AKP Dini Gericiliği Çatırdadımı ? Erdoğanın kendisi "topal Ördek" mi oldu?
Yerel seçimlerin sonuçları kaçınılmaz olarak AKP nin gerilediğinden, "Kemalistlerin" kazançlı çıktığına, olumlu gelişim olarak görenlerden, "ikisi de aynı değişen bir şey yok", "ya siyah ya beyaz" değerlendirmelerine kadar, içlerinde doğruluk taşıyan bir sürü farklı yorumlara neden oldu. Bu değerlendirmeler gelişmelere bağımlı olarak bir süre daha farklı biçimde devam edecektir. Konuya bir başka "faklı" , daha doğrusu "sınıfsal" açıdan düşünerek yorum ne olabilir. Sesliden yazıya, düşünce jimnastiği yapalım.
Herşeyden önce, seçimi CHP kazandı, HDP kazandı, ve benzeri değerlendirmeler "sonuç" anlamında doğru olsa da bu "kazanımın neden ve temel kaynağının kimler olduğu konusunda yeterli bilgiler vermiyor, değinilmesi gereken sınıfsal yapıdan bahsedilmiyor .
Yukardaki seçim sonuçları haritasına bakarsak CHP nin kazandığı yerlerin işçi sınıfının yoğun olduğu bölgeler olması bir yana, küçük işletmelerin bulunduğu turistik hizmet niteliğine sahip olduğunu rahatça görebiliriz. Yani bu "kazanım" CHP nin kazanımı bir yana, emekçi kitlelerin ve küçük işletmecilerin sermayenin dini gerici iktidarının sosyo-ekonomik politikalarına duyulan hoşnutsuzluğunun ve öfkenin pratiğe yansımasıdır diyebiliriz. Alternatif örgütsel bir güç olmadığından , bu hoşnutsuzluktan faydalanan, sistem içinde çözümler arayacak olan CHP olmuştur.
Yine yukardaki haritaya bakarsak, tabanın CHP nin sisteme bir alternatif olmadığının bilinci olduğu (varsayamayız da hadi) varsayılsa bile, nüfusun neredeyse % 99 unun hala (olmayan - işlevsizleştirilen) parlamentodan umutlu olduğu gerçeği, kendisini açıkça gösteriyor. Buna ilave olarak haritada (reaction) gericiliğin nicelik olarak ne kadar güçlü olduğunu da görebiliriz.
Burada ve bu bağlamda, ileriye dönük olarak "hızlı solcularımıza" Lenin in """Eğer "milyonlarca" proleter, genel olarak parlamentarizmden yana olmalarının yanında, aynı zamanda açıkça "karşı-devrimci" iseler, "parlamentarizmin siyasi bakımdan zamanını doldurmuş olduğunu" nasıl söyleyebiliriz!?"" sözlerini hatırlatmakta yarar var. (1)
Dini gerici iktidarın var olan tüm temel hakları ortadan kaldırdığı, meclisi işlevsiz hale getirdiği, adaletsizliğin ve iğrençliğin diz boyunu, değil artık gırtlağı aştığı bir dönemde olduğumuz gerçeğini de görerek konuya yaklaşırsak, bu "kazanım " ilerici kesimin ve emekçi halkların bir kazanımıdır ve iktidarda çatırdamalara neden olabilecek şu veya bu derecede vurulmuş bir darbedir. Şimdi bu konuya değinelim.
Kazanılan büyük şehirlerin belediyeleri, özellikle İstanbul ve Ankara milyarlarca dolar geliri ve yatırımı olan ve "yaptırımcı " otoritesi olan şehirlerdir. AKP gericiliği için bu şehirlerin belediyesinin kaybı, "para kaynağı musluğunun kesilmesi" anlamına gelebilir. Bu yöndeki gelişmeler önümüzdeki günlerde kendisini gösterecektir. Ancak bu göstergeler, sadece AKP açısından önemli değil, Türkiyedeki gelişmelerin yönü hakkında da veriler olması açısından da önemlidir.
Türkiyedeki gelişmeler üzerine çeşitli yazılarda dini gerici bir ulusal burjuvazinin gelişip palazlandığını ve var olan tekelci burjuvaziyle çelişki içerisine girdiğine değinmiştim. (Bu burjuvazinin oluşup gelişmesi bir ölçüde sözü geçen belediyelerin gelirlerinin bu şirketlere aktarılması yoluyla gerçekleştiğini de vurgulamak ta yarar var). AKP nin kontrolü altında ve aktif rol almasıyla bunların kendi aralarındaki rekabet sermayenin yoğunlaşmasını ve merkezileşmesini hızlandırdı ve "ulusal düzeyde ", dini kisvede, birliğini sağladı.
Bu noktada ortaya çıkan sorun, mali "muslukların kesilme olasılığı" nedeniyle bu kesim içinde AKP den yan çizip kaymalar ve olası çatırdamalar. İşte bu nedenledir ki, Erdoğan ın ilk yaptığı yorumlar -"topal ördek" , "büyük belediye ihalelerinin kendisi tarafından onaylanacağı" vb - onları bir arada ve kendi yanında tutmayı, çatırdamayı engellemeyi amaçlayan açıklamalar olmuştur.
Büyük resime baktığımız zaman, palazlanan sermaye nin "ulusallığı", ekonominin kaçınılmaz bir sonucu olan ulusal sınırların dışına çıkma ve global örgütlenmede yer tutma zorunluluğu nedeniyle, var olan tekelci sermaye (İstanbul sermayesi diyelim bunlara) ile ya çatışma (çatışmaya devam etme) ya da anlaşarak, uyuma girme alternatifleriyle karşı karşıya kalacak.
AKP nin "tarihi görevinin, İstanbul (eski) ve Anadolu (yeni) Sermaye arasındaki uyumu sağlamak ve Türkiyedeki sermayenin emperyalistlerin yayılma ve soygunundan pay almasını kolaylaştıracak ortam ve şartları yaratmak, bunu yaratacak siyasi , toplumsal sistemi oluşturmak olduğu" yönünde değerlendirme yapmıştım. Her iki grup için büyük yatırım ve gelir kaynağı olan Belediyelerin yakın gelecekteki alacakları tavırlar bu yöndeki gelişmeler ve gelecek açısından da "veriler" sağlama anlamında öneme sahip olacaktır.
Marksizmin diyalektiği, bir belediye seçiminden dünyadaki stratejik ortaklıklara kadar uzandırır insanı.
Anadolu sermayesinin "ABD karşıtı" olduğu gibi bir yanılsama ile sermaye arasındaki çatışmanın ani stratejik ortaklık değiştirme olasılığından bahsedenler çıkabilir - ki bu olasılık kendi içinde her zaman vardır. Ancak burada sözü geçen sermayenin ABD nin (bırak geneli) sadece bir kaç eyaletinde milyarlarca dolarlık yatırımları olduğunu hatırlatmakta yarar var.
Ayni şekilde İstanbul sermayesinin de ABD ve Batı emperyalizmiyle köklü bir bağlantısı var.
Ayni şekilde İstanbul sermayesinin de ABD ve Batı emperyalizmiyle köklü bir bağlantısı var.
Bu ikisi arasındaki uyum ya da çatışma kendisini "stratejik ortaklık" ilişkilerine yansıtabilirmi? Özellikle Suriye özeli nedeniyle olasılıklar içerisinde. Ama ABD nin gerek özelde Orta Doğuda ve gerekse genelde (Venezuella dahil) gerileme içinde olması, "iki tarafı keskin bıçak" gibi tehlikeli bir etken oluşturuyor.
Bu seçimlerin AKP yi getirdiği nokta, genişleme olasılığını beraberinde getirecek bir çatırdama yarığı açmış olma olasılığı fazla olduğu kadar, bundan kurtulmak için bir savaşın da noktası olma olasılığını beraberinde taşıyor.
Aynı şekilde , bu seçimler, Erdoğanın sözleriyle, bir "topal ördek" belediye reislerini getirdiği gibi, Erdoğan ın kendisini de, sermaye açısından, bir "topal ördek" sürecinin başlangıcına getirmiş olabilir. Hakim sınıflar kendi varlıklarını ve rahatlıklarını tehlikeye atmadığı sürece kuklalarını desteklerler, ancak tehlikeyi sezdikleri anda yeni bir kuklayı yedekte hazır tutarlar ve desteği zamanlamayla keserler.
Bu nedenle, özellikle İstanbul ve Ankara Belediyesinde ki, yakın gelecekteki gelişmeler, Erdoğanın bir "topal ördeklik" süreci içine girip girmediği, ve "yedeğin" kimliği açısından veriler verebilecek nitelikte olabilecektir.
Kapitalist sistem içinde faşizm "yok edilemez", ama halk kitlelerinin aktif katılımı ve mücadelesi ile "yenilebilir".
Diyaktik bu ya, gene yukarda haritadaki verileri göz önüne alarak Leninin sözleriyle bitirelim.
“”devrimci proletaryanın partisi için parlamenter seçimlere ve parlamenter mücadeleye katılmanın, özellikle kendi sınıfının geri kalmış katlarını eğitmek için, özellikle ezilen ve cahil köylü yığınlarını uyandırmak ve aydınlatmak için zorunlu olduğu şüphe götürmez. Burjuva parlamentosunu ve bütün öteki gerici kurumları dağıtmaya gücümüz yetmediği sürece, bu kurumlarda çalışmak zorundasınız, …. Bunu yapmazsanız gevezeden başka bir şey değilsiniz.""" Sol Çocukluk""Çünkü,"" diyor Lenin,"" ..., sorun, büyük emekçi yığınların ideolojik, siyasi ve pratik bakımdan (sosyalist) rejimi benimsemeye ve burjuva demokratik parlamentoyu dağıtmaya –ya da dağıtılmasına izin vermeye– hazır olup olmadıkları sorunudur..""
Otokrasi ve işlevli bir parlamento konusunda da Gorkiye mektubunda;
"Kapitalizmden kapitalizme fark vardır. Kara - Yüz - Oktobrist kapitalizmi (siz bunu otokratik, Monarşist, faşist anlayın EA) ve Narodnik (gerçekçi, demokratik , faaliyet dolu) kapitalizmi var. Biz kapitalizmin "aç gözlülüğünü ve zalimliği" ni işçilere ne kadar fazla teşhir edersek, birinci tür kapitalizmin ayakta kalması o kadar güç olur ve kapitalizm o kadar ikinci tür kapitalizme dönüşmek zorunda kalır. Bu tam bize (istediğimize) uygun düşer, tam proletaryanın (istediğine) uygun düşer..."
Bu da sözü geçen konuya, yakın gelecekteki gelişmelere bağımlı olarak diyalektik bağlantılı, kişi ve partilerin üstünde farklı bir yorum katkısı .
Erdoğan A
6 Nisan, 2019
Hiç yorum yok