Header Ads

Header ADS

Yavuz Yıdırımtürk ün eleştiri!sine cevap

"Tezleri yazanlar, bu tuhaf beyanlarını haklı göstermek için, "emperyalizm çağında yurt savunmasının, kendi burjuvazisinin yabancı halkları ezme hakkını savunmak olduğunu ileri sürüyorlar. Ama bu, yalnızca emperyalist savaş için doğrudur, yani emperyalist devletler ya da emperyalist devletler grupları arasındaki savaş için, savaşan iki tarafın "yabancı halkları" ezmekle yetinmeyerek, kim daha çok halkı ezecek diye birbirlerine karşı savaş açtıkları durumlar içindoğrudur" Lenin

Sayın Yavuz Yıdırımtürk  Libya daki ayaklanmaları Tunus ve Mısırdaki ayaklanmalardan farklı kılan olgular neler? dir başlıklı yazıma  "her satırına karşıyım" diyerek başladığınız, ama satırlardan somut örnekler alarak bunları teker teker  ve somut olarak eleştirme yerine , alışılagelmiş genel  ve içeriğinden kopartılmış, kimi yanlış , kimi Bernsteincı  teorilerle  eleştirinize, bir bütün lük içinde yazılı olarak cevap verme gereği doğdu.

Önce bu uzun "genel teoriler" in, ne yazık ki, Troçkist bir şekilde ele alınarak yaptığınız eleştiriye söz konusu olan yazıya değinelim.

Daha Libya'da olayların ilk başladığı günlerde bir ön değerlendirme olarak yazdığım yazıdan okuyan herkesin rahatça görebileceği, değerlendirme yapılırken göz önünde bulundurulması gerekli olarak önerdiğim dört temel konu olduğudur.

1)  Ekonomik ve siyasi olarak emperyalistler için fazla önemi olmayan Tunus ve Mısır dan farklı olarak, büyük petrol ve doğal gaz kaynakları olanın Libya'nın Emperyalistler açısından önemi olması

2) Tunus ve Mısırda kendiliğinden başlayan, öne çıkan ve belirli bir liderliğin yoksunluğundan farklı olarak, Libya da muhalefet e yön verici olarak ortaya çıkan önderliğin (NFSL - Libya'nın Kurtuluşu için Milli Cephe) adlı örgüt ün tarihi geçmişi ve kimliğinin değerlendirme yaparken bu nitelik açısından  farklılıkların göz önünde bulundurulması gerektiği.

3) Kapitalist medyanın ve kapitalistlerin olaylara yaklaşımının tarihi olarak bir sürü örneğini gördüğümüz askeri "müdahele" için kamuoyu ve zemin hazırlama pratiklerinin her belirtisini göstermekte olduğu.

4) Libya ile ilgili gelişmelerin, petrol ve doğal gaz kaynakları, enerji savaşı nedeniyle uluslararası bir öneme sahip olduğu.

Bu, hemen hepsi doğrulanan ön değerlendirmede, sizin "her satırına karşı " olacak ne bulduğunuzu anlamanın zorluğunu bir yana bırakalım ve sizin "neden!! olarak sıraladığınız genel teorilerin eleştirisine geçelim..

Sayın Yavuz , Troçkistlerin , her türlü revizyonistlerin ve anti-Leninistlerin hemen her sayfalarında ve yazılarında değindikleri konulara, aynı onlar gibi, ama Marksist Leninist!! olarak yukardaki yazıyı eleştirinizde değinmişsiniz. Burda bahsedilen iki konuya değinelim.
"";Sovyetler.. kapitalist bir ülke haline geldikten sonra, egemenlik alanların genişletmek için kapitalizmden soyutlana "emperyalizme karşı olma" görüşleriyle, "kapitalist olmayan yoldan sosyalizme geçiş" formülasyonula, feodal üretim ilişkilerin egemenliği altında olan geri ülkelerde,kapitalizm geliştirerek,kendine sömürü pazar alanları yaratmak için, devlet kapitalizmi geliştirdi."" YY
Sovyetlerin "kapitalist bir ülke haline" ne zaman geldiği vurgulamadığınızdan, bu iki konuya değinmek gerekiyor.  Her şeyden önce bahsettiğiniz "kapitalist olmayan yoldan sosyalizme geçiş" teorisi, 1870 ve 1880lerde batı Arupa gelişmiş ülkelerinde sosyalist devrimlerin olacağı beklentisi temelinde formüle edilmiş Marksist bir teoridir. Revizyonist değil. Marks ve Engels eğer gelişmiş kapitalist bir ülkede sosyalist devrim olur ve yeni devrimlerin olduğu geri kalmış ülkelerdeki devrimlere gerekli yardımları yapabilirlerse kapitalist olmayan gelişmenin olasılığına inanmışlardı. Gelişmelerin daha farklı yönde olmasına rağmen, Marks ve Engels in kapitalist olmayan gelişme teorisi -her ne kadarda alt ve üst yapı olarak kapitalizmin bir sürü ülkede gelişmiş olmasına bağımlı olarak geçişin kısa ve direk olabilmesinin koşulları yaratılmış olsa da, bunun tersi olan ülkelerin de var olması -temel prensip olarak hala güncelliğini korumakta devam etmektedir.  Herşey bir Yana, Marksistler şabloncu değil, kendi ülkelerinin özgül koşullarının, yani somut şartların somut değerlendirmesi   temelinde "ne" ve "nasıl " yapmaları gerektiğine kendileri karar verecektir.

Marksizm "biçim"lerle değil öz le ilgilidir. 

Önemli olan Proleter devrimdir, devrimin biçimi değil, önemli olan proletarya diktatörlüğü altında sosyaizmin inşasıdır, inşanın biçimi değil. Lenin'in konu üzerine önerisi, bir ilk tecrübe olan bizim tecrübelerimizden ders çıkarın ama kendi ülkelerinizin somut şartlarını değererek kendi yöntemlerinizi belirleyin özündedir.  "kapitalist olmayan yoldan geçiş" her ülkenin sosyalist ekonominin kurulabilmesinin temellerinin ve şartlarının somut tahlilleri yapılması ile ilgili öncü partinin değerlendirmesi sorunudur, entellektüellerin sorunu değil.

Gelelim bu, Troçkistlerin Sovyetlere saldırılarında kullandıkları ve Stalin in teorisi olduğunu iddia ettikleri "devlet kapitalizmi" teorisine. Sosyalist ülkede "Devlet kapitalizmi " teorisi ilk defa Lenin tarafından formüle edilmiştir ve devrimden sonra pratiğe uygulanmıştır. .Lenin'in de dediği gibi "önemli olan devlet in hangi sınıfın elinde olduğu dur", "devlet kapitalizmi"ni sözlük terimi karşılığıyla algılamak değil" . Leninden  aslında birinci konuya da cevapları içinde taşıyan "Aynı Vergi " yazısından birkaç alıntıyla bu konuyu kısa keselim. (gerekirse daha detaylı olarak tartışırız. )
"Sovyet Cumhuriyetimizde, devlet kapitalizmi, bugünkü koşullarda ileri bir adım olur… Bu sözler karşısında bazı kimselerin ne soylu bir hiddetle irkileceklerini tahmin ediyorum. ... Ne! Sovyet Sosyalist Cumhuriyetinde devlet kapitalizmine geçiş, bir ilerleme ha? ... Bu, sosyalizme ihanet değil midir? "
 "Devlet kapitalizmi, sosyalizm için tam bir maddî hazırlık, sosyalizme bir başlangıç ve tarih merdiveninde sosyalizm adını alan basamakla arasında başka basamakların olmadığı bir basamaktır."
"Sovyet devleti ve proletarya diktatörlüğü, devlet kapitalizmi ile birleştirilebilir mi? Bunlar birbiriyle bağdaşabilir mi?   Elbette bağdaşabilir. Mayıs 1918'de iddia ettiğim, tam olarak bu idi. "
"Hem teorik, hem pratik bakımdan bütün sorun, kapitalizmin (belirli bir dereceye kadar ve belirli bir süre için kaçınılmaz olan) gelişmesini, devlet kapitalizmi kanalına yöneltmenin doğru yöntemlerini bulmak; uzak olmayan bir gelecekte devlet kapitalizminin sosyalizme dönüşmesini güvence altına almak için onu hangi koşullarla çevrelemenin gerektiğini saptamaktır. " 
Yani devlet kapitalizmini kapitalist içeriği ile alıp Sovyetleri eleştirmede ve Stalin'i karalamada kullananların aslında Lenin'e ve sosyalizme karşı olduklarını anlamak için Lenin'in kongre konuşmalarını ve yazılarını okumak yeter.

Gelelim sizin değindiğiniz,  emperyalist saldırı ve işgallere karşı "sessiz ve tarafsız" kalma pratiklerine geçirilmek için kullanılan, bütünden koparılmış ezberci "kılıf" teorilere.
".. kapitalizm-emperyalizm döneminde de üretici güçler gelişir. Lenin'in bu durumu "Tekelci kapitalist üretim ilişkileri; bir miktar üretici güçlerin gelişmesini engelemesine rağmen, derinlemesine geliştirir" dediği biliniyor. Ama sana göre bunu ifade etmek "emperyalist egemenlikten yana olmaktır". Bu bakış açısına sahip olduğun için ve yine sana göre, kapitalizm ve gelişmesi, objektif olarak sosyalizm maddi temellerini geliştirip, olgunlaştırdığı gerçeği hiçbir şey ifade etmiyor!. Ama Lenin,emparyalist-kapitalizm, feodal üretim ilişkilerine ve tekelci kapitalizm öncesi kapitalizme göre tarihsel olarak ilerici konumda olduğunu özel olarak vurgular." YY
Bu alıntıda üzerine basarak vurguladığınız tekelci kapitalizmin, yani emperyalizmin ilerici rolü.  Evet bana göre emperyalizmin Siyasi gerici rolünü göz ardı etmek için onun tarihi olarak gelişmemiş kimi  ülkelerde kapitalizmi geliştirmede oynadığı ilerici rolünü öne çıkarmak tam da van Kohl cu, Troçkist bir yaklaşımdır..  Bu yaklaşımınız ikinci Enternasyonel in kahramanlarından Van Kol un, Marks ve Engels in görüşlerinin yanlış ve kapitalizmin kaçınılmaz olduğu ve bu nedenle” bizim görevimiz, insanlık tarihinin kaçınılmaz bir bağlantısı olan kapitalizmi yavaşlatmak değildir..Gerçekte ‘onun gelişmesine yardımcı  olabilmek….”” değerlendirmesiyle oldukça uyum içinde.

Bu yaklaşımınız, az gelişmiş ülkelerin gelişmiş kapitalist (medeni!!) ülkeler tarafından işgalini ve ekonomik sömürüsünü “gelişme” olarak lanse eden ikinci enternasyonalci Sosyal demokratların "kapitalizmin insanlığın ekonomik gelişiminin kaçınılmaz bir dönemi olduğu ve bu nedenle hic bir şart altında kapitalizm olmadan sosyalizmin gerçekleşemeyeceği”  görüşlerinin Leninist bir tane değerlendirmenin arkasına gizlenerek savunulmasından başka bir şey değildir.

Lenin in sözleriyle “”.. tekelci kapitalizmin siyasal üst yapısı, demokrasiden siyasal gericiliğe değişimdir.”” .. “” Demokrasi serbest rekabete tekabül eder. Siyasal gericilik tekele tekabül eder, mali-sermaye, özgürlük için değil, egemenlik için çabalar"

Sizin bu gericilik-ilericilik yaklaşımınızının ne kadar diyalektikten ve tarihin özgül durumlarından soyutlanmış olduğuna yaptığım açıklamayı, burda yinelemenin bu konuyu (ve değineceğim  anti-emperyalistlik  konusunu da) -daha da netleştireceğini umarım..

Sosyal yapı olarak sınıfların ilerici ya da gerici olarak oynadıkları TARİHİ ROLLERİ ni, bu sınıfları oluşturan bireylerin özgül ve-veya sınıf mücadelesinde aldıkları ilerici-gerici tavırları birbirine karıştırmamak gerekir.

Birisi sınıfların tarihi Rolleri ile ilgilidir bir yere gelir DEĞİŞKENLİĞİNİ kaybeder. SİYASİ olarak ya gerici ya da ilerici olur.

Diğeri sınıfsal konumlarına bağımlı olarak, özgül ve DEĞİŞKEN bir süreklilik içinde SİYASİ olarak gerici ya da ilerici olabilir..

Bireyin üretim araçlarına olan ilişkisi onun SINIFSAL konumunu, Bireyin özgül ve-veya sınıf mücadelesinde aldığı SİYASİ tavırlar onun gericiliğini ya da ilericiliğini belirler. Yani onların birey olarak gericiliğini ya da ilericiliğini aldıkları SİYASİ tavır belirler.

Bu kadar temel bir konunun bile -bilinçli ya da bilinçisiz- çarpıtılmasının altında yatan, sınıfların ilerici ya da gerici olarak oynadıkları tarihi rollerinde, tekelci emperyalizmin oynadığı ve artık değişkenliğini kaybetmiş olan SİYASİ GERİCİ ROLÜnü , gelişmemiş ülkelerde üretici güçlerin gelişmesinde oynadığı özgül ekonomik İLERİCİ ROLÜNE İKİNCİL KILMAK, siyasi gericiliğini göz ardı etmekte yatar.

Çünki ancak bu şekilde, gericiliğini saklayarak Emperyalizmin ilerici olduğu savunulabilir, ancak bu şekilde emperyalist saldırı ve işgallere karşı sesiz kalmak, hatta onu savunmak mümkün olabilir..Bunun tarihi enternasyonalde Van Kohl ve Bernstein lara kadar gider, günümüzdede kendini açık gizli Troçkist düşüncelerde gösterir.

Her nekadarda neyi savunduğunuzu " senin gibi burjuva demokrasinin dahi düşmanı olan" sözleriyle ortaya koymuş oluyor olsanızda , sınıfsal!!  yaklaşımınızı şu alıntıdan görmek mümkün.
"Bunun için hiçbir bahaneyle orta-çağın üstü yapı kurumu olan dincilik, ve şeriat, emperyalist devletlerle çatışıyor diye ne " anti-emperyalist" olur, neden gericiler arası çatışmadan, senin gibi burjuva demokrasinin dahi düşmanı olan, anti-demkoratik şeriatcı akımlar ve diktatörlikler desteklenir ve ne de saldırgan emparyalistlerden yana tavır alınır, dinciler, milliyetciler le emperyalist arası çatışma gericiler arası çatışmadır." YY
Emperyalist saldırganlık ve işgaller ve bu işgallere karşı mücadele verenler arasındaki savaşı,  "gericiler" arası savaş olarak açıklamak bir Marksist in değerlendirmesi olamaz.  Sizin bu yaklaşımınız Troçkistlerin " ulusal kurtuluş savaşlarının tarihe karıştığı ve gündemden kalktığı" teslimiyetci ve emperyalist yardakçı teorik yaklaşımından pek farklı değil.

Emperyalizm çağında yarı-sömürge ve sömürge ülkelerdeki mücadelelerin artık çoğunlukla feodalizme değil emperyalizme karşı verilen mücadeleler olduğu değerlendirmesini  yapan Lenin “”Gerçekten ulusal kurtuluş için verilen savaşları yadsımak, Marksizmin belki de en kötü karikatürünü ortaya koymak demektir”” der .. Aksini iddia etiğinize göre demekki  Lenin in bahsettiği dönemin dışında " yeni bir çağ" dayız…(Leni in bu "yeni çağcı"lar ı nasıl değerlendirdiğini umarım biliyorsunuz)

Marksist anlayışta “gerici savaş” emperyalist savaştır, gericiler arası savaş “emperyalist güdümlü ve emperyalistler arası savaş” lardır. Emperyalizme karşı savaşlar değil. Lenine başvuralım nasıl değerlendiriyor.

Emperyalist savaşlar;
"dünya egemenliği" emperyalist siyasetin özüdür; emperyalist savaş, o siyasetin  devamıdır..“Emperyalist bir savaş, siyasal sonuçları bakımından tamamen gerici ve anti-demokratiktir” “”
Emperyalizme karşı Savunma Savaşları;
"Lenin Sosyalizm ve Savaş adlı broşüründe "sosyalistlerin, 'ata topraklarının savunulması' için verilen savaşları ya da 'savunma' savaşlarını", yalnız "yabancı baskısını yok etme" anlamında, "haklı, ilerici ve adil gördüklerini" açıkça belirtir. Broşür, Rusya'ya karşı İran "vb." örneğini anar ve şöyle der: "Bu savaşlar, ilk saldıran kim olursa olsun, haklı, savunma savaşlarıdır; herhangi bir sosyalist, ezen, köleci ve yağmacı "Büyük" Devletler karşısında ezilen, eşit görülmeyen ve bağımlı devletlere zafer diler.""
Lenin'in bu değerlendirmesine "göre Emperyalist bir savaş, siyasal sonuçları bakımından tamamen gerici ve anti-demokratiktir”, 'savunma' savaşları" ise yalnız "yabancı baskısını yok etme" anlamında, " ilerici dir.

Emperyalizmin her işgali ezilen halkların mücadelesine bir darbe, Emperyalizmin siyasi ya da ekonomik işgaline vurulan her darbe de ezilen halkların mücadelesinin bir kazancıdır.

Bu nedenle Marksistler sömürülen ülkelere yöneltilen her emperyalist savaşa pasif değil aktif olarak (yani savaşın emekçi halklar çıkarına sonuçlanması doğrultusunda) karşıdırlar. Saldıran emperyalistlere karşı olmakla saldırılanın “tarafı”nı tutmuş oluruz gibi “bilimsellikten” uzak, mekanik bir değerlendirme Marksist in değerlendirmesi olamaz.

Sizin bu yaklaşımınız emperyalizmin her ülkeye saldırı ve işgallerini haklı kılan, emperyalist saldırı ve işgale karşı çıkmayı, saldırılan ülkenin gerici hâkim sınıflarını savunmakla eş tutan, burjuva –mekanik bir yaklaşımın ötesini geçemez.

Sizin yaklaşımınız temelinde;

İsraillin Lübnan'a saldırısına karşı çıkılamaz çünkü orada gerici Hizbullah var önderlik olarak
Afganistan'ın işgaline karşı çıkılamaz, çünkü orada gerici Taliban var önderlik olarak
Libya'nın işgaline karşı çıkılamaz, çünkü orada gerici Kaddafi var...

İyide bir avuç hâkim sınıfın dışında emekçi, köylü, memur insanlar, çocuklar da var bu ülkelerde … bunları halk diye tanımlıyoruz galiba ve bu halkların "kendi ülkelerinin kaderlerine seyirci kalamıyacağı "  Marxist teori var. Sizin bu yaklaşımınızın ulaştığı sonuç,  emperyalist kapitalist ülkelerin halklarının dışında kalan bütün halkları gerici olacağı anlayışıdır.. Bu da emperyalist "Kültürler arası çatışma" teorisinin bir yansımasından başka bir şey değil.

 Yani Marksizm'den ve sınıfsal değerlendirme genel teorilerden bahsederken, ulaştığınız sonuç, Din, şeriat vb gibi sınıfsallıktan soyutlanan ve halkları bu temelde gerici olarak damgalayan bir yaklaşım...

Diyalektik bağlantı kurmadaki çelişkileriniz şu alıntıda kendini gösteriyor.
""Şimdi somut olarak, kuzey Afrika ve orta- doğudaki olaylara ve de özellikle Libya'ya emperyalist devletlerin askeri müdahelesinin incelenmesine gelirsek; rahatlıkla,burjuvalar tarafından sömürülen,aç,işsiz bırakılan diktatörler tarafından sürekli baskı altında tutulan, işçilerin,işsizlerin, emekçilerin isyanının, henüz bilincine varılmasa dahi uluslararası kapitalizmi hedef aldığı ortadadır. "" YY
Yani eğer insanlar kendi ülkesindeki emperyalist kuklalara karşı çıkarlarsa bu kapitalizmi hedef alır, ama emperyalizme ve onların saldırılarına, işgallerine direk karşı çıkarlarsa bu kapitalizmi hedef almaz??  Emperyalizm, tekelci kapitalizm den başka, ondan farklı, onunla çelişkili bir olgu mudur?

Gelinen yerde genellikle ülkeler içindeki hakim sınıfların, yani kapitalistlerin, uluslararası tekelci sermayeden bağımsız olmadığı, onların bir uzantısı, işbirlikcisi olduğu, kapitalistlerin çıkarlarının kapitalizmin çıkarlarıyla bağdaşık  olduğu, bu ülkelere yapılan saldırılarında emperyalizmin sömürü politikasının değişik bir şekilde devamı olduğu  somut gerçeğinden yola çıkarsak , bu saldırıların özünde ezilen halkları ve onların mücadelelerini hedef aldığı , sınıf mücadelesinin bir sonucu olduğu ortaya çıkmaz mı?  Yani sonuçta sizin gericiler arası savaş olarak değerlendirdiğiniz,  özünde emperyalistler le ezilen halklar arasındaki mücadelenin değişik bir biçimde ve alanda devamından başka bir şey değildir. İstisnalar olabilir mi, olabilir. Bu nedenle Lenin, Marksizm, bizi, sınıflar ilişkisinin ve tarihin her anının somut özelliklerinin en doğru, aslına en uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir, denetlenebilir bir hesabını yapmaya zorunlu kılar, der.

Marksist teoriler ışığında, bir Marksist Leninistin görevi, Marksist-Leninist yöntemi belli ülkelerdeki somut durumu değerlendirmeyi, bu somut durumu, belirli koşullara uygulamayı, "genel olarak" soyut düşmana karşı değil, özgül, somut belirli bir düşmana karşı mücadeleye uygulamayı öğrenmek ve öğretmektir. Özel genelden kopuk değil diyalektik bir bağlantı içindedir.

"Kapitalizmi hedef almadan anti emperyalist olunamaz" değerlendirmesi, Marksistler ve Marksist parti, önderliklerle ilgili bir özelliğe sahiptir. Reçete gibi her özgül ülkeye ve oradaki şartlara uygunlayarak  değerlendirme yapılamaz. Bu Marksizmin ruhuna ters düşer.  Kapitalizmin gelişmemiş olduğu Afganistanda  emperyalist işgale karşı savaşan insanlara, siz kapitalizmi hedef almıyorsunuz, bu nedenle anti-emperyalist olamazsınız demek ne kadar Marksist ve gerçekci olabilir?

Marksist Leninist bir insan kapitalizme zaten Marksizmin sınıfsal temeli ve özü nedeniyle karşıdır. Onun anti-emperyalistliği emperyalist saldırı, işgal ve ilhaklara sessiz kalmaması, emperyalizme karşı savaşan insanların bu mücadelelerini desteklemekle kendini gösterir.. Emperyalist işgale karşı savaş, sadece bu pratiği nedeniyle, ilerici bir içeriğe sahiptir. Desteklenen bu ilerici içeriktir.

Kısacası, gerici ve revizyonist düşüncelerini, seçme ve sloganlaşmış teorilerin arkasına saklama pratiğinde kullanılan, bir sürü, içeriğinden boşaltılmış sloganlardan biri side "kapitalizme karşı olmadan anti-emperyalist olunamaz" sloganıdır . İçeriğinden koparılan bu slogan,  emperyalizme teslimiyetçiliğin ve bu nedenle de kapitalizme teslimiyetçiliğin bir sloganı haline getirilmiştir.

Aşağıda sıralan şu sözlerinizi tekrar okumanızda yarar var.
"Uluslararası kapitalizmin bir parçası olan Kuzey Afrika ülkeleri de, dünyayı kasıp,kavuran ekonomik krizden en fazla etkilenelerin başında geliyorlar. Bu koşullar, kapitalist sömürünün, anti-demokratik diktatörlüklerle sürdürmesini imkansız hale (şimdilik) getiriyor." YY
Diktatörlüğün anti-demokratik olanından bahsetmenin, onun demokratik olanının da varsayıldığını önermesini bir yana bırakalım, sizin , buna bağımlı olarak devam eden çok ilginç değerlendirmenize geçelim.
"Ama emperyalist devletleri beslemesi diktatörler, öyle kolay, kolay iktidarlarında vazgeçmiyorlar. İsyan eden binlerce emekçiyi öldürdükten sonra ve kapitalizm henüz tehlike içinde olmadığını görerek, burjuva demokrasine geçmenin önünde engel olmakta çıkarak, iktidarlarını bırakmaya başladılar." YY
Emperyalistlerin sömürüsünü, emperyalist beslemesi diktatörlüklerin bu sömürüyü imkansız hale getirdiği değerlendirmesinin kendi içinde zıtlığı ve ilginçliği ni de bir yana bırakırsak, özetle savunulan burjuva demokrasisi ve ona geçiş oluyor.

Bütün anti-kapitalist olma, devrimi erteleme vb suçlamalarının ardından, savunduğunuz, bu diktatörlerin önünde, engel olduğu " burjuva demokrasisi""..

Lenin in burjuva demokrasisi üzerine ikinci enternasyonalcileri eleştirisinden şu alıntı ve Burjuva Demokrasi ve proleter demokrasi yazısından devamındaki alıntı benim cevap vermeme gerek bırakmıyacak açıklıkta.
"İkinci Entemasyonalin iflası,... Aslında Dünya burjuvazisine uşaklık rolünü oynamaktadır. Gerçek anlamında sarı enternasyonaldir. Önde gelen, Kautsky gibi ideolojik liderleri, burjuva demokrasisini yüceltmekte ve genel "demokrasi" olarak, ya da -daha da aptalcası ve daha da toycası- "saf demokrasi" olarak adlandırmaktadırlar.
Burjuva demokrasisi gününü doldurmuştur,… Ne denli demokratik olursa olsun, hiç bir burjuva cumhuriyeti, çalışan halkın sermaye tarafından baskı altına alınmasının bir aracı, burjuvazinin diktatörlüğünün, sermayenin siyasal yönetiminin bir aracı olma işlevini yapan bir makineden başka bir şey olmamıştır ve olamazdı da.""
Marksizm'den, Kautsky, liberaller için, burjuvazi için kabul edilebilir olanı (orta çağın eleştirisi, genel olarak kapitalizm ve özel olarak kapitalist demokrasinin tarihsel bakımdan ilerici rolü) alıyor; Marksizm'de burjuvazi için kabul edilmez olanı (burjuvazinin ortadan kaldırılması için ona karşı proletaryanın devrimci zoru) atıyor, susarak geçiştiriyor, silikleştiriyor. İşte bu yüzden de, öznel inançları ne olursa olsun, nesnel konumu bakımdan, Kautsky ister istemez bir burjuvazi uşağı olarak ortaya çıkıyor.
 Burjuva demokrasi, orta çağa göre büyük bir tarihsel ilerleme oluşturmakla birlikte, her zaman dar, güdük, düzmece, ikiyüzlü bir demokrasi, zenginler için bir cennet, sömürülenler, yoksullar için bir tuzak ve bir aldatmaca olarak kalır, -kapitalist rejimde başka türlü olamaz. "Marksist Kautsky"nin anlamadığı şey de, işte marksist öğretinin büyük yapıcı öğesi olan bu gerçektir. Bu -temel- sorunda, Kautsky, her burjuva demokrasiyi zenginler için bir demokrasi durumuna getiren koşulların bilimsel bir eleştirisini yapacak yerde, burjuvaziden hiçbir "nezaket"i esirgemez.
Yalnız ilkçağ devleti ile feodal devlet değil, ama "modern temsili devlet de ücretli emeğin sermaye tarafından bir sömürü aletidir"   …Çağdaş devletlerin temel yasalarını alın, onların yönetimlerini alın, toplanma ya da basın özgürlüğünü alın, "yurttaşların yasa karşısında eşitliği"ni alın, burjuva demokrasinin her dürüst ve bilinçli işçi tarafından iyi bilinen ikiyüzlülüğünü her adımda göreceksiniz.
Bundan sonraki Libya ile ilgili değerlendirmelerinizde emperyalist medyayı kaynak olarak kullandığınızı görmemek imkansız.
"Gadafi,... Barışcıl mücadeleye girenlerin üstüne kurşun ve bomba yağdırdı ve binlerce insanı öldürdü. …., isyan edecek işçilere, emekçilere karşı Afrikalı siyahlardan paralı askerler kıtaları kurmuş ve orduyu etkisiz hale getirip, ordu baskısından kurtulmuştur. Böylece Gadafi'ye yönelik ordu baskısı ortaya çıkmadı ama, bunun yerine polislerin ellerindeki silahlar kapan silahlı isyancılar , iç savaşı başlatılar. "" YY
Marksistlerin görevi emperyalist medyayı kaynak olarak kullanarak gerçekleri duygusal bir şekilde çarpıtmak değil, ne kadar çirkin de, hassas da olsa, bize ters gelse de, olduğu gibi ve somut bir şekilde değerlendirmede  bir veri olarak ortaya koymak ve objektif değerlendirme yapmaktır.

Artık sadece görmek istemeyenin göremeyeceği bir gerçek olarak, Libya'daki ayaklanma, Tunus ve Mısırdakinden farklı olarak, kendiliğinden değil, CIA'nin kurduğu ve desteklediği Cephe örgütünün, gerici ve Kralcı kabile liderlerinin, önderliği ta başlangıçtan ele geçirdiği birayaklanma olduğu gerçeğidir. "Orduyu etkisiz hale getirip, ordu baskısından kurtulmuştur" değerlendirmeniz bile yanlış, böyle bir şey yok. "polislerin ellerindeki silahlar kapan silahlı isyancılar, iç savaşı başlatılar" değerlendirmelerinizde gerçeklerden uzak. Ilk resimlere bile baksaydınız polislerde olmayan makineli tüfeklerden, omuzda taşınan misillere kadar silahlı olunduğunu görebilirdiniz.  Bu zaten hızla belgelenen konu çok yakında tam gün ışığına çıkacağı için daha uzatmaya gerek yok.

Çarpıtma yöntemleriniz de Troçkistlerin kinden pek farklı değil.
"Ahmet ve onu gibi düşüneler, Libya'ya yönelik empyalist devletlerin saldırılarına karşı çıkıp, Saddam gibi Gadafi'yide "anti-emperyalist" ilan ederken, neo-liberal politikalarla uluslararası kapitalşizmin bir parcası haline getirdiği Libyada, işçileri ,emekçileri açlığın,işsizliğın girdabına yuvarlayan Gadafi'yi destekleyerek, kapitalizme karşı olmadıklarını gizlemek için "anti-Trocksist" silahıyla sözüm ona beni gibi kapitalizm hedef almadan emperyalizme karşı çıkılmaz deyenleri etkisiz hale getirecekler!"  YY
Yukarda emperyalist saldırılar karşı çıkmakla, saldırılanın savunmanın aynılaştırılmasının ne kadar dar kafalı bir iddia olduğuna sanırım yeterince deyindim.. Size kalırsa dünyada bugün Libya'ya emperyalist saldırıya karşı çıkan (büyük çoğunluk solcular) herkes, benim gibi gerici, saldırıyı savunan Arap krallarından, petrol şirketleri  hisse sahiplerinden, tekelci şirketlere, kapitalistlere kadar her kes ilerici …kapitalizmi hedef almadan emperyalizm hedef alınmaz diyerek, emperyalizm, emperyalizme teslimiyetçilik ve yardakçılığın adı ilericilik oldu ikinci enternasyonelden bu yana….

Sayın Yavuz, emperyalistler arası çıkar çatışmalarıyla, emperyalistlerin sömürü politikasının devamı olan savaşta, emperyalistlerle- saldırılan küçük devlet arasındaki çatışmayı birbirine karıştırıyorsunuz… ve Lenin'in çok açık ve net bir şekilde "emperyalistler arası savaştan bahsettiğini" değişik bir sürü yazılarında tekrarlamasına rağmen, bunu hala anlamayan siz,  Lenin'in  gerici savaşta taraf olunmayacağı teorisine sarılıyorsunuz…
"Çünkü Emperyalist devletlerin Libya'ya saldırısının nedeni de kapitalizmin ortaya çıkardığı burjuvalar arası çıkar ve egemenlik mücadelesidir. Oysa doğu olan Marksist politika, kapitalizme karşı, sosyalizm slaganıyla, çatışan gerici iki tarafa açıkca cephe almaktır." YY
Yazıda "Devrimcilerin tavrı, Libya halkının taleplerini desteklemek, açık veya gizli tüm emperyalist  müdahelelere  karşı çıkmak...Birini yaparken diğerini unutmamak." sözleri sanırım anlayabilen için yeterli

 Lenin Emperyalizm üzerine yazısında "" emperyalizmin, ilhaka, artan ulusal baskılara, bunun sonucu olarak da, artan bir direnmeye yol açması, yalnız yeni açılmış ülkelerde değil, eski ülkelerde de söz konusudur."   “yarı-sömürge ve sömürge ülkelerdeki mücadeleler artık çoğunlukla feodalizme değil emperyalizme karşı verilen mücadelelerdir” sözleri sanırım emperyalist saldırılara karşı tavrın ne olması gerektiği konusunda şüphe bırakmaz.

Yukarda  Libya'daki olayları değerlendirmelerde acilci ve subjektif olmadan daha uyanık ve somut verilere dayanan bir değerlendirme yapma gerekliği konusunda söylediklerimden ve verdiğim örneklerden sizin çıkarttığınız sonuç aslında bütünüyle olmasa da, yazımdan doğru olarak çıkarttığınız tek sonuç.
"Hata, Libya'daki isyanın, kapitalizmin ekonominin krizinin derinleştirdiği yoksullaşma nedeniyle değil, CİA bir organizesi olduğu dahi ileri sürebilyor Ahmet. Tüm bu bakış açısını keskin "anti-Trocksistlikle" ört bas etmeğe çalışmasına da ne demeli!. Bu mandığa göre, kim sosyalizm laf ediyorsa o "Trocksist" olup,çıkıyor."  YY
Ayaklanmada CIA'nin kurduğu ve desteklediği NFSL (Libya'nın Kurtuluşu için Milli Cephe) adlı örgütün ve eski kralcı kabilelerin önderlik rolü oynadığını, bugün burjuva medya bile saklayamıyor artık. Sizin yazının bütününden sadece cımbızla işine geleni alıp yorum yapma alışkanlığınız, bizlere hiç te yabancı olmayan bir eleştiri! pratiği. Bakın sözü geçen yazının başında ne deniyor..

"Her ülkede olduğu gibi Libya'da da ülkenin kaderini tayin hakkı için mücadele eden halk hareketlerinin desteklenmesi, bu hareketleri ve ayaklanmanın önderliğini ele geçirmeye çalışan, ya da ele geçiren emperyalistlere karşı tavrı da içine alan bir ikilem içinde olması gerekir."

Libya halkının haklı olan taleplerini destelemek le, Libya'ya açık askeri müdahale, ya da içerdeki ajan ve kuklalarıyla gizli bir darbe planlarına karşı çıkmak, bir biriyle çelişmez.

Önemli olan Libya'daki farklı grupların protestolarının ve taleplerinin emperyalist çıkarlarla uyuşup uyuşmadığı temelinde kimi grupları deşifre etmek, kimisini de desteklemek..""

Objektif değerlendirme ile, subjektif değerlendirme arasındaki fark, şu yukarda yazılandan ve değerlendirmede dikkat edilmesi gereken somut verilerden " ayaklanmaların ekonomik değil, CIA (destekli) bir örgüt nedeniyle olduğu sonucu çıkarılabiliyor..

Aslında bu yazının haricinde, bazı yoldaşlarla özel tartışırken bu ayaklanmanın, tabandan ekonomik nedenlerle oluşan halk muhalefetinin, emperyalistler ve onların kurdukları ve yıllardır kullandıkları NFSL örgütü ve Kaddafi'yle çelişkisi olan kabile liderleri tarafından belkide daha önceden planlanmış bir şekilde suistimal edilip, önderliğinin ele geçirilmesi olasılığı olduğunu ve bu anlamda ayaklanmanın gerici bir ayaklanmaya dönüşebileceği konusunda kaygılarımı belirtmiştim.

Emperyalistlerin Libya'ya müdahelesinin , aynı ırakta olduğu gibi yıllardır planladığı konusunda ortaya çıkan veriler, bu kaygılarımı ortadan kaldırmadı, tam tersine daha da arttırdı.. Bu konuda yeteri kadar veri  elde ettikten sonra  son görüşümü bildiren bir yazı yazarım sanırım.

Eleştirinizdeki şu son paragraf sizin enerji kaynaklarına sahip olma ile, onun araştırma, üretim ve tüketim pazarına sahip olma arasındaki farklar, enerji kaynaklarına sahip olmanın emperyalistler arası mücadelede ve ülkeleri bağımlı kılmada ne kadar önemli bir yer aldığı konusundaki bilginizin derecesini ortaya koyuyor.
""Diğer yandan sanki dünya petrol yatakları uluslararası petrol dev şirketlerinin elinde değilmişcesine, Libya saldırısının,emperyalistlerin petrol kaynaklarına ve yollarına egemen olma isteğinden doğduğunu da öne sürüle biliyor. Gadafi'nin Libya'sı emperyalistlerin egemenliğinin önünde engelmiş!, ve onun için Gadafi'nin iktidarına son verilmek isteniyormuş!. Gadafi'nin isyan eden yoksulları da öldürmesi de mubah oluyor!.İşte Ahmet "yoldaş" bu görüşlerle keskin bir tarzda beni eleştiriyor!."" YY
Her ne kadar da konu üzerine Libya ya saldırıyı “petrol için değil” değerlendirmesi üzerine"  başlıklı yazı da bu konuya deyindiysem de, burada yazıda da değinmediğim bir iki konuya da deyinmekte yarar var.

Hayır sayın Yavuz, uluslararası petrol şirketleri, Venezüella'da, Libya'da, İran da petrol kaynaklarına sahip değillerVenezüella'yla uğraşmaları, Chavezi düşürme çabaları Chavez diktatörlüğünü ! yıkmak için mi, İran da mollalara düşmanlıkları onların fanatik dinci olduğundan mı?  Kaddafi'ye düşmanlıkları onun diktatörlüğünden ve halkına saldırdığından mı?  Yoksa bu ülkelerin petrol kaynaklarına sahip olmadıklarından ve istedikleri gibi yararlanıp, istedikleri kadar üretip, istedikleri kadar kar edemediklerinden mi?  Bu kadar basit bir gerçeği bile görememek ilginç.

Ortaya çıkan son verilere göre (ne ilginçtir ki emperyalist  müdahele planlarının başladığı iddia edilen) 2009 da Kaddafi bu petrol şirketleri ile olan anlaşmaları yeniden gözden geçirme ve uzlaşmalar olmazsa, tamamını devletleştirme alternatifini açıkça belirtmiş.. Libya'daki petrol kaynaklarında Kaddafi nedeniyle istedikleri gibi at oynatamama ya ilave olarak, bu müdahele ile ilgili önemli olabilecek yeni veri, sizin ""Gadafi'nin Libya'sı emperyalistlerin egemenliğinin önünde engelmiş!," gibi alaycı ama aslında kendini gülünç duruma sokan eleştiriye bir ilave cevap da olabilir.

Sorun emperyalist ülkelerin Libya petrollerine “ULAŞAMAMA” sorunu değildir, sorun “KAYNAKLARA “sahip olma sorunudur. Kaddafi petrol sanayisini devletleştirdikten sonra –yani sahip olmaya son verdikten sonra- bile bazı uluslararası petrol şirketlerinin, belirli anlaşmalarla bu kaynakları arama ve kullanma haklarını koruyabilmelerin altında yatan ekonomik neden, sadece bu şirketlerin petrol araştırma ve üretme teknolojisine sahip olmaları değil, bunların petrolü dünyada pazarlamada TEKELCİ bir güce sahip olmalarıydı.  

Enerji “kaynaklarına sahip olma”nın kalıcılığının sağlanması ve garantilenmesi için, halk ayaklanmalarının bastırılması, dengelenmesi ve halkların uyutulmasını sağlayıcı ve devam ettirici, emperyalist çıkarların korunmasını görev edinen yeni, göz boyayıcı kukla hükümetlerin kurulmasını gerektirir. Libya ya saldırının altında yatan asıl neden budur.

Petrol üzerine yazdığım yazının başında da vurguladığım gibi, Devrimcilerin değerlendirme yaklaşımı olayların tarihi şartları, sınıfsal anlamda kimin ya da kimlerin, neyin hedeflendiği diyalektik bağlantıları içinde olması gerekir.  Bu yaklaşımla, Libya ya emperyalist saldırganlığı,  “ Petrol le ilgisi yok”, gibi bir değerlendirme, tarihi güncel şartlar-neden-amaç-sonuç diyalektik bağlantılarından kopuk, gerçekçi bir değerlendirme olamaz. Libya'ya emperyalist saldırı tam da petrol kaynaklarının “HAKİMİYETİ” ve bu hakimiyetin “korunma”sının garantilenmesi için halkların güncel ve gelecekteki mücadelelerinin bastırılmasını ve mücadelelerin engellenmesinin devamını sağlayacak, emperyalistlerin uyumunda, sistemlerin kurulmasını hedeflemektedir.

Sayın Yavuz Yıldırımtürk, eleştiri, eleştirilen yazı ve yazının içeriği temelinde, ve yazıda söylenenlere sadık kalarak, söylenileni çarpıtmadan, gerekirse ondan alıntılar yaparak, yazılanın yanlışlığı ve alternatifi getirilerek yapılan, yapıcı bir özelliğe sahip olan fikir alışverişidir. Bu anlamdaki eleştiri yazıyla hiç ilgisi olmayan genellemelerle, yazıda söylenenden sihirbazca yaratılan sonuçlarla yapılamaz.  Bu şekilde yapılan eleştirilere de cevap vermekte anlam olmaz. Bu cevabı size ve geçmişinize olan saygım nedeniyle verme sorumluluğu duydum. Somut ve yapıcı eleştirilere her zaman açığım, ve öğrenmeye her zaman açım. Ancak bundan sonra devrimci eleştiri etiklerine ve kurallarına uymayan eleştiri! lerinize cevap vermeyeceğim.

Sağlıcakla kalın
Erdoğan Ahmet
Mart 28, 2011

(eğer bunlar bir kaç gün içinde gazeteler tarafından basın için çevirililmezse) İngilizce bilenler -
* NFSL örgütü ve cıa bağlantısı hakkında internetde kolayca kaynaklar bulabilirler.
* Kaddafinin 2009 daki petrol kaynaklarının tamamını devletleştirme alternatifi ile ilgili haberler , bir sürü siteden hızla kaybolmasına rağmen , Reuters den http://www.reuters.com/article/2009/01/21/us-libya-gaddafi-oil-idUSTRE50K61F20090121 bağlantısından bulunabilir* Ayaklanmaların gerek bölgeselliği ve gerekse kaddafi ile çıkar çelişkileri olan kabile resilerinin , bu çıkar çelişkilerinin ana kaynağından birisi olan, kaddafinin  petrol den gelen karları halka dağıtma plan ve önerisi hakkındaki haberi http://uk.reuters.com/article/2009/03/03/libya-oil-idUKL350851920090303
bağlantısından bulabilirsiniz.


Buda 6 yıl sonra Günümüzden Libya ile ilgili bir haber-
Afrikalı göçmenler açık pazarlarda köle olarak alınıp satılıyorlar....

İflah olmaz Troçkizm hastalığı her zaman emperyalizmin çıkarlarıyla buluşur


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.