Seçici ve Tutarsız Enternasyonalizmimiz
Garbis Altınoğlu,
Son yıllarda Türkiye solunun Kemalizmden, hatta Osmanlı İmparatorluğu'ndan ve İttihat ve Terakki çetesinden devralınan Rum, Ermeni, Süryani düşmanlığı duygu ve pratiğine karşı daha ya da çok daha duyarlı hale geldiğini kabul etmemiz gerekir. Tabii bu saptama, kesinlikle ve hiçbir durumda sol içi sayılmaması gereken "devletçi sol"u kapsamıyor ve kapsaması da gerekmiyor. Türkiye solunda asla bu boyutta olmamakla birlikte anti-Semitizm ve anti-Kürdizm olduğunu ve bu şovenist akıma karşı koyulması gerektiğini söyleyebiliriz ve söylemeliyiz. Ama birincisiyle (Hristiyan düşmanlığı) ikincisinin (Yahudi ve Kürt düşmanlığı) asla aynı boyutta olmadığını unutmamakla yükümlüyüz. Herhalde bunun en önemli nedeni ya da nedenlerinden biri Yahudi ve Kürt toplumlarının -değişik nedenlerle olmakla birlikte- Osmanlı ve Osmanlı-sonrası dönemlerinde devlet yöneticileriyle daha uyumlu olmaları ve özellikle Kürtlerin 20. yüzyıl başlarına kadar devlete karşı isyan bayrağı açmamış olmalarıdır. (19. yüzyılın ikinci yarısında ve sonlarında ortaya çıkan Kürt isyanlarının ulusal hareketlerden ziyade feodal Kürt beylerinin isyanlarının, esas itibariyle ulusal karakter taşımayan siyasal çıkışları olduğunu herhalde kimse yadsımayacaktır.)
Bu gerçekleri göz önüne aldığımızda bazı devrimcilerin bizleri durmadan anti-Semitizm ve anti-Kürdizm tehlikesi hakkında uyarması ve enternasyonalizmlerini bu temelde kurması ve kendileri gibi düşünmeyenleri de bundan hareketle şovenizmle/ sosyal-şovenizmle suçlaması tuhaf kaçıyor doğrusu. Şu soruyu da sormamız gerekmez mi? Türkiye solunda bir miktar anti-Semitizm, Yahudi düşmanlığı ve anti-Kürdizm, Kürt düşmanlığı vb. var da, anti-Arabizm, Arap düşmanlığı yok mu? Hatta anti-İslamizm, İslam düşmanlığı yok mu? Herhalde aklı başında hiç kimse, IŞİD vb. terör örgütlerini ya da İslam ülkelerinin ekonomik ve kültürel geriliğini göstererek anti-İslamizm yapmaya kalkışmamalı. Bunun Hitler kliğinin, Japon militaristlerinin ya da ABD emperyalistlerinin yaptıklarını göstererek sonrasız ve ucu açık bir Alman, Japon ve Amerikan düşmanlığı yapmaktan pek bir farkı yok. İçinde sömürgecilik ve emperyalizmin de bulunduğu değişik faktörlerin ürünü olan gerilik, asla salt Arap ve İslam ülkelerine özgü bir fenomen değil: Afrika'da, Uzakdoğu'da ve Latin Amerika'da da Arap ve Müslüman olmamakla birlikte geri ülkeler var.
Sözünü ettiğim arkadaşların unuttuğu ya da görmezden geldiği önemli bir husus da şu: TC'nin atası olan Osmanlı yüzyıllar boyunca Arap ve Müslüman halklarını boyunduruk altında tuttu, soydu ve ezdi. Ama bu kanlı ve kirli geçmiş pek az dile getiriliyor. O halde şu soruyu haklı olarak sorabiliriz: Bu anti-Arap zihniyetin bugün bile hayli yaygın olduğu ortada. Ama neredeyse hiç, ama hiç kimse anti-Arabizme karşı savaşım görevinden söz etmiyor. Böyle bir görevin varlığından söz etmek bile karalanmak ve dıştalanmak için yeterli sayılıyor. Bugün Arap ve/ ya da İslam ülkelerinin gerici, işbirlikçi ve despotik klikler tarafından yönetiliyor olması, Arap-İslam dünyasında ilerici ve devrimci damarın zayıf olması ve son yıllarda daha da boy veren cihatçı terör örgütlerinin varlığı, böylesi bir anti-Arabizmi, hatta anti-İslamizmi haklı gösteremez. Yaşı biraz ileri olanlar, 1960'lı ve hatta bir ölçüde 1970'li yıllarda Arap ve İslam dünyasında ilerici ve devrimci damarın daha güçlü olduğunu anımsayacaklardır. (Suriye'de Fransız sömürgeciliğine, Irak'ta Britanya'nın kuklası olan monarşiye karşı savaşım, Mısır'da Nasır yönetimi, Libya'da Sunusi hanedanını deviren anti-emperyalist darbe, Dofar gerillaları, Cezayir ulusal kurtuluş savaşı, Türkiye devrimci hareketinin oluşumuna da katkısı olan Filistin direnişi vb.) O halde Osmanlı'nın devamı olan TC'nin sınırları içinde yaşayan devrimci ve demokratların enternasyonalizmi seçici olmamalı; yani SADECE Yahudiler, Kürtler ve Hristiyanlar için olmamalı.
Son olarak okurlara şunu ekleyeyim: Tıpkı ırkçılık ve faşizm gibi anti-Semitizm de esas olarak Batı'nın, yani Batı Avrupa'nın icadıdır. Anti-Semitizm, 19. yüzyıla kadar büyük bir ideolojik ve siyasal gücü olan Katolik Kilisesi'nin temel ideolojik direklerinden biriydi. Rus Ortodoks Kilisesi de Katolik Kilisesi'nin anti-Semitik önyargılarını paylaşıyor ve hatta Çarlık rejimi halkın dikkatini temel ekonomik ve siyasal sorunlardan uzaklaştırmak için Yahudi pogromları düzenliyordu. Anti-Semitizme ve Yahudilerin ikinci sınıf yurttaş olarak görülmesine esas darbe, tüm yurttaşların eşitliğini öngören burjuva demokratik devrimler ve Rusya'da gerçekleşen Ekim Devrimiyle vuruldu. Dolayısıyla, tam da bu devrimlere ve onların mirasına düşman olan Batı'nın "ileri" ülkelerinin bugünkü tumturaklı ve ikiyüzlü anti-Semitizmi ve pro-Siyonist ve anti-Arap tutumları kimseyi kandırmamalı.
OCAK 16,2018
Hiç yorum yok