Kürt-Türk Sorununun Son Dönemeci
Garbis Altınoğlu nun yorumu üzerine..
Irakın işgali ve son gelişmeleri konusunda değişik yazılarımda Orta Doğunun emekçi halkları için kritik bir dönem yaşandığını vurgulamıştım. Genelde ve Özde planlar, gelişmeler ve sonuçları açısından Garbis le tahlil de aynı sonuca ulaşmamıza rağmen, özelde Türkiye hakim sınıfları ve “askeri klik” i anlatımı ve değerlendirmesi konusunda ve PKK ya yaklaşımında görüşlerimiz teoriden çok anlatımda ve pratikte farklılaşıyor.
Garbis “ Türk egemen sınıflarının ana gövdesi ve askeri klik, özellikle Kürt halkını hedef alan ve Ermeni tehciri ve jenosidinin öngünündeki ruh haline benzer bir ruh haline girmişlerdir; onlar Türkiye’nin ve Türk burjuva devletinin adeta bir ölüm-kalım dönemecine girdiği anısındadırlar. “”diyor .
Eğer emperyalizmden bağımsız olamayan, onun bir uzantısı olan Türk burjuva devletinin ölüm kalım dönemecini, AB-D nin orta Doğunun Lübnanlaştırılması projesini uygulamasında üzerlerine düşen rolü oynayabilme, ya da oynayama ma açısından ele alıyorsak bu doğru. PKK dolayısıyla Kürt Emekci halkına yönelen provokasyon ve tahrikler, emperyalistlerin Orta Doğu Projesinden bağımsız düşünülemiyeceği gibi, onun kaçınılmaz bir parçasıdır. Hakim sınıfların da yaratmak istediği anlayış, sanki bu gelişmelerin Irak, Suriye , İran ve Türkiye için planlarla hiç ilişkisi olmadığı, sadece PKK ve Kürt! sorunu ile sınırlı olduğu anlayışıdır.
“Orta Doğu Projesi; İran ve Çin” başlıklı makale de “”Orta Dogu Projesi" (yani orta doğu ülkelerinin "Lübnanlastirilmasi" projesi) nin gerceklesmesinde en önemli engellerden birisi, belkide en önemlisi İran”” .. “”Özünde "Yeni Dünya Düzeni" projesinin gerçekleştirilmesi için zorunlu bir alt proje olan Orta Doğu Projesinin çıkmaza girmesi “Yeni Dünya Düzeni” projesini de çıkmaza sokacaktır. Bu yüzden İran, projenin 4üncü adımı ve kaçınılmaz bir parçasıdır……..yorumunu yapmış,
“” Bu “yeni Dünya Düzeninin kurulmasında en son aşamayı oluşturan Çin e giden yol İranın “Lübnanlaştırılmasını” gerektirmekte” ”.. diğer bir yazıda da , “Turkiyedeki seçim sonuçlarının “ Türkiyenin Lübnanlaştırılması Projesinin uygulama döneminde” olduğunun bir göstergesi olabilir. Soru , bu “dönemin” İran ın Lübnanlaştırılmasıyla iç içe geçen bir bölümünü mü oluşturuyor, yoksa birinden diğerine doğru bir adım mı olacak. Basitce Türkiyenin mi İranın mı Lübnanlaştırılması ilk önce olacak, yoksa ikisi de aynı süreç içindemi.”” sorusunu sormuştum..
Gerçek şu ki emperyalistlerin İran a giden yolu Türkiye den geçmektedir. Türkiye de olan ve devamında benzer “Dini provokasyonlar”la oluşturulacak olan “kamu oyu oluşturma çalışmaları” emperyalistlerin ve Türkiyedeki hakim sınıfların bu azami programı içindedir. Yani “”Türk burjuva devletinin adeta bir ölüm-kalım dönemecine”” girmiş olması , bu anlamda , bu “kamu oyu” nu oluşturabilme ya da oluşturamama ikilemine bağlıdır. Bir taşta dört kuş vurmayı hedefleyen emperyalistler, sadece bu ülkeleri Lübnanlaştırmayı değil, emekci halkların mücadelelerinide bir asır geciktirme peşindeler.
“Büyük oyunda küçük maşa” başlıklı yazıda “”…ülkelerin “Lübnanlaştırılması” teorisi , emperyalizmin kapitalist olmayan ülkeler için günümüze özgül pratikte uyguladıkları taktiğidir. Amaç, hedeflenen ülke ya da bölgede var olan, ya da suni olarak yaratılan FARKLILIKLARIN provokasyonlarla ve medyanın kullanımıyla vb .. uzlaşmaz çelişkiler haline dönüştürülmesi, ve bu uzlaşmazlığın kalıcı lığının sağlanmasıyla ülke ya da bölgedeki emekci güçlerin birleşme olasılığını ortadan kaldırmaktır” diyerek bu projenin ikilemliğini vurgulmıştım.
“”Onlar, daha önceleri “PKK terörü”ne karşı savaşımı ön plana çıkarır ve en azından söylem düzeyinde Kürt halkıyla birlikten yana gözükürken, şimdi giderek bir bütün olarak Kürt halkını düşman görme/ gösterme ve hedef alma noktasına evrilmişlerdir. “” diyor Garbis yoldaş . Doğru, ancak bunun nedeni gene emperyalizmin Orta Doğudaki planlarının uygulamasındaki (başarı ve başarısızlık anlamında) gelişmelere bağımlı olarak değişken olan ve olacak pratiklerin sonucudur. Eğer Irak ın (defakto bile olsa) kalıcı olarak federasyonlara bölünmesi kolayca sağlanabilseydi, İran ın “Lübnanlaştırılması” nda Türkiye ye(aktif) ihtiyaç doğmasaydı , AB üyeliği vb yoluyla Türkiyeyi Lübnanlaştırma şansı “olası” görünseydi, belkide buna gerek kalmazdı. Emperyalistler tarafından PKK önderliği altın tabak içinde yeni seçilen hükümete teslim edilebilirdi.
Garbis in “” Olağanın ötesinde bir şovenist söylem, faşist bir kitle seferberliği, “vatansever” çetelerin oluşturulması, provokatif suikast eylemleri ve ilerici ve demokratik güçlere karşı kullanılagelen geleneksel linç geleneğinin canlandırılmasıyla elele giden bu ruh hali, askeri klik tarafından açık bir faşist diktatörlüğe geçiş amacıyla kullanılmaktadır. “” sözleri , bu paragrafda , sanki askeri klik in eperyalizmden ve hakim sınıflardan bağımsız olabileceği gibi bir yanlış anlaşılmaya neden olabiliyor.
Garbis i. Yazılarından tanıdığım kadarıyla, “askeri klik” le Türkiye hakim sınıflarının, emekli olduklarında emperyalist uzantısı şirketlerde yerleri hazır olan, son yirmi yılda şirketlerde hisse sahibi olan “Devlet” in bir “kurumu”nun idari kesiminin, “hakim sınıflarda somutlaşan Devlet” le çelişkileri olduğunu savunduğunu zannetmiyorum. Zaten yazısının ileri bölümünde “Tabii bu arada, askeri kliğin kendisinin de işbirlikçi burjuva bir nitelik taşıdığını, onun da binlerce bağla kapitalist-emperyalist sisteme bağlandığını ve bağlanmakta olduğunu unutmamak zorundayız.” diyerek bunu açıklıyor.
Bir yazımda vurguladığım gibi Hükümetlerin en önemli görevlerinden bir tanesi de emperyalistlerin ve hakim sınıfların almayı planladıkları pratik için çıkarları doğrultusunda “kamu oyu oluşturmak” tır. Yani plan içinde uygulayacakları politika ve pratiklerini (kitleler gözünde) haklı çıkaracak ve onaylatacak “kamu oyunu “ oluşturmak.
Eğer İran a karşı savaşta aktif yer alınmak isteniyorsa, gerek provokasyonlar gerekse medya vb kullanımıyla bu yönde “kamu oyu yaratmak” , kitleler tarafından bu politika ve pratiğin “kılıflanmasını” ve “onaylanması” sağlayabilmek. Bu şartlar sağlanamadığı zaman, en kolay çözüm faşizmin “parlementer” olanı değil “askeri” olanını hayata geçirmektir. Gökhan Edge yoldaşın deyimiyle hakim sınıfların /Devlet in “kravatlı” kurumunu (işi beceremediklerinden) bir köşeye çekip, “askeri elbiseli “ kurumunu idare ye geçirmesidir.
Zaten sermayenin odaklaşmasının faşist pratikleri yoğunlaştıracağı tarihi diyalektik gerçeğinden yola çıkarsak , emperyalizmin odaklaşması ve pratiklerinin artık gizliliği kalmıyan bir şekilde faşistleştiğini göz önüne alırsak, bağımlı ve yarı bağımlı ülkelerde onların uzantıları olan hakim sınıfların bu pratiği de seçmesi kaçınılmaz bir “domino etkisidir”.
“”” Askeri klik bu ortamdan, AB’ne üyelik sürecinde yaşama geçirilen son derece mütevazı demokratikleşme önlemlerini etkisizleştirmek ve kendi özel konumunu korumak amacıyla yararlanmak isterken, askeri klikle bağlaşma içinde bulunan geleneksel büyük sermaye çevreleri de bu süreci AKP’nin temsil ettiği İslamcı orta ve büyük burjuvaziyi sınırlamak ve geriletmek için kullanmaya çalışmaktadırlar. “”” diyor Garbis .
Sözlerinin özüne katılıyorum ancak söyleyiş şeklinden çıkartılacak (zaten var olan) yanlış anlaşılmalar ın güçlenmemesi için iki noktaya değinmek gerekiyor.
“”askeri klikle bağlaşma içinde bulunan geleneksel büyük sermaye””
Her ne kadarda Latin Amerika da “askeri Klik” , sermayeden bir ölçüde bağımsız, emperyalistlerle direk ticari ilişkileri ve ortaklıkları olsada, bizim gibi , büyük sermaye aracılığıyla .dolayısıyla ve bağlantısıyla ilişkisi olan , Askeri “kilk” le geleneksel büyük sermaye , birbirinden bağımsız , birbirinden farklı iki olgu değildir. “Askeri klik “ hakim sınıfların bir parçasıdır ve onlardan bağımsız hareket edemez. yani belirleyen, belirleyici olan “askeri klik “ değil, hakim sınıflardır.
“İslamcı burjuvazi” konusu (her ne kadarda var olan somut bir olgu da olsa) Troçkistler tarafından işgale ve ilhak a uğrayan ezilen ülkelerdeki kurtuluş mücadelelerini “GERİCİ” olarak niteleme ve bu mücadeleleri destekleme me, emperyalist uşaklıklarında kullandıkları sebeplenme , kılıf ve onaylama..
İslamcı burjuvazinin bir kısmının emperyalizmden bağımsız olarak geliştiğini varsaysak bile, nihai sonuçta ne emperyalizmden ne de onların uzantılarından bağımsız olarak düşünemeyiz. Bu gerçeği Garbis Yoldaş yazısının devamında “”AKP ve onun temsil ettiği İslamcı orta ve büyük burjuvazi mi? Herhalde aklıbaşında hiç kimse, burjuva liberallerinin demokratikleşme, sivilleşme vb. yolunda önemli adımlar atmasını bekledikleri bu gerici burjuva fraksiyonunun emperyalizme uşaklıkta ve şovenizmde askeri klikle yarıştığını unutma hakkına sahip değildir””” sözleriyle açıklık getiriyor.
Sermayenin rengi, ırkı, din i , milliyeti değil dir belirleyici olan. Çıkar çelişkilerinde sermayenin (hele gelinen yerde) kendi içindeki çelişkiler değil , sınıflar arası , yani emekle sermaye arasındaki çelişkidir belirleyici olan.
Bu gerçeğe bir de “islamcı Sermaye” nin hemen hemen tamamıyle emperyalistler tarafından gizli açık destek gördüğü gerçeğini de ilave edersek, görmemiz gereken gerçek parçadan bütüne, özelden genele , Lübnanlaştırma teorisinden, Kültürler arası çatışmaya, terrörizmden, terrorist devlet kavramına , islamın gericiliği hristiyanlığın ilericiliği temsil ettiği teorisine kadar …hepsi günümüz emperyalist politika ve pratiklerine kılıf geçirme ve onaylama politikasının kaçınılmaz bir parçasıdır..
Avrupa demokrasi! sini vazgeçilmez son çare olarak gösterme çabalarında , İran la olası savaşta yer alma planları içinde , Türkiyenin AB ye katılımında ,..çıkarları olan sermayenin gerek islamcı sermaye!!!! ye gerekse islamcı örgüt ve kuruluşların varlığına ihtiyacı kaçınılmazdır..
Kamu oyunu yönlendirebilmek için her türlü zemin , araç ve gereçler her zaman , ihtiyaç duyuldukça kullanılabilmesi, alevlerdirilebilmesi için var olmak zorundadır.
“” Türkiye’nin daha “sıkı” bir rejimle ya da bir askeri diktatörlükle yönetilmesi onu, Suriye ve İran’a karşı saldırılarına ortak etmeyi, Ortadoğu ve Orta Asya halklarına karşı sürdürdükleri savaşlarına aktif bir biçimde katmayı kuran Amerikan neo-faşistlerinin ve Siyonist İsrail’in işine gelmekte, büyük olasılıkla bu güçler tarafından desteklenmektedir. “”” diyor Garbis yoldaş ve bütün bu olayların, emperyalistlerin asgari amaç ve hedeflerini bir paragrafda özetliyor.
Yani gelişen olaylar tek düze, bir tek konuyu, PKK yı , Kuzey Irak ı askeri işgali içermiyor, bürün Orta Doğuyu ve bu bölgedeki ülkeleri ve onların emekci halklarını ilgilendiren büyük boyutlara sahip.
BÜYÜK OYUNDA KÜÇÜK MAŞA başlıklı yazıyı noktaladığım “”Seçimlerden sonra birden patlak veren bu olaylara yaklaşımın sadece PKK ya indirgenmemesi gerekir. Büyük oyunda sadece küçük bir maşa olan PKK nın da bir köşe oluşturduğu , İrak i İran ı da kapsayan , Emperyalistler, Türkiyede ki hakim sınıflar ve PKK ÜÇGENİ çerçevesinde olayları değerlendirmek gerekir. Bu olaylar emperyalistlerin Orta Doğu projesinden bağımsız olarak düşünelemez. Yani yaklaşım ve alınacak tavır bu üçgeni oluşturanlar dan ve birbirlerinden bağımsız olamaz.”” tahlilini , Garbis Yoldaş,
“Türk egemen sınıflarının ana gövdesinin ve özellikle askeri kliğin Türkiye ve Irak Kürdistanı’na ilişkin politikaları, Washington ve Telaviv’in politikalarıyla esas itibariyle uyum içindedir. Yani, bir Kürt-Türk çatışması kışkırtma politikası, gerek Irak’ı ve gerekse diğer bölge ülkelerini etnik ve mezhepsel temelde bölmeyi hedefleyen ABD-İsrail politikalarına da hizmet etmektedir.“”
sözleriyle (yalnız bu kışkırtma da PKK nın rolüne net bir şekilde değinmeden) doğruluyor .
“”””Öte yandan Türk egemen sınıfları ve askeri klik, “Kürt tehlikesi”ni giderek daha açık bir biçimde ABD’nin (ve İsrail’in’in) Irak’ta ve Ortadoğu’daki siyasal statükoyu değiştirme çabalarıyla ilintilendirmekte ve en azından söylem düzeyinde bu ikiliyle arasına mesafe koydukları izlenimini yaratmaya çalışmakta, hatta ikiyüzlü bir biçimde gerici bir ABD karşıtlığını pompalamaktadırlar. Ancak gerek ABD ve NATO’yla ve gerekse İsrail’le köklü siyasal ve askeri ilişkilerini sürdüren Türk gericiliğinin bu söylemi, esas itibariyle demagojik bir nitelik taşımaktadır. “” sözleriyle de milli niteliği olmayan bir burjuvazinin “ulusalcılığı” kışkırtmasının çıkarlarına ters düşmediğini, burjuva ulusalcılığı aldatmacasının her ihtiyaç duyulduğunda kitleleri kendi azami ya da asgari planları ve çıkarları doğrultusunda yönlendirme de kullanacaklarının bir örneğini de vermiş oluyor.
Günümüzde hızını arttıran provokasyonların kamu oyu yaratma ve asgari hedefi konusunda Büyük Oyunda Küçük Maşa yazısında “””bölge .. birbirinden nefret eden , birbirinden her zaman kuşku duyan, birbirine karşı provokasyonlara gelmeğe her zaman hazır, etnik ve mezheb temelinde bir sürü parçaya bölünmüş , yani merkezi bir güç olmayan “Lübnanlaştırılmış” suni devletlerden oluşacak.”” demiştim.
Her nekadarda Garbis yoldaşın “”…Yani, …bir Kürt-Türk çatışması yoluyla Kürt halkını hedef alacak bir etnik arındırma planını devreye sokmak için düğmeye basmış olduğunu söyleyebiliriz. “” tahliline , hakim sınıfların böyle bir şey yapmayacağından değil, şu anda böyle bir pratiğin çıkarlarıyla ters düşeceği , bunun provokasyonlar , suikastler ve sınırlı operasyonlarla kısıtlanıp, “her iki toplumda da Miiliyetciliği körükleme ve kalıcı kılma” ile (bu şekilde de zaten Lübnanization” ın önemli bir unsurunun hayata geçirilmiş olacağından) yetineceği görüşümden , bu nedenle katılmasam da , “” onun “ …bu stratejik plan, ABD’nin ve özellikle İsrail’in Ortadoğu ülkelerini küçük ve güçsüz devletçiklere bölme ve bu devletçikler arasında etnik, dinsel-mezhepsel ve aşiretsel çatışmaları körükleme stratejik planıyla objektif olarak çakışmaktadır. “ tahliline yukardaki alıntıda vurguladığım gibi katılıyorum.
Bu demek değildirki böyle bir “etnik arındırma” olasılığı masa üzerine gelemez..Türkiye üzerine olası senaryolar yazısında “”””eğer “iç savaş” döneminde “Laiklik” senaryosu çalismazsa, provokasyonlarla ve kendi ajanlarının gerçekleştirdikleri katiamlarla, “Kürt Katliam”ı senaryosu sahneye konulacak ve “Ermeni katliamı” na engel olamiyan !! “medeni batı”
nin “bu sefer sessiz kalamıyacagı” kılıfı ile “müdahele“gerçekleştirilecek..teorisi…”””
diyerek bu olasılığı vurgulamıştım.. Ancak göz önünde bulundurulması gereken en önemli faktör gerek özelde / ülke ve bölgede, gerekse genelde dünyada o döneme özgül koşullar ve gelişmelerdir. Geçmiş tarihe bakarak günümüze özgül koşullara (ki buda değişkendir) göre değerlendirme yapmamız gerekir.
Eğer Türkiyenin savaşsız Lübnanlaştrılamıyacağı özgül şartları doğar ve bu tesbit edilirse halen içerde ve dışarda beslenmekte ve eğitilmekte olan dini fanatiklerin harekete geçirilmesiyle lailklik/şeriat/Kürt sorunu üçgeni içinde Türkiye ye “”””demokrasi ve insanlık “ adına müdahele etme ortamı ve kılıfı hazırlanıp, emperyalistlere “mudahele” etme yeşil ışığını yakılabilir…
Bunu belirleyecek olan yukarda belirttiğim gibi Türkiyenin (halkın ve devrimci demokrat önderliklerin) gerek AB ye ve gerekse Orta Doğu daki oyunlara karşı tavrının ne olacağıdır. yani provokasyonlara ve manipulasyonlara gelip gelmeyeceğidir.
Garbis yoldaşın daha da netleştirmesi ve net tavrın ne olması gerektiği konusunda daha da detaya inmesi ni umit ettiğim konu , onun “” ezilen ulusların ve onların siyasal temsilcisi konumundaki örgütlerin, silahlı savaşım da içinde olmak üzere bütün meşru yol ve yöntemlere başvurma hakkı asla yadsınamaz.””” sözlerinin, devamında “””
Öte yandan, tutarlı demokratizm ve enternasyonalizm bizi, savaşımını belli ölçülerde ABD emperyalizmi ve İsrail Siyonizmiyle koordine eden PKK’yı (ve bu güçlerin İran’ı istikrarsızlaştırma ve işgal etme çalışmalarına ( “Biz ABD’nin yardımıyla, İran’ın her tarafına yayılacak bir ayaklanmada Kürt halkına önderlik edeceğiz… diyerek) aktif olarak katıldığı bilinen PJAK’ı) en sert bir biçimde eleştirmekle yükümlü kılar. “”””sözlerinde odaklanıyor.
Bu konuda verilen örneklerden Öcalan’ın “Yapabileceğim, gücüm oranında özellikle PKK’den kaynaklanan amacı çoktan aşan ve çok büyük dış güce, kişiye çıkar aracı haline gelen bu gidişe dur demektir... Devlet seviyesinde dış güçlerin bunu kullanmaları daha tehlikeli ve iş hızla o kulvara doğru da yuvarlanıyor... “İşbirlikçi Kürt oluşumu ne kadar Türkiye’nin denetiminde de olsa bu haliyle er veya geç Türkiye’nin aleyhinde en önemli rolü oynayacaktır. Çünkü kullanılmaya çok müsaittir” sözleri üzerinde durmak ve “Emperyalizm, Hakim Sınıflar ve PKK”
üçgeni, bağlantısını deşifre etmek, Devrimci ve Demokratlar için, özelde Kürt Emekcisi genelde Orta Doğu ülkeleri emekcilerinin çıkarları açısından çok önemli bir sorumluluk taşıyor.
Bu anlamda, Garbis in “Kürt halkının halihazırdaki önderleri, bu halkın ulusal kurtuluş savaşımını, ABD-İsrail-Britanya neo-faşist ekseninin savaş arabasına eklemlemek ve başka halkların kanının dökülmesine ortaklık etmek suretiyle ilerletebileceğini düşünüyor olabilirler. Ancak bu
yolla kısa erimde edinilebilecek kazanımlar, orta ve uzun erimde Kürt halkına çok ağır bedeller getirecek, onu Ortadoğu işçi sınıfı ve halklarından tümüyle yalıtacaktır.””” sözlerine tamamen katılmama rağmen, kullanılan “Kürt halkının halihazırdaki önderleri” kavramına katılamıyorum.Gerek yukarda kendi açıklamalarından ve Apo nun açıklamasından , ve gerekse tarihi olarak yaşayarak edindiğimiz tecrübelerden ortaya çıkan gerçek PKK nın “Kürt halkının önderi “ olmadığı dır. Bunu savunmak ikinci enternasyonelcilerin yaptığı gibi Ulusların kendi kaderini tayin hakkını devrimci içeriğinden boşaltıp , burjuva içeriğe büründürmesiyle özdeşleştişrmek olur. Hem milliyetci hemde işbirlikci bir karaktere sahip olan bir önderlik desteklenemez, tam tersine acımasızca deşifre edilmesi gerekir.
Buna bağlantılı olarak, Garbis in “”””Bu zor koşullarda tüm devrimci ve demokratik güçler; Türk gericiliğinin gerek Türkiye Kürdistanı ve gerekse Irak Kürdistanı Kürt halkına karşı kaldırdığı eli tutmak, onun -Irak, Afganistan, Lübnan’da olduğu gibi- ABD-İsrail-Britanya blokunun bölge halklarına
karşı saldırısına verdiği desteği geri çekmesi için uğraş vermek, emperyalist savaşın İran ve Suriye’yi hedef alacak biçimde genişletilmesine karşı çıkmak, bölge işçi sınıfı ve halklarının ulus, din, milliyet, aşiret vb. temelinde bölünmesi yolundaki gerici çabalara karşı durmak, onların emperyalist-Siyonist saldırganlara ve yerli gerici kliklere karşı ortak kavgası için çaba harcamak, anti-demokratik, gerici ve faşist önlemlere karşı savaşım vermek ve bu amaçla geniş bir barış ve demokrasi cephesi oluşturmakla yükümlüdürler. Günün ivedi merkezi görevi budur. “”” diyerek sıraladığı görevlere
“” emperyalizmin ve ondan bağımsız olmayan hakim gerici (ilerici olacağı düşünülemez) sınıfların elinde bir alet olan, üçgenin bir köşesinde yer alan PKK önderliğinin işbirlikci liği, emperyalistlerin orta doğu planlarındaki ajan provokatörlüğü ve emekci halkların düşmanlığının kitlelere açıklanması ve onların tabandan ve emekci kitlelerden tamamen soyutlanmasının da günün ivedi merkezi görevleri içine ilave etmek gerekir.
Emperyalizme karşı mücadele onların uzantılarına, gericilere, ırkcılara ve işbirlikci ajan provokatörlere karşı mücadeleden soyutlanamaz ve soyutlanarak da başarıya ulaşamaz.
Erdoğan Ahmet
30 Ekim 2007
30 Ekim 2007
wimrb. yazınızı okudum cok büyük emek verilmiş bir makale.ama cok karmaşık bir neden-sonuç zinciri var. gerçekten de böylemi acaba gerçeğin kendisi.
YanıtlaSildağın derin vadisinde birkaç göbekli yönetici,ankara desen aynı,bunların bu kadar çaprazlama satranç oynadıklarını pek sanmıyorum.aslında hepsi kendi çöplüğünde oynuyor, ama işte dışa böyle çok kapsamlı teoriler çıkıyor sonuç olarak.bence sorun çok basit, ortada temel bir kürt sorunu var,ortanca bir yol ile çözüldükten sonra bunların hepsinin sonu gelir.
ama birileri boku ile oynamayı çok sevdiğinden yanaşmıyorlar.olan halkın gariban cocuklarına olyor.
akkadinKeşke gerçekler ve olaylar sizin dediğiniz gibi çok basit ve kolay olsaydı. Ve sorun sadece Kürt halkının demokratik taleplerinin bu düzende çözümüyle!! bitecek basit bir sorun olsaydı...ama değil..
YanıtlaSil11 Eylül olayları, Afganistanın işgali, Irak ın işgali, Afrikada kabilelerin Hristiyan , müslüman, ali veli john vb ayrılıp birbirlerini katletmeleri bu kadar basit olaylar olsaydı.....
gerçek ..basit değil, karmaşık da değil.. Provokasyonlarla ve düşünce ve tavır oluşturma böylece ,Böl-parçala -aralarında nefret yarat - birbirine düşür yönet plitika ve pratiklerinin birer örnekleri..
Yukardak bahsedilen de zaten Kürt Halkının demokratik hakları konusu değil, bunun ve buna önderlik yaptığını iddia edenlerin , onların (bilerek bilmeyerek) hizmet ettiği emperyalistler ve işbirlikcilerinini kendi çıkarları doğrultusunda değişik ve uzun vadeli amaçlarda kullanılması..
Bu anlamda sorun a çözüm getir (emez) lerö çünki bunu yapmaları ellerinde kullanabilecekleri en önemli kozu kaybetmeleri demektir...
Bu AB-D nin bir taraftan İslam i fanatizm ve terörden bahsedip, diğer taraftan hala onları desteklemesi ve eğitmesi pratiğinde açıkca görülür..