Uluslarası Kuruluşlara bağımlılığın yasallaştırılması olan *Anayasa* taslağına *evet mi hayırmı *reformist tartışma
Her fırsatta Stalin in kişiliğinde Marksizm Leninizme saldırı...
****kitlelere kendi yavan, entellektüelimsi, Bundcu-Troçkist kuşkuculuklarını: “devrimin olup olmayacağı bilinmez, ama ‘gündemde’ reformlar var”ı vaaz edenler— bu kişiler daha bugünden kitleleri bozuyor ve kitlelere liberal ütopyalar vaaz ediyorlar*** (Lenin, Reformistlerin platformu ve devrimci sosyal-demokratların platformu)
Konu üzerine *Yeterli değil ama evet * başlıklı Staline sadlırmayı unutmayan yazıya cevaben..
Emperyalizmin ve burjuvanın korosuna katılmayı bir maheret zanneden sahte marksistlerin etkisinde kalarak artık bir sürü iyi niyetli insanda bu çatlak sesli koroya katılmayı, ilgisi olsun olmasın her fırsatta Stalin in kişiliğinde marksizme Leninizme saldırmayı, bir alışkanlık haline getirdiler
Stalinizm diye kendi başına bir ideoloji yoktur. Bu kavram emperyalistlerin ve her türden anti-marksistlerin , özellikle Lenin e ve sosyalizme direk saldırıyı göze alamadıkları dönemde , Staline çamur atma maskesi altında yapıldığı dönemden kalma , onların yarattığı bir kavramdır. Bu emperyalist pratik, Marksist-Lenininstler tarafından terimin kullanılmasının iki nedenini oluşturmuştur., 1- Marksizm Leninizme saldırılara karşı Stalini savunmak, 2- emperyalist lerin hizmetinde, ajanlığından tut her türlü provokatörlüğe kadar sosyalizme karşı pratik içine giren revizyonistlere karşı Stalinin ML izmi ve sosyalizmi savunma da verdiği mücadeleye sahip çıkmak için.. yani Stalin i *bu anlamda* savunmayan Marksist Leninist olamaz, sadece burjuva kuyrukcusu, yani nihai sonuçta emperyalizmin hizmetinde olabilir.
Bu anlamda marksistlik, ve hatta sosyal demokratlık adına, *Stalinistler CHP ve MHP ile birlikte * anayasaya *hayır* diyor diye bir yorum yapmak, demokrasi mücadelesinin çıkarına değil, zararına bir yaklaşımdır..
Herşeyden önce Stalin i yukada açıklanan anlamda savunan birbirinden farklı bir sürü parti ve örgütler vardır.. Bunların hepsini alıp bir kefeye koymak, ya bilinçsizce yapılmış büyük bir hata, ya da emperyalizmin globalizm teorisini marksist maskesi altında savunan troçkist mihrakların bilinçlice yaptığı sahtekarca oyunlardan birisidir.
Konuya Genel yaklaşımın sınıfsal karakteri , yani ideolojik temeli
Gelinen yerde Türkiyede kapitalizmin çarpıkda olsa gelişmesi küçük burjuva, bürokrat ve orta sınıfın az da olsa palazlanmasını da beraberinde getirdi..Bu gruplar, Leninin sözleriyle **"hayatta başarılı olmak için" bu dünyanın güçlülerine uyma ruh halinin egemen olduğu kesimidir. **Kaçınılmaz olarak da bu grup reformistlerin , oportünistlerin ve revizyonistlerin düşüncelerini ve pratiklerini yayabilmeleri için en uygun zemini oluştururlar.
İdeolojik temelleri ve pratikleri işçilere devrimi değil reformizmi öğretmek olan 2inci enternasyonalin döneklerinin ve Reformistlerin politikaları anayasal tavizlerin, anayasal reformların elde edilmesine yöneliktir. Onların sendikal mücadelede , grevlerde, elde etmek istedikleri şeylerin aynısını, ekonomik isteklerle sınırlama ve ekonomik kazanç, yani ekonomizmi, siyasi alanda da anayasada reformlar elde etmek için bir mücadelede haline çevirmeye çalışıyorlar, yani reformizm..
İki türlü reform anlayışı vardır birisi sistemle ve rejimle uzlaşan, reformlarla yetinmeyi temel alan reformistlerin anlayışı, diğeri reformları halkın mücadelesinin geliştirilmesi yönünde adımlar olarak gören devrimci reformlar üzerine mücadele taktiksel anlayışı...
*Reformist için reform herşeydir; * diyor Stalin , *devrimci çalışma ise ikincil bir-şey, lafı edilecek bir konudur, gözboyamaya yarar. Bundan dolayı burjuva iktidarının varlığı koşullarında reformist bir taktikle reform, kaçınılmaz olarak bu iktidarın sağlamlaştırılmasının bir aracına, devrimi çökertmenin bir aracına dönüşür ***
Yani sorun ve mücadele anayasa reformunun *yeterli olmasada* elde edilmesinde değil, onu *yeterli* kılma taleplerini ortaya sürmekde, önerilen Anaysadaki gerici ve faşist maddeleri kitlelere teşhir etmede , onları (olamaz gerçi de , devrimci teşhir taktiği bunu gerektirir) *yeterli * değişiklikler yönünde harekete geçirip hükümeti zorlamada ve *yeterli* hale yaklaştırmayacak olan hükümetin devrilmesinde ..
Anayasaya evet? Yeterli değil ama evet?
*Yeterli değil ama evet * kavramı konuşulan konunun yeteri kadar incelenip içinde olumlu yanların olumsuzlardan *yeteri kadar olmasada*, genede daha ağır bastığı anlamını taşıyan bir kavramdır..
Şimdi bakalım şu *Stalinist*lerin hayır dediği anayasa maddelerine
Madde 5- (1) Egemenlik kayıtsız ve şartsız Milletindir ...diyor hemen arkasında . (4) Milletlerarası ve milletlerüstü kuruluşlara üyelikten kaynaklanan sınırlamalar saklıdır. Diyor
Bunun ne demek olduğunu kitlelere açıklaması gerekmiyor * evet* cilerin galiba..
Burda anayasa açıkca AB, NATO ,vb kuruluşlarla olan anlaşmalar söz konusu olduğunda EGEMENLİK artık milletin olmaktan çıkıyor ya da en *yeterli* sinden bu anlaşmaların sınırları dışına çıkamıyor...
Şimdi *bu milletler arası kuruluşlar* ın, ve * milletler üstü kuruluşların* niteliği belirlenmediğine ve belirtilmediğine göre , IMF den, Dünya Bankasına, uluslarası Ticari kuruluşlardan Bilderberg gibi siyasi kuruluşları da içine alıyormu aceba?
Devrimcilere göre bu sorular sorulmalı...Reformistlere göre bu kabul edilebilir olabilir, ama Devrimcilere bırakın *yeterli değil* i , bu anayasa maddesi emperyalist kuruluşları Milletin egemenliğinden üstün tutan bir içeriğe ve muğlaklığa sahip...
.
Bu arada nasılki CHP ya da MHP emperyalizme hayır diyor diye devrimciler evet diyecek gibi darkafalı bir sorunu yoksa, devrimciler Anayasa konusunda da onların evet ya da hayır demesine mekaniksel bir yaklaşımla karar verecek değiller. Onların konulara yaklaşımı ile devrimcilerin yaklaşımı içerik olarak birbirine zıt olan ideolojilere bağımlıdır. Bu yüzden Stalinistler CHP ve MHP nin yanında Anayasaya hayır diyor gibi bir söylem , entellektüel bir değere bile sahip olamaz , belirttiğim gibi ya yapılmaması gereken bir hatadır, ya da konu dışında sinsi emelleri olan bir yorum dur..
Aslında çoğunlukla muğlaklığı olan ve çıkara gore farklı yorumlanacak maddeler olmasına rağmen , biz temel ve anlaşılabilr olanlarla devam edelim ,
Madde 12- (1) Temel hak ve hürriyetler, sadece Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle ve ancak kanunla sınırlanabilir
Madde 14- (1) Savaş, seferberlik, sıkıyönetim veya olağanüstü hallerde, milletlerarası hukuktan doğan yükümlülükler ihlâl edilmemek kaydıyla, temel hak ve hürriyetlerin kullanılması, durumun gerektirdiği ölçüde sınırlandırılabilir veya durdurulabilir veya bunlar için Anayasada öngörülen güvencelere aykırı tedbirler alınabilir.
Şimdi burada gene * milletler arası* hukuk ve yükümlülükler ortaya sürülüyor,
Devrimciler burda soracaktır, bu Anayasa Türkiye içinmi hazırlanıyor, yoksa Milletler arası emperyalistler denetimi ve kontrolü altındaki kurumlara , ülkenin bağımlılığının YASALLAŞMASININ mi anayasası?
*Olağanüstü haller* in neolduğu ve neyin olağanüstü olup olmadığının kriteryası ne? Kim ve nasıl karar verecek buna?
Madde 15- (1) Herkes yaşama hakkına sahiptir. (2) Meşru müdafaa, yakalama veya tutuklama kararlarının yerine getirilmesi, tutuklu veya hükümlünün kaçmasının önlenmesi, ayaklanma veya isyanın bastırılması hallerinde silâh kullanmanın kanunen zorunluluk haline gelmesi sonucunda meydana gelen öldürme fiilleri, birinci fıkra hükmü dışındadır.
Yani herkes yaşama hakkına sahiptir, 68 ve 70 lerdeki gibi haksızlıklara karşı gelip mücadele vermeyip sessiz sessiz oturduğun sürece, yoksa yaşama hakkın yok....ayaklanma ve isyan ın ne olduğu konusundaki kriterya ne?
Aslında bu tür sorular, bir sürümaddesi için geçerli..Uzatmadan , Biz asıl önemli olan maddeye gelelim..
Madde 24- (1) Herkes din ve inanç hürriyetine sahiptir. Maddesinin iki alternatifi de aslında Laik devlet olmak ile çelişen maddeler
Alternatif 1 (4) Devlet, eğitim ve öğretim alanındaki görevlerini yerine getirirken, eğitim ve öğretimin ana ve babanın dinî ve felsefî inançlarına göre yapılmasını isteme hakkına riayet eder. Din eğitim ve öğretimi, kişinin kendisinin, küçüklerin ise kanunî temsilcisinin talebine bağlıdır. Devlet bu taleplerin gereğini yerine getirmekle yükümlüdür.
Burada reformistlerle Devrimcilerin arasındaki fark, bu maddelerin kaldırılması ve Laikliğin gereği olarak Devlet in Din le uğraşmayı tamamıyle bırakması, Dini özel hale getirmesi, yani devlete gerek maddi gerekse *manevi* bağımlılığını kaldırması.. Bu fona ayrılan milyarlarca doların eğitim ve sağlığa harcanması...
Ve en önemlisi Devlet okullarından Din derslerinin kaldırılması...
Bu madde bırakın *yeterli olmamayı*, laiklikle ilişkisi olmayan, Anayasaya aykırı bir anayasa maddesi.
Madde 25- (1) Herkes düşünce, vicdan ve kanaat hürriyetine sahiptir. (3) Bu hak ve hürriyetlerin kullanılması; millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlâkın, başkalarının şöhret veya haklarının, özel veya aile hayatının korunması, suçların önlenmesi, devlet sırrı olarak usûlünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması, yargının bağımsızlık ve tarafsızlığının sağlanması, savaş kışkırtıcılığının engellenmesi, her türlü ayrımcılık, düşmanlık veya kin ve nefret savunuculuğunun önlenmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Bu maddedin içindeki *milli güvenlik*, *kamu düzeni*, *ayırımcılık*, *düşmanlık* gibi çok lastikli kavramların kriteryası ne? isbirlikci Burjuvazi ye düşmanlık , sınıfsal ayırım dan bahsetmek bu yasanın dışına çıkmak olabilirmi???
Her maddede lastikli bir sınırlama....
(2) Çalışma, teşebbüs ve sözleşme hürriyetleri, millî güvenliğin, genel sağlığın, genel ahlâkın veya başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması amaçlarıyla sınırlanabilir.
(2) Dernek kurma hürriyeti millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlâkın, başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması veya suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
(2) Toplantı, gösteri ve yürüyüş hürriyeti, millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel sağlığın, genel ahlâkın, başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması veya suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
(3) Sendika kurma hakkı, millî güvenlik, kamu düzeni, başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması ile suç işlenmesinin önlenmesi sebepleriyle sınırlanabilir.
(2) Grev hakkının kullanılması ve istisnaları ile işverenlerin hakları ve lokavt kanunla düzenlenir.
(3) Toplu iş sözleşmesi ve grev hakları, millî güvenliğin, kamu düzeninin, genel sağlığın, başkalarının hak ve hürriyetlerinin korunması veya suç işlenmesinin önlenmesi amaçlarıyla sınırlanabilir.
Dedimya bu Anayasa daha çok uluslarası sermaye ye bağımlılığın Ana-yasallaşması ..
(3) Milletlerarası bir andlaşmaya dayanan uygulama andlaşmaları ile kanunun verdiği yetkiye dayanılarak yapılan ekonomik, ticarî, teknik veya idarî andlaşmaların Türkiye Büyük Millet Meclisince uygun bulunması zorunluğu yoktur..
Yani ulsularası ve uluslar üstü bir kuruluşla anlaöma varsa, meclise sormadan, onay almadan ülke kaynaklarından istediğini satarsın, istediğin emperyalist ülkeye komşu halklarının katledilmesine üslerini , hava ve kara nı açarsın ve savaşa askerle de katılabilrsin...
Ve bunlara karşı Anayasa mahkemesine başvuramazsın...
(5) Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası andlaşmalar kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.
Bakın bu ilginç, cümle öylesine hünerli kurulmuşki içeriği gözden kaçırabilecek kadar gizlenmiş
(b) Türkiye'nin taraf olduğu milletlerarası andlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiği haller dışında, Türk Silâhlı Kuvvetlerinin yabancı ülkelere gönderilmesine veya yabancı silâhlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunmasına, izin verme yetkisine sahiptir.
Yani sadece ekonomik ve siyasi değil askeri olarak da Uluslarası Kuruluşlara bağımlılığın anayasası...
Aslında sanırım bu kadarı bu anayasaya Evet ya da HAYIR demek için yeterli bilgilenme...Bu içi muğlaklıkla dolu anayasa taslağı sadece laiklik le çelişmekte kalmamakta , özünde Türkiyenin, ekonomik, siyasi ve askeri bağımlılığını emperyalist kuruluşlarla yapılan anlaşmaların Anayasa haline dönüştürülmesinin Anayasa Taslağı .
Taslağa bu kısa bakış, bu anayasaya EVET deme yerine HAYIR demek, bırakın devrimcileri, kendine demokrat diyen insanların bile sorumluluğu olması gerektiğini gösterir.
Yapılması gereken Anayasa taslağı maddelerinden Dinin devletden tamamıyle ayrılması, Devlet okullarından din derslerinin kaldırlıması, yerel baş hakim ve baş savcıların atama yerine yerel halk tarafından seçilmesi, vb gibi taleplerin anayasaya ilave edilmesi talepleri üzerine talepler getirmek ve en önemlisi MİLLETLER ARASI VE ÜSTÜ KURULUŞLARLA ANTLAŞMALARIN gerek ülke halkının ve gerekse Meclis kararlarının üstünde bir anayasal güce getiren maddelerin kaldırılması taleplerinin getirilmesi gerekir...Özellikle bu en son deyindiğim maddeler Hükümetin kitlelere teşhiri için kullanılması gerekir..
Yani sonuçta Staline çamur atan REFORMİSTlerle Stalini savunan Devrimciler arasındaki fark , burjuvazinin reform olarak sunduğu yeni tür bağımlılıkların yasallaşmasına gözü kapalı EVET demek le HAYIR demek, Halkı uyutmakla , halkı Uyandırmak arasındaki farkdır..
.
Yani *Stalinist* ler diyerek çamur atılmaya çalışılan devrimciler için , Stalin in kendi sözleriyle ***.. devrimci için .., esas olan reform değil, devrimci çalışmadır; devrimci için reform, devrimin bir yan ürünüdür. Bundan dolayı burjuva iktidarının varlığı koşullarında devrimci bir taktikle reform, doğası gereği, bu iktidarı çökertmenin bir aracına, devrimi sağlamlaştırmanın bir aracına, devrimci hareketin daha da geliştirilmesi için bir üs noktasına dönüşür""
Erdoğan Ahmet
9 Temmuz 2010
Hiç yorum yok