“Milli Mücadele”, Kemalistler ve Bolşevikler: Doğrular ve Yanlışlar - Garbis Hocanın Yorumu üzerine
Erdoğan A
Aralık 15 2017
“Milli Mücadele”, Kemalistler ve Bolşevikler: Doğrular ve Yanlışlar
Garbis Hoca
Aslında konunun dini gericilerin “toplumsal anlayış yaratma”, “gerici politikalarına kılıf geçirme ve dolaylı sempati yaratma“ , “ toplumsal muhalefeti bölme, tarafsızlaştırma, ilgisiz bırakma” plan ve propagandalarına karşı, özgül taktiksel hayati önemi olmasa, üzerinde durmaya gerek bile duymazdım, eminim bunun bilincindesiniz. Konu üzerine yazdığım ikinci yazıyı okudunuzmu bilmiyorum, o yazıya Yunanistan-İngiliz – İtalyanların yazı ve tarihi belgeleriyle ikinci bölüm üzerine uğraşıyorum Bu nedenle burada değindiğiniz soru ve eleştirilerinize, mümkün olduğunca kısaca değinmekle yetineceğim.
Aralık 15 2017
“Milli Mücadele”, Kemalistler ve Bolşevikler: Doğrular ve Yanlışlar
Garbis Hoca
Aslında konunun dini gericilerin “toplumsal anlayış yaratma”, “gerici politikalarına kılıf geçirme ve dolaylı sempati yaratma“ , “ toplumsal muhalefeti bölme, tarafsızlaştırma, ilgisiz bırakma” plan ve propagandalarına karşı, özgül taktiksel hayati önemi olmasa, üzerinde durmaya gerek bile duymazdım, eminim bunun bilincindesiniz. Konu üzerine yazdığım ikinci yazıyı okudunuzmu bilmiyorum, o yazıya Yunanistan-İngiliz – İtalyanların yazı ve tarihi belgeleriyle ikinci bölüm üzerine uğraşıyorum Bu nedenle burada değindiğiniz soru ve eleştirilerinize, mümkün olduğunca kısaca değinmekle yetineceğim.
Sıraladığınız 5 şıkta anlaşmazlık olmaması, konuyu bir adım daha ileri götürmeyi kolaylaştıracak.
Bazı yorumların tersine Marksist, Leninistlerin Kaynak olarak Ustaları, tarihi Sosyalist parti, ve önderleri, Komintern'i vs. alması, onların ne yaptığına bakması, bunların özgül duruma uygulanır lığını incelemesi, onların temel teorilerinden sapmamaları, “skolastik “ değil, Marksist Leninistlerin ZORUNLU seçeneği ve pratiğidir. Bunun tersi “burjuva “ ve burjuvaya dayanan “skolastik” lik tir. Herşey bir yana, o zaman yaşamadığımız için, değerlendirmelerde o zaman yaşayan, o zamandan kalan objektif delil-kanıt ve ideolojik olarak “GÜVENİLİR” kaynaklara dayanmak zorundayız.
“”“Birinci soru, Türkiye emperyalistler tarafından bir sömürgeye çevrilmiş miydi, değil miydi?””
Okuduğum emperyalist belgelere ve gerekse Lenin'in, Stalin'in değerlendirmelerine göre, sömürgeye dönüştürülmesi bir yana “emperyalist grupların Türkiye'yi paylaşma ve devlet olarak varlığına son verme”” girişimleri devam etmekteydi. Lloyd George'un bu planına en fazla karşı çıkan Churchill olmuştur (bunları gelecek yazıda alıntılarla vereceğim). Söylenenin ve kabullenenin tersine, 1924 de Mussolini ve İngiltere'nin bu planları, 1925 de Michalakopoulos'u istifaya zorlayıp başa geçen Pangalos un da gönüllü ve istekli katılımıyla ,1926 ya kadar devam etmiştir.
“””Güneyde ise İngilizler Antep, Maraş, Urfa gibi birkaç yeri işgal etmişler ve sonra yerlerini Fransızlara terk etmişlerdi. İtalyanlar büyük bir istilâcı kuvvet olarak görünmüyorlardı”” diyorsunuz.
Hocam , bir emperyalistin yerini diğerine bırakması, “bir istilacı” kuvvetin büyük bir kuvvet olup olmaması , emperyalist işgalin özünü , niteliğini değiştirmeyeceğini biliyorsunuz.
Yenilgiye uğrayan, Suriye'yi kaybetmek istemeyen Fransızlarla Mart 1921 da yapılan anlaşma Mecliste onaylanmadı. Fransızlar bir sürü girişimler sonunda Kasım 1921 de anlaşma yaparak Ankara'yı Hükümet olarak kabullendiler. İngilizler hala İstanbul'da ki kukla hükümeti tanıyorlardı, o hükümetin askerlerini kullanıyorlardı, muhalefet olanı tutuklayıp Malta'ya gönderiyorlardı.
Yenilgiye uğrayan, Suriye'yi kaybetmek istemeyen Fransızlarla Mart 1921 da yapılan anlaşma Mecliste onaylanmadı. Fransızlar bir sürü girişimler sonunda Kasım 1921 de anlaşma yaparak Ankara'yı Hükümet olarak kabullendiler. İngilizler hala İstanbul'da ki kukla hükümeti tanıyorlardı, o hükümetin askerlerini kullanıyorlardı, muhalefet olanı tutuklayıp Malta'ya gönderiyorlardı.
Tarihe yaklaşımımız , emperyalizmin ne olduğu ve o özgül dönemde çıkarlarının nerde yattığına, var olan çelişkilere vs., bağımlı olması gerekir. Churchill in en büyük korkusu, ve Lloyd u uyarısı, Türkiye'nin Musul'a doğru askeri saldırı yapma olasılığıydı. İstanbul'u korumak için Musul'dan asker getirilmesine bu nedenle karşı çıkıyordu. İşte bu noktada , yenilgilere uğrayan Yunanistan , İstanbul'un korunmasına da gönüllü oldu.
Kısacası, sadece var olan bölgesel işgal değil, “emperyalist “ tehlike “de minimal değildi, ve 1923 de de bitmedi.
Diğer eleştirinize geçmeden, İngiliz parlamento konuşmaları, savaş komisyonu gizli yazışmalarına göre, Yunan işgali, Yunanistan in bir macerası değil, bizzat İngilizlerin desteği, taktiksel oyunu, “ucuz” ordu kullanmasıydı. İngiliz askerleri, Eskişehir'i ve İzmit'i, çarpışmadan bırakmadı. Askeri yazışmalara göre, 15 haziran 1920 de, sadece İngiliz değil, Yunan ve Osmanlı anti-milliyetçi askerler de milliyetçi hükümete karşı savaşıyordu… Yani Osmanlı ve Ankara aynı yatakta değildi..
“Stalin bu sözleri 1927'de, Sun Yat-sen Üniversitesi öğrencilerinin, kendisine sordukları bir soruyu, “Kemalist bir devrim Çin'de mümkün müdür?” sorusunu yanıtlarken söylüyordu. Eğer E. Ahmet dostum, yanıtını daha geniş bir biçimde aktarsaydı, Stalin'in söylediklerinin, kendisinin konumunu pek de doğrulamadığını görecekti.””” diyorsunuz..
Stalin'in Sunyatsen öğrencileriyle konuşmasında açıkça " üst kademenin, ulusal ticari burjuvazinin yabancı emperyalizme karşı mücadelesinden doğan bir mücadelesi "olunduğunu söylüyor, Bu nasıl doğrulamaz benim kurtuluş savaşının "anti emperyalist " olduğu sözlerimi....."yabancı emperyalizme karşı mücadele" diyor.
Stalin “Türkiye'de emperyalizme karşı savaş Kemalistler tarafında Anti- Emperyalist bir savaşla kısıtlanmış olarak sonuçlanırken”, Çinde bütünüyle popüler ve farklı bir ulusal karakter aldığını anlatıyor. Anti emperyalist olmadığını değil, anti-emperyalist niteliğini aşıp, toprak devrimine geçmediğini söylüyor. Zaten devamında Troçki ve benzerlerini , bu ikisini birbirine karıştırmakla eleştiriyor. Bu farkı ve Türkiye'deki devrimi ( The International Situation and the Defence of the U.S.S.R, About China yazısında) değerlendirirken, "“örneğin, Türk devriminin (Kemalistler) karakteristik özelliği, gelişiminin ilk aşamasında, burjuva-kurtuluş hareketi aşamasında, ikinci aşamaya, tarım devrimi aşamasına geçmek girişiminde bulunulmadan "ilk adımda" saplanıp kalması” dır diyor.
Bu söylemlerden, hareketin anti-emperyalist, burjuva–kurtuluş hareketi olduğu değerlendirmesinden başka bir sonuç çıkartmak zor, çünkü açık ve net.
Hele aynı yazısındaki şu değerlendirme, daha da net:
“” “Ankara ve Kanton emperyalizme karşı savaşırken bizim Çin de Kantona, Türkiye'de Ankara'ya yardım ederken haklı mıydık? Evet, haklıydık. Biz, haklıydık ve, Lenin'in izinden gidiyorduk. Kanton ve Ankara yürüttüğü mücadele ile emperyalizmin güçlerini dağıtıyor, emperyalizmi zayıflatıyor ve itibarını düşürüyor ve böylece de dünya devriminin merkezinin gelişimini, SSCB gelişimi kolaylaştırıyordu." .
””.Ankara emperyalizme karşı savaşırken” deyiminden, anti-emperyalist denmediğini çıkartma olanağımız sanırım yok… En önemlisi, “yunan maceracılarına “ falan demiyor, “emperyalizme karşı” diyor…
“”“Temsil ettiği sınıfın tarihi ilerici rolü, Cumhuriyetin kurulmasıyla bitmiş, tarihi gerici niteliğini almıştır.” Eğer Cumhuriyeti kuran sınıfın ya da katmanın, Osmanlı askeri ve sivil bürokrasisinin üst kademelerindeki kişiler, eşraf ve toprak ağalarından oluştuğu konusunda anlaşıyorsak, bu kadronun neresinde ilericilik olduğunu sormak zorundayız.””” diyorsunuz..
Birincisi ---en güçlü desteği, tefeci, ticaret ulusal burjuvaziyi unutmayalım..
Lenin,- şu anda hatırlamıyorum yazısını-, özellikle doğu toprak ağalarının başından beri İngilizlere yanaşmaya çalıştığını söylüyor, bu, destekleyen sınıfların içinde başından ta 1967 ye ve (dönemsel) son olarak 71 e kadar - özce, egemenlik mücadelesinin varlığını belirtmek açısından önemli.
Lenin,- şu anda hatırlamıyorum yazısını-, özellikle doğu toprak ağalarının başından beri İngilizlere yanaşmaya çalıştığını söylüyor, bu, destekleyen sınıfların içinde başından ta 1967 ye ve (dönemsel) son olarak 71 e kadar - özce, egemenlik mücadelesinin varlığını belirtmek açısından önemli.
İkincisi – Emperyalizme, Mutlakıyete ve feodalizme karşı olan hareketlerin ilerici niteliğinin olup olmadığını tartışmak, bizi sadece “haklı savaşları” ve onların “ilerici” niteliğini değil, tüm UKKTH teorisini de reddetmeye kadar götürür.
Sosyalistler, “ emperyalist saldırılara karşı ..sadece savunma anlamında bile olsa, “haklı savaşları ilerici olarak görürler, “ilerici toplumsal sınıfları gerici sınıflara karşı , burjuvaziyi ayrıcalıklı toprak sahibi zümrenin temsilcilerine ve bürokrasiye karşı, büyük burjuvaziyi küçük-burjuvazinin gerici çabalarına karşı desteklerler” diyor Lenin.
Eğer emekçi halkın ve mücadelesinin çıkarları açısından daha geniş olanaklar sağlayan şart ve ortamları yaratıyorsa , bu gericilik değil, ilericiliktir.. Bunları size açıklamama gerek yok sanırım , ama okuyanlar için tekrarlayalım.
Lenin Sverdlov üniversitesi için verilen derste Devlet yazısında ; ”Demokratik cumhuriyet ve genel oy hakkı, feodalizm ile karşılaştırıldığında, son derece büyük bir ilerleme idi: bunlar, proletaryanın bugünkü birliğini ve dayanışmasını gerçekleştirmesini, sermayeye karşı sistemli bir mücadele vermekte olan kadroların sağlam ve disiplinli olmasını mümkün kıldı......... Burjuva cumhuriyeti, parlamento, genel oy - hepsi toplumun dünya ölçüsündeki gelişmesi yönünden büyük gelişme demektir.”” der.
Bu gelişmenin olduğunu inkar etmemize olanak var mı?
Bu anlamda Ulusal Burjuva ve koalisyonunun Kurtuluş savaşı, mutlakıyeti yıkıp Cumhuriyeti kurarak, kısıtlıda olsa demokratik hak ve hürriyetler sağlayarak, Tarihi İlerici rolünü , oynamıştır.
“””””””””””Kısıtlı da olsa ilerici bir nitelik taşıyan bir burjuva hareketi ya da iktidarı, ancak kendisini tehdit edecek boyutta bir devrimci hareketle ya da kitle hareketiyle karşı karşıya gelirse gericileşebilir.””””” diyorsunuz..
“”bir cumhuriyette de, devletin "bir sınıfın bir başka sınıfı baskı altında tutmasına yarayan bir makine"den başka bir şey”” olmadığı gerçeğinden yola çıkarsak, işçi sınıfına karşı, Burjuvazi gericiliği temsil eder. Bu da onun sınıfsal Tarihi gerici rolüdür. Onun karşısında ciddi bir gücün olup olmaması, onun, işçi sınıfına karşı, sınıfsal gerici niteliğini değiştirmez. Zaten yazıda, “toprak devrimini devam ettirseydi, bu sürece ilerici niteliğini devam ettirmiş olacaktı” açıklamasını yapmıştım. Ve ilave etmiştim, sonunda, (sosyalizme yönlenmezse) burjuva sınıfsal tarihi rolüne bürünecektir.
Burjuva (Cumhuriyet), Otokrasiye karşı ilerici, Sosyalizme karşı gerici sınıfdır. Sanmıyorum bu konuda farklı görüş olacağını..
Sanırım anlaşamadığımız, sizin bunu açıkça “anti emperyalist” bir savaş olarak nitelememeniz- bu da çözmem gereken puzzle gibi geliyor bana.
Başlangıç tada belirttiğim gibi konu gündemde dini gericiler tarafından sinsi ve akıllıca “kullanılan” bir konu olmasaydı, üzerine değinmenin gereği olmayabilirdi. Konunun 1980 lerden bu yana ortaya çıkartılması, ve gündemde tutulması, tesadüf değildir. Hakim sınıf (ya da sınıfların) , Uzun vadeli , sınıfsal çıkarları, bu çıkarlara uygun yeni bir toplumsal anlayış ve bu yolla da, çıkarlara uygun ortam ve şartları yaratma planlarının , ayrılmaz “ideolojik” yanını oluşturuyor.
1980 den bu yana artık ipini yakalayamayacak bir şekilde gelişen etnik ayırımlar ve milliyetçilik, ve hatta etnik solculuk!!, dini gericilik, ve günümüzdeki uçurumdan kayan bir hızla “orta çağa” doğru gidiş, tesadüfi ve kendiliğinden gelişimler değildir. Üzerinde durduğumuz konu, sadece basit bir iki yazarın, habercinin ya da gericinin başlattığı taktiksel bir konu değil, tam tersine, yıllarca ABD ve İngiltere'den danışmanlarla, maaşlı araştırmacı ve yazarlarla, mali destekli ve “görev “ teklifiyle konu üzerine “ tez” yazdırmalarla, TV dizileriyle, vs vs.. ve milyonlarca dolar yatırımlarla hayata geçirilen, belki de Türkiye'nin tarihinde “ilk” (gelişmiş kapitalist ülkeleri kıskandıracak seviyede) profesyonelce uygulanan “kültür- toplumsal anlayış” yaratma pratiğinin en önemli parçasıdır.
Üzerine düşmemin ve zaman harcamamın tek nedeni bu. Bu gerçeği görmek, bu oyunlara gelmemek, ona göre “taktikler” belirlemek…Ancak gördüğüm kadarıyla, böyle bir alternatif güç yok Türkiye'de..Ve yakın gelecek, Türkiye Solu, gözündeki siyah gözlükleri çıkarsa bile, artık çok karanlık ve daha da karanlığa doğru gidiyor gibi…
Kısa yazmaya çalıştım ama olmadı , kusura bakma..
Sağlıcakla kalın..
Erdoğan Ahmet
Aralık 15, 2017
Aralık 15, 2017
Hiç yorum yok