Gündeme getirilmesi ve gündemde tutulması gereken Apo değil Kürt halkının demokratik hakları ve talepleri dir
Apo dan değelendirmeler-bir insanın kimliğini belirleyen onun ideolojisidir
Amacım Teslim Törenin yazısı nı eleştirmek değil. Kendisine bir birey olarak ve geçmişine saygım var. ve zaten konu başlığında bir tartışma , dikkatleri asıl sorun olan Kürt halkının mücadelesinden uzaklaştırmak , mücadeleyi kişi ye indirgemek olurki, zaten burjuvazinin de yıllardır yaptığı bu.
Yazmamın nedeni, bu tür yaklaşımların dikkatleri hep SORUN dan , bireyselliğe indirgenip burjuvazinin elinde malzeme olması... Bu nedenle bu yazıda fazla yorum yapmadan sadece Apo nun ve onun önderliğinin yaptığı açıklama ve yorumlardan alıntılar yapmakla yetineceğim ve Kürt Halkının haklı mücadelesinin , bireyselliğe indirgenmesindeki hata yı ve olumsuzluğu görmeyi de okuyucuya bırakacağım..
Bir bireyin gerek düşünce ve gerekse tavrını, olaylar la ilgi ve dünyayı yorumlayışında belirleyici olan o bireyin bilinçli ya da bilinçsiz sahip olduğu ideolojisidir. Eğer birey normal bir vatandaşsa onun ideolojisinin ne olduğu tartışma konusu bile olamaz. Ama bahsedilen birey kitlelere hitab ediyorsa ve onları harekete geçirebiliyorsa o zaman "o" nun ideolojisi nin, sınıf mücadelesi verdiğini, sınıf mücadelesine inandığını idda edenler ve kitleleri bu yönde aydınlatma ve onlara önderlik etme işlevi ve sorumlulugunda içinde olanlar tarafından tartışılması ve eleştirilmesi gerekir.
Sınıf mücadelesinde iki zit ideolojiden başka ideoloji yoktur, ve bu ideolojik temellerde bireyler şu veya bu sınıfa bilinçli ya da bilinçsiz hizmet ederler..
Şimdi burda Apo nun saçma sapan Marksizm salatasını tartışmaya girmeye niyetim yok.
Zaten getirdiği "BEN" ci tesbitlerin ve yorumların tartışılacak en ufak bir değeri yok. Kısacası Apo , anti-Marksist tir , ve bir burjuva görüşüne sahiptir..
Buradaki bazı alıntılarda onun Marksizm ve sosyalizm üzerine sözlerini, onun Marksizmi en düşük bir burjuva düşüncesine indirgemesinden çok, onun psikolojik yapısı konusunda okuyucuların kendilerinin bir değerlendirme yapmasını düşünerek ilave edeceğim..
Alıntılarda uzlaşmacılık, ve Burjuva sistemde görev alma, onun işbirlikcilik konusunda değerlendirmeleri, ve devrimcilerin ve sivillerin öldürülmesi konusundaki yorumlara yer vereceğim...
APO DA "BEN"
"Şimdi şu çok açıktır: Parti olmadan halkın direnişi olmaz, hatta ben olmadan halk olmaz. Bazıları bunu abartılı bulabilir, ama şimdi gerçekleşen budur. Benim otuz yıllık ayarlamam olmasaydı, Kürdistan halkının böyle doğuşu hikayeydi. Böyle eylemim olmadan Türkiye'de herhangi bir demokrasi de gelişmezdi. Bunu ben söylemiyorum, Türkiye'de 40-50 yıllık demokrasi savaşı verenler söylüyorlar. Kimse demesin kendini abartıyor." (A. Öcalan, PKK 5. Kongresi'ne Sunulan Politik Rapor, Weşanen Serxwebun, 1995, s. 130)
“Ben kendi modelime ‘Büyük Demokratik Çözüm’ diyorum. ABD ve AB’yi aşarak yükselme modeli diyorum. Türkiye aydınlarına şu çağrıyı yapmak istiyorum: 1071′de Alparslan Silvan’da Kürtlerle ilişkiyi nasıl düzenlediyse, 1516′da Yavuz -egemen temelde de olsa- nasıl Kürtlerle ilişki düzenlemişse, 1920′lerde Mustafa Kemal Kürtlerle nasıl ilişki düzenlemişse; günümüz için de Türk aydınları, Kürtlerle ilişkiyi bunlar gibi düşünmelidir. (Ö. Politika 24 Ağustos 2003)
“ Benim demokratik çizgim Kürdistan ve Ortadoğu’da sonuç vermezse on binlerce insan ölür, çok acı çekilir.”(Ö. Politika, 18 Mayıs 2003)
"Kürtlerde her şey tokatla idare edilir, temel eğitim yöntemi tokattır, küfürdür, sert bakmaktır. Şimdi tümden böyle düşünülmeseydi, bu işi buraya kadar getiremezdim." (Diriliş Tamamlandı Sıra Kurtuluşta, Weşanen Serxwebun, Aralık 1995)
"Ben o yüzden diyorum kadınlara nasıl yaşayacağınızı, kim olduğunuzu bilebiliyor muzsunuz ki aşkı ve sevgiyi yaşayabilesin?"
"Benim aşmadığım, çözmediğim sosyolog kalmadı. Bu konuda fikir ve düşünce sahibiyim. Burada sosyologların da görevlerini üstleniyorum."
"Pratik önerileri ortaya koymak benim için son derece kolaydır."
"….benim hiçbir şeyi öğrenmemi istemiyorlar. Ama benim anlam gücüm yüksektir, ben bazen bir tek cümleden bile sonuç çıkarabiliyorum"
"Benim önereceğim çözüm planı………demokratik iradenin açığa çıkacağı bir çözüm öneririm. Hatta bu benim, İngiltere İspanya örneklerini bile aşacak demokratiklikte bir çözüm olacak."
"Ben fiili olarak şu anda Kürtlerin sözcüsü olduğum gibi onların da fiilen sözcülüğünü en azından büyük bir kesiminin sözcülüğünü ben yapmak zorunda kalıyorum"
(yukardakiler yakın zamandaki konuşmalarından)
"düşman kardeş" lerle el ele , kime karşı?
“Yani Türkiye devletinin yıkılmasından ziyade ki bize ısrarla söylendi, ‘siz bu devleti yıkmak istiyorsunuz, sizin her hareketiniz devleti sallıyor, bilmem yıkıyor.’ Ben buna şöyle bir cevap verdim. Devleti yıkmak değil, yeniden yapılandırmak…
“Bazıları müdahale anti-demokratiktir, bilmem müdahale demokrasiyi zorluyor diyor; tam tersi anti-demokratiktir. Yani ordu eğer ciddi bir siyasi misyon içindeyse -ki öyledir- daha fazla müdahale etmelidir. Hem de demokrasi adına.” (Ö. Politika, 12 Nisan 1998)
“Cumhuriyet tarihinin bu en zor sorunu çözümlendiğinde Türkiye’nin iç barışından aldığı güçle bölgede lider bir ülke olarak hamle gücüne kavuşacağı kesindir. Ortadoğu’da liderlik dönemi Orta Asya’dan Balkanlar ve Kafkaslara kadar etkili olma anlamına gelecektir. Demokratik sistemin çözüm gücü, başta barış olmak üzere, birçok çelişki ve sorun olan bu bölgelere haklı bir müdahale ve desteğin verilmesi ve istenmesine de yol açacaktır.” (Savunma ve Esasa İlişkin Savunma)
“PKK’nin askeri sorun olmaktan çıkması, Kürt sorununun siyasi çözümünün yolunu açacak ve beraberinde siyasi sorun olmaktan çıkması anlamına da gelecektir. Devletin bütünlüğünü birliğini zorlamaktan, ona güç verme sürecine girilecektir. Devletle demokratik bütünleşme yolu açıldıkça devlete karşıt konum aşılacaktır.” (A. Öcalan, Esasa İlişkin Savunma)
“Türkiye burada büyük tehlikelerden korunma kadar, tersine yani güç kaynağına dönüştürme şansına sahip olacaktır. İçte ve dışta PKK’nin askeri savaş olanakları çözümle birlikte Türkiye’nin hizmetine girecektir… Kürtlerin Demokratik Cumhuriyet’le bütünleşmesi geliştikçe bu askeri anlamda da karşı tehditten stratejik bir güç kaynağına dönüşecektir. Çözüm bu büyük fırsatı sunuyor. Geleceğe en büyük stratejik yatırım oluyor.” (Esasa İlişkin Savunma)
“Gerilla da tartışılabilir... Gerilla (Kürt halkının demiyorum dikkat edin) Türkiye’deki demokrasinin çağrı gücüdür. Türkiye’deki halkların demokratik kurumlaşmasının motorudur. Bu görevler eğer yerine getirilirse mesela biri demokrasi yerine geliyor, halkların hakları güvenceye kavuşuyor. O zaman ayrı bir gerillaya ihtiyaç kalmaz. Ne yapacağız biz gerillayı? Gerillayı, halkların güvencesi, .. milis gücü haline getiririz. Milis gerekli değil mi yani? Hatta Türkiye’de sivil savunma birlikleri vardır. Gerillayı biz sivil savunma birlikleri haline getiririz. Bundan daha pratik çözüm olur mu?.. Böylece gerilla diye korktukları bir şey de rahatlıkla aşılmış olur, tabii eğer çözüm istiyorlarsa.” (Özgür Politika, 8 Şubat 1998)
Marksizm ve Sosyalizmin piskopat değerlenirilmesi
ABD Başkanı Bill Clinton’a yazdığı 13 Ekim 1995 tarihli mektup
“Şunu bir kez daha taahhüt ederim ki Partimiz ideolojik anlamda klasik komünist partilerden farklı olduğu gibi, Türkiye’nin mevcut sınırlarını değiştirme ve mutlaka ayrılma gibi ısrarlı bir çabamızın olmadığını belirtmek istiyorum. Ayrıca her türlü terör faaliyetini de reddediyoruz. Hem Kürt ve Türk halklarının içinde bulunduğu bu acı duruma son vermek ve hem de bölge barışı ve istikrarı için Parti olarak barışçıl bir çözüme hazır olduğumuzu iletmek istiyorum… Desteğinizin bir halkın katliamını durdurmak, kültürel kimliğini korumak, demokratik ve siyasi haklarını kazanmak için gayet önemli olduğuna içtenlikle inanmaktayım.” (Ö. Politika, 22 Ekim 1995, abç)
"Marks’ta da aynı şey var. Kapitalizmi yeterince çözümleyemediği için yüz elli yıllık Reel Sosyalizm deneyimi ortada. Kapitalizme hizmet etmekten kurtulamadı………, klasik ulus-devlet anlayışıdan sıyrılamadıkları için Marks, Lenin, Çin, hepsi bu hataya düştüler." (yakın zamandaki konuşmalardan)
PKK nın sosyalist ideolojik hatta ulaşması
“PKK deneyimi bu anlamda dünya çapında kapitalist emperyalizmle dengeye ulaşan reel sosyalizmin kendi iç tıkanıklığı nedeniyle çözülüşe gittiği ve bundan dolayı sosyalizmin oldukça itibardan düşürülmek istendiği bir dönemde en büyük sosyalist eyleme ve onun ideolojik hattına ulaşabilen bir gelişme hareketidir.” (“Günümüzde Sosyalist Hamlenin Bazı Yeni Özellikleri” , Serxwebun, Sayı: 137, Mayıs 1993)
PKK’nın “dünya çapında sosyalizmin sözcülüğü ve hatta önderliği üzerine
“Şimdi başlangıçta hazır olmasak da ve oldukça ulusal çapta bir hareket olduğumuzu söylesek de, mevcut uluslararası koşullar,bölgesel gelişmeler PKK sözcülüğünü evrensel çapta bir sosyalizm sözcülüğüne, onun temsiline doğru götürmektedir, adeta onu buna zorlamaktadır.” (Aynı yazı)
Yani PKK hareketinin önderi Apo, ve APO culuk, dünya sosyalist hareketinin sözcülüğü ve önderliği
“Bugün bölge devrimcisi olmak, PKK’nin bölge halklarının devrimci uyanışını hızlandıran mücadele çizgisine açık olmakla, en azından onu anlayış düzeyinde kavramakla mümkündür. Bunu anlamak Apocu dünya görüşünü tanımakla sağlanabilecek bir gelişmedir (Berxwedan, Sayı: 159, 15 Mayıs 1993)
Yani Apoculuk, Apoizm Lenininzmin de ötesinde ,yeni bir dünya görüşü
“Bir Türkiye devrimcisi için Apoculuk PKK’lilik olarak yorumlanmamalıdır. Apoculuk bölge çapında bir dünya görüşüdür. Bilimsel sosyalizmin bilimsel anlamda Kürdistan gerçekliğine uygulanışıdır.”
Apo ve PKK sadece Kürtler için değil , bütün dünya halkları için bir umut
“PKK ve önderliği salt Kürt ulusu için değil, ama aynı zamanda bölge ve dünya halkları için bir yeni örgütlenmedir, yeni kişiliktir, yeni umuttur. Onun önemi yarattığı gelişmelerin, bölgeyi ve dünyayı etkilemesinde ve insanlığın genel çıkarı için yarattığı etkidedir."
Milliyetciliğin Sosyalizm olarak satılması , pardon evrimleşmesi...
“PKK hareketi, sosyalizmin dünya çapında gerilediği bir dönemde, aynı söylemle yola çıkıp, sosyalizme yeri yorumlar katarak bir halk hareketi ve giderek bölge hareketi olabilmiştir. İncelenmesi ve ders çıkarılması, bölge devrimcilerine yeni ufuklar açacaktır.” (Aynı dergi)
Sosyalizmden kapitalist dönüşün burjuva demokratik devrimi olarak adlandırılması
“Daha önce Ekim Devrimi’nde ‘mevcut burjuva demokratik devriminden hızla sosyalizme geçtik’ denildi. Kuşkusuz sosyalist uygulamalar da gelişti. Fakat öte yandan, burjuva demokratik devrimi de için için kendini sürdürdü; sonuçta Gorbaçov ve Yeltsin’le zaferini ilan etti.” (Sosyalizm ve Devrim Sorunları, İstanbul, MELSA Yayınları, 1992)
Burjuva yüzünümü desek, yoksa dengesizliğinmi ortaya çıkışı
“Ekim Devrimi için erken doğum yapan bir devrim olduğu, dolayısıyla ağır bünyesel hastalıklar üzerine inşa edilen ve çözülmekten kurtulamayan bir sosyalizm biçimine yol açtığı çokça söylenir.” (“Günümüzde Sosyalist Hamlenin Bazı Özellikleri”, Serxwebun, Sayı: 137, Mayıs 1993)
Ve dünyanın o zamanlar iki kampa ayrılmış olmadığı ilginç tesbit..
“Ekim Devrimi önemli bir devrim olmakla birlikte, yine de fazla abartılmaması, hele hele dünyayı iki kampa ayırdığı ve hızla gelişen bir komünist devrime götürdüğü biçiminde aktarılmaması gerekirdi.” (Sosyalizm ve Devrim Sorunları)
Apoculuk-Apoizm , güncelliği kaybolmuş eski sosyalizmin yerine, yeni yüzyılın , bilimsel sosyalizmi..
“Eğer günümüzde bir sosyalist yenilenmeden bahsedeceksek, çelişkilerin düzeyini iyi yakalamak gerekir. Şu çok açık ki, emperyalist kapitalizme, sömürgeciliğe karşı 19. yüzyıl işçi edebiyatıyla, onun ideolojik silahları ile artık savaşılamaz. Ayrıca 20. yüzyılın ulusal kurtuluş silahları ile de savaşılamaz. Çelişkilerin vardığı aşama daha farklıdır. Bu farklılık, çözüm yollarına da yansımaktadır.” (Sosyalizm ve Devrim Sorunları)
Ve yeni Apoculuğa göre bilimsel sosyalizm işçi sınıfının ideolojisi olmaktan çıkmıştır, ve sosyalist mücadele sınıf çelişkileri üzerine olamaz artık..
“Kapitalist-emperyalist sistemin, insanın doğayla kurduğu dengeyi çok tehlikeli bir yıkım çelişkisine dönüştürdüğü gibi, toplumsal örgütlenişi de insanlığı tüketme ilişkisine kadar götürmüştür. Yani bu iki temel global çelişkiye yol açmıştır. ...... Böylesine kapsamlı bir çelişkiye de çözüm gücü olabilmesi sosyalizmi güncelleştirebilir. Dolayısıyla dar sınıf tanımlaması ile yetinilemez.” (“Günümüzde Sosyalist Hamlenin Bazı Yeni Özellikleri” , Serxwebun, Sayı: 137, Mayıs 1993)
Artık sınıfsal kaba baskı yöntemleri kalkmış, galiba uzlaşmazlıktan çıkmış demek istiyor....
“Kaba baskı yöntemleri yerini gerçekten ideolojik, psikolojik olana terk etmiştir ve karışıklığı körükleyen de bu olmaktadır. Medya imparatorluğu denilen basın-yayın tekelleri gerçekten en kudretli hükümdardan daha tehlikeli bir biçimde toplumu yönetebilmektedirler.” (Aynı dergi)
"sınıf temeline dayalı tahliller geçersizdir", Apoculuğun Sosyalizme katkıları neler, üstad ın kendisinden dinleyelim
“Eğer sosyalizmden söz edilecekse -ki bizim sosyalizme katkımız budur-, kapitalist tarihi, bireyi, toplumu, dünyayı ve hatta devleti nasıl ele almalıyız? Özellikle bireyden başlayıp giderek çevre sorunlarına kadar götürebilen bir yaklaşımın sahibi olursak, sosyalizm kavramlarına daha fazla yenilik getirebiliriz. Hatta sınıf temeline dayalı tahliller geliştirmek de fazla gerçekçi değildir. Çünkü bu kavramlar 19. yüzyılın kavramlarıdır… Marks ve bir anlamda Lenin döneminin işçi sınıfı ne Doğu’da, ne de Batı’da vardır. bu tür bir işçi sınıfı biraz Kürdistan gibi çok geri ülkelerde kalmıştır.” (Sosyalizm ve Devrim Sorunları, s. 253)
Demokratik merkeziyetcilik yerine federasyon
“Biz, ulusal bağımsızlığın, eşitlik ve özgürlüğün çok çeşitli federasyonlar yoluyla da gerçekleştirilebileceğine inanıyoruz. Bunun biçimlerini de arayıp bulmak zor değildir. Devletleşmenin bağımsızlıkla ilişkisini çok çeşitli düzeylerde düzenleyebiliriz. Eğer açık olsaydı, Türk sistemi içinde de biz bunu oturtabilirdik. Birleşik kurumlarda, bağımsızlık-özgürlük temsil edilebilir.” (Serxwebun Sayı 121)
İşbirlikcilik üzerine
Yakalanmadan önce verdiği demeç..yani o sıkıştığında söylenilen, "ilaç " falan verilme-miş haliyle yaptığı değerlendirme
“Yapabileceğim, gücüm oranında özellikle PKK’den kaynaklanan amacı çoktan aşan ve çok büyük dış güce, kişiye çıkar aracı haline gelen bu gidişe dur demektir... Devlet seviyesinde dış güçlerin bunu kullanmaları daha tehlikeli ve iş hızla o kulvara doğru da yuvarlanıyor...
“... Uzun sürmesi kontrolü kaybettirebilir. Çünkü çok çıkar ve güç üzerinde oynuyor... Irak, Kuzey Irak her şeyden önce Türkiye’nin zayıf karın bölgesidir. Darbe er veya geç oradan vurulmaya çalışılacaktır... İşbirlikçi Kürt oluşumu ne kadar Türkiye’nin denetiminde de olsa bu haliyle er veya geç Türkiye’nin aleyhinde en önemli rolü oynayacaktır. Çünkü kullanılmaya çok müsaittir... Olan da şimdiden bu demin söylediğim tüm stratejik güçler daha şimdiden kendi Kürdünü, oluşumunu yaratmış, hatta benim dışımda temel güç olarak PKK’yi de parselleme planlarını hazırlamışlardır...” (Özgür Politika, 7 Temmuz 1999)
“. .. basında bazı yazarlarca ABD’nin PKK ile işbirliği yapabileceğinden söz ediliyor. Eğer Türkiye çözüm için adım atmaz tasfiyeyi dayatmaya devam ederse bu tür şeyler gelişebilir. PKK, kendini koruma refleksiyle ileride başka isimler de alabilir, YNK ve KDP gibi bir güce de dönüşebilir. Oysa benim çözüm önerim demokratik cumhuriyet projesidir.” (30 Kasım 2005’de avukatlarıyla yaptığı görüşmeden)
“Barzani ve Talabani hala İngilizlerin oyununa geliyor. 1920′lerde oynanan oyun yine oynanmak isteniyor. Biz oyunu bozmalıyız. Kürtler demokrasiye muhtaç, olması gereken demokratik yapılanmadır. Güney’deki federal devlete karşı değilim ama özünün demokratikleştirilmesi gerekir. Amerika Ortadoğu’yu kendi çıkarları için demokratikleştirmeye çalışıyor. Bu özde bir demokratikleşme değildir.” ( 13 Ekim 2002 Ö. Politika)
“ Benim demokratik çizgim Kürdistan ve Ortadoğu’da sonuç vermezse on binlerce insan ölür, çok acı çekilir. ABD küresel taarruza geçmiştir. Ortadoğu’yu kendisi açısından serbest bölge haline getirmek istiyor. Bu çizgisine gelmeyeni de tasfiye etmeye çalışıyor. ... Türkiye ABD çizgisine girmeye tümüyle hazır değil. Bu durumda ABD Kürt sopasıyla Türkiye’yi hizaya getirmeye çalışacak…
“KADEK güneyde Kürt parlamentosuna girer. Tank da top da verirler. Konsey üyelerine de yer verirler. ABD çıkarına olursa, devlet de kurdurur. Sonradan yüz üstü de bırakabilir. Sonuçta halklara kötü miras kalır.”(Ö. Politika, 18 Mayıs 2003)
“Nasıl ki, Irak Cumhuriyeti kaldırıldı şimdi de TC kaldırılacak. Belki şimdi değil bir iki yıl ya da beş yıl sonra olacak bu. Bunları Genelkurmay’a da, MİT’e de söylüyorum. Ben bir Kürt olarak Kürtlerin güçlenmesini isterim, devlet kurmalarına da bir şey demem, ama bu şekilde kurulan bir devlet yeni sorunlara yol açar. Acemlerle, Araplarla ve Türklerle çatışır bu devlet. … (Ö. Politika 23 Ağustos 2003)
Başbakana da bir çağrı yapıyorum. Cem Uzan gibi Allah’sız demiyorum, Allah’ına ve peygamberine bağlıysan Kürt kardeşlerine doğru yaklaş diyorum. Genelkurmay’a da çağrı yapıyorum. Soruşturmada bir temsilcileri “sorunun çözümünü ABD, Avrupa’ya bırakmayalım, kendi aramızda halledelim” demişti. Doğrudur. Ben de diyorum ki kendi aramızda halledelim. Genelkurmay’ı da buna çağırıyorum.” (Ö. Politika 24 Ağustos 2003)
Pratikte hedef alınanlar
1970 in sonlarına doğru Devrimcilere karşı yapılan genel faşist saldırılara, kimi yerde de PKK nın da Devrimcilere saldırması Aslan Göncü gibi devrimcileri kurşunlaması unutulmaması gereken gerçeklerdir.
Ekim 1993'de 4 TDKP'liyi öldürüp altısının da yaralanması, TKP (M-L) den 2 devrimcinin öldürülmesi, TKP (M-L) sempatizanı 4 köylünün kaçırılması ve 6 öğretmenin öldürülmesi BİR HATA olarak değil, onların ( yani Komunistlerin) Türk devletinin ajanları olduğu aşağılık iddiası, sahip olunan ideolojinin pratiğe yansımasından , ve iki yüzlülüğünden başka bir şey değildir.
ve bunun açıklaması şöyle yapılıyor
"devletle büyük bir hesaplaşmanın başladığı bir ortamda, provokasyonların devreye sokulmaya çalışıldığı, halkla ve sol ile ilgisi olmayanlar özel savaşın yanında saf tutmaya başladılar. Bilindiği gibi düşman sadece askeri ve polisiyle üzerimize gelmiyor... Botan ve Behdinan'da KDP gericiliği, Batman'da Hizb-i kontra ve köy koruculuğu eliyle yapmak istediğini Dersim'de başka güçler eliyle yapmaktadır... KDP, Hizb-i kontra ve köy koruculuğu misyonunu, bugün sol maskesi takan bazı güçler üstlenmiştir. Bu nedenle sert bir uyarı yapılmıştır. Aynı yolda ısrar ederlerse tavrımızın daha da sertleşeceği bilinmelidir." (ERNK Avrupa Örgütü açıklaması, Özgür Gündem14-15 Ekim 1993)
Apo 1993 Ekiminde şunları söylemişti
"Ya köy bombardımanlarını ve Kürdistan'ın tahribatını durdururlar, ya da Türkiye de yavaş yavaş tahribat yoluna sokulur. Savaş karşılıklı misillemeyi gerektirir. Onlar her şeyiyle bizi harabeye çevirecekler, ekonomik gelişmeyi dumura uğratacaklar, köy boşaltacaklar, biz yönelmeyeceğiz! Böyle tek taraflı saldırı olmaz. Biz Türkiye'ye biraz yöneleceğiz. Bunu giderek geliştirebiliriz." ("Tahrip Edilen Kürdistan Tahrip Edilen Türkiye Olacaktır", Serxwebun, Sayı: 142, Ekim 1993)
"Halkımızın büyük bir kesimi metropoldedir, Antalya'da, İzmir'de veya İstanbul'dadır; fakat 'gelsin, parti burada da büyük eylem yapsın' diyorlar. Peki, sizler orada yüzbinler varsınız, bir kibrit kıvılcımı çakıp orman yakmak zor mudur? Bir küçük patlayıcıyı fabrikaya atmak zor mudur? Bir faşistin dükkanını, bir faşistin derneğini bir gece yakmak zor mudur?.. Üç genç birleşse, kesin bir faşist vurabilir, kesin bir dükkanı veya fabrikayı yakabilir, yüz yerde orman yangını çıkarabilir. Onlar Kürdistan'ı yakarsa siz de böyle cevap verebilirsiniz...
"Bu tür şeyleri yapamamak ne demektir? Biz aslında imkanları seferber edemiyoruz demektir, savaşmasını bilmiyoruz demektir... Eğitin kendinizi bu konularda. Yakma işi zor değildir. Bir bıçakla, bir tabancayla faşist vurmak, hain vurmak zor değildir... Düşünün, tartışın ve kendi öz örgüt, öz savunma birliklerinizi kurun. Ben, bunu sadece metropolde, Avrupa'da yapın demiyorum, ülkemizin kentlerinde de yapabilirsiniz. O kadar çok hedef var ki, herkes bir kaç tanesini vurabilir. Her cephede savaşı geliştirebilirsiniz derken bunu kastediyorum." (Zafere Kadar Savaş, " Serxwebun Ağustos 1994 sayı 152)
,Aponun yukardaki açıklamasının Devrimci Medya tarafından ele alınıp değerlendirilmesinin , eleştirisinin ve teşhirinin engellemesi kim bilir hangi yöntemlerle sağlandı..Ancak şu açıklaması bir fikir verebilir...
"Özellikle de ulusal sorunda sosyal-şovenizm yapı içinde, genelde TKP'nin, hatta önemli oranda bütün sol çevrelerin böyle olması MHP'nin böyle bir yönelimine veya sosyal şovenizm ne kadar olumsuz bir rolle faşizme katkı sunabileceğini göstermektedir. Açığa çıkan gerçeklik budur. Bir çok sol grup kendine ne derse desin, aslında hepsinin yeri MHP'dir. Görünüşte şöyle sol-mol adlarını kendilerine takanların yeri şu anda Türkeş'in partisidir. Dev Yol kalıntılarından önemli bir kesimin, yine adını söylemek istemediğimiz böyle bir sürü halen emekçiler içinde varlığıyla yokluğu bir olan, yıllardır keskin Marksistlik taslayıp da emeği en amansız sömüren, döneme en ufacık bir eylemle karşılık vermeyen, işi-gücü PKK eleştirisi olan çevrelerin de, sözümona grup ve partilerini bırakıp MHP içinde örgütlenmeleri en iyisidir! Boş vakit geçirdikleri gibi, gerçek bir sol sosyalizm gelişmesinin üzerindeki olumsuz etkileri de zaten ortada." (Özgür Ülke, 25 Ekim 1994) (tabiki burda bahsettiği sosyalizm Aponun kendisinin Apoizmi)
Ve devamında Milliyetciliği körüklemeyi ve devrimcilere saldırmayı görev kılan Apo şunları söylüyor...
"Durum böyleyken özel savaş rejiminin bilgisi dışında örgütlenebilmek mümkün mü? Eğer herhangi bir güç böyle örgütlenebiliyorsa, o zaman o güç özel savaşın bir müttefikidir, onun bir versiyonudur, türevidir. Bu konuda Türkiye solunun çok çeşitli kesimlerine yönelik olarak endişeler artmaktadır. İster eylemcisi olsun, ister böyle solcusu olsun, hepsi de son derece devletine bağlı, devletine zarar vermeyen solculuk türleridir. Bunlara solculuk filan da dememek gerekir. Bunlar, devletin sol maskeli bazı özel örgütlenmeleri, bazı ihtiyaçları gidermek için teşvik edilen ve dolaylı destek verilen bazı örgütlenmeleri olarak değerlendirilmelidir." ("Özel Savaşın Sol Devşirmeleri", Özgür Ülke, 2 Kasım 1994)
Bu değerlendirme çerçevesinde TDKP li ve TKP-ML li ve diğer devrimcilerin kahpece kurşunlanması aslında eleştiri ve teşhiri engellemenin pratiğinide içinde taşıyor. O zamandan bu yana eleştirmeye cesaret eden bir avuç Marksist olmuştu..
Devam edelim
"Kalleşçe, gaddarca saldırarak halkımızın kanıyla beslenen zalim TC'nin; turistik alanları İstanbul, Antalya, Marmaris, Muğla, Bodrum, Alanya, Fethiye, Pamukkale, Çeşme, Kuşadası, Manavgat gibi yerlerde bulunmak, her yerden daha fazla eylemlerimize hedef olmak anlamına gelecektir. Halkımız üzerinde katliam fermanları verilirken, onuruna sahip çıkmak için alanları mesken tutan çocuklarımıza analarımıza ölüm reva görülürken, Önderliğimiz deniz ortasında cehennem koşullarında tutulurken; deniz kenarlarında, turistik alanlarda tatil yapmanın bedelinin bombalar ve ölüm olduğu bilinmelidir.
"Turizm merkezlerinin birincil hedeflerimiz arasında yer aldığını bir kez daha belirtiyoruz ve Türkiye'yi tatil için seçmeyi düşünen turistleri de uyarıyoruz; faşist Türkiye'de özelde turizm merkezlerinde ve yönelim beklenmeyen, tahmin düzeyinin sınırları dışında yer alan noktalarda geliştireceğimiz eylemlerimizin sonuçlarından sorumlu olmayacağız. Türkiye'ye gelerek özel savaş rejimine, kirli faşist uygulamalara ve eli kanlı siyasetçilerin rantlarına katkıda bulunmayın. Türkiye'ye sağladığınız her döviz halkımız, çocuklarımız üzerine bomba, kurşun ve katliam olarak dönmektedir." (TAK) 29 Nisan 2006 tarihli açıklamasın)
Aponun hipokratlığı 1993 katliamını, yıllar sonra 1997 de yaptığı şu değerlendirmelerden açıkca görülebilir..
"... Çoluk-çocuk demeden hiç de partimizin geleneğinde olmayan, hiçbir kararının olmadığı suçsuz bir yığın insanın öldürülmesi. Biz kaygılanmıştık önce, olmaz, kontrgerilla yapıyor dedik. Sonra bir baktık ki, bizim birlikler tarafından yapılmış, bunun manevi sorumluluğunun altından kalkmak için büyük bir acı içindeydik. Düzeltmek için büyük bir çabaya girişmiştik, ama bu yöntem bırakılmadı. Kendilerine ekmek, su verenleri bile katletmişler. Hatta oldukça hizmete yatkın Jirki aşiretinden tutalım -ki, en olumsuz aşiret- diğerlerine kadar sırf böyle ‘beyim' demiş ‘sana şunu getirmedim, ama şunu getirdim, sana şöyle yararlı olmadım ama böyle yararlı oldum.' Yani yararlılıkta bile insanların yarıştığı bir dönemi cezalandırmak için yeterli görüyorlar ve vuruyorlar. 12 yaşındaki çocukları kaçırıyorlar, hiçbir askerlik yasasında bu yoktur. Onları kaçırırken dalga dalga gelen üniversite gençliği başta olmak üzere birçok kişiyi ‘metropol çocuğu' adı altında cezalandırıyorlar.
Ve devamında bu pratikler aklanıyor ve haklı gösteriliyor...
"Ancak Medya Savunma Alanlarına yönelik hava operasyonu, yaşanan can kaybı, Kuzey Kürdistan'da gerillaya, halka ve demokratik kurumlara yönelik hukuksuzluk, baskı ve tutuklamalara, Önderliğimiz üzerinde ağırlaşan tecride karşı, halkımız bir infial durumunu yaşamaktadır. Bu durumdan kaynaklı olarak çeşitli grupların protesto amaçlı, haklı eylemsel çıkışları olabilmektedir. Bazıları amacını aşsa da bundan halkımıza karşı saldırılarını aralıksız sürdüren güçler sorumludur. Çağın en gelişmiş tekniğine dayanarak gelişen saldırılar karşısında Kürt gençliğinin ve yurtsever Kürt halkının sessiz kalmayacağı bilinen bir durumdur. Görülüyor ki, Kürt halkının ve gençliğinin gelişen öfkesini kontrollü eylemler biçiminde organize etmenin güçlükleri vardır. Devlet terörünün bu türden uygulanması karşısında halkın öfkesinin önüne geçmenin zor olduğu bilinmelidir." (KCK, 10 Ocak 2008', Diyarbakır saldırısıyla ilgili açıklama)
Bu arada ofke ve olaylar "halk"a mal ediliyor...
Apo nun yakalanmasından ve milliyetci gururları etkileyen medya görüntülerinden sonra açıklamar daha da provokatör bir nitelik taşımaya başlıyor...
"Bugün tüm dünyada, başta Kürdistan olmak üzere Türkiye ve Avrupa'da tüm halkımız ayaktadır. Ulusal onur ve önderliğine sahiplenme temelinde kutsal fedailiğin eylemciliği içindedir. Halkımız bu talimatı Ulusal Önderi Başkan Apo'dan almıştır ve hiç bir güç bu talimatı iptal etme ve dejenere etme yetkisine sahip değildir. Tek bir talimat vardır, o da Başkan Apo'nun talimatıdır. Bize ve halkımıza düşen o talimatın gereklerini yerine getirmektir. Bu talimat ancak Başkan Apo'nun kendisinin ikinci bir talimatı ile geçersiz kalabilir.... Türkiye ve Kürdistan'da hiç bir ayrım gözetmeksizin her tür şiddet haklı ve meşrudur. İster sivil ister askeri olsun, halkımıza yönelik düşmanlık geliştiren her tür kurum, kuruluş ve şahsiyet Kürt halkının hedefidir." (PKK Başkanlık Konseyi bildirisi Özgür Politika, 20 Şubat 1999)
Bu türden açıklamaların yapılmasının devamında, bir ay içinde gelişen olaylar, 13 kişinin ölümüne yolaçan 13 Mart 1999'da Göztepe'deki altı katlı Mavi Çarşı'ya alışverişin yoğun olduğu saatlerde yapılan saldırının devamında, PKK, eleştiri ve teşhir i engellemek için, DHKP-C ve bir sürü devrimci örgütlere karşı saldırıları da ihmal etmedi...
Sonuç
Eğer "BEN" , "BEN" , "BEN" diyen ve onu takip eden kitleler üzerinde yıkıcı etkinliğe sahip olan , yukarda alıntılarını yaptığım bireyin , temel olarak ideolojik ve özel olarak psikolojik yapısı, Marksist değerlendirme açıdan bakıldığında, onun teorik ve pratik sonuçta , kendi açıklamalarıyla, hangi sınıfın yanında yer aldığı konusunda hala bir Marksisti tereddütde bırakıyorsa buna bir şey diyemem.
Terrörizmi Marksist açıdan açıklamaya çalışarak, Marksist olmayan bir hareketin ve önderinin pratiklerini bu teorik kapsam içine koyma çabaları, doğru bir yaklaşım olamaz. Terrorizm dünya tarihinde hep hakim sınıfların diğer sınıflar üzerinde kullandığı bir yöntem olmuştur. Marksizm, güncel, bahsedilen anlamda terrörizmle bağdaşmaz. Küçük burjuvaların, ekonomistlerin, anarşistlerin, kendiliğindenci lerin, Lenin in sözleriyle *siyasi intiharı* dır. Günümüzde Terrorizm, burjuvazi tarafından "modern devlet" lerin sürekli kullandığı terror taktiklerini göz ardı etmek için, onların bu terimden soyutlanıldığı, sadece bireylere ve siyasi gruplara indirgenmiş burjuva kılıfında bir terimdir.. Yani, anlatılan biçimiyle, sadece emperyalistler ve burjuva ideolojisinde olanlar tarafından kullanılan bir taktiktir..
Burda Apo nun ya da PKK nın terrorist olup olmadığı gibi bir tartışmaya girerek burjuvaziyi ve şövenistleri aklama, dikkatleri Kürt halkının mücadelesinden başka yönlere çekmenin anlamı ve amaç yok.. Bunu zaten burjuvazi çok kurnaz bir şekilde yapıyor.
Sorun, Apo ya da PKK değil, Sorun Kürt Halkının en temel demokratik hakları, ve bu uğurda emekci halkların kardeşliğinin ve birliğinin sağlandığı, sınıf mücadelesi ile birleştirilmiş mücadele.
Bu önemli sorunu, Apo gibi "BEN" cilik, ve karşılığında diğerlerinin "SEN" ci "APO", ile karıştırması burjuvaziye hizmet eden yaklaşımlar dır.
Marksistlerin "Halk önderi" ve "halkın önderliği" kavramı emperyalizmi ve kapitalizmi hedef alan, var olan sisteme karşı olan, sınıfsal bir içerik taşır . Apo yu (kürt burjuva ve feudal ağaları, milliyetcileri demiyorum) hala Marksist anlamda Kürt halkının* önderi olarak görmek ve böyle yansıtmak sadece Kürt Halkına hakaret etmekle kalmıyor, Kürt halkına ihanet etmek le sonuçlanıyor...ve devam edilirse kaçınılmaz sonuç tüm Türkiye halklarına ihanetle sonuçlanacaktır.....
Bir demokrat için bile üzerinde durması gereken "sorun", Apo ya da PKK değil sorun Kürt halkının demokratik hakları ve talepleri uğruna mücadele..Gündeme getirilmesi ve gündemde tutulması gereken bu-sadece burjuvazinin konuyu çarpıtmasını teşhir etme anlamında değil, akıllı ve çözüme zorlayıcı taktiksel yaklaşım da bu....
9 Haziran 2010
Erdoğan Ahmet
Hiç yorum yok