Lenin- Savaş ve Rus Sosyal-Demokrasisi
"Bolşevik deyimlerin ve sloganların parçalarını ezberlemişsin ama onlardan anladığın şey kesinlikle sıfır...".
1 Kasım 1914'te 33 Sayılı "Sosyal Demokrat" gazetesinde yayınlandı.
N.K Krupskaya tarafından yazılmış bir kopya ile karşılaştırılıp doğrulanmış, V.I Lenin tarafından gözden geçirilmiş ve düzeltilmiş Gazetenin metnine göre yayınlanmıştır.
Bütün ülkelerin hükümetleri ve burjuva partileri tarafından onlarca yıldır hazırlanan Avrupa savaşı patlak verdi. Silahlanmanın büyümesi, son zamanlarda pazarlar için mücadelenin aşırı derecede yoğunlaşması, gelişmiş ülkelerde kapitalist gelişmenin emperyalist aşaması ve daha geri Doğu Avrupa monarşilerinin hanedan çıkarları, kaçınılmaz olarak bu savaşa neden olmak zorundaydı ve buna yol açtı.
Yabancı toprakların ele geçirilmesi ve diğer ulusların boyun eğdirilmesi, rakip ülkelerin mahvedilmesi ve onların servetlerinin yağmalanması, emekçi kitlelerin dikkatini Rusya, Almanya, İngiltere ve diğer ülkelerdeki iç siyasi krizlerden başka yöne çekmek, işçilerin bölünmesi ve milliyetçilikle kandırılması ve proletaryanın devrimci hareketini zayıflatmak için onların öncülerinin yok edilmesi- mevcut savaşın gerçek içeriği, önemi ve anlamı budur.
Her şeyden önce, bu savaşın gerçek anlamını ortaya sermek ve egemen sınıfların, toprak sahiplerinin ve burjuvazinin savaşı savunmak için yaydıkları yalanları, safsataları ve “vatansever” laflarını acımasızca teshir etmek sosyal-demokratların görevidir.
Bir grup savaşan ülkelerin başında Alman burjuvazisi duruyor. Almanlar, bunun vatanın, özgürlüğün ve kültürün savunulması, çarlık tarafından ezilen halkların kurtuluşu ve gerici çarlığın yıkılması için bir savaş olduğunu söyleyerek işçi sınıfını ve emekçi kitleleri kandırıyorlar. Gerçekte, II. Wilhelm'in başını çektiği Prusya Junkerlerine (toprak sahibi aristokrasinin üyeleri) kölece yaltaklanan bu burjuvazi, her zaman çarlığın en sadık müttefiki ve Rusya'nın işçi ve köylülerinin devrimci hareketinin düşmanı olmuştur. Gerçekte, savaşın sonucu ne olursa olsun, bu burjuvazi, Junkerlerle birlikte, Rusya'da bir devrime karşı çarlık monarşisini desteklemek için her türlü çabayı gösterecektir. Gerçekte, Alman burjuvazisi, Sırbistan'a boyun eğdirmek ve Güney Slavlarının ulusal devrimini boğmak amacıyla, Sırbistan'a karşı yağmacı bir kampanya yürütürken, aynı zamanda daha zengin rakipleri yağmalamak için askeri güçlerinin büyük bir kısmını daha özgür ülkelere, Belçika ve Fransa'ya gönderiyor. Gerçekte, savunma savaşı yürüttüğü masalını yayan Alman burjuvazisi, savaş için en uygun olduğunu düşündüğü anı seçmiş, askeri teknolojideki en son gelişmelerden yararlanarak, Rusya ve Fransa'nın önceden planladığı ve kararlaştırdığı yeniden silahlanmayı önlemiştir.
Savaşan ülkelerin diğer grubuna İngiliz ve Fransız burjuvazisi önderlik ediyor. Bunlar ülkelerinin savunması, özgürlük ve medeniyet için ve Alman militarizmi ve despotizmine karşı bir savaş yürüttüklerini iddia ederek İşçi sınıfını ve emekçi yığınları kandırıyorlar. Gerçekte ise, bu burjuvazi, Avrupa'nın en gerici ve barbar monarşisi olan Rus çarlığının birliklerini işe almak ve onları Almanya'ya karşı bir saldırıya hazırlamak için uzun süredir binlerce milyonlar harcıyor.
Gerçekte, İngiliz ve Fransız burjuvazisinin mücadelesinin amacı, Alman sömürgelerini ele geçirmek ve ekonomik gelişimi daha hızlı olan rakip bir ülkeyi yıkmaktır. Bu asil amacın peşinde, "ileri" "demokratik" uluslar, vahşi çarlık rejiminin Polonya'yı, Ukrayna'yı vb. daha da boğmasına ve Rusya'daki devrimi daha da ezmesine yardımcı oluyor.
Savaşan grupların hiçbirisi soygun, gaddarlık ve savaşın sınırsız vahşeti açısından diğerinden daha aşağı değildir; bununla birlikte, hem "kendi" hem de "yabancı" ülkelerin burjuvazisine karşı bir iç savaştan -proletaryayı kandırmak ve dikkatini tek gerçek kurtuluş savaşından başka yöne çevirmek için, her ülkenin burjuvazisi, bu kadar yüksek bir amaca ulaşmak için, vatanseverlik hakkında yalan sözlerle, “kendi” ulusal savaşının önemini överek, düşmanı yenmek için, yağmalamak ve toprakları ele geçirmek için değil, kendi halkları dışında tüm diğer halkları “kurtarmak” için olduğunu iddia ederek kandırıyorlar.
Fakat bütün ülkelerin hükümetleri ve burjuvazisi işçileri ne kadar parçalamaya ve onları birbirine düşürmeye çalışırsa ve bu yüce amaç uğruna sıkıyönetim ve askeri sansürü o kadar şiddetli bir şekilde uygularlarsa (şimdi bile savaş zamanında "iç" düşmana karşı dıştan çok daha sert uygulanan önlemler), sınıf bilincine sahip proletaryanın sınıf dayanışmasını , enternasyonalizmi savunma görevi, ve tüm ülkelerdeki “yurtsever” burjuva kliklerinin dizginsiz şovenizmine karşı sosyalist inançları o kadar acilleşir.
Eğer sınıf bilinçli işçiler bu amaçtan vazgeçerlerse, bu onların özgürlük ve demokrasi özlemlerinden, sosyalist özlemlerinden bir şey söylemeden vazgeçmeleri anlamına gelir.
En derin acı hayal kırıklığı duygusuyla, Avrupa'nın önde gelen ülkelerinin sosyalist partilerinin görevlerini yerine getirmediklerini, bu partilerin liderlerinin özellikle Almanya'daki davranışlarının sosyalizm davasına düpedüz ihanete vardığını belirtmek zorundayız.
Büyük ve tarihi öneme sahip bu zamanda, mevcut İkinci Sosyalist Enternasyonal'in (1889-1914) liderlerinin çoğu, sosyalizmin yerine milliyetçiliği koymaya çalışıyorlar. Bu ülkelerin işçi partileri, davranışlarının bir sonucu olarak, hükümetlerin suç teşkil eden davranışlarına karşı değil, işçi sınıfını kendi konumunu emperyalist hükümetlerinkiyle özdeşleştirmeye çağırdı.
Enternasyonal liderleri, savaş kredileri için oy vererek, “kendi” ülkelerinin burjuvazisinin şovenist (“vatansever”) sloganlarını yineleyerek, savaşı haklı çıkararak ve savunarak, savaşan ülkelerin burjuva hükümetlerine katılarak, vb., sosyalizme karşı bir ihanet eylemi gerçekleştirdiler.
Günümüz Avrupa'sının en etkili sosyalist liderleri ve sosyalist basınının en etkili organları şovenist, burjuva ve liberal görüşlere sahiptir ve hiçbir şekilde sosyalist değildir. Sosyalizmi bu şekilde utandırmanın sorumluluğu, öncelikle, İkinci Enternasyonal'in en güçlü ve en etkili partisi olan Alman Sosyal-Demokratlarına düşmektedir. Ama tam da ülkesine ihanet eden ve Komünü ezmek için Bismarck'la ittifak kuran bu burjuvazinin hükümetinde bakanlık görevlerini kabul eden Fransız sosyalistlerini de haklı çıkarmak mümkün değildir.
Alman ve Avusturyalı Sosyal-Demokratlar, Rus çarlığına karşı savaştıklarını ileri sürerek, savaşa verdikleri desteği haklı göstermeye çalışıyorlar. Biz Rus Sosyal-Demokratları, bu tür gerekçeleri saf safsata olarak gördüğümüzü beyan ederiz. Ülkemizde çarlığa karşı devrimci hareket, geçtiğimiz birkaç yıl içinde yeniden muazzam boyutlara ulaştı. Bu hareket her zaman Rusya işçi sınıfı tarafından yönetilmiştir. Milyonlarca işçinin katıldığı son birkaç yılın siyasi grevlerinin sloganı çarlığın devrilmesi ve demokratik bir cumhuriyetin kurulması oldu. Fransa Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Poincare, savaşın hemen arifesinde II. Nicholas'ı ziyareti sırasında, St. Petersburg sokaklarında Rus işçilerinin kurduğu barikatları kendi gözleriyle görebiliyordu. Rus proletaryası, insanlığı çarlık monarşisinin utancından kurtarmak için hiçbir fedakarlıktan kaçınmadı.
Ancak şunu söylemeliyiz ki, belirli koşullar altında çarlığın çöküşünü geciktirebilecek herhangi bir şey varsa, çarlığın Rusya'nın bütün demokrasisine karşı mücadelesinde yardımcı olabilecek herhangi bir şey varsa, İngiliz, Fransız ve Rus burjuvalarının cüzdanlarını, Çarlığın gerici amaçlarını ilerletmek için çarlığın emrine veren, işte o , şimdiki savaştır.
Eğer, Rusya işçi sınıfının çarlığa karşı devrimci mücadelesini engelleyebilecek herhangi bir şey varsa, o halde, Rusya'nın şovenist basınının sürekli olarak bize örnek olarak gösterdiği Alman ve Avusturyalı sosyal-demokrat liderlerin davranışı işte budur.
Alman sosyal-demokrasisinin, her türlü devrimci eylemden kaçınmaya zorlanacak kadar güçsüz olduğunu kabul etsek bile, onların İtalyan sosyalistlerine, Alman sosyal-demokrat liderlerinin proleter Enternasyonal'in bayrağını lekelediklerini söylemeleri için sebep veren şoven kampa katılmamalı veya bu yönde adımlar atmamalılardı.
Partimiz, Rusya Sosyal-Demokrat İşçi Partisi, savaşla ilgili olarak büyük fedakarlıklar yaptı ve yapmaya devam edecek. İşçi sınıfının yasal basınının tamamı bastırıldı. İşçi sınıfı derneklerinin çoğu dağıtıldı ve yoldaşlarımızın çoğu tutuklandı ve sürgüne gönderildi. Yine de parlamenter temsilcilerimiz -Duma'daki Rus Sosyal-Demokrat İşçi grubu- savaş kredileri için oy kullanmamayı ve hatta protestolarını daha enerjik bir şekilde ifade etmek için Duma'dan çıkmayı zorunlu sosyalist görevleri olarak gördüler; onlar Avrupa hükümetlerinin politikasını emperyalist olarak damgalamayı kendi görevleri olarak gördüler. Çar hükümeti tiranlığını on kat artırmış olsa da, Rusya'nın sosyal-demokrat işçileri, savaşa karşı ilk yasadışı manifestolarını şimdiden yayınlıyorlar, böylece demokrasiye ve Enternasyonal'e karşı görevlerini yerine getiriyorlar.
İkinci Enternasyonal'in çöküşü, Alman Sosyal-Demokratlarının azınlığı ve tarafsız ülkelerdeki en iyi Sosyal-Demokratların temsil ettiği gibi, devrimci Sosyal-Demokratlarda yakıcı bir utanç duygusuna yol açarken; hem İngiltere hem de Fransa'daki sosyalistler, çoğu Sosyal-Demokrat partinin şovenizmine karşı seslerini yükseltirken; Örneğin, uzun süredir ulusal-liberal bir duruş sergileyen Alman Sozialistische Monatshefte tarafından temsil edilen oportünistler, haklı olarak Avrupa sosyalizmine karşı kazandıkları zaferi kutlamaktayken - proletaryaya olabilecek en kötü hizmet, oportünizm ile devrimci sosyal-demokrasi arasında bocalayan (Alman Sosyal-Demokrat Partisi'ndeki "Merkez" gibi), İkinci Enternasyonal'in çöküşünü örtbas etmeye veya onu diplomatik sözlerle gizlemeye çalışanlar tarafından veriliyor.
Tam tersine, tüm ülkelerin işçilerinin yeni ve daha kalıcı bir sosyalist birliğini inşa edebilmek için bu çöküşün açıkça kabul edilmesi ve nedenleri anlaşılmalıdır.
Oportünistler, Stuttgart, Kopenhag ve Basle kongrelerinin tüm ülkelerin sosyalistlerini her koşulda şovenizme karşı savaşmaya bağlayan, burjuvazi ve hükümetler tarafından başlatılan herhangi bir savaşa yoğun sivil savaş ve sosyal devrim propagandası ile yanıt vermeyi sosyalistleri bağlayıcı hale getiren kararlarını baltaladılar.
İkinci Enternasyonal'in çöküşü, tarihin artık geçmiş (ve sözde "barışçıl") bir döneminin özelliklerinden gelişen ve son yıllarda Enternasyonal'e fiilen egemen olmaya başlayan oportünizmin çöküşüdür.
Oportünistler, sosyalist devrimi inkar ederek ve onun yerine burjuva reformizmi koyarak uzun zamandır bu çöküşün zeminini hazırlıyorlar;
belirli anlarda iç savaşa dönüşmesi kaçınılmaz olan sınıf mücadelesini reddederek ve sınıf iş birliğini vaaz ederek;
vatanseverlik ve anavatanın savunması kisvesi altında burjuva şovenizmi vaaz ederek ve uzun zaman önce Komünist Manifesto'da ortaya konan, işçilerin vatanı olmadığı şeklindeki sosyalizmin temel gerçeğini görmezden gelerek ya da reddederek;
militarizme karşı mücadelede, tüm ülkelerin proleterlerinin tüm ülkelerin burjuvazisine karşı devrimci bir savaşa ihtiyacı olduğunu kabul etmek yerine, duygusal, dar görüşlü bir bakış açısıyla kendilerini sınırlayarak;
burjuva parlamentarizminin ve burjuva yasallığının gerekli kullanımını bir fetiş haline getirerek ve kriz zamanlarında yasadışı örgütlenme ve propaganda biçimlerinin zorunlu olduğunu unutarak.
Oportünizme doğal "eklenme" aynı derecede burjuvadır ve proleter, yani Marksist bakış açısına düşmandır- yani, anarko-sendikalist eğilim, mevcut kriz sırasında şovenizmin sloganlarının daha az utanç verici olmayan kendini beğenmiş bir yinelenmesiyle damgalanmıştır.
İçinde bulunduğumuz zamanda sosyalizmin görevlerini yerine getirmek imkansızdır, Oportünizmden kesin bir kopuş olmadan ve kitlelere onun fiyaskosunun kaçınılmazlığını açıklamadan gerçek bir uluslararası işçi birliğini sağlamak imkansızdır.
Her ülkedeki sosyal-demokratların görevi, her şeyden önce kendi ülkelerinin şovenizmine karşı mücadele etmek olmalıdır.
Rusya'da bu şovenizm, burjuva liberallerini ("Anayasal Demokratlar") ve Narodniklerin bir kısmını-Sosyalist-Devrimcilere ve "Sağ" Sosyal-Demokratlara kadar- yenmiştir (hakimiyetini sağlamıştır). (Örneğin, özellikle E. Smirnov, P. Maslov ve G. Plekhanov'un şovenist sözleri damgalanmalıdır; bunlar burjuva “yurtsever” basın tarafından ele alınmış ve yaygın olarak kullanılmıştır.)
Mevcut durumda, uluslararası proletaryanın bakış açısından, iki savaşan ulus grubundan hangisinin yenilgisinin sosyalizm için daha az kötü olacağını belirlemek imkansızdır.
Ama biz Rus sosyal-demokratları için, işçi sınıfı ve Rusya'nın bütün uluslarının emekçi kitleleri açısından, Avrupa ve Asya'nın en büyük sayıda ulusunu ve en büyük nüfusunu ezen hükümetlerin en gerici ve barbarı olan çarlık monarşisinin yenilgisinin daha az kötü olacağı, en ufak bir şüphe götürmez.
Cumhuriyetçi bir Avrupa Birleşik Devletleri'nin kurulması, Avrupa Sosyal-Demokratlarının dolaysız siyasi sloganı olmalıdır. Proletaryayı şovenizmin ana akımına çekmek için her şeyi “vaat etmeye” hazır olan burjuvazinin aksine, Sosyal-demokratlar, bu sloganın, Alman, Avusturya ve Rus monarşilerinin devrimci devrilmesi olmaksızın kesinlikle yanlış ve anlamsız olduğunu açıklayacaklardır.
Rusya en geri olduğu ve henüz burjuva devrimini tamamlamadığı için, bu ülkedeki sosyal-demokratların görevi, tutarlı bir demokratik reform için üç temel koşulu, yani demokratik bir cumhuriyeti gerçekleştirmek (bütün milletler için tam eşitlik ve kendi kaderini tayin hakkı ile), topraklara el konulması ve sekiz saatlik bir işgünü, hâlâ devam etmektedir.
Ama tüm ileri ülkelerde savaş, büyük ölçekli kapitalizmin muazzam teknolojik ilerlemesi koşullarında mevcut “vatansever” barbarlığın dehşetinden sonra, sosyalist devrim sloganını, daha acil olan bir slogan, savaşın yükü proletaryanın omuzlarına daha ağır basan, ve gelecekteki rolü Avrupa'nın yeniden yaratılmasında daha aktif hale gelmesini gerektiren sloganı gündemine aldı.
Burjuvazinin proletaryayı susturmak için savaş zamanı yasalarını kullanması, proletaryanın yasadışı ajitasyon ve örgütlenme biçimleri yaratmasını zorunlu kılıyor.
Bırakın Oportünistler, inançlarına ihanet pahasına yasal örgütleri “korusunlar”. Devrimci sosyal-demokratlar, sosyalizm için yasadışı mücadele biçimleri, bir kriz dönemine uygun biçimler yaratmak ve işçileri birleştirmek için işçi sınıfının örgütsel deneyiminden ve kendi ülkelerinin şovenist burjuvazisiyle değil, tüm ülkelerin işçileriyle bağlantılarından yararlanacaklardır. Proleter Enternasyonal batmadı ve batmayacak. Tüm engellere rağmen, işçi kitleleri yeni bir Enternasyonal yaratacaktır. Oportünizmin mevcut zaferi kısa ömürlü olacaktır.
Savaşın dayattığı fedakarlıklar ne kadar büyük olursa, oportünistlerin işçi davasına ihanet ettiği ve silahların her ülkenin hükümetine ve burjuvazisine çevrilmesi gerektiği işçi yığınları için o kadar net hale gelecektir.
Mevcut emperyalist savaşın bir iç savaşa dönüştürülmesi, Komün deneyiminden çıkan ve Basle kararında (1912) özetlenen tek doğru proleter slogandır; bu son derece gelişmiş burjuva ülkeler arasındaki emperyalist savaşın tüm koşulları tarafından dikte edilmiştir.
Bu dönüşüm herhangi bir anda ne kadar zor görünürse görünsün, sosyalistler savaşın artık bir gerçek haline geldiği günümüzde bu yönde sistematik, ısrarlı ve sapmasız hazırlık çalışmalarından asla vazgeçmeyeceklerdir.
Proletarya ancak bu yolda şovenist burjuvaziye olan bağımlılığından kurtulabilecek ve şu ya da bu biçimde ve az ya da çok hızlı bir şekilde, ulusların gerçek özgürlüğüne ve sosyalizme doğru kararlı adımlar atabilecektir.
Yaşasın tüm ülkelerin burjuvazisinin şovenizmine ve yurtseverliğine karşı işçilerin uluslararası kardeşliği!
Yaşasın oportünizmden kurtulmuş bir proleter Enternasyonal!
Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi Merkez Komitesi
Ekim 11, 1914
Çeviri; Erdogan A
Hiç yorum yok