Header Ads

Header ADS

Bürokrasi (Askeri Bürokratik oligarşi) -kisaca

Günümüzde, özellikle Ergenekon davası ile ilgili, ya da ona bağımlı olarak, sol literatürde sık bir şekilde kullanılan "Askeri Bürokratik Oligarşi" kavramı özünde "Devlet" ve "hakim sınıflar" kavramı ile ilgilidir.Bu kavramı Marksist teori temelinde kısaca özetlemeye çalışabiliriz.

Marksizme göre "Devlet" sınıfların bir "UZLAŞMA" organı olarak değil, tam tersine sınıf çelişkilerinin "uzlaşmaz" olmasının bir sonucu ve belirtisidir."Devlet" le "hükümet" ayni şey değildir, hükümet onun kurumlarından sadece birisidir. Devlet , hükümeti, parlamentosu , askeri , polisi vb kurumları ile bir sınıfın diğer sınıf üzerinde hakimiyetini kurması ve korumasının bir aracıdır. Üretim araçlarına sahip olanlar ve üretim ilişkilerini belirleyenler "hakim olan sınıf", bu sahip olmanın ve uretim iliskilerinin yasalarını hazırlayanlar, hayata geçirenler , devamlılığını sağlayan larda kurumların üst kademesinde olan lar, yani (Asker ve) Bürokratlardır. Bürokrasinin üretim araçları sahipliği, üretim ilişkileri ve üretim sonucu oluşan değer de ki kontrolü hakim sınıfların çıkarları çerçevesi içindedir.

Yani Marksist teoride Bürokrasi kendi başına bir “değer” yaratmaz, ancak yaratılan “ değer” in “üretim” sürecindeki ve devamındaki koordinasyonunu, dağıtımını ve tüketimini kontrol eder. Yani üretim ilişkilerinde “yasaların” hazırlanması ve hayata geçirilmesi ile sorumludurlar. Bürokraside “gelir” vergiler, aidatlar, maaşlar, rüşvetler, emekliliklerinde hakim sınıfların şirketlerinde iyi maaşlı koltuk vb şekilde elde edilir.

Bu anlamda bürokrasi hakim sınıf değil, hakim sınıflara hizmet eden bir sosyal (sınıfsal) yapıdır.

Bürokrasinin sosyal bir yapı olarak gerçekten bir “hakim sınıf” olabilmesi, içinde bulunduğu özelde ki “üretim biçimine” ve “üretim ilişkilerine” bağımlıdır. Gelinen yerde, feodal ülkeler hariç, Kapitalist ülkelerde, özellikle çarpık kapitalizmin gelişmiş olduğu bağımlı, yarı-bağımlı ülkelerde “bürokrasi” kendi başına “bağımsız” bir ekonomiye sahip olamaz. Yani üretim araçlarına sahip olmaktan, üretim biçimi ve üretim ilişkilerini belirlemede, belirleyici rolü oynayamaz. Bu nedenle bürokrasinin “gücü”, sermayenin, yani hakim sınıfın, yani üretim araçları sahiplerinin“müsaadesi” ve “çıkarları” ile sınırlıdır.

Bu nedenle Türkiyede ki işbirlikci sermaye yi, yani hakim sınıfı ve sistemi Askeri Bürokratik Oligarşi olarak tanımlamak , bana göre, Devlet kavramının özünü , onun sınıfsal yapısını karanlığa itmek ,sanki Bürokrasi yi ve Askeri ye yi Devlet in hakim sınıfları gibi yansıtmak gibi hatalı bir tanımlamadır.

Daha da özel e inersek, Ergenekon Davası ile, Asker ve Sivil bürokratlar arasındaki çatışmayı da hakim sınıflar içi bir çatışmanın dışa yansıması olarak gören yoldaşlar, her ne kadar da sistemi Askeri Bürokratik Oligarşi olarak görmeselerde, bu yaklaşımın kitlelere yansıması çatışanların kendilerinin hakim sınıflar olduğu yönünde biçimlenmekte.

Dünyada ki gelişmeler, tekelleşmenin büyük bir hızla yol alması ve globalleşme sonucu günümüz Türkiyesinde de, hakim sınıf olarak sermayenin ulusal olan hiç bir özelliği kalmadığı gibi , artık hiç birisinin kendi şirketlerindeki hisseleri % 49 un üstüne çıkamamak ta, en az % 51 i uluslararası sermaye tarafından sahip olunmakta. Sermayenin, ergenekon davası ile ile ilgili olarak , Asker sivil çatışmasına ağırlığını koymaması, onun globalleşme de yerini aldığının ya da almadaki istekliliğinin bir göstergesi olabilir. Asker bürokratlarının bu çatışmadaki tavrı, onların globalleşmeye karşı olduklarından değil, bu globalleşmede yerlerini, eskiden olduğu gibi, güçlü bir şekilde alabilme mücadelesi gibi görünüyor bana.

Kanımca, sistemi askeri bürokratik oligarşi diye tanımlamak, sosyal bir yapı olarak hakim sınıf olmayan Asker ve bürokrasi nin arasındaki çatışmanın hakim sınıflar arası bir çatışma olarak yansımasına, zaten kitlelerce tam anlaşılmayan Devlet kavramının, sol taban içinde de (tekrar) hükümet e indirgenmesine neden olmakta.

Bürokrasi hakim sınıf değil, hakim sınıflara hizmet eden sosyal bir yapıdır, Devlet organının sahibi değil, bu organın sahibi olan hakim sınıflar adına ve çıkarına, yöneticileridir. 


Erdoğan A

12 Ocak 2010

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.