Header Ads

Header ADS

Emperyalist Laik anlayışı; Hipokrasi, “Islam dusmanligi” ve “islamın Fanatikleştirilmesi


""YAŞASIN İŞÇİ SINIFININ VE EZİLEN HALKLARIN KARDEŞLİĞİ....."" SLOGANI
MÜSLÜMAN İŞÇİ SINIFI VE EZİLEN HALKLARI BU SLOGANIN DIŞINDA KALAMAZ. BU YAKLAŞIM, DARGÖRÜŞLÜ BURJUVA İLERİCİ AYDINLA DEVRİMCİNİN ARASINDAKİ FARKI BELİRLER.

""""Kapitalizmin dayanılmaz yaşam şartları yarattığı, kimisi tamamıyle hiç bir örgütlenme içinde olmayan, kimisi sınıf düşmanları tarafından yönlendirilen örgütlenmeler içinde olan, milyonlarca genç kadın ve erkekler, ısrarlı çalışmayla.. kazanabileceğiniz ve kazanmanız gereken,kardeşleriniz ve bacılarınızdır..."""" Dimitrov, faşizme karşı gençlik

Günümüzde dünyada gelişen olaylara Türkiyedeki “dindar olmayan orta” , ve sayısı küçümsenmeyecek (ne ilginçtirki sözde karşı ve “uyanık” olması gereken) “sol” kesimin yaklaşış biçimi ve tavrı, emperyalist “düşünce ve tavır “ üretme çabalarının başarısının bir göstergesidir.

Kapitalizmin ve emperyalizmin tarihi düşünce ve tavır üretimi örnekleri ile doludur. Kapitalist üretimin ilk yoğunlaştığı dönemde kitlelere ihtiyacı olan yada olmayan malları satmada reklamlarla ve TV de “Soap Opera “ larla başlayan, ve devamında “üretime uygun” “tüketici” bir yaşam biçiminin yaratılması bu kesintisiz “düşünce ve tavır” üretiminin günümüzdeki çıplak yansımasıdır.

Politik alanda, soğuk savaş döneminde emperyalistlerin dünya halklarının bağımsızlık mücadelelerini bastırabilmesi yeni bir düşünce ve tavır üretimine geçmesini gerektiriyordu. Bu "düşünce ve tavır" oluşturma onların dünya halklarının bağımsızlık mücadelelerini bastırmak için uyguladıkları katliamları, kendi ve dünya kamu oyunda “haklı kılacak” ve “onaylayacak” kılıfları olması gerekiyordu. Aynı şekilde bu ülkelerde işlerini kolaylaştırmak için bu “düşünce üretim”inin ülke halkını bölüp parçalama ve birbirlerine düşürebilmesini de gerekiyordu.

Bu doğrultuda emperyalistler kendilerine “dost” olabilecek taraf-ları ve “düşman” hedefi belirleyerek düşünce üretiminin hedeflerini tesbit ederek, bu plan çerçevesinde yoğun provokasyon ve propogandalarına başlamışlardı. Seçilen taraftar temelde “Dindar” kesimler, hedef; bağımsızlık mücadelesi veren herkes..

Bu amaçla(rına örneklerden bir tanesi), Marxın “Din Halkın Afyonudur” sözü, yazının bütününden koparılarak alındı, ve “komünizm tehlikesi” hemen her dinden olan ülke insanlarını bağımsızlık savaşlarında kendilerine taraftar haline getirdi. Komünüzmle "din elden gidecek" yoğun propoganda ve provokasyonlarıyla bu kitleleri mucadeleleri bastırmada kendi saflarına çekmeyi sağladı.

İşin ilginç yanı “Solcular” bile bu düşünce üretiminden nasiplerini alarak, sanki Solcu olmanın ilk şartı dinsiz olmak düşünce ve tavır pratiği içine girdiler. Ve bu günümüzde “medeni” olmak, yada "daha Devrimci", "Daha Solcu" olmak için , “islam” a karşı olmak ve ona her ne pahasına olursa olsun savaş açmak “düşünce ve tavrında” hala devam etmekte.
"" Engels....Sosyal Demokratlardan "daha sol" ya da "daha devrimci" olmak isteyenlerin dine savaş açarcasına işçi partisinin programına ateist olduklarının konulması yolundaki çabalarını da sık sık suçlamıştır." Lenin Proleterya Partisinin Din konusundaki tutumu"
Bu yaklaşımın altında yatan asıl hata, ustaların yazılarını, hangi durumlarda, hangi şartlarda, kimler için ve hangi konuyla bağımlı olduğu konusunda inceleme yapmadan, yada ona önem vermeden olduğu gibi alma ve ezberleme "dindarlığı" dır. Söylenen Sosyalizm süreci içinde olan bir ülke içinmi, yoksa kapıtalist, feudalist bir ülke içinmi? Yada Sosyalizmi kurma süreci içinde Proletarya partisinin yaklaşım ve tavrı mı, yoksa daha kitlelerle bağ kuramamış bir ülkedeki Devrimci mücadelenin yaklaşım ve tavrımı? Bunlar teorik olarak Marksist bir anlayış temelinde pratik açıdan farklı yaklaşımlar gerektirebilecek etken unsurlardır.

Şimdi ben "koşullar" farklı dersem, oportunistlikle suçlanırım, ama Leninin ""Rusya'da ise koşullar oldukça başkadır. Proletarya bizim burjuva demokratik devrimimizin öncüsüdür. Bu nedenle, orta çağın tüm kalıntılarına ve bu arada eski resmi dine ve bunu canlandırma, yeniden biçimlendirme yolundaki tüm girişimlere karşı yürütülecek mücadeledeki ideolojik öncü de proletaryanın partisi olmalıdır. Bu yüzden, Engels dinin kişisel bir sorun olduğunu devletin belirlemesi yerine...." sözüyle Koşullar ın önemini Leninin ağzından vurgulayalım.

Halbuki bırakın Marxın bu Afyon kelimesini bugünki “uyuşturma” anlamında kullanmış olamıyacağını ama daha çok “acıları dindirme”de bir ilaç olarak kullanmış olma olasılığının daha mantıklı olduğunu: hemen ondan önceki cümlelerinde

“Dini ıstırap aynı zamanda gerçek ıstırabın ifadesidir ve gerçek ıstıraba bir isyandır. Din baskı altındaki kişinin ah çekmesidir, kalpsiz bir dünyanın kalbidir, ruhsuz sartlarin ruhudur.
demiştir.

Şimdi yukardaki paragrafdan kopartılmış Din halkın afyonudur cümlesini, bütün içinde, ve de yazıldığı tarihte afyonun ne amaçlarla kullanıldığı temelinde bir yorum nasıl bir sonuca götürür? Emperyalistlerin vermiş olduğu ve bizimde yuttuğumuz bir anlamdamı? Şüphesizki hayır. Zaten sadece üretim değil, düşünce araçlarına da sahip olan emperyalistlerin bu düşünce ve tavır üretimindeki hünerliliği ve gücüdürki böl-parçala-yönet politikaları hemen her zaman çalışıyor.

"""din, halkı uyutmak için afyon niteliğindedir. Din, sermaye kölelerinin insancıl düşlerini, insana daha yaraşan bir yaşam isteklerini içinde boğdukları bir çeşit ruhsal içkidir. """ Lenin Sosyalizm ve Din

Şimdi Leninin bu tahlilini Marksın ""aynı zamanda gerçek ıstırabın ifadesidir ve gerçek ıstıraba bir isyandır""sözleriyle birleştirerek alırsak, emperyalist ideologların tersine, Din i onların "halkı uyutmak", "eşitsizlikleri" ve "sömürüyü" "tanrısal" bir yasa olarak satmak için "afyon" olarak kullandıkları tezine de ulaşabiliriz. Sonuçta kimin, kimler çıkarına hangi amaçla yorumlamak ve açıklamak istediğine bağlı olarak her türlü demogoji yapılabilir. Özde Marksistlerin "Dinle" savaşı, "Dine" karşı olan bir savaş değil, onun "toplumsal kökenine" , yani "ezen ve ezilenlerden" oluşan sınıfsal yapıya karşı olan bir savaştır.

Yukarda aslında vurgulamak istedigim Marxın ne deyip ne demek istediğinden çok, onun sözlerinin bir bütünden alınan bir cümleyle nasıl kendi çıkarları doğrultusunda hünerli ve etkili bir şekilde, düşünce ve tavır belirlemede kullanıldığı, etkisini hala pratikte sürdürdüğü olayıdır.
Marksizmin genel anlamda din üzerine görüşünü bilmek, özde hiç bir şey değiştirmeyecek olan "kavram" üzerine tartışmayı, özellikle konunun "hassasiyetinden" gereksiz kılar. Bir Marksist , yada düşünüp yorum yapabilecek her birey "Afyon" un hangi anlamda kulanılırsa kullanılsın pratik teori-sonucunun ne olduğunun bilincindedir. Önemli olan emperyalistlerin kazdığı kuyuya düşüp polemiğe girmek, asıl hedef ve güncel olan mücadeleyi gölgeliyecek , gizleyecek gereksiz olan "Din" tartışmasından kaçınmak. Ve gerektiğinde de Emperyalist ideologların bu bilinçli saptırmalarını göstererek kitleleri kazanmak.

Bu anlamda Marxın, Engelsin, Leninin, Stalinin her yazısını “rakiplerini” alt etme amacıyla kelime kelime ve genelden , o günden, yerden ve şartlardan soyutlayarak alma pratiği ,geçmişte ve günümüzde hala emperyalistlerin şıkarları doğrultultusundaki düşünce ve tavır üretimi oyunlarına hizmet etmekte.

Türkiye özelinde bu “düşünce ve tavır” yaratmadaki oyunlardan çarpıcı başka bir örneğini II. KUVAYI MILLIYE RÜZGARI isimle post edilmiş, sanırım Yildirim Koc tarafından yazılmış bir makalede gördüm.
“””””””…1973 yılında yayımlanan ..…Diyanet İşleri Başkanlığı'nın resmi yayını olan mealde Vakıa suresi'nin bazı ayetleri şöyleydi: "Kıyamet koptuğunda kimini alçaltacak ve kimini yükseltecek olan o hadisenin yalan olmadığı ortaya çıkacaktır (ayet 1-3). Ey insanlar! Yer sarsıldıkça sarsıldığı, dağlar ufalandıkça ufalanıp da toz duman haline geldiği zaman, siz de üç sınıf olursunuz (ayet 4-7). İyi işler işlediklerini belirtmek için, amel defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara! (ayet 8) Kötülük işlediklerini belirtmek üzere, amel defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara! (ayet 9)." ... "Defterleri sağdan verilenler; ne mutlu o sağcılara" (ayet 27)... "Defterleri soldan verilenler; ne yazık o solculara" (ayet 41)….Bazı İslamcılar bu sureyi gündeme getirdiğimde gülümsediler ve o hatanın daha sonra düzeltildiğini ifade ettiler. Bir kişi de, bu yıllarda Suudi Arabistan'da basılan bazı Türkçe meallerin Türkiye'de yaygın olarak dağıtıldığını söyledi. Geçenlerde Diyanet İşleri Başkanlığı'nın 2006 yılında yayımlanan Kur'an-ı Kerim Meali'ni aldım. ….. "Kesin gerçekleşecek (olan Kıyamet) koptuğu zaman, onun kopuşunu yalanlayacak kimse olmayacaktır (ayet 1-2). Yeryüzü şiddetle sarsıldığı, dağlar parça parça dağılıp saçılmış toz olduğu ve siz de üç sınıf olduğunuz zaman, O, (kimini) yükseltir, (kimini) alçaltır (ayet 3-7). Ahiret mutluluğuna erenler var ya; ne mutlu kimselerdir! (ayet 8). "Kötülüğe batanlara gelince; ne mutsuz kimselerdir!"`"""""""
Düzeltilen "hata" dan sonra sağcı ve solcu yok....Şimdi bu bilinçli bir hatamı değilmi onu "Etik" li arkadaşlara soralım.

Görüldüğü gibi planları ve (“Etik” olmayan bir şekilde” !!) çıkarları doğrultusunda “düşünce ve tavır” üretme amacıyla Dini kitabın bile, emperyalistler ve işbirlikçileri tarafından değiştirilmesi, onların ne derecede laik olduğu konusunda açık bir fikir verebilir.


Bir zamanlar din i (islamı) ve dindarları “dost” olarak düşünce üretimi pratikleri içine alan emperyalistler, bu dönemde, din i (İslamı) ve dindarları “düşman” hedeflerinde, düşünce ve tavır üretimi pratikleri içine aldılar, “İslami Faşizm”, ve gene Kurandan alıntılarla “İslami terörizm”, “laiklik” yaygaraları içindeler.. “Din elden gidecek!!!”” yaygaraları, yerini “laiklik” elden gidecek yaygaralarına bıraktı..(İlginçtir emperyalistlerin en iyi dostu müslüman uşak ülkelerinin hiç birisinde, burjuva anlamda bile laiklik yok, Afganıstanda Demokratik laikliği de yıkıp yerine şeriat getiren onlar olmuştur)

Diyalektik açıdan, dini içerik olarak değil (ki öyle bile baksan), (ana) dinlerin tarihi doğuşuna baktığımızda net ve çıplak bir şekilde göreceğimiz gerçek, onların toplumların uzlaşmaz sınıflara bölünmesinden doğduğunu ve bu sınıfsal bölünmelerden kaynaklanan uzlasmaz çelişkilerin bir yansıması olduğunu görürüz.

“Modern dinin köklerinin gömülü olduğu yer, çalışan kitlelere uygulanan toplumsal baskı ve onların kapitalizmin kör güçleri karşısındaki aşikâr çaresizliğidir. (Lenin, “İşçi Partisinin Din Karşısında Tutumu”)

Gene tarihe baktığımızda bu insanların her türlü baskı, zulüm ve işkenceye rağmen inançlarını savunmaya devam ettiğini, ve boyun eğmediklerini, krallıklara yada imparatorluklara, egemen sınıflara karşı koyduklarını ve bu uğurda can verdiklerinin görürüz… Bilmem bizlere yakın tarihimizden kimseleri hatırlatıyormu?

Burda önemli olan “baskı ve zulüm”, yani hakim sınıflar tarafından “düşünce ve inanç”lara karşı zorla yaptırılma.Gerçi ilerde bu konuya değineceğim ama yeri gelmişken bir örnek vereyim; Nasılki İranda başörtü takmak istemeyen kadınlara ZORLA başörtü takılmasına karşı geliyorsak, diğer ülkelerdede takmak isteyenlere ZORLA başörtünün çıkartılmasına karşı gelmemiz gerek. Aksi hipokratlıktır. Burjuva, hakim sınıf düşünce ve tavrıdır.

Din tarihi süreç içerisinde gerici rol oynadığı kadar ilerici roller de oynamıştır. Onyedinci yüzyılda İngiliz devriminde dindarlardı emekçi ve proleterlerin özlemlerini dile getirenler. 1905 de papazdı Rus işçi sınıfının önderliğini yapan. Daha yakın geçmişte papazlar ve rahibelerdi Latin Amerikada devrimci mücadelede can verenler…

Burjuva Laiklik

Gerek laiklik kavramının doğuşunda ve gerekse günümüzde, ne teoride ne de pratikte Laiklik din- harici, yada dinsiz olmak , dinden “bağımsız” olmak demek değildir. Bir kilise terimi olan laiklik ruhsal görevlerde uğraşan din adamları ile dünya işleri ıle uğraşan (laık) din adamlarının ayırımında kullanılan bir terimdi.

Özellikle Sanayi devrimi ve burjuva demokrasisi ile dünya işleri ve ruhsal işlerin ayrılması; dünya işleriyle sınırlı Devlet (Laik), ruhsal işlerle uğraşan dini kurumlar ve bireyler.. Bu anlamda “Devlet”, bireylerin ve dini kurumların “ruhsal” faaliyetlerini kısıtlama değil garanti altına aldığı gibi onlar üzerine “devlet” otorıtesini de kısıtlama amacındaydı. Ve sözde “ruhsal” ların “devlet/dünya” işlerine karışmasına da karşı olması gerekiyordu.

Onyedinci yüzyıl devrimlerinin ve devamının, devlet ve kiliseyi ayırarak, toprak sahibi feudal kilisenin, burjuva devlet üzerindeki kontrolünü kısıtlamayı, ve devletin (kilisenin etkisi altında olan) kitleler üzerindeki etkisini arttırmayı hedefleyen bir düşünce olarak somutlaşan Laiklik, temelde burjuva-hristiyan bir devlet kavramıdır. Bu dönemde Burjuvazi tarafından, kendi çıkarları sınırları içinde, bir ölçüde dinsel özgürlükler sağlanmıştır.

Günümüzde “laikliğin beşiği” olarak görülen Amerikada bir kaç şehir hariç, iyi! bir hristiyanım demeyen hiç kimse, ne senatoya, ne meclise nede üst bir hükümet görevine seçilememiştir ve seçilmez. Her otel odasının çekmecesinde kesinlikle bir incil bulunur. Ordunun her bölüğünün en az bir papazı ve kilisesi vardır. Dini yayın yapan televizyon ve radio kanalları belkide Orta Doğudaki televizyon kanallarının toplamından fazladır…..

2001 de yapılan bir araştırmaya göre,Amerikalıların % 96 sı Tanrıya inanıyor, % 90 ı dini bir örgüte üye. U.S. News & World Report


Aralık 2004 de Newsweek de çıkan araştırma sonucuna göre Amerikalıların % 84 ü ben hristiyanım diyor, % 82 si ya isa tanrıdır yada tanrının oğludur diyor, % 79 u İsa nın bakire meryem ana dan doğduğuna inanıyor….

Laik bir ülke? Evet "burjuva laik" bir ülke. Kendi dininin dışındakilere ayni hakları tanımayan, dini herzaman devlet işlerinde kullanan Laik bir ülke. Geçmiş ve yakın tarihimiz emperyalist laıklığın diğer dinlere karşı hoş görülü değil, tam tersine ne kadar hoş görüsüz olduğunun örnekleri ile doludur.

Dinin kendi özelliğinden başka, dinin (kendisi değil) yüzyıllardır sömürücüler tarafından kitleleri aldatmak ve köleleştirmek için kullanıldığını unutmayalım.
"""""".....dine karşı demokratik savaş yürütme sorunu, burjuva demokrasisinin sosyalizmle mücadelesi sırasında öylesine geri plana itilmiştir ki, burjuva hükümetleri kasıtlı olarak dine karşı sözüm ona liberal bir "saldırı" örgütleyerek kitlelerin dikkatini sosyalizmden uzağa çekmeye çalışmışlardır."""" (Lenin, Proletarya partisinin Din Konusunda Tutumu)

Bu bize hatırlatmalı ki “emperyalist laiklik” dini ve/veya onu var eden şartları hiç bir zaman ortadan kaldırmaz. Tam tersine zaten nitelik olarak onu var eden şartları koruyacağı gibi, laiklik hipokratlığı altında onu güçlendiren, onu amaçları doğrultusunda kullanabileceği şartları da yaratacaktır.

Günümüzde başlatılan “islami terrörizm”, “islami faşizm”, “laiklik” yaygaraları altındaki “haçlı seferleri”, onların hipokratlıklarının ve dini nasıl kullandıklarının en güzel örneğidir.

Soğuk savaş döneminde, “komünizm” tehlikesi kılıfı altında bağımsızlık ve demokrasi mücadelelerini bastırmakta “dost” taraf olan “islam”, “Yeni Dünya Düzeni” döneminde pratikte baskıya, ezilmeye ve sömürülmeye karşı başkaldırının sembolü, ve bu nedenle onların “düşmanı” oldu. Günümüzün bu pratik gerçeğini göremeyenler zaten kurtarılması ümitsiz körlerdir, ve emperyalistler ve onların uzantıları tarafından en rahat bir şekilde kullanılacak grupları oluşturmaktalar.

Bunların içinde “batının üstün ırkından” sosyalistlerinde olması beni hiç şaşırtmadı. Çünki onlar “Yeni Dünya Düzeni” döneminde , düşünce ve tavır üretme planları içinde İslamın “hedef” olarak belirlenmesi ve buna bağımlı olarak burjuva “lailkiği” yaygaralarını ilk kucaklayanlar oldular. Fransız hükümetinin okullarda başörtü yasaklamasını ilk destekleyenlerde birisi “işçi mücadelesi”( Lutte Ouvrıere) sosyalist!!leri oldu. Önce desteklemeyen Devrimcı Komunist Ligi (Lıgue Communıste revolutıonnaıre) ayni burjuva tavırı aldı. Yani İranda başörtünün ZORLA taktırılmasını faşistlik olarak görenler, kendilerinin ZORLA taktırılmamasını “laiklik” olarak satma burjuva hipokratlığını gösterdiler.

Burjuva hipokratlığını iyi öğrenen üstün-ırk! sosyalistleri bu hipokratlıklarını, gene üstün-ırk ! medeniyeti anlayışları çerçevesinde açıklama gereği duydular. Ancak bilmiyorlarki medeniyet onların değil, onların hakim sınıflarının asırlardır baskı altında tuttuğu, sömürdüğü, katlettiği ezilen halkların değerleridir ve ezilen halklar bu hipokratlığın farkındalar.

Açıklamalarının temeli, başörtünün kadınların ezilmesinin bir sembolü olması nedeni imiş. Bu üstün-ırk! sosyalistlerinin hiç aklına gelmiyorki bu kadın başörtüyü kendi isteği ve arzuyla takıyor ve bu onun kültürünün bir sembolü, veya belkide sırf ırkçı ayırımcı baskıya karşı bir protesto olarak takıyor…Ve hele bu kılıfı “sosyalist olarak” iddia etmek, burjuvazinin kadınların ezilmesine ve sömürülmesine son verebilecek bir niteliğe sahip olduğunu, onların kurtuluşunun Devrimci bir Demokrasi ile değilde burjuva devletin baskı yasalarıyla gerçekleştirilebileceği hayallerini yaymakla , yani bujuva aydınlığı!yla eşdeğerdir..

Üstün-ırk! medeniyetine ait olma anlayışı nasıl ki onların hakim sınıflarına yıllarca diğer ülkelere “medeniyet” götürme hakkı verdiyse, onlar da kendilerine “kimin ezilip edilmediği ve nasıl kurtaracakları” hakkını veriyor.. Ezilen insan kendisi karar verir ezilip ezilmediğine ve bu onun ezilmeye karşı mücadelesidir. Bizdeki bazı Sosyalistler! Halkı koyun gibi görüp ve onlar olmadan onlarla bağ kurmadan devrimcilik!!! kibirliliği ile ezilen halkı kurtarma hakkını, on kişlik tekkesinde görmeyi galiba bunlardan öğrenmişler, demiyecem, "galibası" fazla hepsi ortalarda..

Burda Avrupadaki başörtü olayının temelde yatan; dikkatleri başka yönlere çekme, ekonomik çıkmazda “suçlular” arama vb konulara girmeyeceğim, konumuz o değil. Konumuz Burjuvazinin “Laiklik” kavramı içeriğini hayata geçiremiyecek niteliğe sahip olması, bu niteliğe sadece Devrimci Demokrasinin sahip olması gerçeği , ve bu temelde burjuva oyunlara gelerek onların sanki böyle bir niteliğe sahip olduğu düşünce ve anlayışını yayma hata ve pratikleri..

Devrimci Demokratik laik düşünce ve tavır

Devrimciler dini sadece gerektiğinde ve yerinde eleştirir, ancak bireylerin dini inanışlarını özgürce kullanma haklarına saygı duyarlar, ve bu haklarını korurlar. Dine ve Dinine inananlara saldırmak devrimcilerin görevi değildir. O burjuvazinin kendi çıkarları doğrultusunda aldığı ve düşünce-tavır üretimi sonucu aldırttığı bir tavırdır.

Marx devrimcilerin din e saldırılarını görev zanneden düşünceye kesinlikle karşı cıkmıştır. Din…..sosyal şartların bir ürünüdür ve sadece (onu var eden) sosyal şartlar kaybolduğunda o da kaybolur..der ( Marks, Critique of Hegels Phılosophy of Rıght)
“devlete ilişkin olarak, din bütünüyle kişisel bir sorundur.” Engels

“Devlet dinle ilgilenmemelidir; dinsel kurumlar devlete bağlı olmamalıdır. Herkes istediği dini savunmakta ya da dinsiz, yani genelde her sosyalist gibi ateist olduğunu açıklamakta özgür olmalıdır.” (Lenin, Din Üzerine, “Sosyalizm ve Din”)

Şimdi Lenin bunu Sosyalizmde dinden bahsederken söylüyor..Bizim sosyalistler! daha sosyalizm yokken, örgütlemesi gereken işçi ve köylünün büyük çoğunluğunun dinine şu veya bu şekilde bağlı olduğu bir ülkede ve dönemde Din e ve Dindara saldırma burjuva pratiğindeler..

Devrimciler, dil, din ırk gözetmeksizin bütün işçi, köylü, emekçi kesimi, engeniş kitleleri emperyalizme karşı mücadeleye katmak için ellerinden gelen her şeyi yapmalıldırlar. Eğer inanılıyorsaki sonuçta binlerce dindar insanı Devrimci Demokrası saflarına kazanacaklar, zaten solcuların omuz omuza işgale karşı döğüştüğü Hızbullah “Deniz gezmişi seviyor “propogandasını da yapar..Kısacası devrimciler emekçilerle ve onları kazanma uğruna aralarına engeller dikme lüksü ve kaynakları içinde değiller, onların Devrimci Demokrasi mücadelesine etkin bir şekilde katılmaları için teşvik edecek her yolu denemeli, ve her sunı engeli de reddetmelidir.
“Böyle bir zamanda ve bu koşullarda ateizm vaazları vermek, grev hareketine katılan işçileri dinsel inançlarına göre bölmekten başka bir şey istemeyen papazların ve kilisenin ekmeğine yağ sürmek olur.” (Lenin, “İşçi Partisinin Din Karşısında Tutumu”)
Devrimcilerin görevi dinsel, ulusal, dilsel farklılık gözetmeden tüm ezilenleri ve sömürülenleri emperyalizme karşı tek bir güç olarak birleştirmektir.

Devrimcilerin din konusunda hassas olmaları sadece Devrimci ahlakın bir gereği değil Devrimci Demokrasi mücadelesinin başarısı içinde kaçınılmaz bir zorunluluktur, “(Marxsistler) bu işçilerin dinsel inançlarına karşı yapılan en küçük hakaretin dahi kesinlikle karşısındadırlar.” (Lenin, “İşçi Partisinin Din Karşısında Tutumu”)
"""hiçbir koşulda din sorununu burjuva radikal demokratlarının sık sık yaptığı gibi, soyut, ülkücü bir biçimde, sınıf mücadelesinden kopuk "entellektüel" bir sorun olarak ortaya koymak yanlışına düşmememiz gerekir. Aşırı baskı temeline oturan ve işçilerin eğitilmediği bir toplumda, dinsel önyargıların sadece propaganda yöntemleriyle yok edilebileceğini sanmak budalalık olur. İnsanlığın üzerindeki din boyunduruğunun, toplumdaki ekonomik boyunduruğun bir sonucu ve yansıması olduğunu akıldan çıkarmak burjuva dar görüşlülüğünden başka birşey değildir""" (Lenin, Sosyalizm ve Din)

Devrimciler bireyin herhangi bir dine inanma ya da inanmama özgürlüğünü savunur ve inanca saygı duyar. Bu demek değildirki gerektiğinde ve yerinde tartışmalar ve eleştiriler olmayacak. Nasılki bugün emperyalistler din (islam) tartışması ile asıl sorunları ve amaçlarını gizliyorlar, ve Devrimcilerin görevi bu “gizliliği ortaya dökmek”, aynı şekilde Din ve Din tartışması nın da günümüzün asıl sorunu olan ezilen halkların kurtuluşu sorununu gölgelemesine ve gizlemesine müsaade etmemeleri gerekir. Devrimcilerin görevi Dindarı dinsiz yapmak değil, onları emperyalizme karşı bir birlik içinde buluşturmaktır. Bu dünyanın bir sürü ülkesinde gerçekleşme yolunda ciddi adımlar atmıştır, ki zaten emperyalizmin laıklık yaygaraları yayması bu eskiden (gene kendi düşünce üretümleri sonucu) sol la birlik sağlamayan dindar kesimin, solla birleşmesi, ve hatta Marksist örgütler kurmasının yarattığı kabusların sonucudur.

Din insanın sosyal şartlar içinde kendine ve çevresine yabancılaşmasının bir yansıması değil tam tersine bu yabancılaşmaya karşı bir isyanın yansımasıdır. Bu anlamda dine, yani yabancılaşmaya karşı isyana, aynı burjuvazinin takındığı baskı ve aşağılama tavrı, onları savunmaya ve daha da fanatikleşmeye itecektir. Ki bugün emperyalistlerin ve uzantılarının amacı ve yaptıkları da budur, yani İslamın savunmaya geçip fanatikleşmesi ve onlar için ülkelere "müdahele" gerekçeleri ortamının hazırlanması. Onların çıkarları ile Devrimcilerin ve ezilen halkların çıkarı uzlaşan değil uzlaşmaz çıkarlardır.

Bu anlamda Devrimci laikler dine inanma ve dinine göre yaşama ve pratiğini yapma bireysel hak ve özgürlüklerinin (diğerlerinin hak ve özgürlüklerini kısıtlamadığı sürece) en güvenilir koruyucuları olmaları gerekir.

Gerçek anlamda Laiklik burjuvazinin hayata geçirebileceği ve savunabileceği ne bir düşünce ne de bir pratik olabilir. Laiklik, içinde özgürlük, bağımsızlık, eşitlik ve adalet gibi öğeleri taşıyan bir kavramdır. Bunlara karşı olanlar, yada sadece bunları “kendilerine ve kendi gibilere” hak görenler gerçek laikliğin , yani Devrimci laikliğin ne koruyucusu ne de savunucusu olabilirler.

Burjuva laiklik dinler arası nefreti ortadan kaldıramaz, tam tersine nefreti ve fanatikliği beslemek zorundadır..

Devrimci laiklik bu nefreti ortadan kaldırır.
Devrimciler ezilen halkların bağımsızlığı, eşitliği ve hakları için mücadele verenler oldukları için, Devrimci laiklik ezilen halkların dini inanç ve pratik haklarını, ve diğer dinden insanlarla eşitliğini sağlayabilecek tek laiklikdir.

Burjuva laiklik temelinde düşünce ve tavırlar, kitlelere Devrimci Demokrasi anlayışını götürme yerine, burjuva anlayışını ve sistemini kitlelere “doğru” bir seçenek olarak yayma hizmetkarlığı pratiğinde sonuçlanır. Ve günümüz Türkiyesinde olan da bu. Emperyalistleri ve onların uzantılarını demokrasi, eşitlik ve insan haklarının şampiyonu ilan etme pratiğidir.
Devrimciler ezilen halkların dinine karşı değil, onların sömürülmesi ve köleleştirilmesine karşı savaş verirler.

""".Engels.......onların dine savaş açmalarını budalalık olarak nitelemiş ve böylesi bir savaş açmanın dine karşı yeniden ilgi duyulmasını sağlamak ve dinin gerçekten ortadan kalkmasını engellemek için en iyi yol olduğunu belirtmiştir........... dine savaş açılmasını işçi partisinin siyasal görevi olarak yorumlamanın anarşist safsatadan başka birşey olmayacağını belirlemiştir.""" (Lenin, Proletarya partisinin Dine karşı Turumu)

Devrimcilerin hedefi dinine inanan ve pratiğe koyan bireyler değil, onların inancını, ve baskılarla fanatikleştirerek onları, emperyalist çıkarları doğrultusunda kullanma pratiği içerisinde olanlardır. Dine ve Dindar insanlara karşı verilen "bilinçsizce" savaş emperyalistlere hizmet edecektir.

""""""Ne olursa olsun tanrıya savaş açılmasını isteyen bir anarşist, gerçekte papazlara ve burjuvaziye yardım ediyor demektir""" (Lenin, Proletarya Partisinin Din Konusundaki Tutumu)
Devrimcilerin ezilen halklarla kardeşliği, sempatisi ve desteği, onların dini inançları temelinde değil, onların salt eziliyor, sömürülüyor ve köleleştiriliyor olmaları temelindedir.

""""Herkes istediği dini izlemek ya da dinsiz, yani kural olarak bütün sosyalistler gibi ateist olmakta tamamen özgür olmalıdır. Vatandaşlar arasında dinsel inançları nedeniyle ayrım yapılmasına kesinlikle göz yumulamaz.""" (Lenin , Sosyalizm ve Din)

“yabancılaşmaya” neden olan sosyal şartların bizim gibi geliştirilmesi engellenmiş ülkelerde ağır bir şekilde var olması, örgütlenmesi gereken, ve devrimci demokrasiyi gerçekleştirecek emekçi kesimin dinine bağlılığı gerçeğini ortaya koyar. Aklı başında Devrimciler emekçisiz devrimci Demokrasi kurulamıyacağının bilincinde olduğu için, geniş halk kitlelerinin dindar olduğunun da bilincinde olması gerekir, ve bu yüzden konuya yaklaşımda hassas, anlayışlı, saygılı ve hoşgörülü olması gerekir.

Devrimcilere düşen görev, ya emperyalistlerin oyununa gelerek burjuva “laiklik” yaygaralarına alet olmak , ve bu kitlelerin fanatikleşmesine katkıda bulunmak, yada Devrimci laik bir anlayış, Devrimci ahlak, ve tavırla bu kitleleri saflarına çekmek için en titiz ve hassas bir pratik içine girmekdir.
""""Biz sosyalistler, bu hareketi desteklemeli, kilisenin dürüst ve içten üyelerine doğru sonuca ulaşmaları konusunda yardımcı olmalı, onların özgürlük isteklerini sürdürmelerini sağlamalı ve kilise ile polis arasındaki ilişkiyi koparmalarını onlardan istemeliyiz.""" (Lenin, Sosyalizm ve din)
""""""".....Burjuva ilerici aydınları, radikaller ve burjuva maddecileri ......... "kahrolsun din, yaşasın dinsizlik! Ateist görüşleri yaymak başlıca görevimizdir"- diye haykırmaya başlarlar. Marksistler ise, bunun doğru olmadığını, aldatıcı bir görüş olduğunu, dargörüşlü burjuvaların fikri olduğunu söylerler."""" (Lenin Proletarya Partisinin Din Konusundaki Tutumu )
"""........Bize düşen, sadece Tanrıya inancını sürdüren işçileri Sosyal Demokrat Partiye almak değil, özellikle bunları partiye kaydetmeye çalışmaktır. Onların dinsel inançlarına karşı çıkmamalıyız, ama onları kendi programımızın ruhuna uygun olarak eğitmek...."""""" (Lenin Proletarya partisinin Din Konusundaki Tutumu)

Her gördüğü sakallı erkeği ve başörtülü kadını şeriatcı olarak gören “düşünce” ve alınan “tavır” devrimci tavır değildir. Devrimci, şeriatcıların asıl kaynak ve destekleyicilerinin viski yudumlayan sakalsız-bıyıksız-kravatlı erkek, başörtüsüz ve mini etekli kadınlar olduğunun ve olabileceğinin, ve en önemlisi onların sınıfsal konumlarının ne olduğunun bilincindedirler.

Erdoğan Ahmet
Eylül 1, 2006

4 yorum:

  1. Sol/islamcı liberalizmin kuyruğunda Hizbullah aşkına (yukardaki gibi) saçmalayanlara en iyi cevaplar şu iki yazıda verilmiş;

    Hizbullah sayıklamaları ve bunların kaynağı hakkında http://komunistpartizan.blogspot.com/2006/08/hizbullah-sayklamalar-ve-bunlarn-kayna.html

    Naylon Şeyhler ve Lübnan Gerçeği
    http://komunistpartizan.blogspot.com/2006/08/naylon-eyhler-ve-lbnan-gerei.html

    YanıtlaSil
  2. Yorum yapabilmenin ilk şartı okumak ve okuduğunu anlamaktır.

    Okumayı becerememek, okuduğunu anlamamak ve bu yüzden de yorum yapamamak anormal değil DOĞALdır. Bu kişinin kimseden daha aşağıda yapmaz, üstünde yapmaz..Ama okumadan onyargıyla Yorum yapmak bu DOĞALLLIĞI ortadan kaldırır.

    Sadece başlığa bakarak fikir yürütmek, yada yazıya bir göz gezdirip sadece "taraf" olup olmadığı konusunda fikir yürütülebilinecek "cümleler aramak" bu "takımcılık" anlayışının pratiğe yansımasıdır. Bu ,öküz altında buzağ arama yaklaşım ve tavırı, bireyin gelişmesini engellediği gibi, onun mücadeleye faydasını bırak zarar vermesi ile sonuçlanır..

    Yazıları "anlamak" için okumak gerekir. Yazılanın içeriğini anlamak, yazı içeriği hakkında "yorum" yapabilmenin ilk şartıdır..

    """(yukardaki gibi) saçmalayanlara en iyi cevaplar şu iki yazıda verilmiş""""

    yazıların ikisinide okudum yukardaki yazıda anlatılmak istenenle bu iki yazı arasında bağlantı yok..

    "Saçmala" deyip bırakmak Küçük Burjuva sekter tavırın en aciz ve güzel örneğidir.

    yazıda söylenen
    hangi cümle, hangi içerik saçma ?
    ve hangi nedenlerle saçma?

    Adına komunist partizan diyen birey , adına uygun tavır alır, ve bu temelde YAPICI eleştirisini , yazı temelinde ve ondan örnekler alarak ve bu örnekler doğrultusunda eleştiriler getirir. Böylece "İDDİASINI" "DÜŞÜNCE" ile ve düşüncesinin yazıya yansımasıyla destekler.

    Aksine DESTEKSİZ atış derler. Düşünceye karşı düşünce getirememek ve düşünceye desteksiz SALDIRMAK genelde burjuvaların ve özelde faşistlerin tavrıdır.

    Yazılarını bütün olarak aynı fikirde olmasamda, özde aynı fikirde olduğum ve zevkle okuduğum bu siteden örnekler veren bir provokatörse diyeceğim yok ama bu site yazarı ise ondan yazılarına uygun bir tavır ve cevap beklerim..

    YanıtlaSil
  3. Erdoğan bey dinle ilgil yazınızı okudum.İLk kez Türkiyed sol taraftan dine yaklaşımın derli toplusunu burda buldum diyebilirim. Yada ben kaçırdım ama yazınızı beğendim elinize sağlık.Birileri bu konuda konuşsun artık ki taşlar da dökülsün.Sağolun

    YanıtlaSil
  4. Burjuvazinin dini nasıl kullandığı, işçi sınıfını nasıl bölüp birbirlerine düşürüp düşman ettiği konusunda gözleri açan bir yazı.

    Din bir afyondur deyip kestiren ve dine inanan işçi ve köylü sınıfı bir türlü saflarında birleştiremeyen Hızlı Marksistlerin ve onların yıllardır etkisinde kalan bizlerin hatası apaçık ortada.

    Psikolojik savaş,Düşünce ve tavır belirleme yazınızla bu yazıyı beraber okuduğumda emperyalistlerin oyunlarına daha uyanık bir yaklaşım gerektiğini vurguluyorsunuz. Bu yaklaşımda "taktikler " konusunda temel bir fikir edinme anlayışı elde edilebilir. Dine yaklaşımda Sosyalist Taktik konusunda görüşlerinizin yararlı olacağı ınancındayım. Pratik Önerileriniz neler?

    Yazınızda göz açıcı, ikna edici Marksist yaklaşımınız için sosyalistler adına teşekkürler.

    YanıtlaSil

Blogger tarafından desteklenmektedir.