buluruz. Yazı içinde ele alacağız, ama burada ana başlıklarla belirtelim: SSCB'nin dünya politikasında vazgeçilemez bir güç faktörü olması, Ekim Devrimiyle Rusya'da kapitalist hakimiyetin yıkılmasından ve sosyalizmi kurulmasından kaynaklıdır. Onun bütün insanlık için önemi, kapitalist dünya karşısında baskı altında tutulan, sömürülen sömürgeleştirilmiş uluslar, işçi sınıfı ve emekçi yığınlar adına hareket eden güç faktörü olmasıdır, sosyalizmin salt teori olmadığını, uygulanabilir olduğunu, bizzat uygulayarak göstermesidir. Muzaffer proleter devrim, Ekim Devrimi, Çarlığın kalıntıları üzerinde üretim araçlarının özel mülkiyetini kaldırıp, bu mülkiyeti toplumsal mülkiyete dönüştürürken, Marks'ın “Politik Ekonominin Eleştirisine Katkı'ya Önsöz”de dediğinin “tam tersini” yapıyordu (26). Yani Sovyet insanları, varlıklarının toplumsal üretiminde aralarında zorunlu olmayan, kendi iradelerine bağlı olan belirli ilişkiler kuruyorlardı; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül ediyordu. Bu üretim ilişkilerinin tümü, Sovyet toplumunun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üst yapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturuyordu. Sovyet insanının maddi hayatının üretim tarzı, SSCB'nde genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırıyordu. Esas olan buydu. SSCB'ni, sosyalizmi dünya burjuvazisi, kapitalist sistem karşısında yenilmez kılan buydu. SSCB'ne duyulan kin ve sevginin kaynağı buydu.
SSCB eleştirmenlerinin bir kısmı, büyük, çetin ve fedakarlık dolu mücadele sonucunda kurulmuş olan sosyalizmin kalesinin, gerçekten de dünya çapında sosyalizmin zaferi için mücadelede bir kale olup olmadığı konusunun tartışılır olduğu düşüncesindeydiler. Ekim Devriminin tarihi, Bolşevik Parti'nin politikası ve SSCB ilgili gelişmelerin nesnel analizi onların eleştirilerinin haksız olduğunu kanıtlamış olmasına rağmen bu, hala tartışılan bir konudur. SSCB'nde sosyalizmin nihai zaferinin bütün dünyada sosyalizmin zaferine bağlı olduğunu, uluslararası komünist ve işçi hareketinin; sosyalizm için uluslararası mücadelenin belirleyici olduğunu; bu uluslararası mücadelenin hem SSCB'nde sosyalizmin inşası ve hem de sosyalist dünya düzeni için mücadelenin çıkış noktası olduğunu; bu anlamda uluslararasılaşmış mücadelenin belirleyici olduğunu Bolşevik Parti'nin sürekli vurgulamasına rağmen bunun tam tersi savunuluyorsa bunda Troçki'nin görüşlerinin etkisi olduğu yadsınamaz. Bu kervana revizyonist sistemin çökmesinden bu yana yeni yetme tasfiyeciler de katılmışlardır. Tasfiyeciler açısından önemli olan, SSCB nezdinde sosyalizme ve inşasına saldırmak olduğu için Troçki'nin bilinen çürük “silahları”na, “yeni” düşüncelerine sarılıyorlar. Bunda şaşılacak bir şey yok.
SSCB söz konusu olduğunda kimin dost kimin düşman olduğunun ilk bakışta anlaşılamadığı durumların da yaşandığını söylememiz gerekir: Sosyalizmin, işçi sınıfının faşist açık düşmanları, SSCB'de sosyalizmin kendileri için ne denli tehlikeli olduğunu birçok SSCB ve sosyalizm eleştirmenlerinden daha doğru, daha açık kavramışlar ve ona göre de mücadele etmişlerdir. Faşist rejimler (Almanya, İtalya, Japonya) ve şu veya bu ülkede faşist partiler, hazırladıkları savaşta (II. Dünya Savaşı) SSCB'nin devasa iktisadi ve askeri gücünden ve bitmez tükenmez kaynaklarından korkuya kapılmış olmalarının yanı sıra SSCB'nin ideolojik gücünden de ürküyorlardı; bu ülkede sosyalizmin inşasının kendi ülkelerinde ve istila ettikleri ülkelerde köleleştirdikleri işçi sınıfı ve emekçi yığınlar üzerinde olumlu etki bıraktığını, SSCB'ne sempati duyulduğunu biliyorlardı. Buna karşı devasa kaynaklar ve araçlar kullanılarak propaganda yapıyorlardı. Faşizmin bu koyu anti-komünist, anti-sovyet propagandasına paralel olarak sürdürülen Troçkist anti-sovyet propaganda da dünya gericiliğinin, faşist rejimlerin ilham kaynağı olmuştur.
SSCB'nin sözümona dostlarının ve savunucularının eleştirileri, bu ülkede sosyalizmin inşası sürecinde; Ekim Devriminden XX. Kongreye kadarki (1956) zaman diliminde şu veya bu konuda geçici olarak ortaya çıkan hata ve eksikliklere dayanmaktadır. Böylesi Sovyet dostları ve savunucuları, bu geçici hata ve eksiklikleri süreklilik arz eden görüngüler olarak algılamışlar ve Sovyet toplumunun belirleyici karakteristik özellikleri olarak göstermişlerdir. Bu türden eleştirmenlerin unuttukları, aslında bilerek atladıkları gerçeklik, kapitalist bir çevrede, kapitalist bir okyanusta inşa edilen ilk sosyalist devletin, proletarya diktatörlüğünün tarihsel rolüdür. Onlar bu rolün anlamını kavrayamıyorlardı. Bu unsurlar hatasız, eksiksiz bir tarihsel, çağsal gelişme istiyorlar. Ama şimdiye kadar insanlık tarihinde çağsal altüst oluş süreçleri eksiksiz ve hatasız gerçekleştirilmemiştir. Bizzat Marks, proleter devrimin, burjuva devrimde olduğundan daha ağır, daha karmaşık sorunları çözmekle karşı karşıya olduğunu sürekli vurgulamıştır. Bu türden eleştirmenlerin, esas zorluğun, esas sorunların siyasi iktidarın ele geçirilmesinden sonra başladığını bilmediklerini, hele hele Troçki'nin bilmediğini söyleyemeyiz.
Burjuva devrimlerde üretim araçlarının özel mülkiyetini değiştirme diye bir sorunu yoktur. Bu anlamda burjuva devrimlerde, burjuva düzen için olgunlaşmış koşulların alt ve üst yapı olarak inşa edilmesi söz konusudur. Buna rağmen bu devrimlerde de sayısız eksiklikler ve hatalar ortaya çıkmıştır. Ama ilerici olan hiçbir insan burjuva devrimlerin feodalizme karşı insanlık tarihinde oynadığı tarihsel ilerici rolü, ortaya çıkan şu veya bu eksikliğe ve hataya bağlamamıştır; hata ve eksikliklere göre bu devrimleri değerlendirmemiştir. Ne var ki Rusya'da Ekim Devrimi ve sonrasında sosyalizmin inşası söz konusu olduğunda bu türden eleştirmenlerin mükemmeliyetçiliğinden geçilmez olmuştur. Öyle ki, birtakım eksiklikler ve hatalar devrimin tek ülkede ve üstelik de geri bir ülkede gerçekleştirilmiş olmasına bağlanmıştır. Başka ülkelerde, Avrupa'nın gelişmiş kapitalist ülkelerinde de devrimler olsaydı; yani sürekli devrim teorisine göre hareket edilseydi bunlar olmazdı denmiştir. Ne olacaktı, örneğin Avrupa'nın birkaç emperyalist, gelişmiş ülkesinde de devrimler gerçekleşseydi? O zaman hatalardan ve eksikliklerden muaf mı olunacaktı? Bu türden çaba içinde olanların başında Troçki gelir.
Kapitalist gelişmesi geri bir ülkede gerçekleştirilen Ekim Devrimi, Avrupa'nın gelişmiş ülkelerinde beklenen devrimlerin gerçekleşmemesinden dolayı o zamana kadar tarihte yaşanmış her toplumsal altüst oluşta gündeme gelen zorluklardan daha kapsamlı ve karmaşık zorluklarla mücadele etmek zorunda kalmıştı. Devrimi, sosyalist inşayı sürekli yükselen düz bir hat üzerinde geliştirmek imkansızdı. Bu nedenle bazen geri adım atmak, uzlaşmak, tavizler vermek kaçınılmazdı. Ama bazen de yeni toplumun gelişmesine düşman tavır alanlara, yanlış görüşlerde ısrar ederek gelişmenin önünde engel olmaya çalışanlara vb. karşı sert tedbirlerin alınması da kaçınılmaz olmuştu. Bolşevik Parti, kapitalist toplumun sosyalist topluma bir günde dönüştürülemeyeceği, bunun uzun bir süreç olduğu ve bu süreçte saymakla bitmez sorunların üstesinden gelinmesi gerektiği bilinciyle hareket ediyordu. Bolşevik Parti, Ekim Devriminin yanı sıra başka ülkelerde de devrimlerin gerçekleşmesi durumunda kapitalist toplumun sosyalist topluma dönüştürülmesinin bir anda kolaylaşmayacağını, yine de zor ve uzun süren bir süreçten geçileceğini de sürekli vurgulamıştır. Her halükarda sosyalist toplumu oluşturma süreci, kapitalist toplumdan kalma olguları tamamen ortadan kaldırma ve yeni insanın yetişmesi sürecidir.
Ekim Devriminin gerçekleştiği ve tek ülkede sosyalizmi inşa etmek zorunda kalınıldığı zor koşullardan dolayı hataların ve eksikliklerin kaçınılmaz olması, bir avunma, kendini kandırma nedeni veya vesilesi olamaz. Bolşevik Parti bu eğilimlere karşı da sürekli mücadele etmiştir. Önemli olan, hedefi gözden kaçırmamak ve ortaya çıkan hata ve eksikliklerin üzerine gitmektir. Bolşevik Parti bu bakımdan da acımasız olmuştur; kendi hatalarına karşı acımasız olduğu gibi genel çizgiden kaynaklanan eksiklikleri gidermede de tavizsiz olmuştur. Lenin ve Stalin önderliğinde Bolşevik Parti, her koşul altında nihai (komünizm) ve gerçekleştirilen (sosyalizm) hedefinden sapmamış, sürekli üstesinden gelebileceği işleri gerçekleştirmek için hareket etmiştir.
Başta Troçki ve Troçkistler olmak üzere SSCB içindeki ve dışındaki her türden revizyonist ve oportünist çevre, SSCB'nde sosyalizmin inşasını uluslararası devrimin bir sorunu olarak görmemek için adeta yemin etmiş, bu inşa sürecinde ortaya çıkan hata ve eksiklikleri abartarak ve acımasızca karşı propaganda olarak kullanmıştır. Ekim Devriminden bu yana geçen sürece baktığımızda bu çevrelerin eleştirilerinin bir kısmının biçimsel değiştiğini, bir kısmının ise aynen devam ettirildiğini görüyoruz. Örneğin Batı'da sosyal demokratların 1930'lu yılların sonuna kadarki dönemde SSCB'ne karşı eleştirilerinde ilkin Bolşevik Parti'nin “radikalliği”, devrimin tavizsiz uygulanması ve bundan kaynaklı tavizsiz tedbirlerin hayata geçirilmesi ön plandayken, sonraları dünya devrimine ihanet, eski Bolşevik kadroların yok edilmesi vb. ön plana çıkmıştır. Bu dönemde sosyal demokratlar, Batı-Marksizmi; Post-Marksizm ve kendilerini Marksist-Leninist olarak görenler, SSCB'ne karşı eleştirilerinde Troçki'den şu veya bu biçimde ayrı durmaya özen göstermişlerdir. Ama utanmazca Troçki'nin savlarını kullanmışlardır; onun görüşlerini SSCB'nde sosyalizmin inşa edilmediğini, SSCB'nin kapitalizm koşullarında yaşayan işçiler için bir umut kaynağı olmadığını kanıtlamak için kullanmışlardır. Bugün de o zamanki SSCB'ne yöneltilen hemen bütün eleştirilerin kaynağı Troçki olmuştur. 1920'li ve '30'lu yıllarda SSCB'ne eleştirel bakanlar, düşman tavır alanlar; SSCB'nin açık ve örtülü bütün düşmanları Troçki'nin görüşleriyle SSCB'ne karşı mücadele etmişlerdir. O dönem Troçki bu türden unsurları da ideolojik etkileyerek siyasi nüfusunu taraftar çevresinin dışına taşıyabilmişti.
Her halükarda Troçki ve taraftarları SSCB'ne karşı kullanmak için sosyalizmin inşa sürecinde karşı karşıya kalınan sorunların çözümünde hatalar keşfetmek için gayretkeşçe çaba sarf etmişlerdir.
Keşfettikleri “hata” ve “eksiklikler”le kapitalist dünyada sosyalizm düşmanlarını ideolojik olarak beslemişler, onları SSCB'ye karşı mücadelelerinde desteklemişler ve dünya işçi sınıfının SSCB'ne karşı tavrını olumsuz etiklemeye, onda umutsuzluk oluşturmaya, güvensizlik tohumları ekmeye hizmet etmişlerdir.
Troçki ve Troçkistlerin yerinde olsaydım ”Düştüysek Kalkarız. Daha Ölmedik Ya” derdim!
Neydi o şarkının bir parçası?
“Düştüysek kalkarız, daha ölmedik ya
Büyük yeminlerden vazgeçip dönmedik ya”
Büyük yeminlerden vazgeçip dönmedik ya”
Öyle değil mi? İsterseniz bunu şöyle de okuyabilirsiniz:
“Düştüysek kalkarız, daha ölmedik ya
Büyük ihanetlerden vazgeçip dönmedik ya!”
Büyük ihanetlerden vazgeçip dönmedik ya!”
Bu yazı boyunca göstereceğimiz gibi Stalin, Troçki'nin ruhudur, canıdır, kanıdır, en değerli varlığıdır, var oluş nedenidir; evet, yaşam iksiridir. Stalin olmasaydı, Troçki o “derin” değerlendirmelerini kim için yapacaktı? Troçki varlığını önce Lenin'e, sonra da Stalin'e borçludur. Troçki tarihte gelmiş geçmiş en büyük, en militan “Leninist” ve “Stalinist”tir!
Bu yazı serisinde Troçkizmin gelişmesini ve günümüzdeki önemini, tarihte gelmiş geçmiş bu en büyük, en militan “Leninist”i ve “Stalinist”i, istiyorsanız “Düştüysek kalkarız, daha ölmedik ya”yı ele alacağız.
Şöyle de diyebiliriz: “Üstâd”ı yâd etmek” veya hem “Marksist” hem “Leninist” hem de “Bolşevik” Troçki'yi, sürekli devrimci, Ekim Devriminin “özü, çehresi ve ruhu” Troçki'yi, “Mont Blanc'ın aydınlatan zirvesi”, Batı burjuvazisinin “Kızıl Napolyon”u Troçki'yi, “Bolşevik-Leninist”, “esin kaynağı”, “biricik önder” Troçki'yi “yâd etmek”, ama nasıl sorusuna cevap arayacağız.
Aslında bu yazı uzun yıllar boyunca Troçki ve Troçkizm üzerine biriktirilen notlardan oluşturulmuştur.
Farklı koşullar, aynı kaynakların farklı dillerde değerlendirilmesini kaçınılmaz kıldı; bu nedenle aynı yazının bazen Almancası, bazen Türkçesi, bazen de İngilizcesi kullanılmıştır. Bunları aynılaştırmama tembelliğimi anlayışla karşılayacağınızı umarım.
*
Kaynaklar:
1) Ch. Bourseiller; “Doktrinärer Rigorismus und strategischer Pragmatismus. Trotzki und der Trotzkismus”. Alındığı yer: U. Backes und S. Courtois (yayımlayıcı); “Ein Gespenst geht um in Europa. Das Erbe kommunistischer Ideologien”, Köln 2002, s. 227-229, Schriften des Hannah-Arendt-Instituts für Totalitarismusforschung, C. 20, s. 213–228.
2) L. Troçki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Und was, wenn die sozialistische Revolution nicht vollendet wird?” alt başlığı altında. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html.
3) L. Troçki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Der gegenwärtige Krieg und das Schicksal der modernen Gesellschaft” alt başlığı altında. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html.
4) L. Trotzki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg” - “Das Proletariat und seine Führung” alt başlığı altında. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html.
...
7) L. Trotzki; “Probleme der Entwicklung der UdSSR”. “Entwurf einer Plattform der Internationalen Linken Opposition zur russischen Frage” (1931), Schriften1, C. 1.1, s. 266.
8) L. Trotzki; “Erfolge des Sozialismus und Gefahren des Abenteurermuts”, s. 249 ve “Die neue Verfassung der UdSSR” (1936), Schriften1, C. 1.1, s. 663.
9) L. Trotzki, “Verratene Revolution”, bkz.: “Die Geschichte hat die Frage des Charakters der UdSSR noch nicht entschieden”.
10) İsaac Deutscher; “ Trotzki - Der bewaffnete Prophet” - “Silahlı Peygamber Troçki” I, s. 320.
11) İ. Deutscher; agy.
12) Bkz.: Prof. Dr. W. I. Kluschin: "Die strafende Hand der Revolution" Vor dem Gericht der Zeit, (Über die Quellen der Metamorphose der “Geschichtsphilosophie” von L. D. Trotzki)”.
13) Siw G. A., “Troçki. Kişisel Anımsamalara Göre Karakteristik” - “Trotzki. Charakteristik nach persönlichen Erinnerungen”, New York 1921, s. 12, 33, 41. Aktaran; W. I. Kluschin; agy.
14) L. Trotzki; “Die Lehren des Oktobers” - “Die Oktoberrevolution und die “Legalität” der Sowjets” - “Ekim Devrimi ve Sovyetlerin 'Meşruluğu” bölümünden. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1924/lehren/kap6.htm. Türkçesi; s. 23/24.
15) L. Troçki; “Mei Leben” - “Hayatım”, örneğin s. 486, Türkçesi.
16) (Bkz.: Michael Sayers, Albert E. Kahn; “Die große Verschwörung, Darstellung des antikommunistischen Kampfes 1919-1945”).
17) Bkz.: Lenin; Mektuplar, C. II, 1905-1910, s. 186-187. G. J. Zinovyev’e yazdığı 24 Ağustos 1909 tarihli mektup - “Hergele” Rusçadan Almancaya “Schuft” olarak çevrilmiş. Bunun Türkçe karşılığı da “itoğlu it”, “hergele”, “eşşoğlu eşek”. En uygun olanının “hergele” olduğunu düşünüyorum.
18) Bkz.: W. I. Kluschin; agy.
19) Aktaran: W. I. Kluschin; agy.
20) W. I. Kluschin; agy.
21) Leon Trotsky; “The Third International After Lenin”, I. The Program of the International Revolution or a Program of Socialism in One Country?(Part 1), “1. The General Structure of the Program” ara başlığı altında, www.marxists.org/archive/trotsky/1928/3rd/ti01.htm.
22) Marks-Engels Toplu Eserleri (Bundan sonra METE); C. 7, s. 89/90.
23) Marks-Engels Toplu Eserleri (Bundan sonra METE); C. 28, s. 507/508.
24) METE; C. 19, s. 28.
25) Stalin; C. 6, s. 330/331- “Die Oktoberrevolution und die Taktik der russischen Kommunisten”.
26)“Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin belirli bir gelişme derecesine tekabül eder. Bu üretim ilişkilerinin tümü, toplumun iktisadi yapısını, belirli toplumsal bilinç şekillerine tekabül eden bir hukuki ve siyasal üst yapının üzerinde yükseldiği somut temeli oluşturur. Maddi hayatın üretim tarzı, genel olarak toplumsal, siyasal ve entelektüel hayat sürecini koşullandırır. İnsanların varlığını belirleyen şey, bilinçleri değildir; tam tersine, onların bilincini belirleyen, toplumsal varlıklarıdır” (Marks-Engels; Seçilmiş Yapıtlar, C. I, s. 423/42).
Hiç yorum yok