Header Ads

Header ADS

Emmanuel in Anti-Sömürgecilik ve Anti-Emperyalizm tezi , ve ulaştığı sonuç üzerine

Ve bu bağlamda Elif Çağlının "sömürgecilik sona erdiğinden ulusal kurtuluş savaşları da sorun olarak Tarihi Özelliğini kaybetmiştir" teorisinin temeli üzerine.

""Yarım yüzyıl önce, Marks'ın, Kapital'i yazdığı sırada, serbest rekabet, iktisatçıların büyük çoğunluğunca, bir "doğa yasası" gibi görünüyordu. Kapitalizmin teorik ve tarihsel bir tahlilini yaparak, serbest rekabetin üretimin yoğunlaşmasına yol açtığını, bunun ise, belirli bir gelişme aşamasında, tekelciliğe götürdüğünü tanıtlayan Marks'ın yapıtını, resmi bilim, sessizlik- fesadıyla öldürmeyi denedi. Bugün ise, tekel, bir gerçek olarak ortadadır. İktisatçılar, tekellerin farklı belirtilerini göstermek için dağ gibi kitap yığıyorlar, hep bir ağızdan "Marksizm'in çürütüldüğünü" ileri sürmekte devam ediyorlar.....`gerçekler inatçı şeylerdir ve hoşumuza gitsin gitmesin, hesaba katılmaları gerekir. Olaylar gösteriyor ki, kapitalist ülkeler arasındaki  farklar, tekellerin yalnızca biçimleri ve belirme zamanlarıyla ilgili önemsiz bazı değişiklikler göstermektedir; oysa üretimin yoğunlaşmasının bir sonucu olarak tekellerin doğması, kapitalizmin gelişmesinin içinde bulunduğumuz evresinde genel ve temel bir yasadır.`""  Lenin, Emperyalizm

Neo Marksistler genellikle Marksizm'i içinde bulunduğumuz özgül şartlara gore tahlillerini yapma adına Marksizm'in tahrifini gerçekleştirme ve onu devrimci içeriğinden soyundurup burjuva evrimci bir teori haline getirmede oldukça başarılı oldular. Bunda belki de en önemli etken, teori e ve tahlillerde,  yarı sömürge ve sömürge ülkelerin Marksistlerinin hala batı teorisyenlerine “hayranlık” la bel bağlayıp, kendi tahlillerini onlardan bağımsız yapamama  ezikliğidir diyebiliriz. Bunun sonuçlarını  zaten dünyadaki devrimci hareketlerin somut durumuna bakarak görmek mümkün.

 Lenin emperyalizm konusunda, emperyalizmin ilerci olduğunu savunan Cunow u eleştiren Kautsky nin

Hayır, emperyalizm, çağdaş kapitalizm değildir; yalnızca, onun politikasının biçimlerinden biridir; ve biz, politikaya, emperyalizme, ilhaklara vb. karşı savaşım verebiliriz, vermeliyiz de. "" sözlerini   ""Bu, ilk bakışta alkışlanacak bir yanıt gibi geliyor. Ama, aslında, emperyalizmle uzlaşmanın daha önce, daha iyi maskelenmiş (bu bakımdan da daha tehlikeli) bir propagandasını taşıyor;"" diye yorumluyor.

 Kautsky'nin Cunow u eleştirisine  benzer, iyi bir şekilde maskelenmiş olan , Emmanuel in yazısındaki en temel tahlil,” Sömürgecilik, emperyalizmin "yapısal" bir özelliği midir, yoksa "tarihî" bir özelliği midir? “  sorusunda odaklanıyor.. Emmanuel bu soruya, "Evet, sömürgecilik , emperyalizmin, bir yanda kapitalist ülkelerin iç çelişkileri öte yanda kapitalist ülkeler arasındaki rekabet sürecinde oluşan tarihî bir özelliğidir, ama aynı zamanda tarihî zorunluluğudur da.”” diyerek cevap veriyor. Burda her ne kadarda çok doğru gibi görünen yorumlamadaki kelime oyunu, ve bu kelime oyunu sonucu ulaştığı sonuçta ki asıl vurgu , sömürgeciliğin kapitalizmin “tarihi bir özelliği” olduğu tezinde. Tez yanlış değil, ama bunu  sanki “tarihin akışı (değişik bir biçimde!!!) başka türlü olsaydı , bu özelliğe sahip olmayacaktı, yani bu “kapitalizmin özünde var olan bir özellik değildi “ ,(kapitalizmin gelişiminden çok ) genel anlamda  “tarihin gelişimi ile zorunlu olarak oluşan bir özellik oldu “ anlayışını doğurabilecek bir  yorum olabileceği gibi, özde ve sonuçta da zaten bu tahlili getiriyor.

  Bunu da Emmanuel “ Emperyalizm, kapitalizmin "tarihî" bir özelliği midir, yoksa "yapısal" bir özelliği midir?””  sorusunu sorarak zaten bu  niyetini ortaya koyuyor.

 Lenin buna cevabını ""Emperyalizm, genel anlamda, kapitalizmin bazı özelliklerinin gelişimi ve doğrudan doğruya devamı olarak  ortaya çıkmıştır....emperyalizmin başlıca ekonomik temeli, tekeldir ....emperyalizm, kapitalizmin tekelci aşamasıdır..... Üretimin yoğunlaşması, bunun sonucu olarak, tekeller; sanayinin ve bankaların kaynaşması ya da içiçe girmesi — işte mali-sermayenin oluşum tarihi ve bu kavramın özü"" diyerek  bunun "tarihin " değil, kapitalizmin var olan özelliğinin  (yapısının) kaçınılmaz "tarihi" bir devamı olduğunu söyleyerek cevabını veriyor zaten.

  Emmanuel  “”Emperyalizmin, kapitalizmin içsel dinamiğinin yapısal bir sonucu olarak kabul edilen tüketim yetersizliği (sermaye ihracı) ile bağlantısı olmadığını bir sürü  istatistiklere dayanarak”” ispatlamaya çalışıyor. . Daha doğrusu emperyalizmin kapitalizmin özünde/doğasında /yapısında ve buna bağımlı olarak gelişiminde değil, yapısından bağımsız olarak , ve hatta ona rağmen ,  tarihin gelişimi sonucunda zorunlu olarak “sömürgeciliğe” başvurduğunu ispat etmeye çalışıyor.

 Bu konuda da Lenin ""Emperyalizmin başta gelen ekonomik temellerinden biri olan sermaye ihracı, rantiye tabakasının üretimden kopuşunu daha da artırır ve denizaşırı bazı ülkelerin ve sömürgelerin emeğinin sömürüsüyle yaşayan ülkenin topuna asalaklık damgasını vurur "" sözleriyle Emmanuel in "(sermaye ihracı) ile bağlantısı olmadığı" teorisine yıllar önce cevabını veriyor.

 “”emperyalizme "tarihî"  bir nitelik atfetmemiz kaçınılmaz”” olduğunu belirten Emmanuel , "Tarihî "" olan ("yapısal" olmayan), emperyalizmin,  belirli bir tarihî an ve yerdeki somutlaşması””  olduğunu,  ve bu nedenle  “”somutlaşma biçimlerinden hareketle, emperyalizmin ancak tarihî oluşumuna varılabilir””. tahlilini yapıyor... bu teori  ne kadar kulağa ve göze hoş gelse de Leninist "emperyalizmin kaçınılmazlığı" fikrini  dolambaçlı sözlerle reddetme çabasının bir örneğini veriyor. (i bu yazıyı yazmama neden , bir yazıma  gelen  eleştiride  "Kapitalizm mi tarihi (kendi tarihini abç)  yarattı, yoksa tarih mi kapitalizmi yarattı" sorusu neden oldu,  aslında basit görünen bu şatafatlı teoriler ,  Marksizm'le bağdaşmayan teorik ve pratik ciddi soruları da içinde taşıyan   anlayışların doğmasına neden oluyor. )

Emmanuel  bu tahlili temelinde “”Üretim güçlerinin daha üstün bir gelişme düzeyine tekabül eden kapitalizm, kendi kendini yeni­den üretme sürecinde başka bütün (geri) üretim ilişkilerini yok eder. Şu halde, emperyalizm ne sermaye ihracı ne de artık transferidir;” diyen Emmanuel,  emperyalizmin ””her şeyden önce, ve her zaman sermaye ilişkilerinin ihracı.””  olduğu nu savunuyor.  Bu nedenle de “ Sömürgeciliğin , bu süreç içende emperyalizmin aldığı tarihî şekilden ibaret” olduğu sonucuna ulaşıyor. Emperyalizmi sadece ekonomik kavramlarla değil,  kapitalizmin gelişmesinin özel bir  EVRESİ nin tarihsel yerinden bahseden Lenin, emperyalizmin kapitalizmin doğası dışında geliştiğini  ve şekillendiğini değil,  tam tersine kapitalizmin doğası gereği ve gelişmesinin özel bir aşaması olduğunu , ve bu aşamanın Tarihteki yerinden bahseder. 

Aynı şekilde, Lenin , kapitalizmin  emperyalist döneme geçişle birlikte  feodalizmi tasfiye etme ilerici niteliğini kaybettiğini, yani geri üretim ilişkilerini yok etme yerine koruyacağını söyler,  ve  kapitalizmin yeni bir döneme girdiği , dünyayı yeniden paylaşma yönünde emperyalist savaşların devrimlerin ve karşı devrimlerin olacağı, feodalizmin değil , kapitalist emperyalizmin, Sosyal Demokrasi önündeki en büyük engel olduğu tahlilini yapar. Bu nedenle  içinde bulunduğumuz dönemin bir diğer gerçeği de artık günümüz kapitalizminin feodalizmi çözme ilerici niteliğini kaybetmiş olması ve bu görevin Sosyal Demokrasinin gerçekleştirmesi gereken görevlerinden birisi haline geldiğidir. 

Lenin  ""EKONOMİK özüyleemperyalizmin, tekelci kapitalizm olduğunu gördük. Yalnız bu bile emperyalizmin tarih içindeki yerini belirlemeye yeter;  çünkü serbest rekabet toprağında doğan tekel, kapitalist rejimin daha yüksek bir toplumsal ve ekonomik düzene geçişini ifade etmektedir.."" derken "tarihin kapitalizmi şekillendirmesinden değil, kapitalizmin (özgül)  tarih içindeki yerinden bahseder. Aksinde, bu  en basitinden, sermaye ile emek arasındaki uzlaşmaz çelişkilerin, kapitalizmin "doğasından" değil, tarihin belirli dönemlerine bağımlı olarak oluştuğunun- iddia edilebilinmesinin - yanında, emperyalizmin "tarihe" bağımlı olarak, örneğin Kautsky nin ultra emperyalizmi gibi, arasındaki çelişkilerin de yok olabileceğini savunmaya kadar götürebilecek bir saptırma içeriğine sahiptir. 

Kapitalizmin doğası gereğini dışlayan  , ""sömürü ya da emperyalistler arası rekabet gibi unsurların kapitalizmin evrenselleşme süreci olan emperyalizmin belirleyicileri " olmadığını savunan Emmanuel , Lenin in bu konudaki aşağıdaki teorisiyle de çakışıyor..
""Bugünkü kapitalizmi (emperyalizmi) belirleyen temel özellik, en büyük girişimcilerce kurulmuş tekel birliklerinin egemenliğidir.....Sermaye ihracının da sömürgeler fethetmeyi desteklemekte çıkarı vardır; çünkü tekeller kurarak bir rakibi saf dışı bırakmak, bir siparişi üstlenmek, gerekli "ilişkileri" kurmak, sömürge pazarında daha kolay olmaktadır (hatta böylesi durumları elde etmek yalnızca bu pazarda olanaklıdır)... """ bu anlamda Lenin in açıklaması ile Emperyalizm "herhangi bir kapitalist devletçe el konmamış bölgelere kolayca yayılan sömürge politikasından, tamamıyla paylaşılmış yeryüzü topraklarının, tekellerin mülkiyetine geçmesi için uygulanan sömürge politikasına geçişi ifade etmektedir.."" 
Özü sömürü ye dayanan kapitalizmin,  tekelci dönemi olan emperyalizmin belirleyici unsurlarıda sömürü, sömürgelerin , kaynakların ve pazarların paylaşımı ve bu yöndeki rekabetleridir.  Kapitalizmin doğası gereğini dışlayan  , ""sömürü ya da emperyalistler arası rekabet gibi unsurların kapitalizmin evrenselleşme süreci olan emperyalizmin belirleyicileri " olmadığını savunan Emmanuel bu tahliller ve kelime oyunları temelinde asıl mesajını

  """Anti-sömürgeci  savaş ile anti-emperyalist savaşı ayırt etmeliyiz. Emperyalizm her zaman “millî burjuvazi”nin yanında savaş vermiştir ve verecektir""  sonucun da bağlıyor.  Bu teori içinde doğruları taşımasına ,  göze ve kulağa hoş gelmesine rağmen, detayına inmeyip , böylesine "slogan" laştırılınca,  Leninist teoriyi tahrif etmenin ve kafa karıştırmanın yanında emperyalizme teslimiyetin de teorisini oluşturuyor.

“ yarı-sömürge ve sömürge ülkelerdeki mücadeleler artık çoğunlukla feodalizme değil emperyalizme karşı verilen mücadelelerdir”  sözleri ve Emperyalizm üzerine yazısında ""emperyalizmin, ilhaka, artan ulusal baskılara, bunun sonucu olarak da, artan bir direnmeye yol açmasıyalnız yeni açılmış ülkelerde değil, eski ülkelerde de söz konusudur." sözleri, emperyalist dönem de anti-sömürgeci ve anti emperyalist savaşların ,  pratik özde emperyalizme karşı olması açısından farklılık taşımadığını vurgulaması bir yana, her Neo Marksist, Euro komünist gibi, Emanuel de, kapitalist  ülkelerle, kapitalist olmayan ülkeleri aynı kefeye koymayı unutmuyor.

Milli burjuvazinin genelde burjuva demokratik devrimini tamamlamış ülkelere ait bir özellik olduğunu es geçen Emanuel

""Emperyalizm her zaman “millî burjuvazi”nin yanında savaş vermiştir ve verecektir""" sözleriyle, o çok bahsettiği ,  "günümüz Tarihi özellikleri" de çöpe atıyor. Böylelikle de gelinen yerde,  kapitalist ülkelerde az çok "varlığını"  koruyan milli burjuvazinin emperyalizmle olan çelişkileri nedeniyle  olası (olacağını ya da olamıyacağını savunmuyorum) bir ayaklanmasının desteklenmesini reddettiği gibi, sömürge ve yarı sömürge ülkelerdeki burjuvaziyi "milli burjuvazi" olarak niteleyerek, onların emperyalizme göbekten bağlılığını, onların emperyalizmin birer uzantıları haline geldiği Tarihi Özelliği de göz ardı ederek, emperyalizme karşı devam eden, ya da olası ulusal kurtuluş savaşlarını da "desteklemeyi reddetme" teori ve pratiğinin zeminini hazırlamış oluyor.

Aslında bu görüş, yeni Troçkistlerin "sömürgecilik sona erdiğinden ulusal kurtuluş savaşları da sorun olarak Tarihi Özelliğini kaybetmiştir" teorisinin daha iyi gizlenmiş bir biçiminden başka bir sonuca ulaşmıyor.

Bu tür göze ve kulağa hoş gelen saklı teoriler, Marksizmi, onun devrimci içeriğinden boşaltarak,  Evrimci, teslimiyetci ve Avrupa demokrasisini nihai amaç olarak görme ve sunma pratiğinin teorileşmesinden başka bir içeriğe sahip değildirler.

Gelinen yerde,  Emperyalizme vurulan her darbe işçi sınıfı için bir kazanç, emperyalizmin her kazancı,  işçi sınıfının bir kaybıdır. Globalizm, emperyalistler ve onların uzantıları için "ülkelerin birliğinin", emekçi sınıflar için, ezilen ülkelerin ve onların emekçi güçlerinin, bölünebilecek en küçük parçalara kadar bölünmesinin, ve birbirlerine düşman edilmesinin teorisidir.  Bu nedenle bu amaca hizmet eden, Leninin sözleriyle ""daha iyi maskelenmiş (bu bakımdan da daha tehlikeli)  propaganda taşıyan" yazıların incelenmeden ve değerlendirilmesi yapılmadan devrimci yayınlarda "öğrenilmesi gereken teori"ler olarak tek başına (yani karşı görüşü , eleştirisi de yayınlanmadan) yayınlanması  emekçi halkın mücadelesinin çıkarına olan bir pratik değildir .

Erdoğan Ahmet
Kasım 12, 2007

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.