ESP nin *12 Eylül'de Referandum Sandığına Değil, Sokağa, Hesap sormaya!* başlıklı yazısı üzerine..
ESP nin yazısında **Boykot tavrımız, aynı zamanda işçi sınıfı ve ezilenlerin yaşamsal taleplerinin anayasal güvenceye kavuşturulması için aktif politik mücadeleyle birleştirilecektir** diyerek, önüne koyduğu görevden başlayarak (her nekadarda *genel* bir boykota karşı olup, gerekiyorsa yöresel Boykot taraftarı olsamda,) , yazının devamındaki taleplere ve sonunda attığı sloganlara bütünüyle katılıyorum. Ama bu devam, öncesinde yapılan değerlendirme ile tamamıyle çelişen bir öz e sahip..
Bu nedenle , burda ESP nin aldığı kararı eleştirmekten çok aldığı kararı dayandırdığı değerlendirmenin, açıkcası beni şaşırtan, Marksizmden uzak yapılan değerlendirmelerine deyineceğim..
***AKP Hükümetinin, yargı mekanizmasını kendi çıkarlarına göre düzenlemeye yönelik anayasa değişiklik paketi, Anayasa Mahkemesi'nin politik müdahalalerinin ardından 12 Eylül 2010'da referanduma sunuluyor.***
AKP hükümeti , hakim sınıftan bağımsız, hakim sınıfın çıkarları ve çizdiği sınırların dışında bir güce sahip değildir, olamaz. Bu Marksizmin ABC si ile çelişir. Yani amaçlanan anayasa değişikliği özünde AKP nin değil, hakim sınıfın çıkarları doğrultusunda bir sonucu hedeflemektedir.
Anayasa ya iki yönden bakılması gerekir. Birincisi gündeme getirilen ve gündemde tutulmaya çalışılan süslü maddeler, ikincisi gündeme hiç getirilmeyen asıl amaçlar. Birincisi AKP nin ödülü, ikincisi ve asıl önemli olan ,hakim sınıfın ödülü.
Sadece, önerilen göz boyayıcı, süslü maddeleri, bu anayasanın kolayca geçmesini ve AKP gerici iktidarının kendisini , hakim sınıfın iktidarının *yürütme* görevini yeniden sağlayabilmesini kolaylaştırmayı hedeflemektedir.
Anayasanın gözden kaçırılan asıl maddeleri, uluslarası tekelci sermayenin ve ülke içindeki uzantıları olan hakim sınıfın çıkarlarını sağlamlaştıran ve yasallaştıran maddeleridir.
Yani referendum asıl olarak AKP nin değil hakim sınıfın çıkarlarını güçlendiren bir sunucu hedef alıyor..
ESP **YÖK örneği gösteriyor ki, 12 Eylül kurumları, ister generallerin ister AKP'nin denetiminde olsun, aynı faşist işleyiş sürmektedir. Generallerin güdümünde bir yarıaskeri rejimin karşısında, hükümetin güdümünde bir polis devleti, halklarımızın seçeneği olamaz.. ** diyerek sadece bu anayasayı AKP ile sınırlamakta kalmıyor, *hükümeti* de *Devlet* le aynılaştırmış oluyor. Daha da ileri giderek * Biz böyle bir değişim istemiyoruz. Sorun, 12 Eylül'ün tüm kurum ve kuruluşlarıyla lağvedilmesidir* diyerek , sorunun sanki sadece *askeri ve ya polis rejimi olduğu* ve sistem içinde bu yönde yapılacak değişiklerle *çözülebileceği* gibi hayalci bir anlayışı yansıtmış oluyor..
Devamındaki HAYIR cıları eleştirme yaklaşımı , EVET cilerin HAYIRcılara eleştiri yaklaşımı gibi, sistemin gerici partileri ile ilericileri ve Marksist Leninist parti ve kuruluşları düz bir mantık ile aynı kefeye koyan, bilimsel ve marksist yaklaşımdan uzak bir yaklaşım ..
**CHP ve MHP'nin oluşturduğu 'Hayır' cephesi, 12 Eylülcü yarıaskeri faşist anlayışın olduğu gibi sürmesini savunuyor. Halklarımızın AKP'ye yönelik tepkilerini 'Hayır' cephesinde biriktirerek, krizdeki rejime soluk aldırmaya çalışıyorlar.**
Burda (her nekadarda açıkca belirtmesede Hayır cephesi diyerek bunu belirtiyor) Devrimcilerin ve CHP ve MHP gibi düzen partilerinin bir konuda tek kelime olarak aynı şeyi söyleselerde aralarında gerek içerik ve gerek se hedef olarak farklı niteliğe sahip olduğu konusunda sayfalar dolusu yazmaya niyetim yok.. CHP de MHP de emperyalizme *hayır* dediği gibi , Marksist Leninistler de *hayır* diyor..Bu ikisini aynılaştırmak sadeve EVET ci darkafalıların işi olabilir Solcu ların değil..
Burda tartışılması gereken **.... 'Hayır' cephesinde biriktirerek, krizdeki rejime soluk aldırmaya çalışıyorlar.** sözleri..
Bu anayasanın, hakim sınıf ın ve onun yürütme kolunun , planladığı ve programladığı gibi EVET olarak sonuçlanma-ması nın da **krizdeki rejime soluk aldırmış* olacağı gibi bir değerlendirme, bırakın Marksist bilimsel bir değerlendirmeyi, en basit değerlendirmelerin ışığında bile *çocukca* , *bilgisiz* ve *mantıksız* bir değerlendirme.
Tam tersine, eğer sonuç, amaçlanan EVET olarak çıkarsa **krizdeki rejim soluk almış* olacak.. Her iki alternatifte de aynı sonuca ulaşılacağını iddia etmek te, ne mantık ne de objektif bir yan olamaz..
Gelelim önemli olan başka bir değerlendirmeye ve kısaca deyinelim.
***Partimiz, egemen sınıflar arasındaki bu dalaşta,***
Bir ülkede bir den fazla *Egemen* sınıf ın olduğu dönemler , özellikle monarşinin, feudal toprak ağaların sınıf olarak hakim sınıflar içinde erime yada yok edilmeleri ile, varlığını yitirmiştir... Birden fazla Hakim sınıfın olduğu ülkelerde, bile tarih boyu EGEMEN olan biri ya da öteki olmuştur. EGEMEN SINIFLAR değerlendirmesi Marksist anlamda, yanlış bir değerlendirme..
Günümüzde kullanılan bu EGEMEN SINIFLAR kavramı , Hakim SINIF- DEVLET- ve Hükümet- Bürokrasi Marksist kavramlarının birbirine geçirilmesi ve aynılaştırılmasının bir sonucudur.. İşte bu yanlış anti-Marksist yaklaşım bürokrasi arasındaki çatışmayı , birden fazla olmayan EGEMEN SINIFLAR!! arası çatışma olarak değerlendirmeye zemin hazırlamıştır..
Marksizmin Hakim Sınıflar, Egemen Sınıf , Devlet ve Hükümet kavram içeriklerinin bilinçsizliği, kaçınılmaz olarak YANLIŞ DEĞERLENDİRMELERİ ve bu yanliş teorik değerlendirmeler nedeniyle YANLIŞ pratik kararların alınmasını doğurmuşve buna devam etmektedir...
İşte *** 12 Eylül rejiminden gerçekten hesap sormayı hedefleyen bir üçüncü cephenin açılması için anayasa referandumunu BOYKOT çağrısı yapmaktadır. Emekçi solunu, egemen sınıfların 'Evet-Hayır' cephelerine yedeklenmemeye, bağımsız tutum takınmaya çağırıyoruz.*** sözlerindeki, taktiksel Boykot değerlendirmesi , bu kökten yanlış EGEMEN SINIFLAR ARASI ÇATIŞMA değerlendirmesi ve sunulan ANAYASAnın sadece AKP ve 12 Eylül yasaları ile ilgili olduğu , göz önündeki anayasa taslağını bile incelenmeden, araştırılmadan, sonucunda halkların ve mücadelenin çıkarları nın ne olacağı tahlil ve tesbiti yapılmadan içi boş slogancı, şabloncu bir taktiksel kararın alınması sonucunu doğurmuştur..
Sadece temel bazı veriler temelinde yapılan tahlil ve tesbitler bile referendum konusunda alınacak taktiksel kararın GENEL Türkiyeyi kapsayan TEK ve AYNI taktiği değil, yörelere ve bu yörelerdeki özgül somut şartlara ve durumlara göre FARKLI olması gerektiğini , ya da olabileceginisomut olarak göstermektedir...
Amaç *burjuvazinin soluk alması* nı değil, *soluk almamasını* sağlayacak sonucu yaratacak Taktiksel kararları akıllıca hayata geçirmektir. Eğer bu, bazı yörelerde BOYKOT u gerektiriyorsa , boykot, diğerlerinde HAYIR ı gerektiriyorsa HAYIR..
Tek düze mantıktan ve şablonculuktan kurtulup, halklar ın ve mücadelenin çıkarları nın korunması, burjuvazinin amacına ulaşmaması için, somut tahlil ve tesbitlerle, somut taktiksel kararlar almak önderliklerin sorumluluğudur.
Hayır diyen Marksistlerin Burjuvazinin kuyruğunda olduğu gibi düz mantık bir suçlama EVET cilerin aynı düz mantıkla yaptığı suçlamadan içerik olarak farklı değildir , ve devrimci dürüstlüğe sığmaz...
Hayır diyen, ya da yöresel olarak farklı taktikleri öneren Marksistler Boykot kararı alanların burjuvazinin kuyruğuna takıldığı gibi bir suçlama getirmiyorlar.
Sorumluluk slogancılık yarışı değil, sonuca ulaşacak olan taktiklerin yaratılması ve uygulanmasıdır...
Erdoğan Ahmet
30 Haziran 2010
Hiç yorum yok