ABD YENİLGİSİ, AFGANİSTAN VE TALİBAN...
2) Emperyalist sömürgeci boyunduruğu ve işgali kıran Afgan halklarıdır. Emperyalist sömürgeciliğin, işbirlikçi-kukla Afgan rejiminin yenilgisi ve tasfiyesi Afgan halklarının başarısıdır. Bu gerçek görülmez hale getirilmek, Afgan halklarının can bedeli verdikleri mücadele gözden düşürülmek isteniyor. Eğer Afgan ulusal mücadelesinin en ağır yükünü omuzlayan ve savaşan Afgan halkları olmasaydı, Taliban bir hiçti. İktidarı ele geçirmeyi başaran gerici Taliban diktatörlüğünü de yıkacak olan yine Afgan halkları olacaktır. Afgan halklarını Taliban'la eşitlemek de liberal gerici bir propagandadır.
Şeriatçı Taliban'la Amerikan emperyalizmini de eşit tehlike ya da Talibancı şeriatçı hareketi daha büyük bir tehlike ilan edenler emperyalizme yedeklenmiştir. Yalnızca Afgan ulusal mücadelesi sürecinde değil, küresel çapta da en büyük tehlike ve tehditi Amerikan emperyalizmi oluşturmaktadır...
Afganistan'da onlarca yıldır süren savaşın başlıca sorumlusu olarak radikal İslam ve Taliban ilan ediliyor. Taliban işgalci bir güç olarak lanse ediliyor. Demokrasi, insan hakları, modernlik vs. ''Batı uygarlığı''na özgü kabul ediliyor. Değişik kılıklar altında ''Doğu''nun, diğer halkların ilkel, cahil, yönetilmeye mahkum, ancak ''Batı'' sayesinde kalkınabilecek, demokratikleşebilecek vs. ülkeler olduğu propagandası yapılıyor. Bu propaganda emperyalizm merkezli Oryantalist ve emperyalist, şoven bir propagandadır. Bu propaganda, ABD'nin, NATO'nun, AB'nin vb. devletlerin bilinçli olarak geliştirdiği bir propagandadır. Bu propagandayı, özellikle de ''sol'' adına yapanlar eğer cehaletten değilse, emperyalizm yandaşlığından bu vb. iddiaları ileri sürmektedirler. Şeriatçı gericiliği dünya çapında geliştiren emperyalizm olmuştur. Önce SB işgali, ardından ABD, NATO işgali gibi olguları görmeden yapılacak tek yanlı analizler saçmalığa varmaktadır.
3) Afgan halklarının Amerikan, NATO işgaline karşı mücadelesi, ulusal kurtuluşçu bir mücadeleydi. Bu mücadele, nesnel olarak, dünya çapında emperyalizmi zayıflatan bir rol oynamıştır. Bu rolü oynayan Afgan halklarıdır. Ulusal mücadelenin önderliğini ele geçiren gerici Taliban hareketi, devrimci bir rol oynamak için değil, kendi özgün sınıfsal çıkarları temelinde hareket ederken nesnel olarak bu rolü oynamak zorunda kalmıştır. Bu bir çelişkidir ve bu çelişki diyalektik bir çelişkidir. Yaşama ve mücadeleye sadece ak ve kara olarak bakamayız. Yaşamın, politik mücadelelerin gerçeği mekanik, dogmatik ölçülere sığmaz. Burjuva demokratik devrimler çağından farklı olarak, çağımızda, emperyalizm ve proleter devrimler çağında, ulusal kurtuluşçu hareketler, biçimsel burjuva demokrasinin ölçüleri üzerinden değil, emperyalizme darbe vurup vurmaması, emperyalizmi zayıflatıp zayıflatmaması ölçütünde değerlendirilir. Sözgelimi, monarşiyi savunan ama emperyalist işgallere karşı direnen ulusal kurtuluş savaşlarının deneyimlerinden de bunu bilmekteyiz. Bu bakış açısının kaybedilmesi çağımızda yer alan ulusal kurtuluşçu hareketlerin yanlış değerlendirmesine götürür.
1979 ile 1996 arası süreçte, Rusya'nın emperyalist işgaline karşı yürütülen Afgan ulusal mücadelesi Amerikan ve Batı emperyalizminin güdümünde örgütlenmiş işbirlikçi gerici bir önderlikte gelişmiş, emperyalizme darbe indirmek yerine dünya halklarının baş düşmanı Amerikan emperyalizmini ve Batılı emperyalist kampı ve bağlaşıklarını güçlendirmiştir. Bu tabloda hegemonya ve rekabet mücadelesini yürüten başlıca iki emperyalist blok vardı. O aşamada ABD önderliğinde geliştirilen şeriatçı işbirlikçi ulusal önderlik Amerikancıydı. Bir emperyalist devlet ve kampla işbirliği temelinde gelişen ulusal hareketler gerici karaktere sahiptir. O dönem Afgan halklarının Rus egemen sınıflarının işgaline karşı mücadelesi meşru olsa da, emperyalizmin işbirlikçisi bir hareketin önderliğinde gelişmiştir.
2001-2021 arası süreçte Afgan ulusal mücadelesine önderlik eden Talibancı hareket ise, şu veya bu emperyalist devletin işbirlikçisi olmamıştır. Bu gerçeğin görülmesi gerekir. Gerek Rusya'nın gerekse de Amerikan'ın işgali dönemlerindeki ulusal kurtuluş hareketleri arasındaki bu ayrımı görmemek sorunun değerlendirmesinde devrimci bir tavır takınmayı önler. Her iki dönemin önderlikleri arasındaki şeriatçı ortaklık ikinci dönem için ifade ettiğimiz ayrımı da unutturmamalıdır.
4) Her ulusun kendi topraklarında özgürce yaşama, kendi ulusal devletini kurma, kendi ulusal dilini ve kültürünü özgürce geliştirme hakkı vardır. Her ulusun kendi ülkesini işgal eden gerici ve emperyalist devletlere karşı silahlı direnme, ayaklanma hakkı vardır. Biçimsel bakımdan bu hakları ilan eden, fakat iş pratiğe gelince ulusların ve halkların haklarını ve mücadelesini eylemli bir tarzda desteklemeyen, dahası bu direniş ve ayaklanmalara karşı emperyalizmle ve kendi ülkesinin ya da egemen ve ayrıcalıklı ulusun burjuvazisi ile birleşerek karşı çıkan akımlar ve aydınlar gerici ve iki yüzlü davranmaktadır. Bu gerçeği ulusal kurtuluşçu halkçı Kürt halkının mücadelesine karşı takınılan berbat tutum ve duruştan da görmekteyiz.
Afganistan deneyiminden de gördüğümüz gibi, eğer ulusal mücadele nüfusun onda dokuzunu oluşturan Afgan halklarının çıkarlarına dayanan demokratik, halkçı, devrimci bir çizgide ve önderlikte örgütlenememişse, inisiyatif dinci kılıklı burjuva ve yarı-feodal savaş ağalarının, tarikatların, aşiretlerin, ortaçağ kalıntılarının eline geçmesi kaçınılmazdır; bunun suçu ve sorumluluğu ise kestirmeden Afgan halklarının omuzlarına yıkılamaz. Ulusal ve toplumsal kurtuluş mücadelesini iç içe ele alarak ulusal kurtuluşçu mücadeleye önderlik edemeyen bir tarihsel pratiğin yükü öncelikle, komünist hareketin omuzlarındadır.
Bu bağlamda 1956'da modern revizyonist karşı devrimin SSCB'de iktidarı ele geçirerek sosyalizm maskeli kapitalizmi restore etmesi sürecinde ve sürecin doruğu olan 70'li yıllarda Rus sosyal emperyalizminin Afganistan'ı işgal etmesi, Amerikan emperyalizminin siyasal İslamı örgütleyerek öne sürmesi Afganistan tarihi bakımından önemli bir dönemeçtir. Modern revizyonizmin ve revizyonist/kapitalist kampın ve bu kampın başı Rusya'nın sosyalizm, enternasyonalizm adına Afganistan'da izlediği politikanın yıkıcı etkisi olmuş, Afgan halkları nezdinde sosyalizme, proletarya enternasyonalizmine karşı ulusal ve toplumsal güvensizliği geliştirmiş, anti-komünist gerici savaşa elverişli ortam yaratmış, ABD ve Batı emperyalizminin ve Pakistan, Suudi Arabistan gibi burjuva gerici devletlerden oluşan bağlaşmanın bu durumu istismar ederek politik İslamı geliştirmesine ve kullanmasına hizmet etmiştir. Bu tablonun Afganistan'da zaman içerisinde özellikle 70'li yıllarda gelişen demokratik halkçı ve devrimci-demokratik hareketin boğulmasına, giderek tasfiyesine yol açmıştır*.
Lenin ve Stalin'in SSCB'si döneminde izlenen enternasyonalist ve sosyalist politikanın Afgan halklarının ulusal bağımsızlığına saygı, eşit ilişkiler ve iç işlerine karışmama ve başta İngiliz emperyalizmi olmak üzere emperyalizme karşı kurulan bağlaşma (yönelim) Afgan halkları nezdinde SSCB'ye karşı büyük bir saygı ve sevgi geliştirdiğini biliyoruz. Tüm bu süreçte başta İngiliz emperyalizmi başta olmak üzere, emperyalizm ve gericiliğe karşı Afgan halklarının mücadelesi Lenin ve Stalin SSCB'si tarafından hem maddi hem de manevi olarak desteklenmiş ve Afganistan yönetici sınıflarının tutarsız, kaypak, iki yüzlü politikalarına karşı demokratik hareketin gelişmesine elverişli imkanlar sunulmuştur. Bu saygı ve güven, Rus sosyal emperyalizminin Afganistan'ı 1979 yılında işgali ile sarsılmış ve bu durum, Amerikancı emperyalist kamp tarafından aktif bir şekilde kullanılmıştır. Her şeye karşın vurgulanmalıdır ki, Afganistan'da siyasal İslamın ve radikal siyasal İslamist hareketin geliştirilmesinde öncelikle daha fazla sorumluluğu olan Amerikan emperyalizmi, NATO, Avrupa emperyalistleri, Pakistan ve Suudi Arabistan gibi gerici Amerikancı devletler olmuştur.
5) Afgan halklarının ulusal kurtuluş mücadelesine komünist ve devrimci-demokratik hareket önderlik edememiştir. Boşluğu doldurmayı başaran her hareket ulusal mücadelenin de liderliğini kazanır. Ulusal mücadelenin başına şeriatçı Taliban hareketi geçmeyi başarmıştır. Talibancı cephe 20 yıl aradan (1996-2001) sonra bir kez daha iktidarı ele geçirmeyi başarmış ve ''İslam Emirliği'' devletini ilan etmiştir. Taliban'da somutlaşan önderlik, islamcı gerici karakterde bir önderliktir. Fakat Taliban hareketinin şeriatçı gerici karakteri Afganistan'da emperyalist sömürgeciliğin yenilgiye uğratıldığı gerçeğini unutturmamalıdır. Afganistan halkları emperyalist işgale karşı haklı ve meşru bir mücadele yürütmüştür. Emperyalist işgaller dünyanın neresinde olursa olsun, haksızdır ve işgallere karşı halkların mücadelesi haklı bir mücadeledir. Komünistler, emperyalizme darbe vuran, emperyalizm cephesini zayıflatan ve proletaryanın örgütlenme hakkını kabul eden ulusal hareketleri desteklerler. Talibancı gericilik, demokratik bir hareket, proletarya ve halklara örgütlenme ve özgürleşme hakkı tanıyan bir akım değildir. Böyle olmakla birlikte özellikle 2001 sonrası herhangi bir emperyalist devletin ya da emperyalist bloğun güdümünde işbirlikçi bir hareket de olmamıştır. Yarın Talibancı şeriatçı diktatörlük emperyalizmle veya emperyalist bir bloğla işbirliğine gidebilir ve bu kaçınılmazdır denebilir ama henüz bu aşamaya gelmiş değildir. Bu şimdiki bir gerçeği dile getirmektedir ve gelişmenin yönünü de işaret etmektedir. Taliban herhangi bir devrimci, demokratik, sosyalist harekete ve halk hareketine karşıdır ve doğası gereği düşmanca saldıracaktır. Aslında emperyalizmin Afganistan'daki işgalleri, Afgan işçi ve halklarının bağımsız demokratik hareketinin gelişmesini engellemiş ve giderek radikal İslami hareketin hegemonya kurmasına hizmet etmiştir.
Taliban, Sovyetler Birliği tarafından Afganistan'ın işgal edilmesiyle Amerikan emperyalizminin güdümünde kurulan radikal İslamcı ''Mücahit'' hareketinin yerini almayı başaran şeriatçı bir politik ve askeri harekettir. Taliban'ın ideolojisi, programı, stratejisi, taktikleri şeriatçılığa dayalı biçimlenmiştir. Taliban hareketi şeriatçı gerici bir diktatörlük kuracaktır ve kurmaya başlamıştır. Siyasal özgürlük şeriatçı gericiliğin ve Taliban cephesinin nesnel doğasına, sınıfsal karakterine aykırıdır. Siyasal özgürlüğün kazanılması, Afgan halklarının mücadelesine, anti-emperyalist demokratik halk devrimin zaferine bağlıdır... Devrmin kesintisiz sosyalist devrime dönüştürülerek zafer kazanması Afgan proletaryasına ve öncüsü komünist partiye bağlı olacaktır. Böyle bir devrimci-demokratik, komünist bir hareketin gelişmesi Afganistan devrimcilerinin temel ve güncel görevidir. Bu konuda söylenenlerin ötesinde kalem sallamak lafazanlığa girer. Kuşkusuz ki böyle bir hareketin doğması durumunda devrimci ve komünist, enternasyonalist destek ve birlikte mücadele etmek yakıcı bir görev olacaktır.
7) Ulusal bağımsızlığın politik özgürlüğün kazanılmasıyla ele ele gerçekleşmesi en azından devrimci-demokratik bir önderliği gerektirir. Taliban hareketi emperyalist sömürgeciliğe karşı mücadele sürecinde politik özgürlük için kimseye söz vermemiş, aksine şeriatçı bir iktidar kuracağını daima vurgulamış, kurtardığı alanlardan başlayarak şeriatçı iktidar alanını genişletmiş, giderek ülkesel çapta gerici diktatörlüğünü kurmayı başarmıştır. Ki Taliban 96-2001 döneminde de şeriatçı bir diktatörlüğün temsilcisi ve uygulayıcısıydı. Evet politik özgürlük mücadelesi Afgan halklarının acil ve temel yükümlülüğüdür. Bugün için şeriatçı gericilik ve iktidardan bağımsızlaşarak, siyasal özgürlükleri kazanma mücadelesi verecek bağımsız bir demokratik halk hareketinden bahsedilemez. Fakat bu mücadelenin nesnel temeli vardır ve tarihsel-güncel olarak çözümünü dayatmaktadır...
Taliban hareketi, kitlelerden kopuk ve ''terörist'' bir hareket değildir. Taliban hareketinin Afgan halklarında karşılığı vardır; Taliban kitlesel karakter taşıyan savaşçı bir harekettir. Taliban, Afganistan'ın somut tarihsel koşullarının ürünüdür; sözgelimi, ABD çekilince 3 günde çöken, dağılan, kaçan kukla rejim gibi değildir. Taliban'ın çöken değil, yükselen bir savaşçı güç olduğu açıktır. Amerikan emperyalizmi öncesi bir yana, anti-komünist, politik özgürlüğe düşman ''Yeşil kuşak projesi''nden başlayarak siyasal İslamcı gericilik dalgasını kışkırtmış, desteklemiş, siyasal İslami gericiliği araçsallaştırarak kullanılmış; Afganistan, Irak, Suriye örneklerinde görüldüğü gibi, ipler elden kaçınca da işgal dahil emperyalist kuşatma ve saldırılara girişmiştir. İŞID deneyiminin gösterdiği de budur...
Afganistan'da önce 1979'da Rusya'nın, 11 Eylül saldırısı sonrası (2001'de) Amerikan emperyalizminin ve bağlaşıklarının gerçekleştirdiği işgaller, siyasal İslamcı gericiliği besleyip büyütmüştür. Ancak her seferinde de Afgan halkları emperyalizmi yenilgiye uğratmayı başarmıştır. Taliban önderliğinde Afganistan'da kazanılan başarı, ''Arap baharı''ndan sonra yaşanan süreçte gerilemiş olan siyasal İslami harekete küresel çapta moral verdiği ve güç devşirmesine hizmet edeceği de açıktır.
DEVAM EDECEK
Gönderen Hasan Ozan
Hiç yorum yok