Header Ads

Header ADS

Tamil Kaplanlarının Yenilgisi ve PKK

Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı teorisine bir daha bakış.

Garbis Hoca "Tamil Kaplanlarının Akibeti ve PKK " başlıklı yazısında konuya stratejik ve taktik temelde tahlillerini ve yorumunu güzel bir şekilde sunmuş ve PKK karşılaştırmasını yaparak gene stratejik ve taktiksel temelde PKK nın aynı, ya da benzer bir yenilgiye uğraması olasılıklarının daha az olduğu, ya da hiç olmadığı sonucunda buluşmuş.

Gönül isterki Garbis Hoca bu tahlillerinde haklı ve Kürt emekçi köylü halkı PKK gibi bir önderlik altında böylesine bir yenilgiye uğramayacak ve uğramasın.

Ancak Marksistlerin olaylara yaklaşımı ve tahlilleri, duygusal istekler ve arzular temelinde değil, ne kadar acı da olsa, Marksist teoriler ışığında olması gerekir. Bu anlamda konuya mümkün olduğu kadar kısa bir şekilde Marksist teoriler temelinde bir yorum getirmeye ve karşılaştırma yapmaya çalışacağım.

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı Üzerine

Ulusların kendi kaderini tayin hakkı teorisine yaklaşırken hemen her temel konuda olduğu gibi tarihi iki dönem (kapitalizm ve emperyalizm) ve bu dönemlere göre teorinin uygulanması ve pratiği birbirine karıştırılmıştır. Aynı şekilde, Ulus-Devlet ve (ikinci döneme intikal eden) bu ulus- devlet ler içindeki Ulusal toplumların kurtuluşu konusu içerik ve anlamından kopartılmış, (ezilen) Ulus-Devlet lerin Kendi kaderini Tayin hakkı * tamamen terk edilmiş ya da en ilericisin de, bu ulus-devlet içindeki Ulusal toplum ların burjuva kurtuluş mücadelesine tabi kılınmıştır.

ULUSLARIN KENDİ KADERİNİ TAYİN HAKKI VE TÜRKİYE başlıklı yazıda kısaca da olsa vurgulamaya çalıştığım gibi, Bu yaklaşım, teorinin asıl amaçlarından birisi ve belkide en önemlisi olan, (özellikle ezilen bir ulus-devlet içinde) halkların birbirine güveni, kaynaşması, birliği ve kardeşliğinin sağlanmasının tersine, bu ulus-devlet içindeki halklar arasında güvensizliğin, ayrılığın ve düşmanlığın oluşmasına neden olmuştur.

Genel sorun, sınıfsal içeriği ve konumundan arıklanmış, milliyetçi bir içeriğe ve burjuva kurtuluş pratiğine dönüştürülmüştür.

Küreselleşme teorileri ve pratiği ile Ulusların kendi kaderini tayin hakkı na sahip çıkan Emperyalistler, aslında Rockefeller in “dünyadaki 200e yakın ulus-devlet/ülke sayısını 1000e çıkarırsak , dünya üzerinde hakimiyetimizi 10,000 sene uzatırız “” sözleri doğrultusunda , ezilen halkların mücadelelerini bölmeyi, parçalamayı , bastırmayı ve yok etmeyi hedefleyen, ve sadece kendi çıkarları na uygun olduğu sürece, Ulusal toplumlara kendi kaderini Tayin hakkı nı verme aldatmaca pratiği ni uygulamaktalar.

Marksistlerin savunduğu UKKTH teorisi ustaların belirttiği gibi “hiç bir şekilde küçük devletlerin kurulmasını özendirmek değil, tersine, daha özgür, korkudan uzak ve bu yüzden daha geniş ve daha evrensel büyük devletler ve federasyonların kurulmasını hazırlama” teorisidir. İşte bu anlamda, UKKTH teorisi kapitalist dönemle, emperyalist dönem arasındaki “uluslaşma” nın arasındaki gerek teorik gerekse pratik yaklaşım açısından büyük farklılıkları ortaya koymuştur.

"Aslında“diyor Lenin, "son yılların pratiği bir kez daha doğrulamıştır ki, ulusal ve sömürgesel sorunu emperyalizmin egemenliğinden kurtuluş sorunundan ayrılamaz sermayenin iktidarı yıkılmaksızın , tüm haklarına sahip olmayan uluslar ve sömürgeler kurtulamazlar”.. Marksist tahlil ve teorisi, ne acıdır ki Tamil Kaplanlarının yenilgisinin nedeninin teorik açıklamasını oluşturmakta ve özetlemektedir.

Bu teorinin özü ve içeriği “olgunlaşmış olan ve sosyalist bir topluma doğru yol alan kapitalizmin” emperyalist dönemine tekabül eden içinde yaşadığımız dönemde Marksistlerin “Ulusal hareketler” de burjuva milliyetçiliğine uzlaşmaz savaşımını verdiği ve vermesi gerektiği, anti-emperyalist, anti-kapitalist mücadele dönemi olduğu ve teorinin genelde (ezilen) ulus-devletlerin, özelde (bu ezilen ulus-devlet in kurtuluşuna bağımlı olarak), bu ulus-devlet içindeki ulusal-toplumların kendi kaderini tayin hakkı ile ilgili olduğu gerçeğinde odaklanır.

Tamil Kaplanları ve UKKTH

Tamil Kaplanları önderliğinin Marksist olmadığı gerçeği onların kendilerini (ve önderlik ettikleri Tamil emekci köylü halkını) bütün Sri lanka emekçi ve köylü halkından SOYUTLANMASINA, Ülke Ulus-Devlet içinde milliyetçiliğin ve halklar arası düşmanlığın oluşması ve derinleşmesinin de temel teorik ve dolayısıyla pratik gerçeğini ortaya sermiştir.

Gelinen yerde, bir ulus-devlet içinde var olan emekçi ve köylü halklar arasında kardeşliği, dayanışmayı ve birliği sağlamadan o ulus-devlet içinde bırakın sosyalizmi, bir ulusal toplum un (tamamıyle emperyalizmin güdümünde ve kontrolünde olmadıktan sonra) burjuva kurtuluşunun bir dönem kazanılsa bile, uzun süreli olabileceğini savunmak hayalciliği aşan bir görüş olamaz.

Genel, Sri Lanka emekçi ve köylü halkından soyutlanan Tamil kaplanlarının yenilgisi bu gerçeğin bir başka acı kanıtı olmuştur.

Tamil Kaplanları ve PKK

Bir ulus-devlet içindeki ezilen halkların tarihi her ne kadar biçimsel farklılıklar gösterse de, özünde Devlet in baskısı, özgürlüklerin yok sayılmasından sözü geçen ulusal toplumun ulus niteliğinin reddedilmesine kadar, ayni teorik ve pratiği içermiş ve içermekte devam etmekte.

Pratik anlamda, Tamil kaplanlarının, Tamil halkının mücadelesi içinden doğduğu ve geliştiği, PKK nın ise Kürt emekçi ve köylü halkının sınıfsal anlamda Devrimci olan mücadelesini Ulus- Devlet burjuvazisinin de (bilinçli ya da bilinçsiz) yardımıyla dışarıdan ele geçirdiği ve milliyetçi bir mücadeleye çevirdiği tarihi bir gerçektir.

Gene pratik anlamda, (belki de Tamil Kaplanlarının yenilgisinin, Tamil Halkının gözler önünde katledilmesinin, İran da ki gösteriler tüm emperyalist medyada 24 saat yayınlanabilirken, bu katliamın 24 saniye bile yayınlanmamasının açıklaması olarak) Tamil Önderliğinin emperyalistlerle olan uzlaşmazlığı ve PKK önderliğinin sadece emperyalistlerle değil, ulus-devlet le uzlaşma çağrıları, teori ve pratikleri, ikisi arasındaki bir diğer farkı oluşturmakta.

Konumuz teorik temelde karşılaştırma olduğundan, bu temelde baktığımızda, ikisinin de Marksist Leninist bir önderlik olmaması, ulus-devlet içindeki diğer emekçi köylü halkları kucaklamaması, bu yönde hiç bir çaba göstermemesi, halkı hedef alan eylemlere girerek halklar arasındaki nefretin oluşmasını ve kemikleşmesini sağlaması....kısaca ulus-devlet içindeki emekçi ve köylü halk gücünün bölünüp parçalanmasının, o ulus-devlet içinde sol hareketlerin bile Milliyetcileştirilmesi, oportunistleştirilmesi ya da kuyrukçu-laştırılması pratik sonuçlarından, ikisinin de Teorik temelde farklı olmadığını görebiliriz.

Sonuç

Gelinen yerde Ulusların kendi kaderini tayin hakkı teorisi ezilen bir ulus-devlet içindeki bir ulusal toplumun kendi kaderini tayin hakkı teorisine indirgenemez. Ezilen bir ulus-devletin Kendi Kaderini tayin hakkı, yani emperyalizmin boyunduruğundan kurtularak devrimci demokrasi yi kurma mücadelesi, ülke içindeki bir ulusal toplumun burjuva kurtuluş mücadelesine tabi ve ikincil kılınamaz.

Devrimci demokrasi mücadelesi genel, ulusal toplumların kurtuluşları özel sorundur. Genel öncelik taşır, özel genel çıkara bağımlı kılınır.

Demokratik talepler üzerine mücadele, Genel mücadelenin asgari programı içindedir, azami program asgari mücadeleye tabi ve ikincil kılınılamaz.

Yıllar önce yapılmış bir tahlilde özetlendiği gibi, Tamil kaplanlarının yenilgisi “bir kez daha doğrulamıştırki , ulusal ve sömürgesel sorunu emperyalizmin egemenliğinden kurtuluş sorunundan ayrılamaz, sermayenin iktidarı yıkılmazsızın , tüm haklarına sahip olmayan uluslar ve sömürgeler kurtulamazlar”..

Kürt emekci ve köylü halkının gerçek kurtuluşu, Türkiyedeki tüm emekçi ve köylü halkların kurtuluşundan bağımsız olarak ve hele PKK gibi bir küçük burjuva önderlik altında gerçekleşemez.

Lenin in '....sorun, bir örgütün büyüklüğü sorunu değil, politikasının gerçek ve nesnel anlamı sorunudur: bu politika yığınları temsil ediyor mu, onlara hizmet ediyor mu, yani onların kapitalizmden kurtulmalarını amaçlıyor mu, yoksa azınlığın çıkarlarını, azınlığın kapitalizmle uzlaşmasını mı temsil ediyor?””” teorisine cevap, PKK önderliğinin politikasına , ve Kürt emekçi halkını nereye götürdüğü sorusuna da cevap olacaktır.

Bu konu üzerine her yazımda vurguladığım gibi ;

Gelinen yerde emperyalizmi hedef almayan, dışlamayan, gerçek demokrasiyi azami programı içine almayan, devrimci dayanışmayı hayata geçirmeyen (ulus-devlet halklarının ya da o ülke içindeki ulusal toplumun) ulusal hareketleri, emperyalizmin ve işbirlikçi hakim sınıfların elinde oyuncak olmaya mahkum olacakları gibi, hem kendi halkına hem de içinde bulundukları ülkedeki devrimci mücadeleye ihanette son bulacaktır.

“Duygusal oportunist vb nedenlerle bu ihanete katkıda bulunan ve ya seyirci kalan devrimci önderliklerin de ayni kaderde buluşmaları kaçınılmaz bir sonuç olacaktır.

En "adil", "saf", en ince ve en uygarı olsa bile, Marksizm milliyetçilikle bağdaşamaz” Lenin

Erdoğan Ahmet
Haziran 2009

* Lenin gerek Emperyalizm , gerek Aktivistlerin bir toplantısında yaptığı konuşmada ve gerekse bir sürü yerde "ulus" derken "ulus devlet" ve bünyesindeki halkdan , onların emperyalizmin ve kapitalizmin boyunduruğundan kurtulmasından bahseder, Bir ulus devlet içinde ki ezilen ulus tan bahsettiğinde bunu özellikle vurgular, ya da konu bir ulus-devlet içindeki ulus un kendi kaderini tayin hakkı ile ilgilidir.

"ezilen uluslar dünya nüfusun yüzde yetmiş den az olmayan oranını oluşturmaktadır. Bunlara Versailles Barışı bir   başka yüz veya yüz elli milyon kişiyi ekledi.

"Şimdi, sadece bütün ülkelerin işçilerinin temsilcileri olarak değil, ezilen halkların da temsilcileri yiz. ..... “bütün ülkelerin İşçileri ve bütün ezilen halkları , birleşin”“sloganı.... Tabii ki, bu değişiklik Komünist Manifesto' açısından yanlıştır , ama Komünist Manifesto tamamen farklı koşullar altında yazılmıştır .. Günümüz siyaset Bakış açısından  , değişim doğrudur."

V. I. Lenin
Speech Delivered at a Meeting of Activists Of
The Moscow Organisation of the R.C.P.(B.)
December 6, 1920

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.