Header Ads

Header ADS

Ermeni “soykırımı” yasası; konuşma özgürlüğünün ortadan kaldırılması, ırkçılığın ve nefretin yasallaşması

Ermeni sorununun tartışılması “soykırımı” tartışmanın suç olarak yasallaşması ile sadece emperyalistlerin sunduğu biçimde “doğru” olarak kabullenmeye zorlamayla sona erdirilmek isteniyor.

Günümüz tekelci emperyalist odağın “ya benden tarafsın, yada karşımdasın”, yani “ya benim dediğimi doğru olarak kabul edersin yada “cezalandırılırsın” anlayışının hayata yansımasının başka bir örneğini bu çıkartılmaya çalışılan yasayla bir kez daha yaşıyoruz.

Hassas konuları her zaman istismar edip kendi çıkarları doğrultusunda kullanan emperyalistlerin bu konudaki planlı pratiklerine tek yönlü kısır bir yaklaşımla bakmamak gerekir. Uygulanan pratik

1- genelde Global faşizmin yaygınlaştırılması süreci içinde olan günümüzde, düşünce, sorgulama ve konuşma özgürlüğüne vurulan bir darbedir
2- Özelde Ermeni olaylarının kendi versiyonları olan “Soykırım” olarak “tartışılmaz “ bir şekilde kabullendirme zorlamasıdır
3- Bu yasallaşma ile nefret ve düşmanlığın kalıcılığını ve sürekliliğini sağlama çabasıdır.
4- Bu yasayla benzer “yasaklama” plan ve pratiklerine kapıyı açık bırakmaktır.

Emperyalistler kendi “doğrularını” etiklerini ve ahlak anlayışlarını sadece kendi ülkelerinde değil, bütün dünyaya, zorla kabullendirme pratiği içerisindeler. İşkencenin savunulup yasallaştırıldığı içinde yaşadığımız dönemde, her politik konuda “gerçek/doğru” olarak sunulan düşünce ve yorumların sorgulanmasının, ve aksini iddia etme hakkının elinden alınması faşist pratiğinin savunulup yasallaştırılması hayata geçirilmekte. İşin ilginç yanı bunların hepsi demokrasi , insanlık, özgürlük adına yapılmakta. Demokrasi adına işgaller ve kukla faşist hükümetler, İnsanlık adına insanların üzerine bombalar yağdırmak, açsız ve bakımsız bırakmak, işkenceler uygulamak, özgürlük adına özgürlükleri yok etmek.

Düşünce özgürlüğü, aynı görüşte degil “farklı “ görüşte olabilme özgürlüğüdür.

Günümüzde sunulmaya çalışan özgürlük aynı, demokrasi anlayışlarındaki “bizim çıkarlarımız doğrultusunda ve sınırları içinde olduğunuz ölçüde “özgürsünüz” anlayışı. Yani insanların yanlış yada zıt bile olsa görüşlerini söyleme hakkının kaldırılması ve sadece onların görüşleriyle uyum içerisinde olduğu sürece görüşlerini “özgür” ce söyleme hakkı! olduğu Faşist pratiğin hayata geçirilmesi. Düşüncenin ve konuşma özgürlüğünün “ müsade edilebilme” kuralları içinde olup olmadığını belirlemek, özgürlüğe sınırlar koymak, yani engellemekle eş değerdir.

Emperyalistler düşünce ve “gerçekleri”de kendi mülkiyetleri haline getirerek, halkın bu hakkınıda elinden artık yavaş olmayan bir şekilde alma pratikleri içindeler. Düşünme ve konuşma özgürlüğü sadece onların müsaade ettikleri sınırlar içerisinde olan bir özgürlük.

“(İnsan) doğanın zevk dolu farklılığına, tükenmez zenginliklerine hayran olur. Gül den viyolet gibi kokmasını isteyemezsin, ama herşeyin en zengini, insan aklı, bir tek biçimde mi var olması gerekir? ….Ben esprıtuelım, ama yasa insana ciddi yazmasını zorlar. Ben açık sözlüyüm, ama yasa stilimin çekingen olmasını emreder. Gri üzerine gri özgürlüğün tek rengidir, onaylı olanı. “” Marx

Ceza yasası konuşma özgürlüğünü “onay“ lama sınırları içine aldığından, en doğal ve temel hak olan “konuşma özgürlüğü” hakkını çiğneyen bir yasadır.

Suç ve ceza, (bir grup tarafındnan sunulmuş-onaylanmış) “tarihi gerçeği” sorgulama ve reddetme ile ilgili olunca, yaklaşım daha da tehlikeli özgürlük kısıtlamalarının ortamını yaratmaya gebe olacaktır.

Genellikle hakim sınıflar/gruplar tarafından yazılmış, yorumlanmış ve yorumlanmakta devam eden tarih, tarihcilerden tut normal bireylere kadar “ gerçek/ doğru olarak sunulan” ı inceleme, sorgulama ve kabullenmeme ve bu temelde kendi görüşlerini söyleme hakkının engellenmesiyle, tek taraflı ve zorla kabullendirilen bir tarih olacaktır.

Neyin gerçek neyin gerçek olmadığı konusu kişiden kişiye, kültürden kültüre, değişik yaklaşıma ve niteliğe sahiptir. Gerçekliği, tarafların çoğunluğunca ikna / isbat edilmiş “gerçekler , “evrensel “bilgi”/ inança dönüşür. İkna olmamış kesimin sorgulaması ve ayrı fikirde olmaması , yanlış dahi olsa, onların en doğal ve temel hakkı olan “düşünce ve konuşma özgürlüğüdür”.

Aynı şekilde, Birey sunulanın “gerçek” liğini sadece şu veya bu şekilde ikna olduğunda kabul eder, ve bu temelde o “gerçek” konusunda bir inancı oluşur. Ortaya sürülen “gerçek” konusunda ikna olmamış insanların , “soruşturma ve görüşler sunma hakkını elinden almak, kendi görüşlerini diğerlerine zorla kabullendirme faşist pratiğinden başka bir şey olamaz.

Öne sürülen tarihi olaya inanmak yada inanmamak, taraflara bağımlı olarak doğru yada yanlış düşünce ve inanç olabilir. Örneğin insanların ademle havvadan geldiğini reddeden zıt düşünce ve inançların , yani tarafların olması, “gerçek” olarak öne sürülen olayın tartışılır ve sorgulanır olduğunun somut bir ifadesidir. Bu anlamda suç olarak görülen, olayın sunulan gerçeğini reddetmek değil , olayın tartışılır bir niteliği olması gerçeğinin sorgulanmasıdır. Yani çıkan yada çıkartılmak istenen yasa özelde Ermeni konusuyla ilgili olmakla birlikte , genelde inceleme, tartışma ve sorgulamanın suç olarak yasaklanmasını hedeflemektedir. Çünki tarihi inceleme, sorgulama ve tartışma sonucu özelde Ermeni soykırımında, genelde bütün dünyadaki soykırım ve katliamlarda asıl sorumluların emperyalistler ve onların uşakları olduğu “gerçeği” gün ışığına çıkacaktır. Bu nedenle çıkarları doğrultusunda, sorgulama ve konuşma özgürlüğünün onların çizdiği sınırlar dışına çıkmasına müsaade etmeme yönünde aldıkları önlemler , günümüz emperyalizminin karakteristik özelliklerinin başında gelmektedir.

Faşist bir ideoloji olan siyonizmi eleştirmenin anti-semit olmakla suçlanıp cezalandırıldığı günümüzde , yakında emperyalizmi de eleştirmek, anti-amerikan yada anti-avrupalı olmak suçu ve cezasıyla sonuçlanma yönünde (yaşanan örneklerle) hızlı adımlar atılmakta.

Taktiksel olarak sömürgecilik dönemi taktiklerini benimseyen ve hayata geçiren günümüz emperyalizminin “özgürlük” anlayışı da o dönemlerdeki “ben medeniyim, ben doğruyum, ben üstünüm” ırkcı anlayışından pek fazla farkı yok gibi. Çünki en doğal hakları engellemek ve suç olarak yasallaştırmak, bir zamanlar “dünya yuvarlaktır” diyenlerin kilise tarafından ölümle cezalandırıldığı orta çağa geri dönüşümün, modern çağdaki biçimi olan faşizmin bir özelliğidir.

Pratikte bir gerçeği sorgulama yada reddetmeyi “suç nedeni” olarak görmek, insanların maymunlardan geldiğini, yada bir zamanlar dinazorların yaşadığını reddetmeyi bir suç nedeni olarak görmekle eşdeğerdir.

Ancak günümüz ve geleceğinin tehlikesi emperyalistler tarafından sunulan gerçeklerin tartışmasız kabullenmesi ve uygulanması yasalarının yaygınlaşmasıdır. Ya benim yanımdasın ya da karşımdasın faşist anlayış ve yaklaşım doğrultusunda, kurtuluş savaşçılarının terrorist olarak ilan edildiği, vatan hainlerinin “demokrasi savunucuları” olarak sunulduğu işkencenin savunulup yasallaştırıldığı içinde yaşadığımız dönemde düşünce özgürlüğünün yasaklanmasının savunulup yasallaştırılması kimseyi şaşırtmaması gerek.

Bir tarafta her işlerine gelmeyen görüşleri anti-semitlikle suçlayıp cezalandırma yasalarını savunurken, diğer tarafta Müslümanların Peygamberine saldırıcı resim ve yazıların “düşünce ve konuşma özgürlüğü” adına savunumulması, hipokratlığın ve çifte standardın örnekleri olması yanında, “düşünce özgürlüğünün” , yukarda bahsettiğim, emperyalistler tarafından “onaylanmış” sınırlar içinde olması anlayışınında bir örneğidir.

Yaşadığımız dönemin odaklaşan tekelci Global emperyalizminin teorik ve pratik niteliği budur. Onların sunduğu global demokrasi, “yeni dünya düzeni”, burjuva demokrasisinin bile (hızla) ortadan kaldırılıp , faşizmin global olarak hakim olma peşinde olduğu bir dönemdir. Bundada belirleyici olan muhakkakki bağımsızlık ve demokrasi mücadelesinin güçler dengesindeki durumu olacaktır.


Suç yasası

Emperyalistlerin tarih boyu aldıkları kararlar ve bu yönde attıkları adımlar ne “kendiliğinden” (yani plansız), nede halkların yararına olmuştur. Aldıkları kararlar günün şartlarından, gelişmelerinden bağımsız olarak düşünülmediği gibi, genellikle uzun vadeli çıkarlarınada hizmet edebilmesi düşünülür. Bu anlamda Ermeni “soykırım” yasası,
1) olayın incelenmesi ve tartışılmasına son vererek kendi sorumluluklarının ortaya çıkmasını engellemek 
2) halklar arasındaki nefretin ve düşmanlığın kalıcılığını sağlamak amacını gütmektedir.

Tarih göstermiştirki bu tür yasalar halkları birleştiren değil tam tersine aşırı uçlara iten ve uçlar oluşturan yasalar olmuştur. Zaten emperyalistlerinde çıkarları bu doğrultudadır.

Tarih boyu katliamların hemen hepsi emperyalistler ve onların uzantıları tarafından pazar paylaşımı ve halkların köleleştirilmesi uğruna işlenmiştir. Katliamlar ya bir ülkenin ele geçirilmesi işgali sürecinde direk olarak emperyalistler tarafından, ya onların ele geçirdikleri ülkelerdeki uşakları tarafından , yada onlara uşaklık peşinde rekabet içinde olanlar tarafından, gene emperyalistlerin yardımı ile işlenmiştir. Emperyalistler bu katliamlarından her zaman kendilerini aklamayı becerecek yolları bulmuşlardır. Döneme baktığımızda Osmanlı işgal eden değil işgal edilme sürecinde olan bir ülke konumunda olması yanında, Osmanlı iktidarının emperyalistler arası savaşta Alman emperyalizmi tarafından bir kukla haline getirilmiş olduğu bir dönemdir. Katliamın, “soykırım” olarak adlandırılması , “soykırımın” planlı bir şekilde bir grup tarafından uygulanma içeriği ve özelliği olması nedeniyle, işgalci emperyalistlerle, Alman emperyalizmini sorumluluktan kurtarmayı ve aklamayı hedefleyen, planlı ve bilinçli bir politikanın sonucudur.

Konunun emperyalist nefret ve ırkcı içerik ve yaklaşımından kurtarılarak tartışma ortamının yaratılması, bir sürü provokasyonlara, Nobel Ödüllerine vs rağmen böylesi bir ortam oluşabilecek olasılığı yönünde gelişmekteydi. Konunun sağlıklı bir şekilde tartışılması sürecinde ulaşılacak sonuçlar emperyalistleri pekde memnun etmeyecek sonuçlar olabileceği gerçeği (diğer olası nedenlerle beraber) Fransanın ve devamında diğerlerinin de bu tartışmayı, sorgulamayı “yasaklayıcı” yasalar çıkarmalarına neden olacaktır.

Fransanın hazırladığı yasanın taslağını henüz okumadım. Ancak inanıyorum ki içine “Türklerin” Ermeni soykırımı diye bir cümle koymayacaklardır, sadece Ermeni Soykırımı olacak geçecektir.
Her konuyu derinlemesine düşünen emperyalistlerin Resmi yazılara bakıldığında bu ırkçı temelde olan iddiayı görmek pek mümkün değil. Bu riski almak istemiyorlar sanırım çünki resmi olmayan kaynakların olaya yaklaşımı tamamıyle bu ırkçı temelde..yani defacto yasa bu ırkçı temelde olacak. Ama yasal olarak sorgulama “nedeni”ni oluşturacak terminoloji, resmi yasanın içinde olmayacak. Ve bu defacto ırkcı yasayı sorgulamak, karşı gelmek yasak olacak.

Anlaşılması için biraz açmam gerekecek sanırım. Emperyalist resmi yazılar genellikle olaydan bahsederken “Osmanlı Türkiyesi”, “Osmanlı”, “Jön Türkler (hükümeti) , yada Porte olarak , yada kısaca 1915 Ermeni Soykırımı olarak bahsetmekte. Olayın “gunahkar!”larını isimlendirmeyi resmi olmayan kanallara bırakmakta. Çünki çok iyi bildikleri ve kendilerinin binlerce kayıtlarındanda görüleceği gibi olayda, devlet kurumu, ordusu , hamidiye alayları , başıbozuk ordusu, toprak ağaları ve aynı zihniyetteki fırsatçılar dışında , Türk ve/yada Kürt emekci ve köylü halkının bağımsız olabilen rolü daha cok olumlu yönde olmuştur. Olayı resmi olarak Türk halkına atfetmeleri ne politik, ne de “taktik” olarak akıllı bir hareket olamaz. Çünki bu yaklaşımı çürütmenin kolaylığının ve sonucunda içine düşecekleri politik çıkmazın bilincindeler. Böyle bir hata onların yaşam kaynaklarından birisi olan halklar arası düşmanlığın yaratılması ve varolanı uzlaştırmaz hale getirmede en önemli provokasyon unsurunu kaybetmelerine neden olabilir.

Bu nedenle emperyalistlerin,resmi olmayan kaynaklarla, Ermeni sorununa nefret, düşmanlık ve ırkçılık içerilikli yaklaşımı muhafaza ederek devam etmeyi seçeceklerine, ve yasa çıktıktan sonra , “muhalefeti yasaklanan” nefret , düşmanlık, politika ve provokasyonlarının artacağına inanıyorum.

Eğer bu son gelişmede Türkiyede “demokrasinin” oluşmasının ve gelişmesinin AB ye katılımla gerçekleşeceği hayalinde yaşayanlara, “Batı Demokrasi” sinin artık ulaşılabilecek tek çözüm olduğu yolunda düşüncede olanlara uyandırıcı bir ders olamazsa, onların artık kazanılması olasılığı olmayan, “kayıplar” hanesine yazılması gerekir.

Ekim 13 2006
Erdoğan Ahmet

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.