GERİLLADAN PARLAMENTOYA, JOSÉ “PEPE” MUJİCA[*]
SİBEL ÖZBUDUN-TEMEL DEMİRER
“Yalnızca yaşayanlardan değil,
ölülerden de acı çekiyoruz.”[1]
Tüm
soru(n)larına ve eleştirel duruşumuza karşın José “Pepe” Mujica’yı seven ve hak
ettiği “değeri” verenlerdeniz; elbette Gabriel García Márquez’in, “Bu gözün tek
kusuru, gereğinden fazla görüyor olması...”;[2] José
Saramago’nun, “Kimi insanlar gözlerin gördüğü için senden nefret edecektir...”[3] uyarılarını
“es” geçmeden.
Kimilerinin
göklere çıkardığı ya da “Eski gerilla, yeni makul: José ‘Pepe’ Mujica”[4] diye
güzellediği Onun için kaleme aldığımız yazıda[5]
Marksist-Leninist bir gerillanın yaşamının “hümanist bir devrimci demokrat”
olarak nasıl noktalığından söz etmiştik…
Hakkında;
“O, bir devrimcinin nasıl yaşaması gerektiğine, devrimciliğin bir yaşam sanatı
olduğuna, bu dünyayı sonsuz görmeye imkân tanıdığına dair çok özel ve öğretici
bir miras bıraktı”;[6]
“Dünyanın en yoksul devlet başkanı”ydı; “Sade bir yaşam, derin bir etki
yarattı” denilen José Mujica’yı Kolombiya Devlet Başkanı Gustavo Petro “Büyük
bir devrimci” olarak andı. Bolivya’nın eski lideri Evo Morales, “Tüm Latin
Amerika’nın yas tuttuğu”nu söyledi. Meksika Devlet Başkanı Claudia Sheinbaum,
onun “Dünya için bir örnek” olduğunu dile getirdi. Şili Devlet Başkanı Gabriel
Boric ise, “Daha adil bir dünyanın mümkün olduğuna dair umudu bize bıraktı”
dedi.
Ancak
bir şey daha var: “1960’larda bir gerilla lideri olan, 1970’te yakalandıktan
sonra işkence gören, 14 yıl burjuvazinin zindanlarında hapis yatan, 2010-2015
arasında reformist hükümete başkanlık yapan José Mujica, politik geçmişi,
başkanlık sarayına taşınmayarak mütevazı hayatını sürdürmeye devam etmesi,
maaşını hayır kurumlarına bağışlaması gibi nedenlerle hep övgüyle karşılandı.
Türkiye sol basınında da efsane lider olarak tanıtıldı. Hakkında Hollywood’un
en iyi yabancı film ödülü verdiği bir film çevrildi. Ancak tüm bunlar, onun
toplumsal-siyasal planda oynadığı rolü ortaya koymaya yetmiyor. Bir siyasi
liderin çeşitli bireysel özelliklerinin ve niyetlerinin ötesinde bizi
ilgilendiren asıl mesele, bulunduğu siyasetin işçi sınıfının toplumsal kurtuluş
mücadelesine kattıkları ve kaybettirdikleridir.
Geniş
Cephe, Podemos, Syriza benzeri sol reformist ittifaklar işçi sınıfının devrimci
enerjisini pörsütmek ve rayından çıkararak düzen sınırlarına hapsetmek gibi
uğursuz bir işlev görüyorlar. Unutulmasın, Uruguay, Şili ve benzeri ülkelerde
solun burjuvaziye verilen destek ve parlamentoya girip hükümete oturma
stratejisi askeri darbelerle sonuçlandı. Parlamenter demokrasi hayalleri ‘Latin
Amerika’nın İsviçre’sini burjuvazinin namlularından kurtaramadı.”[7]
Evet José Mujica derken, bunlara da kafa yormalıyız.
“Sosyalist
değil, liberal reformist[8]
diye betimlen O; “Benim kuşağım saf bir hata yaptı. Toplumsal değişimin
yalnızca toplumdaki üretim ve dağıtım biçimlerine karşı çıkmakla mümkün
olduğunu düşündük. Kültürün muazzam rolünü anlayamadık. Kapitalizm bir
kültürdür ve biz kapitalizme farklı bir kültürle karşılık vermeli ve
direnmeliyiz. Başka bir şekilde ifade edersek: bu, dayanışma kültürü ile
bencillik kültürü arasında bir mücadeledir… Artık eskisi gibi bir Sol
olmayacak. Eskisi gitti, bitti! Sol değişmek zorunda, çünkü zaman değişiyor.
Değişmeyen tek şey, değişimin kendisidir,”[9] diyen José
Mujica ve benzerlerinin kavrayamadığı; değişen içinde değişmeyenin ücretli
kölelik olduğu ve bu değişmeden de söz konusu olanın sadece başkalaşım
olduğuydu!
“Araç”
yerine “amaç”ı ve de “Bugün”ün araçları yerine geleceğin amaçlarını ikame etmek
doğru değildi; “Solcu bir dünya görüşü, gelecekteki bir ütopyayı hayal etmeyi
gerektirir, ama insanın şu anda yaşadığı hayatı unutma hakkı yoktur.” “Bugünü
daha iyi yapmak için verilen mücadele en önemli görev olmalı,”[10]
ifadesindeki üzere Pepe’nin…
* * * * *
“Sorun, ne için yaşadığımız… Hayatımıza bir içerik, bir anlam katıp katmadığımız ya da tüm ömrümüzün sadece bir çileye dönüşüp dönüşmediğidir. Hayatımızı alan, tam da budur. Asıl bahis orada yatar.”[11] “İnsanın düşündüğü gibi yaşayabilmesi için, onur diyeceğim şeye sahip olması lazım. Ben böyle yaşamaya çalışıyorum. Diğerleri de böyle yapsın demiyorum, ancak siyasetçilerin çoğunluk gibi yaşadığı zaman saygı göreceğine inanıyorum.”[12] “İnsanların geceleri yatacak bir saçak altı bile bulamadıkları bir dünyada başkalarının beş yüz metrekarelik malikânelerde yaşamasını anlamıyorum. Evsizler için ev, suyu olmayanlar için su, ekmek lazım. Sen böyle bir dünyada özel uçağım olsun diyorsun! Herkes daha fazlasını isterse bir gün kimseye bir şey kalmayacak…” diyen José Mujica, Tupamaro geleneğinden geliyor.
1960’ların
başında Raúl Sendic ve yoldaşlarınca kurulan, isimlerinde son İnka kralı Tupac
Amaru’nun sömürgeci İspanyollara karşı giriştiği mücadelenin anısını yaşatan
Tupamarolar, bir şehir gerillası örgütüydü. 1972’ye gelindiğinde örgüt on
binden fazla militanıyla güç içinde bir başka güç olmuştu. Robin Hood tarzı
eylemleri, hayranlık ve sempati uyandırıyordu; tiyatrolarda, kahvehanelerde,
gece kulüplerinde propaganda yapmak, sinemaları basıp seyircilere liberal
demokrasinin adaletsizliğini gösteren filmler izletmek, silahlı çatışmaya
girmeden hükümet kurumlarına pankartlar asmak, yakalanan arkadaşlarının serbest
bırakılması için yabancı devlet yetkililerini kaçırmak, banka soygunlarından
elde ettikleri paraları halka dağıtmak, yiyecek yüklü kamyonları durdurup
yiyecekleri yoksullara paylaştırmak…
“Sözcükler
bizi böler, eylem birleştirir” savsözünü benimseyen örgüt,
kendini Ulusal Kurtuluş Hareketi olarak adlandırıyordu.
1960’ların
başında José Mujica, Tupamaro’ya katıldı, Raúl Sendic’in önderliğindeki
Tupamaro diktatörlüğe karşı devrimci eylemlere yöneldi. José Mujica da,
faaliyetleri nedeniyle birkaç kez tutuklandı. 1971’de bir polis memurunu
öldürmekten suçlu bulundu. İki kez hapisten kaçtı ancak her ikisinde de
yakalandı. Toplamda 14 yıl hapis yattı. İşkence gördü ve iki yılını
bir kuyunun dibinde geçirmek de dahil olmak üzere uzun süre hücre
hapsinde kaldı.[13]
1985’te
demokratik hükümete dönüş müzakerelerinde José Mujica ile siyasi
tutuklular genel af kapsamında serbest bırakıldı.
Tupamaro
da, ‘Geniş Cephe/ Frente Amplio’ (FA) sol koalisyonuna katıldı. Yasal bir
parti olarak ‘Halk Katılım Hareketi/ Movimiento de Participación Popular’
(MPP) adında yeniden örgütlendi. José Mujica, MPP’nin önde gelen figürlerinden
biri oldu. 2017’den 2020’ye Uruguay’ın başkan yardımcısı olarak görev yaptı.
José
Mujica Temsilciler Meclisi’nde (1995-2000) bir dönem görev yaptı. Ardından
2000’de Senato’ya seçildi. 2004’de Senato üyesi olarak yeniden seçildi.
‘İlerici Karşılaşma-Geniş Cephe/ Encuentro Progresista-Frente Amplio’
(EP-FA) koalisyonu adayı Tabaré Vázquez her iki yasama meclisinde de
çoğunluğu ele geçirip, seçimi kazandı. Bu kesitte José Mujica, Şubat 2005’te
Senato başkanı olarak yemin etti. Ayrıca Vázquez’in kabinesinde (2005-2008)
tarım bakanı olarak görev yaptı.
Vázquez’in
merkez sol hükümetine duyulan onay dalgasının üzerinde hareket eden José
Mujica, 2009 seçimlerinde EP-FA’nın cumhurbaşkanı adayı gösterildi ve kazandı;[14]
“Hayatta kazanan tarafta olmanın her düştükten sonra düştüğün yerden tekrar
kalkarak tekrar başlamak ile mümkün olacağını ifade ettiği”[15]
üzere…[16]
1994’de
ilk kez milletvekili seçilen José Mujica’nın Vespa marka
motosikletiyle başkent Montevideo’daki parlamento binasına geldiğinde otopark
görevlisinin kendisine -Burada fazla kalacak mısınız? Sorusuna verdiği -Evet,
kesinlikle! yanıtı, yıllar sonra üstleneceği en üst düzey görevin önsezisidir
adeta...[17]
* * * * *
Şimdi ona bir sıfat daha eklemek mümkün: O bir “pragmatik”ti…
O;
“Hapishaneye düştüğümde yetişkin, olgun bir insandım ve bütün ömrüme yetecek
kadar okumuştum. Yalnız başıma hapishanede geçirdiğim zamanlarda aynı geviş
getiren bir inek gibi okuduklarımı düşündüm, düşündüm, düşündüm. Esas o dönemde
okuduklarımdan çok şey öğrendim,’[18]
diyordu; ve bu bir sinyaldi sanki; devamla:
Politik
ve sosyal koşullar 50 yıl öncekinden çok farklı bugün. Tarih tekrar etmiyor.
Askeri yönetim soğuk savaş sırasında ABD’nin desteklediği bir şeydi.
Tupamaroların yürüttüğü mücadele ile ülkemizi demokratikleşmesini, askeri
yönetim aracılığıyla provoke ettiler. Fakat Uruguay halkı hiçbir zaman anlamadı
bunu. Çünkü tarihinde de diktatörlük vardı. Bu yüzden biz de legal politikaya
yöneldik. Bugünkü koşullar farklı ve bu nedenle mücadeleyi bu zeminde ele
alıyoruz.
Gücü
merkezden halka doğru yaymak gerekir. Kararları daha fazla insanın almasını
sağlayacak, halkı yönetime katacak yollar aramak gerekir. Sendikalar, sivil
toplum kuruluşları, devletten bağımsız demokratik kuruluşlar bu konudaki
araçlar olabilir. Küçük belediyeler halka daha yakındır. Bürokrasi, kamusal
haklarda olumsuz bir değişiklik yaratıyor. Örneğin, yönetici kademesinde olan
kişilerin diğer tüm insanlardan fazla, çeşitli hakları var. Bu da ciddi bir
eşitsizlik yaratıyor. Bunun çözümü, başta söylediğim gibi gücü ve yönetme işini
merkezden koparıp, halka yaklaştırmak.
Bu,
iyileştirme için gidilecek yolun bir parçası. Zaman içinde çeşitli araçlar
uygulamak lazım. Bunların başlıcası ‘katılım’. Parayı çok seven insanların
kamusal hakları ilgilendiren konularda yer almaması gerekir. Onlar ticaretle
uğraşabilirler. Siyasetle uğraşmak ağır bir yük ve bunun bir bedeli var.
Toplumsal sorunları çözmek için yola çıkıyorsunuz. Bu uzun bir yol. Demokrasi
mücadelesi hiçbir zaman bitmeyecek bir şey. Onu iyileştirmek için durmaksızın
mücadele etmek gerekiyor. Ve bu mücadele parayı sevenlerin yürütebileceği bir
şey değil.
Kendimi merkez solda görüyorum. Ekonomiyi
devletin düzenlemesi gerekiyor. Özel yatırımları titizlikle ölçerek, bunun
yanında devleti ve toplumsal adaleti koruyarak bir şeyler yapmaya çalıştım.
Uruguay’da en önemli bankalar, elektrik enerjisi üreten şirketler, telekom,
akaryakıt dağıtımı ve su şirketleri devlete ait. Devlet toprak satın alarak
bunları bölüyor ve halka dağıtıyor. Neoliberal reformlar Urugay’a hiç girmedi.
Bu konuda düzenlenen referandumda halkımız hayır yanıtı verdi. Dünyada yabancı
yatırımlar genellikle gittikleri coğrafyalarda çeşitli sorunlar yaratıyor.
Çevre tahribatı bunlardan birisi. Uruguay için de bu geçerli. Ancak,
Uruguay’daki yabancı şirketlerin çevre konusunda tamamen dikkatsiz olduklarını
da söyleyemem. Aptal değiller. İyi de değiller, aptal da değiller.
İdeoloji
gerekli ama riskleri de olan bir olgu. İdeoloji gerçeği şekillendirdiği zaman,
isteklerle gerçek birbirine karışabilir. Tehlikesi budur.”[19]
Ve
yüz yüze görüşmesinden Metin Yeğin aktarıyor: “Pepe’ye ‘Hâlâ devrimci misiniz?’
diye sormuştum. Parlamento başkanı odasındaydık. ‘Biz Che Guevara çizgisinde
çok önemli bir dönem yaşadık, ama şu an başka bir dönem var. Bir reform
programı aslında çok küçüktür, ama bizim için çok önemli değişiklikler
yaratacağından, aynı zamanda önemli ve büyüktür.”[20]
Bu
kadar değil; daha da fazlası var: “Anarşizm sorumlu olmayı ve kendini yönetmeyi
içerir. Ben kronik bir anarşistim. Devletin ortadan kaldırılması en hayırlısı,
ama yaşadığım insanlık evresi izin vermiyor. Devlet sınıfların varlığını
gösterir. Birileri birilerine hükmederler. Anarşizmin sosyalizmden farkı
sonudur. Sosyalizmde sınıflar kaybolursa devlete gerek olmadığı düşünülür. Bu
bir yoldur, ama teoride. Ben hakikâtte hiç görmedim. (…) Liberalizm derin
anlamında anarşizm ile birleşir. Çünkü hoşgörüyü benimser, otorite karşısında
bireysel değerleri öne çıkartır. Ekonomik liberalizmle karıştırmayın… Sözünü
ettiğim siyasi liberalizm. Ekonomik liberalizm mülkiyet içerir. Siyasi
liberalizm ise felsefi olarak insanlık tarihi açısından üst basamaktır.
İnsanlığı ileriye götürmek isteyen düşünceler bunu yadsımamalı. Özgürlüğe
hakikâten saygı duyan ise anarşizmdir. Anarşizm her zaman sosyalizmi varsayar,
özel mülkiyete karşıdır, insan özgürlüğünü önemser. Elbette sınırı başkasına
zarar vermemektir. (…) Solun stratejik olarak askerlerle çalışması lazım.
Silahlı kuvvetler olmadan olmaz. Onları yanlarına çekmeye çalışmaları lazım.
Yoksa orduyu sağa bırakmış olurlar.”[21]
“Solun
en büyük birleştirici unsuru muhafazakâr sağa karşı savunduğu değerlerdir.
Bunları unutup, karşısındaki değeri savunan cepheyi de unutup kendi içinde
tartışmaya ve savaşa girdiği her yerde kaybetmiştir,”[22]
stratejisini dillendiren José Mujica’dan bir şey daha: “Özyönetim bir işi
yönetmek gibi. Kendi çalışanlarının yönettiği bir fabrika gibi. Bir patronun
olmadığı sistem. Herkesin kendini yönettiği bu şeyi, biz yapmaya çalışıyoruz.”[23]
“Özyönetim yanlısıyım,”[24]
deyip ekliyordu: “Kendimi merkez solda görüyorum.”
* * * * *
Hayır;
José Mujica’yı küçümsüyor falan değiliz. Bu ne haddimize?
Şunları
diyen Ona “hümanist bir devrimci demokrat” olarak “değer” vermemek mümkün mü?
“Daha
iyi bir dünya için her zaman mücadele olacak. Bu mücadelenin sonu
yok. Medeniyete giden yol, dayanışmadan ve bunun için savaşmaktan geçiyor.
Mücadele etmek zorundayız, özgürlük ve dayanışma için... Birlikte
olmak ve birleşmek durumdayız. Birbirimizden öğrenecek çok fazla şeyimiz var.
Uruguay’da son 40 yıldır birlikte yürüyoruz. Kendi içimizde farklılıklarımız
var. Tartışıyoruz. Ama parlamentoda karar vakti geldiği zaman, çoğunluğun
dediği oluyor ve ilerliyoruz. Ama bu anlatıldığı gibi kolay değil. Ancak
çalışan işçileri, gün yüzü görmeyen işçileri düşünecek olursak, buna yine de
‘çok zor’ diyemeyiz. Bir noktaya kadar kendiniz geliştirebiliyorsunuz.
‘Ben
Kuzey Amerika’nın siyaset anlayışını sevmiyorum. 50 yıldır
güneydeki Küba’ya ekonomik yaptırım uyguluyor. Onları gündelik
hayatlarında zor durumda bırakıyor. Bunu değiştirmek istiyorum ve bunu Küba’yı
desteklediğim için yapıyorum. Dünyada eşitsizlik, adaletsizlik var ama,
problemlerin çözümü için adımlar atılabilmeli. Şeytana asla izin verilmemeli.
Bu nedenle insanların bir araya gelmesi lazım. Günün sonunda değiştirdiğiniz
şeyler bir tarihi yazabilir.”[25]
“Kendi
özgürlükleri için, kaderlerini ellerine almak için savaşan herkesin
yanındayım.”[26]
“Eğer
hayatımı bozuk paralar için savaşarak geçireceksem, eğer hayatımı zorlaştıran
aşırı büyük bir evim varsa, eğer çok sayıda maddi imkâna ihtiyaç duyuyorsam,
eğer her yıl araba değiştirmem gerekiyorsa, ve bu böyle devam ediyorsa…
O
zaman tüm vaktimi bunlar için çalışarak geçirmem gerekir.
Sonra
da çaldırmamak için çalışırım, ve böyle sürer gider…
Ta
ki yaşlı, yorgun ve türlü rahatsızlıklarla dolu biri hâline gelene kadar.
Kanaatkâr
olmak, sade yaşamak- bu hesaplanmış, bilinçli bir stratejidir.
Bana
özgür olmak için zaman kazandırır.
Hayatımın
her saati ki onu maddi meseleleri çözmekle geçiriyorsam, bu saat, beni mutlu
eden ve özgürleştiren şeylere ayıramadığım bir saattir.”
Evet
José “Pepe” Mujica’nın bir röportajındaki “Bir Roma atasözü der ki, elindeki az
olan değil, hep daha fazlasını isteyen fakirdir,”[27]
ifadesi Onun Marksist-Leninist bir gerilla olarak başlayıp, bir “hümanist bir
devrimci demokrat” olarak noktalığı yaşamını özetliyor aslında.
24
Haziran 2025 14:51:09, Muğla-İstanbul.
N O T L A R
[*] Avrupa Demokrat, Haziran 2025…
[1] Karl Marx, Kapital, Sermayenin Üretim Süreci, Cilt:
I, çev: Alaattin Bilgi, Sol Yay., 1965. “Almanca I. Baskıya Önsöz”.
[2] Gabriel García Márquez, Aşk ve Öbür Cinler,
çev: İnci Kut, Can Yay., 1999.
[3] José Saramago, Körlük, çev: Aykut Derman, Can
Yay., 2009
[4] Barış Yıldırım, “Eski Gerilla, Yeni Makul:
José ‘Pepe’ Mujica”, 14 Mayıs 2025…
https://sendika.org/2025/05/eski-gerilla-yeni-makul-José-pepe-mujica-726403
[5] Bkz: Sibel Özbudun-Temel Demirer, “Bir
Tupamaro, Bir Başkan: José (Pepe) Mujica”, Kaldıraç Dergisi, No:287, Haziran
2025...
[6] Mehmet Yeşiltepe, “Castro’dan Mujica’ya
Devrimci Dersler”, 14 Mayıs 2025…
https://bianet.org/yazi/castrodan-mujicaya-devrimci-dersler-307432
[7] Derviş Ergin, “Mujica’nın Ardından - Uruguay
Siyasi Tarihinin Kısa Bir Özeti”, 17 Mayıs 2025…
https://marksist.net/dervis-ergin/mujicanin-ardindan-uruguay-siyasi-tarihinin-kisa-bir-ozeti
[8] “Gerilla Liderliğinden Devlet Başkanlığına:
José Mujica”, Devrimci Duruş, No:131, Haziran 2025, s.18.
[9] Emirhan Akman, “José Mujica: Sol Değişmek
Zorunda, Çünkü Zaman Değişiyor”, 9 Haziran 2025…
https://hararet.org/José-mujica-sol-degismek-zorunda-cunku-zaman-degisiyor/
[10] L. Doğan Tılıç, “Pepe’yi Sevmek Kolay, ya
Pepe Olmak”, Birgün, 20 Mayıs 2025, s.3.
[11] Onur Özgen, “Mujica’ya Veda”, Birgün Pazar,
18 Mayıs 2025, s.9.
[12] “Görkemli Bir Mücadele”, Birgün Pazar, 18
Mayıs 2025, s.9.
[13] Tupmaros üyesi Jorge Tiscornia, 27 yaşında
tutuklanıp zindanda kaldı. “Doğal ışığın olmadığı bir hapishane hücresindeysen,
zaman hissini kaybediyorsun. Bir süre sonra hangi günde olduğunu bilemez hâle
geliyorsun.” (“Hapisten Kurtulan Tarih”, Cumhuriyet, 14 Aralık 2014, s.10.)
[14] “Başkanlık töreninde kendine özel bir
başkanlık kuşağı bile yaptırmak istemeyen Pepe kendinden önceki başkan olan
Tabare’den başkanlık kuşağını ödünç istemiş ve Tabare’de vermemişti. Törende
taktığı kuşak için bile ölçü vermemiş kendisine bol gelen bir kuşakla törene
katılmıştır. Tören vb. protokolleri önemsememiştir.” (Aydın İleri, “Bir Başka
Kuyunun Kurbağası: Mujica”, Birgün, 5 Kasım 2015, s.14.)
[15] Ertan Erol, “Mujica’ya Veda Ederken”, 19
Mayıs 2025… https://www.evrensel.net/yazi/96961/mujicaya-veda-ederken
[16] Uruguay’da Ekonpomi Bakanı Fernando
Lorenzo’nun yolsuzluk nedeniyle istifasını Cumhurbaşkanı José Mujica açıkladı.
(“Uruguay’da Yolsuzluk İddiası İstifa Ettirdi”, Birgün, 23 Aralık 2013, s.11.)
[17] İlyas Tunç, “Tınılar ve Nal Sesleri”, Birgün
Pazar, Yıl:11, No:398, 26 Ekim 2014, s.24.
[18] Andres Danza-Ernesto Tulbovitz; İktidarda Bir
Kara Koyun: Saraysız Başkan José Mujica, çev: Ali Tuncer-Cahit Özgür Baharlı,
Tekin Yay., 2014.
[19] Onur Kılıç, “Mücadele Bitmez”, Birgün, 6
Kasım 2015, s.5.
[20] Metin Yeğin, “Gerilla, Futbol ve Bir Başka”,
Radikal, 2 Temmuz 2011, s.34.
[21] Ceyda Karan, “Mujica: ‘Sol Orduyu Sağa
Bırakmamalı”, Cumhuriyet, 6 Kasım 2015, s.10.
[22] Gökhan Karakaş, “Eğer Koalisyonu
Beceremeseydik İktidar Olamazdık”, Milliyet, 1 Kasım 2015, s.13.
[23] “Pepe Mujica Hayatını Kaybetti”, Yeni Yaşam,
15 Mayıs 2025, s.8.
[24] Pınar Öğünç, “… ‘Saraysız Başkandan’ Hayat
Dersleri”, Cumhuriyet, 31 Ekim 2015, s.16.
[25] Gülsen Candemir, “Daha İyi Bir Dünya İçin”,
Birgün, 6 Kasım 2015, s.5.
[26] M. Ali Çelebi, “… ‘Pepe’ José Mujica”, Özgür
Gündem, 4 Kasım 2015, s.13.
[27] Deniz Ülkütekin, “Kendini Değil, Ülkesini
Zenginleştiriyor”, Cumhuriyet Pazar, No:1452, 19 Aralık 2014, s.8.
Hiç yorum yok