Emperyalizm, Hakim Sınıflar ve PKK
BÜYÜK OYUNDA KÜÇÜK MAŞA: PKK VE EMPERYALİST UŞAKLIĞI başlıklı yazıma az da olsa, kaçınılmaz olarak, yazının içeriğine eleştiri getirmekten, yazıya karşı düşünce ve yorum üretmekten aciz darkafalılardan bir iki satırı aşmayan küfürler ve tehditler gelmekte.
Teorilerin içeriğini boşaltarak DİNDAR bir şekilde sloganlaştıran, anlamını ve özgül dönemleri tahlil etmeden her derde deva bir reçete gibi her dönem ve sorunda kullanmaya çalışanlara Leninin eleştirisiyle başlayıp konuyu biraz daha açalım.
“”..anlamını kavramaksızın, üzerinde düşünmeksizin bir sloganı papağan gibi yineleyen kişiler için, anlamını tahlil etmeksizin ezberleyen kişiler için her slogan "haince"dir ve her zaman öyle olacaktır””” (burda hain lik derken işçi sınıfına ve onun mücadelesine hainlikten bahsediliyor..bizi de konuyla ilgili ilgilendiren sanırım bu olması gerekir )
Bırakın Ulusların kendi kaderini tayin Etme Hakkı teorisinin içeriğini anlamayı, “emperyalizm”, “devlet”, “hükümet” kavramlarını bile anlamak ve kavramaktan yoksun olan bu dar kafalılar PKK nın ULUSAL Bağımsızlık için “Devlet” e karşı mücadele verdiklerini savunuyorlar… ve Bunu da savunurken dar kafalıların önde gelenlerinden Demir Küçükaydın bey “eğer Türkiye ABD den silah alıyorsa PKK nın da çelişkilerden (emperyalizm ve Türk hakim sınıfları arasındaki ..abç) yararlanarak ABD den silah alması doğaldır”” diyebiliyor.
Bunu iddia etmek Türkiyede emperyalizmden bağımsız bir hakim sınıf olduğunu, ve bu hakim sınıfın emperyalizmle çelişkisi olduğunu iddia etmekle eşdeğerdir.
Keskin bir şekilde “Ulusalcılığa” karşı olduğunu iddia eden bu darkafalılar, aslında bu sözleriyle Burjuva Ulusalcılığı yaygaralığı ve aldatmacasını yapan larla aynı kefe içine girdiklerinin farkında bile değiller, ya da emperyalistlerden öğrendikleri hipokratlık pratiğini uyguluyorlar. Aslında emperyalist “tek dünya hükümeti” teorisiyle emperyalist ulusalcılığı savunan troçkistlerle, emperyalist uzantısı hakim sınıfların burjuva ulusalcılığı nı savunan “sol!!” cular arasında pek fark yok bu anlamda.
Günümüzde Burjuva Demokratik Devrimlerini çok önceden tamamlamış, (her nekadarda gelinen yerde hız la gücünü kaybetmesine rağmen) güçlü bir milli burjuvazisi olan Fransa Almanya vb gibi ülkelerle, yarı sömürge ülkeri aynı kefeye koyan, ve bu tahlil!!! le Emperyalizmden bağımsız bir Türkiye hâkim sınıfları olduğunu iddia edenlerin, emperyalizmle Türkiye hakim sınıfları arasında çelişkiler olduğunu savunması kaçınılmazdır.
Emperyalizmle onların uzantısı olan, onlara göbekten bağlı olan Türkiye hakim sınıfların çıkarları, gerek Türkiye özelinde, gerekse Orta doğu genelinde çakışan değil özdeşleşen çıkarlardır.
Bu konu Marksistler için tartışma bile gerektirmeyecek kadar açık ve netdir. Sömürge ve yarı sömürgelerde Emperyalizmden bağımsız bir hakim sınıf düşünülemez. (Dini sermaye (safsatası) da emperyalizmden bağımsız olamaz)
Bu anlamda PKK nın ABD emperyalizminden silah alması Türkiye hakim sınıflarıyla çelişkili bir olay olamaz.
Gelelim buna bağımlı olan, her ne kadar da teoride ayrılsa da pratikte “aynılaştırılan” Devlet ve Hükümet özdeşliği””…
Devlet ve hükümet aynı şeyler değildir. Türkiye de “Hükümet” e karşı savaş!! vermek her ne kadarda “Devlet”!! e karşı savaş vermek görünümü yaratsada (ki zaten hakim sınıflar tarafından da arzulanan bu) özünde bir aldatmacadır.
Devlet (pratiğinde değil) pratikte soyut bir kavramdır, hakim sınıflarda somutlaşır. Hükümet onun en önemli kurumlarından biridir. Devlet le hükümet i özdeşleştirmek darkafalılığı aşamaz. Hakim sınıflara yönelmeyen, onlar için bir tehlike teşkil etmeyen savaş!!! ların , onların bir kurumu olan hükümete ya da diğer kurumlarına yöneltilmesi her nekadarda Devlete yönelik görünümünü verse de , pratik sonuçta, hakim sınıfların elinde savaşı!!, kitleleri, kamu oyunu oluşturmayı ve yönlendirmeyi kolaylaştıran bir aldatmaca olmayı geçemez.
Kısacası PKK emperyalizmin elinde bir maşa olmanın yanında, pratik gerçekte emperyalizmin uzantıları olan Türkiye hakim sınıflarınında bir maşası olma durumundadır. Yani PKK nın varlığı, ve pratikleri Türkiye hakim sınıfları ile çelişen değil, onların çıkarları doğrultusunda yönlendirilebilen bir hareketdir. Bu yönlendirmenin dolaylı ya da dolaysız olması, ABD, AB ya da İsrail tarafından yönlendirilmiş olması bu pratik gerçeği değiştiremez. (APO nun yakalanmasından bu yana asacağız keseceğiz diyen partilerin başa geçtikten sonra gıklarının bile çıkmaması da asıl yöneticilerin (devlet) onların olmadığının , avaraj bir vatandaş için bir başka kanıtıdır)
Bunun tersini iddia etmek Türkiye'yi Emperyalist bir ülke olarak görmekle, bu neden le de Türkiye hakim sınıflarının diğer emperyalist güçlerden bağımsız ve onlarla arasında çelikler olduğunu savunmakla eşdeğerdir. Bunu savunanlarda ancak “Marksizmi eleştirdiğini zanneden “Demirden paslanmış kafalar ve onların takipçileri olabilir.
Bunu da Sayın Demir Küçükaydın “””…her ulusal baskıya karşı hareket, nereden silah alırsa alsın haklıdır bugün. Çünkü ezenlerin karakterleri aynıdır. Bir sınıfsal fark yoktur aralarında. " diyerek Türkiye nin bir emperyalist ülke olduğunu, Türkiye işçi sınıfının da sömürüden pay alan , bu nedenle hakim sınıflarla çelişkilerinin uzlaşmaz olmadığını, “devrim” diye bir sorunu olmadığını, ezenlerin bir parçası olduğunu vurgulamaya çalışıyor…bilerek mi aceba?? hiç sanmıyorum, emperyalizmin bağrında euro-komünistlerin yazılarını okuyup tercümeyle “düşünce” sahibi olduğunu göstermeye çalışanların, “düşünce” üretemeyecek yeteneksizliklerinin ve ırkcılıklarının bir sonucudur bu. Ki aynı kafalar Emperyalist ülkelerin işçi sınıfı için böyle bir şey deyince ayağa kalkıyorlar..
Emperyalizm, Türkiyedeki hakim sınıflar ve PKK üçgeni günümüzün bir gerçeğidir.
O zaman bu birbirleriyle çelişkileri olmayan “” üçgenin”” fonksiyonları ve hedeflenen ne?
Bu konuya gene PKK'lı Demir ve tayfasından alıntıyla başlayalım;
Gene Lenin in sözleriyle “” Marx, küçük-burjuva demokratlardan farklı olarak, istisnasız bütün demokratik istemleri mutlak bir şey değil, burjuvazinin güdümündeki halk yığınlarının feodalizme karşı savaşımının tarihsel bir ifadesi saymıştır. Bu istemlerin içinde bir teki bile yoktur ki, belirli koşullar altında burjuvazinin elinde işçileri aldatmak için bir araç görevi yerine getirmesin, getiremesin ve fiilen getirmiş olmasın. Siyasal demokrasinin istemlerinden bir tekini bu bakımdan ayırt etmek, özellikle de ulusların kaderlerini tayin etme hakkını ele alıp, geri kalan demokratik istemlerin karşısına dikmek, teoride temel bir yanlıştır. Pratikte proletarya, ancak, cumhuriyet istemi dahil, tüm demokratik istemler uğruna savaşımını, burjuvaziyi devirmeyi amaçlayan devrimci savaşıma bağımlı kılarsa, kendi bağımsızlığını koruyabilir””
Bu teoriler ışığında günümüze özgül emperyalizmin taktiklerine bakalım…
Emperyalizmin en ilkel ve başarılı pratiği , böl-parçala- yönet “taktiği ile güçler dengesini kendi yönünde geliştirmesidir. “ Planlanan hedefde bölünmeyi bölünebilecek en küçük birimlere kadar indirgemek, birimlerin kontrol ve yönetimini kolaylaştıracak en önemli adımdır”” Bu kapitalist sistemin ve emperyalizmin hemen her alanda seçtiği ve uyguladığı temel görüşdür. Darkafalıların emperyalizme karşı güçlerin “köylere kadar bin parçaya” bölünmesini savunması onların kimlerin hizmetinde olduğunun bir göstergesidir.
Bu anlayış temelinde, ve emperyalizmin sadece ekonomik değil, siyasi ve idelojik yapı olarak olgunlaşmasıyla birlikte geliştirilen, ülkelerin “Lübnanlaştırılması” teorisi , emperyalizmin kapitalist olmayan ülkeler için günümüze özgül pratikte uyguladıkları taktiğidir. Amaç, hedeflenen ülke ya da bölgede var olan, ya da suni olarak yaratılan FARKLILIKLARIN provokasyonlarla ve medyanın kullanımıyla vb .. uzlaşmaz çelişkiler haline dönüştürülmesi, ve bu uzlaşmazlığın kalıcı lığının sağlanmasıyla ülke ya da bölgedeki emekci güçlerin birleşme olasılığını ortadan kaldırmaktır. Çünki tarihinde isbatladığı gibi ,emperyalizme karşı tek ve gerçek güç emekcilerin birliği ve iktidarları nın oluşmasıyla sağlanabilir.
Orta doğuda uygulanmaya sokulan bu “Lübnanlaştırma” projesi , IRAK da ülkenin emekcilerinin üç ayrı federasyona bölündüğü ve her federasyonun kukla hükümetleri sayesinde gerektiğinde provokasyonlarla halklar arasındaki nefret ve düşmanlığın kalıcılığının sağlanması da garantilenmiş olacaktır. Emperyalistler sıkıştıkları, ya da işlerine geldiğinde bu federasyonlardan birini işgal etmeleri konusunda hiç bir zorlukla karşılaşmıyacaklardır., en basitinden karşılarında kendilerinden bağımsız merkezi bir hükümet olmayacağı gibi, böyle bir hükümetin oluşmasını engellemeyi garanti altına almış olacaklardır.
Burda PKK nın işlevi Türkiyede emperyalistlerin ve hakim sınıfların “hükümet ve diğer kurumları kullanarak , kendi çıkarları ve planları doğrultusunda “kamuoyu yaratma” ve planlarını “demokratik!!! bir şekilde “halkın arzuları!!! yönünde hayata geçirmede “neden” ler yaratan bir piyonluktan, ajan provokatör olmaktan ileri gitmeyecektir. Şüphesizki buna ilave olarak , gene emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda Türkiyede halklar arasında nefret ve milliyetciliğin doruğuna ulaşmasındada en büyük alet olmuştur ve olacaktır..
Bu şekilde Türkiyedeki emekci güçleri sadece bölmekle kalmayıp kalıcı bir nefret ve düşmanlıkla uzun süre birleşmesini de engellemeyi sağlamış olacaklardır. Aynı süreç içinde, gündem, sürekli bu provokasyonlarla meşgul edilirken, ikili anlaşmalar, faşist yasalar vb gündeme bile gelmeden, gözlerden uzak bir şekilde tamamlanacaktırda.
Yani PKK nın Türkiye hakim sınıfları açısından birincil fonksiyonu sadece güçler dengesini değiştirecek provokatörlükle kalmıyor, hakim sınıfların “, kitlelerin dikkatlerini başka yöne çekme ve bu arada “hükümet” e istediklerini hiçbir halk muhalefeti olmadan yaptırabilme fırsatı tanımada “” dikkat dağıtıcı”” araçı fonksiyonunuda yerine getiriyor.
PKK nın ikincil fonksiyonu (bu sadece neo-konların yazı ve tartışmalarından algılaladığım ve güncel olaylarla ilişkilendirdiğim bir yorum) ise, Irak'ta geçici “suni” bir birlik yaratılarak Koalisyonun!! Işgalini ikincil duruma getirme, işkencelerin, suikastların, katliamların gündemden düşürülmesi ve Koalisyon güçlerinin zayiatlarının ortadan kalkması ve yeniden toparlanmasına ve Federasyon kurulmasına zemin hazırlamak...
Bu nasıl gerçekleşebilir???
Bir ülkenin “birliğinin! “sağlanması, yaratılacak yeni bir düşmanın varlığının ve (her nekadarda işgal altında olsada) yeni bir işgal tehlikesinin olasılığının kitlelere yutturulması ile gerçekleşebilir.
Emperyalistler Türkiye'nin Irak'a girmesine her ne kadar da medya da karşı çıkıyorsa da, onların beyin takımı neo kon ideologlar üstü kapalı da olsa böyle bir hareketin Irak ta geçici de olsa milli!! duyguların artacağını, suni bir birlik oluşabileceğini, bunun da Koalisyon ve ırak hükümeti açısından, plan ve projeleri tamamlamak için fırsat ve zaman tanıyabileceği yorumunu yapıyorlar.
(evdeki hesapları çarşıya pek uymadığı günümüzde bu sorun Türkiyenin Irak ın ne kadar içine gireceğine bağımlı olacağı bir yanda, çoğunluğun işbirlikçi olarak gördüğü kuzey kısmın işgalinin Irak ta nasıl bir “suni birlik yaratabileceği de tartışılabilr.) Ancak insana değer vermeyen emperyalistlerin , çıkarları doğrultusunda her türlü alternatifleri değerlendireceklerini ve hayata geçireceklerini tarih yüzlerce defa göstermiştir..
Seçimlerin hemen ertesinde bu provokasyonların hızını arttırması, aynı dönem içinde aşağıdaki ve benzer yazıların da yeniden ve yeniden yayınlanması, hem PKK nın Emperyalizm anlayışı hakkında , hem de fonksiyonu hakkında bilgi vermesi gerekir.
Kimi yerde alıntıların nerden olduğu vurgulanmamasına rağmen “kurdistan Observer” dan olduğu başka yazılarda vurgulanıyor...
Doğruya PKK lı Sayın Demir Küçükaydın ın sözleriyle;
Emperyalistler ve hakim sınıflar adına “Sağolun sayenizde bu “Sosyalist” etkiye de (geçici, belkide uzun süreli de olsa ) son verildi ..
Gelinen yerde PKK nın zaten “SOL” olan her teoriyi terketmiş olmasını bir yana bırakalım, pratikte ( hadi bilinçli ya da bilinçsizce diyelim) Emperyalizme ve Türkiye hakim sınıflarına hizmet etdiği, Türkiyedeki Kürt emekcisi ve köylüsü BAŞTA , emekci ve köylü halka ihanet etdiği , Türkiyedeki Devrimci mücadeleye vurulan darbenin en büyük sorumlularından biri olduğu somut tahlilini yapamayan SOL , bırak bir ülkede halk Demokrasisini kurmayı, bir mahallede halkı kucaklayan ve peşinde sürükleyen demokratik bir dernek bile kuramaz.
Erdoğan Ahmet
Ekim 24, 2007
Teorilerin içeriğini boşaltarak DİNDAR bir şekilde sloganlaştıran, anlamını ve özgül dönemleri tahlil etmeden her derde deva bir reçete gibi her dönem ve sorunda kullanmaya çalışanlara Leninin eleştirisiyle başlayıp konuyu biraz daha açalım.
“”..anlamını kavramaksızın, üzerinde düşünmeksizin bir sloganı papağan gibi yineleyen kişiler için, anlamını tahlil etmeksizin ezberleyen kişiler için her slogan "haince"dir ve her zaman öyle olacaktır””” (burda hain lik derken işçi sınıfına ve onun mücadelesine hainlikten bahsediliyor..bizi de konuyla ilgili ilgilendiren sanırım bu olması gerekir )
Bırakın Ulusların kendi kaderini tayin Etme Hakkı teorisinin içeriğini anlamayı, “emperyalizm”, “devlet”, “hükümet” kavramlarını bile anlamak ve kavramaktan yoksun olan bu dar kafalılar PKK nın ULUSAL Bağımsızlık için “Devlet” e karşı mücadele verdiklerini savunuyorlar… ve Bunu da savunurken dar kafalıların önde gelenlerinden Demir Küçükaydın bey “eğer Türkiye ABD den silah alıyorsa PKK nın da çelişkilerden (emperyalizm ve Türk hakim sınıfları arasındaki ..abç) yararlanarak ABD den silah alması doğaldır”” diyebiliyor.
Bunu iddia etmek Türkiyede emperyalizmden bağımsız bir hakim sınıf olduğunu, ve bu hakim sınıfın emperyalizmle çelişkisi olduğunu iddia etmekle eşdeğerdir.
Keskin bir şekilde “Ulusalcılığa” karşı olduğunu iddia eden bu darkafalılar, aslında bu sözleriyle Burjuva Ulusalcılığı yaygaralığı ve aldatmacasını yapan larla aynı kefe içine girdiklerinin farkında bile değiller, ya da emperyalistlerden öğrendikleri hipokratlık pratiğini uyguluyorlar. Aslında emperyalist “tek dünya hükümeti” teorisiyle emperyalist ulusalcılığı savunan troçkistlerle, emperyalist uzantısı hakim sınıfların burjuva ulusalcılığı nı savunan “sol!!” cular arasında pek fark yok bu anlamda.
Günümüzde Burjuva Demokratik Devrimlerini çok önceden tamamlamış, (her nekadarda gelinen yerde hız la gücünü kaybetmesine rağmen) güçlü bir milli burjuvazisi olan Fransa Almanya vb gibi ülkelerle, yarı sömürge ülkeri aynı kefeye koyan, ve bu tahlil!!! le Emperyalizmden bağımsız bir Türkiye hâkim sınıfları olduğunu iddia edenlerin, emperyalizmle Türkiye hakim sınıfları arasında çelişkiler olduğunu savunması kaçınılmazdır.
Emperyalizmle onların uzantısı olan, onlara göbekten bağlı olan Türkiye hakim sınıfların çıkarları, gerek Türkiye özelinde, gerekse Orta doğu genelinde çakışan değil özdeşleşen çıkarlardır.
Bu konu Marksistler için tartışma bile gerektirmeyecek kadar açık ve netdir. Sömürge ve yarı sömürgelerde Emperyalizmden bağımsız bir hakim sınıf düşünülemez. (Dini sermaye (safsatası) da emperyalizmden bağımsız olamaz)
Bu anlamda PKK nın ABD emperyalizminden silah alması Türkiye hakim sınıflarıyla çelişkili bir olay olamaz.
Gelelim buna bağımlı olan, her ne kadar da teoride ayrılsa da pratikte “aynılaştırılan” Devlet ve Hükümet özdeşliği””…
Devlet ve hükümet aynı şeyler değildir. Türkiye de “Hükümet” e karşı savaş!! vermek her ne kadarda “Devlet”!! e karşı savaş vermek görünümü yaratsada (ki zaten hakim sınıflar tarafından da arzulanan bu) özünde bir aldatmacadır.
Devlet (pratiğinde değil) pratikte soyut bir kavramdır, hakim sınıflarda somutlaşır. Hükümet onun en önemli kurumlarından biridir. Devlet le hükümet i özdeşleştirmek darkafalılığı aşamaz. Hakim sınıflara yönelmeyen, onlar için bir tehlike teşkil etmeyen savaş!!! ların , onların bir kurumu olan hükümete ya da diğer kurumlarına yöneltilmesi her nekadarda Devlete yönelik görünümünü verse de , pratik sonuçta, hakim sınıfların elinde savaşı!!, kitleleri, kamu oyunu oluşturmayı ve yönlendirmeyi kolaylaştıran bir aldatmaca olmayı geçemez.
Kısacası PKK emperyalizmin elinde bir maşa olmanın yanında, pratik gerçekte emperyalizmin uzantıları olan Türkiye hakim sınıflarınında bir maşası olma durumundadır. Yani PKK nın varlığı, ve pratikleri Türkiye hakim sınıfları ile çelişen değil, onların çıkarları doğrultusunda yönlendirilebilen bir hareketdir. Bu yönlendirmenin dolaylı ya da dolaysız olması, ABD, AB ya da İsrail tarafından yönlendirilmiş olması bu pratik gerçeği değiştiremez. (APO nun yakalanmasından bu yana asacağız keseceğiz diyen partilerin başa geçtikten sonra gıklarının bile çıkmaması da asıl yöneticilerin (devlet) onların olmadığının , avaraj bir vatandaş için bir başka kanıtıdır)
Bunun tersini iddia etmek Türkiye'yi Emperyalist bir ülke olarak görmekle, bu neden le de Türkiye hakim sınıflarının diğer emperyalist güçlerden bağımsız ve onlarla arasında çelikler olduğunu savunmakla eşdeğerdir. Bunu savunanlarda ancak “Marksizmi eleştirdiğini zanneden “Demirden paslanmış kafalar ve onların takipçileri olabilir.
Bunu da Sayın Demir Küçükaydın “””…her ulusal baskıya karşı hareket, nereden silah alırsa alsın haklıdır bugün. Çünkü ezenlerin karakterleri aynıdır. Bir sınıfsal fark yoktur aralarında. " diyerek Türkiye nin bir emperyalist ülke olduğunu, Türkiye işçi sınıfının da sömürüden pay alan , bu nedenle hakim sınıflarla çelişkilerinin uzlaşmaz olmadığını, “devrim” diye bir sorunu olmadığını, ezenlerin bir parçası olduğunu vurgulamaya çalışıyor…bilerek mi aceba?? hiç sanmıyorum, emperyalizmin bağrında euro-komünistlerin yazılarını okuyup tercümeyle “düşünce” sahibi olduğunu göstermeye çalışanların, “düşünce” üretemeyecek yeteneksizliklerinin ve ırkcılıklarının bir sonucudur bu. Ki aynı kafalar Emperyalist ülkelerin işçi sınıfı için böyle bir şey deyince ayağa kalkıyorlar..
Emperyalizm, Türkiyedeki hakim sınıflar ve PKK üçgeni günümüzün bir gerçeğidir.
O zaman bu birbirleriyle çelişkileri olmayan “” üçgenin”” fonksiyonları ve hedeflenen ne?
Bu konuya gene PKK'lı Demir ve tayfasından alıntıyla başlayalım;
“””” Bizim için ise "Türkiye’nin bölünmesi" veya bölünmemesi diye bir sorun yok….“””……………….biz böyle bir bölünmenin koşullarını yaratmaya çalışıyoruz bir bakıma.”””Aslında son paragraf birçok şey anlatıyor olmasına rağmen biz konuyu işçi sınıfı ve onun demokrasisinin gerçekleşmesi açısından yaklaşalım.. Marksistler diyor Lenin kapitalizmin gelişmesinin devletlerin olanaklar ölçüsünde büyük ve olanaklar ölçüsünde merkezileşmiş olmasını gerektirdiği gibi basit bir nedenden ötürü federasyona, merkeziyetsizliğe karşıdırlar. Bütün öteki koşullar eşit olmak kaydıyla, bilinçli proletarya, her zaman, daha büyük bir devletten yana olacaktır.””
Gene Lenin in sözleriyle “” Marx, küçük-burjuva demokratlardan farklı olarak, istisnasız bütün demokratik istemleri mutlak bir şey değil, burjuvazinin güdümündeki halk yığınlarının feodalizme karşı savaşımının tarihsel bir ifadesi saymıştır. Bu istemlerin içinde bir teki bile yoktur ki, belirli koşullar altında burjuvazinin elinde işçileri aldatmak için bir araç görevi yerine getirmesin, getiremesin ve fiilen getirmiş olmasın. Siyasal demokrasinin istemlerinden bir tekini bu bakımdan ayırt etmek, özellikle de ulusların kaderlerini tayin etme hakkını ele alıp, geri kalan demokratik istemlerin karşısına dikmek, teoride temel bir yanlıştır. Pratikte proletarya, ancak, cumhuriyet istemi dahil, tüm demokratik istemler uğruna savaşımını, burjuvaziyi devirmeyi amaçlayan devrimci savaşıma bağımlı kılarsa, kendi bağımsızlığını koruyabilir””
Bu teoriler ışığında günümüze özgül emperyalizmin taktiklerine bakalım…
Emperyalizmin en ilkel ve başarılı pratiği , böl-parçala- yönet “taktiği ile güçler dengesini kendi yönünde geliştirmesidir. “ Planlanan hedefde bölünmeyi bölünebilecek en küçük birimlere kadar indirgemek, birimlerin kontrol ve yönetimini kolaylaştıracak en önemli adımdır”” Bu kapitalist sistemin ve emperyalizmin hemen her alanda seçtiği ve uyguladığı temel görüşdür. Darkafalıların emperyalizme karşı güçlerin “köylere kadar bin parçaya” bölünmesini savunması onların kimlerin hizmetinde olduğunun bir göstergesidir.
Bu anlayış temelinde, ve emperyalizmin sadece ekonomik değil, siyasi ve idelojik yapı olarak olgunlaşmasıyla birlikte geliştirilen, ülkelerin “Lübnanlaştırılması” teorisi , emperyalizmin kapitalist olmayan ülkeler için günümüze özgül pratikte uyguladıkları taktiğidir. Amaç, hedeflenen ülke ya da bölgede var olan, ya da suni olarak yaratılan FARKLILIKLARIN provokasyonlarla ve medyanın kullanımıyla vb .. uzlaşmaz çelişkiler haline dönüştürülmesi, ve bu uzlaşmazlığın kalıcı lığının sağlanmasıyla ülke ya da bölgedeki emekci güçlerin birleşme olasılığını ortadan kaldırmaktır. Çünki tarihinde isbatladığı gibi ,emperyalizme karşı tek ve gerçek güç emekcilerin birliği ve iktidarları nın oluşmasıyla sağlanabilir.
Orta doğuda uygulanmaya sokulan bu “Lübnanlaştırma” projesi , IRAK da ülkenin emekcilerinin üç ayrı federasyona bölündüğü ve her federasyonun kukla hükümetleri sayesinde gerektiğinde provokasyonlarla halklar arasındaki nefret ve düşmanlığın kalıcılığının sağlanması da garantilenmiş olacaktır. Emperyalistler sıkıştıkları, ya da işlerine geldiğinde bu federasyonlardan birini işgal etmeleri konusunda hiç bir zorlukla karşılaşmıyacaklardır., en basitinden karşılarında kendilerinden bağımsız merkezi bir hükümet olmayacağı gibi, böyle bir hükümetin oluşmasını engellemeyi garanti altına almış olacaklardır.
Burda PKK nın işlevi Türkiyede emperyalistlerin ve hakim sınıfların “hükümet ve diğer kurumları kullanarak , kendi çıkarları ve planları doğrultusunda “kamuoyu yaratma” ve planlarını “demokratik!!! bir şekilde “halkın arzuları!!! yönünde hayata geçirmede “neden” ler yaratan bir piyonluktan, ajan provokatör olmaktan ileri gitmeyecektir. Şüphesizki buna ilave olarak , gene emperyalistlerin çıkarları doğrultusunda Türkiyede halklar arasında nefret ve milliyetciliğin doruğuna ulaşmasındada en büyük alet olmuştur ve olacaktır..
Bu şekilde Türkiyedeki emekci güçleri sadece bölmekle kalmayıp kalıcı bir nefret ve düşmanlıkla uzun süre birleşmesini de engellemeyi sağlamış olacaklardır. Aynı süreç içinde, gündem, sürekli bu provokasyonlarla meşgul edilirken, ikili anlaşmalar, faşist yasalar vb gündeme bile gelmeden, gözlerden uzak bir şekilde tamamlanacaktırda.
Yani PKK nın Türkiye hakim sınıfları açısından birincil fonksiyonu sadece güçler dengesini değiştirecek provokatörlükle kalmıyor, hakim sınıfların “, kitlelerin dikkatlerini başka yöne çekme ve bu arada “hükümet” e istediklerini hiçbir halk muhalefeti olmadan yaptırabilme fırsatı tanımada “” dikkat dağıtıcı”” araçı fonksiyonunuda yerine getiriyor.
PKK nın ikincil fonksiyonu (bu sadece neo-konların yazı ve tartışmalarından algılaladığım ve güncel olaylarla ilişkilendirdiğim bir yorum) ise, Irak'ta geçici “suni” bir birlik yaratılarak Koalisyonun!! Işgalini ikincil duruma getirme, işkencelerin, suikastların, katliamların gündemden düşürülmesi ve Koalisyon güçlerinin zayiatlarının ortadan kalkması ve yeniden toparlanmasına ve Federasyon kurulmasına zemin hazırlamak...
Bu nasıl gerçekleşebilir???
Bir ülkenin “birliğinin! “sağlanması, yaratılacak yeni bir düşmanın varlığının ve (her nekadarda işgal altında olsada) yeni bir işgal tehlikesinin olasılığının kitlelere yutturulması ile gerçekleşebilir.
Emperyalistler Türkiye'nin Irak'a girmesine her ne kadar da medya da karşı çıkıyorsa da, onların beyin takımı neo kon ideologlar üstü kapalı da olsa böyle bir hareketin Irak ta geçici de olsa milli!! duyguların artacağını, suni bir birlik oluşabileceğini, bunun da Koalisyon ve ırak hükümeti açısından, plan ve projeleri tamamlamak için fırsat ve zaman tanıyabileceği yorumunu yapıyorlar.
(evdeki hesapları çarşıya pek uymadığı günümüzde bu sorun Türkiyenin Irak ın ne kadar içine gireceğine bağımlı olacağı bir yanda, çoğunluğun işbirlikçi olarak gördüğü kuzey kısmın işgalinin Irak ta nasıl bir “suni birlik yaratabileceği de tartışılabilr.) Ancak insana değer vermeyen emperyalistlerin , çıkarları doğrultusunda her türlü alternatifleri değerlendireceklerini ve hayata geçireceklerini tarih yüzlerce defa göstermiştir..
Seçimlerin hemen ertesinde bu provokasyonların hızını arttırması, aynı dönem içinde aşağıdaki ve benzer yazıların da yeniden ve yeniden yayınlanması, hem PKK nın Emperyalizm anlayışı hakkında , hem de fonksiyonu hakkında bilgi vermesi gerekir.
Kimi yerde alıntıların nerden olduğu vurgulanmamasına rağmen “kurdistan Observer” dan olduğu başka yazılarda vurgulanıyor...
“” USA and Kurdish Organisation, PKK, in Turkey, have more common grounds than USA and Turkey.Amerika ve Türkiyedeki PKKnın, Türkiye ile ABD arasındakinden daha fazla ortak yönleri vardır…
“Both USA and Kurdish Organisation, PKK, stand for the same ideals, democracy, freedom, human rights, “”İkisinin de ayni idealleri savunduğuna bir diyeceğim yok, emperyalizmin “demokrasi, özgürlük, insan haklari gibi “ideallere sahip olduğunu bilmiyor, bunların Sosyalizmin idealleri olduğunu sanıyordum….
“” ABD ve PKK ikiside demokrasi, ozgurluk, insan haklari gibi ayni ideal leri savunur””
Doğruya PKK lı Sayın Demir Küçükaydın ın sözleriyle;
Sosyalistler, iscilerin, devrimci demokratik bir program etrafinda bir isci hareketi yaratmalarinin onundeki en buyuk engeldir. “””“””Kendileri anti demokratik oligarsik sistemin en başta gelen kurbanlari olmakla birlikte, devrimci demokratik bir hareketin olusmasinin onündeki en büyük engel sosyalistlerdir. Sosyalistlerin bu etkisine son verilmeden, Turkiye’de devrimci demokratik bir hareketin olusmasi neredeyse olanaksizdir. “”””
Emperyalistler ve hakim sınıflar adına “Sağolun sayenizde bu “Sosyalist” etkiye de (geçici, belkide uzun süreli de olsa ) son verildi ..
Gelinen yerde PKK nın zaten “SOL” olan her teoriyi terketmiş olmasını bir yana bırakalım, pratikte ( hadi bilinçli ya da bilinçsizce diyelim) Emperyalizme ve Türkiye hakim sınıflarına hizmet etdiği, Türkiyedeki Kürt emekcisi ve köylüsü BAŞTA , emekci ve köylü halka ihanet etdiği , Türkiyedeki Devrimci mücadeleye vurulan darbenin en büyük sorumlularından biri olduğu somut tahlilini yapamayan SOL , bırak bir ülkede halk Demokrasisini kurmayı, bir mahallede halkı kucaklayan ve peşinde sürükleyen demokratik bir dernek bile kuramaz.
Erdoğan Ahmet
Ekim 24, 2007
Hiç yorum yok