Header Ads

Header ADS

Halk İktidarı - Sosyalist Devrime Uzanan Bir Köprü Olabilirmi?

Erdoğan A
7 - 25 Ağustos 2018

Giriş
ML Devrimciler arasında  ezbercilik ve devrimci lafazancılık, ML teorilerin özgül pratiğe "somut " bir şekilde indirgenememesinin bir başka yan ürünüdür. Doğru teorilerden yanlış pratik yaklaşım ve sonuçlar çıkartılmasının temel nedeni "teorilerin" soyut da kalması, özgül şartlara ve duruma somut strateji getirmekten yoksunluk ve  kitleler tarafından anlaşılabilir içerikte bir stratejinin formüle edilip ortaya koyulamamasıdır.

Şüphesizki buna sınıf mücadelesinin önemli bir parçası olan ideolojik mücadelede, burjuvazinin gerek araç  ve gerekse profesyonel kadro anlamında hakimiyeti ve  bir yan sonuç olarakda , tabanda okuma tembelliğinin, var olan önyargıların daha da "ezberci" ve "slogancı" olarak gelişmesine yol açmasınıda ilave edebiliriz.

Arif Koşar  "Demokrasi mücadelesinde reformist ve devrimci tutum: Halk iktidarını savunmak" başlıklı yazısında , "demokrasi mücadelesinin sınıf mücadelesinden ve iktidar sorunundan bağımsız olarak ele alınamıyacağı, müttefikler konusu ve Kürt halkının en önemli müttefiklerden birisi olduğu, demokratik mücadelenin tekelci sermaye rejiminden bağımsız bir "reform" sorunu olarak ele alındığı gibi önemli konulara değindikten sonra "Halk İktidarı" sloganının gerçekçiliği üzerine yorum yapmış.


Artık geline yerde "soyut" dan "somut" a inmek için, okunması ve üzerine düşünülmesi , irdelenmesi ve değerlendirilmesi gereken bir yazı. Şüphesizki Marksizmin Diyalektiği nedeniyle böylesine- kitap haline gelebilecek- kapsamlı bir konu ancak mümkün olduğunca özetlenebilecek bir şekilde sunulabilir. Bu özetlenmiş haliyle "eleştiri" değil, sadece konuyla ilgili açıklama ve konunun daha da açıklığa kavuşması anlamında konuya katkıda bulunma yorumları yapılabilir. Bu Yazıda "Halk İktidarı"nın içeriğinin ne olduğu - olması gerektiği- , sosyalizme bir köprü olup olamıyacağı konusuna Lenin ve Stalinin in teori ve değerlendirmeleri temelinde açıklık getirmeye çalışacağım.

Söz konusu Marksizm Leninizm olduğundan, kaçınılmaz olarak kaynak ve alıntılar da ML ustaların teorileri ve değerlendirmeleri olacaktır. Bu nedenle yazıyı ne kadar özet haline getirmeye çalışsak ta  , Marksizmin Diyalektiği, özetin  uzun olmasını  kaçınılmaz kılacaktır.


"Halk İktidarı" Sloganına kalıplaşmış  tavırlar ne olacak?

Yoruma , "Halk İktidarı " sloganına - çoğu yazıyı anlamak için  daha "okumadan" - başlığına bakarak, ya da  yazı içinde "öküz altında buza arayarak" kimlerin nasıl ve neden tavır alacaklarına bir göz atarak başlayalım. 

Bir "enternasyonal", enternasyonal bir "dünya partisi" olmadan "Dünya Devrimi" olamayacağını savunan, her ülkedeki, ya da bir kaç ülkedeki devrimlerin "dünya devriminin bir parçası olduğu" Leninist teori ye sırt çeviren , Hızlı Sloganlar arkasına saklanan karşı devrimciler, bu "hızlılıkları " nedeniyle, "halk İktidarı" sloganını "reformist olarak değerlendireceklerdir. Onlara göre Tekelci Emperyalizm ilerici bir niteliğe sahiptir, işgal ettiği ülkelerde "kapitalizmin hızlı gelişmesine" yardımcı olur, bu şekilde de "işçi sınıfının " nicelik olarak artacağı, ve köylülükle ittifaka gerek kalmadan, tüm dünyada birden  devrim yapma olasılığı doğacak...Ekonomik olarak getirdikleri doğru, ama gözardı ettikleri, tekelci emperyalizmin siyasi olarak gerici olduğu gerçeğidir. (1) İdeolojileri gereği, burjuvanın saflarında olduklarından, bir "halk iktidarı" yolunda bileşimin-cephenin baştan sona süreci içinde  müttefiki olamazlar.

"Halk İktidarı " sloganına en sıcak bakacak olan kesim, reformistler, parlementodan hala büyük ümitler bekleyen küçük burjuva kesim olacaktır. Çünki onlara göre "Halk İktidarı" var olan sistem içinde demokratik hak ve hürriyetleri sağlayacak, ve amacı sistemin korunması ve "iyileştirilmesi" ile sınırlı olacaktır. Bu kesim içinde en önemli ve "olmazsa olmaz " niteliğindeki , kazanılması gereken kesim, köylülüktür. Diğer kesimler "güçlünün yanında olma kaypaklıkları" nedeniyle kazanabilme ya da tarafsızlaştırma olasılığı olduğu gibi, Leninin deyimiyle, ""unutmayacağız ki, eğer bir kişiyi ileri itmek istiyorsak, ellerimizi sürekli arkasında bulundurmalıyız. Proletaryanın partisi, her liberali tam bir santim ilerlemek üzereyken yakalamayı ve bir metre ilerlemesini sağlamayı öğrenmelidir. Eğer ilerlememekte direnirse, onsuz ve onun üstünden geçerek ilerleriz."(2)

Doğru teorilerden yola çıkarak , "soyut" dan kurtulamayan devrimciler in  bir bölümü,"halk İktidarı" nı "reformist bir yaklaşım olarak değerlendirip reddedecekler ve "soyutda", "ayakları hava" da , yere basmayan şekilde, "ihtilal", "devrim" sloganlarını atmaya ,  "nasıl ve ne zaman ihtilal" sorularına "soyut"  genel teorilerle cevap vermeye devam edecekler. "Bekle gör" cü bu devrimcileri Engels şöyle tanımlıyor;
"... 'Biz komünistiz' [diye yazıyorlar, Blankist-Komüncüleri, manifestolarında] 'çünkü biz, amacımıza ve zafer gününü uzaklaştırmaktan ve kölelik dönemini uzatmaktan başka bir sonuç vermeyen aradaki aşamalardan, uzlaşmalardan geçmeden ulaşmak istiyoruz” 
Engelsin "Kendi sabırsızlığını teorik iddia olarak ileri sürmek ne çocukça bir saflık!" (3) tır dediği kesim bunlardır.

Ancak, bu kesimin tabanı ve büyük ihtimalle üst kadrolarının çoğu, zamanı geldiğinde devrimin saflarında olacaklardır.  Neden? Çünki Marksizm Leninizm Öz le ilgilidir Biçim le değil. Önemli olan devrimin nasıl olduğu , partinin, Cephe nin, iktidarının adının ne olduğu değil, önderliğin kimde , süreç sonunda devrimin ve iktidarın "öz" ünün ne olduğudur. Adına "halk iktidarı" , "halk Demokrasisi", " ya da "emekci iktidarı" vs. demek onun sınıfsal yapısını belirlemez. "Emekci İktidarı" adında olan burjuva, "halk iktidarı" adında olan İşçi sınıfının iktidarı olabilir. Yani belirleyici olan iktidarı , ya da iktidardaki çoğunluğu elinde tutan sınıftır.  Stalinin, Bulgaristanda "Emek partisi "kurulması konusunda ki şu sözleri  bu yaklaşlaşıma bir örnek olarak ele alınabilir;
""İşçi sınıfını ve diğer emekçi kesimleri asgari program temelinde birleştirmeniz gerekir, ve sonradan azami programın zamanı gelecektir. Köylüler işçi partisini kendisine yabancı görürler, ama Emek Partisini kendilerinin olarak göreceklerdir. Bunu yapmanızı ciddi bir şekilde öneriyorum. (...)  Parti karakter olarak Komünist olacaktır, ama geniş bir tabana sahip olacak, ve içinde bulunan döneme elverişli bir kamuflaj olacak.""  (4)
Kullanılan isim in önemi , devrimci mücadele yolunda daha geniş kitleleri kucaklamayı ve onların desteğini sağlıyacak, iktidarı ayakta tutmayı sağlayabilmesi ile bağlantılı olarak ele alınabilir. “Bir Marksist, sınıflar arası ilişkilerin tahlilinde gerçek zemini terk etmemelidir.” (5) kuralından hareket eder, ama devrimciler "işçi sınıfının orta sınıf ve özellikle köylülüğün sempati ve desteğini sağlamadan iktidarı elinde tutamıyacağı"nın ve hatta, "orta sınıfın en azından tarafsızlaştırılmadan iktidarı ele geçirmeyi ciddi bir şekilde düşünemiyeceği" nin bilincindedir. (6)

Seçimler ve parlamento yu araç gören "Halk İktidarı", "Halk Demokrasisi" gerçekçimi?

Açıktırki "halk İktidarı" bir şekilde seçimleri ve özellikle parlamentonun kullanımını içinde taşıyan stratejik bir içeriğe sahip . Seçimlerle parlamentoda bir çoğunluk sağlanabilirmi? Özellikle teknolojik gelişmeler ve teknolojinin sahiplerinin kimler olduğunu göz önünde bulundurursak , böyle bir şeyi iddia etmek için saf bir çocuk hayalciliği içinde olmamız gerekir.

Parlementoda çoğunluk bir şekilde kazanılabilse bile, bunu sosyalist bir iktidara dönüştürme olasılığı varmı? İstisnalar olabilirmi? Şüphesizki istisnalar olabilir. Bölgesel bir savaş süreci ya da sonucunda, faşizme karşı bir ayaklanma sonucunda ML ler parlamentoda çoğunluğu ele geçirebilirler. Bulgaristan bu anlamda önemli bir örnek. Savaşın sonunda Komünistler parlamentoda çoğunluğu ele geçirdiler. Stalin bu istisnayı ve "halk iktidarının" işçi sınıfının diktatörlüğü nün bir başka biçimi olduğunu şöyle açıklar;
"Proletarya Diktatörlüğünün iki biçimi biliniyor. Birincisi Marks ve Engels in Paris Komünüde gördüğü ve öne sürdüğü gibi, proletaryanın çoğunlukta olduğu demokratik Cumhuriyet, Proletarya Diktatörlüğünün en iyi biçimi...Lenin  bizim şartlarımıza uygun olan Sovyet biçimini formüle etti. Burda, Rusya da Sovyet biçiminin en uygun biçimi olduğu kanıtlandı. İşçi sınıfının iktidarı ayaklanma yoluyla değilde, dışardan yardımla (Sovyet Ordusu) ele geçirildiği sizin ülkenizde, iktidarı ele geçirmek kolay oldu; Siz Sovyet biçimi olmadan, geriye Marks ve Engels in modeline dönebilirsiniz. Siz kapitalizmden Sosyalizme geçişi Halk Demokrasisi ile sağlayabileceksiniz.  Halk Demokrasisi Proletarya Diktatörlüğü rolünü oynayacaktır. 
Kapitalistler ve Toprak ağaları, bize karşı 4 yıl boyunca savaştılar, siz de savaşsız teslim oldular ve kaçtılar.  (7) 
Bu anlamda , Marksist Leninistler istisnalar olabileceğini reddetmezler. Ancak stratejilerini istisnalar değil, genel kaideler  üzerinde belirler. Genel kaideler temelinde örgütlenme ve iktidarı ele geçirme stratejisi, istisna olasılığında iktidarı ele geçirmeyi, ve elde tutmayı  tehlikeye atmaz, tam tersine kolaylaştırır.

Sosyalist devrim konusunda "ihtilal" , "devrim" soyut sloganları dışında, somut bir strateji ortaya koyulmamış olan Türkiyede , "Halk İktidarı" strateji olarak incelenmesi gereken , Türkiye somutuna uygunabilecek , denenecek, gerçekçi bir "biçim" olabilir.

Gelecek İlk sorudan başlayarak, "halk İktidarı" biçimini  incelemeye başlayalım.


Nasıl olurda  "Halk İktidarı" ndan bahsedebiliriz .?

Marksizm Leninizm , ayni şekilde ustaların yazıları da, diyalektik bir bütünlük içinde ele alınması ve somut şartlara uygulanması gerekir. Türkiyenin bir gerçeği, özellikle Lenin in  yazılarının bir çoğunun Türkçeye çevrilmemiş , ya da hiç okunmamış , hiç göz önünde bulundurulmamış olması, teorilerin "soyut" da kalarak pratiğe indirgenmesinin önemli nedenlerinden birisi olarak değerlendirme yaparsak, yanılmış olmayız.

Lenin Devrimin hızlanış Yılları, Devrim Yılları, Gericilik Yılları , Canlanma Yılları , birinci emperyalist savaş ve ikinci Rus devrimi yıllarını özetlediği , Bolşevizm Tarihinin ana aşamaları yazısında ""Tecrübe kanıtlamıştır ki," der " proleter devriminin çok önemli bazı sorunlarında, bütün ülkeler kaçınılmaz olarak Rusya'nın yaptığını yapmak zorunda kalacaklar."" Ve Lenin yazısını şöyle bitirir;
""Bugün Avrupa ve Amerika'da karşılaşacağımız görüşlerin tersine, Bolşevikler, parlamenter mücadeleye ve (gerçekte) burjuva cumhuriyetine ve menşeviklere karşı zafere ulaşan mücadelelerine büyük bir ihtiyatla başladılar; ve bu mücadele için hazırlıklar hiç bir şekilde basit değildi. Sözü geçen bu dönemin başlangıcında, hükümetin devrilmesi çağrısında bulunmadık, ama sovyetlerin kompozisyonunda ve düşünce yapısında önceden değişiklikler olmadıkça, hükümeti devirmenin olanaksız olduğunu açıkladık. Burjuva parlamentosunun, kurucu meclisin boykotunu ilan etmedik -1917 Nisan Parti Konferansını takiben, parti adına resmi açıklamalar yapmaya başladığında - kurucu meclisli bir burjuva cumhuriyetinin, kurucu meclissiz bir burjuva cumhuriyetinden daha iyi olduğunu; ama "işçi ve köylülerin" cumhuriyetinin, Sovyet cumhuriyetinin her türlü burjuva demokratik parlamenter cumhuriyetten daha iyi olacağını söyledik. Eğer böylesine detaylı-eksiksiz, dikkatli-tedbirli ve uzun süreli hazırlığımız olmasaydı, Ekim 1917 de, ne zaferi kazanabilir, ne de zaferi sağlamlaştırabilirdik. (8) 
Burda Lenin , "hemen devrim", "yarın devrim", ya "ihtilal ya hiç bir şey" vs gibi sol çocukluk hastalığı lafazanlığının tam tersine, devrimin belirli süreçler gerektirdiğine, bu süreç içinde somut şartların değerlendirmesine bağımlı olarak stratejini somut olarak belirlenmesi gerektiğine işaret ederek; "Sloganları ezbere öğrenmek yeterli değildir (devrimci) onları uygulayacak uygun ortamı değerlendrimeyi - tesbit etmeyi öğrenmelidir" (9) somut gerçeği ve tecrübelerden yararlanma pratiği zorunluluğunu  ortaya koyuyor..

Lenin in "bütün ülkeler kaçınılmaz olarak Rusya'nın yaptığını yapmak zorunda kalacaklar" değerlendirmesini "Burjuvazinin iktidarını barışçı yolla bırakmıyacağı" gerçeği, ve yapılan şu değerlendirmeler temelinde Türkiyedeki somut duruma bağımlı olarak özetleyelim;
""Siyasi özgürlük, en iyi ve en tam haliyle bir demokratik cumhuriyette sağlanır, elbette ki, kapitalizm koşullarında ne kadar sağlanabilirse. Bu nedenle, proleter sosyalizmin bütün savunucuları, sosyalizme [geçişte] en iyi "köprü" olarak, bir demokratik cumhuriyetin kurulması için mutlaka çaba gösterirler.""" (10) 
yaklaşımı,
ve
""Eğer "milyonlarca" proleter, genel olarak parlamentarizmden yana olmalarının yanında, aynı zamanda açıkça "karşı-devrimci" iseler, "parlamentarizmin siyasi bakımdan zamanını doldurmuş olduğunu" nasıl söyleyebiliriz!?...."" (11)
Eğer somut da ülkenin geniş çoğunluğu parlamentodan hala ümit bekliyor, ve hatta karşı devrimci ise, demokratik bir cumhuriyetin kurulması için çaba gösterilmesi zorunludur. Ancak bu, nihai amaç olarak görülmeyen,   sosyalizme geçişte "en iyi köprü" olan, demokratik cumhuriyetin, halk iktidarının kurulması çabası , istisnalar olmadığı sürece,  "bir çeşit ayaklanma olmadan gerçekleşebilirmi?"sorusuna cevabı vererek, çabayı, o cevaba bağımlı olarak bir strateji ile belirlemeyi gerektirir. Önce ayaklanma ve Devrim kavramları ve içeriğine değindikten sonra bu soruları inceleyelim. 

Ayaklanma ve Devrim arasındaki fark

Lenin silahlı ayaklanmayı siyasi mücadelenin özel bir biçimi olarak gördü. "Bir halk devrimi" diyor Lenin, "önceden zamanlanamaz  (ne zaman yapılacağına  belirli bir tarih verilemez EA) . (ama) Ayaklanma, eğer onu hazırlayanların kitle içinde etkinliği varsa ve durumu doğru tahmin edebilirse, zamanlanabilinir."

"Eğer gerçekten bir ayaklanma hazırlamışsak, ve zaten toplumsal ilişkilerde oluşan köklü değişimler nedeniyle halk ayaklanması mümkünleşmişse, o zaman ayaklanmayı zamanlamak oldukça mümkündür. " (12)

Bu birbirine bağımlı iki kavram Türkiyede (ve benzer yapıdaki diğer ülkelerde) özdeşleştirilmiş bir şekilde kullanıldığı için, "Devrim" ve "Strateji" hep, ne söyleyenin ne de dinleyenin somuta indirgeyemediği " soyut" da kalmaya devam ediyor.

Ayaklanma, Devrim i (ihtilali) gerçekleştirme yolunda bir mücadele biçimi ve  ona uzanan bir köprü vazifesi görür. Ayaklanmasız bir devrim , istisnalar hariç, düşünülemez.  

Ayaklanma olmadan, demokratik bir cumhuriyet,  Halk İktidarı kurulabilirmi?

Lenin 1905 de Bundcuları eleştirirken " Bir ayaklanmanın desteği olmadan anayasal bir meclisin oluşturulması  sadece burjuva darkafalılar için değeri olan bir düşüncedir" der (13)

Tarihi, özellikle yakın ve günümüz tarihi olaylarına bakarsak, bir çeşit "ayaklanma" desteği olmadan parlamentoda çoğunluğun sağlanabilmesinin - yani bir halk iktidarı oluşturulmasının - olasılıklar içinde olmadığını görememek için hayallerde yaşıyor olmak gerekir. 

Türkiyede sadece birine odaklanan, biribirinden soyutlanan ve hatta karşıt hale getirilen, "Demokratik mücadele" ile "sosyalist mücadele"nin birbirine bağımlı ve birbirini destekleyen biçimde yürütülmesinin önemi (sadece hala kavranılamayan bu ML teoriye uyum olarak değil) pratikte de zorunluluğunu ve kaçınılmazlığını, "olmazsa olmaz" gerçeğini ortaya koyuyor. 

Yukarda Stalinden alıntıda orta sınıf ve müttefikler olmadan devrimin bırak korunabilmesini, gerçekleşebilmesinin hayal olduğu gerçeği ne bağımlı olarak Lenin in şu değerlendirmesini alıntılamakta yarar var;
"Sınıf bilinçli bir işçi, sosyalist mücadele uğruna demokratik mücadeleyi ya da demokratik mücadele uğruna sosyalist mücadeleyi unutabilir mi? Hayır, sınıf bilinçli bir işçi kendisine sosyal-demokrat adını verir, çünkü bu iki mücadele arasındaki ilişkiyi kavrar. Demokrasi yolundan, siyasal özgürlük yolundan geçmeksizin sosyalizme giden bir yol olmadığını bilir."
"Demokratik mücadele ile sosyalist mücadelenin koşulları niçin aynı değildir? Çünkü işçilerin elbette bütün mücadelesinin herbirinde, farklı yandaşları olacaktır. İşçiler, demokratik mücadeleyi, burjuvazinin bir kesimi, özellikle küçük-burjuvazi ile birlikte yürütecektir. Öte yandan, sosyalist mücadeleyi ise burjuvazinin tümüne karşı yürüteceklerdir." (14)
İrdelediğimiz "Halk iktidarının" hazırlık ve birinci aşaması göz önünde bulundurulursa, Stalinin, Yugoslavya Parlamentosu üzerine Dimitorava şu sözleri önem taşır;
" Anayasanız bir "halk anayasası " olmalı ..parlamenter sistemli bir halk cumhuriyetinin anayasası; işçi sınıfından olmayan kesimleri korkutmaktan sakının. " (15)
Bu söylem, yukarda sözünü ettiğimiz istisnai bir şekilde iktidarın ele geçirilmiş olmasına rağmen, genel hızlı sloganlar arkasına saklanan "taktiksiz" yaklaşımların tersine, ML taktiksel yaklaşıma bir örnek olarak gösterilebilir. 

Lenin "Siyasi Durum" başlıklı kısa yazısında "Ayaklanmanın amacı , sadece, Parti Programımızı yaşama uygulama bakış açısıyla, iktidarın , yoksul işçilerin desteğiyle, proletaryaya transferi olabilir. "  (16) diye açıklıyor. 

"Yasal çalışmanın bir saatini bile kaçırma" diyen Lenin, "yasal mücadele" yi temel alıp reformizm in batağına batmamak için de şu uyarıyı yapıyor;
"işçi sınıfının partisi, yasal mücadeleyi terketmeden, ama onu bir dakika bile yüceltmeden, 1912- 1914 de yaptığı gibi , yasal ve yasal olmayan mücadeleyi birleştirmelidir." (16) 
Bir çeşit "Ayaklanma" ile parlamentoda "çoğunluk sağlama" nın devamı, kesintisiz  "ikinci" aşaması olan "halk iktidarı" nı korumak ve "Sosyalizme geçiş" köprüsü süreci açısından, Lenin in şu değerlendirmesi, istisnaların dışında,  önem taşıyor;
"Ancak, anayasal ve "barışçıl " hayalleri yüceltme. Heryerde hemen bildirilerin basımı vb için, yasa dışı örgütler ve hücreler oluştur.  (Parti) Çizgisine uygun şekilde hemen, ısrarlı, kararlı yeniden örgütlen.""(16)
Ayaklanma olmadan Halk İktidarı kendisini koruyup Sosyalizme köprü olabilirmi?

Yukarda Leninin vurguladığı gibi, Halk İktidarı olarak parlamento da çoğunluğu kazanmak ,  geçiş köprüsünü korumak , sağlamlaştırmak ve geçişi kesintisiz sağlamak için, yeni yasal ve yasal olmayan örgütlenmeleri ve çalışmaları zorunlu kılar. 

Nasılki bir ayaklanma "halk iktidarı" adı altında devrimcilerin çoğunluğunu sağlayacak bir parlamento nun aracı olacaksa, Devrimci Parlamento da, köprüyü tamamlayarak geçişi sağlayacak yeni bir ayaklanmanın aracı olarak görülmesi gerekir. Yani "Halk İktidarı"- parlamenter köprü, mücadele biçimi - son bir amaç olarak görülemez. Ayaklanmadan parlamentoya, parlamento dan (yeni bir) ayaklanmaya - köprünün kesintisiz inşası olarak görülebilinir.

Lenin Rusya da ki dönemi değerlendirirken şunları söyler,
""Geçici Devrimci Hükümet ayaklanmanın bir aracıdır. Başarı kazanmış bir halk ayaklanmasından doğan geçici devrimci hükümet, mantıksal ve tarihi tecrübe olarak , başarıdan çok uzak, ya da tamamıyle başarılı olmamış bir ayaklanmanın bir aracı olarak Geçici bir Devrimci Hükümete sahip olmanın olası olduğunu göstermiştir. "" (13)
Lenin bu sözlerini " geçici bir devrimci hükümet, sadece bir ayaklanmadan doğmaz, aynı zamanda onu yönlendirir" diye özetler.

Ayağı yere basmayan, güncel somut şartların değerlendirilmesi yapılmadan, ve bu temelde somut strateji ortaya konulmadan  atılan , soyut "ihtilal", "devrim" sloganlarının devrimci mücadeleye hizmet etmediğini tarih kanıtladı. Devrim tepeden inme askeri bir darbe değildir. Halk kitlelerini kucaklayamayan, onlarla sıkı bağlar kurmayan ve bağları olmayan, onları harekete geçiremeyen, devrimin "kendiliğinden" bir gün olacağını düşünen "bekle-gör" cü ler, ya da  "hemen yarın", "ya hep ya hiç" cilere uygun olarak Lenin in şu sözleri ,özellikle yaşadığımız dönem için, diyalektik olarak çok geniş içeriğe sahip ve çok şey anlatır.
""Geçici Devrimci bir hükümetin yardımı olmadan bir ayaklanma, ne bütün halkın bir ayaklanması olabilir, ne de başarılı bir ayaklanma olabilir. "" (13)
Yani nasılki "halk İktidarı " için bir ayaklanma gerekiryorsa, Halk iktidarının da ayakta kalabilmesi ve devrime köprü olabilmesi de yeni bir ayaklanmaya bağlıdır.

Ayaklanma şartları ve hazırlık

Devrimcilerin kendilerinin, yeni mücadele biçimlerini, mücadele şartlarını, tehlikeleri, pratik geçerliliği ve gerçekleşebilme olasılığını incelemeleri ve araştırmaları , ve bu yönde , bu temelde kitleleri aydınlatma gerekliliğinden bahseden Lenin, ""Eğer bir ayaklanma hazırlamak gerekliyse, "" der " bu hazırlık, halkı silahlı bir ayaklanmaya çağıran , devrimci bir ordunun oluşturulması, ve geçici bir devrimci hükümetin kurulması sloganlarının  açıklanması ve yaygınlaştırılmasının zorunluluğunuda içinde taşımalı."" (13)

Türkiyedeki "kendiliğindenciler" bir yanda, halkı "sürü" gibi gören , "kahraman"ların  takipciliğini umanlar (bu arada kitlelerden tamamen soyutlanan)  diğer yanda, ayaklanma ve devrim kavramlarının soyut slogan ve yanlış pratikler dışında, belirgin olan, somut bir ML strateji görmek nerdeyse olanaksız.

Lenin Merkez Komitesine yazdığı mektupta ayaklanma nın üç koşulunu şöyle özetler;
""Başarılı olması için için, ayaklanma bir komploya değil, bir partiye değil, ama öncü sınıfa dayanmalıdır. Bu birinci nokta. Ayaklanma halkın devrimci kabarışına (mücadelenin yükselişine)  dayanmalıdır. Bu da ikinci nokta. Ayaklanma,  halkın öncü saflarının etkinliğinin en yüksekte olduğu, düşman ve saflarının bocalamada olduğu, ve devrimin güçsüz, kararsız, çelişki dolu dostlarının saflarının en güçlü olduğu bir yükselen devrim tarihindeki dönüm noktasına dayandırılmalıdır. Bu da üçüncü nokta.
Ayaklanma sorununu ortaya koymada, bu üç koşul Marksizmi Blankicilikten ayırır. (17)
Lenin Ayaklanmanın hazırlanışı konusunda ise şu iki önemli noktaya dikkati çeker;
" Birincisi, bir ayaklanma hazırlama görevi, hazırlanmakta olan ya da nerdeyse hazırlanmış olan ayaklanmanın zamanından önce  (premature) başlamasını engellemeyide içinde taşımalıdır.
 "İkinci olarak, şimdi kendiliğinden gelişen ayaklanma, onu hazırlamak için amaçlı ve planlı çalışmamızı geride bırakıyor. ..başarılı bir ayaklanmanın bütün siyasi görevleri ve siyasi önşartlarını açıklama ve yayma görevini hızlandırma göreviyle daha da  fazla yükümlüyüz.  ...şartları, biçimleri, önşartları, görevleri ve ayaklanma araçlarını açıklayarak.. kaçınılmaz olan ayaklanmalar daha düzgün ve hızla başarılı ve zafere ulaşan bir ayaklanmaya dönüşebilecektir. (13)
Anlaşılabileceği gibi, ayaklanma ve devrim,  soyut , ezberci "sloganlarla" , ve kitlelerden kopuk hareketlerle gerçekleştirilebilecek bir pratik değildir. Tam tersine araştırma ve inceleme temelinde stratejiler belirlenmesini gerektirdiği gibi, halka karşı bir sorumluluğu da içinde taşır, halkın ne özgülde, ne de geleceğiyle, "soyut "da, yani ayağı yere basmayan sloganlarla, kumar oynanmayacak bir konudur. 

""Biz Marksistler " der Lenin, "her zaman, yığın güçlerinin ve sınıf ilişkilerinin titiz hesaplamasını yaparak, herhangi bir savaşım biçiminin yerinde olup-olmadığını belirlemekle gurur duymuşuzdur. Bir ayaklanma her zaman yerinde değildir demişizdir; kitleler arasında bunun ön koşulları var olmadıkça bir kumardır;"" (18)

Türkiye de , gelinen yerde ayaklanmanın şartları varmı sorusuna cevap; Kimi şartları ile ilgili olarak, "Evet",  kimisi için, özellikle buna önderlik edebilecek örgütlülüğün ve hazırlığın olmadığı somut gerçekliliği nedeniyle "Hayır"olacaktır.

Aslında " Evet" i oluşturan şartlar, "Hayır" ı oluşturan şartları , "evet "e doğru değiştirme yönünde hazır ve acil sorumluluk taşıyan cinste siyasi görevleri ortaya serer.  "Biçimi", "adı"  önemli değil, "köprü" anlayışı temelinde oluşturulacak bir "Koalisyon", "Cephe" , "Birlik" vs kendiliğinden gelişen ve, kendiliğinden ve özgül konular, olaylar la ilgili "başkaldırılar"ı , bir ayaklanmaya dönüştürebilecek güçe dönüştürme hazırlık ve faaliyetleri içerisine girme tarihi sorumluluğu, ve görevini yüklenebilir.

Somut Şartlar, olası İttifaklar

Somut şartları Türkiyede yaşayarak tecrübe eden, ve bu konuda birinci elden bilgisi olan devrimcilerin (önderliklerin)  daha güvenilir ve daha doğru yapabileceği gerçeğinden, bu konuda sadece, "genelde bilinen doğrular "ve  konuyla ilgili ustalardan alıntılarla yetinmek doğru yaklaşım olacak.

Türkiye özelinde, gelinen yer, tekelleşmenin görülmemiş tarihi dönemini yaşıyor. Somut durumla , ittifaklarla ve "çelişkilerden yararlanma" ile ilgili olarak, Lenin in otokrasi üzerine şu değerlendirmesi güncel önem taşır;
""otokrasi burjuvaziye en vahşi sömürü biçimlerini uygulaması için fırsatlar verir, ama öte yandan üretici güçlerin yaygınlaşarak gelişmesi ve eğitimin yaygınlaşmasının önüne binlerce engel koyar, böylece yalnızca küçük burjuvaziyi değil, bazen büyük burjuvaziyi bile kendine karşı ayaklandırır.  " (2)
Otokrasi altında , gelinen yerdeki  hoşnutsuzluk ve muhalefet "ayaklanma şartları" anlamında olgunlaşma sürecinde oldukça hızlı yol alıyor. 

Lenin otokrasi , sistemin yaratacağı muhalefet ve devrimcilerin tavrı, "sınıf bakış açısı" konusunda  şunları özetliyor;
""Otokrasi, burjuvaziye onu sosyalizmden koruma garantisi (?) verir ama halk haklarından yoksun olduğu için bu koruma zorunlu olarak bir polis şiddeti sistemine dönüşür ve tüm halkın nefretini kazanır…………..Bir Sosyal-Demokrat’ın hoşnutsuzluğu ve başkaldırmaları karşısında kayıtsız kalmasına izin vermeyen tam da “sınıf bakış açısı”dır.(2)
Türkiyede, açık , yer yer pratiğe dönüşen  otokrasiden "nefret"muhalefeti nin yanında, sayısı hiçte az olmayan, ve devrimcilerin en önemli ittifakını oluşturan "köylülük" te de "hoşnutsuzşuğun" ve " nefret" in yaygınlaştığını söylemek sanırım yanılgı olmaz. Bunların kendiliğinden farklı ölçülerde başkaldırma ve hatta ayaklanma lara dönüşebilme olasılığı her zaman mevcuttur..

Her otokrasiye karşı "muhalefet " e , hemen "reformist" damgası ve "proletaryanın bağımsızlığını koruma" ezberci lafazanlığı na, ve sonuçta "pasifist" yaklaşıma,  sürekli rastlıyoruz. Bu özgül şartlardan ve somut gerçeklerden  kopuk yaklaşımların, Marksizm Leninizmle , lafazanlığın dışında, pratik olarak hiç bir bağlantısı yoktur. 

Lenin, "siyasi mücadeleye ilişkin olarak, “sınıf bakış açısı”, proletaryanın her demokratik harekete bir itici güç sağlamasını gerektirir. "" der ve devam eder, "İşçi sınıfı demokrasisinin siyasi talepleri ilke olarak burjuva demokrasisininkilerden farklı değildir, fark nicelikseldir. Ekonomik kurtuluş mücadelesinde, sosyalist devrim mücadelesinde proletarya ilke olarak farklı bir temelde ve tek başına ayakta durur (küçük üretici ancak onun saflarına katıldığı ya da katılmaya hazırlandığı ölçüde yardımına gelecektir). Oysa siyasi kurtuluş mücadelesinde birçok müttefikimiz vardır ve onlara karşı kayıtsız kalmamalıyız" (2)

Konumuzla da ilgili olarak, Rusya sosyalistlerinin görevleri üzerine Lenin “ demokratik, siyasal mücadelede .. işçi sınıfı tek başına değildir; bütün siyasi muhalefet unsurları, katmanları ve sınıfları, mutlakıyetçiliğe düşman olduklarından ve ona karşı şu ya da bu biçimde mücadele ettiklerinden, onun yanında bulunmaktadır. Burada proletarya ile yanyana, burjuvazinin ya da eğitilmiş sınıfların ya da küçük -burjuvazinin, otokratik hükümet tarafından zulmedilen milliyetlerin, dinlerin, mezheplerin, vb., vb. muhalif unsurları bulunmaktadır. "" dedikten sonra "Ortaya çıkan sorun doğal olarak işçi sınıfının bu unsurlara karşı tutumunun ne olması gerektiğidir."(19) Sorusunu sorar.

Leninin uzlaşma konusundaki yaklaşımı, aslında konuyu""ilke olarak" her türlü uzlaşmayı reddetmek, genel olarak her türlü uzlaşmayı gayrimeşru saymak, ciddiye bile alınamayacak çok güç bir çocukluktur. Devrimci proletaryaya yararlı olmak isteyen siyaset adamı, uzlaşmaların reddedilmesi gerektiği durumları, bunların oportünizmi ve ihaneti ifade ettikleri somut durumları iyi ayırdetmesini bilmeli" (20) sözleriyle yaklaşımın temelini özetliyor.

Taktiksel olarak belirttiği; “””Kendinden daha güçlü olan bir düşman, ancak en son dereceye varan bir kuvvet gerilimi pahasına ve düşmanlar arasındaki en küçük "yarığı",…. ülkenin içindeki burjuvazinin çeşitli grupları ve kategorileri arasında en küçük çıkar çelişkilerinden ve aynı zamanda geçici bir müttefik olsa da, sallantılı olsa da, koşula bağlı bulunsa da, pek o kadar sağlam ve güvenilir olmasa da, sayıca güçlü bir müttefiği kendi tarafına kazanmak için, en küçük olanaktan en büyük özen ve uyanıklıkla, en ustaca ve en akıllıca yararlanıldığı takdirde, yenilgiye uğratılabilir."" (20) sözleri bu tavır lonusunda yaklaşıma açıklık getireceği gibi, hemen devamında söylediği ; ""Bu gerçeği kim anlamadıysa, ne marksizmin, ne de genel olarak çağdaş bilimsel sosyalizmin zerresini anlamamıştır… “ sözleri bizdeki lafazanları özetleyen nitelikte.

Türkiyede Halk İktidarı için ittifak konusu tamamıyle var olan devrimci güçlerin bu dönemde oluşturacakları birliğe ve sekter olmayan , aynı şekilde "kuyrukçu da olmayan", "ML Çizgi" temelindeki faaliyetlerine bağımlı olacaktır.

"Otokrasi ye karşı Muhalefet" güçlerinde ML lerin kazanması gereken en önemli iki ittifakı, Kürt halkı ve Türkiyedeki işçi, köylü, memur, - emekci kesimi dir. Unutmayalım ki burjuvazinin ordusunun tabanını oluşturan "asker" de bu emekci kesime mensuptur. Bu nedenle, ayaklanma propoganda ve faaliyetlerinin önemli bir başka öğesini oluşturur.

Sosyalistlerin düzene karşı her devrimci hareketi desteklemeleri konusunu hatırlatan Lenin "Bu sözler çoğunlukla çok dar olarak yorumlanır ve liberal muhalefetin desteklenmesi anlamında alınmaz. " der ve devam eder; " Ancak unutulmamalıdır ki, hükümetle ilerici toplumsal çıkarlar yüzünden doğan her çelişkinin, ne denli küçük olursa olsun, belirli koşullar altında (ki bizim desteğimiz bunlardan biridir) genel bir ayaklanmaya dönüşebileceği dönemler olur. (2)

İttifak konusu halk iktidarı yolundaki ayaklanma süreci içinde farklı nitelik ve içerikte, Halk İktidarından Köprünün sonuna doğru olacak ayaklanmada farklı nitelik ve içerikte olacaktır. Halk İktidarı yolunda ki müttefiklerin , özellikle burjuva olanların, karşı safa geçmeyeceklerini düşünmek, çocukça bir hayal olur. İşte bu noktada  Türkiyede olası bir halk iktidarının iktidarda kalması ve geçişi sağlaması ve müttefikler ilişkisi konusunda Lenin in şu sözlerini, - ezberleme değil, içeriğini anlamak ve diyalektik bağlantıları kurmak için- tekrarlamakta yarar var ; 
"Sosyalistler ," bir yandan şu ya da bu muhalefet grubunun işçilerle dayanışmasına işaret ederlerken daima işçileri ötekilerden ayıracaklar, daima bu dayanışmanın geçici ve şarta bağlı olduğuna işaret edecekler, daima, yarın kendilerini bugünkü müttefiklerinin karşısında bulabilecek olan proletaryanın bağımsız sınıf kimliğini vurgulayacaklardır." ( 19)
Sonuç


Lenin "siyasi devrimi etkilemenin en büyük ve en iyi araçlarından birisi olan devrimci bir hükümetin önemini anlamamak bir yetersizliği gösterir "diyor. (13)

Gelinen yerde emperyalistlerin bir ülkeye müdahele etmek için her hangi bir neden yaratmada hiç sıkıntı çekmediklerini sürekli görerek  tecrübe ediyoruz. Lenin ve özellikle Stalinin  "devrim" le bağlantılı "müdahele" konusunda taktiksel uyanıklığı ve önerileri günümüzdede geçerliliğini koruması yanında, daha da güncel durumda. 

Türkiyede gerek sınıf bilinci seviyesi ve gerekse "parlamentodan umut bekleyen" lerin niceliği, ve buna karşı  da AKP otokrasisinin en geniş kesimleri yabancılaştırdığı , ekonomik ve sosyal krizlere sürüklediği geçekleri göz önünde bulundurulursa, bir "Halk İktidarı",  sosyalist devrime  bir köprü biçimi anlam ve içeriğinde olmak şartıyla, alternatif bir yol olarak savunulabililinir.


“Demokrasi sorununun Marxist çözümü, “ diyor Lenin , “proletaryanın, burjuvazinin devrilmesini ve kendi zaferini hazırlamak üzere, bütün demokratik kurumları ve bütün özlemleri, kendi sınıf savaşımında seferber etmesidir” (21)  

Bu seferberliğin biçimi değil, neyi hedeflediği ve kimlerin önderliği, çoğunluğunun kontrolü altında olduğu önemlidir. Aynı şekilde Devrim in biçimi değil, özü dür önemli olan. Bu özgül şartlara göre devrim farklı biçimlerde olabilir, ancak devrim için  bir tarih belirlemenemez. "Halk İktidarı" (ne isim verilirse verilsin) konsepti, planlı ve tarihi belirlenebilecek bir ayaklanmadan parlamento da çoğunluğa (Halk İktidarına)  ve devamında Halk İktidarının planladığı ve yönlendirdiği bir ayaklanmayla devrimin sağlanması stratejisi içeriğinde, gerçekleştirilmesi olanaklı bir alternatif olarak seçilebilir. En azından "devrim" i "soyut" dan "somut"a indiren, ayakları yere basan, kitlelerin anlayabileceği ve hazırlanabileceği  içerikte  bir yaklaşım. 

Ayaklanma ve geçici bir devrimci hükümet,( Halk İktidarı) düşünmeye ve ciddiye alınmaya değer bir fikirdir, ve ayaklanma - parlamentoda halk iktidarı - halk iktidarı - ayaklanma biçiminde  kesintisiz bir şekilde sosyalist devrime uzanan bir köprü stratejisine dönüştürülebilinir.

Eroğan A
7-25 Ağustos 2018

(Bu yazıyı ölüm haberi nedeniyle kısa kestiğim abimin anısına atfediyorum.
Bu nedenle yazıyı  "yenileme" yerine gerekirse konulara ayrıca daha geniş bir şekilde değineceğim)

Notlar;

" Ekonomik açıdan emperyalizmkapitalizmin gelişmesindeki en yüksek aşamadır,... tekelci kapitalizmin (emperyalizm tekelci kapitalizmdir) siyasal üstyapısı, demokrasiden siyasal gericiliğe değişimdir.""


3 - Engels, "Blankist-Komüncülerin Programı" 

4- Stalin, Dimitrov s Diaries, September  2, 1946



7- Stalin, Dimitrovs Diaries December  6, 1948 







Özel not

Günümüz somut şartlarında, ayaklanmadan (geçici) Parlamentoya - Halk İktidarına geçişte, en önemli müttefik güçlerden birisinin Kürt Ulusal Hareketini temsil eden bir parti olasılığı kaçınılmaz bir gerçektir. Ancak aynı şeyi sınıf bilinçli Kürt Emekci halkı için söylebilmemize rağmen, temsil eden partinin halk İktidarından sosyalizme geçiş için yeni bir ayaklanma müttefikliği konusunda söylemek , günümüz  ideolojik gerçekler ışığında doğru olmayacaktır.

Türkiyede , sosyalizme giden bir ayaklanma yı bir kenara bırakalım, sadece parlamentoya giden bir ayaklanmanın bile başarısı önündeki en önemli engel , halklar arasına örülmüş milliyetci-şövenist duvardır. Bu duvar çatırdamadığı sürece ilk ayaklanma, duvar yıkılmadığı sürece son ayaklanma, bahsettiğimiz çizgide bir başarıya ulaşamaz.

O zaman bu konudaki görev; Türkiyeli ML lerin tavan ve tabanda Türk Milliyetciliği ve şövenizmine karşı, Kürdistanlı ML lerin Kürt milliyetciliğine karşı sürekli ve kararlı bir mücadele yürüterek, "kendi çöplüğünü" temizleme faaliyetini gündeme getirmesi, sosyalizmin gerçek kurtuluş olduğu propogandasıyla birlikte yürütmesidir..

Bu olasımı? Olursa sevindirici olur, ancak gelinen yerdeki durum, var olan parti ve örgütlerin, tabandaki çoğunluk "devrimci" lerin, - şüphesizki istisnalar vardır - genel olarak çoğunluğun  "etnikliğinden sıyrılamamış" (bu anlamda ve bu nedenle özünde ML olmayan) Marksist Leninist isimli , teorili ve  bayraklı, şu ve ya bu etnik eğilimli olduğu - kimi bilinçsizlik, kimi oportunist nedenlerle kabullenilemeyen- gerçeğin durumudur.  

Etnikliğinden sıyrılmış olan, sıyrılma yolunda adım  atan ve atmak isteyen parti ve Örgütlerin , en azından pratikte bir birliğininin sağlanması, Türkiyedeki  "ML örgütlenme" ve " önderlik" anlamında , yok oluşu durdurmak ve  güçlenebilmek  için, "tarihi son çabalar" olacak gibi görünüyor. (Bu diyalektik, şüphesizki ileride  yeniden doğacak ve gelişecektir.)

Erdoğan A

7 - 25 Ağustos 2018

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.