Hayaller ve Gerçekler , Demir küçük aydının Liberallerin Intihar Politikasi ve PKK yazısı üzerine
Sayın Demir küçük Aydın'ın gene doğruların bir kısmını getirerek, yanlışları ve PKK'yı aklama yolunda inciler düzdüğü yazısına yorumumda, ne Liberalleri, ne Kuyruk acısı olduğu söylenen Dev Yolu, ne de ÖDP'yi savunma gibi bir amacım yok, bu bana düşmez demiştim. Özde sayın Küçük Aydın'ın ideolojik ve sınıfsal olarak seçtiği yer, onun eleştirdiği "liberallerden" pek farklı bir konuma sahip olmadığı gibi, tam tersine onlardan çok daha geri bir konuma sahiptir. Bu anlamda yorum um yazıya "Türk" ya da "Kürt" değil, bir Marksist bakış açısından olacaktır.
Yazının içeriğine Baktığımızda Marksist bir yaklaşım dan bir iz göremediğimiz için, Marksist!!! Demir Küçük-Aydın’ın, sınıfsal hiçbir özelliği olmayan “Kürt dostu, "Türk dostu vb.,” kavramlarının, her ne kadarda onun yaklaşımının özünün “etniklik “temelinde olduğunun bir göstergesi olsa da, üzerinde durmaya gerek görmüyorum. Bu nedenle yazıda Demir Küçük-aydının asıl vermek istediği, ya da satmaya çalıştığı temel mesajları sıralamakla ve mesajlar temelinde görüşlerimi kısaca bildirmekle yetineceğim.
Küçük Aydın “””Ah su PKK olmasa, Kurt sorununu ne güzel çözerdik der liberaller ve onların sol versiyonları. Bu da sosyolojik olarak su anlama gelir: Ah su Kürdistan’ın alt sınıfları, ezilenleri olmasa veya olsalar bile kendilerini bir politik akim, bir güç, bir örgüt olarak ifade etmeseler Kurt sorununu ne güzel çözerdik! Çünkü PKK son duruşmada bu toplum kesimlerinin somut ifadesidir.”” demagojisi ile:
1- Kendilerinin savunduğu ve öne sürdüğü “Kürt sorununun”, özünde “Kürdistan’ın alt sınıfları, ezilenleri” nin (yani bağlı olduğu sınıf içinde sınıf'ın (kısacası sistemde yerlerini almak isteyenlerin) çıkarlarına ters düştüğü için bir türlü dilinin varmadığı Kürt emekçi ve köylüsünün) sorunuyla aynı olduğu…aldatmacasını “sosyoloji!! ile gizliyor. Neden Marksizm'le değil de “sosyolojik”? Acaba soruna “sınıfsal” olarak yaklaşımın ve bu sınıfsal sorunun çözümlenmesi teorileri onların getirdiği “Kürt Sorunu” teori ve pratiği ile çeliştiğinden mi?
2- “” Çünkü PKK son duruşmada bu toplum kesimlerinin somut ifadesidir …bu toplumsal kesimler gibi, PKK vardır...” diyerek de PKK'nın bu alt sınıfların ( işçi köylünün?? ) (demokratik??) taleplerinin bir ifadesi, yani önderliği olduğu mesajını veriyor. Buna cevabımı vermiştim bir zamanlar, bir önderliği reddetmekle, bu önderliğin gerek genelde / “bütünde” İşçi sınıfı mücadelesi, gerekse özelde / “parçada” Kürt halkının mücadelesi açısından reddetmek arasındateorik ve pratik uçurumlar vardır... Kürt emekçi halkının sol eğiliminden ve potansiyelinden yararlanma açısından başlangıçta Marksizm'den, işçi sınıfından, demokratik devrimden bahseden, bayrağına orak çekiç koyan bir önderliğin bunları tamamıyla terk etmesi, ve günümüzdeki ideoloji ve pratiğinin Marksist ideoloji ve pratikle uzaktan yakından bir ilişkisi olmadığından şüphesi olan bir Marksist var mı? Sadece Apo'nun yazılarına bakıp buna cevap vermek bile yeterli...Çünkü işçi sınıfının ideolojisi Marksizm Leninizm'dir, ve onların kurtuluşu da bu teorik ve pratik temelde gerçekleşebilir. Bu anlamda PKK'nın Kürt işçi ve köylüsünün önderi olduğunu iddia etmek, düşen maskenin zorla yeniden takılmaya çalışma çabasından başka bir şey olamaz.
Küçük aydın “Peki niye vardır?” diye bir soruyu sormazlar ve bu sorudan bucak bucak kaçarlar”,diyerek doğruyu söylüyor. Ancak bunun açıklamasını da gene “satmak istediği mesajlar “doğrultusunda yönlendiriyor. Bu soruya cevabı 70lerde Devrimciler vermişti. Özetleyelim;
” Demokratik mücadeleye, yani sola ve bu mücadeleye önderlik edenlere karşı savaşarak VAR
EDILEN PKK'nın, Demokratik mücadeleye ve sola karşı saldırısı onun VAROLUŞUNUN bir nedenini oluşturmuştur.””
Ve gelinen yerde Kürt halkının azami sorunun, emperyalistlerin ve Türkiye'deki hâkim sınıfların "çözebileceği" aldatmacasının kitlelerce kabullenilmesinde en büyük rolü oynamış ve oynamaktadır. yani teori de sunulan ve Kürt emekçi halkına kabullendirilmek istenen nihai hedef, asgari taleplerin çözümü ile sınırlandırılmıştır. Ve bir gün bu talepler sözde bile olsa kabullenip, önderlik de sistemde kendilerine koltuk kazanırsa, Kürt emekçilerinin sorunu bitmiş olacak........bu mu işçi ve köylü sınıfının talepleri? Bu mu onların önderliğinin nihai amacı??? Evet bu önderliğin ki (kendi yazılarından da okuduğumuz gibi) bu, ve "peki niye vardır" sorusunun cevaplarının içinde de bu var...
Sayın demir küçük-aydının en ilginç “sosyolojik”!! açıklamaları şöyle başlıyor “””Avrupa devletlerinin ve Almanya’nın bütün örtülü ve açık engellemelerine ve karşı güçlere bütün desteği vermelerine rağmen, PKK’dan başka kimsenin binlerce ve on binlerce insani bir mitinge getirebilmesi söz konusu değildir.””
Eğer bir önderliğin doğru ya da yanlış, emekçilerin yanında ya da olmadığını onun Marksist teori ve pratiğinde değil de, “yığınları”/insanları mitinge getirebilmesi ile ölçeceksek yanmışız biz. Almanya'da dini fanatik önderlik de bir çağrı da on binlercesini stadyuma dolduruyor, Avrupa, ABD bütün fanatikleri “sözde örtülü ve açık engellemeler” yaparken, Pratikte hepsini , her yönde örtülü ve açık bir şekilde destekliyor. Bu türden demagojiler bir önderliğin “doğru” ve “ halkın önderi” olduğunu ispat etmez.
Sosyolojik açıklamalarına “”” Kimlerdir PKK’nin en büyük destekçileri?”” diye devam ediyor sayın küçük-aydın ve “”Her şeyden önce Kürdistan’daki yoksul kesimlerdir. Bunu en kaba gözlem bile kanıtlar. En büyük destekçileri yoksul Kurt gençleridir bu hareketin””” diyor.
Dedim ya "sosyolojik " olarak doğru bir açıklama, ama aynı ""sosyolojik"" açıklama 1970 ler de MHP’nin de tabanının en yoksul kesimlerden ve gençlerden oluştuğu gerçeğini de içine alır. Bu MHP'nin önderliğinin niteliğini olumlu yönde değiştirecek bir etken olabilir mi? Sosyolojik olarak belki!!!, ama işçi sınıfının mücadelesi ve onun önderliği açısından objektif olarak baktığımızda ...hayır.
Sayın küçük aydın benzer sosyolojik açıklamalarına devam ediyor ve devamında daha ilginç açıklamalarla “pazarlama ”ya devam ediyor...
“” PKK dile soya dayanan bir Kurt milliyetçisi olmamak zorundadır.”” “Biraz geç kaldınız galiba Sayın küçük aydın “…diyecektim ama aklıma bu “”milliyetçi-leştirme””de sayın Küçük-aydın'ın büyük rolünün hakkını yemiş olacağımdan, demiyorum. Yiğidi öldür hakkını yeme demişler, sayın Küçük aydın bu etnik milliyetçilikte, Kürt ve Türk halkları arasındaki nefret in kemikleşmesinde çok büyük emeği olan bir insandır.
Sayın küçük-aydın en hünerli pazarlamasını;
” Peki Kürt hareketi içinde PKK’nın düşmanları kimlerdir? En gerici, en söven, en küçük demokratik eğilimi olmayan ya aşiret ileri geleni, ya bir tarikat şeyhi ya da torunu ya da burjuvalardır, is adamlarıdır, burjuva aydınlardır. Bunların hepsinin gözü ve gönlü de aslında Barzani’dedir.”
sözleriyle buluşturuyor. Tam tersine “Kürt hareketi “ dediği hareketin önderliği ve üst düzey, perde arkası destekçileri “”En gerici, en söven, en küçük demokratik eğilimi olmayan ya aşiret ileri geleni, ya bir tarikat şeyhi ya da torunu ya da burjuvalardır, is adamlarıdır, burjuva aydınlardır”” ve buna ilave olarak İsrail, ABD ve AB hâkim sınıfları, yani emperyalistlerdir. Delilleri sadece APO'nun ağzından değil, artık ortalara dökülmüş belgelerde.
”PKK olmasaydı, eğer Kurt ulusal hareketine PKK’da ifadesini bulan kadınlar, yoksul gençler, ezilen diğer kesimler onculuk etmeseydi ve tam da bu toplumsal temeli nedeniyle bu hareket Barzani gibi örneğin gerici bir milliyetçiliğin savunucusu olsaydı, bugün Türkiye’de çoktan bir Kürt Türk savaşı başlamış, kan gövdeyi götürmüş olurdu “
diyerek, gözünde Avrupa kör gözlüğü ile , ve gene etnik milliyetçi ve dar kafalı yaklaşımla, genele, Türkiye de ki işçi sınıfının ve devrimci mücadelenin durumuna bakmaya bile gerek duymadan, etnik özele inerek, özeli genelden daha önemli ve daha öncelikli kılan yaklaşımıyla, gerçeklerden uzak “hayalci” bir tahlil yapıyor..
Nedir bugün tabanda gelişmiş olan ve kemikleşmiş olan eğilim "Türk" ve "Kürt"lerde? Marksistlik, solculuk, halkçılık mı? yoksa etnik milliyetçilik mi? Hangi işçi sınıfına önderlik ediyor PKK? Ne tür çalışmaları var işçi sınıfı içinde? Olamaz çünkü var olanı da etnik temellerde bölmeyi başardılar ... ve gene bunda sayın Küçükaydın'ın katkılarını unutmamak gerek ve hak ettiği krediyi sunmak gerekir.
Sayın küçük-aydın Türkiye de ki devrimcilere ve devrimci mücadeleye olan nefreti ve hıncı nedeniyle;
””Ve böyle ortamlarda liberallerin var olmak bir yana soluk alma şansları bile olmaz. Durum böyle değil ve hala bu liberaller, ah PKK olmasaydı bu isler ne güzel olurdu diye konuşabiliyorlarsa, bunu her şeyden önce PKK’ya borçludurlar.”””
diyerek gerçekleri bir defa daha iğrenç bir şekilde saptırarak, yetmişlerdeki devrimci mücadelenin, dökülen kanların, idamların ve işkencelerin “boşa “olduğunu , kazanılan demokratik haklarda bu kanların ve mücadelenin sanki hiçbir fonksiyonu olmadığını ima etmesi bir yana, alıp bu krediyi, 70 le 80 arası faşistlere bir kuşun bile sıkmayan, ama devrimcilere bir seferinde yüz kurşun sıkan, ve onları kahpece katletmeye devam eden PKK ya atfetmeye çalışıyor.
Doğru PKK sayesinde emekçiler bölündü, devrimciler bölündü, milliyetçilik alabildiğine 80lerden sonra gençlerde ve hemen herkeste politik eğilim oldu…ve Küçük-aydınlar sayesinde de Marksizm in içeriği boşaltıldı ve bir süre milliyetçi bir içerik verilmeye çalışıldı, devamında zaten Marksizm de terkedildi… Burada yazmaya gerek yok APO'nun yazılarını okumak yeter bu konuda. PKK önderliğine borçlu olan hâkim sınıflardır, ve ödüyorlar zaten borçlarını... ancak şunu da "sosyolojik " değil "tarih"ten ders olarak yinelemek gerek ki, emperyalistler ve onların ulus-devletlerdeki uzantıları için her kes ve her önderlik işlerine yaramadığında ve kendileri için tehlike arz etmeye başladığında "harcanabilir" kategorisindedir.
” Bugün bir Kurt-Türk savaşı başlamadıysa eğer bu PKK’nin yüzü suyu hürmetinedir. “”diyor ve gene bütün milleti enayi yerine koyuyor. Her şey bir yana , nedir Türk Kürt savaşı? Bir burjuva Ulus devlet ile, burjuva-feodal önderlik altındaki bir ulusal toplumun arasındaki savaştan mı bahsediyoruz? Yoksa Türk halkı ile Kürt halkı arasındaki bir savaştan mı? cevabı pratikte açık aslında, gerek ulus-devletin hâkim sınıflarının, gerekse artık emperyalizmin elinde bir kukla haline gelen bu sınıf içinde sınıf önderliğin, ikisinin de istediği ve pratikleri bu yönde hızını arttırmış durumda. Sadece Avrupa'nın "kör gözlüğünü" çıkarmak bu gerçeği görmeye yeter.,.Halklar arasında nefret ve düşmanlık, savaşlar kimlerin işine yaramıştır?
Sosyolojiye değil tarihe bakıp cevap verelim. Ama eğer bu "Kürt Türk" savaşını, Türkiye'deki hâkim sınıflar (Hükümet, ordu vb., demiyorum) ve PKK arasındaki bir savaş olarak ele alıyorsa (ki hiçbir zaman böyle olmadı ve bu önderlik altında olamaz), bunu milliyetçilere yutturabilir ama, emperyalizmin ne olduğunu, Türkiye'deki hâkim sınıfların "milli" olmadığını, onların çıkarlarının emperyalistlerin çıkarlarıyla aynı olduğunu bilenler bunun sonucunun ne olacağı cevabını kolayca verirler.
”Çünkü PKK hiçbir zaman halklar arası düşmanlık siyaseti ve propagandası yapmamıştır” diyor sayın Küçük-aydın. Sadece onun kendisinin yazılarını okumak gerçeğin tam tersi olduğunu görmeye yeter. Bir ulusun ve onun halkının iyi ya da kötü tarihi özelliklerini, sanki onların doğal özellikleri imiş göstermek milliyetçi şovenizm batağına düşmeden ileri sürülemez. Sayın küçük-aydın yazılarında “Kürt halkı “ değil, “Kürtlerin” her zaman, şu veya bu şekilde, mesela;
”Kürtler, herhangi birisi en küçük bir demokratik talep öne sürdüğünde hemen onu destekliyorlar ve her turlu radikal demokratik talebin en tutarlı savunucusudurlar. Kürt, ................. yasam tarzı ve idealleri zaten Avrupa gibi olduğu için; Avrupa’dan yanadır…. bu güçlerin (SOL) her birinin içinde, (Kürtler hariç) tutarlı bir devrimci demokratik kanadın bulunmamasındadır.”
gibi sınıfsallıktan uzak, etnik ırki üstünlüğünden bahsettiği gibi, “Türklerden” bahsederken de, tamda milliyetçiliği körükleyecek, faşist bir yaklaşımla;
“İnsan ise Türk değildir. Türk ise İnsan (değildir)”
gibi sadece bir ırkçının kullanabileceği deyimleri kullanabiliyor.
Her şey bir yana içinde bulunduğumuz somut duruma bakarak gelinen yerdeki milliyetçiliğin varlığını “kör gözlüksüz” görebileceğimiz gibi, bunun nasıl iki taraftan (hakim sınıflar ve PKK) tarafından, milliyetçiliğin çatışmaya dönüşmesi için her türlü tahrik ve provokasyonların yapıldığını görebiliriz.
“””Her hangi bir PKK derneğine giden, şehitlerin arasında basta Deniz Gezmiş, Mahir Cayan, İbrahim Kaypakkaya gibilerin yanında PKK’nin kurucusu ve savaşçısı Türk asıllı şehitlerin (örneğin Kemal Pir) resimlerini görür. “””
demagojisiyle devam ediyor sayın küçük aydın.
Marksist ustalar yıllar önce “””burjuvazi bir zamanlar nefret ettiği devrimcilere öldükten sonra kendi çıkarları doğrultusunda sahip çıkar”” özünde bir şeyler söylemişti. Bunu da bir yana bırakalım, Hipokrat lığın en aşağı seviyesine düşenlerin, Türk milliyetçiliğiyle suçladıkları Devrimci önderlerin resimlerini asmalarının altındaki neden in oportünistçe olduğunu görememek için gene kör olmak gerekir.
(aslında onları suçlamalarını garip karşılamıyorum, çünkü önderler Apoyu ve çevresini Kürt Milliyetçi olarak nitelendirmiş ve dışlamışlardı bir, ikincisi Devrimci bir örgütten tasfiye edilmenin de kuyruk acısı ve intikam duyguları da anlaşılabilir… Sayın küçük aydının Türkiye'deki sol hareketi eleştirirken;
“”Ama bu yokluğun en büyük suçlusu sosyalistlerdir. Sosyalistler, isçilerin, devrimci demokratik bir program etrafında bir isçi hareketi yaratmalarının önündeki en büyük engeldir…devrimci demokratik bir hareketin oluşmasının önündeki en büyük engel sosyalistlerdir. Sosyalistlerin bu etkisine son verilmeden, Türkiye’de devrimci demokratik bir hareketin oluşması neredeyse olanaksızdır“””
sözlerinde hem bu hıncı, hem de sosyalizme olan nefretini, aynı zamanda devrimci hareketin "olanaksız" gördüğünden, neden karşı devrim saflarını seçtiğini görebiliriz.
Yukarda sosyalistlere suçlayan Sayın küçük-aydın, işine geldiğinde, (galiba buna oportünistlik deniliyor), “”Bir anlamda, 12 Mart’ın sembolik şehitleri PKK’nin cisminde savaşlarına devam etmektedirler. PKK biraz deniz Gezmiş, biraz Kaypakkaya, biraz Cayan, biraz Kıvılcımlıdır.”” diyebiliyor. Hayır sayın Küçük-aydın, onların etnik milliyetçilikle uzaktan yakından bir ilişkileri yoktu...PKK'yı , Devrimci önderlerle karşılaştırmak onlara küfretmektir ki , yapılan da bu. Onlar emperyalizme karşı savaşıyorlardı, emperyalizmle iş birliğinde ya da onların güdümünde değil. Onlar sosyalist Halk Devrimi için savaşıyorlardı, sistem içinde kendilerine bir yer tutmak için değil.
“””Avrupa’nın Türkiye’nin demokratikleşmesinden zerrece çıkarı yoktur ve tam da buna uygun davranmaktadır…Ayni şekilde, ABD’nin de çıkarı yoktur.””” diyor sayın Küçük-aydın. Nedir AB'nin istediği “demokratikleşme”? Gerçekten demokrasi mi, yoksa emperyalistler ve unların uzantıları için ülkenin açıkça pazarlanmasının, yozlaşmanın, ahlaksızlığın, köylünün topraksızlaştırılmasının, küçük esnafların ortadan kaybolmasının, sendikalaşmanın ve sendikaların güçlerinin kaybolmasının , işçilerin daha da fazla soyulmasının vb., yeni adı mı?? …tam da bu olduğuna göre AB neden istemesin ki? ancak koltuklarında sakladıkları Türkiye'nin de içinde bulunduğu Orta doğu ülkelerinin “Lübnanlaştırılması”, yani ( aynen küçük aydının bir yazısında savunduğu gibi ) ülkelerin etnik, mezhebi vs., temelde bin parçaya bölünmesi planları varsa –ki var- bu “demokratlaştırma” ya taraftar olmazlar. İlginç olanı, bu “lübnanlaştırma da ihtiyaçları olan bir etnik-önderliği (küçük-aydının aynı yazısında vurguladığı gibi) kullanmaktan da çekinmezler, ve kullanıyorlar, onun da adı da PKK, sayın küçük aydın.
Bundan sonraki bölümünde biraz “Sosyolojik” biraz ”psikolojik” süslemelerle dolduran küçük aydın;
“Peki bir an için, PKK’nin yok olduğunu düşünelim. O zaman ne olacaktır?””
sorusunu soruyor. Ve cevabını;
“Kürt egemen sınıflarının politikaları dolduracaktır.””
olarak veriyor… sanki Kürt egemen sınıfı (burada Türkiye hâkim sınıflarının bir parçası olanlardan mı, yoksa “hâkim sınıflara sadık üyelik peşinde koşan, var olan sistem içinde yer almaya çalışanlardan mı bahsediyor bilmiyorum) ama gerek Apo'nun yazılarına gerekse diğer önderlerin yazılarına baktığımızda hepsinin arzusu SİSTEM İÇİNDE, sınıf içinde sınıf olarak yerlerini almak isteyenlerin tam da kendileri olduklarını görebiliriz.
Burada hayalci olmağa gerek yok PKK somut olarak var, ve var olacak, ama sayın küçük aydının hipotetik sorusuna aynen hipotetik cevap verelim.
PKK olmazsa;
*Türkiye de ki hâkim sınıflar onun varlığını Türkiye'deki milliyetçiliği körüklemek için kullanamaz (gerçi başka bir yolunu bulur)
*Emperyalistler Orta Doğu projelerini gerçekleştirme yolunda kendilerine yeni bir örgüt oluşturmak zorunda kalırlar
*ve bana göre en önemlisi, etnik değil Marksizm Leninizm temelinde, Demokratik Devrim in azami ve asgari programlarını gerçekleştirme yolunda, devrimciler Kürt emekçileri ve köylüsü arasında kurşun yağmuruna tutulmadan, çalışma ve örgütlenme ÖZGÜRLÜĞÜNE sahip olur. Bu da halklar arasında kardeşliğin yeniden 70li dönemlerdeki “sınıfsal” niteliğine “ dönüşmesine yol açar. Küçük Aydın yazısının sonunda , emperyalistlerin “korku” politikasını iyi öğrendiğinden;
”PKK’nin etkisi bittiği gün, bir Türk ve Kurt kavgası ve milyonlarca insanın katli gerçekleşir.”” sözüyle, ayni emperyalistlerin “ABD-Batı'nın askeri müdahaleleri bittiği gün bütün ülkeler birbirine girer ve milyonlarca insan ölür “” demagojisini hatırlatıyor. Yani Sayın küçük aydın a göre Türk ve Kürt emekçileri ve köylüleri koyun gibi beyinsiz, köpek gibi hırlaşan yaratıklar. .Onlardan başka önderlik yapacak kimseler yok….
Sayın küçük aydın a bir başka yazımda dediğim gibi, insan YEMEK le değil EMEK le uğraşan hayvandır.
Aslında bunu insan “sahiplerine” kuyruk sallamakla ve kemik yalamakla değil , EMEĞİ ile , Emeğinin hakkını aramakla, özgür, ayırımsız, kardeşçe bir toplum yaratmakla meşgul olan hayvandır diye değiştirmek gerekiyor…Sosyolojik olarak!!!!…
” ulus sorununu bir fetiş haline getirecek son sınıf, işçi sınıfı olacaktır…. En "adil", "saf", en ince ve en uygarı olsa bile, Marksizm milliyetçilikle bağdaşamaz.”” demiş Lenin bir zamanlar, bırakın, gerici bir hareket olursa, emperyalizmin elinde oyuncak olursa desteklenmemesi teorilerini, ya da parça- bütün, özel-genel ilişkilerini, içeriği bundan daha açık ve net bir söylem olabilir mi?
Erdoğan Ahmet
15 Kasım 2007
Hiç yorum yok