Header Ads

Header ADS

Türkiye, Suriye ve Kürdistan halkları üzerine emperyalist ve faşistlerin ölümcül santranç oyunu

"hızını arttıran fırtınanın ortasında, lale bahçesi kurma hayalleri"

Konulara subjektif yaklaşımlar ve bu yaklaşımın sorumsuzluğu üzerine birkaç yazıda değinmiştim.

Bizim özellikle "burjuva demokrasisinin beşiği (!)" Avrupa da yaşayan yazar ve aydın! larımızın her türlü ilerici ve sol görünümlü subjektif değerlendirme yazıları, kitlelerde hayalciliği yaymada bir yarış içinde olmaları, bu sorumsuzluğun " ölçeğini" büyük boyutlara yükseltmekte..

Hemen her türünün yaklaşım ve yazılarında görülen bu subjektivizm (siz bunu revizyonizm anlayın) Ragıp Zarakolu nun " Bölge halklarının kaderi Afrin'de belirlenecek" (*) yazısında, gerek ideolojik ve gerekse pratik olarak kendini açıkça göstermekte. 

Ragıp bey yazısında ;
""Lukacs’ın “Lenin’in Düşüncesi/Devrimin Güncelliği” kitabından ve "bunun  devrim momentlerinin nasıl oluştuğu, nasıl yenilgiler yanında büyük dönüşümlerin, sıçramaların, belli tarihsel anlarda siyasal iradenin kıvraklığına bağlı olarak, elbette sosyal, siyasal ve ekonomik bir zemin üstünde göre belirlendiğini anlamamıza yardımcı oluyor"" 
diyerek zaten olaylara ve konulara yaklaşımında revizyonist ideolojisini ve yaklaşım temelini ortaya koymakta. 

Bütün düşünürler, düşüncelerini açıkça söyleyebilmek için mücadele etmişlerdir, gerektiğinde bu amaçla başka ülkelere gitmişlerdir. Ortaya attığı düşüncelerini savunmayan ve vazgeçen bir düşünür, "düşünür" olarak görülebilirmi?

Şimdi, Lukacs gibi, düşünceleri  Komintern tarafından reddedilen, ve hele kendi yazdığı düşüncelerini savunmaya gerek duymadan reddeden bir "düşünürün", kendisinin savunmak için bile ciddiye almadığı düşüncelerini, ciddiye alan başka birinin ne kadar ciddiye alınabileceği, bu savunulmayan düşüncelerin ne kadar değerli olabileceği gerçeğini bir yana bırakalım, ana konuya gelelim; """Alternatif"" olarak gösterilen ne?. 

Sayın Zarakolu , ""Bu kargaşa içinde yeni bir dünya için alternatif modern bir proje üreten sadece Kürt özgürlük hareketi oldu. Bu kaostan bir Kürt Devriminin yükselmesi pekâlâ mümkün"" diyor. 

Hiç bir ML, istisnaların olasılığına karşı çıkmaz, bu nedenle ikici bölümüne, yani "Bu kaostan bir Kürt Devriminin yükselmesi ", hatta bir sosyalist devrimin yükselmesi olasılığına bile, hayır diyemez. Sorun, her türlü Kürt burjuva milliyetcisinin ve revizyonistlerinde yaymaya devam ettiği "" yeni bir dünya için alternatif modern bir proje"" sözlerinde. Yani artık sosyalizm bir alternatif değil,  (somut gelişmelere bakarsak) yerine burjuva aşiret reislerinin, toprak ağalarının egemen sınıf olduğu, muhalefet halkların evlerinin yıkılıp göçlere zorlandığı, topraklarının "ilhak" edildiği ve yerleşimin yeniden düzenlendiği, ABD ve İsrail himaye ve korunması altında "alternatif modern bir proje".

Bu projeyi de, "üreten ", diyor Zarakolu, "sadece Kürt özgürlük hareketi oldu".  İrdeleyelim ML anlayış temelinde. "Kürt" tek başına, sınıfsal ayrımı yapılmamış, içinde her sınıfı ve ideolojiyi barındıran, etnik bir kavramdır.  Her siyasi hareketin ve önderin arkasında onu destekleyen sınıf-lar  vardır, bu somut, tarihi ve ML değerlendirme gerçeğini reddeden zaten tartışmaya muhatab alınamaz. Bir hareketin niteliğini belirleyen onun önderliğinin neyi ve kimler için hedeflediğidir. "Kürt" hareketi bir Burjuva Kurtuluş hareketidir.  "Kurtuluş" ve "özgürlük" kavramları siyasi olarak farklı içeriğe sahiptir. Her kurtuluş "özgürlüğü" sağlamaz, sadece "sosyalist" bir kurtuluş, "özgürlüğün" sağlanmasında en büyük ilk adımdır. 
""Var olan, ya da yaratılacak Burjuva toplumda "özgürlük"ten bahsetmek, egemen sınıfın burjuva ideolojisinin yarattğı sahte-bilinçten başka bir şey değildir. Marksistlere göre özgürlük burjuva sistemin ve ilave olarak, yabancılaşmanın, sahte-bilinçin ortadan kalkmasıyla ancak "özgürlükten" bahsedilebilinir. 
Daha da netleştirirsek, sahte bilinçin yaratıcısı ve pekiştiricisi Burjuva DEVLET, ve devamında DEVLET ortadan kalkmadan, yani komünizme geçiş olmadan, özgürlükten bahsedilemez. 
Leninin Devlet ve devrimde belirttiği gibi " devlet var olduğu sürece "özgürlük" var olamaz. Özgürlüğün olduğu zaman, Devlet olmayacaktır."" 
Yani "özgürlük hareketi" ve "özgürlük" savaşçılığı, "sınıfsal savaşla", özel olarak "işçi sınıfının "komünizmin inşası yolundaki mücadelesi ile ilgili kavramlardır. Bunun dışındaki hareketlere "özgürlük" yakıştırması, burjuva hareketlerin "özgürlük" sağlayabileceği HAYALCİLİĞİNİ yaymaktan başka hiçbir amaca hizmet etmez."" (1)
Bu nedenle, Zarakolu ve diğerlerinin bu "özgürlük" kavramını "burjuva hareket"le bağdaşık olarak kullanmaları, aslında onların "burjuva demokrasi" sine  inançları ve sosyalizme olan nefretlerinin pratiğe yansımasından başka bir şey değildir. 

Onlara göre "burjuvazi" yeni bir dünya için alternatif modern bir proje" ile "özgürlük" sağlayabilir.  Bütün Bernsteincı, Kautskyist ve onlarca değişik isimlerdeki Troçkist varyasyonların buluştuğu son nokta, farklı "tanımlamalarla", bu savdadır.

Devam eden bir savaş sürecinde "Kürt hareketi" , her etnik gruptan geniş emekci ve köylü kitlelerinin önderliğini kazanan sosyalistler tarafından önderliğin ele geçirilmesi olasılığı varmı? , bu soruya bir ML genel olarak hayır diyemez. Ama bu, süreç içinde somut şartların somut değerlendirmesine bağımlı kalarak, subjektiflikten ve "burjuva" hayalcilikleri yaymaktan, "milliyetci"liği körüklemekten kaçınarak, gelişmeleri değerlendirerek yapılır ve ona göre tavır belirlenir, tavır alınır.

Gelelim bu revizyonist hayalcilerin, Kürt ve diğer halkların geleceği ve yaşamları pahasına göz ardı ettiği, bir sürü yazıda değindiğim, somut verilere.

Revizyonist hayalcilerin (halklar açısından) en tehlikeli yaklaşımı, olayları ve konuları kendi içinde ve sadece kendisine bağımlı olarak, dış etkenleri hesaba katmadan ve dış la en küçük bir bağlantı kurmadan subjektif değerlendirme yapmak. Sanki Kürdistan uzayda, tek başına, dışardan ulaşılamayan, dış olaylardan etkilenmeyecek bir yerde. 

Dünyada, herhangi bir yerdeki ciddi hiçbir gelişme, geneldeki gelişmelerden bağımsız değildir, tam tersine o gelişmelerin bir yansımasıdır. Suriye Kürdistanındaki gelişmeler, sadece Suriye değil, İran, Irak ve Türkiye'deki Kürdistanları etkileyecektir, ayni şekilde onlardan birindeki gelişme Suriye Kürdistanını etkileyecektir. Bu gelişmeler Suriye'yi, Orta Doğuyu ve Dünyayı etkileyecektir. 

Özelden genele bu doğru bakış, revizyonistleri, ve burjuva milliyetçilerini "Kürdistan sorunu Orta Doğu da bir Anahtar" dır, gibi, varyasyonlu, "Kürdistan Sorununun" çözülmesinin, Orta Doğudaki sorunların çözümleneceği, " tekci", "hayalci" anlayışta buluşturmakta.  

Evet Kürt egemenleri ve önderlikler Orta Doğuda bir "Anahtar " durumuna dönüştürüldüler, ama "ateşlenmiş bir dinamit anahtar", patlayınca önce kendini ve çevresini yıkımlara uğratacak bir "anahtar" .  Çünki somutda belirleyici olan Özel değil, Geneldir.

Onlarca defa değindiğimiz ve süreç içindeki gelişmelere bağımlı olarak, sürekli değinilmesi gereken, Genelden özele, bir defa daha kısaca değinerek, Suriye'deki gelişmeleri ve oynanan santranç da Kürt rolü ve geleceği konusuna bakalım.

Genel, emperyalist güçler ve onlar arasındaki çıkar çatışmalarıyla ilgilidir. Saldırgan niteliğindeki ABD- İngiltere- İsrail emperyalizminin günümüzdeki emperyalist politikaların birbirine bağımlı olan genel amaçları, Çin - Rusya ile olan çıkar çatışmalarına da bağımlı olarak şu özellikleri göstermekte;
  • İlk ve en önemlisi, diğerleriyle bir bütün halinde, ülkeleri "Lübnanlaştırmak"- küçük parçalara bölerek, kendilerine karşı merkezi bir güç olabilmesini engellemek.Halkların sınıfsal anlamda değil etnik dini vb farklılıklarını öne çıkarmak,
  • Bir ülkedeki devrimci -kurtuluş mücadelesini bölüp birbirine düşürmek ve bastırmak ve böylece onların sınıfsal anlamda değil, emperyalist işbirlikcileri, yada aday işbirlikcilerini içine alan, etnik vb bir birlik peşinde koşmasını sağlamak
  • Ekonomik sömürü ve maddi değerlerini yağmalamak
  • Ekonomik ve siyasi bağımlılığı uzun süreli-çıkarları sürecine uygun kılmak
  • Savaşılan ülkenin yer altı ve yer üstü kaynaklarının kontrolünü ele geçirmek
  • Ülke içinde emperyalizme karşı mücadelenin bastırılmasını ve uzun süreli bir sorun olma tehlikesinin ortadan kaldırılmasını sağlamak
  • Garantörlük ve bölgede az sayıda bir askeri güçle, her zaman müdahele edebilme olanağını sağlamak.
Bunun özele uygulanış nedenleri ve amaçları;

Enerji kaynaklarının kontrolü ve Çin e uzanan yolda İran ın "lübnanlaştırılması" için Orta Doğunun, sırada olan Suriyenin "Lübnanlaştırılması- Balkanlaştırılması". Yani Suriyenin parçalara bölünmüş, petrol ve su kaynaklarının kontrolünü kaybetmiş, merkezi güçsüz bir ülke haline getirilmesi. Daha da keskinleşecek olan Etnik ve dini düşmanlıkların İran'a sıçratılması ve İran da bir iç savaş.
    2006 da taktiksel içerikli Orta Doğu Projesi; İran ve Çin yazısında şu değerlendirmeyi öne sürmüştük.
    ""Orta Dogu Projesi" (yani orta doğu ülkelerinin "Lübnanlastırılması projesi) nin gerçeklesmesinde en önemli engellerden birisi, belkide en önemlisi İrandır.
    Orta Doğu Projesinin çıkmaza girmesi “Yeni Dünya Düzeni” projesini de çıkmaza sokacaktır. Bu yüzden İran, projenin 4üncü adımı ve kaçınılmaz bir parçasıdır. Bu “yeni Dünya Düzeninin kurulmasında en son aşamayı oluşturan Çin e giden yol, İranın “Lübnanlaştırılması”nı gerektirmekte."" Bunun gerçekleşmeside (Iraktan sonra) Suriyeden ve Türkiyeden geçmek zorunda. (2)
    Afrin özeli dahil, Orta Doğudaki tüm gelişmeler, 12 sene sonra aynı temel amacı hedefleyen olayların bir zinciridir. Aradaki tek fark, Çin ve Rus etkeninin ortaya çıkmasıyla, dünyadaki "stratejik ortaklık"ların hızlı bir değişim süreci içinde olması (3)
    Stratejik ortaklıklar daki gelişmeler ve ürkütücü olası sonuçları.

    Diğer bir yazıda, emperyalistler açısından  "hareketler"in (hedeflenen amaçların başarılmasına bağımlı) kısa süreli ve geçici , "devletler" in uzun süreli ve kalıcı "stratejik ortak" niteliğine sahip olduğunu vurgulamıştım. Bu anlamda TR faşist devleti, çıkar çatışmasında "her iki taraf- ABD ve Rusya (Çin) " - için kaybedilmek istenmeyen önemli bir stratejik ortak durumundadır. 

    Afrin e faşist saldırıda ABD nin saldırıya "Yeşil Işık " yakmasının en öndemli nedenlerinden birisi  budur. Ayrıca ABD emperyalistlerinin kontrol altında turmak istediği "dost" (!) grup ve ülkelerin birbirini yemesi, onları zayıflatacağı gibi, ABD ye daha da bağımlı hale getireceği anlayışı ve pratiği, tarihi olarak bir sır değildir.

    "Afrine Faşist saldırı" üzerine yazdığım dizide, Rusya Suriye ve İranın  saldırıya " karşı" açıklamalarının, taktiksel niteliğine deyinmiştim. 
    "Suriye egemen sınıfı ve Esad, ABD ve İsrailin planlarının bilincinde ve Suriyeli Kürt grupların , bunlarla uyum içinde olan " Esadsız bir Suriye" planlarının farkında. Esad hala değişik bölgelerde ISIS le uğraşırken, İdlib le uğraşında zorluklar çekiyor. Televizyon ve haberlerde Suriye hükümeti temsilcilerinin "Türkiyeye müsaade etmeyiz" sözleri, "göz,"göz boyama", "Kürtlerle şimdilik çatışmadan kaçma " ve onları- geçte olsa - kendine çekme, ya da en azından, ABD ile bir saldırı olasılığında, "tarafsızlaştırma" , "oyalama" amacını gütmekte." 
    Türkiye ile Suriye'nin bu konuda bir anlaşma yapmış olma olasılığının yanında, bu tür bir "dikkatleri dağıtma ve başka yöne çevirme", Suriye'nin gerek İdlib ve gerekse diğer bölgelerdeki faaliyetlerinde, olası bir muhalefet "cephe" yi , şimdilik gündemden çıkartan bir faaliyet olarak görülebilir. İdlibin Suriye için hala önemli bir tehlike teşkil etmekte olduğu gerçeğini göz önünde bulundurmak gerekir.

    Suriye'de , ABD ve İsrail'in fiziksel varlığı olduğu bir parçalanma, Türkiye'nin kuzeyde bir bölgedeki faaliyetinden daha tehlikeli olduğu, bunun "sonradan çözümlenebileceği" anlayışında olabilecekleri yönündeki bir yorum, sanırım geçerliliğini korur.
    Gerçekte Esad ın farklı zamanlardaki konuşmalarını dikkatli bir şekilde okursak, özellikle ABD nin Kürdistanla "ortaklığı" ilanı ve, Kürdistan liderlerinin " Esadsız Suriye" çağrısını yenilediklerinden bu yana, Türkiye gericiliği ile bir kooperasyona soğuk bakmadığı sezinlenebilir""(4)
    Bu değerlendirmelerin devamındaki gelişmeler; Suriye'nin İdlibde aynı süre içinde cihatcılara karşı büyük başarısı, saldırı da yoğunluğu İdlibden merkez ve diğer yerlere odaklaştırması, DAESH i hezimete uğratması, TR nin İdlibde , tepelerde askeri gözleme noktaları kurması, Suriye'nin İdlibden savunma haricinde büyük güçlerini çekmesi, vs, bu "yazılı olmayan " bir "anlaşmanın" kanıtları olarak görülebilir. 

    Şimdi, bir tarafta saldırıya uğrayan, toprakları, özellikle petrol ve su kaynaklarının olduğu alanlar ABD emperyalistlerinin ve askerlerinin kontolü altında olan Suriye, Suriyenin davetiyle gelen Rusya ve, şüphesizki kendi çıkarları doğrultusunda, onlarla uyum içinde olan TR, diğer tarafta, ülkeyi bölme ve Esadı ortadan kaldırma peşinde koşan ABD-İngiltere-İsrail. Haklı, haksız çıkarlar doğrultusunda oynanan santraç, ve bu santraç oyununda, Kürt egemenleri, hareketleri ve Kürt halkı. 

    Açık kahverengi olan yerler hala DAESH kontrolü altında
    ABD ve İsrailin Suriyeden çıkma gibi bir planları yok. Bu "yerleşimde" en önemli ittifakları, askeri gücü SDF ve sürekli kurtardığı, yeniden organize ettiği DAESH.  SDF in büyük bölümü PYD den oluşmakta, yani homojen bir yapıya sahip değil. PYD , ABD ile ittifak içinde olduğu sürece, Suriye ile bir barış sağlama olasılığı yok denecek kadar az.
    Suriye merkezde ve güneydeki cihatçıları etkisiz hale getirdikten sonra Der El Zora yüklenecektir. 

    Bu bölgelerdeki DAESH i hala koruyan ve korumak için Rus askerlerini bile bombalamaktan çekinmeyen ABD nin , Suriyenin bu bölgeye saldırısına sessiz kalacağı beklenemez. 

    Bu bölgede DAESHin korunmasının iki önemli nedeni var; birincisi, petrol alanlarını kontrol altında tutmak, ikincisi ise PYD ye karşı DAESH i ve büyük ihtimalle (B) Planı olarak, SDF içinde oluşturduğu "muhalefet"i , baskı yapma amacında kullanmak. ABD, PYD nin ABD ile olan ittifakını bozmasını engelleyeci her türlü tehditleri ve provokasyonları uygulayacaktır. "İyi" ve "kötü polis " rollerini aynı süreç içinde oynayan ABD nin,  Afrin e saldırıya "yeşil ışık", yakması bunun bir başka nedenidir. Yani PYD Emperyalist kıskacı altındadır. Bir "anahtar" olmaktan çok, onların elinde bir "dinamit" haline dönüşmeye zorlanmaktadır. 

    Savaşın devam etmeyeceği, bölgede bir anlaşma yapılacağı hayalleri içinde yaşayan ve bu hayalleri yayanlara hitaben " PYD nin İntihar Politikası Üzerine bir defa daha" yazısında petrol ve su kaynaklarını gösteren haritalarla şunları söylemiştim;

    "Suriyede şu andaki "bölünme"ye bakarsak, Suriyenin ekonomisini ayakta tutan bütün "Petrol Alanları" kendi elinde değil, büyük çoğunluğu Kürt nüfüsünun azınlıkta ve kimi yerde hiç olmadığı ABD tarafından belirlenen "suni sınırlar" içinde, kimiside hala , gene ABD -İsrail destekli DAESH in elinde.

    Ayni şekilde petrol dağıtım yolları da çoğunlukla Suriyenin kontrolü altında olmayan ya Cihatcıların, ya daesh in, ya da PYD nin elindeki bölgelerde.
    Böyle bir defakto-paylaşımın, sadece Suriye egemen sınıfı değil, Suriye halkı tarafındanda kabullenilebileceğini varsaymaya olanak yok. Bu "kabullendirme" sadece ama sadece savaş zoruyla yapılabilir. Yani bu konuda savaşın devam edeceği gerçeği kendini somutlaştırır." (5)
    Kıskacın diğer yanı, Suriye ve ittifaklarının bütün " karşı olma" açıklamalarına rağmen, ABD- İsrail "defakto işgaline" karşı yaygınlaşan bir savaşta, PYD nin ABD ittifakı yanında yer alması halinde Türkiyedeki faşist rejimle ittifak kurmaktan kaçınmayacağı gerçeğindedir. Bu da faşist rejimin saldırısına "davet yasallığı" vermesi ve topyekün saldırıya geçmesi kılıfını beraberinde getirecektir. 

    Türkiyedeki gerici sermayenin ve onun faşist diktatörlüğünün gelişimi ve amaçları konusunda şunları söylemiştim;
    "Türkiyedeki gelişmeler bu İpek Yolu ve enerji çıkarları global çatışmasından bağımsız değil, tam tersine onun bir yansımasıdır. AKP nin üstlendiği görev uluslarası tekelci sermaye ile içiçe olan Türkiyedeki sermaye ile , palazlanmış ulusal sermayenin arasındaki uyumu sağlamak ve Türkiyedeki sermayenin emperyalist yayılma ve soygunundan daha fazla pay almasını kolaylaştıracak ortam ve şartları yaratmak, bunu yaratacak siyasi sistemi oluşturmaktır. 
    Gelinen yerde hemen her ülke kendine yeni stratejik ortaklıklar aradığından, gelişmeleri anında değerlendirilemiyecek bir içeriğe sokuyor. Tek bilinen ve net olan ABD nin uzun vadeli çıkarları doğrultusunda, İranın bir şekilde iç savaşla bölünmesi ve zayıflatılması zorunluluğu "" (6)
    "Türkiye ve Kürdistan- ABD kıskacında İrana Karşı" başlıklı bu yazıda vurgulanan amaç ve çıkarlar doğrultusunda, stratejik ortaklık ta güçlenme ya da değiştirme yönünde "yalpalaması" Türkiyedeki faşist iktidarın da tehlikeli bir "kıskaç" altına girmesine neden olmuştur. Ancak Kürdistandan farklı olarak, Faşist devlet her iki tarafın da direk karşısına alamayacağı stratejik bir konuma ve güce sahiptir. Stratejik ortaklığında, direk birine bağımlı kalmaması, her iki tarafla da oynaya bilme, gerekirse ölçülü taraf değiştirebilme olasılığını sağlamıştır.  Bunun bilincinde olan faşist sermaye ve onun iktidarı, aynı zamanda, savaşın yaygınlaşması ve dünya savaşına dönüşmesi olasılığında, özellikle ani taraf değiştirme ya da diğerine karşı açık ve direk tavrın güçler dengesini değiştirecek" anahtar" olduğununda bilincinde ve bunu çıkarları doğrultusunda sonuna kadar kullanmaktan çekinmeyecektir. Onların "anahtar" rolü, sadece kendisini değil, tüm dünya halklarını ve geleceklerini yok etme niteliğine sahip. En ürkütücü olan gerçekte budur.

    Ne yazık ki örgütlü sosyalist bir devrimci gücün olmadığı Türkiye, Suriye ve Kürdistan halkları, emperyalistlerin ve faşistlerin ölümcül santraç oyununda, tarihi "piyon" lar durumuna düşürüldüler.

    ABD ittifakı ile Kürt önderlikler Kürt halkını, ve dolayısıyla Suriye halkını,geriye çekmesi zor olan, topun ağzına itmişlerdir. PYD nin bu durumdan kurtulmasının ilk ve en önemli adımı, Kürt nüfusun olmadığı Rakka ve Der ElZordan çekilmekdir. Bu Suriye ile karşı karşıya gelmelerini engelleyici önemli bir adım olacaktır. Bu tavır, onları Suriye ile yakınlasltıracak, Türkiyenin tavrını da değiştirmeye zorlayacaktır.

    Emperyalist ABD nin özelde Suriye ve genelde dünya da saldırgan hakimiyet politikasından en büyük kar alma peşinde koşan Türkiye'deki gerici sermaye ve onların faşist iktidarı, Türkiye halkları dahil, tüm Orta Doğu ve hatta dünya halklarının geleceğini tehlikeye atacak plan ve provokasyonlar içerisindedir. Türkiyedeki faşist iktidarın kısa vadede yıkılması zor görünüyor, ancak geniş kitlesel muhalefet örgütleyerek harekete geçirebilmek, tek alternatif olarak görünüyor.

    Böyle bir ortam içinde burjuvazinin "özgürlük" ve "alternatif proje" gerçekleştirdiği vesavları, ayağı yere basmayan, subjektif, çocukça, ama tehlikeli hayalciliktir.

    Savaşın devamı kaçınılmazdır, yaygınlaşması büyük olasılık içindedir. Bu gerçekler ortada iken subjektif, büyük resmi görmeyen ve gözlerden kaçıran, küçük hayalcilikler içinde, hayalcilik yayan yaklaşım, sorumsuz yaklaşımdır, hele bir ML in yaklaşımı hiç olamaz.

    Gerçekler acıdır. Ama gerçekler olduğu gibi görünmeli, gösterilmeli ve ona göre alınabilecek en doğru tavır alınmalıdır. Hayalcilik, subjektiflik kulağa hoş gelir, herkes sadece olmasını beklediği ve duymak istediğini okur ve söyler, ama bu gerçekleri ortadan kaldırmaz, olacaklara doğru yaklaşım ve tavır almayı engeller. 

    Şubat 14, 2018
    Erdoğan A


    Notlar

    (6) - Türkiye ve Kürdistan - ABD kıskacında İrana Karşı  - Erdoğan

    Hiç yorum yok

    Blogger tarafından desteklenmektedir.