Header Ads

Header ADS

Emperyalizmin feodalizmi tasfiye edecek ilerici niteliğe sahip olduğu teorisi üzerine

Nitelik değişimi; Feodalizm ve Günümüz Emperyalizmi -2
Feodalism ve emperyalism

Birinci bölümü “Ezilen, geri bırakılmış ülkelerde feodal yapının varlığı gerçeğinden hareket ederek, günümüz Emperyalizmi ile Feodalizmin ilişkisini ve ittifaklar konusunuda incelememiz ve netleştirmemiz, anti-emperyalist mücadelenin başarısı için hayati önem taşımaktadır” diye noktalamıştım. Günümüz emperyalizmi ile feodalizmin ilişkileri konusunda en hatalı görüş “ tekelci-kapitalizmin (Emperyalizmin) hala feodalizmi tasfiye edecek ilerici niteliğe sahip olduğu görüşüdür. Bu görüş demokratik devrimleri tamamlamamış ülkelerde mücadelenin hedefinin “feodalizm” olduğu yanlış tesbitine neden olmasının yanında, emperyalistlerin saldırılarına karşı alınacak devrimci tavırlarıda nerdeyse emperyalistler tarafında olması pratik sonucunda buluşturmaktadır.

“ yarı-sömürge ve sömürge ülkelerdeki mücadeleler artık çoğunlukla feodalizme değil emperyalizme karşı verilen mücadelelerdir” Lenin’s 1916 pamphlet

Kapitalizmin ilerici nitelik taşıdığı feudal üretim ilişkilerini ve feodalizmi çözümlediği, kucuk köylüleri topraklaştırdığı dönemin teori ve pratikleri günümüzde, gerek köylü sorununa gerekse ittifaklar konusunda temel alınamaz. Günümüz mali-tekelci kapitalistleri, geçmişin tam tersine feodal üretim ilşkilerini ve feodalizmi koruyan, köylüyü topraklaştırma yerine, onların topraklarını ele geçirerek mali-tekelci-feodal toprak ağalığı işlevini üslenen, ve böylece kucuk köylüyü topraksızlaştıran gerici bir niteliğe sahiptir. Bu tahlili yanlış yapmak ve onların gericiliğini görememek, sosyal demokrasi mücadelesinde ittifaklar sorununun yanlış tahlili ve sonuçtada demokrasi mücadelesinin güçlenmesi önünde en önemli engeli oluşturur.

Günümüz dünyasında geri bırakılmış ülkelerde feodalizmin varlığı, bu ülkelerde demokratik devrimlerin gerçekleştirilmesi gerekliliğinin kaçınılmaz bir gerçeğidir. Bu ülkelerde kapitalizmin gelişmesini engelleyen emperyalistler , bu ülkelerde en gerici ve ilkel üretim ilişkilerini korumuşlardır. Yüz yılı aşan emperyalist pratik, onların gelişmiş teknolojiyi bu ülkelerin sahip olmasını engellediği, ve bu nedenle bu ülkelerde kapitalizmin gelişmesini engellemiş olması gerçeğidir. Bu nedenle bu ülkelerde gelişen kapitalizm “bağımlı kapitalizm olmayı aşamamıştır.Bu anlamda , içinde bulunduğumuz dönemin bir diğer gerçeğide artık günümüz kapitalizminin feodalizmi çözme ilerici niteliğini kaybetmiş olması ve bu görevin Sosyal Demokrasinin gerçekleştirmesi gereken görevlerinden birisi haline geldiğidir.


Birinci Dünya savaşının başlamasıyla Leninin ulaştığı sonuç kapitalizmin yeni bir döneme girdiği , dünyayı yeniden paylaşma yönünde emperyalist savaşların devrimlerin ve karşı devrimlerin olacağı, feodalizmin değil kapitalist emperyalizmin, Sosyal Demokrasi önündeki en büyük engel olduğu sonucu olmuştur. Gene Leninin açıkça vurguladığı gibi bu ülkelerdeki ulusal hareketler burjuva-demokratik hareketler olacaktır. Bu ülkelerdeki sosyal demokrasi mücadelelerinin köylü hareketi ile kesin bir ilişkiye girmesi ve onların mücadelesine etkili bir şekilde sahip çıkılması gerekliliğini vurgular. Bunu da işçi ve köylünün iktidarı olarak noktalar.

Bu ülkelerde İşci sınıfının Sosyal Demokrasi iktidarının köylülük ve küçük burjuvazinin , ve dönemin koşullarına bağımlı olarak emperyalistler tarafından ezilen ve yok edilmeye çalışılan Milli Burjuvazinin desteği ve kabulu sağlanmadan gerçekleşmesini düşünmek hayalciliği aşamaz.

Lenin üç tip ülkeler açıklamasında “üçüncü olarak, Çin, Türkiye ve İran gibi yarı sömürge ülkelerde” bu ülkelerde emperyalist güçlere karşı burjuva demokratik ulusal kurtuluş hareketleri içindeki ilerici güçleri kararlı bir şekilde desteklemesi gerekliliğini belirtir. Bunu Leninin “günümüz emperyalizminini karakteristik özelliğinin, dünyanın bir sürü ezilen ülkelerle, çok az sayıda ezen ülkeler olarak bölündüğü” günümüz somut gerçeği ile birleştirirsek, emperyalizmin ezilen ülkelere saldırlarını “feodalizmi çözecek” ilerici bir hareket olarak görme anlayışı, ve bu temelde Ulusal Kurtuluş hareketlerine seyirci kalmayı savunma, emperyalizme uşaklık teorilerinin Globalist-soldan bir başka örneğidir.

Günümüz emperyalist dönemde Ulusal kurtuluş ve sosyal kurtuluş biribirinden ayrı düşünülemez. Bu ülkelerde Feodal yapının varlığı ulusal ve sosyal kurtuluş için emperyalizmle çelişkisi olan köylülüğün en önemli ittifak olduğu gerçeğini ortaya çıkarır. Bunun aksini savunmak troçkist evrimci globalist düşünceyi savunmakla eşdeğer olduğu gibi Anarşist ve opportunist emperyalizmin köylü topraklarını ele geçirerek onları topraksız kılması ve köleleştirmesi, şehire göçlerle doğacak olan aşırı işsizlik, “açlık, sefalet vb” şartların çelikileri uzlaşmaz hale getirip “devrim şartlarını” olgunlaştıracak teoriside kendiliğndenci ve evrimci bir teoridir. Ne yazıkki bu teori günümüzde hala bazı saygın guruplar içindede yaygın vaziyette.


````````` her ne şekilde olursa olsun, küçük üretimin büyük üretime dönüşmesi,küçük köylü üreticilerin, iş gücü meta olarak satışa çıkararak işçileşmesi,kapitalizm’in yıkılmasının, sosyalizm’in kurulmasının maddi şartlarını olgunlaştırır.Kapitalist gelişme, açlığa,sefalete,yıkıma yol açması kaçınılmazdır.”tarımda tasfiye olan iş gücü, .. ucuz iş gücü “olması, işçi sınıfıla burjuvazi arasıdaki çelişkinin keskinleşmesine,işçilerin burjuvaziye karşı ekonomik ve siyasi mücadeleye girmesine ,kendisi için sınıf olarak örgütlenmesine, sosyalizm’in tek kurtuluş yolu olduğunun anlaşılmasına yol açmazmı?``````` diyor bir yoldaş. Evet pratik sonuç olarak haklı görüşünde. Ancak bu görüşe Engelsin cevabı;

Anarşistlerin tersine, toplumsal düzenin değişmesini yaygınlaşmış ve yoğunlaşmış sefaletten beklemeyen, ve emek ve toplum için kurtuluşu, hükümeti ele geçiren ve yasa yapan kır ve kent emekçilerinin örgütlenme ve birleştirilmiş çabalarından başka hiç bir şeyde görmeyen İşçi Partisi, tarımsal üretimin tüm öğelerini, çeşitli sanlarla ulusal toprağı değerlendiren tüm çalışımları, ortak düşmana, toprak feodalitesine karşı aynı savaşımda birleştirmeye yönelik… tarım programını kabul etmiştir.”
Günümüz “Toprak feodalitesi” emperyalist tekelleri gerek “subsıdy/tesvik”, gerek “ genetik yiyecek ve gübre” ve gerekse “direk-zorla satın almalarla” köylüleri topraksızlaştıran ve eski feodal ağların yerini alan , “Korporate Feodalizm” , “yeni-feodalizm” yada “mali-tekelci-feodalizm” dediğimiz feodal yapıyı oluşturmakta. Günümüzde kimyasal gübre pazarının % 84 üne varan kısmı azınlık bir tekelci şirketlerin kontrolü altında. WTO Tekelci Feodalizmin toprakları ve üretimi eline geçirme yolunda en güçlü silahı haline gelmiştir. Ayni şekilde G7 ülkeleri ezilen ülkelerin işçi ve köylüsünü harcanabilir ucuz kar “kaynağı” olarak görme yaklaşım ve pratikleriyle tekelci feodalizmin başka bir aracıdır.

Günümüzün “modern toprak ağaları” ayak basmadıkları, hiç görmedikleri toprakların üretiminden aslan payını aldıkları gibi, üs kurdukları ülkelerindede halkın vergilerini “subsidy/Teşvik ” programlarıyla ceplerine indirmekteler.

Orta Amerikadan başlayıp Asyaya kadar topraklar uluslarası tekellerin sahipliği yada kontrolü altına geçtiği günümüzde küçük köylülükle emperyalizmin arasındaki çelişki UZLAŞMAZ hale gelme yolundadır.

Yani Leninin sözleriyle, feodalizme karşı savaşta ulusların kurtarıcısı rolünü oynayan kapitalizm , günümüz emperyalist döneminde gerici niteliğiyle ulusların sömürücüsü ve feodalizmin koruyucusu niteliğine dönüşmüştür.

İlerici döneminde feudal toprak ağalığını yıkarak kucuk köylüleri bir ölçüde topraklaştıran ve tarımı modernleştiren kapitalizm, emperyalist gerici döneminde toprak ağalığı görevini yüklenerek köylüleri topraksızlaştırma pratiği içindedir.

Bu “köylünün” (ne yaparsan yap ) gericilerin yanında olacağı teorisine ve bunun temeline eskiyle yeni durumu karşılaştırarak bir bakalım;


Engels; “ “…. Büyük toprak sahibi ile küçük köylü, göz göre göre yıkıma uğramalarını, her ikisi de aynı gözle görmektedirler. Ve her ikisi de toprak sahibi ve köylü olduklarından büyük toprak sahibi, kendini küçük köylü çıkarlarının savunucusu olarak gösteriyor, ve o da - genel olarak- onu öyle kabul ediyor.””

Kapitalist dönemin bu tahlilinde iki noktaya dikkat edelim 1) Büyük toprak sahibi (feodal ağalar) 2) toprak sahibi köylü

O dönemde büyük toprak sahipleri topraklarını kaybetme tehlikesi ve süreci içinde, aynı “korkuyu” yaşıyan küçük toprak sahibi köylü” kendi çıkarlarınıi kaçınılmaz olarak “gerici” feodal toprak ağalarının çıkarları ile aynı görüyor. Yani (yanlış-bilinç , yada bilinç) çelişkileri “ feodal toprak ağaları” ile değil, topraklarını ellerinden almak isteyen! Kapitalistlerle. Bu anlamda “gericilerle” birlikte tavır alma eğiliminde oldular.
Gelelim günümüze. Günümüzde “küçük köylününün” topraklarını kaybetme korkusu ve gerçeği “emperyalist tekelci toprak ağaları” nın saldırıları ve oyunları neticesinde oluşan bir korku. Yani çelişkileri “emperyalistlerle”. Bu nedenle alacağı tavır pratik olarak anti-emperyalist, yani ilerici bir tavır olma yonunde.

Engelsin deyimiyle,”Eğer küçük köylü karşısındaki konumumuzu saptarsak, kırsal nüfusun öbür öğeleri karşısındaki tutumumuzu belirlememizi sağlayan işaret noktasına da sahip oluruz”.

“kucuk Toprak sahibi” kavramı konusunda hızlı marksiztlerden demogojiye yer vermemek için gene Engelsden alıntı yapalım.

“”Küçük köylüden, burada, onun ailesi ile birlikte düzenli olarak işleyebileceğinden daha büyük, ve ailenin beslenmesi için zorunlu olandan da daha küçük olmayan bir toprak parçasının sahibi ya da kiracısını -özellikle sahibini- anlıyoruz. Öyleyse bu küçük köylü, küçük zanaatçı gibi, modern proleterden, çalışma araçlarını henüz elinde bulundurması bakımından ayrılan bir emekçi, yani aşılmış bir üretim biçiminin bir kalıntısıdır. “”””

Engels in bu “küçük Köylünün “ Sosyal Demokraside topraklarını kaybetme kuşku ve önyargısı konusunda “ Sosyal-demokrasi bu önyargıyı nasıl yokedebilir? Kendi kendine ihanet etmeksizin, ölmekte olan küçük köylüye ne verebilir?” sorusunu sorar ve “…topraklarını kendi başlarına işleyen toprak sahiplerinin, bu toprak parçalarının mülkiyetini, devlet hazinesine, tefeciye, ve yeni toprak beylerinin saldırılarına karşı korumanın da, onun aynı derecede kaçınılmaz bir görevi olduğunu gözönünde tutan” bir parti Programı olması gerekliliğinden bahseder.



Sonuç olarak, feodal toprak agalığının emperyalist feodal toprak agalıkla değiştirildiği günümüzde , yukarda alıntısını verdiğim yoldaşın bir başka alıntısında ````Bu koşullarda, işçi sınıfının, toprak devrimi temelinde, köylülükle, ittifak yapması, demokratik devrim gerçekleştirmesi veya tamamlanması kaçınılmazdır.``` tesbiti günümüz anti-emperyalist, sosyal demokrasi mücadelesinin başarıya ulaşması için köylülükle ittifakın kaçınmaz olduğunu vurgulayan doğru bir tesbitdir. Bu nedenle Sosyal Demokrasiyi hedefleyen Anti-Emperyalist Halk Cephesi örgütlenmesi en küçük köylere kadar ulaşmayı hedeflemelidir.

Erdoğan Ahmet
Ekim 31, 2006

1 yorum:

  1. Stalin FEbruary 9, 1926
    THE PEASANTRY AS AN ALLY OF THE WORKING CLASS
    Reply to Comrades P. F. Boltnev, V. Efremov and V. I. Ivlev

    ......socialism cannot be built without the peasantry, any more than the peasantry can extricate itself from its poverty without the proletariat...

    .......I therefore pointed out that at the present juncture the peasantry is the most direct ally of the working class, and that those who sow distrust towards the peasantry may, without themselves realising it, wreck the cause of our revolution, that is to say, they may wreck both the cause of the workers and the cause of the peasants. .

    .......To wash our hands of the peasantry would be to commit a crime against both the workers and the peasants........

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.