Header Ads

Header ADS

MARKSİZM-LENİNİZM VE DEVRİMCİ ROMANTİZM

 Hasan Ozan,

4 KASIM 2019 

''Marksizmin oportünist çarpıtmasında diyalektiğin eklektik çarpıtması, yığınları en büyük kolaylıkla aldatan çarpıtmadır; eklektizm, yığınlara aldatıcı bir doygunluk verir; sürecin bütün yönlerini, bütün gelişme eğilimlerini, bütün çelişik etkileri vb. hesaba katıyormuş gibi görünür; ama aslında, toplumun gelişmesi üzerine hiçbir tutarlı ve devrimci düşün vermez.'' (Lenin)

I

''Devrimci romantizm'' nedir? Devrimci romantizm Marksizm-Leninizm'in bir bileşeni midir? Marksizm-Leninizm romantik bir öğreti midir? Devrimci romantizm komünist çalışma tarzının bir bileşeni midir? Komünistler ya da Marksist Leninist Komünistler devrimci romantikler mi?!

Herhangi bir komünist parti devrimci romantizmin yolunu mu izlemeli?  

Gençlik devrimci romantizmle mi Marksizm-Leninizm bilinç ve ruhuyla mı eğitilmelidir?

Komünist amaçlara bilimsel tutkulu bağlılık ve feda ruhu devrimci romantizm mi?

Politik mücadelede olduğu gibi sanat ve edebiyat mücadelesinde de bir komünist parti ve komünistler ''devrimci romantizm''in yolunu mu Marksizm-Leninizm'in yolunu mu izlemeli?

Evet, hangisini?

Marks'tan Lenin'e ustalarımız devrimci romantikler miydi? Ekim Devrimi romantik bir devrim miydi? III. Enternasyonal partileri devrimci romantik partiler miydi? Onlar komünistlerin ve komünist partilerin, teori ve pratiklerinde, çalışma tarzında devrimci romantikler olmalarını, bu yolu izlemelerini mi önerdiler? Önerdiği iddia ediliyorsa nerde bunun kanıtları, belgeleri? Evet, nerede?

Peki devrimci romantizm sınıflar üstü bir olgu mudur? Olmadığı söylenecekse hangi sınıf ve tabakaların damgasını taşır? Sınıflı bir toplum ve sınıflar mücadelesi gerçekliğinde devrimci romantizm ya da romantik devrimcilik nerede konumlanır ve hangi sınıf ve tabakaların bayrağı olabilir?Proletaryanın bilimsel devrimci komünist amaçları karşısında enternasyonal proletaryaya neleri öğütler, neleri taşır, hangi amaçların temsilcisi olmayı önerir?

Bir komünist, ''Bir marksist, sınıflar arası ilişkilerin tahlilinde gerçek zemini terk etmemelidir.'', ''bir marksist, bir durumu değerlendirmek için, olabilecek olandan değil, gerçek olandan hareket eder.'' diyen Lenin, devrimci Narodnizmi romantizmle, ütopizmle eleştirirken yanlış mı yaptı?

''Politikada romantizme yer yoktur'' diyen Engels yanlış mı yaptı?

Marks, romantik yöntemi, perspektifi eleştirirken, ''Bunlar şeylerin en yüzeysel görünüşlerinden derlenen günlük önyargılardan oluşurlar. Ardından da, bu yanlış ve basmakalıp içeriğin, esrarlı bir ifade tarzıyla 'yüceltilmesi' ve ululaştırılması işi kalıyor.”, bu, ''yaşamın her alanında görülen romantizmin tipik bir örneğidir.'' derken yanlış mı yapıyordu?

Lenin, ''gerçek devrimciler, çoğu kez devrim sözcüğünü büyük harfle yazmaya, devrime nerdeyse tanrısal bir erek gibi paye vermeye, kendilerinden geçmeye... başlayınca hapı yutmuşlardır.'' derken yanlış mı yapıyordu?

Marx, ''… Devrimde, özsel olarak, gerçek ilişkilerin yerine, irade konuyor...'' derken romantik, ütopik düşünce ve akımlarla arasına kalın sınır çizgisi çektiği açık değil mi?

Marksizm'in doğuş ve gelişmesi, proletaryanın sınıfsal teori ve pratiği olarak tarih sahnesine çıkışı aynı zamanda devrimcisi de içinde olmak üzere romantizm akımıyla da hesaplaşma ve aşma süreci değil miydi?

Sosyalizmin bir bilime dönüşmesi, ütopik ve romantik sosyalizmle (burjuva ve küçük burjuva sosyalizmiyle) kopuşarak Bilimsel Sosyalizm'e sıçradığı reddedilebilir mi?

Gerek Türkiye komünist hareketinin doğuşu gerekse de Birlik Devrimi küçük burjuva sosyalizmiyle, ütopik ve romantik küçük burjuva devrimciliğiyle kopuş ve aşma sürecinin eseri değil mi? 68 kuşağında, 71 devrimci hareketinde devrimci olan ne varsa devralan ya da devraldığını düşünen ve bu mirası da komünist devrimcilik temelinde eleştirel aşan bir komünist partisinin, 68-71 hareketinin romantizmine dönmesi mi gerekiyor? Eğer dönülmeyecekse, ideolojik-siyasal-örgütsel alanlarda bütünsel bir eleştiri hareketi olarak küçük burjuva demokratik devrimci romantizmi de açık ve net bir şekilde ideolojik mücadelenin konusu olması gerekmiyor mu?

Komünist partilerin tarihsel ve toplumsal gelişmenin nesnel yasalarına, sınıflararası temel ilişkiler alanına, sınıfsal ilişkilerdeki gerçek güçler dengesine dayanarak tarihsel ve güncel görevlerini çözmesi gerektiğini söyleyen Marksizm-Leninizm'in her türlü romantizmden, ütopizmden uzak durduğu ve eleştirdiği açık değil mi?

Devrimci romantizm denen şey, nihai olarak kapitalizmin sınırları içerisinde kalan bir akım değil midir? Proletaryanın komünist amacı, proletarya devrimciliğinin kesintisiz devrim programı karşısında küçük burjuva devrimci demokrasisinin teorisi ve nihai amaç ve programının anti kapitalist sosyalist bir perspektife karşı olduğu açık değil mi?

Marksist-Leninist söylem ile devrimci romantik söylemi, teorileri birlikte idare etmek oportünizm değil mi? Eklektisizm değil mi? Orta yolculuk değil mi? Bir elini küçük burjuvaziye, öteki elini proletaryaya uzatan bir zihniyet ve duruşa yönelmek, proletaryanın ilkelerini sulandırmak, ideolojisinden taviz vermek, küçük burjuvaziye doğru bir adım daha atmak değilse nedir?

Bu vb. soruları kendisine sormayan, Marksist-Leninist ideolojiyi içselleştirme duruşuna sahip çıkmayan herhangi bir komünistin, komünist partinin tarihsel misyonunu oynaması mümkün mü? Komünist partisini proletaryanın genelkurmayı, en üst örgüt biçimi tanımlanmasının yerine geçirilen ''partimiz öncü feda birliği''dir vurgusu romantik halkçılığın damgasını taşıdığı açık değil mi?

Komünist hareketin kendisini, (yalnızca tekil sorunlarla, yalnızca görüngelerle sınırlı değil) bütünsel bir sorgulamayla özeleştirel aşması bir gereksinim değil midir?! Keza kendinden menkul parlak sloganlara, romantik formüllere hayran kalan, ideolojik ve siyasal içeriğini kavramadan ezbere tekrarlayan bir zihniyet ve duruşun Marksizm-Leninizm'le çeliştiği, aşılması gerektiği bilince çıkarılmadan öncülük iddiası yaşam bulabilir mi?

Bu gereksinimin ayırdında olmamanın devrim ve sosyalizm kavgasında ideolojik ve örgütsel alanlarda yol açtığı tahribatın büyümesine, proletaryanın partisi olma iddiasının zamanın akışı içinde yitip gitmesine yol açacağını söylemek gerekir. Ki, bu zaafların radikal bir tarzda eleştirel düzeltilmesini istemenin moral bozukluğuna yol açacağını ya da açtığını ileri sürmek, gerçek durumun anlaşılmadığının da bir kanıtı ve sadece küçük burjuva önyargılarla şekillenmiş bir tutuculuğu ifade eder.  

Moral bozukluğu denen şey, herhangi bir devrimci parti ve örgütün, niteliksel zayıflıklarında, (sözgelimi 12 Eylül yenilgisi gibi) direnişsiz yenilgilerinde, öncülük iddiasının hakkının verilememesinde, başarısızlıklarında, kendini yenileyememesinde, kadrolarına, kitlelere güven verememesinde vb. aranmalıdır. Bu bağıntıda da romantik zihniyetlerin gerçek gelişmenin önünde engel oluşturduğu da vurgulanmalıdır.

DEVAM EDECEK



6 KASIM 2019 ÇARŞAMBA

MARKSİZM-LENİNİZM VE DEVRİMCİ ROMANTİZM

“Açıktır ki, deney ve derslerin hazinesini eleştirici olmayan övgüler değil, yalnızca sorunun özüne inen ve akıllıca yapılmış eleştiriler ortaya çıkartabilir.” (Rosa Lüksenburg) II TDK, romantizmi şöyle tanımlar; “XVIII. yüzyıl sonunda başlayan, duygu, coşku ve sembole aşırı yer veren sanat akımı,”

Kuşkusuz ki romantizmin salt sanat akımı olarak tanımlanması eksik, yetersiz, romantizmin toplumsal ve politik gerçeğini yansıtmaktan uzaktır ama yine de bir fikir vermektedir.

TDK ütopyayı ise şöyle tanımlar; ''Gerçekleştirilmesi imkânsız tasarı veya düşünce.''

Ütopik sosyalizmin, ütopik komünizmin, küçük burjuva romantizmin gerek teorisi gerekse de pratiği, imkansız tasarılara, duygular dünyasına dayanır; duygusal, ahlaksal öğretiler üzerinde yükselir. Nesnel gerçeği, tarihsel ve toplumsal gelişmenin nesnel hareket yasalarını anlayamaz.  

Yürek/iman gücüyle kendini ve tarzını oluşturur. Beynini yüreğinde taşır.  

Yüreği beynine hükmeder. Romantikler gerçek gelişmenin yerine ütopik tasarımları, duygusal projeciliği geçirirler.

Oysa Marksizm-Leninizm duygulara, imkansız düşlere dayanan bir teori (ve

pratik) değildir. Aksine proletaryanın kurtuluş hareketinin teorisi olarak, tarihsel ve toplumsal gelişmenin nesnel yasalarına dayanan bilimsel bir öğretidir.

Romantik ütopik akımın aksine, ''Komünistlerin vardıkları teorik sonuçlar, hiç bir biçimde, şu ya da bu sözde evrensel reformcu tarafından icat edilmiş ya da keşfedilmiş düşüncelere ya da ilkelere dayandırılmamıştır.  

Bunlar ancak, gözlerimizin önünde cereyan eden tarihsel bir hareketten, varolan sınıf mücadelesinden doğan gerçek ilişkilerin genel bir ifadesidir.''

Romantik ütopik akım(lar)ın aksine, ''bir marksist, bir durumu değerlendirmek için, olabilecek olandan değil, gerçek olandan hareket eder.'' ''Bir marksist, sınıflar arası ilişkilerin tahlilinde gerçek zemini'' asla terk etmez ve özellikle vurgulanmalıdır ki, “Marks’ın öğretisindeki asıl şey, sosyalist toplumun kurucusu olarak proletaryanın tarihsel rolünün açığa çıkarılmasıdır.”

Romantik ütopyaların yöntem ve perspektifleri diyalektik materyalizme, tarihsel materyalizme, proletaryanın sınıf mücadelesi öğretilerine dayanmak bir yana, bu teori ve çizginin red ve inkarı üzerinde yükselir. Bu hem Marksizm öncesi ütopik ve romantik akımlar için hem de sonrası için de geçerlidir. Devrimci romantik ütopizmin yöntem ve bakış açısı, Marks'ın vurguladığı gibi, ''şeylerin en yüzeysel görünüşlerinden derlenen günlük önyargılardan oluşurlar. Ardından da, bu yanlış ve basmakalıp içeriğin, esrarlı bir ifade tarzıyla 'yüceltilmesi' ve ululaştırılması işi kalıyor.”  

Bu yöntem ve bakış açısı, sözde analiz gücü, ''yaşamın her alanında görülen romantizmin tipik bir örneğidir.''

Oysa Marksizmin yöntemi, Lenin'in vurgusuyla, “Marksın yöntemi, her şeyden önce, her dönemin kendi kesin ve somut koşulları altında o tarihsel sürecin nesnel içeriğini layıkıyla değerlendirmektir, buradaki amaç, öncelikle, söz konusu somut koşulları altında mümkün olan ilerlemenin kaynağında hangi sınıfın hareketi olduğunu anlamaktır.” (Lenin, F. Engels, s. 83, Agora Kitaplığı) Görüldüğü gibi komünist partiler ne duygularla, coşkularla politika yapar ne de gerçekleştirilmesi imkansız düşler dünyasının peşinde koşar. Onların beyinleri yüreklerine de hükmeder, yüreklerini beyinlerinde taşır; duygular dünyasını da kafa gücüyle, eylemleriyle eğitir, biçimlendirir, güçlü bir silaha dönüştürürler. Modern ve post modern, postMarksist romantizmin ütopyalarına, romantik tutkularına değer vermezler. Komünist düş gücünü de romantizmle izah etmez, romantik devrimcilik maskesi giymiş oportünizmle yol almazlar.

Komünist devrimcilikte fantazilere yer yoktur. Sınıflar mücadelesinin, devrim ve komünizmin sınır tanımayan coşkunluğu, yaratıcılığı, yıkan ve yapan düş gücünün, komünist devrimci aklın, zihnin, pratiğin romantik fantazilerle, romantik ütopik çizgiyle bir ilişkisi yoktur; bu bağlamda bütün kavga komünizm amacına kilitlenmiştir ve oraya doğru akar. Komünist devrimci düş gücüne, yaratıcılığına da yön veren şey, teoride ve pratikte toplumsal gelişmenin, sınıf mücadelesinin nesnel gelişme yasalarıdır; bu yasaların kavranmasına dayanan irade gücüdür. Bu bilimsel komünist çizginin yerine ütopyacılık, romantizm geçirilemez, komünistler mevzilerini terkederek bu mevzilerde konumlanamaz. Komünist partiler romantizmle Marksizm-Leninizm'in barışmasından, evlenmesinden ya da yeni bir sentezinden bahsedemezler ve bu ilkesel olarak red ve mahkum edilmesi gereken postMarksist ezilenci oportünizmdir.

Bilimsel Sosyalizm'in teorisi ve pratiğine dayanan komünist düş gücünü, adanmış devrimciliği, feda ruhunu içselleştiremeyenlerin, bu zihniyeti ve pratiği yetersiz görenlerin, romantizmi, Marksizm-Leninizm'in, komünist partilerin, teorik ve pratik çalışmanın bütünselliğini kucaklayan çalışma tarzının niteliği, bir sac ayağı ilan etmesi, romantizme özenmesi, romantik devrimcilik vurgusu, romantik devrimciliği komünist devrimcilikten ve onun değerlerinden daha çekici bulması küçük burjuva sınıfın ideolojik etkisini, tahribatını gösterir ya da yansıtır. Devrimci romantik duyguları idealize eden, komünist devrimci ideallere mistik, romantik, ütopik anlamlar yükleyen bir zihniyet kabul edilemez.

Engels'in vurguladığı gibi, ''Politikada romantizme yer yoktur.''  

Proletarya devrimciliğinin teorisinde, politikasında, çalışma tarzında, kadro tipinde romantizme yer yoktur. İnsanlar romantik devrimciliği benimseyebilir ve savunabilirler, hatta devrimci romantikler partisini de kurabilirler; bunda anormal bir şey yoktur ama iş, bir komünist partisinin devrimci romantik bir parti, onun çalışma tarzı romantik bir devrimci çalışma tarzı, kadrolarının romantik devrimciler olarak tanımlanmasına ve propagandasına gelince, işte burada bu zihniyet ve pratiğin ideolojik-sınıfsal karakterinin bilince çıkarılması temelinde ideolojik olarak mahkum edilmesi gerekir.

Devam edelim;

Lenin'in şu sözlerinde, yöntem ve bakış açısında, analizinde romantizmin zerresi var mı; "Sadece belli bir toplumun istisnasız bütün sınıfları arasındaki ilişkilerin tümünün nesnel bir değerlendirmesi ve dolayısıyla da o toplumun eriştiği nesnel gelişme düzeyinin ve o toplumun diğer toplumlarla olan ilişkilerinin değerlendirilmesi, öncü sınıfın doğru taktikleri için bir temel olabilir"

Evet, komünistler kavramlarla gönüllerince oynamazlar, oynayamazlar.  

Kavramların nesnel bir içeriği vardır ve komünistler, kavramların nesnel gerçeğin dile gelmiş bilimsel anlamına bağlı kalmakla yükümlüdürler. (Bu dile geliş tersyüz edilmiş de olsa nesnel gerçeklerle bağlıdır, tıpkı dinler gibi, tıpkı romantizmin komünist öğretinin, çalışma tarzının bir öğesi olarak lanse edilmesi gibi). Burada da Marksizm-Leninizm, temel olarak, kavramların nesnel içeriğinin hangi sınıfları temsil ettiğiyle ilgilidir...

Doğa, tarih, toplumlar, sınıf çatışmaları romantizme, ütopyalara göre hareket etmez. Toplumların tarihi mutlak aklın, ''ide''lerin, ''üst insan''ın, iradenin, kahramanların, romantik düşçülüğün tarihi değildir ve asla da olmamıştır.

Komünist partiler gerek kavramları, kavramlaştırmaları, gerekse de politikalarını duygulara değil, nesnel gerçeğe, nesnel gerçeğin bilimsel analiz ve sentezine dayandırarak tanımlar ve politika yaparlar.

Komünist adalet, eşitlik, feda ruhu, coşku, ahlak, moral değerler, semboller imkansız düş ve duygulara, duygusal analizlere değil, proletaryanın sınıfsal çıkarlarına, proleter dünya devriminin, komünizm amacının gereklerine dayanır. Komünist devrimciliğin olmazsa olmaz koşulu budur.

Konu bağlamında Lenin'i dinleyelim;

''ÜTOPYA, 'değil' anlamına gelen ou ve 'bir yer' anlamına gelen topos sözcüklerinin birleşmesinden oluşan Yunanca bir sözcüktür.  

Varolmayan bir yer, bir hayal, icat ya da peri masalı anlamına gelir.

''Siyasette ütopya, ne bugün, ne de yarın gerçekleşemeyecek olan bir istek, toplumsal güçlere dayanmayan ve siyasal, sınıfsal güçlerin büyümesi ve gelişmesiyle desteklenmeyen bir istektir.''

Lenin'le devam edelim;

''Marks'ta ütopyacılığın zerresi yoktur; o tepeden tırnağa 'yeni' bir toplum tasarlamaz, tepeden tırnağa 'yeni' bir toplum türetmez. ''

Rusya örneğinde ise özetle şöyle der;

''Çağdaş Rusya'da, iki çeşit siyasal ütopya en uzun ömürlü olmuştur ve bunlar çekiciliklerinden dolayı yığınlar üzerinde belirli bir etkinliğe sahiptir. Bunlar, liberal ütopya ve narodnik ütopyadır."

''Liberal ütopya, Rusya'da, siyasal özgürlük anlamında ve Rusya'nın emekçi halk yığınının durumunda, barış ve uyum içinde, kimsenin duygularını incitmeksizin, Purişkeviç'leri ortadan kaldırmaksızın, sonuna kadar yürütülen bir sınıf mücadelesi olmaksızın elle tutulur iyileştirmeler yapılabileceğini ileri sürer. Bu, özgür bir Rusya ile Purişkeviç'ler arasında barış ütopyasıdır.

''Narodnik ütopyası, toprağın yeni ve âdil bir paylaşımının, sermayenin iktidarını ve egemenliğini ve ücretli köleliliği ortadan kaldırabileceğini, ya da toprağın 'âdil', 'eşit' bir paylaşımının sermayenin egemenliği altında, paranın egemenliği altında, meta üretimi koşulları altında korunabileceğini hayal eden narodnik entelektüellerin ve Trudovik köylülerin rüyasıdır.

''Ve bu ikinci sorunda narodnik ütopyası özel bir tarihsel rol oynar. Bir yandan toprağın yeni bir paylaşımının vereceği (ve vermek zorunda olduğu) iktisadî sonuçlar bakımından bir ütopya iken, öte yandan da köylü yığınlarının, yani burjuva-feodal çağdaş Rusya'da nüfusun çoğunluğunu oluşturan yığınların büyük, yığınsal demokratik hareketinin bir parçası ve simgesidir.

''Liberal ütopya, yığınların demokratik bilincini yozlaştırır.  

Yığınların sosyalist bilincini yozlaştıran narodnik ütopya, onların demokratik hareketinin bir parçası, bir simgesi ve hatta kısmen bir ifadesidir.

''Ütopya ya da hayalcilik, bu zaafın, bu bağımsızlığın ürünüdür.  

Hayalcilik zayıfların payına düşen şeydir.''

Ve Lenin tam bir kesinlikle vurgular; ''AÇIKTIR Kİ, bütün ütopyalara ve ütopyaların herbirine düşman olan marksistler'', Marksizm-Leninizm politik bakımdan ilerici ve devrimci olanı da (ilericilik ve gericilik bağıntısındaki ayrımları asla ihmal etmemek koşuluyla) içinde olmak üzere romantizmle, ütopizmle bağdaşmaz.

DEVAM EDECEK

9 KASIM 2019 CUMARTESİ

MARKSİZM-LENİNİZM VE DEVRİMCİ ROMANTİZM

III


Şimdi de Mark, Engels'e bakalım;

Engels, Komünist Parti Manifesto'suna yazdığı önsözde, Manifesto'nun ''Komünist'' olarak nitelenmesinin nedenini şöyle anlatır; ''Ama, çıktığında, gene de, ona sosyalist Manifesto diyemezdik. 1847'de, sosyalist denilince, iki tür insan anlaşılıyordu. Bir yanda çeşitli ütopik sistemlerin yandaşları vardı, özellikle, o tarihte her ikisi de salt mezhep durumuna düşüp giderek ölmekte olan İngiltere'deki Ovıncılar ile Fransa'daki Furiyeciler. Öte yanda ise, toplumsal bozuklukları çeşitli her derde deva yollarla, her türden bölük-pürçük çalışmalarıyla, sermayeye ve kâra hiç bir zarar vermeksizin gidermek isteyen çok çeşitli türden toplumsal şarlatanlar. Her iki durumda da, işçi hareketinin dışında duran ve daha çok 'eğitim görmüş' sınıflardan destek arayanlar. Ama, işçi sınıfının salt siyasal devrimlerin yeterli olmadığına inanan, toplumun köklü bir biçimde yeniden inşaasını isteyen kesimi, kendisine o sıra komünist diyordu. Bu henüz yontulmamış, yalnızca içgüdüsel ve çoğu kez de biraz kaba bir komünizmdi. Ama, gene de, ortaya iki ütopyacı komünizm sistemini, Fransa'da Cabet'nin 'İkaryan' komünizmini, ve Almanya'da da Weitling'inkini çıkartacak kadar güçlüydü. 1847'de, sosyalizm bir burjuva hareketi, komünizm ise bir işçi sınıfı hareketi anlamına geliyordu.  

Sosyalizm, hiç değilse Kıtada, çok saygı değerdi, komünizm için ise, durum bunun tam tersiydi. Ve 'işçilerin kurtuluşu işçi sınıfının kendi eseri olmalıdır' kanısını daha o sıralar kesinlikle taşıyor olduğumuzdan, bu iki addan hangisini seçmemiz gerektiği konusunda hiç bir duraksama gösteremezdik. O günden beri bunu yadsımak da aklımızdan geçmiş değildir.''

Bu saptamalardan da bilimsel sosyalizmin ütopik sosyalizmin eleştirel aşılmasıyla Bilimsel Sosyalizm haline geldiğini görüyoruz. Ütopik sosyalizm, ütopik komünizm kapitalist toplumsal gelişmesinin daha geri aşamalarında, proletaryanın gelişmesinin henüz zayıf olduğu dönemde şekillenen ütopyalar olduğu açıktır. Proletaryanın burjuvaziden bağımsız bir politik güç olarak tarih sahnesine çıkmaya başlamasıyla, koşullar, proletaryanın dünya görüşü, dünyayı değiştirmenin aracı olarak Bilimsel Sosyalizmin doğmasına ve bilimsel sosyalizmin Marksizm olarak bayraklaşmasına yol açtı.

Manifesyonun şiirsel bir dille nehirce akan şu güçlü tahlilleri ütopik ve romantik akımların tarihsel ve sınıfsal temelini ve karakterine kavramamıza ışık olmaktadır; ''Burjuvazi tarihte son derece devrimci bir rol oynadı.

Burjuvazi, üstünlüğü ele geçirdiği her yerde, bütün feodal, ataerkil, romantik ilişkilere son verdi. İnsanı 'doğal efendiler'ine bağlayan çok çeşitli feodal bağları acımasızca kopardı, ve insan ile insan arasında, çıplak öz-çıkardan, katı 'nakit ödeme'den başka hiç bir bağ bırakmadı.  

Dinsel tutkuların, şövalyece coşkunun, darkafalı duygusallığın en ilâhi vecde gelmelerini, bencil hesapların buzlu sularında boğdu. Kişisel değeri, değişim-değerine indirgedi, ve sayısız yokedilemez ayrıcalıklı özgürlüklerin yerine, o tek insafsız özgürlüğü, ticaret özgürlüğünü koydu.  

Tek sözcükle, dinsel ve siyasal yanılsamalarla perdelenmiş sömürünün yerine, açık, utanmaz, dolaysız, kaba sömürüyü koydu.

''Burjuvazi, şimdiye dek saygı duyulan ve saygılı bir korkuyla bakılan bütün mesleklerin halelerini söküp attı. Doktoru, avukatı, rahibi, şairi, bilim adamını kendi ücretli emekçisi durumuna getirdi.

''Burjuvazi, aile ilişkisindeki duygusal peçeyi yırtıp attı ve bunu salt bir para ilişkisine indirgedi.''

''Burjuvazi, üretim araçlarını, ve böylelikle üretim ilişkilerini ve, onlarla birlikte, toplumsal ilişkilerin tümünü sürekli devrimcileştirmeksizin varolamaz. Daha önceki bütün sanayici sınıfların ilk varlık koşulu, bunun tersine, eski üretim biçimlerinin değişmeksizin korunmasıydı. Üretimin sürekli altüst oluşu, bütün toplumsal koşullardaki düzenin kesintisiz bozuluşu, sonu gelmez belirsizlik ve hareketlilik, burjuva çağını bütün daha öncekilerden ayırdeder. Bütün sabit, donmuş ilişkiler, beraberlerinde getirdikleri eski ve saygıdeğer önyargılar ve görüşler ile birlikte tasfiye oluyorlar, bütün yeni oluşmuş olanlar kemikleşemeden eskiyorlar. Yerleşmiş olan ne varsa eriyip gidiyor, kutsal olan ne varsa lânetleniyor, ve insan, kendi gerçek yaşam koşullarına ve hemcinsiyle olan ilişkilerine nihayet ayık kafa ile bakmak zorunda kalıyor.''

Bu çarpıcı tablo, ''Kurulan Yeni dünya''dan yıkımla çıkan tüm sınıf ve tabakaları ''Akıl çağı''na karşı harekete geçirir. ''Eşitlik, Özgürlük, Kardeşlik'' bayrağı burjuva aklın elinde kendi sınıfsal çıkarlarının acımasız ve soğukkanlı papazı ve celladı olarak dalgalanır. Kiliseye, feodal aristokrasiye, Ortaçağa karşı burjuvazinin liderliğinde savaşan ve asıl bedeli ödeyen ezilen, sömürülen kitlelerin, kapitalizmin asıl ve temel ürünü olan proletaryanın tepkisi ütopizmin, romantizmin değişik türevlerinde de kendini dışa vurur.

''Akıl çağı'' yeni çağdır. Kapitalizmin gelişip yükseldiği çağdır. Bu çağdan beklentilerini bulamayan, kapitalizmin ve burjuvazinin çıkarlarından ve hegemonyasından başka bir şey olmayan ''Akıl çağı''nın sınır tanımayan yıkımları karşısında şaşkınlığa düşen, derin hayal kırıklığına saplanan, umutsuzluğun girdabında isyancı ruhla dolup taşan sınıf ve tabakaların arayışlara girmemesi düşünülenemezdi bile. Bu bağlamda, dünya saflığını yitirmiştir. Dünyanın büyüsü bozulmuştur. ''Kayıp cennet'' yeniden bulunmalıdır. Burada nostalji, melankoli, mistisizm, büyüsünü yitirmiş dünyaya karşı isyan;, akılla değil, duygusal, sezgisel elit akılla ideal dünyaya ulaşma, bilime de kuşkulu ve mesafeli yanaşım vb. iç içe geçer. Egzotik, otantik olanın kutsanarak bayraklaştırılması öne çıkmaya başlar. İşte bu ütopik, nostaljik, romantik arayış ve çıkışlar, nesnel gerçek karşısında güçsüz kalmaya mahkum ütopik romantik çıkışlarda, teorilerde, projelerde, yönelişlerde ifadesini bulmuştur. Komünal topluma, bozulmamış doğaya, ''masumiyet çağına'', Ortaçağ kültürüne özlem ve dönüş istemleri bu temelde romantik haykırışlar olarak gündemleşir.

Bu akımlar, yeni çağın nesnel gerçeğini, kapitalizmin hareket yasalarını, sınıflararası temel ilişkiler alanını ve sınıfların geleceğe dönük nesnel hareketini kavramaktan uzak oldukları için, henüz proletarya ve burjuvazi arasındaki sınıf kaşıtlığının yeterince keskinleşmediği bir tarihsel kesitte, yeni bir dünya tasarımlarıyla ortaya çıkmaya başladılar. “Katı olan her şeyin buharlaşıp kutsal olan her şeyin dünyevileşmesine”, ''insan ile insan arasında, çıplak öz-çıkardan, katı 'nakit ödeme'den başka hiç bir bağ bırakma''yan, doğayı hammadde kaynağına dönüştürüp yıkıma sürükleyen para ekonomisine ve buz gibi soğuk gerçeğine, ''Üretimin sürekli altüst oluşu, bütün toplumsal koşullardaki düzenin kesintisiz bozuluşu, sonu gelmez belirsizlik ve hareketlilik''le karakterize olan burjuva çağına karşı isyancı öfke ve arayış, kendine değişik biçimlerde yer açmaya başlayarak serpilip gelişir.

Kapitalizm karşısında eskiye, saf ve bozulmamış eski çağa, ''Altın çağ''a, doğaya, köylüler çağına dönüş özlemleri ve arayışları, kapitalizmin amansız teşhiri ve hümanist, ahlaki vurgularla şekillenen saf ve temiz bir dünya kurma projeleri, adalet isteği, akla karşı arzuyu, ütopik, romantik, mesiyanik düşçülüğü yükselterek kendini üretmeye başlar.

Doğal olarak, erişilemez özlemlere karşı duyulan romantik melankoli, mistik alanın, geçmişte kalan idealize edilmiş masumiyete vurgu ve sonuçsuz arzuların haykırışı arasında bir gelecek sunamaz insanlığın acılarına.  

Aklın küçümsenmesinden reddine kadar varan eğri üzerinde çeşitli romantik formlar bütünsellikten uzak, bilincin yerine bilinç dışını, akla karşı duyguları, nesnel gerçeğin karşısına düşsel özlemleri çıkaran bir akım olarak, tarihin idealist-metafizik tarzda yorumlanmasıyla akıl çağının kapitalist üretim tarzını ifade ettiğini ve o yıkılmadan yeni bir devrimci gelişmenin ve kurtuluşun olmayacağını anlamaktan yoksundur; keza kapitalizmin asıl ve temel ürünü olan prolataryayı ve onun gelecekteki rolünü...

Böylece romantizmin kapitalist yıkıma karşı isyanı ile ütopik ve romantik düşsel girdabı, geçmişin nostaljik övgüsü onu giderek öğütür, estetize edilmiş, dilsel ve imgesel kıvraklıkla iç içe geçmiş, bireysel yaratıcılığın ve sezginin yaratıcı gücünü burjuvazinin, paranın Tanrılaşmasına, mekanik katı kuralcılığına, bireyi para krallığına köle eden modern meta ekonomisi sistemine karşı öne çıkaran haykırış, yine kapitalizmin ve burjuva aklın sınırları içerisinde, ona bir biçimde yedeklenerek biçimlenir. Bu olgu, giderek romantik düşçülüğü tüketmeye başlayarak doğal olarak ona bir çıkış tanımaz ve sınıflar mücadelesinin gelişerek sertleşmesiyle dibe vurarak yeni arayışlara yol açar...  

Romantizmin sanat-edebiyat cephesinde ''Klasizme bir tepki'' olarak olarak ortaya çıkması ve makine çağına, doğaya ve insanı kendine yabancılaştıran karakterine karşı mücadelesi, sanat cephesine kattığı olumlu katkılar da içinde olmak üzere yukarıda anlatageldiğimiz tabloyla bağlıdır.

Kuşkusuz ki, gerici ve ilerici, devrimci, devrimci öğelerin patlayıp gelişmesine yol açan romantik ve ütopik akımlar arasında ayrım yapılması ve bu ayrımların görülmesi gerekir. Ütopik, romantik karakterine karşın politik bakımdan tarihin tekerliğini geriye çevirerek ''insanlığın acıları''na çare arayan gerici akımlarla geleceğe akışın karşısına dikilmeden çözüm önermeye çalışan ve mücadele eden akımlar aynı duruşu temsil etmezler. Bu ikinci noktada, bu akımlar ideolojik gericiliğine karşın, politik bakımdan olumlu roller oynamışlardır.

Tarihin tekerliğini geriye çevirmeye çalışan ütopik ve romantik kategori ve projecilik, devrilmiş feodal gericiliğin gerici ütopya ve romantizminin gerçeği olarak ortaya çıkar ve kapitalizmin yıkımları karşısında birikmiş tepkileri kendine yedeklemeye çalışır... Öte yandan, hümanist, ahlakçı, romantik çerçevede, kapitalizmin vahşetini ve dehşetini, ahlaki çökşünü acımasızca teşhir eden, ''kahpe dünya''nın acılarını dindirmeye çalışan, iyi niyetli arayış ve çözüm önerileriyle kapitalizmin sonuçlarına karşı mücadele eden, sömürülenlere, ezilenlere seslenen ve mücadele eden değişik türden ütopyacı akımlar. Bu ikinci romantik ve ütopik arayış ve projecilik, tüm ayakları havadanlığa karşın, tarihsel bakımdan ilerici bir çıkışı ifade etmekteydi. Proletaryanın tarihsel mücadelenin alanına bağımsız bir sınıf olarak çıkmasıyla, Bilimsel Sosyalizmin doğuşuyla, bu akım artık nesnel olarak kapitalizmin tutsağı olarak ütopik romantik karakteriyle giderek gerici bir rol oynamaya başlamıştır.

Ütopik romantik arayışın en ileri temsilcisi olan ve küçük burjuva demokrasisinin radikal kanadını temsil eden devrimci-demokrasinin nihai olarak kapitalizmin çerçevesine çakılıp kalan sözde sosyalizm, komünizm vurgusu, onun değişik formlarının ütopik-romantik karakterinin yansımasıdır. Özel mülkiyet temeli üzerinde kalarak, küçük meta üretimine dayanarak, devlet kapitalizmine dayanarak sömürünün yok edileceği, sosyalizmin kurulacağı düşü tümüyle ütopik-romantik bir alemi ifade eder.

''Yeni umut çağı'' bağıntısında romatizm, ütopizm kapitalizmin doğuşu ve gelişmesiyle, onun değişik evreleri ile koşuttur. Feodal çağa, feodal aristokrayiye, Kilise hegemonyasına karşı burjuvazinin, burjuva aklın isyanı, geniş köylü kitlelerin, henüz oluşma halinde olan işçi sınıfının devrimci öfkesini de yedekleyerek baş kaldırdığı bir tarihsel dönemeçte romantizmin, ütopik teori ve projelerin ortaya çıkarak yaygınlaşması doğaldı. Özellikte yeni çağdan, burjuvaziden, onun egemenliğinden, parlak vaatlerinden umduğunu bulamayan, derin acılar içerisinde kıvranan sınıfın ve emekçi kitlelerin acılarına tercüman olan düşüncelerin yükselmesi kaçınılmazdı. Bu çıkış ve oluşlar aklın ürünü değildi, aksine içerisinde geçilen somut tarihsel koşulların, sınıflar çatışmasının ürünüydü; bu koşullara karşı bir tepki hareketinin ifadesiydi...

Kapitalizm doğayı hammadde kaynağına, kullanım değerlerini değişim değerlerine, emeği ücretli köleliğe, bütün ilişkileri parasal ilişkilere indirgeyerek doğayı ve insanı acımasızca tahrip eden, doğaya, emeğe, kendine yabancılaşan bireyci insanı yarattı. Sanatçıyı, edebiyatçıyı ücretli köleye dönüştüren kapitalizm ve sermayeyi kutsayan burjuva akıl, özgürlük adına verdiği sözleri tarihin çöplüğüne attı. Çünkü o artık kendi egemenliğini kurmuştu. Artık her şeyin, hakikatın tek ölçütü artı değeri, karı, değişim değerini kutsayan burjuva akıldı. Bilim de burjuvazinin ücretli kölesi olarak onun yıkıcı egemenliğinin bir parçasına dönüşmüştü.  

Her şeyi metalaştıran kapitalizmin bütün hesabı, kitabı, ölçütleri, ölçümlerinin tek cetveli kalbi olmayan buz gibi soğuk kar, para cetveliydi.

Bu tablo içerisinde, burjuva aklın eleştirisi, tarihin ve toplumların hareket yasalarının bilincinde olmayan bir akıl olarak, yine kapitalizm tabanı üzerinde kapitalizme karşı bir eleştiri hareketi olarak gelişti. Her şeyin parayla ölçüldüğü bir dünyaya karşı çıkış, nihai olarak yine o aklın çerçevesinde kalmakla birlikte, aklın yerine duyguların, gerçeklerin yerine mitlerin, yeniye karşı eskiye dönüş, ideal yaşanılır bir dünya kurma gibi karakteristik özellikler taşıyan romantizm, romantik düşçü aklın tasarımları olarak ortaya çıktı. Aklın iflas ettiğini, yerine duygular ve arzular dünyasının geçmesi gerektiğini net ya da fulu olarak ileri süren romantizm ve değişik türevleri, fantastik, mesiyanik, gizemli, şiirsel bir alemde dolaşır. Kapitalizmin vahşeti karşısında aydınlanmacı burjuva akla baş kaldıran romantizm, bir yandan geçmişe, o güzel günlere dönme arzusu, öte yandan da parlak romantik, ütopik ideal insan ve toplum tasarımlarıyla geleceğe ve nesnel gerçeğe, toplumsal gerçeklere kuşkuyla bakar; duygular dünyasında, duygu, coşku, semboller dünyasında kendini üretir, üretimini imgelerle yüceltir.

Sözgelimi romantizmin özellikle sanat-edebiyat cephesinde ortaya çıkarak yükselişi, burjuva vahşetin kaba, açık, maskelenmemiş şirret yüzüne, sanat-edebiyat da dahil bütün estetik değerleri, duygular dünyasını da metalaştırmasına karşı bir muhalefet hareketi olarak kendini dışa vurma haykırışıydı. Kapitalizmin ve burjuva aklın soğuk, duyarsız, vicdandan, moral değerlerden yoksun işleyiş ve mantığı, aklın yüceltilmesine koşut insanlığı, duyguları ''bencil hesapların buzlu sularında boğ''an; tüm toplumsal ilişkileri parasal değerlere indirgeyen ''modernite''ye karşı tepkisel bir çıkış ve şekillenmenin ürünüydü. Ancak bu çıkış, sonuç itibari ile kapitalizmin temellerine dokunmayan, ''modernite'' çerçevesinde muhalefet hareket(ler)i olarak kalan tepkiydi.

Özlemi çekilen sevgiliye ulaşamayan ya da özlemi çekilen sevgiliyi bir türlü bulamayan; istek ve arzular dünyasının melankolik girdabında özlenen ama bir türlü ulaşılamayan ''şeyler'' tutkusuyla ama derinden derine yaşanan hayal kırıklığının, umutsuzluğun ıstırabını tersyüz ederek örtmeye, manipüle etmeye endekslenmiş ''coşkulu'' haykırışlar romantizmiyle gelecek zaten kazanılamaz. ''Büyüsü bozulmuş dünya''yı büyüleme melankolisi ile doymamış komplekslerini tatmin etmeye adanmış, kendine tutkunluğunu, romantik alemlerin insanı izlenimlerinin üretimine adapte olmuş bir zihniyetin gerçekte dışa vuran kendine tutkunluğunun girdabında kendi düşçülüğünü tüm toplumun ve ezilenlerin platformu olarak sunan küçük burjuva ve küçük burjuvazi kendine sevdalı türküler söyler. Kendini amaçlaştırarak her şeyi araçsallaştıran egonun girdabında gerçekte uzağında olduğu kahramanlığı özleyen ve özenen ama bu güç ve enerjiden yoksun, anı, dönemi yaşamayı idealize eden, tutkulu bir yaşamı özleyen ama dışa dönük manipülatif, histoyik narsist zihniyet ve karakter olarak şekillenmiş, duygular dünyasının hassasiyetlerini manipüle ederek bağımlılık ağı kuran, kendi komplekslerini bir üstünlük komleksine çevirerek kendini tatmin eden yönelim ve duruşlarda bir gelecek izi bile yoktur.

Sıradan şeylere yüksek bir anlam, başarı, zafer anlamı yükleyen, alışıldık olana ya da yapılması gereken ve yapılana, merkezde kendi durdukça, gizemli bir itibar ve yüceltme, bilinene bilinmeyenin ve yeni yaratıcı açılımların kutsallığını atfeden bireyler ve partiler, ancak küçük burjuva ''romantik''  

bireyler ve partiler olabilir. Sınıf mücadelesinde, iyiler ve kötüler, ya ak ya da kara, romantik kahramanlar ve onlara tapınanlar, kahraman romantikler ve pasif yığınlar vb. ikilemleriyle romantizm yapan zihniyetlere her zaman tanık olunacaktır.

Devrimci-demokratik romantik kahramanlığa özenmekle devrimci kahramanlık üretilemez. Sözgelimi devrimci kahramanlıklarıyla kendini tarihe yazan 1870'lerin Narodnikleri ya da 71 devrimci önderlerinin devrimci kahramanlığıyla tarihe iz bırakan devrimciliği ile ona özenen ama kendinde bu gücü taşımayan, umutsuz melankolinin ütopik-romantik tasavvurlarını ''vakar içinde'' her fırsatta yücelterek politik tatmin arayan zihniyetlerin arasındaki fark ''yerle gök'' kadar birbirinden uzaktır. Yaşamın gerçekliğinde bu renklerde vardır ama kuşkusuz ki, proleterce olmayan, Marksizm-Leninizm'i, proletaryayı, proleterce olan her şeyi bozan, kirleten bir renk olarak. Bu gerçeğin temelinde de toplumsal yaşamın, sınıfların, sınıf mücadelesinin gerçekleri durur...

Romantizm, nesnel gerçeğin karşısına ''ide'nin, ütopik iradenin, bilimsel komünist aklın karşısına duygular dünyasının koyulması ya da çıkarılmasıdır da diyebiliriz. Romantizmin, hele de devrimci romantizmin sevgiliye taşınan demet demet çiçeklerle, histiyonik narsist gösterilerle, Nemrut dağında sabahlayan iki sevgilinin doğan güneşin görkemiyle mest olmuş halde dışa vuran duygusal haykırışlarıyla vb. ilişkisi yoktur. O bir akım, sayısız renkleri ile bir felsefe, teori, politika, tarzdır. İçerisinde ''kurtarıcı kültü'', ''büyüleme kültü''de dahil olmak üzere, elitist, bilimsel tutarlıktan yoksun ama değişik formlarda kendini ifade eden, iç bütünlükten uzak, kimisi de isyancı, baş eğmez başkaldırıyı temsil eden, ancak tarihin, çağın, sınıfsal gerçeklerin anlaşılmasıyla anlaşılabilecek bir akımdır.

Tarihsel ve toplumsal gelişmenin nesnel hareket yasalarının kavranmaması ütopik sosyalizmin, ütopik komünizmin, devrimci romantizmin karakteristiğidir. ilerici ve devrimci karakter taşıdığı sürece politik bakımdan değerli olan bu ilerici ve devrimci niteliğe karşın gerçek budur.  

Onlar, bilimsel bir teoriye dayanmazlar, tarihsel hareketi anlama nitelikleri taşımazlar. Kapitalizm koşullarında gerçekleşmesi olanaklı olmayan hayallerle, duygusal ve tutku dolu coşkun çıkış ve çözümlerle geçmişe ve geleceğe bakarlar. Sosyalizm adına proletaryayı küçük burjuvaziye yedeklemeye çalışırlar. Proletaryayı kendi amaçları için nicelik olarak güçlü ama nitelik olarak güçsüz bir sınıf olarak küçük burjuva amaçları için kullanmak isterler. Yüzlerine taktıkları sosyalizm ve komünizm kamuflajıyla proletaryanın bağımsız politik kimliğinin oluşumunu önlemeye çalışırlar... Değişik formlarda değişik biçimlerde ortaya çıkan, yansıyan, söz gelimi, ''Elveda proletarya, hoş geldin çokluk, ezilenler''  

ya da ''Komünist partisi proletaryanın, ezilenlerin öncü feda müfrezesidir'' örneğinde olduğu gibi.

En nihayetinde gelişen kapitalizm karşısında güçsüz, dağılmakta, proletaryanın saflarına atılmakta olan küçük burjuva sınıfın kapitalizmde bir geleceği yoktur. Kapitalizmde proletarya ile burjuvazi arasında yer alan ve dağılmakta olan bir sınıf olarak onun bir kanadının devrimci kahramanlığın altına imza atması, Bakuninizmden Blankizme, Narodnizmden fokoculuğa, öncü savaşçılığa kadar uzanan değişik ekollerde savaşması, küçük burjuvazinin isyanının, umutsuzluğunun birer ifadesi olarak tarihte iz bırakır. Fakat Lenin'in dediği gibi, “Gerçek yaşamda küçük burjuvazi burjuvaziye bağımlıdır… burjuvazinin dünya görüşünü izler.'' (Devrimimizde Proletaryanın Görevleri) Ve yine Lenin'in yol göstericiliğinde vurgulamak gerekir ki, enternasyonal komünist proletarya, hayal kırıklığının girdabında, proletaryadan ve Marksizm-Leninizm'den umudunu kesmiş bireyci aydının kendi hayal kırıklığına boyun eğişin ifadesi olan romantik düşçü özlemlere kaşıdır. Bu romantisizmle ya da ona yönelmekle ne tutarlı devrimcilik yapılabilir ne de sosyalist ve komünist bir dünyanın savaşımı verilebilir.


Saygılarımızla,

Hasan Ozan | hasan.ozan62@gmail.com


Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.