Header Ads

Header ADS

Grup Yoruma saldırı ve Marksist Leninist soldaki sessizlik

“Marksist görüş her zaman derinleştirilmiş bir "değerlendirme" isteyecektir, yüzeysel bir değerlendirme değil; Marksist görüş tahriflerin, duraksamaların ve korkak liberal gizlemelerin yoksunluğunu her zaman açığa vuracaktırLenin


Teşhir Siyasal bilincin yaratılmasının ön koşuludur. Siyasal bilinç olmadan devrimci mücadele olamaz. Lenin  “Siyasal sınıf bilinci, işçilere, ancak dışardan verilebilir” derken söylemek istediği bu siyasi bilincin “ancak iktisadi mücadelenin dışından, işçilerle işverenler arasındaki ilişki alanının” , yani sendikal mücadelenin dışında, kendilerinin de ayrılmaz bir parçası olduğu bütün mücadele alanlarındaki Teşhirlerle gerçekleşebileceğidir.

Teşhir, bir olayın, ilişkiler arasındaki haksızlıkların, çelişkilerin vb., salt kendisini olduğu gibi söylemek, göstermek değil, onun kitlelerin anlayacağı dilde siyasi açıklamasını da içinde taşıması gerekliliği gerçeğinden, Teşhir ve Bilinç  birbirine bağımlı, birbirini karşılıklı etkileyen olgulardır.

Lenin “Eğer işçiler, hangi sınıfları etkiliyor olursa olsun, zorbalık, baskı, zor ve suistimalin her türlüsüne karşı tepki göstermede eğitilmemişlerse, .., sosyal-demokrat açıdan tepki göstermede eğitilmemişlerse, işçi sınıfı bilinci, gerçek bir siyasal bilinç olamaz” der.

Grup Yoruma yapılan zorbalık , saldırı olayı basit bir provokasyon, veya lümpence bir saldırı olarak ele alınamaz. Bu saldırı sınıf mücadelesinin , işçi sınıfı ideolojisi ile burjuva milliyetci ideolojinin uzlaşmazlığının pratiğe yansımasının bir başka örneğidir. Bu olayın teşhir edilmesi, kınanması ve bu pratiğin ideolojik kökenine karşı mücadele edilmesi devrimci mücadelenin  ayakta kalabilmesi ve başarısı için bir zorunluluktur...

Bırakalım   “hangi sınıfları etkiliyor olursa olsun, zorbalık, baskı, zor ve suiistimalin her türlüsüne karşı tepki gösterme“ temel devrimci tavrı ,ve teşhir taktiğini,   Grup Yorum gibi Devrimci Demokrat bir sanatçı grubuna  karşı yapılan zorbalığa karşı tepki göstermek, her devrimci parti ve örgütlerin  temel Devrimci sorumluluklarındandır.

Devrimci parti, grup ve bireyler görüş farklılıkları, ve doğruyu bulup ideolojik birliği oluşturma, burjuva ideolojisi ile, işçi sınıfı ideolojisi arasındaki  farkları netleştirme  pratik zorunluluğu  nedeniyle birbirlerini tutarlı bir şekilde ve acımasızca eleştirebilirler. Ancak devrimciler, burjuvazinin saldırısına uğrayan her devrimci parti, örgüt ve bireyleri de  burjuvaziye karşı aynı tutarlılıkla savunurlar.

Burda "Burjuvazi" derken, bizzat burjuvazinin fiziki olarak kendisinden bahsetmediğimi  anlamak için Marksizm'in ABC sinden ve dünya tarihinden haberdar olmak yeterlidir.

Pratiği belirleyen ideolojidir. 1960lardan bu yana Türk faşist tabanını oluşturanlar burjuvazi değil, işçi ve köylü sınıfının gençleri olmuştur. Bu, dünyadaki hemen her ülkede kendini gösteren tarihi bir gerçektir.

Yani belirleyici olan, pratiğin ideolojik kaynağının değerlendirmesidir.

Türkiye'de burjuvazinin özellikle 80lerden sonraki politikasını özetlemek için Stalin in şu değerlendirmesinin içeriğini bu süreçteki pratikle karşılaştırmayı okuyana bırakalım..
"Milliyetçi baskı politikası, halkın geniş tabakalarının dikkatini sosyal meselelerden, sınıf mücadelesi meselelerinden ulusal meselelere, proletaryanın ve burjuvazinin ‘ortak’ meselelerine çevirir. Bu da, çıkarlar harmonisi’ yalanını yaymak için, proletaryanın sınıf çıkarlarını örtbas etmek için, işçileri manevi bakımdan köleleştirmek için elverişli ortamı yaratır. Ve böylece bütün ulusların işçileri arasında birliği kurma görevi karşısında ciddi bir engel dikilmiş olur".
Türkiye özelinde 1975lerden bu yana (sayısı giderek azalan- oportünizme kayan ) Marksist Leninist değerlendirme   somut şartların değişmesi nedeniyle biçimsel olarak  özgüllüğünü yitirmiş olsa da, özsel olarak doğruluğunu kanıtlamakta devam etmektedir.  Bunu görebilmek için sadece gözlerdeki  oportünist, liberal, kuyrukçu ya da burjuvazi milliyetçi gözlüğü çıkarıp Türkiye'nin sınıf mücadelesi anlamında durumuna bakmak yeterlidir..

70lerdeki  yaklaşımın (bir kaç revizyonist grup hariç)   Lenin'in ""Eğer bir ezen ulus Marksist'i, ezilen ulusun tam hak eşitliği isteğini ya da onların bağımsız bir devlet kurma hakkını bir an bile unutursa, yalnızca burjuva değil, ama aşırı gerici milliyetçiliğin bataklığına kaymış olur."" sözleri temelinde olmadığını, sadece Burjuva milliyetçileri iddia edebilir.

Lenin'in "...Her ezilen ulusun burjuva milliyetçiliği, zulme karşı yönelmiş olan genel demokratik muhteva taşır ve bizim, ulusal imtiyazlar sağlama eğiliminden bunu kesin olarak ayırdederek... kayıtsız şartsız desteklediğimiz işte bu muhtevadır" sözlerini Türkiye'ye uyarlayan İbrahim Kaypakkaya  şu değerlendirmeyi yapar;
""Her milli harekette olduğu gibi Kürt milli hareketinin de iki niteliği vardır:

Birincisi, Türk burjuva ve toprak ağalarının milli baskılarına, imtiyazlarına, devlet kurma imtiyazına, zulmüne ve zorbalığına karşı yönelmiş, genel demokratik muhteva.

İkincisi, Kürt milliyetçiliğini güçlendirmeye, böylece Kürt burjuva ve toprak ağalarının üstünlük ve imtiyazlarını gerçekleştirmeye yönelen gerici muhteva.""
Lenin'in, "Önce ulusal görevler, ondan sonra proletaryanın görevleri, diyorlar burjuva milliyetçileri, ve onların ardından ... yalancı-Marksistler bunu yineliyorlar. Biz, her şeyden önce proletaryanın görevleri diyoruz,…..“ Kim proletaryaya hizmet etmek istiyorsa, bütün ulusların işçilerini birleştirmeli ve "kendisinin" olsun, başkalarının olsun, milliyetçiliğine karşı kesin savaşıma girişmelidir."  değerlendirmeleri temelinde İbrahim Kaypakkaya  "Sınıf Bilinçli Türkiye Proletaryasının Kürt Milli Hareketi Karşısındaki Tutumu Ne Olmalıdır?" sorusuna  şu cevabı veriyor;
"Her şeyden önce şunu belirtelim ki, milliyeti ne olursa olsun bilinçli Türkiye proletaryası, burjuva milliyetçiliğinin bayrağı altında yer almayacaktır. Stalin yoldaşın ifadesiyle:

"Bilinçli proletaryanın denenmiş olan kendi bayrağı vardır ve onun, burjuvazinin bayrağı altında safa girmesinin gereği olamaz."

İkinci olarak, milliyeti ne olursa olsun, bilinçli Türkiye proletaryası, işçi ve köylü yığınlarını kendi bayrağı etrafında toplamaya çalışacak, bütün emekçi sınıfların sınıf mücadelesine önderlik edecektir. Türkiye devletini kendine temel alarak, Türkiye içindeki bütün uluslardan işçileri ve emekçileri ortak sınıf örgütleri içinde birleştirecektir."
Gene Lenin in ""Eğer (ezilen ulustan) bir Marksist, (ezen ulus) kıyıcılara karşı duyduğu tamamen haklı ve doğal kinin bir parçasının, hafif bir düşmanlık duygusu biçiminde bile olsa, (ezen) işçilerinin proleter kültürünü ve proleter hareketini kapsamasına izin verirse, kendisi bu yüzden burjuva milliyetçiliğinin bataklığına kaymış olacaktır."" değerlendirmesi temelinde  İbrahim Kaypakkaya  Türkiye özelinde  değerlendirmesine şu sözlerle devam ediyor;
""..milliyeti ne olursa olsun, bilinçli Türkiye proletaryası, çeşitli milliyetlere mensup burjuvazi ve toprak ağalarının kendi üstünlükleri ve imtiyazları için yürüttükleri mücadelede tamamen tarafsız kalacaktır. Bilinçli Türkiye proletaryası, Kürt milli hareketi içindeki Kürt milliyetçiliğini güçlendirmeye yönelen eğilime asla destek olmayacaktır; burjuva milliyetçiliğine asla yardım etmeyecektir; Kürt burjuvalarının ve toprak ağalarının kendi üstünlükleri ve imtiyazları için giriştikleri mücadeleyi kesinlikle desteklemeyecektir; yani, Kürt milli hareketi içindeki genel demokratik muhtevayı desteklemekle yetinecek, onun ötesine geçmeyecektir.""
Leninin ”” küçük bir ulusun sosyal-demokratı, …… her durumda küçük ulus dar kafalılığına karşı, kendi içine kapanmaya karşı savaşım vermeli, bütünü ve geneli göz önünde tutmalı, özeli genel çıkara bağımlı kılmalıdır."" sözlerine bağımlı olarak,  İbrahim Kaypakkaya Lenin'den şu alıntıyla yazısına devam ediyor;
"...Proletarya, burjuva milliyetçiliğinin gelişmesine destek olamaz; tersine o, ulusal farklılıkların silinmesine ve uluslararası engellerin yıkılmasına, milliyetler arasındaki bağları sağlamlaştıran her şeye, ulusların birbirleriyle kaynaşmasına yardım eden her şeye destek olur. Başka türlü davranmak, gerici milliyetçi küçük-burjuvazinin yanında yer almak olur."

""biz, her türlü burjuva milliyetçiliğine karşı savaşmazsak, bütün ulusların işçileri arasında eşitlik uğruna mücadele etmezsek, o hedefe doğru yol alamayız...""
İbrahim Kaypakkaya'nın
 ""Marksist-Leninist hareket, Kürt milli hareketinin başını çeken burjuva ve küçük toprak ağalarına karşı da, Kürt proletaryasının ve emekçilerinin sınıf mücadelesini yürütür ve yönetir. Kürt burjuva ve toprak ağalarının milliyetçiliği güçlendirmeyi hedef alan eylemlerine karşı, Kürt işçi ve emekçilerini uyarır. Marksist-Leninist hareket, çeşitli milliyetlerin burjuva ve toprak ağası sınıflarının kendi üstünlükleri için giriştikleri mücadeleler karşısında kayıtsızdır.""
sözlerini de hatırlattıktan sonra,  liberal , oportünist ve kuyrukçu gözlükleri çıkarıp, okuma gözlüğü takarak,  var olan ve kendini Marksist Leninist olarak  sunan parti ve hareketlerin  tüm yayın organlarında  Burjuva Milliyetçiliğine karşı bir makale arayalım…………

Taban ve güç  kaybetme oportünistliği, duygusal tepkiler olacağı Liberalizm ve Şövenistlikle suçlanacağı korkaklığı nedeniyle Kürt Burjuva Milliyetçiliğin eleştirisini görmek hemen hemen olanaksız.

Bu suskunluğun,  anti-Marksist,  sınıf mücadelesini demokratik talepler ve  var olan hakim sınıfın resmi ideoloji ve pratiklerine karşı mücadele gibi dar ve sınırlı bir mücadeleye indirgenmesi çabalarına yardımcı olması bir yana ,  Kürt Halkının hareketi içinde milliyetçi ideolojinin hızla gelişmesine neden olduğu da  yaşanan somut pratiklerle  kanıtlanmakta.

Marksist Leninist mücadele sınıfsal temeldedir ve ideolojik mücadele bu mücadelenin ayrılmaz bir parçasıdır.  Marksizm hiç bir milliyetçi ideoloji ile bağdaşmaz. Pratiğe dökülmesi diyalektik olarak kaçınılmaz olan Milliyetçi  ideoloji kendini etnik fark gözetmeksizin burjuvazinin hizmetinde devrimcilere karşı saldırılarda  kendini gösterecektir.

Grup Yoruma yapılan saldırı  ideolojinin pratiğe yansımasının sadece bir tane örneğidir. Bunun ideolojiden bağımsız tek başına bir olay olduğu gibi hayaller içinde yaşayanlar , kınamaktan bile kaçınarak  suskun kalanlar, diyalektiğin ve sınıf mücadelesinin kaçınılmaz sonucu olarak, gün gelip yaygınlaşacak olan saldırılarında sorumluluğunu omuzlarında taşıyacaklardır.

Bitirirken, İdeoloji, önderlik ve pratik diyalektik bağlantısını kuramayanlar için, Lenin in .""...sorun, bir örgütün büyüklüğü sorunu değil, politikasının gerçek ve nesnel anlamı sorunudur: bu politika yığınları temsil ediyor mu, onlara hizmet ediyor mu, yani onların kapitalizmden kurtulmalarını amaçlıyor mu, yoksa azınlığın çıkarlarını, azınlığın kapitalizmle uzlaşmasını mı temsil ediyor?”” temel alınması gereken değerlendirmesi ışığında, devletle uzlaşma  peşinde koşanların zaman geldiğinde alacağı safların ne olduğunu içeren  alıntıları verelim..
“PKK’nin askeri sorun olmaktan çıkması, Kürt sorununun siyasi çözümünün yolunu açacak ve beraberinde siyasi sorun olmaktan çıkması anlamına da gelecektir. Devletin bütünlüğünü birliğini zorlamaktan, ona güç verme sürecine girilecektir. Devletle demokratik bütünleşme yolu açıldıkça devlete karşıt konum aşılacaktır.” (A. Öcalan, Esasa İlişkin Savunma)

“Türkiye burada büyük tehlikelerden korunma kadar, tersine, yani güç kaynağına dönüştürme şansına sahip olacaktır. İçte ve dışta PKK’nin askeri savaş olanakları çözümle birlikte Türkiye’nin hizmetine girecektir… Kürtlerin Demokratik Cumhuriyet’le bütünleşmesi geliştikçe bu askeri anlamda da karşı tehditten stratejik bir güç kaynağına dönüşecektir. Çözüm bu büyük fırsatı sunuyor. Geleceğe en büyük stratejik yatırım oluyor.” (Esasa İlişkin Savunma)

“Gerilla da tartışılabilir... Ne yapacağız biz gerillayı? Gerillayı, halkların güvencesi, .. milis gücü haline getiririz. Milis gerekli değil mi yani? Hatta Türkiye’de sivil savunma birlikleri vardır. Gerillayı biz sivil savunma birlikleri haline getiririz. Bundan daha pratik çözüm olur mu?.. Böylece gerilla diye korktukları bir şey de rahatlıkla aşılmış olur, tabii eğer çözüm istiyorlarsa.” (Özgür Politika, 8 Şubat 1998)
Burjuva Milliyetçi ideoloji ve  onun pratiğe yansıyan devrimcilere karşı saldırılarına karşı bir kınama bile yapılmayan suskunluğun kısa ve uzun vadede ulaşacağı siyasi sonucu görebilmek için diyalektiği bilmeye  gerek bırakıyor mu bu alıntılar?  Bu alıntıların siyasi içeriğiyle uyum içinde olabilecek  bir tane bile Türkiyeli Marksist Leninist olabilir mi? "Uzlaşma"dan 'Koruma"cılığa kadar uzanacak kaçınılmaz diyalektik gelişime karşı suskunluk.....Suskunluk  kendine Marksist Leninist diyen parti, örgüt ve bireylerin sorumlu bir pratiği olabilir mi?

18 Mayıs 2011
Erdoğan A

Note; Gerek devrimciler arasında yoldaşlık ve dayanışma ve gerekse SUSKUNLUK konusunda Leninin şu açıklaması anlamak isteyenler için yeterlidir. Sadece Rusya yerine Türkiye, Raboçaya Mysl yerine var olan her hangi bir parti ya da örgütün yayın organını koyup okuyun.

Evet, biz yoldaşlık görevini, bütün yoldaşları destekleme görevini, yoldaşların görüşlerine hoşgörülü olma görevini tanıyoruz, fakat, bizce yoldaşlık görevi Rusya ve Enternasyonal Sosyal-Demokrasisine olan görevimizden kaynaklanır, ve tersi değil.

Biz, Raboçaya Mysl‘a olan yoldaşça sorumluluğumuzu, onun yazarlarının yoldaşlarımız olmalarından değil; biz, Raboçaya Mysl yazarlarını yalnızca Rusya (ve, bu nedenle, enternasyonal) Sosyal-Demokrasisi saflarında çalıştıkları oranda ve bu yüzden yoldaşlarımız olarak görüyoruz

Onun için, eğer bazı “yoldaşların” geriye doğru, Sosyal-Demokratik programdan uzağa doğru hareket ettiklerinden, “yoldaşlar”ın işçi-sınıfı hareketinin hedeflerini saklayıp çarpıttıklarından eminsek, söylenmemiş hiç bir şey bırakmadan tam bir kesinlikle inançlarımızı ifade etmeyi görevimiz olarak görüyoruz!

V. I. Lenin, A Retrograde Trend in Russian Social-Democracy

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.