Header Ads

Header ADS

Bölgesel Yıkılış, ve belki Dünya Savaşı Pahasına, Tek Başına Kurtuluş (mu yoksa intiharmı?)

PYD nin İntihar Politikası Üzerine bir defa daha.
Devrimciler özgül ve genel konularda tavırlarını somut şartların değerlendirmelerine , özel ve genel çıkarları birbirine bağımlı kılarak, ama özeli genele tabi kılarak , gerçeklere dayanarak yaparlar. Kendi halklarına, diğer halklara ve onların çıkarlarına olan sorumlulukları nedeniyle , devrimciler gerçeklerden korkmazlar.  Gerçekleri bulmak, gerçek verileri ortaya çıkarmak, objektif olmayı gerektirir. Objektiflik ise "gerçeği" arayışta,(kaçınılmaz olarak) varolan bütün duygusallıktan ve etkilenimden sıyrılabilmeyi, dışarıdan bakmayı gerektirir. Bu objektiflik sağlanamazsa, ulaşılacak değerlendirme sonucu önyargılı ve yanlış olacaktır. Subjektif bir değerlendirme temelinde alınacak tavırda yanlış ve bu nedenle halkların geleceğini tehlikeye atan bir sorumsuzlukla buluşacaktır.

Haziran 22, 2017 tarihli ""Rusya nın Suriyedeki gerçekçi politikası - Suriyeli Kürt önderliğin İntihar Politikası" başlıklı yazıda, ""ABD ittifakı Kürt halkı için bir intihardır....dört bölgedeki Kürt halkını daha da zor durumda bırakacaktır."" değerlendirmesini yapmıştım. Gelinen yerde bunu " ABD ittifakı sadece topun ağzında olacak olan Kürt halkı değil, tüm bölge halkları için bir intihardır" değerlendirmesi yapmak, subjektif olarak tam aksini arzulamamıza rağmen, objektif olarak yanlış değildir. 

Türkiyedeki faşist rejimin Afrine saldırısı devam ederken, askeri ve çeteleriyle , bir sorunla karşılaşmadan İdlibe kadar inip yerleşmesi , daha doğrusu üs kurması , Suriyenin İdlibdeki büyük başarıları ve sonucunda, İdlib ten çekilip, merkezde, güneyde ve doğuda Daesh ve diğer muhalefeti sindirme ve yok etmeye odaklanacağı , İsrailin Lübnana saldırı hazırlığı, ABD nin "kimyasal silah kullandı" iddiasıyla Suriyeye karşı harekete geçeceği vb dedikoduları, bu savaşın yaygınlaşma olasılığını güçlendirmekte. Böyle bir savaşta en büyük sürprizin, Türkiyedeki gericilikten gelebileceğini tahmin etmek için bilim adamı olmaya gerek yok. Şimdiye kadar ki gelişmeler, "yarı sömürge" ezberciliğini bozan bir şekilde.


En tehlikeli dedikodular ; ABD de Neo-konların çıkmazın içinde olduğu, ve kısıtlı nüklear bomba kullanmayı planları içine aldıkları söylemlerinin yazılarda kendisini göstermesi.

Bölgede  "çıkarların" ve çıkar çatışmalarının  uzlaşmazlaşmasının şu defalarca tekrarladığım özetlerinden sonra, pratik açıklamasına , ve "somut" gerçeklere göz atalım.

"Çin Yeni İPEK YOLU projesi -Üretimden, Dağıtıma ve Tüketime hakimiyet mücadelesi" yazısında şu değerlendirmeyi yapmıştım;
Bu projenin sadece Asya , EuroAsya değil, AB, ülkelerinin belirli bir kısmı tarafındandan olumlu olarak görülmesi, AB içinde ve ABD ile uluslararası alanda kontrol ve çıkarlar sorununu canlandırdı. Servis, Silah ve tarımsal üretime dayanan , en büyük tüketim toplumunu oluşturan ABD, dünyanın önde gelen ekonomisi olarak, ekonomik ve siyasi global hakimiyetini Çine kaybetme olasılığı ile karşı karşıya.

Strateji olarak “kültürler arası çatışma” dönemsel teorisini , ve bu stratejik temelde “Balkanlaştırma”, “Lübnanlaştırma” taktiklerini uygulayan ABD yakın zamana kadar bir sorunla karşılaşmamıştı. Ancak Suriyede Rusyanın ve İranın katılımı bu taktiği zorlaştırdı. Çin in Pakistan ve Afganistanla ilişkilerini geliştirmesi ABD nin (siz bunu ABD-İngiliz-İsrail ve son gelişmelerle Fransız olarak algılayın), Çini enerji yoluyla kıstırma stratejisini, ve Müslüman Haçlı Şövalye ordularıyla gerek ekonomik ve gerekse askeri zora sokma taktiklerini tehlikeye atabilecek nitelikte gelişmeler.

ABD nin Orta Doğudan ve İran dan vazgeçme olasılığı yok denecek kadar az. Bu bağlamda , Erdoğanla ve AKP ile her türlü “gösteri” niteliğindeki “uzlaşmaz” laf atışmalarına ragmen, ABD nin bu bölgede, askeri güç anlamında, tek dayanağı, stratejik ortağı, İsrail ve Türkiye.
Devamı olan "Türkiye ve Kürdistan - ABD kıskacında İrana Karşı " yazısında;
Türkiyedeki gelişmeler bu İpek Yolu ve enerji çıkarları global çatışmasından bağımsız değil, tam tersine onun bir yansımasıdır. AKP nin üstlendiği görev uluslarası tekelci sermaye ile içiçe olan Türkiyedeki sermaye ile , palazlanmış ulusal sermayenin arasındaki uyumu sağlamak ve Türkiyedeki sermayenin emperyalist yayılma ve soygunundan daha fazla pay almasını kolaylaştıracak ortam ve şartları yaratmak, bunu yaratacak siyasi sistemi oluşturmaktır.
Gelinen yerde hemen her ülke kendine yeni stratejik ortaklıklar aradığından, gelişmeleri anında değerlendirilemiyecek bir içeriğe sokuyor. Tek bilinen ve net olan ABD nin uzun vadeli çıkarları doğrultusunda, İranın bir şekilde iç savaşla bölünmesi ve zayıflatılması zorunluluğu . Bu yönde stratejik ortaklıklarını yaygınlaştırmada İsrail ile sunni Arap ülkelerini ortaklaştırmayı bile başardı.
ABD nin "zorlama" politikası, Türkiyeyi , Suriye, İran Rusya ittifakına itebilir. Bu stratejik değişimde ABD ve İsrailin, İrana karşı Kürtlere daha fazla bel bağlamasına neden olacaktır.
Devamındaki "Rusya nın Suriyedeki gerçekçi politikası - Suriyeli Kürt önderliğin İntihar Politikası" yazısında ;
ABD nin Suriye içinde, planlarını gerçekleştirmek için kullanabileceği geriye kalan tek ittifakı SDF- PYD . Bu nedenle ABD nin tekrar Türkiyeye yanaşacağı kaçınılmaz, ancak her iki durumdada topun ağzında olan, en fazla zarar görecek olan Kürt halkı olacaktır, çünki ABD direk savaşa girmeyecek, Suriyeye ve İrana karşı Kürtleri asker olarak kullanacaktır.

Türkiyenin masa altından Rusya ve Suriye ile anlaşma yapması olasılıkları kaçınılmaz gibi görünüyor. Idlib de Suriye muhalifi Alkedanın da bulunması, SDF nin ABD ye yaklaşımı, bu (TR,Rusya, Suriye) ortaklığını SDF e karşı bir uyarı anlamında gerçekleştirebilirler. 
ABD ittifakı Kürt halkı için bir intihardır. Türkiyenin hangi tarafta olup olmadığı bu intihar ittifakını temel anlamda değiştirmeyecektir, çünki her iki durumdada , ABD NATO ülkesi olan Türkiyeye saldırmaktan kaçınacaktır. Türkiyeyi Rusyadan uzaklaştırması, kendi ittifakını güçlendirebilecek ama Türkiyeyi İrana karşı direk savaşa sokamıyacak, yaptıkları kapalı kapılar ardındaki anlaşmalarla , dört bölgedeki Kürt halkını daha da zor durumda bırakacaktır.

Gelelim kısaca ve resimlerle bu Suriyedeki uzlaşmazlığın nedenlerine.

Emperyalistlerin baskı ve sömürü politikası farklı biçimlerle devam eder. Suriyede şu andaki "bölünme"ye bakarsak, Suriyenin ekonomisini ayakta tutan bütün "Petrol Alanları" kendi elinde değil, büyük çoğunluğu Kürt nüfüsünun azınlıkta ve kimi yerde hiç olmadığı ABD tarafından belirlenen "suni sınırlar" içinde, kimiside hala , gene ABD -İsrail destekli DAESH in elinde.

Ayni şekilde petrol dağıtım yolları da çoğunlukla Suriyenin kontrolü altında olmayan ya Cihatcıların, ya daesh in, ya da PYD nin elindeki bölgelerde.

Böyle bir defakto-paylaşımın, sadece Suriye egemen sınıfı değil,  Suriye halkı tarafındanda kabullenilebileceğini varsaymaya olanak yok. Bu "kabullendirme" sadece ama sadece savaş zoruyla yapılabilir. Yani bu konuda savaşın devam edeceği gerçeği kendini somutlaştırır.

Buna ilave olarak, petrol kaynaklarının ABD nin elinde, ya da kontrolünde  olması, ekonomisi büyük ölçüde  petrole dayanan,  petrolden büyük gelir sağlayan Rusya için de kabul edilebilir bir olaslık değildir, çünki ABD sürekli uyguladığı petrol fiyatı spekülasyonlarıyla Rusyanın ekonomisini olumsuz etkilemekte. Bu yeni petrol kaynakları sadece Rusya değil, enerji üretimi ve ihtiyacı en fazla olan Çin için de bir tehlike teşkil etmekte.

Aynı nedenlerle, İranı muhakkaki bu uzlaşmazlığa ilave etmek zorundayız.

Diğer önemli bir konuda, bir zamanlar İsrail başkanı olan Şeron un  " gelecek savaşlar su kaynakları üzerine olacaktır" sözleriyle ilgili olan kısmı. 

Soldaki Haritadan görüldüğü gibi ülkenin su kaynağının en önemli kısımı gene bu ABD nin defakto çizdiği sınırlar içinde. Su kaynağına sahiplik, sadece enerji ile ilgili değil, ta halkın karnını doyurma temel ihtiyacının kontolüne kadar uzanan bir öneme sahiptir. 

Yandaki Toprak kullanımı haritası, bu su kaynaklarının kontrol altında olmamasının doğurabileceği sonuçlar hakkında (İsrail de Filistinliler örneği mesela) bilgiler verebilir. Batıdaki meyve ve sebze alanları, ve hayvancılık, bu su kaynaklarının yönlendirilmesiyle oluşturulmuştur. Bir ülkenin su kaynağından vaz geçmesini beklemek, sanırım gerçekçi bir istek olmaz. Bu nedenle savaşın devamının bir başka nedenini oluşturur.

Zaten tahıl üretimi haritasına da bakarsak aralarındaki bağlantıyı daha da netleştirebiliriz.

Tahıl Üretim Yoğunluk Alanları haritasından görüldüğü gibi Suriyenin temel ihtiyacı olan tahılın üretimini yoğunlaştığı yerler, gene Suriyenin kontolü altında olmayan defakto sınırlar için.

Bu somut gerçekte, Suriyenin ve nüfusun çoğunluğunu teşkil eden Suriye halkının da böylesine defakto bir ayırımı kabullenemeyeceğini ortaya koyar.

Bu da savaşın devamlılığı için başka bir nedeni oluşturur.



Sonuç olarak ABD (ve İsrail) in çizdiği defakto sınırların Suriye Hükümeti ve Suriye halkı, Çin, Rusya, İran tarafından kabul edilebilmesi olasılığı sıfır gibi görülüyor.

Suriyedeki Kürt önderliğin , Suriyeden çıkmayacağını söyleyen, hala DAESH i besleyen ABD ve İsraille ittifakı, bölgedeki savaşların yaygınlaşmasına ve hatta dünya savaşı haline dönüşmesine neden olabilecek, dört bölgedeki Kürt halkını topun ağzına koyan bir intihar politikasıdır.

Kürt önderliklerinin bu savaşın yaygınlaşmasını engelleyebilecek tavır alabilmesi için iş işten geçmiş olabilirmi? Bu, önderliklerin Kürt halkı ve aşiretler üzerindeki etki ve kontrolüne bağlı olabilir. Çünki tarih göstermiştirki , ADB emperyalizmi her zaman bir B, hatta C planını, görünen planı ile aynı zamanda yürütür. Her ihtimale karşı,  PYD ile ittifak içinde olduğu bu süreç içinde , içerdeki muhalefetleri bulma, muhalefetleri yaratma pratiği içinde olmadığını düşünmek saflık olur.

Yandaki haritadanda görüldüğü gibi ABD  ve Rusya üslerini konumlamış durumdalar.

Her şeye rağmen, Kürt önderliğinin saldırgan ABD emperyalizmi ile ittifakını bozup, Suriye ve Rusya ile bir anlaşmaya gitmesi, planlanan ve oynanan bir sürü oyunların bozulması sonucunu doğurabilir. 

En önemli ve ilk adım Kürt halkını topun ağzından kurtarmak olması gerekir. Çünki diğer halkların geleceğide Kürt halkının bu anlamda kurtuluşuna bağımlıdır

"Biz", diyor Lenin, " belki de 10 ya da 20 milyonluk bir küçük ulusun özgürlüğe kavuşacağı umuduyla, iki büyük ulus arasında bir savaştan yana, 20 milyon insanıp öldürülmesinden yana olamayız"! Hayır, elbette ki olamayız. Ama, bu, programımızdan ulusların tam eşitliğini sildiğimiz için değil, bir tek ülkede demokrasinin çıkarlarının, birçok ülkede ve bütün ülkelerde demokrasınin çıkarlarına bağımlı kılınması gerektiği için böyledir. "" 

Hiç yorum yok

Blogger tarafından desteklenmektedir.