Header Ads

Header ADS

KAPİTALİZMİM GENEL KRİZİNİN BEŞİNCİ AŞAMASI

 İbrahim Okçuoğlu

12 Nisan 2022

MARKSİST-LENİNİST POLİTİK EKONOMİNİN SORUNLARI (II)

Marksist-Leninist politik ekonominin sorunları üzerine çalışmalarımın hemen hemen hepsi kapitalizmin genel krizinin gelişmesi ve aşamaları bağlamında ele alınmıştır. Bu konuda kitap çalışmalarının ötesinde tekil makalelerde de bu kriz ele alınmıştır. Bu nedenle kapitalizmin genel krizi ve aşamaları üzerine burada ayrı bir yazı ele almak yerine daha önceki çalışmaların özetini aktarmakla yetineceğim. Kapitalizmin genel krizinin son aşaması için söylenmesi gerekenler farklı makalelerde ele alındığı için bu aşama için de yazılmış olanlardan yararlanacağım.(1)

Aşağıda da görüleceği gibi aşamaları tespit ederken dünya çapında değişim; daha doğrusu bir aşamadan diğerine geçiş sürecinde nicel gelişmelerin nitel gelişmeye dönüştüğü sıçrama noktası esas alınıyor. Birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü aşamalar için bir zaman tespiti nispeten kolay. Ancak beşinci aşama için zaman tespiti ve belli bir tarih yerine, sonuca götürebileceği düşünülen bir süreç de kabul edilebilir. “Geriye Dönüşü Olmayan Yol, Çin’in ABD’ye Meydan Okuması-Kapitalizmin Genel Krizinin Yeni Bir Aşamasına Geçiş” makalesinde (2), “Çin emperyalizminin Amerikan emperyalizmine meydan okuması kapitalizmin genel krizinin yeni bir aşamasına geçiştir” tespitinden hareketle Ukrayna-Rusya savaşının bu geçişte bir sıçrama oluşturduğu düşüncesindeyim. Bu nedenle bu savaş yılını genel krizin beşinci aşamasının başlangıcı olarak görüyorum.

Son dönemlerde, genellikle 2008 dünya ekonomik krizinden bu yana dünya ekonomisi, bu ekonomide uluslararası sermayenin/tekellerin rolü, ulus devletin giderek önemsizleşmesi, emperyalist küreselleşmenin geriye dönüşümü olmayan bir süreç olarak bütünlüklü dünya ekonomisi olarak taçlandığı; yani sermaye ve üretimin uluslararasılaşması sürecinden artık geriye dönüşümün olamayacağı ve kapitalizmin “sistem krizi” üzerine o kadar çok ve farklı çevrelerden teoriler, anlayışlar üretildi ki, bunlara cevap vermek, bu konuları Marksist-Leninist politik ekonomi yöntemiyle araştırmak kaçınılmaz olmuştu. Bu nedenle bu konu üzerinde sıkça durdum ve durmaya da devam edeceğim.

Ukrayna-Rusya savaşı her şeyi altüst etti dersek abartmış olmayız. Negri’nin İmparatorluğunun peşinde koşanlar; ulus devletlerin sonunun geldiğini görenler; kapitalizmin “sistem krizi”ne çakılıp kaldı diyerek onun çökeceğini muştulayanlar; AB’nin sadece ve sadece bir ekonomik entegrasyon olduğunu reddederek ona siyasi bir yapılanma diyenler; dünya ekonomisi bütünleşmiştir, geri adım atılamaz, uluslararası sermaye ne derse olur diyenler; jeopolitikanın bütün bu değişimlerde oynadığı rolü göremeyenler önünde sadece bir yol vardır: Lenin’in dediği gibi “proletaryanın gerçeğe ihtiyacı vardır”, gerçeği öğrenmelidir.

Sermaye ölümcül bir bunalım sarmalına yakalanıyor. Bu, bugüne kadar sözü edilen “genel bunalım”dan farklı olarak kapitalizm bir “sistem krizi” içinde kıvranıyor ve bu krizini aşmasının hiçbir koşulu kalmamış, deniyor. Onlara göre, sermayenin üretici güçleri geliştirme yeteneği giderek öylesine zayıfladığından dolayı kendisini genişletme düzeyi sürekli düşüyor. Sermaye daha çok yoğunlaşıp merkezileşerek, sömürüyü daha çok yoğunlaştırarak bunu kendi elleriyle hazırlıyor ve bu onun kendi idam fermanını kendi elleriyle imzalamasından başka bir anlama gelmiyor.

Soru şu: Bu bugüne kadar sözü edilen “genel bunalım”dan farklı olarak kapitalizmin “sistem krizi” ne demek?

“Ne demek” sorusuna cevap bulmak istiyorsak ister istemez Troçki’ye baş vurmak zorunda kalacağız. Troçki’nin “Geçiş Programı”nda kapitalizm bağlamında yaptığı tespit oldukça öğreticidir.

Troçki'ye göre gelişmesinde kapitalizm son aşamasına gelmiştir:

1)“Proleter devrimin ekonomik ön koşulları, genelde kapitalist düzende ulaşabileceği en yüksek olgunluk düzeyine ulaşmıştır.”

2)”İnsanlığın üretici güçleri durgunluk içindedir.”

3)”Artık yeni buluş ve teknik gelişmeler maddi zenginliğin yükselmesini sağlayamamaktadır.” 4)”Bütün kapitalist sistemin içinde bulunduğu toplumsal kriz koşullarında konjonktürel krizler kitleleri gittikçe ağırlaşan yokluk ve acılarla karşı karşıya bırakmaktadır.”

5)”Gerek demokratik gerekse de faşist rejimler, bir iflastan diğerine yuvarlanmaktalar.” 6)”Burjuvazinin kendisi de bir çıkış yolu görememektedir.”

7) “Tek çıkış yolu burjuvazinin devrilmesidir.”(3)

8)“Çürüyen kapitalizm koşullarında proletarya ne sayısal olarak ne de kültürel olarak büyümektedir. Bu nedenle, ileri bir zamanda proletaryanın devrimci görevlerinin seviyesine yükseleceğini beklemek için hiçbir neden yoktur.”(4)

Troçki'nin bu tespitinden hareketle kaosçular, bir kısım Troçkistler bugün emperyalist aşamasındaki kapitalizmi, çöktü/çökecek, öldü/ölecek (“sistem krizi”) olarak tanımlıyorlar şu ifadelerle:

1)Üretici güçler artık büyümemektedir/gelişmemektedir. (Batı’da öyle ama Doğu’da öyle değil)

2)Artık artı değer üretilememektedir. (Üretiyorlar)

3)Yatırım yapma olanakları kalmamıştır. (Yapıyorlar)

4)Kar elde edilememektedir. (Ediyorlar)

5)Bütün sistem durağanlaşmıştır. (Batı’da öyle ama Doğu’da öyle değil)

6)Bütün sistem var olmak yok olmak krizi içindedir. (Bu savaş bunun hiç de öyle olmadığını gösteriyor)

7)Burjuva sistem sürekli barbar ve ilkel özelliklerini ortaya çıkartmaktadır. (Daha önce bu özelliklerini ortaya çıkartmıyor muydu?)

Sadece başlık olarak ‘artık artı değer üretilememektedir; yatırım yapma olanakları kalmamıştır; kar elde edilememektedir’ demek, ‘kapitalizm öldü, kapitalizm çöktü, artık böyle bir sistem yok’ demekle eş anlamlıdır. Ancak, unutulan veya görmezlikten gelinen gerçek şudur: “Ölüm döşeğin”de de olsa kapitalizm, kapitalizmdir, yani hala artı değer üretiyor; yatırım yapıyor; kar elde ediyor. Aksi taktirde dünya ekonomisindeki ve tekil ülke ekonomilerdeki maddi değerlerin üretimi, yani artı değer üretimi bazındaki büyüme nasıl açıklanabilir?

Bu durumda söz konusu olan şudur; Karşımızda genel anlamda çürüyen, olması gerektiği düzeyde yatırım yapamayan; olması gerektiği seviyede artı değer üretemeyen; olması gerektiği seviyede kar elde edemeyen bir kapitalizm var. Emperyalist aşamasında kapitalizmin bu halinin ne anlama geldiğini Marksist-Leninist politik ekonominin geliştirdiği kapitalizmin genel krizi teorisi her bir aşamasında bize göstermektedir.

Troçki ve bugün onun yolundan yürüyenler “sistem krizi”ni aslında uyumluluk yasasının uyumsuzluğa dönüşmesiyle açıklanmaya çalışırlar. Bu konuda öğretici olduğu için Marks’ın “Politik Ekonominin Eleştirisine Katkı – Önsöz”ünde o ünlü tespitine bir göz atalım: “Gelişmelerinin belirli bir aşamasında toplumun maddi üretici güçleri, o zamana kadar içinde hareket ettikleri mevcut üretim ilişkilerine veya da bunların hukuki ifadesinden başka bir şey olmayan mülkiyet ilişkilerine ters düşerler. Üretici güçlerin gelişmesinin biçimleri olan bu ilişkiler, onların engelleri haline gelirler. O zaman bir toplumsal devrim çağı başlar. İktisadi temeldeki değişme, kocaman üstyapıyı, büyük veya da az bir hızla altüst eder...

(Altüst oluş) değerlendirmeleri(ni) maddi hayatın çelişkileriyle, toplumsal üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki çatışmayla açıklamak gerekir. İçerebildiği bütün üretici güçler gelişmeden önce, bir toplumsal oluşum asla yok olmaz; yeni ve daha yüksek üretim ilişkileri, bu ilişkilerin maddi varlık koşulları, eski toplumun bağrında çiçek açmadan, asla gelip yerlerini almazlar. Onun içindir ki, insanlık kendi önüne, ancak çözüme bağlayabileceği sorunları koyar, çünkü yakından bakıldığında, her zaman görülecektir ki, sorunun kendisi, ancak onu çözüme bağlayacak olan maddi koşulların mevcut olduğu veya da gelişmekte bulunduğu yerde ortaya çıkar.” (5)

Burada Marks’ın ne söylediği oldukça açık. Ama bunu anlamak istemeyenlerin başında kapitalizmin “sistem krizi”nden bahseden Troçki ve Troçkistler var. Marks diyor ki, bir toplumda, örneğin kapitalist toplumda bu toplumun karakterini belirleyen üretici güçler engelsiz gelişebilirler. Ancak, bu gelişmenin olması için üretim ilişkileri, üretici güçlerin düzeyine denk düşmesi gerekir. Ne var ki, bu gelişme sonsuza dek devam etmez; gelişmelerinin belirli bir aşamasında üretim ilişkilerinin çerçevesi üretici güçlere dar gelir. Bu dar gelme durumu üretici güçlerin, üretim ilişkileri ile çelişkiye düşmüş olması demektir. Bu çelişkinin ortadan kalkması için toplumun üretici güçlerinin ulaşmış olduğu gelişme seviyesine ve karakterine tekabül eden yeni üretim ilişkileri, eski üretim ilişkilerinin yerini alırlar. Bu bir sosyal devrim demektir. Devrim, toplumun eskimiş ekonomik altyapısının ve onunla birlikte üstyapısının da değişmesi demektir. Burada söz konusu olan üretim ilişkilerinin üretici güçlerin karakteri ile mutlak uyumu yasasıdır. Bu yasanın uyumsuzluğa dönüşmesi sosyal devrimin maddi zemininin oluşmuş olması demektir. Yasanın uyumluluk halinin devamı devrimin maddi koşullarının henüz olgunlaşmaması demektir. Sonuçta, kapitalizmin “sistem krizi”nden, kapitalizmin kendiliğinden çökeceğinden bahsedenler, toplumun bu ekonomik gelişme yasasını anlamıyorlar demektir. Anlamıyorlar, çünkü bu yasanın da kapitalizmde ülkeden ülkeye eşitsiz geliştiğini görmüyorlar. Bu nedenle kapitalizmin “sistem krizi”nden bahsediyorlar. Bu sistem krizinin nasıl oluşacağını ve değişimin, altüst oluşun nasıl gerçekleşeceğini Marks’ın yukarıdaki anlayışında görüyoruz. Ancak, bu gerçekliğe ve Lenin’in bu konuda Marksizm’e katkısına (emperyalizm) rağmen; eşitsiz gelişme yasasına rağmen hala kapitalizmin toptan çöküşüne umut bağlayanlar var. Ukrayna-Rusya arasındaki bu jeopolitik savaş bu anlayışı da yerle bir etti.

Bu yasanın uyumluluktan uyumsuzluğa dönüşmesi hiç de yeni değildir. Marks’ın o meşhur anlayışı bunu gösteriyor. Kapitalizm o zamandan bu yana serbest rekabetçi döneminde emperyalizm dönemine geçiyor. Lenin emperyalizm çağını aynı zamanda proleter devrimler çağı olarak tanımlıyor. Proleter devrimler çağı demek, toplumun söz konusu bu ekonomik gelişme yasasının uyumsuzluk halinin süreklilik kazandığını; en azıdan gelişmiş kapitalist ülkelerde süreklilik kazanmış olduğunu gösterir. Ancak, Troçki “Geçiş Programı”ndan yukarıya aktardığımız anlayışıyla söz konusu yasa bağlamında uyumluluğun uyumsuzluğa dönüşmesinden kapitalizmin “sistem krizi” sonucunu çıkartıyor. Buna hala inanan, bu görüşün doğru olduğunu savunan Troçkistler de var. (6)

Peki, Marksist-Leninistler veya Marksist-Leninist politik ekonomi, serbest rekabetçi döneminde ve emperyalist döneminde kapitalizmin çelişkilerini; söz konusu o toplumsal yasanın uyumsuzluğa dönüşmüş halini neden Troçki ve troçkistler gibi kapitalizmin çözeceğiyle eş anlamlı olan “sistem krizi”yle değil de, bunların kapitalizmi yıkma anlayışlarına denk düşmeyen kapitalizmin genel krizi teorisiyle açıkladılar ve açıklıyorlar?

Bu teorinin nasıl bir içeriği var?

“Emperyalizmin çelişkilerinin büyümesiyle, kapitalizmin genel krizinin ön koşulları da birikti. Emperyalizm kampındaki çelişkilerin son derece keskinleşmesi, emperyalist güçlerin dünya savaşlarına varan çatışmaları, metropollerdeki proletaryanın sınıf mücadelesiyle sömürgelerdeki halkların ulusal kurtuluş mücadelelerinin birleşmesi –bütün bunlar, kapitalist dünya sisteminin ciddi bir şekilde zayıflamasına, emperyalizmin zincirinin yarılmasına ve tek tek ülkelerin devrimci yoldan kapitalist sistemden kopmalarına yol açar. Kapitalizmin genel krizi öğretisinin temellerini Lenin hazırlayıp ortaya koydu.

Kapitalizmin genel krizi, tüm kapitalist dünya sisteminin, savaşlar ve devrimler, can çekişen kapitalizmle yükselen sosyalizm arasındaki mücadele tarafından belirlenen çok yönlü bir krizidir. Kapitalizmin genel krizi, kapitalizmin tüm yönlerini, hem ekonomiyi hem de politikayı kapsar. Onun temelini bir yandan kapitalist dünya ekonomi sisteminin artan çöküşü ve diğer yandan kapitalizmden kopmuş ülkelerin artan ekonomik gücü oluşturur.

Kapitalizmin genel krizinin temel özellikleri şunlardır: Dünyanın iki sisteme –kapitalist ve sosyalist– bölünmesi ve bunlar arasındaki mücadele, emperyalizmin sömürge sisteminin krizi, pazar sorununun keskinleşmesi ve bununla bağıntı içinde işletmelerin kronik olarak kapasitelerinin altında kullanılması ve kronik kitlesel işsizlik.

Emperyalizm çağında kapitalist ülkelerin gelişmesinin eşitsizliği, zamanla sürüm pazarlarının, etki alanlarının ve sömürgelerin mevcut paylaşımının en önemli kapitalist devletler arasındaki değişen güç dengesiyle uyuşmazlığını doğurur. Bu temelde, kapitalist dünya sistemi içindeki dengenin şiddetli bir şekilde bozulması ortaya çıkar; bu da, kapitalist dünyanın düşman gruplara bölünmesine ve bunlar arasında savaşa yol açar. Dünya savaşları, emperyalizmin güçlerini zayıflatır ve emperyalist cephenin yarılmasını ve tek tek ülkelerin kapitalist sistemden kopmasını kolaylaştırır.

Kapitalizmin genel krizi, emperyalizm çağının bir bileşeni olan tüm bir tarihsel dönemi kapsar. Daha önceden de ortaya konduğu gibi, emperyalizm çağında kapitalist ülkelerin ekonomik ve politik gelişmesinin eşitsizliği yasası, sosyalist devrimin çeşitli ülkelerde çeşitli zamanlarda olgunlaşmasını beraberinde getirir. Lenin, kapitalizmin genel krizinin eşzamanlı bir eylem değil, tersine uzun süren bir şiddetli ekonomik ve politik sarsılmalar dönemi, keskin bir sınıf mücadelesi dönemi, ‘kapitalizmin bütün yönleriyle çöküşü ve sosyalist toplumun ortaya çıkması’ dönemi olduğuna işaret etti.* Bu, iki sistemin, sosyalist ve kapitalist sistemin uzun bir süre yan yana var olmasının tarihsel kaçınılmazlığını belirler.”(7)

Söylenen oldukça açık:

Kapitalizmin genel krizi, çok yönlü bir krizdir. Kapitalizmin sadece şu veya bu krizini; sadece ekonomik krizlerini veya sadece sosyal, toplumsal krizlerini kapsamaz; bütün krizlerini kapsar.

Kapitalizmin genel krizinin zamansal sınırlandırması yoktur; emperyalist çağın bir ürünü, bileşeni olan bu kriz tarihsel bir dönemi; emperyalist çağın sonuna kadar bütün dönemini kapsar.

Kapitalizmin genel krizi uzun süren şiddetli bir ekonomik ve politik sarsılmalar dönemidir, keskin bir sınıf mücadelesi dönemidir. Lenin’in işaret ettiği gibi; kapitalizmin genel krizi “kapitalizmin bütün yönleriyle çöküşü ve sosyalist toplumun ortaya çıkması” dönemidir.

Tarihi olguların gösterdiği gibi kapitalizmin genel krizi, tesadüfi bir görünüm değildir. Bu kriz, kapitalizmin gelişmesinin belli bir aşamasında, o gelişme aşamasının doğasını ifade ederek açığa çıkıyor. Bundan dolayıdır ki, kapitalizmin serbest rekabetçi döneminde, kapitalizmin genel krizi diye bir krizin gelişmesinin maddi koşulları yoktu. Bu koşullar serbest rekabetçi dönemden tekelci kapitalizme geçişle; kapitalizmin emperyalist aşamasına geçişle ve bu aşamanın tekelci devlet kapitalizmine doğru gelişmesinin bir ifadesi olarak doğuyordu ve şimdi de kapitalizmin genel krizinin aşıldığını, tekelci kapitalizmin içsel gelişmesi sonucu kapitalizm ötesi bir çağa girildiğini gösteren hiçbir maddi koşul/neden yoktur.

Kapitalizmin genel krizi, başladıktan sonra bütün ülkelerde kapitalizmin nihai çöküşüne, tarih sahnesinden yok edilene kadar devam edecek olan tarihi bir süreçtir.

Kapitalizmin genel krizi, bütün kapitalist dünya sistemini kapsar, ekonomik krizlerin daha sıklaşması, daha uzun sürmesi, daha sert olması, ekonomi ve emekçi kitleler üzerindeki etkilerinin daha yıkıcı olması anlamına gelir.

Kapitalizmin genel krizi, burjuvaziyi ekonomik krizlerden, kapitalizmin iç ekonomik dinamiklerine dayanarak çıkış yolu bulmada zorlamaktadır; kapitalizmin genel krizi, burjuvazinin çaresizliği demektir.

Kapitalizmin genel krizi, uzun bir dönem sonunda; kapitalizmin dünya ölçeğinde çökmesiyle sonlanmış olur. Bu krizin uzun bir dönemi kapsamasının nedeni, kapitalizmin dünya ölçeğinde bir vuruşla çökertilemeyeceğinden, devrimlerin -sosyalist- her bir ülkede zamansal açıdan oldukça eşit olmayan bir süreç içinde olgunlaşacağından ve dolayısıyla kapitalizmin genel krizi süreci içinde devrimini gerçekleştiren ülkelerin kapitalist sistemden kopacağından ve kapitalist sistemin giderek çıkmaza gireceğinden dolayıdır.

Kapitalizmin genel krizini keskinleştiren sadece sosyalist devrimler değildir. Demokratik devrimler, devrimci kurtuluş savaşları, antiemperyalist savaşlar, emperyalistler arası savaşlar vb. de kapitalizmin genel krizini derinleştiren, dünya kapitalist sistemine darbeler vuran faktörlerdir.

Kapitalizmin genel krizinin, proletarya ve ezilen, sömürülen emekçiler ve halklar için kesintisiz zafer anlamına geldiği sanılmamalıdır. Kapitalizmin genel krizi sürecinde bir adım ileri atıp, üç adım gerileyebiliriz. Büyük zaferleri korkunç yenilgiler takip edebilir. Nitekim SB'de sosyalizme vurulan darbe, revizyonist ihanet, en büyük zaferimizin en ağır/korkunç yenilgiye uğraması anlamına gelmiyor mu? Ama bütün bu gelişmeler veya bu gelişmelere rağmen artık dünya ölçeğinde kapitalizm, ne yaparsa yapsın, içine düştüğü genel krizinden çıkma, kendini gençleştirme, yani kendini boğan, genel krize sokan çelişkilerini yok etme olanağına sahip değildir. Kapitalizmin çöküşü kaçınılmazdır ve kapitalizmin genel krizi de bu tarihi çöküşün ifadesidir. Ama bundan kapitalizmin kendiliğinden çökeceği sonucu da çıkartılmamalıdır.

Kapitalizmin genel krizi anlayışı, çağımızda kapitalizmin bütün çelişkilerinin gelişme seyrini analiz etmeye ve sınıf mücadelesinde proletaryanın elinde burjuvaziye, sermayeye karşı silah olarak kullanılmasına hizmet etmektedir. Bu nedenle komünistler bu krizin gelişmesini çürüyen kapitalizmin, yani emperyalizmin çelişkilerinin derinleşmesine ve kapsamlaşmasına göre aşamalarına ayırarak incelemişlerdir.

Bu makalede kapitalizmin genel krizinin son (beşinci) aşamasını ele alacağımız için daha öncekileri özet olarak belirteceğiz.

Kapitalizmin Genel Krizinin Aşamaları

Kapitalizmin genel krizi sürecinde bu sürecin seyrini etkileyen gelişmeler olur. Bu, tek başına bir gelişme olabileceği gibi, birbirine bağlı olarak, birbirini tetikleyerek gelişen birkaç faktör de olabilir. Bu gelişmeler veya faktörler, kapitalizmin genel krizinin aşamalarını tespitte çıkış noktasını oluştururlar.

1-Kapitalizmin genel krizinin birinci aşaması (1914-1940)

Kapitalizmin genel krizi I. Dünya Savaşı ve Ekim Devrimiyle başlamıştır. Bu, aynı zamanda kapitalizmin genel krizinin birinci aşamasının da başlangıcı anlamına gelmektedir. I. Dünya Savaşı, emperyalizmin iç çelişkilerini muazzam boyutlarda keskinleştirmiş ve bütün emperyalist ülkelerde tekelci devlet kapitalizmine geçişe yol açmıştır. Ekim Devrimi de dünya kapitalist sistemini/pazarını parçalamış ve birbirine zıt iki sistemin (kapitalist ve sosyalist) doğmasına neden olmuştur. (8)

Emperyalizmin, tekelci kapitalizmin bu ilk yıllarında dünya ekonomisinde söz sahibi olan sadece birkaç gelişmiş ülke vardı: ABD, İngiltere, Almanya, Fransa, İtalya. Bu ülkelerden daha gerilerde kalan Rusya, Japonya.

Peki, bu dönemin temel özelliği neydi? Dünya ekonomisini ve politikasını belirleyen, birbirleriyle rekabet eden ülkeler arasında dünya ekonomisinin bütünselliğini parçalama ve bu parçalama temelinde kutuplaşma adımları atılmamıştır. Bu dönemde dünya çok rekabet merkezli bir dünyaydı ve bu çok rekabet merkezli oluş koşullarında emperyalist ülkeler bütünlüklü bir dünya ekonomisi içinde en büyük payı almak için rekabet ediyorlardı. Bu rekabetin kaçınılmaz sonucu I. Dünya Savaşıydı. Bu savaşı talep eden Alman emperyalizmiydi, paylaşılmış dünyayı yeniden paylaşmak istiyordu. Yani bütünlüklü dünya ekonomisinden daha fazla pay almak istiyordu.

2-Kapitalizmin genel krizinin ikinci aşaması (1940-1956)

II. Dünya Savaşı sonrasında SB, kapitalist kamp karşısında, onun zıddı olarak duran tek güç, tek devlet olmaktan çıkmıştı. Bir dizi ülkede işçi sınıfıyla koalisyon/ittifak içinde emekçi kitleler, iktidara gelerek "halk demokrasisi" düzenini kurmuşlardı. (9)

II. Dünya Savaşı, uluslararası ilişkilerde esasa özgü değişmelere neden olmuştur. Savaş sonucunda iki kamp oluşmuştur; Amerikan emperyalizminin önderliğinde kapitalist/emperyalist kamp ve SSCB önderliğinde sosyalist kamp.

Kapitalizmin genel krizinin başlangıcındaki -birinci aşamadaki- savaşlar ve devrimler, dünyayı birbirine zıt iki sisteme bölüyor veya bölünme sürecini hızlandırıyordu, bölünmenin çelişkilerini keskinleştiriyordu. Kapitalizmin genel krizinin ikinci aşamasındaki savaşlar ve devrimler ise, bir dizi ülkenin kapitalist sistemden kopmasını beraberinde getiriyor, kapitalist sistemden kopan ülkeler SB ile kenetleniyorlardı.

1917 (Ekim Devrimi) – 1956/SBKP(B) XX. Kongre arasındaki dönem dünyanın iki farklı, birbirini dışlayan sisteme bölünmüş olduğu dönemdir:

Ekim Devrimi (1917) kapitalist dünyayı, o zamana kadar bütünlüklü olan kapitalist dünya ekonomisini böldü; artık dünyada birbirini dışlayan, birbiriyle uzlaşmaz çelişki içinde olan iki farklı üretim biçimi vardı: Bir taraftan kapitalist üretim biçimi, diğer taraftan da kurulmakta olan sosyalist üretim biçimi. Başka bir ifadeyle: Bu dönemde kapitalist dünya ile kurulmakta olan sosyalist dünya karşı karşıyaydı.

İnsanlık tarihinin bu döneminde dünya, ilk kez, sistem olarak ikiye bölünüyor; bir tarafta sosyalist dünya ve diğer tarafta da kapitalist dünya yer alıyordu.

Bu dönemde bütünlüklü dünya ekonomisi diye bir ekonominin olmadığı için emperyalist ülkelerin rekabeti dünyanın kapitalist olan kısmıyla sınırlı kalmıştır.

Kapitalist dünyada ilk kutuplaşma adımları I. Dünya Savaşına geç giren ve savaşta en karlı çıkan Amerikan emperyalizmi tarafından atılmıştır. Kapitalist dünyada hakimiyet; mali merkez olma durumu İngiltere’den ABD’nin eline geçmiştir. Bu sürtüşmesiz, güçten düşenin güçlenmiş olana teslimiyeti biçiminde olmuştur.

Bu dönemin II. Dünya Savaşı sonrasındaki kısmında hem her iki kampın ortaklaştığı uluslararası kurumlar (örneğin BM) hem de her bir kampın kendi yapılanmasına hizmet eden kurumlar kurulmuştur. Kapitalist kampta askeri alanda NATO kurulurken (1949), sosyalist kampta da Varşova Paktı (1955) sekiz sosyalist ülkenin "Dostluk, İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Antlaşması" çerçevesinde kurulmuştur.

Kapitalist dünyada ekonomi alanında uluslararası kurumlaşmanın karşılığı sosyalist kampta Karşılıklı Ekonomik Yardımlaşma Konseyi, sosyalist ülkeler arasında ekonomik iş birliği ve dayanışma amacıyla kurulmuştur (1949).

Kapitalist dünyada para birimi olarak dolar, sosyalist dünyada da ruble geçerli olmuştur.

Bu ve başkaca kurumlaşmalar dünyanın iki kampa bölünmüşlüğünü; siyasi ve ekonomik bütünselliğinin kalmadığını gösterir.

Demek ki, sosyalizm nesnel bir faktör olarak bütünlüklü dünya ekonomisini iki parçaya bölmüştür.

3-Kapitalizmin genel krizinin üçüncü aşaması(1956-1990)

(1956-1991 (1956/SBKP(B) XX. Kongresinden SSCB’nin çöküşüne kadar olan dönem)

Tarihi olarak yeni olan, henüz sağlamlaşmamış olan sosyalist kampın, revizyonist ihanet sonucunda çökmesiydi. Tam da bu gelişme, kapitalizmin genel krizinin ikinci aşamasından üçüncü aşamasına geçişin temel nedenini oluşturmuştur.

Kapitalizmin genel krizinin üçüncü aşamasında iki pazar; kapitalist dünya pazarı ve yıkılan sosyalist dünya pazarının yerini alan revizyonist pazar söz konusuydu.

Bu dönemin temel özellikleri:

SBKP(B)’in XX. Kongresinde Kruşçev önderliğinde revizyonizm siyasi iktidarı gasp eder. Böylelikle SSCB’de sosyalizmin yıkmanın yolu açılır. Proletarya diktatörlüğü tarihe karışır; sosyalist ekonominden geri adım atılır, kapitalizmi inşa etmenin yolu açılır. Ancak 1991’de çöküşüne kadar SSCB’de Batı’da yaşanan klasik kapitalizme geçilmez. Kurulan, bürokratik kapitalist bir düzendir.

Bu düzende kapitalist ekonomi yasalarının serbest değil, sınırlandırılmış işlerliği söz konusuydu. Sosyalizmi kurma çabası içinde olan ülkeler bu dönemde SSCB’nin sömürgelerine, ona bağımlı ülkelere dönüşürler.

Bu dönemde revizyonist SSCB, sosyal emperyalist bir ülke olarak gelişir. Bu dönem diğer bir tanımlamayla “iki süper güçlü” dönemdir.

Bu dönemde her kampın bir jandarması vardı: Revizyonist kampın jandarması sosyal emperyalist SSCB ve kapitalist kampın jandarması da ABD idi.

Dünya tarihinde bu dönem “dört başı mamur” iki kutuplu dönemdi.

4- Kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşaması (1990-2022)

Revizyonist blokun çökmesiyle 1917'de Ekim Devriminin zaferinden sonra ikiye bölünen dünya yeniden niteliksel değişime uğradı; dünya pazarının bütünselliği kapitalizm koşullarında yeniden sağlandı.

Tek başına bu gelişme; dünya pazarının yeniden bütünleşmesi, kapitalizmin genel krizinin yeni bir aşamasına geçmesine yol açacak kadar önemlidir. Diğer bütün faktörleri yok saysak dahi, Ekim Devrimi ve bu dönemle başlayan dünya pazarının parçalanması, kapitalizmin genel krizinin başlamasına; birinci ve ikinci aşamalarının oluşmasına neden olan belirleyici faktörlerinden birisi değil miydi? Dünya pazarının parçalanmışlığı, kapitalizmin genel krizinin üçüncü aşamasının seyrini belirlemiyor muydu? Şimdi de, dünya pazarının bütünleşmesi, kapitalizmin genel krizinin gelişme seyrini belirliyor ve bu belirleme, revizyonist blokun ve SB’nin yıkılmasıyla bu blokun elinde olan pazarın dağıldığını ve bunun kapitalizmin genel krizinin üçüncü aşamasını sonuçlandıran ve dördüncü aşamasına yol açan belirleyici faktör, niteliksel bir değişim olduğunu gösteriyor.

Esas aldığımız nokta, dünya pazarının yeniden bütünleşmesidir, ama bundan diğer olguları dışlandığımız sonucu çıkartılmamalıdır.

2008 dünya ekonomik krizi, fazla üretim krizi olarak kapitalizmin genel krizinin ne denli keskinleştiğini gösterecek derecede etkili olmuştur; kapitalist sistemde, sistemi zorlayan birçok çelişkinin açığa çıkmasına neden olmuştur. Sorun sadece ekonomi ile sınırlı kalmamış, kapitalizmin genel krizi kendini toplumsal yaşamın hemen her alanında hissettirmiştir. Kapitalizmin genel krizi kendini bazı ülkelerde hükümetlerin devrilmesi biçiminde siyasi kriz olarak; ülkelerin büyük çoğunluğundan devlet maliyesinin delik deşik olması biçiminde, kamu borçlarının bazı ülkeler açısından astronomik artışı biçiminde (borçlanma krizi); burjuva toplumda ahlaki düşkünlüğün yaygınlaşması, kültürel yozlaşma ve genel anlamda yabancılaşma biçiminde; toplumu ayakta tutan bağlamların/dinamiklerin tahrip olması biçiminde; emperyalistler arası rekabetin insanlığın varoluş koşullarını yok etmeye doğru keskinleşmesi biçiminde; insanlığın geleceği için olmazsa olmaz kaynakların yok edilmesi biçiminde vs. yansıtmaktadır.

Kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşamasında uluslararası planda hegemonya mücadelesinin yeni boyutları oluşmuştur

Kapitalizmin genel krizinin ilk ve ikinci aşamalarında sosyalist ve kapitalist sistemler arasındaki çatışma ön plandaydı. Genel krizin 3. aşamasında ise kapitalist sistemle revizyonist sistem arasındaki çelişki ön plandaydı. Sovyetler Birliği'nin ve etkisi altındaki revizyonist bloğun dağılmasıyla bu çelişki de ortadan kalkmış oldu. Genel krizin 4. aşamasında, 3. aşamada tamamen oluşmuş olan rekabet merkezleri arasında dünya hegemonyası için rekabet ön plana çıktı (ABD, Çin, Rusya). AB, mevcut yapısıyla oldukça güçlü bir ekonomik rekabet merkezidir. Ancak, AB içindeki emperyalist ülkelerin, başta da bu entegrasyona öncülük eden ve sürükleyen Almanya ve Fransa, ortak çıkarları olduğu müddetçe aynı doğrultuda hareket ediyorlar. Yaşamın gösterdiği gibi bu her zaman mümkün değil. Kısaca, AB, yapısından dolayı dünya hegemonyası için jeopolitika üretme yeteneğine sahip değildir.

ABD-Çin arasındaki rekabet uluslararası planda hegemonya mücadelesinin yeni boyutu/ekseni olacak yönde gelişmektedir.

Kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşamasında emperyalizmle geri ülkeler arasındaki ilişkilerin/çelişkilerin yeni boyutları

Bugün veya artık, emperyalist ülkeler ile emperyalizme bağımlı ülkeler arasındaki siyasi, ekonomik ve askeri şekillenmeler eskisi gibi değildir.

Emperyalizme bağımlı, yeni sömürge ülkelere "gelişen" ülkeler de deniliyor. Ama "gelişen" bu ülkeler, "gelişiyor" olma ve emperyalizme bağımlı olma temelinde bir bütünlüğü oluştursalar da, kendi aralarında, gelişmişlik, stratejik konum, pazar alanı ve hammadde kaynağı olma bakımından çok büyük farklılıklar gösteriyorlar. Bu farklar, bu ülkelerin dünya konjonktüründeki yerlerini de şu veya bu şekilde belirliyor.

Soruna bu ülkelerin gelişmeleri ve revizyonist blokun dağılmış olması temelinde baktığımızda şu süreci görüyoruz:

Bu ülkeler arasında birçokları (Meksika, Arjantin, Brezilya, Çin, Hindistan, Vietnam, G. Kore, G. Afrika, Türkiye vs.) küçümsenemeyecek bir kapitalist gelişme aşamasına varmışlardır. Bu ülkeler daha ziyade sanayi ürünleriyle dünya pazarlarında söz sahibi olacak bir gelişme göstermekteler.

Kapitalizmde ülkelerin eşit olmayan gelişme yasası, tabii ki söz konusu bu ülkeler için de geçerlidir.

Bu türden ülkelerde kapitalizmin gelişmesi, daralan dünya pazarında, bir taraftan bu ülkeler üzerinde emperyalist ülkelerin baskısını/şantajını artırırken, diğer taraftan da bu ülkelerin dünya pazarında kaptıkları her pay, bu pazarı emperyalist ülkeler aleyhine daha da daraltmakta ve böylelikle emperyalistler arası çelişkilerin daha da keskinleşmesi/kapsamlaşması için bir neden olmaktadır. “Küreselleşme” saldırısının altında yatan temel nedenlerden birisi de budur.

Uluslararası planda dengelerin alt-üst olması ve yeni dengelerin gündeme gelmesi "gelişen" ülkelerin bazılarının rekabet gücünün gelişiyor olması, sonuç itibariyle emperyalist ülkeler ile "gelişen" ülkeler arasındaki ilişkilere yeni boyutlar kazandırmaktadır. Belirttiğimiz nedenler göz önünde tutulduğunda emperyalist ülkelerle, "gelişen" ülkelerin en gelişmiş olanları arasındaki çelişkiler, giderek keskinleşecektir. İşte tam da bu olgu, kapitalizmin genel krizinin derinleşmesine yeni boyut veren bir faktördür. Bu, küçümsenmeyecek bir boyuttur ve bundan dolayı da kapitalizmin genel krizinin üçüncü aşamasından dördüncü aşamasına geçişin ve dördüncü aşamanın temel nedenlerinden biridir.

Dünya, sadece anlattığımız bu nedenlerden dolayı, yeni ekonomik ufuklarla/sorunlarla karşı karşıya değildir. Dünya aynı zamanda yeni siyasi ve askeri gelişmelerin de eşiğindedir. Kruşçev revizyonizminin iktidara gelmesinden sonra dünyanın siyasi ve ekonomik olarak kamplaşmasının yıkılması, bu kamplaşmaya tekabül eden cepheleşmenin yok olması, yeni ekonomik siyasi ve askeri saflaşmaları gündeme getirmiştir. Bütün bunlar, geçmiş dönemdeki ekonomik, siyasi ve askeri şekillenmelerin devamı değil, tam tersine yeniden oluşumların başlangıcıdır. Bu gelişmeler kapitalizmin genel krizinin üçüncü aşamasından dördüncü aşamasına geçişte yeni çelişkilerin doğuşunun açık ifadesi olurken, genel krizin dördüncü aşamasından beşinci aşamasına geçişte temel faktörlerden birisi olmuşlardır.

Kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşamasında dünyada jeopolitik amaçlı savaşlar eksik olmamış, jeopolitika üretme yeteneğine sahip olan emperyalist ülkeler arasında it dalaşı ön plana çıkmıştır

Hatırlatalım: 1990’larda Balkan savaşları, ilk Irak savaşı, Afganistan’ın işgali, ikinci Irak Savaşı. Amerikan emperyalizminin Rusya’ya yönelik geliştirdiği Avrasya jeopolitik doktrini, bu bağlamda Rusya’nın yeniden çevrelenmesi; Gürcistan-Rusya savaşı; Suriye’de gerici savaş, Kırım’ın işgali; NATO ve AB’nin orta ve doğu Avrupa genişlemesi vb.

Kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşamasını sonlandıracak gelişme dünya çapında güçler dengesindeki değişim olacaktır

Amerikan emperyalizmine meydan okuyan Çin emperyalizmidir. Çin ekonomisi ABD’yi geride bırakacak derecede gelişmiştir. Sadece ekonomide değil, silahlanma, teknoloji ve dünya çapında jeopolitik nüfuz sahibi olma bakımında da Amerikan emperyalizmini zorlaması ve geride bırakması durumunda Çin, ABD’nin yerini almış olacaktır. Çin ile birlikte Asya’nın yeniden yükselmesi yaşanacaktır. Bu gelişme, diğer bütün gelişmelerin seyrini belirleyeceği için kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşamasını da sonlandırma kapasitesine sahiptir.

ABD ve İngiltere’nin öncülüğünde neoliberalizm ekonomide ve toplumsal yaşamda “kurallı” düzeni yıkmak için saldırı türünden neoliberalist adımlar atmaya başladılar. Uluslararası sermayenin önündeki her türden engelin kaldırıldığı bir sürece girildi. Kamuda arkası gelmeyen özelleştirmelerin yanı sıra hizmet sektörleri de sermayeye açıldı. Çalışma yaşamı düzensizleştirildi. Keynesçi dönemin dizginlenmiş tekelci sermaye prangalarından kurtuldu. Dünyanın her bir yanına daha fazla kar için yayıldı. Dünyanın kutuplara/bloklara bölünmüşlük durum olmadığı için sermaye ve üretimin uluslararasılaşması, emperyalist küreselleşme önünde hiçbir engel kalmadı. Üretim birimleri işgücü ucuzluğundan dolayı daha ziyade Çin olmak üzere Asya’nın çeşitli ülkelerine kaydırıldı.

Artık sonu yaklaşan bu dönem, bütünlüklü dünya ekonomisinin gerçekleştirilebileceği bir dönemdir; bunun nesnel koşulları, böyle bir ekonominin gerçekleşmesi önünde engel teşkil edebilecek kamplaşmanın olmamasıydı. Aynen 1900-1917 döneminde, emperyalist çağın şafağında olduğu gibi sermaye gerçekten de fiziksel sınırlanmadan kurtulmuştu; bu anlamda “özgür”dü.

Bu dönemin sonu gelmez sananlar artık geriye dönüşün olamayacağına inanmaya başladılar. Sanıyorlardı ki, bütünlüklü dünya ekonomisi kurulmuştur, bu ekonomi içinde sermayenin gideceği başka bir yer yoktur ve azami kar elde edemeyeceği için, yani kar oranları düşüyor olduğu için kapitalizmin sonu da yaklaşmıştır düşüncesi teoriye dönüştürüldü.

Her şey tamamdı. Sadece “ufak” bir hesap, bir düşünce hatası vardı: Bütünlüklü dünya ekonomisinden geriye dönüş olmaz diyenler kapitalizmde eşitsiz gelişme yasasını hesaba katmamışlardı. Çok rekabet merkezli dünyada Çin öne fırladı, oldukça hızlı gelişmesinin sonucu olarak dünya hakimiyetini korumaya çalışan Amerikan emperyalizmine meydan okudu. Daha 20 sene öncesine kadar, herhangi bir ülke olmaktan pek farkı olmayan Çin, paylaşılmış dünyayı yeniden paylaşmayı talep edecek bir gelişme gösterdi. Yani bütünlüklü dünya ekonomisini yeniden paylaşmak isteğini rekabet gücüyle ortaya koydu.

Burada kapitalizmin genel krizinin gelişmesinde; bir aşamasından bir sonrakine geçişte niteliksel değişime yer verdim. Oysa her bir aşamanın niteliksel değişime neden olan çok yönlü sayısız çelişkileri vardır. Bu çelişkiler ve gelişmeleri için söz konusu çalışmalarıma bakabilirsiniz.

5- Kapitalizmin genel krizinin beşinci aşaması ( 2022...?)

Emperyalist küreselleşme, bütünleşmiş dünya ekonomisi ve gerçekler

Ukrayna-Rusya savaşı, bu emperyalist, haksız savaş taşları yerinden oynattı; yaşam tarafından kanıtlandığı savunulan bazı teorileri tarihin çöplüğüne gönderdi. On yıllardır, diyelim ki, neoliberal anlayışların dünya çapında kapitalist “müesses nizam”ı belirlemeye başladığı geçen yüzyılın ‘80’li yıllarından bu yana en çok tartışılan konulardan birisi de emperyalist küreselleşme ve bütünlüklü dünya ekonomisi olmuştu. Kautsky’nin “ultra-emperyalizm” teorisini yeniden canlandırmak isteyenlerin, A. Negri’nin “İmparatorluk”unda yaşadığını sananların yanı sıra, ulus-devletin artık geride kaldığının, artık her şeyi uluslararası tekellerin belirlediğinin, uluslararasılaşan tekelci sermayenin bütünlüklü dünya ekonomisini oluşturduğunun ve artık bundan geriye dönüşün olamayacağının teorisini yapanlara kadar, aklı şaşırtan düşüncelerden geçilmez olmuştu.

Marksizm-Leninizm adına uluslararası alanda sapkın düşünce savunulmakla da yetinilmedi, kapitalizmin artık çökme sürecine girdiği de savunulur oldu. Pandemi sürecinde, pandeminin üretime, tedarik zincirlerinin işleyişine olumsuz etkisi de kullanılarak kapitalizmden ne olduğu belli olmayan bir geçiş sürecine girildiği, girilmediyse kapitalizmin o yöne doğru evrildiği teorize edildi. Özellikle Troçkistler geçişi anlatmak için Roma İmparatorluğunun çöküşüne kadar gidip örnekler topladılar.

Peki, ne olmuştu?

Aslında kapitalist üretim biçiminin “normal” işlerliğinin dışında, olağanüstü sayılabilecek bir gelişme olmadı. Ancak, normali anormal gösterme gayretleri, karşımıza emperyalizmin, emperyalist küreselleşmenin; sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasıyla bütünlüklü dünya ekonomisinin yanlış anlaşıldığını çıkarttı. İşte bu savaş, belirttiğim konu çerçevesinde öne sürülen anlayışların ne denli yanlış olduğunu; Marksist-Leninist politik ekonomi ve iktisat anlayışıyla, Leninist emperyalizm anlayışıyla bir ilişkisinin olmadığını gösterdi.

Emperyalist çağda dünya ekonomisinin hali bunu göstermektedir. Dünya ekonomisi emperyalist çağın başlangıcından (1900) bugüne nesnel faktörlerden dolayı farklı yapılanma içinde olmuştur; belli nesnel koşullar bütünleşmesine veya parçalanmasına neden olmuştur. Sadece 1900-1917 ve 1990-2022 arasında bütünlüklü dünya ekonomisinin oluşma koşulları vardı.

Ukrayna-Rusya savaşı ve bu savaşın neden olduğu jeopolitik çıkarlar dünyanın ekonomik, siyasi ve askeri olarak geriye dönüşü olmayan bir sürece girdiğini göstermektedir. Bu süreçe damgasını vuran Çin’in “sessiz sedasız” ABD’ye meydan okumasıdır. Bu meydan okuma kapitalizmin genel krizinin yeni bir aşamasına geçişin doğrudan ifadesidir.

Sonuç itibariyle Amerikan emperyalizmi gerileyen, çöküş sürecinde olan bir güçtür, ama hala ekonomik ve askeri bakımdan dünyanın en güçlü ülkesi konumundadır.

Çin’in ABD’ye meydan okuması bugün olmasa da yarın ekonomide, politikada, askeriyede çelişkileri derinleştirecek ve keskinleştirecektir.

Kapitalizmde eşitsiz gelişme yasası ya bu ülkeler arasında savaşa (bu, belli bir süre vekalet savaşlarıyla da yürütülebilir) veya da devrimlere yol açacaktır.

Küreselleşmenin; sermaye ve üretimin dünya çapında bütünlüklü olarak, tek ekonomi olarak uluslararasılaşmasının sonuna gelindi. Dünya artık, çok rekabet merkezli dünya olmaktan çıkarak; yani bütünlüklü dünya ekonomisi olmaktan çıkarak iki kutuplu, iki uluslararası yapılanmış dünyaya dönüşme sürecine girdi.

Nasıl olabilir bu bölünme?

Bu savaş, SSCB ve revizyonist kampın dağılmasıyla (1991/’92) bütünleşen dünya ekonomisinin yeniden bölünmesini; sermaye ve üretimin engelsiz dolaşımını; bütünleşmiş dünya ekonomisi bazında işlerlik kazanmış olan uluslararası kurumların işlevsizleşmesini kaçınılmaz olarak beraberinde getirecektir.

Bir taraftan ABD/AB/NATO ve diğer taraftan Rusya/Çin açısından bu savaşa kadar geliştirilmiş olan güvenlik politikaları veya karşılıklı güvensizlik politikaları yeniden ele alınacaktır. Açık ki, güvenlik/güvensizlik politikanın örgütlenmesi daha bariz biçimde karşılıklı olarak birbirini dışlama zemini üzerinde yükselecektir. Bu politikayı uygulamak için silahlanma tırmandırılacaktır.

Yaptırımların uygulanması Rusya açısından kısa zamanda, Çin açısından ise uzun vadede ekonomik ve ticari ilişkilerin en aza indirilmesini, oluşan kutupların her birinin kendi uluslararası ekonomik ve ticari, mali kurumlarını kurmasını beraberinde getirecektir.

Ukrayna-Rusya savaşının, bu bağlamda Rusya’ya uygulanan yaptırımların gösterdiği gibi, jeopolitik it dalaşını sürdüren emperyalist ülkelerin karşılıklı ilişkilerinde dünyanın ekonomik, ticari, mali, askeri olarak iki kampa bölünmüşlüğü esas alınacaktır: Her bir kampın kendine göre “küresel”, uluslararası ticareti, tedarik zincirleri, sermaye hareketi vb. olacaktır. Aynen bir zamanların iki süper güçlü dünyasında olduğu gibi.

Şu anda sadece yaptırımlardan, ileride de Çin-ABD rekabetinden dolayı sermaye ve üretimin serbestçe dolaşımı; yani uluslararasılaşması artık mümkün olmayacaktır. Her bir kutupta hakim olan bir para birimi olacaktır (İki süper güçlü dünyada ruble ve doların hakimiyeti gibi).

Sermaye ve üretimin sınırsız uluslararasılaşmasının yerini sınırlı uluslararasılaşması alacaktır. Yani oluşacak kutuplar arasında sermaye hareketi koşullara bağlanacaktır. Aynı şekilde küresel ticaret de kutuplara göre yapılacaktır.

Bütünlüklü dünya ekonomisi adına ne varsa yerini kutuplara ayrışmış dünyaya bırakacaktır.

Çin zaten daha şimdiden çok rekabet merkezli dünyayı iki kutuplu dünyaya bölmek ve hakim olacağı kutbun uluslararası işbölümünü, uluslararası mali, ticari, askeri vs. örgütlenmelerinin adımlarını atmaktadır. Çin’in mevcut ABD/Batı kontrolündeki uluslararası ticari, mali, askeri, politik vs. kurumlara karşı kendi kontrolünde paralel kurumlar kurduğu bilinen bir gerçektir. Bu nedenle olabilir demiyorum, olacaktır diyorum.

-Davos'un (Dünya Ekonomik Forumu) karşılığı "Asya için Boao Forumu"dur.

-Maliye ve para politikasında, Dünya Bankası ve bölgesel kalkınma bankalarının karşılığı “BRICS Yeni Kalkınma Bankası”dır.

-Ticaret ve yatırım politikaları alanında imzalanan çeşitli serbest ticaret anlaşmaları.

-Bölgeler arası altyapı projeleri (örneğin Nikaragua Kanalı gibi)

-Güvenlik alanında belki de NATO karşılığı olarak Şanghay İşbirliği Örgütü.

-Teknoloji alanında Batı’dan bağımsızlaşmak için kendi donanım, yazılım ve şifreleme standartları.

-Uluslararası alanda diplomatik forumlar (BRICS zirve toplantıları; Çin bölgesel forumları, özellikle Afrika ülkeleriyle).

Açık ki, Çin ileride olabileceklerin adımlarını şimdiden atıyor; hemen her alanda, daha doğrusu başta ABD olmak üzere Batı ile rekabetinde işine yarayacak araçları (kurumları) paralel yapılar olarak şimdiden inşa ediyor.

Hangi araçları kullanarak bunu yapıyor olmasından bağımsız olarak ortaya çıkan gerçeklik şudur:

Söz konusu olan bütünlüklü dünya pazarını bölecek olan üç güç var: ABD, Çin ve Rusya. Bu üç güç, her biri kendi çıkarına göre hegemonya iddiasını gerçekleştirebileceğine inandığı jeopolitik doktrinler geliştirdi. Bu doktrinler saldırganlık doktrinleridir. Jeopolitika savunma için geliştirilmez. Savunma için strateji geliştirilir. Jeopolitika saldırganlıktır; paylaşılmış dünyayı yeniden paylaşma, dünyaya hakimi olma yeteneği ve gücünün sergilenmesidir. Bu nedenle jeopolitika geliştirme yeteneği ve imkanı olan bu üç ülkenin üçü de saldırgandır.

Ukrayna-Rusya savaşı, ABD-Rusya-Çin arasındaki büyük jeopolitik oyunun şimdiki sahasıdır. Bu savaş çok rekabet merkezli dünya düzeninin sonunu getiren ilk jeopolitik patlamadır.

Bu üç güçten hiçbirisi “halis” niyetini gizlemiyor:

Putin’in 4 Şubat 2022’de Çin’i ziyareti neticesinde Rusya Federasyonu ve Çin Halk Cumhuriyeti’nin ortak açıklamasında şu tespit yapılıyor: “Bugün dünya derin bir değişim geçiriyor ve insanlık yeni bir hızlı gelişim ve köklü dönüşüm çağına giriyor. Çok kutupluluk, ekonomik küreselleşme, bilgi toplumunun ortaya çıkışı, kültürel çeşitlilik, küresel yönetişim mimarisinin dönüşümü ve dünya düzeni gibi süreçlerin ve fenomenlerin gelişimini görüyor; devletler arasında artan bir karşılıklı iç içe geçmişlik ve karşılıklı bağımlılık vardır; dünyada gücün yeniden paylaşılmasına yönelik bir eğilim ortaya çıktı ve uluslararası toplum, barışçıl ve kademeli kalkınmayı hedefleyen liderlik için artan bir talep gösteriyor.” (4 Şubat 2022’de Çin’i ziyaret eden Rusya Federasyonu Başkanı Wladimir Putin ile Çin Halk Cumhuriyeti Başkanı Xi Jinping arasındaki konuşma sonucu yapılan ortak açıklamadan. Almancadan çevrilmiştir)

Çin ve Rusya Batı’ya şu mesajı veriyorlar: “Çok kutupluluk”, “dünyada gücün yeniden paylaşılmasına yönelik... eğilim(in) ortaya çıkması” ve “liderlik”.

Çin ve Rusya, ABD’ye ‘sen çok kutupluluğu tanımıyorsun, dünya hakimiyetinin güç dengesine göre yeniden paylaşımından yana değilsin, zorbalıkla hakimiyetini sürdürüyorsun, oysa “uluslararası toplum, barışçıl ve kademeli kalkınmayı hedefleyen bir önderlik talep ediyor ve biz bu talebi yerine getireceğiz’ diyorlar. Yani ‘sana meydan okuyoruz’ diyorlar.

Sonuç itibariyle:

Şimdi girilen süreç bütünlüklü dünya ekonomisinin, sermaye ve üretimin uluslararasılaşmasının, yani emperyalist küreselleşmenin parçalandığı, iki bloka, kutba ayrıştığı bir süreçtir. Çin, yukarıda da bahsettiğimiz gibi yıllardan beri uluslararası arenada Amerikan emperyalizminin hakim olduğu kurumlara karşılık uluslararası paralel kurumlar kurmakla meşgul. Zor kullanmaya gelmeden önce uluslararası alanda kendine bir meşruiyet oluşturmakla, şimdiye kadar borçlandırdığı, “yardım” ettiği, Bir Yol Bir Kuşak projesiyle kendine bağladığı ülkelerin rızasını almaya çalışmakla meşgul. Afrika ülkeleriyle düzenlediği “forumlar” bu amaca hizmet etmektedir.

Artık sadece ABD, mevcut dünya hegemonyasını en azından korumak için mevcut dünya düzenini istikrarsızlaştırmıyor, şimdi Çin ve Rusya bu düzeni istikrarsızlaştırmak için her yol ve yöntemi deneyeceklerdir.

Mevcut dünya sisteminin istikrarsızlaştırılması demek, bildik emperyalist küreselleşmenin, bütünlüklü dünya ekonomisinin istikrarsızlaştırılması demektir. Bu Amerikan hegemonyasına “barışçıl” yöntemlerle vurulabilecek en büyük ölümcül darbelerden birisidir. Bu, Amerikan hegemonyası altında, ona rağmen Amerikan emperyalizminin (ve AB’nin de) gözünün içine baka baka dünya hammadde, enerji kaynaklarının çekip alınmasıdır. Dünyanın “barışçıl” yeniden paylaşımı budur.

Bir savaş, herhangi bir savaş olmasa da bu savaş, sermaye ve üretimin geriye dönüşümü olmayan uluslararasılaşmasını, geriye dönüşümü olmayan bütünleşmiş dünya ekonomisini Batı’dan; ABD ve AB’den çaldı veya söküp aldı; Batı’nın gücünü kırdı. Biden düdüğünü çaldı Rusya’da ne kadar çok uluslu veya uluslararasılaşmış tekel varsa hepsi apar topar çıkış yaptı. Bu neyi gösterir. Bu şunu gösterir: Bazı dönemler olur ki, devlet uluslararasılaşmış sermayesinin çıkarlarına göre hareket eder. Ama bazı dönemler olur ki, bu sefer uluslararasılaşmış sermaye, devletin dediğine göre hareket eder. Emperyalizmi; mali oligarşiyi böyle anlamayanların; ulus devleti küçümseyip sermayeyi mutlak belirleyici olarak görenlerin ne hallere düştüğünü bu anlamda Rusya-Ukrayna savaşı da göstermektedir.

Kapitalizmin genel krizinin beşinci aşamasında kamplar arası sorunlar ve çelişkiler iki kutuplu dünya sorunları ve çelişkileri olarak yaşanacaktır.

Genel krizin bu aşamasının temel özelliği, bir öncekiyle karşılaştırıldığında çok rekabet merkezli dünya koşullarının değil, iki kutuplu dünya koşullarının hakim olacağıdır.

İki dünya, iki kutup demek ülkelerin de bu kutuplar etrafında toplanması demektir.

Bu iki kutup arasında kalan “bağımsız ülkeler” de olacaktır ve bunlar da örgütlenecektir.

Şimdiye kadar ABD önderliğinde Batı dünyayı yıkarak bugünlere geldi. Şimdi ise Çin dünyayı “inşa ederek” ABD’ye meydan okluyor. Bu, sömürü ve talan taktiğinde çok önemli bir değişimdir.

Üçüncü dünya savaşına zemin hazırlayan bu ölümcül rekabetin henüz başındayız. Kamplaşmanın üç-beş senede tamamlanacağını sanmak safdillik olur. Gelişmeler 2030’lı 2040’lı yıllara işaret etmektedir.

*

Kapitalizmin genel krizi olgusundan nihai olarak nasıl bir sonuç çıkartabiliriz?

Kapitalizmin genel krizi süreci, tekelci devlet kapitalizmin oluşumundan bu yana devam eden süreçtir. Son 30-40 senelik süreçte kapitalizmi kapitalizm olmaktan çıkartan sayısız teoriler üretilmiştir. Bunların hepsi yaşamın dayattığı gerçeklik; kapitalizm gerçekliği karşısında erimiştir. İsterse Negri, bir imparatorluk daha kurabilir; emperyalizmin “miadını” bir kez daha doldurabilir. İsteyen emperyalizm ötesi bir çağda yaşadığına inanabilir. İsteyen kapitalizmi kendiliğinden çökertebilir. İnsanların inancını ve umudunu elinden almak istemeyiz, ama gerçeklik neyse onu görmek ve ona göre hareket etmekten de vazgeçmeyiz. Kapitalizmin genel kriz süreci, bu sistemin -ne denli çürümüş, kokuşmuş olursa olsun- kendiliğinden çökmeyeceği gibi, emperyalizm ötesinin olmadığını da göstermiştir. Bu süreç aynı zamanda kapitalizmin kendiliğinden çökmeye karşı ne denli “duyarlı” olduğunu da göstermiştir; açık ki kapitalizm, süreklilik arz eden formasyon dönüşümlerine tabidir; birikim biçiminde ve regülasyonunda sürekli bir değişimin olması bu üretim biçiminin normalliğidir (Erken kapitalizm, tekelci devlet kapitalizmi, neoliberalizm vb.) Tam da bu nedenle kapitalizm, “kaskatı bir kristal olmayıp, değişebilen ve sürekli olarak değişen bir organizmadır.” (10)

Bu sistemden onu aşarak kurtulabiliriz. Bu ise devrimle kapitalizmin üstesinden gelmek; onu yıkmak; özel mülkiyeti ortadan kaldırmak ve sosyalist ilişkileri hakim kılmak anlamına gelir. Böyle bir mücadele ancak ve ancak işçi sınıfı ve emekçi müttefiklerinin yapabileceği bir iştir. İşçi sınıfının ötesinde, Negri'nin “çokluk”u da dahil hiçbir toplumsal sınıf veya tabaka sosyalizm için mücadele etmez; onların bütün mücadeleleri en fazlasıyla kapitalizmi reforme etme mücadelesidir.

*

Kaynak/Açıklama:

1)Birçok kitap çalışmasında kapitalizmin genel krizinin gelişmesine temel teşkil eden anlayışlara, değerlendirmelere yer verdim. Makaleler dışında bu konudaki anlayışımı şu çalışmalarımda bulabilirsiniz:

Kapitalizmin genel krizi teorisinin her bir aşaması en kapsamlı olarak, Kapitalizmde Eşitsiz Gelişmenin ve Rekabetin Tarihi kitaplarımda ele alınmıştır

- Kapitalizmde Eşitsiz Gelişme ve REKABETİN TARİHİ – 1, Ceylan Yayınları, 2. Baskı, Ocak 2006.

- Kapitalizmde Eşitsiz Gelişme ve REKABETİN TARİHİ – 2, Ceylan Yayınları, Kasım 2001.

- Kapitalizmde Eşitsiz Gelişme ve REKABETİN TARİHİ – 3, Ceylan Yayınları, Mayıs 2002.

- Kapitalizmde Eşitsiz Gelişme ve REKABETİN TARİHİ – 4, Ceylan Yayınları, Eylül 2002.

- Kapitalizmde Eşitsiz Gelişme ve REKABETİN TARİHİ – 5, Ceylan Yayınları, Ocak 2006.

Rekabetin Tarihi çalışmasının 3., 4. ve 5. kitaplarında, kapitalizmin genel krizinin birinci (1914-1940), ikinci (1940-1956) ve üçüncü (1956-1990) aşamalarındaki bütün yönlü çelişkilerin gelişmesi analiz edilmiştir.

Kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşaması Sovyetler Birliği ve revizyonist blokun dağılmasından, 1989/1991’den sonraki süreci kapsar. Bu aşama için henüz kapsamlı bir çalışma yapmadım. Ancak, Kapitalizmin Tarihi çalışmasında kapitalizmin genel krizinin dördüncü aşamasına geçiş kapitalist ekonominin sorunları açısından nispeten ayrıntılı ele alınmıştır. Dördüncü aşamayı “Kapitalizmin Genel Krizi, Aşamaları ve Özellikleri” makalesinde ele aldım (Bkz. http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/search?q=kapitalizmin+genel+krizi+ve+a%C5%9Famalar%C4%B1)

Emperyalist küreselleşme, bütünlüklü dünya ekonomisi bağlamında:

-Kar Oranı ve Sermayenin Uluslararası Diyalektiği, AKADEMİ Yayın, Kasım 2010.

-Emperyalist Küreselleşme ve Değişen Güçler Dengesi, s.12. Sınırsız Kitap Yayın, Eylül 2018)

-Emperyalist Küreselleşme ve Jeopolitika, Ceylan Yayınları, Şubat 2009.

-Kapitalizmin ve Krizlerin Tarihi, 1600-1990 arası, Sınırsız Basım ve Yayın, 2016.

2) http://ibrahimokcuoglu.blogspot.com/2021/09/geriye-dönüşü-olmayan-yol.html#more

3) Leo Trotzki; “Der Todeskampf des Kapitalismus und die Aufgaben der IV. Internationale (Das Übergangsprogramm)” Eylül 1938, s. 1 ve 2. Türkçesi; s. 13-15.

4) L. Trotzki; “Verteidigung des Marxismus - Die UdSSR im Krieg”, Eylül 1939. “Das Proletariat und seine Führung” -”Defense of MarxismThe - Proletariat and Its Leadership” alt başlığı altında. www.marxists.org/deutsch/archiv/trotzki/1939/09/vdm-ussrkrg.html.

5) Marks-Engels Toplu Eserleri, C. 13, s. 9.

6) Elif Çağlı, Kızıl Kanatlı Rosa /6, Mayıs 2009] https://marksist.net/elif_cagli/kizil_kanatli_rosa.htm_3

-- Çürüyen Kapitalizm, 29 Kasım 2007, https://marksist.net/elif_cagli/curuyen_kapitalizm.htm_0

Oktay Baran “Kapitalizmin Tarihsel Sistem Krizi”

https://marksist.net/oktay-baran/kapitalizmin-tarihsel-sistem-krizi

7)Akademie der Wissenschaften der UdSSR Institut für Ökonomie; Politische Ökonomie – Lehrbuch, Dietz Verlag Berlin 1955, s. 299/300 – Politik Ekonomi Ders Kitabı, C. I, s. 364/365, İnter Yayınları.

*) Lenin; “Parti Programının Revizyonu ve Partinin Adının Değiştirilmesi Üzerine RKP(B)’nin VII. Parti Kongresindeki Konuşması”, bkz. Lenin; Eserleri, 4. baskı. C. 27, s. 106, Rusça

8) Lenin'in kapitalizmin genel krizi tespiti ve tanımlaması:

Lenin, emperyalizm teorisi üzerine düşünce oluşturma döneminde, 1914'te yayınlanan "Ölü Şovenizm ve Yaşayan Sosyalizm" makalesinde şöyle diyordu:

"Avrupa savaşı, muazzam tarihi bir kriz, yeni bir çağın başlangıcı anlamına gelir. Her kriz gibi, savaş da derinlerde gizli kalmış çelişkileri keskinleştirdi ve gün ışığına çıkardı" (C. 21, s. 87).

1917'de Ekim Devriminin patlak vermesinin hemen öncesinde de şu tespiti yapıyordu:

"Sadece proleter, komünist devrim, insanlığı, emperyalizmin ve emperyalist savaşın neden olduğu çıkmazdan kurtarabilir. Devrimin zorlukları, muhtemel geçici başarısızlıkları veya karşı devrim dalgaları ne denli büyük olursa olsun, proletaryanın nihai zaferi kaçınılmazdır." (C. 29, s. 107)

Ekim Devriminin zaferi, bütün dünyayı kapsamına alan uluslararası emperyalist zincirin o dönem en zayıf halkasını oluşturan Rusya’da kopmasını ifade ediyordu. Ekim Devrimi, emperyalizmin o zamana kadar dünya üzerindeki bölünmemiş hakimiyetini bölüyordu, parçalıyordu. Ekim Devrimiyle dünya iki kampa bölünmüştü:

-Tarihi olarak çağını doldurmuş kapitalizm kampı.

-Tarihi olarak yeni başlayan, giderek güçlenecek olan sosyalizm kampı.

Lenin’in bu anlayışında iki önemli olguyu görüyoruz: Birinci olgu, emperyalist savaş ve ikinci olgu da Ekim Devriminin kapitalist sistemin bütünü açısından anlamı. Bu iki olgu, kapitalizmin genel krizini başlatan olgulardır. Başka türlü ifade edersek: Lenin, bu krizde kapitalist sistemin genel krizini görüyordu. Başka yazılarında da aynı konuya değinir. (Bkz.: "Sol Çocukluk ve Küçük-Burjuvalık Üzerine" makalesi, C. 27, s. 319; "Çalışma Komiserleri Bütün Rusya I. Kongresindeki konuşması, C. 27, s. 398 ve "Subbotnik Üzerine Rapor"u, C. 30, s. 275).

9) Lenin'in ölümünden sonra genel kriz teorisi, çağı değerlendirmede komünist enternasyonal için teorik bir çıkış noktası olmuş ve bu teori Stalin tarafından geliştirilmiştir.

Lenin'in yaşadığı dönemde de kapitalizmin gösterdiği gelişmenin analizi ve teorik genelleştirilmesi, Komünist Enternasyonal tezlerinin hazırlanmasında belirleyici bir rol oynamıştı. Komünist Enternasyonal'in programının hazırlanması, kapitalizmin genel krizi teorisinin geliştirilmesinde önemli bir aşamanın ifadesiydi. Sürdürülen bir dizi tartışmanın sonucu olarak Komünist Enternasyonal'in VI. Dünya Kongresinde (1928) kapitalizmin genel krizi, hem tanımlama olarak kabul gördü hem de içerik olarak somut koşullar bazında zenginleştirildi. Programda, emperyalist dünya savaşının, kapitalist dünya sistemini sarstığına, Ekim Devriminin emperyalist zinciri en zayıf halkası olan Rusya'da kopardığına, Ekim Devriminin dünyanın diğer ülkelerindeki devrimci mücadeleyi, ulusal kurtuluş hareketlerini olumlu etkilediğine ve bütün bunların kapitalizmin genel krizinin unsurları olduğuna yer verilmiştir.

Stalin, birçok yazısında kapitalizmin genel krizini ele almış ve bir dizi sorunu kapitalizmin genel krizi teorisine göre açıklamıştır.

Stalin kapitalizmin genel krizinin ne anlama geldiğini de şöyle açıklar:

"Kapitalizmin genel krizi… her şeyden önce emperyalist savaşın ve onun sonuçlarının kapitalizmin çürümüşlüğünün güçlenmesi ve dengesinin sarsılması, bugün savaşlar ve devrimler çağında yaşadığımız, artık kapitalizmin, dünya ekonomisinin yegane ve geniş kapsamlı sistemini oluşturmadığı; kapitalist dünya sisteminin yanı sıra sosyalist sistemin var olduğu, bu sistemin güçlendiği, geliştiği, kapitalist sistemin karşıtı olduğu ve sadece onun var oluş gerçekliğinden dolayı kapitalizmin çürümüşlüğünün gözler önüne serildiği ve temelinden sarsıldığı anlamına gelir. … Emperyalist savaş ve SSCB'de devrimin zaferi, emperyalizmin sömürge ve bağımlı ülkelerdeki temellerini sarsmıştır. Bu ülkelerde emperyalizmin otoritesi çökmüştür; bu ülkelerde artık eski tarzda ekonomik faaliyet sürdürecek güçte değildir." (XVI. Parti Kongresine Sunulan Siyasi Rapor; C.12, s. 216/217)

"Kapitalizmin genel krizi… savaş esnasında ve savaştan sonra sömürge ve bağımlı ülkelerde pazarlarda eski kapitalist ülkelerle başarılı bir şekilde rekabet eden ve böylece pazarlar uğruna mücadeleyi keskinleştiren ve karmaşıklaştıran yerli, genç bir kapitalizmin doğması ve büyümesi anlamına gelir." (Agk., s. 217)

10) Marks; Kapital, C. I, s. 16.

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.