SURİYE'DE KESKİNLEŞEN EMPERYALİSTLER ARASI ÇELİŞKİLERİN VE SAVAŞIN YENİ BİR AŞAMASI
İBRAHİM OKÇUOĞLU
5 Mart 2018 Pazartesi
Afrin'de faşist diktatörlük şiddetli bir direnişle karşı karşıya kaldı. İşgal planladıkları gibi ilerlemiyor. Kürtlerin şiddetli direnişi işgali yavaşlatıyor. Her halükarda Türkiye'nin Afrin'i işgal girişimi daha şimdiden Suriye'de emperyalistler arası çelişkilerin oldukça keskinleştiğini ve Suriye eksenli Ortadoğu'da emperyalist savaşın yeni bir aşamaya geçtiğini; tarafların bugüne kadar olmadığı derecede açıkça saflaştığını göstermektedir.
TSK ve ÖSO çetecilerinin Afrin'i işgal süreci Suriye'deki ve genel anlamda Ortadoğu'daki diğer gelişmeleri geri plana itecek ve sadece Suriye'de değil, Doğu Akdeniz de dahil bütün bölge emperyalistler arası çelişkilerin ve savaşın yeni bir aşamaya geçmesini sağlayacak derecede önemlidir. Vekalet savaşları şu an için geride kalmıştır; kimin kimin adına savaştığından çok savaşan taraflara kimlerin sahip çıktıkları önplana çıkmıştır. Bu, güncel olarak Suriye sahasında Amerikan ve Rus emperyalizmini bugüne kadar olmadığı açıklıkta karşı karşıya getirmektedir.
Emperyalistler ülkeler ve bölgesel devletler; yani ABD, özelikle Fransa merkezli AB, İngiltere, Rusya, İran ve Türkiye arasındaki bu çatışmada en azından Suriye eksenli olarak ittifaklaşma görülmektedir. Bir tarafta ABD önderliğinde AB, İngiltere, İsrail, S. Arabistan yer alırken diğer tarafta da Rusya önderliğinde İran, Türkiye, Esad rejimi ve savaşa henüz fiilen katılmayan Çin yer almaktadır. Burada Amerikan emperyalizminin S. Arabistan-İsrail eksenli Ortadoğu politikasının karşısında Rusya'nın daha kapsamlı Türkiye-İran eksenli Ortadoğu politikası karşı karşıyadır. Her iki tarafın da unuttuğu, yok saymaya çalıştığı, ama gerektiği zaman kendine göre, ikiyüzlüce sahilendiği Kürt sorunu vardır. Her iki taraf Ortadoğu'yu yeniden şekillendirmek için Kürtleri kendi safında görmek istemektedir.
Başka konularda ve sahalarda yan yana gelemeyen güçler Suriye eksenli Ortadoğu'da bir araya gelebiliyorlar. Bunun en tipik örneğini Türkiye oluşturmaktadır. “Sol” basında Türkiye-ABD ve en azından Suriye eksenli olarak Türkiye-Rusya ilişkileri üzerine “akla ziyan” değerlendirmeler yapılmaktadır. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden bu yana Türkiye-ABD arasındaki ilişkilerin gerginlikten çıkarak açık açık çelişkiye dönüştüğünü; Erdoğan gibi faşist bir diktatörün resmen ve düpedüz Amerikan emperyalizmine; en azından Türkiye bazlı çıkarlarına, politikalarına direndiği, kabul etmediği, anlaşılması güç köhnemiş bir emperyalizm-bağımlı ülke, antiemperyalizm anlayışının sonucu olarak bir türlü görülmüyor ve bu da nasıl bir sınıf düşmanıyla karşı karşıya olduğumuzun bütün çıplaklığıyla analiz edilmesini ve ona göre hareket edilmesini engelliyor. Aynı durum bir biçimde Türkiye-Rusya ilişkileri için de geçerlidir. Rus emperyalizminin bu konudaki anlayışı oldukça açık: ABD'den uzaklaşan, NATO'da sorun çıkartan Türkiye, en iyi Türkiye'dir. Rus emperyalizmi bu nedenle Türkiye'nin Suriye eksenli birtakım çıkarlarına göz yummaktadır. Rusya küresel oynuyor ve Suriye'deki varlığı küresel oyununa hizmet ediyor. Türkiye ile “iyi” ilişkiler de onun küresel oyununa hizmet ediyor. Bu nedenle Rusya, Türkiye ile ilişkilerinde en azından şimdilik Suriye bazında ve muhtemelen de Ortadoğu bazında Türkiye'nin çıkarlarını da hesaba katan bir tavır içinde olacaktır.
O köhnemiş emperyalizm-bağımlı ülke zihniyeti, şimdilik en azından Suriye eksenli olarak Türkiye ile ABD'nin karşı karşıya geldiklerini, geriye sadece fiilen çatışmaya girmemiş olduklarını kaldığını görmemizi engelliyor.
Amerikan emperyalizminin Ortadoğu'da klasik müttefiklerinin yanı sıra, özellikle Suriye'de dayanabileceği tek güç Kürtlerdir. Kürtlerin soruna nasıl baktıklarından bağımsız olarak ABD'nin bu hali bu sahada Amerikan emperyalizminin sadece sefaletini gösterir.
AB, Fransa'nın birtakım çıkışlarıyla Suriye sahasına müdahil olmaya çalışması da ayrı bir sorun.
Bundan yüz sene önce, 1916'da o zamanın önde gelen emperyalist ülkeleri Fransa ve İngiltere Ortadoğu'yu Osmanlı topraklarından kopartarak işgal etmişler ve Sykes-Picot Antlaşmasıyla kendi aralarında paylaşmışlardı. O gün çizilen sınırlar bugün de hala resmen geçerlidir. Bu sınırları sorgulayan tek güç Kürtler olmuştur, Rojava devrim olmuştur. 100 sene önce Fransa ve İngiliz emperyalistlerinin çıkarlarına göre siyasi haritası çizilen Ortadoğu'da bugün bu sınırların nasıl olması gerektiğini başka güçler kendi çıkarlarına göre belirlemeye çalışmaktalar. Bu güçlerin başında Rusya, ABD, Türkiye ve İran gelmektedir.
Amerikan emperyalizminin Suriye'ye müdahale etmesinden bu yana planları duruma göre sürekli değişir gözükmüştür. Esad rejimi devrilmelidirle başlayan Amerikan emperyalizmi, şimdi Suriye'nin parçalanması doğrultusunda planlar kurmaya başlamıştır. ABD'nin Ortadoğu'da devletçikler oluşturmak için hazırladığı planları ve bu planlara uygun haritaları sayısal olarak hiç de az değilidir. I. Dünya Savaşından bu yana ABD'nin Başkan W. Wilson'ın Ortadoğu üzerine “ilkeleri”yle başlayan planları hep böl, parçala yönet üzerine kurulmuştur. Bugün de bu anlayışta değişen bir şey yok.
Son olarak bir Lübnan gazetesinde 22 Şubat 2018'de yayınlanan habere göre (El Akhbar) bir araya gelen ABD, İngiltere, Fransa, S. Arabistan ve Ürdün, Suriye'nin bölünmesi için bayağı kafa yormuşlar. Bu plan, Suriye'nin, ABD-S. Arabistan-İsrail eksenli bir Ortadoğu perspektifiyle bölünmesini amaçlamaktadır. Bu planın gerçekleşmesi için Suriye sahasında Rusya, İran, Türkiye, Esad rejiminin alt edilmesi; yenilmesi ve Rojava devriminin de boğulması gerekir.
11 Ocak 2018'de Vaşington'da yapılan bu toplantının gündem maddeleri bundan sonra Suriye sahasından nelerin olabileceğini göstermektedir. Amerikan emperyalizmi yanına aldığı bu ülkelerle (ikinci toplantıya Almanya ve Türkiye de davet edilmiş) 1) Suriye'yi bölme; 2) Soçi sürecini akamete uğratma; 3) Cenevre sürecini canlandırma; 4) Türkiye'yi kazanma kararı alıyor.
Bu planın gerçekleşmesi veya Suriye'de ABD'nin ve AB'nin yenilgisinin önlenmesi için Astana-Soçi sürecinin sabote edilmesi ve Cenevre sürecinin canlandırılması gerekmektedir. Böylece Suriye sorununun çözümü için Rusya önderliğinde Türkiye ve İran üçlüsünün başlattığı sürecin önemsizleştirilmesi ve bu sürecin yerini Cenevre sürecinin alması gerekmektedir. Dolayısıyla burada Suriye sahasında Rusya, İran ve Türkiye doğrudan hedef alınmaktadır.
Rojava devrimini boğmak, emperyalizmin çıkarlarına hizmet edecek hale getirmek; Kuzey Suriye'de YPG'nin hakimiyetini kırmak için ya Amerikan emperyalizminin çıkarlarına uygun çok etnikli bir önderlik kurumlaştırılacak veya da SDG, ABD kontrolünde Cenevre sürecine dahil edilecektir. Her iki durumda da Rojava devrimi boğulmaktadır; Amerikan çıkarlarına hizmet edecek hale getirilmektedir. Bu ve başka muhtemel gelişmelere göre hazırlanmış başka planlar, özellikle Türkiye'nin Efrin'e saldırısından bu yana Suriye sahasında emperyalistler arası çelişkilerin ne denli keskinleştiğini göstermektedir.
Amerikan emperyalizmi, Suriye sahasında tecrit edilmiş durumdadır; ancak gücüne güvenerek sonuç alacağı düşüncesine göre hareket etmektedir. Ama bu anlamda da şimdiye kadarki hamleleri istediği sonucu vermemiştir.
Aslında IŞİD yenilgisinden sonra Suriye sahasında soruna müdahil olan ülkelerin esas niyetleri daha çıplak bir biçimde açığa çıkmaya başlamıştır. IŞİD'e karşı mücadele bu ülkelerin niyetlerini bir biçimde gölgede bırakmaktaydı. Şimdi ise bahane kalmadı ve bu ülkeler arasındaki çelişkilerin de denli keskinleşmiş olduğu görüldü. Amerikan emperyalizmi Suriye'de Fırat'ın doğusunda yerleşeceğini, rejim ordusuna ve Rus askerlerine düzenlediği hava saldırısıyla da gösterdi.
Amerikan emperyalizmi II. Dünya Savaşından bu yana, o zaman yükselen sosyalizme; sosyalist dünyaya ve bu dünyanın başını çeken SSCB'ye karşı bu sistemi yıkma mücadelesinde başarılı olamadı. Revizyonistleşen, sosyal emperyalistleşen SSCB'nin kendi iç çelişkileri sonucunda dağılması Amerikan emperyalizmine tek başına dünya hakimiyeti yolunu açan önemli bir gelişme oldu. ABD, 1990'lı yılların başından beri dünyaya tek başına hakim olma jeopolitikası için stratejiler geliştirmesine rağmen, çok rekabet merkezli hale gelen dünyada amacına ulaşamadı. Ayağa kalkanın kafasına çullanarak hakimiyetini sürdürmek, çıkarlarının gerektirdiği ülkeleri yıkmak, dağıtmak için milyonların katledilmesine, göç yollarına düşmesine, sefalete sürüklenmesine neden oldu. Ama bugün Suriye sahasında da gördüğümüz gibi amacına ulaşamadı; çevrelemek, çembere almak istediği Rusya, Çin ve bölgesel güç olarak Türkiye ve İran ile karşı karşıya kaldı.
Suriye savaşı, sadece Suriye ile sınırlı kalabilecek bir savaş değildir. Basra Körfezi kıyı ülkelerindeki enerji yatakları ve bunların dünya pazarlarına taşınması; Doğu Akdeniz'deki enerji kaynakları ve bunun dünya pazarlarına taşınması; Büyük Ortadoğu Projesi veya Genişletilmiş Ortadoğu Projesi; bu alanı dünya hakimiyeti stratejisinde kullanmak için işgal çabası; Rusya'nın Amerikan çemberini Ortadoğu'da yarması vs. göz önüne getirildiğinde Suriye savaşının tek başına ne enerji kaynaklarıyla ne bu kaynakların dünya pazarlarına sevkıyatıyla açıklanamayacağı görülür. Bu bölge, dönem dönem enerji ve sevkıyatı sorununun, dönem dönem stratejik öneminin önplana çıktığı veya her ikisinin de aynı anda önemli olduğu bir çelişkiler yumağıdır.
Suriye savaşı, müdahil olan güçlere göre birbiriyle iç içe geçmiş birbirini doğrudan etkileyen yerel, küresel ve bölgesel boyutları olan bir savaştır. Belli bir dönem vekiller üzerinden sürdürülen bu savaşta şimdi esas aktörler ortaya çıkmıştır. Kim yok ki bu savaşta? Rejim ordusu, Rus askeri, Amerikan askeri, paralı askerler (askeri özel şirketler), milis güçleri (İran), Suriye eksenli her türden muhalif askeri gruplar, TSK, SDG, istihbarat servisleri vs.
Şimdi esas aktörlerin doğrudan karşı karşıya gelmelerini engelleyen, bir nevi tampon bölge konumunda olan alanlar ortadan kalktı, vekillerin büyük bir kısmı eridi ve esas aktörler ortaya çıktı. Bunlar ABD, Rusya (aynı zamanda Esad rejimi), İran, Türkiye, İsrail, SDG.
Ortadoğu'da Suriye ve Irak eksenli IŞİD'e karşı mücadele sonlandı. Bu anlamda bölgede emperyalist ülkeler ve gölgesel güçler arasındaki çelişkiler daha somut, daha keskinleşmiş olarak ortaya çıktı. Bu çelişkilerin çözümü bu üçleri doğrudan karşı karşıya getirir mi, Rojava devrimi nasıl bir seyir izler bütün bunlar önümüzdeki dönemin sorunlarıdır. Bu sorunları, belli bir takvime bağlı kalmadan 1) Ortadoğu'yu bölen antlaşmalar ve harita savaşları; 2) Boru hattı savaşları; 3) Doğu Akdeniz'de jeopolitik oyunlar; 4) Rojava devriminin geleceği ve 5) Ortadoğu'da devrim perspektifi başlıkları altında ele alacağım.
Hiç yorum yok